Farklılaşan ifadeler

Mugalata

Kıdemli Üye
Katılım
10 Mar 2014
Mesajlar
4,252
Tepkime puanı
146
Puanları
0
Konum
izmir
postmodern dönemin ifadeleri...

"postmodern" demem doğru mu, bilmiyorum ama iimden öyle demek geldi. çünki bu son 20 yılda görülen bazı ifadeler biraz, ait olduğu dilin kendi bağlamından, kurallarından ve bilgi tutarlılığından uzak özellikler taşıyor ve buna rağmen, belli bir süre için de olsa yaygınlaşıyor.

aklıma ilk gelen örnekler:

"... portakal çiçeğinde vitamin değilken" (bunu az önce yıldıray oğur'un yazısında gördüm. bu mesajı yazma fikri o sırada belirdi. cümleciğin aslı, "sen daha babanın yediği portakalda vitamin değilken"dir. oğur daha da eskiye işaret etmiş.)

bu ifade, eski "sen daha dünya'da yokken" anlamına geliyor ama onun daha mizahî hâli. dünya'ya gelmesinden veya ortaya çıkmasından söz edilen kişinin veya olayın yerinde henüz yeller estiğini mizahî dille anlatmak için espri olarak üretilmiş ve yaygınlaşmış. o kişinin henüz dünya'ya gelmediği gibi, babasının daha o kişinin sperm düzeyindeki hayatî unsurlarını oluşturacak proteini portakaldan almadığını ifade ediyor. bizim milletin yaratıcı zekasına ilginç bir örnek.

portakaldaki vitaminle sperm oluşumunun ilişkisi bilimsel açıdan pek belirsiz. portakal yemeyen kişilerin spermleri oluşmaz diye bir kural da yok. vitaminin görevi, işlevi de zaten farklı. ama buna rağmen böyle bir ifade, espri olarak da olsa icad edilmiş ve daha çok sanırım öğrenci gençliğin ilgi alanına girmiş.

"bizim bilimle de bir ilgimiz var yani; böyle çarpık çurpuk da olsa o işlerden de anlarız" gibi bir havası var. :)

bu havadaki bir başka söz de, hapşıran kişiye söylenen, "partiküllerini saçtın ortalığa" esprisi.

partikül de bilimsel bir terim. atomaltı parçacıklar kastediliyor. hapşırdığımızda ağzımızdan çıkan tükürüklere partikül demek bu terimin bilimsel anlamında uzaklaşmak oluyor ama esprili bir dille "çok yaşa"nın sıradanlığının dışına çıkılmış da oluyor.

"hayret bişey" lafı da bir ara hızla yaygınlaştı ve sanırım artık eskisi kadar sık kullanılmıyor. bu da iyi bir şey. çünki dilimizin kuralları açısından hatalı bir deyiş. doğrusunun "hayret verici bir şey" olması gerekir. ama o şekilde demenin sıradanlığı yoktu "hayret bişey"de. bu nedenle çok benimsendi. o kadar ki, insanlar münakaşa ve kavga ederken bile birbirlerine böyle bağırıyorlardı. kavgada daha ileri gitmemeye, kendini tutmaya da yarıyordu bu söyleyiş. sinirlerin gerildiği bir ortamda karşındakine "hayret bişey" deyince daha bir sakinleşiliyordu sanki.

bunlara eklemeler yapılabilir. bu ifadeler sanırım son 20 yıl içinde ortaya çıktı. daha önce bunlar yoktu. ileride de olmayacaklar belki. dil yaşayan bir organizma ve sürekli değişip gelişiyor. hatalı biçimler de alabiliyor. sonra bunlar ya atılıyor, ya da kalıcı ve galat-ı meşhur oluyor.





 

adams77

Kanalizasyoncu
Katılım
14 Haz 2013
Mesajlar
25,879
Tepkime puanı
2,060
Puanları
113
Konum
Mars
Vücut
~ Ar wucūd وجود [#wcd msd.] varoluş, mevcudiyet < Ar wacada وجد buldu, bulundu, varoldu
Tarihçe (En eski kaynak)
vücud "mevcudiyet" [ Aşık Paşa, Garib-name (1330) ]
Kelime Kökeni
Arapça wcd kökünden gelen wucūd وجود "varoluş, mevcudiyet" sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük Arapça wacada وجد "buldu, bulundu, varoldu" fiilinin masdarıdır.
Ek Açıklamalar
Karş. Arapça wacada2 (şiddetle hissetti, yoğun duyarlık gösterdi, ekstaz haline geldi). Fiilin iki anlamı arasındaki ilişki açık değildir.

Vahdet
~ Ar waḥda ͭ وحدة [#wḥd msd.] bir olma, birlik < Ar aḥad/waḥīd أحد/وحيد bir, tek (= Aram χad חד a.a. = İbr ˀeχād אחד a.a. = Akad ēdu a.a. )
Tarihçe (En eski kaynak)
[ Aşık Paşa, Garib-name (1330) ]
Kelime Kökeni
Arapça wḥd kökünden gelen waḥdat وحدة "bir olma, birlik" sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük Arapça aḥad veya waḥīd أحد/وحيد "bir, tek" sözcüğünün masdarıdır. (NOT: Bu sözcük Aramice/Süryanice aynı anlama gelen χad חד sözcüğü ile eş kökenlidir. Aramice/Süryanice sözcük İbranice aynı anlama gelen ˀeχād אחד sözcüğü ile eş kökenlidir. İbranice sözcük Akatça aynı anlama gelen ēdu sözcüğü ile eş kökenlidir. )
 

adams77

Kanalizasyoncu
Katılım
14 Haz 2013
Mesajlar
25,879
Tepkime puanı
2,060
Puanları
113
Konum
Mars
Tevhit
~ Ar tawḥīd توحيد [#wḥd II msd.] birleştirme, bir kılma, birlik < Ar waḥada bir idi, tek idi → vahdet
Tarihçe (En eski kaynak)
tevhid [ İrşadü'l-Mülûk ve's-Selâtîn (1387) : Soruldı Şefik imāndan takı maˁrifetden takı tevhidden ]
Kelime Kökeni
Arapça wḥd kökünden gelen tawḥīd توحيد "birleştirme, bir kılma, birlik" sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük Arapça waḥada "bir idi, tek idi" fiilinin tefˁîl vezni (II) masdarıdır. Daha fazla bilgi için vahdet maddesine bakınız.
 

Mugalata

Kıdemli Üye
Katılım
10 Mar 2014
Mesajlar
4,252
Tepkime puanı
146
Puanları
0
Konum
izmir
Tevhit
~ Ar tawḥīd توحيد [#wḥd II msd.] birleştirme, bir kılma, birlik < Ar waḥada bir idi, tek idi → vahdet
Tarihçe (En eski kaynak)
tevhid [ İrşadü'l-Mülûk ve's-Selâtîn (1387) : Soruldı Şefik imāndan takı maˁrifetden takı tevhidden ]
Kelime Kökeni
Arapça wḥd kökünden gelen tawḥīd توحيد "birleştirme, bir kılma, birlik" sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük Arapça waḥada "bir idi, tek idi" fiilinin tefˁîl vezni (II) masdarıdır. Daha fazla bilgi için vahdet maddesine bakınız.

aklıma takılan şu oldu: "bir idi" ile "birleştirdi" ayrı şeyler. birinde "öncesinde bir idi, sonra ayrıldı" anlamı var, öbüründe ise "sonradan birleştirdi". dinî anlamıyla "bir idi" anlamı anlaşılıyor. bu konuda neler diyebilirsin?
 

adams77

Kanalizasyoncu
Katılım
14 Haz 2013
Mesajlar
25,879
Tepkime puanı
2,060
Puanları
113
Konum
Mars
aklıma takılan şu oldu: "bir idi" ile "birleştirdi" ayrı şeyler. birinde "öncesinde bir idi, sonra ayrıldı" anlamı var, öbüründe ise "sonradan birleştirdi". dinî anlamıyla "bir idi" anlamı anlaşılıyor. bu konuda neler diyebilirsin?

Hangi alanda konuştuğumuza yada ne hakkında konuştuğumuza bağlı olarak farklı şeyler ortaya çıkabilir.
 

Mugalata

Kıdemli Üye
Katılım
10 Mar 2014
Mesajlar
4,252
Tepkime puanı
146
Puanları
0
Konum
izmir
iman, inanç anlamında kullanılıyor. "emanet" ile aynı kökten, "güvenilir olma" anlamındaki amn kökünden geliyor. iman, emin, mümin, âmin, diğer kökdeş kelimeler. hep güvenme, güvenilme anlamı var.

"inanmak" ile "güvenmek" farklı kavramlar. nüansın daha fazlası bir anlam farkı var. kuran'da da iman kelimesi çokça geçiyor. peki güvenmek anlamında mı, yoksa inanmak anlamında mı? arapça anlamı güvenmek olduğuna göre, o anlamda olması gerek.

evet, @adams?..
 

Mugalata

Kıdemli Üye
Katılım
10 Mar 2014
Mesajlar
4,252
Tepkime puanı
146
Puanları
0
Konum
izmir
eskiden (bundan 1000 yıl önce) türkçede "yapmak" kelimesi şimdikinden farklı anlamlar taşıyormuş. "kılmak" kelimesi "yapmak" anlamında kullanılıyormuş.

kaynak: "divan-ı lügat-it türk", kaşgarlı mahmud.

kaşgarlı'nın bu ölümsüz eseri son derece değerli bilgiler içeriyor. okudukça türkçenin o zamanki hâlini daha iyi anlıyorum. çok kısa, sade ve özlü bir dilmiş. zaman zaman kaşgarlı'nın bu kitabından örnekler vereceğim.
 

Mugalata

Kıdemli Üye
Katılım
10 Mar 2014
Mesajlar
4,252
Tepkime puanı
146
Puanları
0
Konum
izmir
rab aramicede "büyük" demekmiş. buradan "büyük, ulu kişi" anlamına kullanılır olmuş. sahip, efendi ve giderek tanrı anlamını kazanmış. günümüzde sadece tanrı için kullanılıyor. oysa eski çağlarda genel olarak tüm sahipler, efendiler, büyük ve ulu kişiler için de kullanılıyormuş.

bunun dildeki bir göstergesi de bu kelimenin çoğulu olan erbab. mesela "bu işin erbabı" deriz. "rab"ın çoğuludur. yine bu kelimenin kökünden türemiş olan mürebbiye ve terbiye kelimeleri de var. "mürebbiye"deki dişil eki sadece türkçeye özgüymüş.
 

Mugalata

Kıdemli Üye
Katılım
10 Mar 2014
Mesajlar
4,252
Tepkime puanı
146
Puanları
0
Konum
izmir
zulüm... akadca şulmu siyah, şalamu ise kararma demekmiş. arapça zulüm de buradan geliyor ve "zorbalık etme" anlamının yanısıra "adaletsizce davranma" anlamı da var.

"zalim" dendiğinde "zorbalık eden" anlamının yanısıra, "kararmış olan" anlamı da var diyebiliriz bu durumda.
 

Mugalata

Kıdemli Üye
Katılım
10 Mar 2014
Mesajlar
4,252
Tepkime puanı
146
Puanları
0
Konum
izmir
rab aramicede "büyük" demekmiş. buradan "büyük, ulu kişi" anlamına kullanılır olmuş. sahip, efendi ve giderek tanrı anlamını kazanmış. günümüzde sadece tanrı için kullanılıyor. oysa eski çağlarda genel olarak tüm sahipler, efendiler, büyük ve ulu kişiler için de kullanılıyormuş.

bunun dildeki bir göstergesi de bu kelimenin çoğulu olan erbab. mesela "bu işin erbabı" deriz. "rab"ın çoğuludur. yine bu kelimenin kökünden türemiş olan mürebbiye ve terbiye kelimeleri de var. "mürebbiye"deki dişil eki sadece türkçeye özgüymüş.


Bu durumda Tevrat'da ve Kuran'da geçen rab kelimelerinin bir kısmı Allah'ı değil de, başka efendileri kastediyor olabilir mi?
 

ihvanistanbul

AkhenAton
Katılım
4 Eki 2009
Mesajlar
7,656
Tepkime puanı
2,337
Puanları
113
Konum
istanbul
Bu durumda Tevrat'da ve Kuran'da geçen rab kelimelerinin bir kısmı Allah'ı değil de, başka efendileri kastediyor olabilir mi?

Tevratı bilmem de Kuran-ı Kerimi tefsir edenler hangi kelimenin hangi manada kullanıldığını detaylı olarak yazıyorlar. Aklına takılan bir ayet var ise tefsirlere bakabilirsin.
Hatta Müfredat diye bir kitap var kuranda ki kavramlar sözlüğü ( okumadım göz attım ) ondan da faydalanabilirsin.
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Tevratı bilmem de Kuran-ı Kerimi tefsir edenler hangi kelimenin hangi manada kullanıldığını detaylı olarak yazıyorlar. Aklına takılan bir ayet var ise tefsirlere bakabilirsin.
Hatta Müfredat diye bir kitap var kuranda ki kavramlar sözlüğü ( okumadım göz attım ) ondan da faydalanabilirsin.
Evet "el-Vücüh ve'n-Nezâir"* ilmi deniliyor buna. Son derece de faydalı bir ilim.
Yalnız son nokta yine müfessirin algısına bakar, örneğin bir türk müfessir ile Arab kökenli bir müfessirin algısı farklıdır, bunları tefsirlerinde gözlemleyebiliriz.

Bu şunu gösterir ki tefsir bir bakış açısı ya da nakil ve kıyasa dayalı bir perspektif sunar, ilk okuduğun tefsir ayetin muradını vermeyebilir, daha kötüsü yapayalnış ve ait olduğu dönemin ilkel bilgi kaynakları doğrultusunda hatalı bakış açılarına neden olabilir.
örneğin en itibarlı tefsirlerden Razi Tefsirinde işte bu yedi gökteb kasıt birinci sema Ay, sonra merkür, sonra venüs filan diye sayması gibi... Tamamen bir çocuğun hayal dünyası gibi bir şey, bunu da sen Kur'anı anlamak için okuduğun kaynakta okuyosun, varın gerisini siz düşünün.
 

ihvanistanbul

AkhenAton
Katılım
4 Eki 2009
Mesajlar
7,656
Tepkime puanı
2,337
Puanları
113
Konum
istanbul
Evet "el-Vücüh ve'n-Nezâir"* ilmi deniliyor buna. Son derece de faydalı bir ilim.
Yalnız son nokta yine müfessirin algısına bakar, örneğin bir türk müfessir ile Arab kökenli bir müfessirin algısı farklıdır, bunları tefsirlerinde gözlemleyebiliriz.

Bu şunu gösterir ki tefsir bir bakış açısı ya da nakil ve kıyasa dayalı bir perspektif sunar, ilk okuduğun tefsir ayetin muradını vermeyebilir, daha kötüsü yapayalnış ve ait olduğu dönemin ilkel bilgi kaynakları doğrultusunda hatalı bakış açılarına neden olabilir.
örneğin en itibarlı tefsirlerden Razi Tefsirinde işte bu yedi gökteb kasıt birinci sema Ay, sonra merkür, sonra venüs filan diye sayması gibi... Tamamen bir çocuğun hayal dünyası gibi bir şey, bunu da sen Kur'anı anlamak için okuduğun kaynakta okuyosun, varın gerisini siz düşünün.


Tefsirler illa ki müfessirlerin ilmi seviyelerine göre farklılık gösterecektir ama bu eskilerin hatalı olduğu anlamına gelmez.
Kuranı Kerimi anlamada ( benim gibi ) ilmi seviyesi yerlerde olan avam için vazgeçilmezdir tefsirler.
Esbabı Nüzul tefsiri var ( Yasin Yayınevi ) tavsiye ederim.
 

Yahayy

Kıdemli Üye
Katılım
25 Ocak 2014
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
147
Puanları
63
Konum
İstanbul
Tefsirler illa ki müfessirlerin ilmi seviyelerine göre farklılık gösterecektir ama bu eskilerin hatalı olduğu anlamına gelmez.
Kuranı Kerimi anlamada ( benim gibi ) ilmi seviyesi yerlerde olan avam için vazgeçilmezdir tefsirler.
Esbabı Nüzul tefsiri var ( Yasin Yayınevi ) tavsiye ederim.
İlmi seviye değil kardeş, bakış açısı. mesela ait olduğu toplumun kadına bakış açısı bile müfessirin ifadelerini farklılaştırabiliyor, bunun ilmi seviye ile alakası yok.
 

Mugalata

Kıdemli Üye
Katılım
10 Mar 2014
Mesajlar
4,252
Tepkime puanı
146
Puanları
0
Konum
izmir
Tevratı bilmem de Kuran-ı Kerimi tefsir edenler hangi kelimenin hangi manada kullanıldığını detaylı olarak yazıyorlar. Aklına takılan bir ayet var ise tefsirlere bakabilirsin.
Hatta Müfredat diye bir kitap var kuranda ki kavramlar sözlüğü ( okumadım göz attım ) ondan da faydalanabilirsin.

evet, onlara da bakıyorum. ama sanırım, kuran'da geçen "rab"lerin farklı efendilere yönelik söylenmiş olabileceğini iddia eden tefsir yok. mevcut tefsirler yeterli olmuyor. lafzî açıdan ele alınıyor ve kelimenin o dönemki anlamı pek dikkate alınmıyor.

mesela bir önceki sayfada ele aldığım "zalim" kelimesi de öyle. "kararan", "karanlığa düşen" gibi bir anlamı da var.bu bilinmeyince, kuran'da söz gelişi araf'da geçen "zalimlerden oldular" ifadesi "zorba oldular" şeklinde anlaşılabiliyor. oysa kuran orada cahilce davranan kişilerden söz ediyor.
 

Mugalata

Kıdemli Üye
Katılım
10 Mar 2014
Mesajlar
4,252
Tepkime puanı
146
Puanları
0
Konum
izmir
Sıkıntı: 17. yy’da sadece “sıkılmış meyve suyu” anlamında. “Dert, kasvet” anlamı 19. yy’da mevcut.

Dişlek eskiden “dişlenmiş” demekken sonradan “dişi eksik”.

Düzgün
19. yy’dan önce sadece “preparat, kimyasal karışım, kozmetik madde, göz sürmesi”; düzülmüş şey gibi. 1876’da Vefik Paşa üçüncü yahut dördüncü anlam olarak “muntazam” demiş.Tıp (iyileştirme) ve tayyip (iyi) aynı nihai kökten. Arapçada kalırsan anlaşılmıyor, ilkinin kökü Tbb, ikincisinin Tyb çünkü. Ama Aramice ve İbraniceye bakınca anlaşılıyor, ortak kök Tb, çünkü o dillerin grameri iki harfli köklere izin veriyor, Arapça vermiyor.

Kama
bir sürü kaynakta Kafkas dillerinden alıntı diye geçer, hatta Ermenice olduğu söylenir. Kesinlikle değil, Türkçe, kakma demek, ikinci kafın yutulması tipik. Eski örneklere bakınca kuşku kalmıyor. Ermenice kam (çivi) apayrı kelime, alakası yok.Üşenmek ve usanmak aynı fiilin telaffuz ayrımına uğramış halleri. Zamanla anlam ayrışması olmuş, adım adım izleyebiliyorsun.

Asır çok ilginç. Arapça anlamı “çağ, dönem”. “Yüz yıllık dönem” anlamı Fransızca siècleçevirisi, 19. yy Osmanlıcası. Buraya kadar normal, esas macera Aramice-İbraniceye bakınca başlıyor. İbranice ayin ve sad ile asereth (eth dişil eki) neymiş? 1. “sıkışma, kalabalık,” 2. “büyük panayır, festival, özellikle Pesah’tan sonraki elli günlük kutlama döneminin sonundaki Sukkoth festivali”, 3. dolayısıyla “yıllık dini günler takvimi, yıl”. Fiil kökü ayin ve sad ile ‘asar “sıkma”. Bak şu işe ki Arapçada da ‘asar “sıkma” demek, özellikle meyve suyu sıkma. “Sıkılmış meyve suyu” anlamında usare oradan

İslami teknik terimlerin neredeyse tamamı İbranice veya Aramiceden alıntı; hiç boş çıkmıyor. Hülle de öyle sanırım. Bkz. İbranice hillel ve hullāl “yemin bozmak, koşer statüsünü bozmak, zina veya boşanmış bir kadınla evlenme nedeniyle rahiplikten tard edilmek”. Ama tam emin olamadığım ayrıntılar var.

Şifah dudak, şifahî “dudaksıl, dudağa ait”. “Sözle verilen ama yazıya geçirilmeyen emir” anlamı 19. yy bürokrasi dilinde türemiş. Tereddi İslam hukukunda “hayvanın bayırdan düşerek ölmesi”. Allah bilir hangi nedenle 20. yy başlarında Fransızca dégéneration karşılığı olarak benimsenmiş, 1920-30’ların en popüler kavramlarından biri olmuş, sonra yozlaşmadiye Öztürkçesi icat edilmiş.

Temkin esasen “pekişme, güçlenme” dolayısıyla “iktidar sergileme”. Meninski “vekar, kudret” demiş. Temkinli ilk kez 1900’da Kamus-ı Türki’de görülüyor, “ağır, vekarlı, sebatlı, metanet sahibi” diye açıklanmış. TDK 1945 basımı “ağırbaşlı” demiş. Bugünkü egemen anlamı ise “risk almama”. Evrime bakınız: “kudretli” > “ağır abi” > “ağırdan alır” > “korkak”. Gerçek dünyada da öyle değil midir? İktidar korkaklaştırır.

Elbise düğmesi 15. yy’da İtalya veya Felemenk’te icat edilmiş, Ortaçağ teknolojisine ilişkin bir kitaba başladım, oradan öğrendim. Eski Romalılar, Abbasiler, Haçlılar vb. henüz düğmeyi bilmiyorlardı yani, entari, aba, bornoz tipi şeyler giymişler. Türkçede esasen “düğüm” anlamına gelen düğme 1680 tarihli sözlükte elbise düğmesi anlamında geçiyor. Daha erkeni de vardır mutlaka ama bulamadım. Evliya Çelebi ise daima kopça diyor, daha ziyade gâvurların kullandığı egzotik bir nesne gibi söz ediyor. Kopça Bulgarca yahut Sırpça. Daha önce acaba Türkçe *topça ile alakalı olabilir mi diye fikir yürütmüştüm (Latincesi globulus mesela, “topçuk” demek). Ama değil sanırım. Olaydı Evliya farkında olurdu.

Dolay ve dolayı 17. yy’da sadece “çevre” anlamında. Mantıki illiyet ifade etmesi 19. yy’da. Dolayısîle (bilmünasebe) 1835 tarihli Bianchi sözlüğünde yok, 1876 tarihli Vefik Paşa’da var.

Kılık kılmak fiilinden, esas anlamı 19. yy’a dek “tavır ve hareket, adap, eylem tarzı”. “Giyinme tarzı” anlamı 19. yy’da öne çıkmış. Enteresan bir şekilde Arapça kıyafet sözcüğünün evrimi de aynı, ama o daha erken.

Farsça zer ve İngilizce gold aynı kelime. Daha önce de okumuştum, üzerinde durmamıştım, ya da aklım basmamıştı. İşin mekaniğine hakim oldukça olay çok basitleşiyor, “çocuk bile görür bunu yahu” oluyorsun. Hintavrupa Anadilindeki ötümlü damaksıl patlayıcıların (yani g, gh, gw, ghw) Hint-İran dillerinde sibilantlaşması (yani j, c, z ve dz seslerine dönüşmesi) standart kural. Farsçada r/l istikrarsızlığı da malum. Dolayısıyla *ghel > zer. Hakikaten basit, çok ciddiyim. Gold’daki d ektir, parıl-dı gibi bir anlamı var. Farsça eşdeğeri zerd, “altın sarısı” anlamında. Ayrıca bakınız Slavca zlato, zoloto, zloty (altın). Bize ne bunlardan derseniz zerde, zerdali, zerdeçal, zerrin ve zırnık (zer-nîk) derim.

Vakıa 18. yy’a dek öncelikle “rüya” demek, daha doğrusu rüyada gelen ve bir anlam ifade ettiği varsayılan şey. “Olay” anlamı 19., “olgu” anlamı 20. yy’da öne çıkmış.


Alıntı: Sevan Nişanyan
 

Mugalata

Kıdemli Üye
Katılım
10 Mar 2014
Mesajlar
4,252
Tepkime puanı
146
Puanları
0
Konum
izmir
Bugün "sırat"ın, "street"le ortak kökden geldiğini okudum. İngilizce sokak-cadde anlamına gelen bu kelime, "sırat"la ortak bir geçmişe sahipmiş.
 

Verda

Gales
Katılım
9 Nis 2010
Mesajlar
10,917
Tepkime puanı
1,010
Puanları
0
Güncelleme..

Sn Mugalata foruma bekleniyorsunuz efem =)
 
Üst