Felsefecinin sorulari ve Hocalardan cevaplar

NurKalbim

Üye
Katılım
10 Ağu 2006
Mesajlar
46
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Soru-1: Rızık Allah'tan mı?

Cevap: Evet rızık Allah'tandır. Aşağıdaki âyetler bu konuyu ispat etmektedir:



5/MAİDE-88: Ve kulû mimmâ razakakumullâhu halâlen tayyiben vettekûllâhellezî entum bihî mu'minûn(mu'minûne).

Allah'ın size verdiği rızıklardan temiz, helâl olanları yeyin, ve O'na, îmân ettiğiniz Allah'a karşı, takva sahibi olun.

7/A'RAF-160: Ve katta'nâhumusnetey aşrete esbâtan umemâ(umemen), ve evhaynâ ilâ mûsâ izisteskâhu kavmuhu enıdrıb bi asâkel hacer(hacere), fenbeceset minhusnetâ aşrete aynâ(aynen), kad alime kullu unâsin meşrebehum, ve zallelnâ aleyhimul gamame ve enzelnâ aleyhimul menne ves selvâ, kulû min tayyibâti mâ rezaknâkum, ve mâ zâlemûnâ ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne).

Ve onları ümmet olarak on iki sıbt'a ayırdık. Kavmi ondan su istediği zaman, Musa (A.S)'a asasını taşa vurmasını vahyettik. Hemen ondan on iki pınar fışkırdı. Her grup insan, içeceği yeri bildi. Ve onların üzerini bulutla gölgeledik. Ve onlara, kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Sizi rızıklandırdığımız helâl şeylerden yeyin! Ve (onlar), bize zulmetmediler, fakat kendi nefslerine zulmettiler.

10/YUNUS-31: Kul men yerzukukum mines semâi vel ardı emmen yemlikus sem'a vel ebsâre ve men yuhricul hayye minel meyyiti ve yuhricul meyyite minel hayyi ve men yudebbirul emr(emre), fe se yekûlûnâllâh(yekûlûnâllâhu), fe kul e fe lâ tettekûn(tettekûne). De ki: “Semadan ve arzdan sizi kim rızıklandırıyor? Veya işitmenin (işitme duyusunun) ve görmenin (görme hassasının) meliki (sahibi) kimdir? Ve canlıyı (diriyi) cansızdan (ölüden) çıkaran ve cansızı (ölüyü) canlıdan (diriden) çıkaran kimdir? Ve işi (yaratıp, yöneten) düzenleyip idare eden kimdir?” O zaman: “Allah” diyecekler. Öyleyse: “Hâlâ takva sahibi olmayacak mısınız?” de.



Soru-2: İçki içmek rızık mı? İçki içmek Allah'tan mı?

Cevap: Evet içki de bir rızıktır. Ama içki içmek Allah'tan değildir. Çünkü Allahû Tealâ, Maide 88, Araf 160'da “Sizleri rızıklandırdığımız şeylerin helâl olanlarından yeyin” demektedir.

Maide Suresinin 90. âyet-i kerimesinde ise şarap, kumar, dikili taşlar ve fal oklarını yasaklıyor.



5/MAİDE-90: Yâ eyyuhellezîne âmenû innemel hamru vel meysiru vel ensâbu vel ezlâmu ricsun min ameliş şeytâni fectenibûhu leallekum tuflihûn(tuflihûne).

Ey âmenû olanlar! Muhakkak ki; şarap, kumar, (tapınmak için konulan) dikili taşlar (putlar) ve fal okları, şeytanın işlerinden pis şeylerdir. Artık bunlardan kaçının. Umulur ki; (böylece) felâha erersiniz.



Öyleyse içki içmek Allah'tan değildir. Çünkü şer fiillerde Allah'ın bir yardımı yoktur. Sadece müsaadesi vardır. Kişi serbest iradesiyle seçimini yapar. Ya Allah'ın emrini yerine getirerek içkiyi içmez, ya da Allah'ın emrini çiğneyerek içkiyi içer ve günah işler. Allah'ın bu kişinin serbest iradesine müdahalesi yoktur.



Soru-3: Herşey Allah'ın dilemesiyle mi olur? Zina yapanlar var, Allah'a sövenler var. Bunlarda mı Allah'ın dilemesiyle oldu?

Cevap: Allahû Tealâ, Tekvir Suresinin 29. âyet-i kerimesinde şöyle buyuruyor:



81 / TEKVIR 29: Ve mâ tesâûne illâ en yesâallâhu rabbul âlemîn(âlemîne).

Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe, siz dileyemezsiniz.



Acaba Allah neyi diler? Allah, bütün insanların cennet ve ahiret saadetini diler. İster ki, hepimiz Allah'ın cennetine gidelim. Ama sadece Allah'ın dilemesi bizim cennete gidebilmemiz için yeterli değildir. Allah diledikten sonra bizim de serbest irademizle hidayete ermeyi dilememiz lâzım. İşte Allahû Tealâ, hidayeti dileme noktasında hiçbirimizin serbest iradesine karışmaz. Bizlere irşad yolunu da (kurtuluşa ulaştıran yolu) gayy yolunu da (cehenneme ulaştıran yolu) gösterir, açıklar. Ama sonrasında karar bizlerin serbest iradesindedir. İşte Bakara Suresinin 256. âyet-i kerimesi bunu açıklıyor:



2/BAKARA-256: Lâ ikrâhe fîd dîni kad tebeyyener ruşdu minel gayy(gayyi), fe men yekfur bit tâgûti ve yu'min billâhi fe kadistemseke bil urvetil vuskâ, lenfisâme lehâ, vallâhu semîun alîm(alîmun)

Dînde zorlama yoktur. Andolsun ki; irşad (hidayet yolu; Allah'a ulaştıran yol), gayy (dalâlet yolu; şeytana, cehenneme ulaştıran yol)dan açıkça (ayrılıp) ortaya çıkmıştır. O zaman; kim tagutu (şeytanı ve şeytana ulaştıran yolu) inkâr edip de Allah'a îmân ederse (mü'min olursa) (Allah'a ulaştıran yolu tercih ederse), artık andolsun ki; o, (Allah'tan) kopması mümkün olmayan (sağlam bir kulba) urvetül vuskaya (mürşidin eline) (tutunup) yapışmıştır. Allah SEMÎ'un ALÎM'dir.



Âyet-i kerimede görüldüğü üzere irşad ve gayy yoları insanlara açıklanıyor. Ve daha sonra “Kim tagutu (şeytanı ve şeytana ulaştıran yolu) inkâr edip de Allah'a îmân ederse (mü'min olursa) (Allah'a ulaştıran yolu tercih ederse), artık andolsun ki; o, (Allah'tan) kopması mümkün olmayan (sağlam bir kulba) urvetül vuskaya (mürşidin eline) (tutunup) yapışmıştır.” ifadesi irşa ve gayy yolu belli olduktan sonra kişinin serbest iradesiyle yapacağı seçimin sonucunu açıklıyor.

Yukarıda da bahsettiğimiz üzere Allah'ın şerre yardımı yok. Sadece müsaadesi var. Ve bu Allah'ın dilemesiyle olmuyor, müsaadesiyle oluyor.

Allahû Tealâ, İsra Suresinin 32. âyet-i kerimesinde zinadan bahsediyor:



17/İSRA-32: Ve lâ takrebûz zinâ innehu kâne fâhışeh(fâhışeten), ve sâe sebîlâ(sebîlen).

Ve zinaya yaklaşmayın çünkü o, fuhuş (hayasızlık) ve kötü bir yoldur.



Zinaya yaklaşmamamızı Allah emrediyor. Ama kişi serbest iradesiyle zina yapıyorsa bu Allah'ın dilemesiyle gerçekleşmez, kişinin serbest iradesiyle ve Allah'ın müsaadesiyle gerçekleşir. Şimdi siz bize bu kadar soru yöneltmişsiniz. Bu yönelttiğiniz soruları şimdi siz mi bize yönelttiniz yoksa Allah mı bize yöneltti? Tabii ki serbest iradenizle ve aklınızı kullanarak siz yönelttiniz.



Soru-4: Allah günahların işlenmesini diler mi? Günahlar işleniyor mu? O halde dünyada Allah'ın dilemesinin, iradesinin dışında bir şey mi oluyor?

Cevap: Allah, günahların işlenmesini dilemez. Müsaade eder. Günahlar insanların serbest iradesiyle işlenir. Dünya da Allah'ın dilemesinin değil, bilgisinin dışında hiçbir şey olamaz. Allah'ın iradesinin olması demek, Allah'ın insanların serbest iradesine müdahale ettiği anlamına gelmez. Allah'ın iradesi bizleri sadece bizim serbest irademizin dışında gerçekleşen bir olayla etkileyebilir. Meselâ deprem hadisesi Allah'ın takdiriyle gerçekleşir ve bu bizim serbest irademizin dışında meydana gelen bir hadisedir. Bu yüzden de bizim için bir kaderdir.

Allah'ın neyi dilediğini 3. sorunun cevabında açıklamıştık.
 

NurKalbim

Üye
Katılım
10 Ağu 2006
Mesajlar
46
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Soru-5: Kadere, hayrın ve şerrin Allah'tan geldiğine inanıyor musunuz? Zina yapmak şer midir? Zina yapmak Allah'tan mıdır? Hani, hayır ve şerr Allah'tandı ya...

Cevap: Evet, kadere inanıyoruz. Ama “Hayır ve şerr Allah'tandır” sözüne inanmıyoruz. “Hayır Allah'tan, şerr ise nefsimizdendir” sözüne inanıyoruz.

Allahû Tealâ, Nisa Suresinin 78 ve 79. âyet-i kerimelerinde şöyle buyuruyor:

4/NİSA-78: Eyne mâ tekûnû yudrikkumul mevtu ve lev kuntum fî burûcin muşeyyedeh(muşeyyedetin), ve in tusıbhum hasenetun yekûlû hâzihî min indillâh(indillâhi), ve in tusıbhum seyyietun yekûlû hâzihî min ındik(ındike), kul kullun min ındillâh(ındillâhi), fe mâli hâulâil kavmi lâ yekâdûne yefkahûne hadîsâ(hadîsen).

Nerede olursanız olun, ölüm size ulaşır. Hatta sağlam kalelerde bulunsanız bile. (Senden dolayı) onlara bir iyilik isabet ederse: “Bu Allah'tandır.” derler. Bir kötülük isabet ederse: “Bu senin tarafındandır.” derler. De ki: “Hepsi Allah'ın katındandır.” Bu topluluğa ne oluyor ki söz anlamaya yanaşmıyorlar?

4/NİSA-79: Mâ esâbeke min hasenetin fe minallâh(minallâhi), ve mâ esâbeke min seyyietin fe min nefsik(nefsike), ve erselnâke lin nâsi resûlâ(resûlen), ve kefâ billâhi şehîdâ(şehîden).

Sana ne iyilik (hasenat) isabet ederse, Allah'tandır. Sana ne kötülük (seyyiat) isabet ederse, kendi nefsindendir. (Eğer derecat kaybedecek bir şey yapmış olsaydın.) Ve seni, insanlar için Resûl olarak gönderdik ve Allah şahit olarak yeter.



Nisa Suresinin 78. âyet-i kerimesini yazımızda ki “Hayır ve şerr kavramı” başlıklı kısımda size açıklamıştık. Nisa 79'da ise Rabbimiz “Hayır Allah'tan, şerr ise sizin nefsinizdendir” buyurmaktadır. Gerçekten Allah'tan bize sadece hayır (sevap) kazandıran olaylar ulaşabilir. Ve bunların hepsi bizim için kaderdir. Bu 3 cepheden olabilir:

1. Allah'ın iradesiyle

2. Küllî İradeyle (sünnetullah)

3. Bir cüz'i irade sahibinin üzerimizde oluşturduğu bir olayla

Bu 3 cepheden üzerimizde meydana gelen olaylardan dolayı derecat kaybetmemiz mümkün değildir. Kısacası bizim irademiz dışında gelişen olaylardan dolayı asla derecat kaybetmemiz mümkün değildir. Derecat kaybı sadece kendi cüz'i irademizle işlediğimiz negatif fiillerden kaynaklanır.

Zina, bir şerrdir. Ama Allah'tan değildir. Bizim nefsimizdendir.

Soru-6: “Allah'ım bizi kötü yola düşürme, yolumuzu saptırma” diye dua ediyor musunuz? Demek ki bizi kötü yola düşüren ve yolumuzu saptıran kimmiş?

Cevap: Hayır, böyle dua etmiyoruz. Çünkü bizi kötü yola düşüren Allah değil, kendi nefsani kararlarımızdır. Serbest irademizle verdiğimiz kararlardır. Yukarıda Bakara Suresinin 256. âyet-i kerimesini açılarken de söylemiştik. Allah, bizlere irşad ve gayy yolunu gösteriyor. Ama seçim bize ait. Ya irşad yolunu tercih edip kazananlardan olacağız, ya da gayy yolunu tercih edip kaybedenlerden olacağız.



2/BAKARA-256: Lâ ikrâhe fîd dîni kad tebeyyener ruşdu minel gayy(gayyi), fe men yekfur bit tâgûti ve yu'min billâhi fe kadistemseke bil urvetil vuskâ, lenfisâme lehâ, vallâhu semîun alîm(alîmun)

Dînde zorlama yoktur. Andolsun ki; irşad (hidayet yolu; Allah'a ulaştıran yol), gayy (dalâlet yolu; şeytana, cehenneme ulaştıran yol)dan açıkça (ayrılıp) ortaya çıkmıştır. O zaman; kim tagutu (şeytanı ve şeytana ulaştıran yolu) inkâr edip de Allah'a îmân ederse (mü'min olursa) (Allah'a ulaştıran yolu tercih ederse), artık andolsun ki; o, (Allah'tan) kopması mümkün olmayan (sağlam bir kulba) urvetül vuskaya (mürşidin eline) (tutunup) yapışmıştır. Allah SEMÎ'un ALÎM'dir.



Soru-7: Allah şerri irade eder mi? İster mi, diler mi? Hayır dersen, Allah'ın dilemesi dışında mı oluyor bu şerler?

Cevap: Allah şerri ne irade eder, ne ister ne de diler. Allah, sadece hayrı diler. Allah şerre sadece müsaade eder. İstemez, rıza göstermez. Nahl Suresinin 30. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ bakın ne buyuruyor:



16/NAHL-30: Ve kîle lillezînettekav mâ zâ enzele rabbukum, kâlû hayrâ(hayren)

Ve takva sahiplerine: “Rabbiniz ne indirdi?” denildi. “Hayır (güzellikler).” dediler.



Şerr de Allah'ın yardımı yoktur, rızası yoktur. Müsaadesi vardır. Bu şerler Allah'ın dilemesinin değil bilgisinin dışında değildir. Yani bilgisi dahilindedir.

Soru-8: İnsan kadere mi bağlıdır, yoksa hür müdür?

Cevap: İnsan hürdür. Serbest iradesiyle dilediğini yapmakta hürdür. Ama yaptıklarımızın hesabı Allah'a verilecektir. Bir kere hiçbir insan Allah'ın yazdığı kaderi yaşamıyor. Bizim hayatımızda;

1. Bizim irademiz dışında bizlere tesir eden olaylar var.

2. Bir de bizim kendi irademizle gerçekleştirdiğimiz olaylar var.

İrademiz dışında tesir eden olayların 3 cepheden kaynaklanabileceğine yukarıda değinmiştik (İlâhi İrade, küllî irade, cüz'i irade). Bu 3 cepheden üzerimizde oluşan bütün fiiller bizim için kaderdir. Bu olayların hiçbirisinde derecat kaybetmemiz mümkün değildir. Çünkü bizim irademiz dışında bir olay bize ya fayda verir ya da zarar verir. Eğer bir olay bize fayda verirse ondan derecat da kazanmayız ama derecat kaybetmeyiz de. Örneğin bize birisi bir hediye alsa bu hediyeden dolayı biz ne derecat kazanırız ne de kaybederiz.

Ama bize bir zarar ulaşıyorsa o zaman o olaydan derecat yani sevap kazanırız. Diyelim ki, başka birisi bizim arabamızı çalsa, biz bundan dolayı üzülürüz ve bunun bizim için şer olduğunu zannederiz. Ama gerçekte bu olay bizim için şer değil hayırdır. Çünkü arabayı çalan hırsız bize zulmederek günah kazanmış ve kul hakkı doğmuştur. Hırsız arabayı çaldığı an da sol taraftaki kiramen kâtibin meleği kırmızı renkli rakamlarla kazandığı negatif derecatı onun hanesine ekler. Zulme uğrayan kişi de kul hakkından dolayı hırsızın kaybettiği kadar derecatı sevap olarak kazanır. Ve hasep anında ödenmiş olur. Görüyorsunuz ki, bizi üzmesinden dolayı şerr zannetiğimiz olay esasında bizim için bir hayırdır. Allahû Tealâ, bunu Bakara Suresinin 216. âyet-i kerimesinde dile getiriyor:



2/BAKARA-216: Kutibe aleykumul kitâlu ve huve kurhun lekum, ve asâ en tekrehû şey'en ve huve hayrun lekum, ve asâ en tuhıbbû şey'en ve huve şerrun lekum vallâhu ya'lemu ve entum lâ ta'lemûn(ta'lemûne).

Ve savaş, o sizin için kerih olsa da (hoşunuza gitmese de) üzerinize farz kılındı. Hoşlanmayacağınız bir şey olur ki; o sizin için bir hayırdır. Seveceğiniz bir şey olur ki; o sizin için bir şerrdir. Ve (bütün bunları) Allah bilir, siz bilmezsiniz.



2. durum olan kendi irademizle oluşturduğumuz fiillerden ise derecat kazanırız veya kaybederiz. Meselâ Allah'ın emirlerini yerine getiriyorsak bundan derecat kazanırız. Ama nefsimize tâbî olduğumuz her noktada Allah'ın emirlerini çiğnediğimizden dolayı derecat kaybederiz. Bunları gerçekleştirirken Allahû Tealâ bizim serbest irademize asla müdahale etmez.

Şimdi genelde yanlış anlaşılan bir konu üzerinde durmak istiyoruz. İnsanlardan bazıları diyorlar ki: “Allahû Tealâ, cennete gideceklerin kader hücrelerini illiyne, cehenneme gidecek olanların kader hücrelerini sicciyne yerleştirmiş. Eğer bizler illiyne ve sicciyne yerleştirilen kaderimizi yaşayacaksak, biz Allah'ın bizim için yazmış olduğu kaderi yaşamış olmuyor muyuz?”

Hayır! Gerçek onların sandıkları gibi değil. Allahû Tealâ, zaman ve mekândan münezzehtir. Biz insanlar bir zaman ve mekânın içinde yaşamak mecburiyetindeyiz. Rabbimiz ise zamanı sıfırlayabilen sonsuz hızın sahibidir. Yani Rabbimiz sıfır zaman aralığında, yani aynı an da her yerde, her mekânda olabiliyor. Bizlerin doğumundan ölümüne kadar geçen sürede irademiz dışında üzerimizde oluşan fiilleri ve kendi irademizle oluşturduğumuz fiilleri Rabbimiz filme alarak zamanın başlangıcı olan ezele taşıyor ve orada kader hücrelerinde saklıyor. Çünkü Rabbimize göre zamanın başlangıcı ve sonu bitişik. Başlangıcında da sonunda da aynı anda olabiliyor. Allahû Tealâ, Sebe Suresinin 20. âyet-i kerimesinde şöyle buyuruyor:



34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mûminîn(mûminîne).

Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü'minleri oluşturan bir fırka (Allah'a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.



Görülüyor ki iblis hedefini yerine getirmiş. Dikkat ederseniz Allahû Tealâ burada “yerine getirdi” diyor. Yani “dili geçmiş zaman” kullanıyor. Yani Rabbimize göre çoktan kıyâmet kopmuş. Ama bizler daha kıyâmete ulaşamadık. Demek ki, Rabbimiz evvelde de, ahirde de, bütün zaman parçalarında da aynı anda olabiliyor. Çünkü zamanı ve mekânı kullanmıyor.

Öyleyse illiynde ve sicciynde ki kader hücrelerinde bulunan olaylar bizim kendi irademizle yaşadığımız olaylar. Allah, sadece bu hayatı filme alarak ezele taşıyor ve orada saklıyor.



Soru-9: Şimdi, senin bu yazıları okuman kader mi?

Cevap: Bu yazının bana gönderilmesi benim için bir kaderdir. Ama bu yazıyı kendi serbest irademle karar vererek okumam ve cevap vermem bir kazadır. Yani kendi irademle oluşturduğum bir fiildir.

Soru-10: Allah dilemeseydi sen bu yazıları okuyabilecek miydin?

Cevap: Allah dilemeseydi değil, müsaade etmeseydi bu yazıyı okuyamazdım.

Soru-11: Önünde iki meyve var, elma ve çilek; seç birini. Senin bu seçimin Allah'ın iradesiyle mi oldu yoksa iradesi dışında mı oldu?

Cevap: Bu seçim bana verilen cüz'i iradeyle oldu. Ama Allah'ın müsaadesiyle. Allah'ın iradesinin bu seçimde bir dahli yoktur, sadece müsaadesi vardır.

Soru-12: İnsan Allah'ın murad ettiği (istediği, dilediği) şeye muhalif bir şey yapabilir mi?

Cevap: Evet. Ama Allah'ın müsaadesiyle. Allah'ın dileği bizim için hayırdır, cennet ve dünya saadetidir. Ama bizler serbest irademizle Allah'ın emirlerine uymayabiliriz. Ama yaptığımız bütün negatif olayların hesabını Allah'a vereceğiz.

Soru-13: Bir insan çalıntı yiyeceklerse yaşarsa, bunlar ona Allah'ın verdiği rızık mıdır?
Cevap: Evet. Allah'ın verdiği bir rızıktır. Ama haram rızıktır. Rabbimiz helâl şeylerden yememizi emrediyor. Haram şeyleri yememize ise Rabbimizin rızası yok. Yardımı da yok.

Soru-14: Allah mahlukatının (yaratıklarının) kendisine itaat etmeden önce, itaat edecek olmalarını ve O'na isyan etmeden önce isyan edecek olmalarını irade etmiş miydi? Bu soruya “hayır” derseniz, Allah'ın iradesinin ezeli olduğunu reddettiniz demektir. Eğer “bildiği için diledi” derseniz, bununda cevabı sitededir.

Cevap: Hayır. Ne isyan edenlerin ne de itaat edenlerin isyan ve itaat edeceklerini daha önce irade etmemişti. Sadece bilgisinin dahilindeydi.

Allah, isyan ve itaat edecekleri daha önce bildiği için de dilemedi. Sadece biliyordu. Ama insanların serbest iradesiyle isyanı ve itaatı seçimine asla bir müdahalesi yoktu. Zamandan ve mekândan münezzeh olduğu için biliyor. Yani önce, sonra gibi kavramlar bizler içindir. Evvel de ahir de Allah için birdir. Allah'a itaat veya isyan eden ise sadece bizleriz. Ve bunlar Allah'ın değil, bizlerin isyanı veya itaatı dilemesiyle meydana gelmiştir.

Allah'ın iradesinin ezeli olması insanların isyan ve itaati seçmelerinin daha önce Allah tarafından irade edildiğini göstermez. Allah ezeli iradenin sahibidir. Ama serbest iradeye müdahale etmez.

Soru-15: Siz bu yazıları okumadan önce Allah bu yazıyı okuyacağınızı biliyor muydu, bilmiyor muydu? “Biliyordu” derseniz soruyorum: Bildiği gibi olmasını mı diledi? Yoksa bildiğinin aksine olmasını mı diledi? “Bildiği gibi olmasını diledi” derseniz, sizin bu yazıyı okumanızı Allah'ın irade etmiş olduğunu kabul ettiniz demektir.

Cevap: Evet bu yazıyı okuyacağımızı biliyordu. Allahû Tealâ Mü'min Suresinin 7. âyet-i kerime sinde:



40/MU'MİN-7: Ellezîne yahmilûnel arşe ve men havlehu yusebbihûne bi hamdi rabbihim ve yu'minûne bihî ve yestagfirûne lillezîne âmenû, rabbenâ vesi'te kulle şeyinrahmeten ve ilmen fagfir lillezîne tâbû vettebeû sebîleke vekıhim azâbel cahîm(cahîmi)

Arşı tutan melekler ve oradaki kişi (arşta bulunan Devrin İmamı'nın Ruhu), Rab'lerini hamd ile tesbih ederler(zikrederler) ve O'na îmân ederler ve âmenû olanlar için Allah'tan mağfiret (onların günahlarını sevaba çevirmesini) dilerler. “Rabbimiz” derler, “Senin rahmetin ve ilmin herşeyi kuşatmıştır. Kim tövbe eder de (mürşidin önünde tövbe eder de) Senin yoluna (Sıratı Mustakîm'e, Sana ulaştıran yola) tâbî olursa o takdirde onlara mağfiret eyle (onların günahını sevaba çevir). Onları cehennem azabından koru.



Görülüyor ki Rabbimiz rahmeti ve ilmiyle herşeyi kuşatmıştır. Yani herşey Allah'ın bilgisi dahilindedir. Ne bildiği gibi olmasını dilemiştir, ne de bildiğinin aksine olmasını dilemiştir. Biz kendi serbest irademizle bu yazıyı okumayı istedik ve Allah'ta buna müsaade etti. Allah'ın bu yazıyı okuyacağımızı bilmesi, bu yazıyı O'nun irade etmesiyle okuduğumuz sonucuna bizi ulaştırmaz.

Bu konunun anlaşılması için Şura Suresinin 13. âyet-i kerimesini vermek istiyoruz inşaallah:



42/ŞURA-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted'ûhum ileyh(ileyhi ), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).

Dînde, onunla Hz. Nuh'a vasiyet ettiğimiz (farz kıldığımız) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm'e, Hz. Musa'ya ve Hz. İsa'ya vasiyet ettiğimiz şeyi sana da vahyederek, size de şeriat kıldık. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah'a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine hidayet eder (ulaştırır).



Âyette de görüldüğü üzere Allah, kullarından dilediğini seçiyor. Peki dilemedikleri var mı? Elbette var. Allah, insanları Allah'ın yolundan men edenleri seçmiyor, kibirlileri seçmiyor. Ama bunu dışındaki herkesi seçiyor. Seçmesindeki gaye, insanları cennet ve ahiret saadetine ulaştırmak istemesi. İnsanlar için bunu dilemesi. Fakat Allah seçmesine rağmen, insanları cennet ve dünya saadetine ulaştırmak istemesine rağmen eğer insanlar Allah'a yönelmiyorlarsa, yani hidayete ermeyi dilemiyorlarsa kurtuluşa eremiyorlar. Yani Allah'ın seçmesiyle konu bitmiyor. Seçilenlerin de kendi iradeleriyle hidayete ermeyi dilemeleri lâzım.

İşte Rabbimiz bu âyette seçilenlerden kim Allah'a yönelirse onu Kendisine ulaştıryor, yani hidayete erdiriyor, kurtuluşa ulaştırıyor.

Bu kardeşimizin de Allah'a ulaşmayı dileyerek hem cennet saadetine hem de dünya saadetine ulaşmasını yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi burada tamamlıyoruz inşaallah. Allah razı olsun.
 
Üst