*.Fazilet Hissi.*

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Fazilet Hissi
Fazilet hakkında sözlükler pek çok tarifte bulunur Bunların bazıları, değer meziyet, iyilik, ilim, iman ve irfan itibarı ile olan yüksek derece dînî ve ahlâkî vazifelere riayet derecesi imân, cömertlik, ihsan, kerem, ilim, ma'rifet, üstünlük, tefâvüt, inayet ve hüner cihetiyle olan yüksek derece bir şeyin başka şeylerden cemal, kemal ve fayda cihetiyle üstünlüğü, müreccah olmasına sebep olan keyfiyettir (Zâta mahsus hasletin cem'i "fazâil" dir Şecaat, in'am ve ihsan gibi, müteaddid meziyete dair faziletlerin cem'i "fevâzıl"dır)

Fazilet hissi Rahmânî bir vasıftır Yüce Mevlâ, yarattıklarına karşı sürekli fazl ve ihsanda bulunmaktadır En çok da en fazla şefkate ve merhamete ihtiyacı olan insana keremiyle, şefkatiyle muamele eder Bazı alimler, insanın Rahmân sûretinde yaratılmasından maksadın, "en çok şefkate, rahmete muhtaç o olduğu için, onun üzerinde "Rahman" ismi herşeyden daha câmi' bir surette tecelli etmesi" olduğunu ifade buyurmuşlardır İnsanların bu dünyaya gelmeleri, büyütülüp beslenmeleri, hayatiyetlerinin devamı, hayattaki muvaffakiyetleri ve daha nice nimetler Allah'ın hep fazl ve ihsanının ürünüdür Bu sebeple aklı başında her mümin, ne zaman bir nimete mazhar olsa "hâzâ min fadl-i Rabbî / Bu benim Rabbimin fazlından, kereminden, ihsanındandır" diyerek nimeti O'ndan bilir.

Fazilet hissi, ilâhî bir vasıf olması hasebiyle müminler için elde edilmesi en mühim bir haslettir Faziletin insanlar için ne anlama geldiği ve nelerin faziletten sayılabileceği hakkında bazı numuneler arzedilebilir Mesela, başkalarının hakkına en az kendi hakkı kadar değer verme ve saygılı olmak bir fazilettir. Bu tür fazilet hissinden yoksun insanlardır ki, kendilerince akıllılık taslayıp başkalarının hukukuna tecavüz etmek suretiyle çıkar elde ederler, birlerini beş, beşlerini onbeş yaparlar .

Süte su katan mandıracı yağa patates, kırmızı bibere kiremit tozu, zeytinyağına başka bitki yağlarını katan çiftçi mallarında arıza ve eksiklikler olduğu halde dil dökerek onları müşterilere yutturmaya çalışan satıcı, haklı haksız her türlü davayı alıp cebini doldurmak isteyen avukat mesuliyet duygusundan mahrum her türlü projeye imza atan mühendis veya mimar insanların sağlığından çok alacağı parayı düşünerek bile bile yanlışı irtikap eden doktor üç kuruşluk dünya menfaatini mesleğinin mesuliyetine feda eden idareci, asker, polis ve daha niceleri bu talihsizler kervanının yolcularıdırlar.

Halbuki, ebedî, eşsiz ve sonsuz ahiret nimetlerine mukabil kısa, küçük ve geçici dünya menfaatini tercih ediyorlar da farkında değillerdir Elde ettikleri dünya menfaati ne burada ne de ahirette onlara huzuru sağlamayacaktır Hayatlarının ve mallarının bereketini göremeyeceklerdir.

Fazilet hissi, bir anlamda kötülük yapana karşı sabrederek iyilikle muamele etmektir Kur'an buna şu ayetiyle işaret eder: "İyilikle kötülük bir olmaz O halde sen kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştırmaya bak Bir de bakarsın ki, seninle kendisi arasında düşmanlık olan kişi candan, sıcak bir dost oluvermiş! Ama kötülüğe karşı iyilik hasleti, ancak sabredenlerin, faziletten yana nasibi bol olanların kârıdır" (Fussilet, 41 /34-35)

Fazilet hissi, başkalarının ve özellikle de akrabanın hal-hatırını sormak, aramayanı dahi aramak ve insanlardan gelen zulme karşı sabretmektir Bu mevzuda, bir hadis-i kudsîde de şöyle denmektedir: "

Faziletlerin en büyüğü; aranızdaki akrabalık ve dostluk bağlarını koparanı senin arayıp sorman, seni mahrum bırakana senin ihsanda bulunman ve bir de zulmüne maruz kaldığın insanı affetmendir" Sıla-i rahim, Rabbin merhametini celbeden önemli bir husus, kat’-ı rahim de gadabını celbeden güçlü bir sebeptir Zor da olsa, eş-dost, akrabaları arayıp hal hatır sorma, dahası aramayanı arayıp irtibatı koparmama büyük bir erdemlik, fazilet hissidir Bu yolla pekçoklarının kurtulmasına vesile olma da muhtemeldir Efendiler Efendisinden kendisine tebliği ulaştırması istenen ilk kimseler de yakın akrabaları olmuştur.

Fazilet hissi, iyiliği Hak rızası için yapıp asla bununla insanlar arasında iftihar etmemektir Hatta çoğu zaman hayırları gizli yapmaktır Efendiler Efendisi bakınız bunu şu sözlerinde ne kadar net ifade buyururlar: "Cenab-ı Hak, ne ‘desinler’ diye hayır yapan süm’acıdan, ne gösteriş delisi mürâîden, ne de iyiliğini başa kakıp duran mennândan hiçbir şey kabul etmez!"

Görüldüğü gibi hayırda yanlız ve yalnız Hakk'ın rızasını gözeterek ihlasa ermek esastır Bu dahi bir nevî fazilettir İlâhî ahlakla ahlaklanmış nice devâsâ kametler, ahlâk-ı âliyenin pek çok sahasında olduğu gibi, bu fazilet hissinin nasıl olması gerektiği hususunda da insanlığa tavırlarıyla, davranışlarıyla ve halleriyle ışık tutmuşlardır Meselâ, Peygamber Efendimizin torunlarından olan İmam Ali Zeynülabidîn, büyük bir fazilet abidesi idi.

Kendisini Allah’a kulluğa adamış bu insanın yaşadığı dönemde halkın arasında pek çok fakir, kimsesiz ve bakıma muhtaç insan vardı Bunların çoğu, ihtiyaçları olan yiyecek, içecek ve giyecek eşyaların bir gece vakti kapılarının önüne konmuş olduğunu görürlerdi Senelerce kimin getirdiğini bilemedikleri bu eşyaları –bir taraflarına iliştirilen ‘helâldir’ pusulasına da güvenerek– kullanmışlardı .

Yıllardan sonra bir sabah, kapıların önü boş kalmıştı O gece hiçbir muhtacın eşiğine erzak çuvalı bırakılmamıştı Herkes bunun sebebini merak ediyordu ki, o sırada "İmam Ali vefat etti" diye bir ses duyuldu Hak dostunu yıkayan, defin için hazırlayan gassal, imamın sırtına el vurunca kocaman bir nasırın varlığını görmüş ve su yerine onu gözyaşlarıyla yıkamaya başlamıştı Zira o koca İmam tam yirmi yedi sene fakire fukaraya çuval çuval yardım taşımıştı sırtında Taşıdığı yüklerden dolayı sırtı nasır bağlamıştı..

Fakat, o ölene kadar bundan kimsenin haberi olmamıştı Kimsenin haberinin olması da gerekmezdi; çünkü, asıl gaye Allah’ın rızasını kazanmaktı ve her şeyi bilen Allah, bir gece vakti sırtında erzak çuvalı taşıyan Zeynülâbidin’in halini de görüyor ve biliyordu.

Üstad Bediuzzaman, faziletin bu boyutunun, ihlası elde etmek isteyenlerin uymaları gereken temel bir prensip olduğunu ifade buyurur Genelde insanlara karşı, özelde ise hizmetteki kardeşlere karşı asla yaptıkları ile övünüp "faziletfüruşluk" taslamamaları gerektiğini söyler Zira, faziletfürüşluk yapıp, kendi yaptıklarıyla övünür bir edada bunları arkadaşlarına, kardeşlerine anlattığında en iyi ihtimalle gıpta damarlarını tahrik edecektir.

Bu dahi ihlası kırar ve insan tam ihlasa kavuşamaz Bu sebeple bizim kültürümüz daha çok nafile türü hayrın gizli yapılmasına müessestir Osmanlı cami duvarlarına sadaka taşı koydurmuştur Sadaka vermek isteyen oraya bırakır, ihtiyacı olan da ihtiyacı kadarını alır işini görür Ne alan, ne veren birbirini bilir Arada ne fahr (övünme, grurlanma), ne menn (başa kakma) ne de bir ezilme söz konusu olur.

Yine seleflerimizden bazısı, sadakasını bir fakirin geçeceği ya da oturacağı yere koyup oradan uzaklaşarak; kimisi, uyumakta olan bir muhtacın cebine para koyarak; bir başkası da, sırtındaki yardım çuvalını bir kapının önüne sessizce bırakıp gözlerden kaybolarak infakta bulunmayı tercih etmişler; riyadan, süm'adan ve minnet altında bırakmaktan son derece sakınmışlardır.

İnsanın kendi hatasını, kusurunu idrak edip bundan tevbe etmesi, hatasından dönmesi ve hak sahiplerinden hakkının helalliğini dilemesi de bir fazilet hissidir Aslında bu duygu insanda Allah'a ve ahiret gününe imanın bir meyvesi olarak mevcuttur Allah'ı bilen, sevgisine eren, ahirete yakin derecesinde inanan insan hatada ısrar etmez, Hakk'a saygının gereği Hakk'ın kapısına döner, ilticâ eder, affını talep eder Başkalarının hukukuna tecavüz etmiş ise, yine Hakk'a olan saygısı, ahirette hesabını verme endişesi onu helallik almaya sevkeder Mehmet Akif faziletin kaynağını bakınız şu sözleriyle getirir "Allah korkusuna" bağlar.

Ne irfandır veren ahlâka yükselik ne vicdandır;
Fazîlet hissi insanlarda Allah korkusundandır
Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havf-ı Yezdân'ın
Ne irfânın kalır tesîri katiyyen, ne vicdânın

Allah korkusu, ahiret inancı olmasa insanın fazilet sahibi olmasına ve ahlaklı yaşamasına ciddi bir sebep bulunamaz Kant da bunu dile getirerer, "Ahiret olmasaydı, insanlar ne diye ahlaklı olsunlar ki!" sözleriyle, insanı yücelten ahlâkî değerlerin kaynağının Allah'a ve âhiret inancına bağlı olduğunu, bunların mutlaka var olduğunu ve bunu aklın kolaylıkla bulabileceğini gösterir

Eskiler, "fazilet odur ki, düşman dahi takdir eder" derken, faziletin bütün insanların kabülüne ve takdirine mazhar olabilecek ulvî bir duygu olduğunun altını çizerler Yani gerçek fazileti elde eden insan, sürekli Hak rızası için ve başkaları adına güzelliklerle meşgul olur olur da bununla insânî duyguları heyecana getirir Düşman dahi diyecek bir söz bulamaz da, takdir eder, tebrik eder.

Günümüzde, fazilet hissi her ne kadar yok olmaya yüz tutmuş gibi görünse de, bir bayramın sevincini muhtaç kardeşleriyle geçiren binler bize gösterdi ki, hâlâ Hakk'a dilbeste olmuş, sırf O'nun rızasını güderek elindekini paylaşan, başkalarının sıkıntı ve ızdıraplarına ortak olan, onların ihtiyaçlarını kendi ihtiyacı gibi gören güzel kullar var.

Daha nice fazilet hisleriyle kanatlanacağımız güzel günlere erdirmesi niyazıyla Rabbime hadsiz nimetlerine mukabil ilmi ve malumatı adedince hamd olsun

Ali Ünsal


http://www.risaleforum.net/egitim-v...menkibe-ve-denemeler/44742-fazilet-hissi.html
 
Üst