'Fatıma'nın Eli' insanı musibetten korur mu?

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45


Günümüzde kullanılan ve din büyüklerine ait olduğu düşünülen bazı simgelerin musibetlere karşı koruduğuna inanılıyor. Alimlere göre bu davranış insanı şirke kadar götürebiliyor..



Çeşitli takı, çanta, giysi, yastık kılıfı, koltuk örtüsü tasarımlarında görmeye alışık olmadığımız bir simge var. El şeklinde, ortasında göz resmi bulunan simgeye 'Fatıma'nın Eli' adı veriliyor. Bu eşyaları satanlar ve kullananlar; simgenin musibetlerden koruduğuna inanıyor. İlahiyatçılar ise bu tür simgelerin dinî hiçbir önem taşımadığını söylüyor.

Son zamanlarda farklı aksesuarların üzerinde bir simge gözümüze çarpıyor. Orta parmakları aynı uzunlukta, başparmak ve serçe parmağı birbirine simetrik ve farklı yönlere bakan, ortasında bir göz figürü bulunan aşağıya dönük el şeklinde bir simge. Buna, 'Fatıma'nın Eli' deniyor.
Özellikle kolye, küpe, yüzük, künye gibi çeşitli takılarda, çantalarda, giysilerde, yastık kılıflarında, koltuk örtülerinde gördüğümüz simgeye dinî önem atfediliyor. Sadakati ve sabrı temsil ettiğine ve musibetlerden koruduğuna inanılıyor. İlahiyatçılar ise bu tür simgelerin bidat ve hurafeden ibaret olduğunu belirtiyor.
İlahiyatçılar, 'Hz. Fatıma'nın Eli' diye simgeleştirilen şeklin esasen hadis kaynaklarından Tirmizi'nin Sünen'inde ve Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde geçen, ehl-i kisa (örtü ehli) hadisi diye bilinen rivayete dayandığını ifade ediyor. Rivayet şöyle: Hz. Peygamber (sas)'in hanımlarından biri olan Ümmü Seleme'nin anlattığına göre bir gün Hz. Peygamber, Ümmü Seleme annemizin evindeyken, Hz. Fatıma elinde bir kap çorbayla gelir ve Efendimiz'in yanına girer.

Hz. Peygamber, 'Eşini ve iki oğlunu çağır!' der; bunun üzerine Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin gelir. Hep beraber o çorbayı içerler. Bu rivayeti bize aktaran Ümmü Seleme annemiz, odada namaz kılarken, Allah Teâlâ'nın "Ey ehl-i beyt! Allah sizden günahları gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor." (Ahzab, 32/33) ayeti iner. Bunun üzerine Hz. Peygamber o esnada üzerinde oturmuş olduğu Hayber
dokuması örtünün artan bölümünü o dört kişinin üzerine bürür. Elini dışarı çıkarıp semaya çevirir ve iki defa "Allah'ım! Bunlar benim Ehl-i Beyt'im ve yakınlarımdır. Onlardan günahları gider ve onları tertemiz kıl!" diye dua eder. Ümmü Seleme annemiz bunun üzerine başını odanın kapısından uzatarak, "Ben de sizlerle beraber miyim ya Resulallah?" deyince, Hz. Peygamber'in "Sen hayır üzerinesin, sen hayır üzerinesin!" dediğini nakleder.
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden Prof. Dr. Suat Cebeci, "Fatıma'nın Eli" sembolünün, hayır ve bereket getireceği inancıyla kullanılmasının dinimiz ve inancımız açısından doğru olmadığını söylüyor. Cebeci'ye göre, bu tür sembollere uğur, uğursuzluk gibi anlamlar yükleyerek beklentiye girmek putperestliği çağrıştıran bir iman zafiyetine işaret ediyor. Cebeci, Hz. Peygamber'in canlı, cansız herhangi bir varlığa uğur veya uğursuzluk atfedilmesini yasaklayarak bunların şirke götürecek bir yol olduğuna dikkat çektiğini vurguluyor.
Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Doğan Kaplan, 'Fatıma'nın Eli' ismiyle yayılan simgenin yukarıdaki hadisle ilgili olduğunu anlatıyor. Kaplan'a göre, Hz. Peygamber'in kendisiyle beraber beş kişinin üstünü örtmesi kaynaklarda 'ehl-i kisa' ya da 'ehl-i aba' yani 'örtü ehli' olarak geçiyor. Ve zamanla örtü ehli, 'pençe-i âl-i aba' şekline dönüşüyor. Pençe 'beş' anlamına geliyor ve bir elin beş parmağı anlamında kullanılıyor. Pençenin beş kişisi tasavvufi eserlerde; Hz. Peygamber, Hz. Fatıma, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'i temsil ediyor. Özellikle Alevi-Bektaşi kültüründe bir eli simgeleyen pençe her bir parmakta bu beş kişinin adı yer alarak kullanılıyor.
Doğan Kaplan, "Öyle anlaşılıyor ki Hz. Fatıma'ya duyulan aşırı sevgi sonucu 'pençe-i âl-i aba anlayışı' tüccarların da katkısıyla maddi gelire çevrilmiş ve bidatleştirilmiş." diyor. Kaplan'a göre ne Şii kültüründe ne de Alevilik-Bektaşilik anlayışında bugün kullanıldığı gibi bir nazardan koruma, keramet vb. şeyler bu pençeye atfedilmemiştir. Bu son zamanlarda ortaya atılmış bir bidattir.
Hz. Fatıma'nın hayatı örnek alınmalı
Doğan Kaplan, "Fatıma'nın Eli" gibi sembollerde keramet aramak yerine onun yaşadıklarını, mücadelesini ve çektiği sıkıntıları öğrenip hayatının örnek alınmasını tavsiye ediyor. Zira Hz. Fatıma, hem erken yaşta annesini kaybetmiş hem de "babasının annesi" lakabını almış bir şahsiyet. Bu sebeple Hz. Peygamber, mübarek kızını çok sevmiş, yanına her geldiğinde onu ayağa kalkarak karşılamış ve ona ayrı bir değer vermiştir.
Suat Cebeci, Peygamberimiz de dâhil olmak üzere dinî yönden mübarek ve saygın kişileri sembollerle anmamamız, onların herhangi bir uzvunu sembol olarak kullanmamamız gerektiğini ifade ediyor. Cebeci'ye göre Hz. Fatıma'ya karşı saygı ve sevgimizi içimizde yaşatmalı ve dünyada onun bir sembolüne sarılmak yerine, ahirette şefaatini ummalıyız.
 

eylül

Veled-i kalbî
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
5,223
Tepkime puanı
1,026
Puanları
0
Konum
mavera...
Allah Allah, ilk defa duyuyor ve görüyorum, şaşırdım sadece...

Demek Fatma'nın eli diye bir şeyde varmış...

hani yemek yaparken, teyzelerden falan duyarım, (tam hatırlayamadım ama sanırım doğru yazıyorum); Fadime anamızın eli, benim elim değil kabilinde... dua ettiklerini gördüm yemek pişirirken. Sanıyorum onlar, Fatma yerine Fadime diyorlar, ya da konunun bunla alakası yok, ben yersiz yorum yapıyorum :)

Bu aksesuarları da hiç böyle düşünmedim, görmedim de :)
 

mostar

Profesör
Katılım
6 Ara 2009
Mesajlar
1,011
Tepkime puanı
244
Puanları
0
Tüccar mantığına hep şaşakalmışımdır.
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Her derde deva görülen "Fatma'nın eli"


Mütevazı yaşamıyla Müslümanlara örnek olan, Hz. Muhammed'in "Vücudumun bir parçası, gözümün nuru; kalbim, ruhum ve vicdanım" dediği, soyunu devam ettiren kızı Hz. Fatma, Aleviler arasında özel bir değere, halk inançlarında farklı bir konuma sahip. Anadolu'dan Hindistan'a kadar "Fatma'nın Eli"nin kötülüklerden koruduğuna, inanılıyor. En son Topkapı Sarayı ve Türk Kadınları Derneği'nin ortaklaşa düzenledikleri "Osmanlı Devleti'nde Ehl-i Beyt Sevgisi" konulu sergi ve Salih Suruç'un "Hz. Fatıma" kitabıyla anılan Hz. Fatma'nın kısa süren hayatı ilginç ayrıntılarla dolu.

"Hz. Muhammed'in kızı Fatma, kocası Hz. Ali'yi genç ve güzel bir odalıkla görünce o sırada pişirmekte olduğu helvaya şaşkınlıkla elini daldırır ve karıştırmaya başlar. Kocası durumu fark edince Fatma'nın elini tencereden çıkartır. Fatma'nın eli yüzyıllardır sahiplerine şans getirdiğine ve onlara sabır ve sadakat erdemleri verdiğine inanılan bir tılsım haline gelir. Bu nesne genellikle 'Fatma'nın Eli' olarak bilinilirse de Araplar arasında 'Hamse Eli' diye anılır. Hamse, beş demektir ve bir elin parmak sayısını gösterir. Hindu'lar 'Humsa Eli', Museviler ise 'Hameş Eli' veya 'Miryam'ın Eli' adını vermişlerdir. Bazı kültürlerde yukarıya dönük, bazı kültürlerde aşağıya dönük el şeklinde bulunmaktadır."
Bu sözler, Fatma'nın Eli'nin seramikle yeniden yorumlayan sanatçı Sara Aji'ye ait. Hz. Muhammed'in soyunu, ataerkil bir toplumda bir kadından devam ettiren, Müslümanlığın en önemli kişiliklerinden biri olan Hz. Fatma'ya dair bir yazıya, bir sanatçıdan alıntıyla başlamamın sebebi ise aşikâr! Hz. Fatma, salt dinsel boyutuyla değil, mitolojik bir efsane olarak da Anadolu'dan Hindistan'a kadar uzanan bir coğrafyada etkili. Gaziantep Üniversitesi'nden Doç. Dr. Ruhi Ersoy, "Kadın Kamlardan Ebelere" çalışmasında Mersin yöresi Tahtacı Türkmenleri arasında, doğum esnasında ebenin işe "Benim elim değil, Fatma Ana'nın eli" diyerek başladığını, doğum yapacak kadının karnını eliyle ovup doğumu gerçekleştirmeye çalıştığını belirtiyor. Ünlü tasavvuf uzmanı Annemarie Schimmel de, "Tanrı'nın Yeryüzündeki İşaretleri" adlı kitabında Fatma'nın Eli'nin önemine dikkat çekiyor: "Parlak gümüş veya altın mücevherler üzerine kazınan veya kırmızı boyayla çizilen, bazen de evi koruması için duvara çizilen 'Fatma'nın Eli', İslam dünyasında en sevilen muskalardan birine kaynak olmuştur. Bu el genellikle Sufilerin kullandıkları asa veya değneklerin baş tarafını oluşturur. Ayrıca Ali veya Oniki İmam'ın isimleri bazen metal bir 'Fatma'nın Eli'nin üzerine kazınır".

"Babasının annesi"
Anadolu'nun pek çok yerinde Fatma'nın Eli ile ilgili inançlar mevcut. Konu hakkında görüşlerini aldığımız Prof. Dr. Beyza Bilgin, halk arasında genellikle kolye olarak kullanılan Fatma'nın Eli'ndeki 5 parmağın, sülalenin 5 üyesi, Hz. Muhammed, Hz. Fatıma, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'i sembolize ettiğini belirtiyor. "Annem fırına yemek koyarken dahi 'Benim elim değil, Fatma'nın eli koyuyor' derdi. İlaçla geçmeyen ya da ilaca gerek olmayan hastalıkların, Fatma'nın Eli'yle dokunulduğunda, dua okunduğunda iyileşeceğine inanılır" sözleri ise bu inancın ne kadar hayatın içinde olduğunu kanıtlıyor. Prof. Bilgin, Hz. Fatma'nın Hz. Muhammed'in kızı olduğu ve bilgileri ilk elden öğrendiği için önemli olduğunun da altını çiziyor. Bu noktada kısaca Hz. Fatma'nın yaşamına göz atmak gerekiyor.
Hz. Muhammed ve Hz. Hatice'nin en küçük kızı olan Hz. Fatma, Mekke'de doğdu. Küçük yaşta annesini kaybetti. Üç ablası da o dönemde evli oldukları için annesinin yokluğunda ve Müslümanlığı yaymak için mücadelesinde babasının en büyük destekçisi olması, ona "babasının annesi" lakabını kazandırdı. Kaynakların büyük bölümüne göre 18 yaşındayken Hz. Ali ile evlendi. Camile Adams Helminski'nin "Sufi Kadınlar" kitabında yer verdiği bu evliliğe dair bir ayrıntı, aile ilişkilerini aydınlatıyor: "Fatma ve Ali'nin evlilikleri Cebrail tarafından vahyedilmiş bir evlilik olmasına rağmen birçok evlilik gibi iniş çıkışları olan bir evlilikti. Bir gün Ali ve Fatma birbirlerine dargın iken Hz. Muhammed onların ziyaretine gelir. Kendisinin ikisinin arasına uzandığı ve her ikisinin de ellerini alarak kendi karnı üzerine koyduğu söylenir. Peygamber onlara kendisiyle beraber nefes almalarını ve içleri huzur doluncaya kadar bu konumlarını muhafaza etmelerini söyler. Bir süre sonra onların kulübesinden yüzünde tebessüm ile ayrılır. Niçin gülümsediğini soran bir arkadaşını şöyle yanıtlar: 'En sevdiğim iki kişi artık huzura kavuştular'".
Hz. Fatma ve Ali'nin beş çocukları oldu, ancak üçü çocuk yaşta öldü ve Hz. Muhammed'in soyu Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ile devam etti. İslam kaynakları o günün şartlarında son derece ataerkil bir toplum olan Arabistan'da, peygamber soyunun bir kadından devam etmesini çok önemsiyor. Parıldayan anlamında "Zehra", temiz anlamında "Betül" lakaplarına da sahip olan Hz. Fatma'nın kişiliğine dair Tevfik Ebu İlm'in İnsan Yayınları tarafından yayımlanan "Hz. Fatıma" kitabında şu satırlar dikkat çekiyor: "Kırmızıya çalar beyaz bir ten, siyah ve uzun saçlar. (Kemal ve güzelliğin en üstün örneği idi. Arap yarımadasındaki tüm kadınların sahip oldukları bilgi ve ilimlerden haberdardı ve hepsini kavramıştı. Kuran ayetlerine dayanarak Ebu Bekir ile girdiği tartışmalar, onun Kuran ayetlerine vâkıf olduğunu ortaya koymaktadır". Hz. Fatma'nın dış görünüşü, konuşması, hal ve tavırlarıyla Hz. Muhammed'e en çok benzeyen kişi olduğunu Hz. Ayşe de belirtmiş. Baba ile kızı arasındaki çok yakın ilişki, Hz. Muhammed'in bir sefere çıkarken en son, geldiğinde ise ilk önce kızını ziyaret etmesi, kızını gördüğünde ayağa kalkarak yerini ona vermesi gibi örneklerden anlaşılıyor. Ebu İlm'in kitabında yer alan yine Hz. Ayşe'ye ait şu satırlar da manidar: "Resulullah'a Fatıma'yı sanki bal şerbeti içer gibi öylesine öpmesinin sebebini sordum. Bana 'Beni miraca götürdükleri gece Cebrail beni cennetin içine götürdü ve bana bir elma verdi. Onu yedim. Ne zaman o elmayı özlesem Fatma'yı öpüp, cennetin kokusunu ondan alıyorum. (O benim kalbim, ruhum ve vicdanımdır. Her kim onu üzerse beni, her kim beni üzerse Allah'ı üzmüştür".
Yeni Aktüel
 
Üst