Fatih Sultan Mehmet in Bedduası!!!

yarımelma

Üye
Katılım
11 Ara 2006
Mesajlar
59
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
Fatih (1453 yılında) İstanbul’u alıp Ayasofya önüne geldiği zaman derinden derine bir inilti işitti. Sesin geldiği tarafa bir adam gönderdi. Hali perişan bir keşiş (papaz) getirdiler. Huzura çıkardılar. ’Niçin hapsedildin’ diye sordular. Keşiş fala da baktığını ve muhasara (kuşatma) hazırlıkları sırasında (Bizans İmparatoru) Konstantin’in kendisini çağırıp İstanbul’u Türklerin alıp almayacağını bildirmek için remil atmasını (gaipten haber vermesini, bir çeşit fal açmasını) söylediğini, remilde İstanbul’un Türklerin eline geçeceğini bildirmesi üzerine Konstantin’in kızarak onu zindana attırdığını hikáye etti ve ’şimdi karşınızda bulunuyorum, demek falım doğru imiş’ dedi.

Bunun üzerine Fatih de İstanbul’un kendi elinden çıkıp çıkmayacağına dair remil atmasını ve doğruyu söylerse mükáfatlandırılacağını (ödül alacağını) bildirdi. Keşiş remil attı ve şöyle dedi:

- ’İstanbul Türklerin elinden harp ve darp ile çıkmayacak. Ancak öyle bir zaman gelecek ki, elinizdeki emlak ve arazi azalacak. Bu suretle İstanbul Türk malı olmaktan çıkacak.
 

_OSMANLI_

Üye
Katılım
5 Ara 2006
Mesajlar
95
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
kesin uydurmadır...
gaybı ancak ALLAH bilir...

ancak dikkat edilmesi gereken bir husus istanbulda maximum derecede yabancılar tarafından mülk alımı yapılması..

hükümetin bu konuda azami derecede dikkatli olması gerekir aksi takdirde bugün filistinde olanlar yarın güzelim istanbulumuzda olur

fiemanillah...
 

EGELI EFE

Doçent
Katılım
12 Haz 2006
Mesajlar
1,390
Tepkime puanı
122
Puanları
0
Konum
İzMiR
Zannetme ki ecdadın asırlarca uyudu,
Nereden bulacaktın o zaman eldeki yurdu?
Üç kıtada yer yer kanayan izleri şâhid,
Dinlenmedi bir gün o büyük şanlı mücahid.​
.........​
 

mucahit29

Üye
Katılım
25 Ara 2006
Mesajlar
4
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
yaa nıye bu konuları tartışıyosunuz kardeşim başka bişe kalmadımı sadece bunlarmı kaldı tartışılacak!!!!!!!!!
 

aHuZaR

Can kayıp can firarda
Katılım
27 Kas 2006
Mesajlar
6,438
Tepkime puanı
23
Puanları
0
Konum
Gönülistan
ღ♥¸.•✰•.¸♥ღ ღ♥¸.•✰•.¸♥ღღ♥¸.•✰•.¸♥ღ
Hem çok bahtiyarım hemde durgunum
Sana değil seni müjdeliyene vurgunum
Ne zaman layık oluruz bilmem yorgunum
Fatihin Sultanın Yavuzun surların güzel

ღ♥¸.•✰•.¸♥ღ ღ♥¸.•✰•.¸♥ღღ♥¸.•✰•.¸♥ღ
 

gumus_Tesbih

Paylaşımcı
Katılım
8 Eki 2006
Mesajlar
382
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
Konum
van
Fatih Sultan Mehmet'in Ayasofya ile ilgili bedduası

"Dünya durdukça, benim bu câmim câmi olarak kalacaktir. Onu câmilikten çikaranlar ALLAH'in, meleklerin ve insanlarin lânetine ugrasinlar. Onlar hiçbir zaman hafiflemeyen bir azap içinde bulunsunlar. Yüzlerine bakan ve kendilerine sefaat eden hiçbir kimse bulunmasin"

Fatih Sultan Mehmed Han


Kaynak: Zafer dergisi, sayi: 213, Eylül 1994, s. 7
 

XaberDar

Profesör
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
1,636
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Dünya/MERKEZ
Ekonominin düzelmemesinin sebebi bu beddua herhalde.;)

Bende; "Ayasofya' yı camilikten çıkarıp, başka birşey olarak kullanan devletin beli doğrulmaya" diye duymuştum bu bedduayı.
 

GENERAI_

Asistan
Katılım
15 Eyl 2007
Mesajlar
312
Tepkime puanı
0
Puanları
0
FATİH sULTAN MEHMETİn Bedduası

Hünkar'ın Ayasofya ile alakalı bedduasının hışımına mı uğradık?

O'nun vasiyet namesindeki şu bedduayi hatirlamak acaba bizi bir uyanış ve silkenişe kavuşturabilir mi?:

"Benim bu camimi, camilikten çıkaranlar, ALLAH'ın (c.c), meleklerin ve bütün müslümanların lanetine uğrasınlar!.. Onlar, hiçbir zaman hafiflemeyen bir azap içinde bulunsunlar!.. Yüzlerine bakan ve kendilerine şefaat eden hiçbir kimse bulunmasın!.."

Şair, bu hazin manzarayı soyle ifade ediyor:

AYASOFYA

Ürperdi hayâlim, bu nasıl korkulu rüya?..
Şaştım, neyi temsil ediyorsun. Ayasofya?..

Çöller gibi ıssız, ne hazin ülke muhitin,
Yâd el gibi, yurdunda garib olmalı mıydın?..

Beşyüz senelik bezmine ermekti ümidim,
Çöller gibi ıssız, seni ben görmeli miydim?..

Bayram, Ramazan, Cum'a, mübârek gecelerde,
Avize değil, mum bile yanmaz mı içerde?..

Gâşyolmuş İbâdetlere hayrandı felekler..
Tekbirine ses verdi, asırlarca melekler..

Coşmaz mı denizler gibi, yâdındaki âlem?..
Göklerde melekler, tutuyor hep sana mâtem..

Yâdında bin üçyüz senelik menkıbeler var.
Her menkıbe, hicrânına mâtem tutar, ağlar!.

Beş yüz sene âlem, seni tehdid ediyorken,
Devler gibi düşmanlara, meydan okudun sen!..

Târihimin ömründe, gönüller dolu güldün,
Çılgınca esen, bir acı rüzgârla döküldün!..

Paslanmada! Altın yazılar, âh! O eserler.
Kabrinde kan ağlar, bunu gördükçe (Kazasker)..

Fâtihleri ağlatmada, hâlin, Ulu Mâbed..
Yâdın, kanar imânlı gönüllerde müebbed!...

Gamlı renklerle örülmüş, ne hâzin çerçevesin,
Bir yıkık türbe mi, virâne misin, yoksa nesin?

Bak, hayâlimdeki âlem, geliyor vecde yine,
Gözlerim daldı; sütunlarla (Fetih Âyeti) ne!..

Muhteşem âbidesin: Dinimin ulviyetine,
Remz idin, beş asır ecdâdımızın şevketine!...

Aldı senden beş asır, azmine kuvvet kaleler..
Yine hep, aynı tehassüsle yücelmiş kuleler..

Nerde: Yandıkça, Süreyyâlara dehşet vererek,
Coşan âvizelerinden yayılan: Binbir renk!..

Çan sesinden, seni kurtarmış ezanlar nerde?..
Hani bülbül gibi Kur'ân okuyanlar nerde?

0 ezanlar, bütün İslâm'a şerefler verdi,
Sanki her pencere, lâhuta bakan gözlerdi!..

O ilâhî yüce sesler, yine gelmez mi dile?
Şimdi artık, işitilmez mi, sönük nağme bile?

Şimdi Cennet, sana sermez mi yeşil gölgesini?..
Şimdi hûriler, işitmez mi ilâhî sesini?..

Nice bin hâtıra, gönlümde coşup canlanıyor..
O ne parlak görünüş! Sanki hayâlim yanıyor!

Hutbeler çağlamaz olmuş, şu yeşil minberden,
Gamlı bir gölge yayılmakta bugün, her yerden!

Gizli bir âh ile artık yanar ağlar mı için?..
Nice bin derdile kalbin doludur çünki senin!

Hangi eller, sana akşamları, zinci vuruyor?
Yüce feryâdını, kimler boğuyor, susturuyor?..

Sen, ne âlemleri gördün, ne ömürler sürdün..
Batı dünyasına dehşet saçıyorken daha dün.

Gizli kurşunla, habersizce vuruldun mu bugün?..
Dönmeler, dans ederek yapmada karşında düğün'...

Dehre meydan okuyan, koskoca tarih, nerde?'..
Ülkeler fetheden erler, yüce (Fâtih) nerde?..

Seni Tevhide kavuşturmanın aşkıyla yanan,
O şehir orduların, döktüğü seller gibi kan,

Heder olmuş mu desem? Ah! Dilim varmaz ki,
Bugün onlar bile, mâtem tutuyorlar. Belki!

Bugün ağlattın eminim, ölüler âlemini,
Kerbelâ tutsa gerektir yeniden mâtemini!..

Tek ziyâretçin olan gün de yol almış gidiyor,
Muhteşem kubbeni, zulmette nasıl terkediyor?'..

Cemiyetlerden uzak; çölde mezâr olsaydın,
Orda billâhi, mezarlar bile senden aydın!..

Çöllerin, Ay-Güneş, en hisli ziyâretçisidir,
Hilkâtin Arşa çıkan zikrini her an işitir!

Şu perişan denizin inlemesinden duyulan!
Hıçkırıklarla boğulmuş, tutuşan bir hicran!..

Çağıdır ağlamanın, ey Ulu Mâbed, ağla!..
İntikam aldı firenkler, seni ağlatmakla!..

Dostun ağlarken, o bir yanda da düşman gülsün,
Kanamıştır yeniden kalbi, hazin (Endülüs)'ün!..

Bu elim fâcia, billâhi, yürekler acısı,
Müslüman Türkün evet şimdi bu en kanlı yası!..

Ey derin fâcia, manzumeye sen sığmazsın,
Tutuşup yanmada kalbim, seni târih yazsın!..


Ali Ulvi KURUCU

 

mckare

Asistan
Katılım
16 Ağu 2009
Mesajlar
290
Tepkime puanı
35
Puanları
0
Konum
zonguldak
''Fatih İstanbul'u alıp da alayla Ayasofya önüne geldiği zaman derinden derine bir inilti işitti. Sesin geldiği tarafa bir adam gönderdi.

Sakalları uzamış, hali perişan bir keşiş bulup getirdiler. Huzura çıkardılar. Korktu, teskin ettiler.

Niçin hapsedildin diye sordular? Keşiş fala baktığını ve kuşatma hazırlıkları sırasında Konstantin'in kendisini çağırıp İstanbul'u Türklerin alıp almayacağını bildirmek için remil atmasını söylediğini, remilde İstanbul'un Türklerin eline geçeceğini söylemesi üzerinde de Konstantin'in kızarak onu zindana attırdığını hikâye etti. Ve şimdi karşınızda bulunuyorum, demek ki falım doğru imiş.

Bunun üzerine Fatih de İstanbul'un kendi elinden çıkıp çıkmayacağına dair remil atmasını ve doğruyu söylerse ödüllendirileceğini bildirdi.

Keşiş remil attı ve şöyle dedi:

- İstanbul Türklerin elinden harp ve darp ile çıkmayacak, lakin öyle bir zaman gelecek ki emlak ve arazileriniz satılacak, bu suretle İstanbul Türk malı olmaktan çıkacak.

Bu falın bildirdiği sonuçtan büyük üzüntü duyan Fatih ellerini kaldırarak 'İstanbul'da edindiğim yerleri ecnebilere satanlar, Allah'ın gazabına uğrasınlar!' diye beddua etti.''
 

-Başakİstan-

''İSTANBULUTLU''
Katılım
5 Kas 2007
Mesajlar
780
Tepkime puanı
96
Puanları
0
Yaş
37
Konum
İstanbullll :)
Falcılık kısmıne pek inanAmadım.Ama fatih Sultan Mehmet'in bu tur bedduası var...Ve bizim hemen aklımıza bir soru gelmeli ne kadar SAHİP ÇIKABİLİYORUZ.Dünyanın incisine :( Başka İSTANBUL var mı? YOK :(
 

aricev

Paylaşımcı
Katılım
21 Eyl 2009
Mesajlar
143
Tepkime puanı
9
Puanları
0
Yaş
42
"mckare"'nin hikayesi bana biraz uydurma geldi inanmadım.
Fatih böyle bir bedduasının olduğuna dair gerçek bir kanıt var mıdır?
 

tebeyyün

Doçent
Katılım
1 Tem 2006
Mesajlar
548
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
istanbul
Hünkar'ın Ayasofya ile alakalı bedduasının hışımına mı uğradık?

O'nun vasiyet namesindeki şu bedduayi hatirlamak acaba bizi bir uyanış ve silkenişe kavuşturabilir mi?:

"Benim bu camimi, camilikten çıkaranlar, ALLAH'ın (c.c), meleklerin ve bütün müslümanların lanetine uğrasınlar!.. Onlar, hiçbir zaman hafiflemeyen bir azap içinde bulunsunlar!.. Yüzlerine bakan ve kendilerine şefaat eden hiçbir kimse bulunmasın!.."



"Onun vasiyet namesi" nerede bu vasiyetname bir resmi var mı? Nasıl ulaşabiliriz bu metne? Ben inanmıyorum az çok az tanıdığım fatih'e rağmen / onun ölümü esnasında böyle beddua edebileceğine ihtimal vermiyorum yok etmiştir diyen varsa bize metne nasıl ulaşabileceğimizi hangi dille yazıldığını söylesinde bilelim.Gören kaç kişi varmış?Yoksa net tarihçiliğimi kaynak.
----------------------------------------------------------
Ayasofya’yı bir mabedden müzeye çevirmede en büyük pay sahibi olan ve islama karşı mücadelelerinde tatmin arayan Hasan Ali Yücel bu derin pişmanlık duygusunu yaşayanlardandır.Ölümünden bir süre evvel TTK tarafından yayınlanan çok uzun”ALLAH BİR” şiirindeki bazı beyitlerde şöyle yakararak pişmanlığını itiraf eder:

Aslında akıl nedir zerka ne?
Aldanmak için birer bahane
Herkes seni beni başka anlar
Birgün inanır inanmayanlar
İrkildi fakat senin önünde
Yol bulmak için akıl yönünde
Çırpındı da “yok” deyip direndi
İdraki put yapıp beğendi
Bir isim eder dehayı mecnun
Rehber görünen zekayı mel’un..
Senden çıkarak düşünmek olmaz
Şüpheyle bu kainat dolmaz
Senden konuşan sesinle bildik
İmana gelir bu yolda müşrik
Sen kendini sende bulansın
Nurunla cihan dolduransın…
İmansızlık ayrı bir iman
İnkar ile sarsılır mı Rahman?

Bu şiiri böylece kırkyedi sayfalık bir yakarış,pişmanlık ve ağır itiraflar olarak sürüp gitmektedir…
Nurettin Özcan-Havva’nın kızları(NİDA)[/
SIZE]
 

tebeyyün

Doçent
Katılım
1 Tem 2006
Mesajlar
548
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
istanbul
"23 Mayıs 1936’da İngiltere’de çıkan ünlü “The Times” gazetesi, Fatih’in kayıp vasiyetinin bulunduğu haberiyle çıkmıştır. Bu haberi okuduktan sonra iflah olmaz bir Fatih sevdalısı olan Süheyl Ünver hocanın yerinde durması mümkün müdür? İngiltere’de bulunan dostu Esad Fuad Tugay’dan yazıyı bulup kendisine göndermesini ister. Yazı eline geçer ama elindekinden yine de tatmin olmaz ateşli ruhu. Gözü, belgenin Fransızca aslındadır. “The Times”a mektup gönderip belgenin aslı hakkında bilgi rica eder. Londra civarında bir kütüphanede bulunduğunu, lakin kitapların Amerikalılar tarafından satın alınmak istendiğini öğrenir. Bu defa Londra Büyükelçisi Cevat Açıkalın’dan belgenin Princeton Üniversitesi Kütüphanesi’ne satıldığını öğrenir. Ne de olsa işin ucunda Fatih vardır ve Süheyl hocanın altın oku, hedefine ustaca yaklaşmaktadır. Yıllardan 1950 olur. Süheyl hoca, Princeton Üniversitesi Kütüphanesi’nde yazma eserler kataloğunda 168 numarada kayıtlı olduğunu öğrendiği kitabın bir kopyasını sonunda temin etmiştir. Belge, eski Fransızca ile kaleme alınmıştır, dolayısıyla Türkçeye tercümesinden önce ‘yeni Fransızca’ya çevrilmesi gerekmektedir. Bu görevi Galatasaray Lisesi profesörlerinden M. P. Gauthier üstlenir. İstanbul Üniversitesi de basmayı kabul etmiştir. Gayri hocanın keyfine diyecek yoktur. Yıllardan 1952’dir ve işte elimizde bir kitapçık durmaktadır: “Fâtih Sultan Mehmed’in Ölümü ve Hâdiseleri Üzerine Bir Vesika.”

“Fatih’in Vasiyetnamesi” denilen ve bir mektubun içinde geçen bu metinde neler vardır?

Mektup Galata’da oturan bir Ceneviz tüccarı tarafından Avrupa’da oturan kardeşine yazılmıştır. Bir kere, Fatih’in hâlâ bir sır olmaya devam eden ve ölümüyle yarıda kalan son seferini hangi devlete karşı açtığıyla ilgili meseleye dair bir ipucu yakalıyoruz mektupta. Sefere katıldığını öğrendiğimiz yazar, 3 Mayıs 1481’de vefat eden Fatih’i, nisan ayının sonunda Halep’ten gelen elçilerin ziyaret ettiğini ve eğer kalkıp gelirse, şehri kendisine seve seve teslim edeceklerini bildirdiklerini aktarır. Takdir edersiniz ki, Fatih, İtalyanların 12 Ada’yı teklif ettikleri ve ‘Teşekkürler, almayayım’ diyen İsmet İnönü’ye hiç mi hiç benzemez. Derhal harekete geçen Fatih, Memlûklar üzerine sefer açmış, ancak Gebze civarına vardığında hastalanmış, ölümünün yaklaştığını anlayınca da, huzuruna 3 önemli kişiyi çağırıp vasiyetini yazdırmıştır. Mektup bu vasiyetnameyi ve Fatih’in ölümüyle ilgili bazı bilinmeyen noktaları aydınlatan ‘içeriden’ bir belge hüviyetinde.

Sıhhati tartışmalı da olsa, seferde hazır bulanan birisi tarafından yazıldığı besbelli olan bu belgeye göre Fatih"

Mustafa Armağan baya iyiniyetli yaklaşmış olaya.Gerçi her şeyde yahu orjinalinin bir resmini görseydik en azından diye tuttururdu ama bu sefer artık işine mi gelmiş ne etmişse : ) Yazı eski fransızcadan yeni fransızcaya tercüme edilip sonra yeni türkçeye tercüme edilecek tam bir komedi : ) neyse...
 
Katılım
24 Ocak 2008
Mesajlar
782
Tepkime puanı
136
Puanları
0
Yaş
44
Bunun üzerine Fatih de İstanbul'un kendi elinden çıkıp çıkmayacağına dair remil atmasını ve doğruyu söylerse ödüllendirileceğini bildirdi
:confused1::confused1:
:blink::blink::blink:
beni burda 2 şey hayrete düşirdi:blink:
Birincisi,herkes olayın en dikkat çekici kısmını görmeyip (yada görmezden gelip) Kendince yorum yapmışlar buna çok şaşırdım:blink:
İkincisi ve en önemlisi bu UYDURMA!!!! hikaye ye inananlara Şaşırdım doğrusu:blink: Yaaaa ne saçma o komutan ki Alemlerin Efendisi Fahri Kainat Tarafında Övgüyle Bahsedilen Bir KOMUTAN!! O ki Resulullah tarafından İstanbulu feth eden Komutan ne büyük Komutan denilerek Resulullah tarafında ŞEREFLENDİRİLEN bir KOMUTAN!!!! Peki böylesine övgüye layık olmış bir komutan o kadar aciz birisimi ki Resulullahın fala baktırmayı men ettiğini bile bile fala baktırma gafletinemi düşecek yani?!!!!!!!:blink::pokey:
Lütfen O büyük Komutanın şahsına yapılmış bir hakeret olarak gördüğüm bu yazıyı kaldırın:pptyBilmeyen birisi gelir okur ve O büyük Komutanın fala baktırdığına inanıpda kendide fala baktırırsa bunun vebali büyük olur diye düşiniyorum;) ( Unutmayın ki yüzlerce misafir forumumuzu ziyaret ediyor ve bunlardan islami konuda bilinçsiz olanlarda vardır muhakkak:))
 
Üst