Fatiha Süresi Tefsir / Nouman Ali Khan

Kadir Razlık

Kısıtlı Erişim
Katılım
20 Ağu 2014
Mesajlar
2,280
Tepkime puanı
35
Puanları
0
Konum
manisa
bir yerde duydum yada okumuşdum vehhabiler yanaklarını tıraş ederler çenelerinde kıl bırakırlar ehli sünnet itikatında olan ve bilgisi olan birisi açıklama yapabilir mi
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Fatiha Suresinin Anlamını Bilmemek İle İlgili Animasyon




İddia ediyorum ki, bu video Şeytanla birlikte ortaklaşa hazırlanmıştır! çünkü, ftiah Sûresinin anlamı bilinseydi, bu kez peşinden okunan zammı sûresinin anlamı sorulacaktı ! O da bilinseydi, bütün Kuranın ayetlerinden sual edilecekti ! Yani, müslümanları köşeye sıkıştırmak için kurulan tuzaklardan biri bu !.. Halâ anlayamadınızsa size kim ne yapabilir ki?..
 

PUTKIRAN

Kıdemli Üye
Katılım
21 Eki 2009
Mesajlar
3,228
Tepkime puanı
189
Puanları
0
Konum
Ankara
İddia ediyorum ki, bu video Şeytanla birlikte ortaklaşa hazırlanmıştır! çünkü, ftiah Sûresinin anlamı bilinseydi, bu kez peşinden okunan zammı sûresinin anlamı sorulacaktı ! O da bilinseydi, bütün Kuranın ayetlerinden sual edilecekti ! Yani, müslümanları köşeye sıkıştırmak için kurulan tuzaklardan biri bu !.. Halâ anlayamadınızsa size kim ne yapabilir ki?..

Evet ,Kuran'ın bütün ayetlerinden sorumluyuz.Ama hiç değilse namazda okuduğumuz surelerin anlamını bilmemiz gerekir.Ayette öğüt almak için kolaylaştırdığını söylüyor anlamını bilmediğin şeyden nasıl öğüt alır nasıl hayata tatbik edersin?
Şeytanın bizi Kuran'ı okuyup anlamamız için teşfiik edeceği hiç aklıma gelmezdi doğrusu,benim bildiğim şeytan bizi ilahi kitaptan uzak tutmaya çalışır.Bu ayetler ışığında şeytan hakkında tekrar düşün derim.

KAMER 22:
Andolsun Biz Kur'an'ı zikr (öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp düşünen var mı?

ZUHRUF 44:
Ve muhakkak ki o (Kur'an) hem senin için, hem kavmin için bir şereftir ve ileride bundan sorulacaksınız.
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ

Evet ,Kuran'ın bütün ayetlerinden sorumluyuz.Ama hiç değilse namazda okuduğumuz surelerin anlamını bilmemiz gerekir.Ayette öğüt almak için kolaylaştırdığını söylüyor anlamını bilmediğin şeyden nasıl öğüt alır nasıl hayata tatbik edersin?
Şeytanın bizi Kuran'ı okuyup anlamamız için teşfiik edeceği hiç aklıma gelmezdi doğrusu,benim bildiğim şeytan bizi ilahi kitaptan uzak tutmaya çalışır.Bu ayetler ışığında şeytan hakkında tekrar düşün derim.

KAMER 22:
Andolsun Biz Kur'an'ı zikr (öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp düşünen var mı?

ZUHRUF 44:
Ve muhakkak ki o (Kur'an) hem senin için, hem kavmin için bir şereftir ve ileride bundan sorulacaksınız.


Bir insan müslüman olup, Allaha teslim olunca o hem Kurandan ve hem de Peygamberden yeter derecede öğüt almış ve emre itaat etmiş sayılır.Bundan fazlası kişinin kendi iştahına ve arzusuna bırakılmıştır. Kurandan öğüt almayanlar ve onun ayetleri üzerinde düşünmeyenlere dair ikaz ve uyarılar genel olarak müşrik ve kafirler için yapılmıştır. Müslümanlar için değil ! Sen güyâ Kurancı görünüyorsun ama, öyle zannediyorum ki, namaz kılmasını bile henüz bilmiyorsun! Biz senin hocalarını bile fare deliğine girmeye sokmuş kişiyiz ! Sen bize enfiye gelirsin enfiye !
 

PUTKIRAN

Kıdemli Üye
Katılım
21 Eki 2009
Mesajlar
3,228
Tepkime puanı
189
Puanları
0
Konum
Ankara
Bir insan müslüman olup, Allaha teslim olunca o hem Kurandan ve hem de Peygamberden yeter derecede öğüt almış ve emre itaat etmiş sayılır.Bundan fazlası kişinin kendi iştahına ve arzusuna bırakılmıştır. Kurandan öğüt almayanlar ve onun ayetleri üzerinde düşünmeyenlere dair ikaz ve uyarılar genel olarak müşrik ve kafirler için yapılmıştır.
Müslümanlar için değil !.....


İslam(!) alemi senin gibi inandığı için durum ortada....rezillik ve zillet içinde.

Kuran müslümanlar için değilmişmiş....
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ

İslam(!) alemi senin gibi inandığı için durum ortada....rezillik ve zillet içinde.
Kuran müslümanlar için değilmişmiş....

İslâm ve müslümanlar hiç bir zaman rezillik ve zillet yaşamamışlardır ! Rezillik ve zillet yaşayanlar hep isyankâr olanlar ve nefsinin zebunu olanlardır. Sen iman nedir daha bunu dahi bilmediğinden İslâmı ve sadece müslümanları zillet içinde görüyorsun! İslâm ve inananlar her zaman ve devirde galip ve izzet içimnde yaşamışlardır ve yaşamaya da devam etmektedirler. Sende her şeyden önce, bu anlayış ve inceliği algılayabilecek ve basacak kafa yok kafa !
 

ahmet66

Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
37
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Sonraki >



1/FÂTİHA - 1

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
Bismillâhir rahmânir rahîm.
Rahmân ve rahîm olan Allah'ın ismi ile.

KELİME KELİME ANLAMI:


1. bi ismi allahi

: Allah'ın ismi ile

2. er rahmân er rahîm

: Rahmân ve Rahîm olan!!!
Rahîm esması ile tecelli eden, rahmet nuru gönderen

AÇIKLAMA:

Fatiha, açıştır. Fatiha, fetihtir. Fatiha, Kur'ân-ı Kerim'deki 114 sureden kulların Allah'a yakarışını ihata eden tek suredir. 113 tane âyet-i kerimede Allah bize bir şeyler söylerken Fatiha'da;



  1. Biz Allah'a ne diyoruz?

  2. Biz Allah'tan ne istiyoruz?

  3. Fatiha Suresi niçin Fatiha adını alıyor?

  4. Fetihle ne alâkası var?


Çünkü; Fatiha Suresi insanların Sıratı Mustakîm'e, Allah'a ulaştıran yola nasıl ulaştıklarını açıklar. Bu yolun sonu ise Allah'ın Zat'ıdır. 7. kata ulaşan insan ruhu, 7. katın fetih kapısından içeriye girer. Bu kapı, altındandır. Zemin katta bulunan devrin imamının dergâhındaki altın kapının aynıdır. Zemin kattaki kapı dergâhtan çıkarak Sıratı Mustakîm'e ulaşmayı, 7. kattaki kapı ise Sıratı Mustakîm'den 7. katın içine girmeyi nasip kılar. İçeri girmek söz konusu olduğu için altın zincire kılıçla vurulması üzerine zincirin ikiye ayrılmasıyla altın fetih kapısının açılması ve ruhun 7. kata altın kapıdan girişi, fetih gerçekleşir. Bu sebeple 7. kattaki bu altın kapıya fetih kapısı denir. Fatiha Suresi de, Sıratı Mustakîm'in bu kesimini ihtiva ettiği için Fatiha adını almıştır.
Ana Sayfa - FÂTİHA Suresi - 1. ayet
 

ahmet66

Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
37
Tepkime puanı
4
Puanları
0
< Önceki
Sonraki >



1/FÂTİHA - 2

الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
El hamdu lillâhi rabbil âlemîn (âlemîne).
Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'adır.

KELİME KELİME ANLAMI:


1. el hamdu

: hamd, övgü, sena, manevî ni'metlere şükür

2. lillâhi (li allâhi)

: Allah için, Allah'a

3. rabbi

: Rab

4. el âlemîne

: âlemler

AÇIKLAMA:

Hamd ve şükür Allah'a yapılan övgüdür. Allah'ın verdiklerinin karşılığında Allah'a yapılan senadır. teşekkür istikametinde kullanılır.

Hamd, bu dünyanın Rabbine değil; üç asıl, üç onun karşıtı olarak altı âlemi yaratan, yedinciyi de (yokluk) yaratmadan sahiplenen Allah'adır. Hamd, âlemlerin ötesini de ihtiva eder. Hamdin anlamı, şükrün anlamından çok daha geniş bir şuur taşır. Fizik âlemin ötesinden Allah'ın insanlara ulaştırdığı ne varsa hepsi hamdi gerektirir.

Allahû Tealâ'nın bu dünya üzerinde insanlara verdiği maddî ihsanlar için Allah'a şükredilir. Allah fizik âlemin fizik standartlarında herşeyi verir. İnsanlar, Allah'ın verdiği paraya, mala, evlere, çocuklara herşeye şükredecektir.



  1. Allahû Tealâ insanlara hamd ile alâkalı neler ihsan eder?

  2. "Hamd âlemlerin Rabbinedir" dediğimiz zaman ne olur?


Kişi Allah'a ulaşmayı dilediğinde, Allah kişinin kalbinde olanları işitir, bilir ve görür. Görür görmez tecelliye başlar. Bu tecellinin vücuda getirdiği gözlerindeki hicab-ı mesturenin, basar hassasındaki gışavetin, kişinin kulaklarındaki vakranın, sem'î hassasının üstündeki mührün, kalbindeki ekinnetin alınarak ihbatın konulması, kalbin nur kapısının Allah'a çevrilmesi, göğsünden kalbine nur yolunun açılması, huşûya ulaşması, Allah'ın kişiye gönderdiği rahmet ve fazl, hamdi gerektirir. Kişi mürşidine ulaştıktan sonra ona verilecek olan bütün ni'metler de hamdi gerektirir.

Allahû Tealâ'nın mürşide tâbiiyetten evvel verdikleri ihsan hüviyetindedir.

Ne zamanki kişinin başının üzerinde devrin imamının ruhu bir ni'met olarak teşekkül ederse Allah'ın kişiye verdikleri ni'met adını alır.

Yeni bir dizaynla artık mürşide tâbî olup başının üzerinde devrin imamının ruhu bulunan bir kişinin Allah'tan aldığı hediyelerin hepsinin adı rızkın ve ihsanın ötesine taşmıştır. Bunlar Allah'ın ni'metleridir. Ni'metler, maddî ve manevî olarak ikiye ayrılır:



  • Manevî ni'metler için Allahû Tealâ'ya hamdedilir.

  • Maddî ni'metler için Allahû Tealâ'ya şükredilir.
Ana Sayfa - FÂTİHA Suresi - 2. ayet
 

ahmet66

Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
37
Tepkime puanı
4
Puanları
0
< Önceki
Sonraki >



1/FÂTİHA - 3

الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ
Er rahmânir rahîm(rahîmi).
Rahmân'dır, Rahîm'dir.

KELİME KELİME ANLAMI:


1. er rahmâni

: kâinattaki her zerreyi idare eden

2. er rahîmi

: rahîm esması ile tecelli eden, rahmet nurunun sahibi

AÇIKLAMA:

Allah'ın doksan dokuz esmasından ikisi, Rahmân ve Rahîm esmalarıdır.

Allah'ın insan olarak yarattığı herkese Allah'ın Rahmân esması tecelli eder. Allah'a inanmayan (ateist) bir kişi de Rahmân esmasından istifade eder. Allahû Tealâ insanların yaşamaları için bir atmosfer yaratmıştır; sularını, yiyeceklerini, gerekli hayvanları temin etmiştir; ihsanda bulunmuştur. Bunları yapan, Rahmân esmasıdır. Allahû Tealâ, o kişiye hayat verir, o da yaşar. Hangi günah seviyesinde olursa olsun bütün insanlar Allah'ın Rahmân esmasından faydalanırlar.

Rahmân esması herkes için geçerlidir.

Rahîm esması, kişinin Allah'a ulaşmayı dilediği noktada başlayan bir esmadır. Allah'a ulaşmayı dilemeden evvel Allah'ın Rahîm esması kimse için çalışmaz. Rahîm esmasını, Rahmân esmasından ayıran standartlar Allah'a ulaşmayı dilemekle başlar.

12/YÛSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûı illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Muhakkak ki nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir). Rahîm'dir (rahmet nurunu gönderen ve merhamet edendir).



Bütün bu ihsanlar ve bunların ötesi, Allah'ın Rahîm esmasıyla tecelli eder. Rahîm esmasıyla Allah'ın gönderdiği rahmetin, fazlın, salâvâtın kişinin iç dünyasında görev yapmasıyla kişi nefs tezkiyesi yapacaktır. Kişi daimî zikir yaptığında Allah'ın verdiği herşey ni'met hüviyetiyle Rahîm esmasının standartlarını teşkil edecektir. Mürşidden nefret ederken onu, sevgili haline getiren ve kişiyi ona ulaştıran, Allah'ın Rahîm esmasıdır.
Ana Sayfa - FÂTİHA Suresi - 3. ayet
 

ahmet66

Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
37
Tepkime puanı
4
Puanları
0
< Önceki
Sonraki >



1/FÂTİHA - 4

مَلِكِ يَوْمِ الدِّينِ
Mâliki yevmid dîn(dîne).
Dîn gününün mâlikidir.

KELİME KELİME ANLAMI:


1. mâliki

: malik, sahip

2. yevmid dîne (yevme ed dîne)

: dîn günü,!!!
(kişinin mürşidine ulaştığı ve ruhunun !!!Allah'a doğru yola çıktığı gün) !!!

AÇIKLAMA:

Burada dîn günü, kişinin Allah'a ulaşmayı dileyerek mürşidinin önünde tövbe ettiği, el öpüp "lâ ilâhe illallah muhammeden resûlallah" dediği ve ruhunun Allah'a doğru yola çıktığı gündür.

Fatiha Suresi: "âlemlerin Rabbine hamdolsun" diyerek başlar. Çünkü Allah'ın gönderdiği rahmet, fazl ve salâvât isimli nurların hepsi bu âlemin dışından gelmektedir. Sıratı Mustakîm üzerinde yapılan yolculuk da ancak rahmet, fazl ve salâvâtla yapılabilir. Nefs tezkiyesi olmadıkça fizik vücudun içinde bir rehine olan nefs, gök katlarının anahtarını ele geçiremez. Geçiremezse ruh Allah'a doğru yolculuğunu yapamaz. Sıratı Mustakîm'e ulaşıp Allah'a ulaşamaz. Fatiha Suresinin bütün âyetleri birbiriyle tam bir uyum halinde ve kişiyi Sıratı Mustakîm'e ulaştırarak, Sıratı Mustakîm üzerinde yolculuğunu yaptıracak olan temelleri kapsar.

Fatihanın (fethin) gerçekleşmesi için yapılacak yolculuk süresince hep Allah'ın, fizik âlemin ötesinden kişiye göndereceği şeyler hükümferma olur ve Allah'ın Rahîm esması faaliyette olur. Allahû Tealâ, kişiyi Sıratı Mustakîm'e ulaştırana kadar kişinin Allah'a ulaşmayı dileme talebine paralel olarak attığı bir tek adıma karşılık, 12 ihsanda bulunur. Bütün bu ihsanlar kişiyi dîn gününe ulaştırmak içindir. Dîn günü kişi, Allah'tan 7 tane ni'met alır:



  1. nimet: Kişinin başının üstüne devrin imamının ruhu gelir ve yerleşir.

  2. nimet: Kalbinin içine îmân kelimesi yazılır.

  3. nimet:


    3.1. Kişinin günahları sevaba (seyyiati hasenata) çevrilir.


    3.2. Allah'ın o güne kadar verdiği dereceler 1'e 10 iken, o günden itibaren Allah Bakara Suresinin 261. âyet-i kerimesi gereğince 1'e 100 vermeye başlar.

  4. nimet: Ruh vücuttan ayrılarak Allah'a doğru yola çıkar.

  5. nimet: Nefs tezkiyesi başlar.

  6. nimet: Fizik vücut nefs tezkiyesi sebebiyle şeytana kul olmaktan kurtulmaya ve Allah'a kul olmaya başlar.

  7. nimet: Kişinin iradesi güçlenmeye başlar.


Allahû Tealâ dîn gününe, Hakk günü adını da veriyor.

78/NEBE-39: Zâlikel yevmul hakk(hakku), femen şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben).
İşte o gün (mürşidin eli Hakk'a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbî olunduğu gün), Hakk günüdür. Dileyen (Allah'a ulaşmayı dileyen) kişi, kendisine Rabbine ulaştıran (yolu, Sıratı Mustakîm'i) yol ittihaz eder. (Allah'a ulaşan kişiye Allah) meab (sığınak, melce) olur.



Meaba (sığınağa) ulaşmış olan kişinin ruhu Allah'a ulaşır. Öyleyse dîn günü, ruhun vücuttan ayrılarak Allah'a doğru yola çıktığı gündür.

Allahû Tealâ'nın beyan ettiği dîn günü, insan ruhunun vücudundan ayrılarak Hakk'a doğru yola çıktığı, Hakk günüyle aynı gündür.
Ana Sayfa - FÂTİHA Suresi - 4. ayet
 

ahmet66

Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
37
Tepkime puanı
4
Puanları
0
< Önceki
Sonraki >



1/FÂTİHA - 5

إِيَّاكَ نَعْبُدُ وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ
İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu).
(Allah'ım!) Yalnız Sana kul oluruz ve yalnız Senden İSTİANE (mürşidimizi) isteriz.

KELİME KELİME ANLAMI:


1. iyyâ-ke

: yalnız sen, yalnız sana

2. na'budu

: (biz) kul oluruz

3. ve

: ve

4. iyyâ-ke

: yalnız sen, yalnız senden

5. nestaînu

: istiane (mürşidimizin kim olduğunu öğrenmek) isteriz

AÇIKLAMA:

Allahû Tealâ insanı kul olsun diye yaratmıştır:

51/ZÂRİYÂT-56: Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li ya'budûn(ya'budûni).
Ve Ben, insanları ve cinleri (başka bir şey için değil, sadece) Bana kul olsunlar diye yarattım.



Kişi, Allah'a ulaşmayı dilediği anda 1. kulluk söz konusudur. Düşünce olarak kişinin kafasında Allah'a ruhunu ulaştırmak vardır. Mürşidine ulaştığı zaman 2. kulluktadır. Kişi mürşide tâbî olduğunda, ruhu orada vücudundan ayrılarak, Allah'a doğru yola çıkar. Kişinin ruhu Allah'a ulaştığı zaman 3. kulluk söz konusudur. Fizik vücudunu ahsen kılarak Allah'a teslim ettiğinde 4. kulluk daha sonra daimî zikre ulaşıp, nefsini de Allah'a teslime edince ve 5. kulluk gerçekleşir. İhlâs'a ulaştığında 6. kulluk; iradesini de Allah'a teslim etttiğinde 7. kulluk gerçekleşir.

İnsanlar dîn günü, Hakk günü Allah'a kul olmak üzere yola çıkmaktadırlar:

35/FÂTIR-18: Ve lâ tezirû vâziretun vizre uhrâ, ve in ted’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey’un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salâh(salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih(nefsihî), ve ilâllâhil masîr(masîru).
Ve yük taşıyan birisi (bir günahkâr) başka birinin yükünü (günahını) yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu (günahlarını) yüklenmeye (başkasını) çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez, onun yakını olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame edenleri uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş (varış) Allah'adır (Nefs tezkiyesi ile ruh Allah'a döner, ulaşır).



Fatiha Suresi, ruhun Sıratı Mustakîm üzerinde yaptığı yolculuğu ve fethi tamamlayan bir suredir. Kur'ân-ı Kerim'in temel suresidir.

"Yalnız senden istiane isteriz."

İstiane yalnız Allah'tan istenen ve Sıratı Mustakîm'le %100 alâkalı bir yardımdır. Ruhun Allah'a doğru yola çıkması için kişi mürşidi önünde diz çöküp, tövbe eder ve devrin imamının ruhu kişinin başının üzerine gelir ve kişinin ruhuna vücudu terketmesini emreder.

İstianenin nasıl isteneceğini ise Bakara Suresi 45 ve 46. âyetler tarif etmektedir:

2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne).
(Allah'tan) sabırla ve namazla istiane (özel yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah'a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.



2/BAKARA-46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).
Onlar (o huşû sahipleri) ki, Rab'lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O'na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.





Kişiyi mürşide ulaştıracak olan yardım, Allah'tan istenir. Allahû Tealâ bunun zor bir iş olduğunu ama huşû sahipleri için zor olmadığını ifade etmektedir. Sonra da huşû sahiplerini tarif etmektedir: "Onlar yakîn hasıl ederek, kesin olarak, inanırlar ki ruhlarını ölmeden evvel mutlaka Allah'a ulaştıracaklardır. Ölümden sonra da ruhları Allah'a geri döndürülecektir."

Birincisi kişinin kendi iradesiyle, ikincisi Azrail (a.s)'ın iradesiyle olmak üzere iki defa ruhun Allah'a dönüşü söz konusudur.

Kur'ân'ı bilmeyen dîn adamları demektedirler ki: "Ruh vücudumuza hayat veren unsurdur. Bu sebeple Azrail (A.s) gelip, ruhumuzu bizden aldığı için ölürüz." Ama Allahû Tealâ "Ölürsünüz ondan sonra Allah'a döndürülürsünüz" diyerek tam aksini ifade etmektedir.

Allahû Tealâ Secde Suresinde diyor ki:

32/SECDE-11: Kul yeteveffâkum melekul mevtillezî vukkile bikum summe ilâ rabbikum turceûn(turceûne).
De ki: "Size vekil kılınan ölüm meleği, sizi vefat ettirecek (öldürecek). Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz."



İnsan vücudundaki elektromanyetik alanlar sona erdiğinde vücudun, ruhu da nefsi de çekme yetkisi kalmaz. Eğer kişinin ruhu vücudundaysa ruh ve nefs ikisi beraber sigara dumanı gibi vücuttan ayrılırlar. Kişinin ruhu başının sağ tarafında nefsi de sol tarafında yere paralel olarak, vaziyet alır. Vücudun herşeyiyle birer kopyasıdırlar. İnsanlar ne zaman ruhlarını ya da nefslerini görseler kendilerinin aynısını görürler.

Kişi öldüğü zaman eğer ruhu vücudundaysa Azrail (A.s)'ın yardımcıları onu alıp Allah'a götürür. Eğer kişinin ruhu Allah'a ulaşmışsa o ruh Allah'ın katından geri gelir. Ölüm melekleri gene onu alır ve Allah'a götürür. İşte bu ikinci dönüştür. Bakara-46'da Allahû Tealâ'nın ifade ettiği ruhun ikinci defa Allah'a dönüşü, bu sebepledir. Bakara-46, hidayete erenlerin âyet-i kerimesidir. Hidayete ermek ruhun Allah'a ulaşmasıdır:

3/ÂLİ İMRÂN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah'a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa onlar, Rabbiniz'in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah'ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi'dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm'dir (en iyi bilendir).



2/BAKARA-120: Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).
Ve sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden asla razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah'a ulaşmak (Allah'ın kendisine ulaştırması) işte o, hidayettir.” .Sana gelen ilimden sonra eğer gerçekten onların hevalarına uyarsan, senin için Allah'tan bir dost ve bir yardımcı yoktur.



Kişiye mürşidini Allah'tan başka kimse gösteremez. Bu sebeple istiane sadece Allah'tan istenir. Kişi hacet namazı kılar, sabreder, eğer gerçekten Allah'a ulaşmayı dilerse, Allahû Tealâ mutlaka mürşidini gösterir. Ama Allah'a ulaşmayı dilemeyen bir insan "ben Allah'a ulaşmayı istiyorum, Allah bana mürşidimi göstermiyor" diyorsa, o kişi bilsin ki, Allah sadece Allah'a ulaşmayı dileyenlere mürşidini gösterir. İstek olsa Allahû Tealâ mutlaka ona mürşidini gösterir. Çünkü Allahû Tealâ, sadece Allah'a ulaşmayı dileyenlerden engelleri alır. Ondan sonra kişi, görür, işitir, idrak eder ve davete icabet eder. Bu engeller alınmadıkça kimse davete icabet edemez.
Ana Sayfa - FÂTİHA Suresi - 5. ayet
 

ahmet66

Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
37
Tepkime puanı
4
Puanları
0
< Önceki
Sonraki >



1/FÂTİHA - 6

اهدِنَا الصِّرَاطَ المُستَقِيمَ
İhdinas sırâtel mustakîm(mustakîme).
(Bu istiane'n ile) bizi, SIRATI MUSTAKÎM'e hidayet et (ulaştır).

KELİME KELİME ANLAMI:


1. ihdi-nâ

: bizi hidayet et, ulaştır

2. es sırâte el mustakîme

: Sıratı Mustakîm, Allah'a ulaştıran yol

AÇIKLAMA:

İstiane, Sıratı Mustakîm'e ulaşmak için istenilmektedir.

Sıratı Mustakîm, insan ruhunu Allah'a ulaştıran yolun adıdır.

6/EN'ÂM-87: Ve min âbâihim ve zurriyyâtihim ve ihvânihim, vectebeynâhum ve hedeynâhum ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).
Ve onların babalarından, zürriyetlerinden (nesillerinden) ve kardeşlerinden onları seçtik. Ve onları Sıratı Mustakîm'e (Allah'a ruhu ulaştıran yola) hidayet ettik (ulaştırdık).



6/EN'ÂM-88: Zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu min ıbâdih(ıbâdihî), ve lev eşrekû le habita anhum mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
İşte bu Allah'ın hidayetidir. Kullarından dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve eğer şirk koşsalardı, elbette yapmış oldukları şeyler heba olurdu (boşa giderdi).





4/NİSÂ-175: Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).
Böylece Allah'a âmenû olanları (ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenleri) ve O'na (Allah'a) sarılanları ise, (Allah) kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, kendisine ulaştıran “Sıratı Mustakîm”e hidayet edecektir (ulaştıracaktır).



15/HİCR-41: Kâle hâzâ sırâtun aleyye mustekîm(mustekîmun).
Allahû Tealâ şöyle buyurdu: “İşte bu, Bana yönlendirilmiş (Bana ulaştıran) yoldur.”



Kişi Allah'a ulaşmayı dilediği andan itibaren 1. Sıratı Mustakîm'in üzerindedir. Daha sonra kişiyi mürşide ulaştıran 2. Sıratı Mustakîm'dir.

3. Sıratı Mustakîm, Tarîki Mustakîm'i de içerisine alan 4 tane sebîlden oluşur. Vuslatla, Allah'ın Zat'ında yok olmakla, sığınağa sığınmakla noktalanır. Allah'ın Zat'ına ulaşmak, Allah'a mülâki olmak, bu Sıratı Mustakîm ile gerçekleşir.

Mürşide tâbiiyetle beraber, devrin imamının ruhu kişinin başının üzerine gelip, ruhuna vücudu terketmesini emreder. Hangi mürşide tâbî olduysa onu Allah tayin etmiştir:

16/NAHL-9: Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne).
Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm'e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah'ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.



Her mürşidin bulunduğu dergâhtan devrin imamının bulunduğu ana dergâha, gözle görülmeyen yeryüzünün sathına paralel yollar vardır. Bu yollar "sebîl" adını alırlar. Kişinin ruhunu tâbî olduğu dergâhtan devrin imamının dergâhına kadar ulaştırır. Bundan sonraki kesim Tarîki Mustakîm adını alır.

Kişinin ruhu vücudundan ayrılır ve Allah'a doğru yola çıkmak üzere ana dergâha ulaşır.

Fatiha-5 ve sonucunda Fatiha-6 ile Bakara-46 kişinin ruhunu ölmeden evvel Allah'a ulaştırmaya yakîn hasıl ederek kesinlikle inanan kişileri kapsar. İşte bu kesin inancın sahibi olan insanlar, mürşidlerine ulaşırlar ve ruhlarını Allah'a ulaştıracak olan Sıratı Mustakîm'e, mutlaka ulaştırırlar.
Ana Sayfa - FÂTİHA Suresi - 6. ayet
 

ahmet66

Üye
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
37
Tepkime puanı
4
Puanları
0
< Önceki



1/FÂTİHA - 7

صِرَاطَ الَّذِينَ أَنعَمتَ عَلَيهِمْ غَيرِ المَغضُوبِ عَلَيهِمْ وَلاَ الضَّالِّينَ
Sırâtallezîne en’amte aleyhim gayril magdûbi aleyhim ve lâd dâllîn(dâllîne).
O yol (SIRATI MUSTAKÎM) ki; üzerlerine nimet verdiklerinin yoludur. Üzerlerine gadap duyulmuşların ve dalâlette kalmışların (Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerin) yolu değil.

KELİME KELİME ANLAMI:


1. sırâta

: yol

2. ellezîne

: ki onlar

3. en'amte

: sen ni'met verdin

4. aleyhim

: onlara, onların üzerine

5. gayri

: başka, hariç, değil

6. el magdûbi

: gadap, öfke duyulanlar

7. aleyhim

: onlara, onların üzerine

8. ve

: ve

9. lâ ed dâllîne

: dalâlette olanlar değil

AÇIKLAMA:

Allahû Tealâ, Sıratı Mustakîm'e ulaşan kişinin tarifini vermektedir. Kişi mürşidine ulaştığı zaman eğer Allah'a ulaşmayı diliyorsa yedi şahidin huzurunda bu görünür. Devrin imamının ruhu kişinin başının üzerine gelir, kişinin ruhu vücudunu terkedip Sıratı Mustakîm'e ulaşır. Sadece başının üzerinde ni'met bulunan yani devrin imamının ruhu başının üzerinde olan kişi Sıratı Mustakîm'in üzerindedir. Bu yolculuk, Allah'ın ihsanlarının ni'mete çevrildiği günün sahibine ait olan bir yolculuktur.

Sıratı Mustakîm, Allah'ın gadap duyduğu kişilerin yolu değildir.

Allahû Tealâ, Kendi davetine icabet ederek mü'min olanların duasına, davetine icabet ettiğini ve onları irşada kadar götüreceğini ifade etmektedir.

Davete icabet edilmesi veya edilmemesi iki âyet-i kerimede çok açık anlatılmaktadır.

13/RA'D-14: Lehu da’vetul hakk(hakkı), vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yestecîbûne lehum bi şey’in illâ kebâsitı keffeyhi ilel mâi li yebluga fâhu ve mâ huve bi bâligıh(bâligıhî), ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin).
Hakkın daveti O'nadır (Kendisinedir, Allah'adır). O'ndan başkasına davet ettikleri (şeyler), onlara bir şeyle icabet etmezler. Onlar ancak suya, onun ağzına, suyun ulaşması için avucunu açmış kimse gibidir. O (su), ona ulaşacak değildir. Ve kâfirlerin daveti, dalâletten (su nasıl onların ağızlarına ulaşamıyorsa, dalâlette olanlar da hidayete ulaşamaz) başka bir şey değildir.



2/BAKARA-186: Ve izâ seeleke ıbâdî annî fe innî karîb(karîbun) ucîbu da’veted dâi izâ deâni, fel yestecîbû lî vel yu’minû bî leallehum yerşudûn(yerşudûne).
Ve kullarım sana, Benden sorduğu zaman, muhakkak ki Ben, (onlara) yakınım. Bana dua edilince, dua edenin duasına (davetine) icabet ederim. O halde onlar da Bana (Benim davetime) icabet etsinler ve Bana âmenû olsunlar (Bana ulaşmayı dilesinler). Umulur ki böylece onlar irşada ulaşırlar (irşad olurlar).



Sahâbe mü'min olmuşlardı; Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e tâbî olmuşlardı ve irşada ulaşmışlardı:



49/HUCURÂT-7: Va’lemû enne fîkum resûlallâh(resûlallâhi), lev yutîukum fî kesîrin minel emri le anittum ve lâkinnallâhe habbebe ileykumul îmâne ve zeyyenehu fî kulûbikum, ve kerrehe ileykumul kufre vel fusûka vel isyân(isyâne), ulâike humur râşidûn(râşidûne).
Ve aranızda Allah'ın Resûlü olduğunu biliniz. Eğer işlerin çoğunda size itaat etseydi, mutlaka sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size îmânı sevdirdi ve onu kalplerinizde müzeyyen kıldı. Küfrü, fıskı ve isyanı size kerih gösterdi. İşte onlar, onlar irşad olanlardır.



İrşada ulaşmak Bakara-186'da mü'min olmakla başlar. Mü'min olan kişi Allah'a ulaşmayı dileyerek kalbine îmân girendir ve bu kişi Sıratı Mustakîm'in üzerindedir. Sıratı Mustakîm üzerinde olan kişi Allah'a ulaşmayı dileyip, mürşidine tâbî olduğu zaman ni'met sahibi olur.

Allahû Tealâ gadap duydukları kâfirlerdir.

Kâfir ise Allah'a ulaşmayı dilemeyen, kalbinde küfür kelimesi yazan ve Sıratı Mustakîm üzerinde bulunması imkânsız olan kişidir. Fatiha-7'nin sonunda "dalâlette olanların yolu değildir" buyurmaktadır. Kur'ân-ı Kerim'de aşağıdaki âyet-i kerimeler Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerin dalâlette olduğunu ifade etmektedir:

13/RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O'na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”

Ana Sayfa - FÂTİHA Suresi - 7. ayet
 
Üst