Faiz

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
:FAİZ(Ürem-Riba):




FAİZ:İşletmek için bir yere ödünç verilen paraya karşılık alınan kâr,getiri,ürem,riba,nema,artma ve çoğaltma.


"Faiz yiyenler,ancak şeytanın dokunup çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar.
Bu onların:"Alış-verişte faiz gibidir' demelerinden ötürüdür. Oysa Allah,alış-verişi helal,faizi haram kılmıştır.Kime rabbinden bir öğüt gelir de(o öğüte uyarak faizden)vazgeçerse,geçmişte olan kendisinindir ve işi de Allah’a kalmıştır.(Allah onu affeder).Kim tekrar (faize) dönerse onlar ateş halkıdır,orada ebedi kalacaklardır
(BAKARA S.275.AYET)





“Allah,faizi mahveder,sadakaları artırır.Allah, hiçbir günahkâr nankörü sevmez”
(BAKARA S.276.AYET)




“Ey inananlar,Allah’tan korkun,eğer inanıyorsanız,faizden(henüz alınmayıp)geri kalan kısmı bırakın(almayın)”
(BAKARA S. 278.AYET)



“Eğer böyle yapmazsanız,Allah ve elçisiyle savaşa girdiğinizi bilin.Tevbe ederseniz,ana malınız sizindir.Ne haksızlık ederseniz,ne de haksızlığa uğratılırsınız”
(BAKARA S. 279.AYET)





“Ey inananlar,kat kat faiz yemeyin.Allah’tan korkun ki, kurtuluşa eresiniz”
(AL-İ İMRAN S. 130. AYET)





“Menedildikleri halde faiz almalarından ve haksız yere insanların mallarını yemelerinden ötürü(böyle yaptık)İçlerinden inkâr edenlerde acı bir azab hazırladık”
(NİSA S.161.AYET)


“İnsanların malları içinde,artması için verdiğiniz faiz(malı)Allah katında artmaz.
Ama Allah’ın yüzünü(O’nun rızasını)isteyerek verdiğiniz zekat(a gelince);işte (onu verenler sevaplarını ve mallarını)kat kat artıranlardır”
(RUM S. 39.AYET)





“Halkın üzerine bir zaman gelecek,o sırada halk faiz(den elde ettiklerini)yiyecekler…”
(HADİS-İ ŞERİF- Ahmed b.Hanbel’in müsnedi)





“Allah,faiz yiyene de,yedirenede lânet etsin”
(HADİS-İ ŞERİF-Tayalisi)


http://www.benimblog.com/ballarbalinibuldum/195881/FA%DDZ+HARAMMI%3F.html
 

Kimya_ı Saadet

Ordinaryus
Katılım
1 Nis 2013
Mesajlar
2,052
Tepkime puanı
219
Puanları
0
Faiz Kavramı
Banka, denildiğinde ilk akla gelen kavram faizdir. Öyle ki, faiz kelimesi adeta “banka” kelimesi ile özdeşleşmiş konumdadır.[1] Faiz kavramının İslâmî literatürdeki karşılığıribadır. Riba, sözlükte şişme, kabarma, ziyade(fazlalık) ve nema (artma) anlamlarına gelmektedir. [2] Günümüz iktisat ve finans literatüründe krizlerin balon (bubble) kavramıyla ifade edildiğini dikkate aldığımızda riba kavramının geçmişten ziyade günümüz dünyasına baktığını; Kur’an’ın -bazılarının iddia ettiği gibi- 1400 yıl öncesine değil, bugüne ışık tuttuğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Faiz; ödünç işlemlerinde ve alış-verişlerde ortaya çıkan, karşılığı bulunmayan, dolayısıyla onu alan veya verenden birini zarara sokan, hakikî veya hükmî fazlalığın adıdır.[3] Faiz, onun kullanıldığı işte gerçekleşen getiri oranının altında kaldığı takdirde kazanılmamış; gerçekleşen getiri beklenen veya planlanandan çok fazla olduğu takdirde de eşitsiz bölüşülen bir gelirdir. Geleceği göremeyen insanın gelecekle ilgili kesin karar vermesi demek olan faizin bu özelliği ile insanı yanıltmasının ve onun üzerine bina edilen iktisat politikalarının ekonomileri istikrarsızlıklardan kurtarmasını beklemek, boşuna bir davranış olmalıdır. Önceden belirlenen her faiz oranı ile sonradan gerçekleşen getiri oranı arasındaki sapma; iktisadî dengesizliklerin, gelir dağılımındaki eşitsizliklerin ve nihayet krizlerin de temel sebeplerindendir.
Faiz; üretim sürecinin başında, üretim sürecinden bağımsız olarak tek başına sermaye için öngörülen sabit ve hayali bir gelirdir. Faiz, ortada gerçekleşmiş herhangi bir hâsılat olmadan, doğmuş gibi düşünülen veya doğacağı farz edilen hayalî bir gelirin parasal sermaye adına tahsis edilmesidir.

Faize Tarihî Bakış
Faiz almak, en eski çağlardan beri karşı çıkılan bir eylem olarak süregelmiştir. .Bu nedenle tarihte Müslüman, Yahudi ya da Hıristiyan olsun tüm din adamlarının karşı çıktığı görülür.
Yahudilikte, Hıristiyanlıkta zaman içinde bozulma olmuşsa da temelde faizin yasaklanmış olduğu gerçeği bilinmektedir. Öyle ki; Tevrat’ta, faizle ödünç vermenin yasaklığına dair hükümler vardır. Burada, “Kardeşin yoksul düşerse ona yardım et, faiz alma, kâr alma.” [4] ibareleri açıkça yazılıdır. Fakat bu açık hükümlere rağmen Yahudiliğin doğru olarak tatbik edildiği yıllar hariç hiçbir zaman faizden vazgeçilmemiştir. Kimilerine göre ise, “Bir Yahudi kendi arasında faiz alıp veremez, ancak Yahudi olmayan ile faiz alıp verebilir.” şeklinde yorumlanmıştır.
Bütün ilâhî dinlerde olduğu gibi Hıristiyanlıkta da faiz yasaklanmıştır. Hz. İsa (a.s.) havarilerine menfaat beklemeden borç vermelerini emretmiştir. Hz. İsa (a.s.)’ın bildirdiği emirlerin tam olarak kitaplara geçmemesi veya bunların çok kısa zamanda ortadan kaldırılması ilâhi emirlerin unutulmasına sebep olmuştur. Kiliselerin bu hususta tutumları ise değişik olmuştur. Kilise papazları, âlimler, ilk zamanlar faizle büyük bir mücadeleye girmişler, faizi kesin olarak yasaklamışlardır. Ortaçağda faizle ödünç verme kesinlikle yasak edilmiştir. Zamanla bu mücadele gevşemiş ve faizle ödünç verme klasik bir kural haline getirilmiştir. XVI. yüzyıldan itibaren bu yasak yavaş yavaş kalkmaya başlamış ve bugün Hıristiyan faizi kabul eder ve bütün işlemlerini tamamen bu esas üzerine oturtarak yürütür hale gelmiştir. Hıristiyanlığın faizi yasaklamasına Luka incilinde yazılan şu bölüm örnek verilebilir: “Ondan mükâfat beklediğiniz kimseye borç verdiğiniz za*man, sizi tanımasının fazileti nerde kaldı? Fakat siz hayır yapın ve iadesini beklemeksizin borç verin. Böylece bol sevap ka*zanırsınız .”[5]
Protestanlık mezhebinin doğmasında en önemli rolü olan Martin Luther de faize karşı görüşlerini açıkça dile getirmiştir. Onun anlayışına göre, faiz kurumu yalnızca ilâhî hukuka değil, aynı zamanda insanlar arasında bulunması gerekli sevgi ve yardım duygularına da aykırıdır. Luther, faizciliğin toplum düzeni bakımından da zararlı olduğunu belirtmekten geri kalmamıştır. Luther’e göre, fakir bir insanın faiz yoluyla sömürülmesi ahlâk ve adalet ilkelerine aykırıdır.[6]
İslâm dini; para kazanma ve harcama üzerinde önemle durmuş, azami fayda sağlamak için, kazançlarla harcamalar arasında sağlam bir denge kurmaya çalışmıştır. İslâm, sürekli meşru kazancı öğütlemiştir. Gayrimeşru kazanç yolları kişiyi ve toplumu sonunda bir yıkıma sürükleyeceği için tamamen yasaklanmıştır.

Faize Kur’anî Bakış
Faiz, Kur’an tarafından kesin bir dille yasaklanmış ve bu yasak en şiddetli bir şeklide dile getirilmiştir:
“Ey iman edenler, Allah'tan sakının ve eğer inanmışsanız, faizden artakalanı bırakın. Şayet böyle yapmazsanız, Allah'a ve Resulüne karşı savaş açtığınızı bilin. Eğer tevbe ederseniz, artık sermayeleriniz sizindir. (Böylece) Ne zulmetmiş olursunuz, ne zulme uğratılmış olursunuz.” [7]
Ayetten de görüleceği üzere, ‘zulüm’ kavramıyla özdeşleştirilen faiz, taraflardan birini muhakkak haksızlığa uğratmaktadır. Geleceği görmek mümkün değildir. Oysa faiz oranı baştan belirlenerek sermayenin getirisi öngörülür. Faizi iki tarafı keskin bir bıçağa benzetmek mümkündür. Faiz, gelecekte ne olacağını bilmeden hayali ve doğmamış bir gelirin paylaşımı anlamına geldiğinden, bu hayali gelir paylaşımı üretim sürecinin sonunda gerçeklerle yüz yüze gelindiğinde iki taraftan birini hayal kırıklığına uğratacaktır. Faiz oranının düşüklüğü alacaklıyı, faiz oranının yüksekliği ise borçluyu rahatsız edecektir. [8] İki taraftan birinin haksızlığa uğramasını şu ifade ile açıklamak mümkündür:
“Faiz, kredi kullanılan teşebbüsün kârla sonuçlanıp sonuçlanmayacağı veya kârla sonuçlanacaksa bile bu kârın ne miktarda gerçekleşeceği önceden bilinememesine rağmen, faiz nisbetinin baştan tesbit edilmesi sebebiyle, bu kredi kullanımından elde edilen sonucun taraflar arasında âdil ve dengeli bir şekilde paylaştırma imkânının ortadan kalkması; neticede, ister alan ister veren olsun, taraflardan birinin mutlaka zarara uğraması ve bu zararın hiçbir şekilde önlenmesinin mümkün olmaması sebebiyle haram kılınmıştır.” [9]
Faize getirilen eleştiri konusunda Kur’an ile diğer kutsal kitaplar ve felsefî sistemler arasındaki çok önemli bir fark vardır. Tarih boyunca faiz hep borçlunun mağduriyeti açısından eleştirilmiştir. Bunun sonucu olarak borçlunun işadamı ve güçlü kuruluş olması faiz karşısındaki tavrın yumuşamasına neden olmuştur. Oysa Kur’an faize onu hem ödeyen hem kendisine faiz ödenen alacaklı açısından bakmış ve faizin iki taraftan birinin mutlaka haksızlığa uğramasına sebep olduğunu belirtmiştir. Kur’an böylece faizin gerçek mahiyetin ortaya koymuş ve ona karşı tavrın yumuşamasına izin vermemiştir.
Faiz–Kâr Karşılaştırması
Kâr, sermayeye, onun kullanıldığı üretim sürecinin sonunda ve doğmuş, gerçekleşmiş olan net hâsılattan verilen bir paydır. Faiz, sermayeye oranlanırken kâr, doğmuş olan net hâsılata oranlanmaktadır. Faiz, bugünkü ve gelecekte beklenen ekonomik koşullara göre sermayenin yarınki getirisini tahmin etme esasına dayanır ve bu tahmin hemen her zaman yanlış çıktığı için onu ödeyen veya alandan birini mutlaka zarara uğratır.
Kâr; paradan eşyaya, tekrar eşyadan paraya ya da başka bir duruma olduğu gibi, sermayenin yatırımının girişimci yetenekle birleşerek üretim esnasında bir durumdan diğerine dönüşmesinden kaynaklanan ve sermaye ve girişimci arasında paylaşılan gelirin adıdır. Sermaye sahibi bir işe yalnızca sermayesiyle katılıyorsa, kazanç hak etmek için bu işte kaybetme riskini almak zorundadır. Bu yüzden kâr, risk almanın karşılığı olarak görülebilir.
Kârın temel özelliği, millî servete bir katkıda bulunulması şartıyla elde edilmesi ve miktarının bu katkıya paralel olmasıdır. Faiz ise, oranı önceden belirlendiğinden, topluma katkıda bulunulmadan veya bulunduğu katkıyla orantısız elde edilen bir gelirdir. Bu özelliği ile o, her türlü eşitsizliğin, dengesizliğin ve istikrarsızlığın kaynağıdır. Kârı faizden ayıran diğer bir özellik, faizdeki gibi önceden belirlenen ‘kredide geri dönüş oranının kendisi değil, işin sonunda ‘kazanılan olumlu gelir’in oranı olmasıdır. Kâr, olumlu bir getirinin sonucuyken, faizin işin sonucuyla hiç bir ilgisi yoktur; ne olursa olsun olumlu ya da olumsuz bir hesap işlemidir. Para, faiz nedeniyle belli sermaye gruplarının elinde toplanmakta, bu nedenle ekonominin ihtiyaç duyduğu tüketim ve üretimi sağlama vazifesini ifa edememektedir.
Faiz–Kira Karşılaştırması
Kira bir iş veya emeğin yahut gayrimenkul veya dayanıklı menkul bir eşyadan faydalanmanın bedeli olarak tanımlanır. İslâm hukukunda ücret ve kira aynı anlama gelmektedir. Ancak yaygın olarak ücret, iş ve emeğin bedelini, kira da, genelde gayrimenkul ve dayanıklı menkul eşyanın bedelini ifade etmektedir.[10] Bankacılıktaki komisyon kavramı ücret ve kira kavramlarıyla aynı kategoride değerlendirilir.
Kira sözleşmesi ile hem kiralanan mülkten elde edilecek getiri hem de karşılığında ödenecek ücret belirlenir. Kiracı da, kiralayan da kira sözleşmesi ile tam olarak ne elde edeceklerini bilirler. Faizde ise, -hazır para durumunda- ne kiralanan tüketilebilir şey kesindir ne de kendisinin (aynı madeni ve kâğıt para) sahibine dönmesi mümkündür. Çünkü parayı kiraya verenin ondan kâr sağlayıp sağlamayacağı ve öyle olsa bile ne kadar olacağı bilinmemektedir. Kısacası, ücretin (kira ücreti) belli bir karşılığı vardır. Bu, kişilerin hizmeti ya da mülk olarak adlandırılan tüketilebilir olmayan şeylerin kullanım hakkı olabilir. Fakat faizin belli bir karşılığı yoktur. Faizle kredi alma durumunda borç verenin ne kazanacağı tam olarak bilinirken, borç alanın ne sonuçla karşılaşacağı kesinlikle tahmin edilememektedir.
Mesela, ödünce verilen 100 bin lira karşılığında her ay ödenen 500 TL faiz, bu para ile bu kazanç elde edilse de edilmese de, az da edilse çok da edilse, aynı miktarda ödenir. Hatta bu para tamamen kaybedilse yine de ödenir. Bütün bu belirsizlikler sonuçta iki taraftan birini haksızlığa uğratır. Bu eşitsizlik ve haksızlık ihtimalinin önlenemez oluşu, faizi gayrimeşru bir gelir haline getirmiş ve o, tarih boyunca tüm dinler, hemen hemen bütün felsefî sistemler tarafından eleştirilmiştir. 100 bin TL değerindeki bir dairenin 500 TL ye kiraya verilmesi halinde ise durum çok farklıdır. Evin yok olma, kaybedilme riski yoktur. Oturma faydası ve miktarı kesin ve bellidir. Bu kesin durumlar karşısında belirlenen 500 TL kira tarih boyunca doğal olarak bütün dinler, felsefi sistemler ve düşünce okulları tarafından meşru sayılmıştır.



Ekonomist
Emel İştar



[1] Uçar, Mustafa, Türkiye’de – Dünyada Faizsiz Bankacılık ve Hesap Sistemleri, Faisal Eğitim ve Yardımlaşma Vakfı Yayınları, s. 9.
[2] Özsoy, İsmail (1994), Faiz ve Problemleri, Nil Yayınları, İzmir, s. 42.
[3] ÖZSOY, İ., “Faiz”, İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı, 1995, XII, s. 110.
[4] Levililer, 25:36-37
Tevrat’ta faizle ilgili bazı bölümler: “Parasını faize vermez... Böyle yaşayan asla sarsılmayacak.” (Mezmurlar, 15:5) ”Kardeşlerim, adamlarım ve ben ödünç olarak halka para ve buğday veriyoruz. Lütfen faiz almaktan vazgeçelim!” (Nehemya, 5:10) “Diyelim ki, âdil ve doğru olanı yapan doğru bir adam var... Faizle para vermez. “(Hezekiel, 18:5, 8) “Kardeşinize para, yiyecek ya da faiz getiren başka bir şey ödünç verdiğinizde, ondan faiz almayacaksınız.” (Yasa'nın Tekrarı, 23:19) “... Aranızda yaşayan bir yoksula ödünç para verirseniz, ona tefeci gibi davranmayacaksınız. Üzerine faiz eklemeyeceksiniz. “(Mısır'dan Çıkış, 22:25)
[5] Luka İncili, Bâb: 6/34 – 35.
[6] Güriz, Adnan, “Avrupa’da Reform Hareketi ve Mülkiyet Sorunu”, http://auhf.ankara.edu.tr/dergiler/auhfd-arsiv/AUHF-1968-25-01-02/AUHF-1968-25-01-02-Guriz.pdf (Erişim: 31.12.2008)
[7] Kur’an, Bakara 278-9.
[8] Özsoy, İsmail, “ Sabahaddin Zaim ve Dünyada ve Türkiye’de İslâm İktisadı ve Katılım Bankacılığı”, Sabahaddin Zaim’i Anlama, Sabahaddin Zaim Sempozyumu I Tebliğler Kitabı, 20 Aralık 2008, Üsküdar, İstanbul, s. 7.
[9] Özsoy, İsmail (Güz 1994), "Kredi Faizi: Kur'ân'a Göre Bir Değerlendirme", İslâmî Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 3, İstanbul, s. 31-41.
[10] Özsoy, İsmail (1997), Özel Finans Kurumları (ÖFK), Asya Finans Kültür Yayınları:1, İstanbul, s. 34.
 
Üst