Fahreddin paşa mı? O da kim ?!?

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Medine Müdafası kitabını okuyan 12 yaşındaki kızımdan sabah bana yöneltilen soru:


Neden lavrens hakkında yazılmış o kadar çok kitap ve çevrilmiş o kadar fazla film varda olayın asıl kahramanı Fahreddin paşa için yeterli sayıda kitap yok ve tek bir film yapılmamış?
 

|SEÇKiN|

Profesör
Katılım
25 May 2010
Mesajlar
812
Tepkime puanı
133
Puanları
0
Konum
İstanbuL
fahreddin paşa...
bir bedende iki ayrı kişilik!
medine müdafaasında bir hz. hamza(ra),
ankara yıllarındaysa...
ne siz sorun ne ben söyleyim!
atatürk'ü peygamberleştirenlerin önde gideni...
maalesef!
 

Arayıcı

Asistan
Katılım
25 Eki 2009
Mesajlar
356
Tepkime puanı
55
Puanları
0
fahreddin paşa...
bir bedende iki ayrı kişilik!
medine müdafaasında bir hz. hamza(ra),
ankara yıllarındaysa...
ne siz sorun ne ben söyleyim!
atatürk'ü peygamberleştirenlerin önde gideni...
maalesef!

İnsanoğlu işte güven olmaz.
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Yani Fahreddin paşa lavrens den kötü öyle mi?
 

|SEÇKiN|

Profesör
Katılım
25 May 2010
Mesajlar
812
Tepkime puanı
133
Puanları
0
Konum
İstanbuL
Yani Fahreddin paşa lavrens den kötü öyle mi?

ummuhan abla, neden?!
böyle bir kıyasın absürdlüğünü tartışmak bir yana, akla getirmek bile ancak su-i niyetle izah edilebilir ancak...
tamam, insan bazen bir ironi olsun, latife olsun diye ajitasyon da yapabilir de... bir noktaya kadar!
lawrence denen kefere ile fahreddin paşanın kaderleri belki çölde kesişmiş olabilir, fakat icra ettikleri rol, aidiyet ve ve vazifeleri itibariyle kıyas-ı gayri kabil olan iki kişidir bunlar.
şimdi başa, sualinize dönersek:
ankaraya adım atıncaya kadarki fahreddin paşa için bir değil, yüz film çekilse yetmez. paşanın medine macerası tarihiminiz altın sayfalarından birini teşkil eder. göz yaşartan, göğüs kabartan
muhteşem bir kahramanlık destanı yazmıştır orada... onun medine müdafaası okullarda ders olarak okutulacak başarılar ve kahramanlıklarla doludur. onun orada sergilediği tablo içindeki peygamber sevgisi
kelimelere sığmayacak kadar anlatılamaz, ifade edilemez boyutlardadır. buraya kadar herşey tamam... ve ver elini ankara!

gerisini isterseniz nesil yayınlarında çıkan (sanırım 12 cilt civarında olacak) "yakın tarih ansiklopedisi"nden okumanızı tavsiye ederim. şu kadar var ki, fahreddin paşa adeta medine arkada bıraktığı peygamberini sanki ankarada mustafa kemal kişiliğinde bulmak ister gibidir. onun hakkında söyledikleri, yaptıkları ve icraatlarıyla adeta hayatının medine bölümünü inkar etmek ister gibidir. hayatta en çok üzüldüğüm konulardan biridir bu...
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Tamam peki neden hiç bir yerde anlatılmaz bunlar?
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Ömer Fahreddin Paşa (Türkkan), (1868 Rusçuk-1948 İstanbul) Mondros Mütarekesinden sonra teslim olmayıp Medine’yi 72 gün daha savunan Türk kumandanıdır. Medîne müdâfii Türk Kaplanı, Çöl Kaplanı, Medine Kahramanı adlarıyla anılır.


Her toplumun içerisinde zaman zaman milletinin tarihine, inancına, değerlerine yabancı kimseler çıkabilmektedir. Bizim milletimizin içerisinden de zaman zaman bu tür kimseler çıkmamış değildir. Fakat, bu milletin bağrından çıkardığı mümtaz şahsiyetler daima çoğunlukta olmuştur. Yeni bir eğitim sezonuna başladığımız şu günlerde genç nesillerimizin belleğini bu büyük şahsiyetlerden birisiyle tanıştırmak istedik. Medine müdafaasının büyük kahramanı Fahrettin Paşa!.
Yıl 1914.. Emperyalist devletler başta Hicaz bölgesi olmak üzere yeraltı zenginliğini keşfettikleri toprakları ele geçirmek için büyük bir gayret içerisindedirler. Ancak bu arzularının gerçekleşmesi için Osmanlı’nın parçalanması hatta tarih sahnesin-den silinmesi gerekiyordu. Bu amaçla Osmanlı Devleti çeşitli entrikalarla birinci dünya savaşı içerisine çekildi. Emperyalist güçler hedeflerine kolaylıkla ulaşabilmek için ortaya attıkları ırkçı fikirlerle Müslümanlar arasına kin ve ayrılık tohumları ekiyor, Hicaz bölgesinde Müslüman kılığında özel ajanlar görevlen-diriyorlardı. Bu alanda çok büyük çaba sarfeden Ingiliz ajanı Lawrens Müslüman Arapları çeşitli vaad ve hilelerle Osmanlıya karşı kışkırtmayı başarmış, neticede 1916 yılında Şerif Hüseyin isyanıyla Araplar, Osmanlıya karşı İngilizlerle işbirliği yaparak Hicaz bölgesinin Osmanlı’nın elinden çıkmasına sebep olmuşlardı. İşte bu esnada Medine’yi savunma görevi Fahrettin Paşa’ya verilmiştir. Fahrettin Paşa bütün zor şartlara rağmen büyük bir fedakarlıkla şehri müdafaa ediyor ve gerçek bir iman ve kahramanlık destanı yazıyordu. Ancak, savaşın genel gidişatı Osmanlı ve müttefiklerinin aleyhinde seyrediyor, Fahrettin Paşa ve askerlerinin içerisinde bulunduğu koşullar her gün biraz daha zorlaşıyordu. Bu durumun farkında olan Fahrettin Paşa maiyetindeki subay ve erleriyle birlikte bir sabah namazını Mescid-i Nebevi’de edâ ettikten sonra Peygamberimizin kabrine gelir ve mübarek huzurunda yemin eder, şeref sözü verir. “..Ya Resulullah!. son neferimize varıncaya dek şehid olmadıkça senin mübarek bedenini düşman eline teslim etmeyeceğiz..”

Fahrettin Paşa Resulullah’ın huzurunda verdiği bu sözü tutar ve Hicaz bölgesinin düşman eline geçmesine rağmen düşman Medine-i Münevvere’ye girmeye asla muvaffak olamaz. Erzak ve mühimmatı iyice azalan Fahrettin Paşa, mahiyetindeki bir avuç Mehmetçikle emperyalist güçlere karşı öyle destanlar yazıyordu ki, Ingiliz ajanı Lawrens dahi daha sonra kendisinden “Çöl Kaplanı” diye bahsedecektir. Fahrettin Paşa’nın amacı ne petrol ne de ganimettir. O sadece canından çok sevdiği Resulullah’ı ve O’nu koynunda barındıran nurlu Medine şehrini düşmanın kirli çizmesine çiğnetmemek için mücadele ediyordu. O’nu en fazla düşündüren konu -Allah korusun- bir mağlubiyet halinde Resulullah’ı nasıl bırakıp Medine’den geri çekilecekti. Sonra Resulullah’ın huzuruna hangi yüzle çıkardı. Evet!.. Fahrettin Paşa’nın görevi gerçekten çok zordu.
Nihayet birinci dünya savaşı, Osmanlı ve müttefiklerinin yenilgisiyle sona erer ve Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanır. Yirmibeş maddelik Mondros Mütarekesinin bir maddesi de Hicaz, Yemen, Suriye Irak, Trablus ve Bingazi’de kalan kuvvetlerin en yakın düşman birliklerine teslim olması hükmünü taşıyordu. İstanbul hükümeti bu madde hükmüne göre özel bir kurye göndererek Fahrettin Paşa’dan Medine şehrini tahliye etmesini ister. Fahrettin Paşa bu isteği reddederek şöyle der: “Ben Peygamberimin kabrini kimseye teslim edemem!” Hatta tarih kaynakları İstanbul Hükümetinin emrini tebliğ için gelen subayı Fahrettin Paşanın bir odaya kapadığını ve bu bilginin Medine’de yayılmasını engellediğini yazar. Fahrettin Paşa uzun süre yazışmalarla İstanbul’u oyalar ve şehri teslim etmez.
Neticede Fahrettin Paşa’nın Medine’de kalması imkansız hale gelir. Çünkü O artık görevinden alınmıştır. Bunun üzerine, Paşa tekrar Resulullah’ın huzuruna çıkar ve göz yaşları içerisinde silahını Peygamberimize teslim ederek halini arz eder, vedalaşır…
Fahrettin Paşa’nın Medine müdafaasını tüm yönleriyle ortaya koymak bu yazımızın boyutlarını aşar. Bu konunun detayını merak eden okuyucularımızın Feridun Kandemir’in “Peygamberimizin Gölgesindeki Son Türkler” adlı kıymetli eserini okumalarını tavsiye ederim. birinci dünya Savaşında, Hicaz cephesinde bulunan ve şanlı Medine savunmasının görgü tanığı olan Kandemir, “Çöl Ortasında Plevne Kahramanları” diye adlandırdığı Mehmetçiğin destanından şu cümlelerle bahseder: “birinci dünya savaşında emsalsiz yiğitliğimizi ispat ile cihanı hayrette bırakan Çanakkale Zaferi gibi bir de Medine Müdafaası vardır ki, başlı başına gerçek bir iman, eşsiz bir şehamet destanıdır. Sonuna kadar ve aylarca her gününü, her gecesini aynı ruh değişiklikleri içinde yaşadığım “Medine Müdafaası” öylesine müstesna bir destandır ki, yazılamaz..”
Bugün genç nesillerimizin acaba ne kadarı bu Peygamber aşığı Paşa’dan haberdardır. Yeni bir eğitim yılının başladığı şu günlerde, Fahrettin Paşa gibi seçkin şahsiyetlerin yeni yetişen nesillerimiz tarafından tanınması ve unutulmaması için ciddi gayretler sergilememiz gerektiği düşüncesindeyim. Fahrettin Paşa’ya selam olsun!.
Dr. Nedim Bahçekapılı
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Ömer Fahreddin Paşa (Türkkan), (1868 Rusçuk-1948 İstanbul) Mondros Mütarekesinden sonra teslim olmayıp Medine’yi 72 gün daha savunan Türk kumandanıdır. Medîne müdâfii Türk Kaplanı, Çöl Kaplanı, Medine Kahramanı adlarıyla anılır.


Her toplumun içerisinde zaman zaman milletinin tarihine, inancına, değerlerine yabancı kimseler çıkabilmektedir. Bizim milletimizin içerisinden de zaman zaman bu tür kimseler çıkmamış değildir. Fakat, bu milletin bağrından çıkardığı mümtaz şahsiyetler daima çoğunlukta olmuştur. Yeni bir eğitim sezonuna başladığımız şu günlerde genç nesillerimizin belleğini bu büyük şahsiyetlerden birisiyle tanıştırmak istedik. Medine müdafaasının büyük kahramanı Fahrettin Paşa!.
Yıl 1914.. Emperyalist devletler başta Hicaz bölgesi olmak üzere yeraltı zenginliğini keşfettikleri toprakları ele geçirmek için büyük bir gayret içerisindedirler. Ancak bu arzularının gerçekleşmesi için Osmanlı’nın parçalanması hatta tarih sahnesin-den silinmesi gerekiyordu. Bu amaçla Osmanlı Devleti çeşitli entrikalarla birinci dünya savaşı içerisine çekildi. Emperyalist güçler hedeflerine kolaylıkla ulaşabilmek için ortaya attıkları ırkçı fikirlerle Müslümanlar arasına kin ve ayrılık tohumları ekiyor, Hicaz bölgesinde Müslüman kılığında özel ajanlar görevlen-diriyorlardı. Bu alanda çok büyük çaba sarfeden Ingiliz ajanı Lawrens Müslüman Arapları çeşitli vaad ve hilelerle Osmanlıya karşı kışkırtmayı başarmış, neticede 1916 yılında Şerif Hüseyin isyanıyla Araplar, Osmanlıya karşı İngilizlerle işbirliği yaparak Hicaz bölgesinin Osmanlı’nın elinden çıkmasına sebep olmuşlardı. İşte bu esnada Medine’yi savunma görevi Fahrettin Paşa’ya verilmiştir. Fahrettin Paşa bütün zor şartlara rağmen büyük bir fedakarlıkla şehri müdafaa ediyor ve gerçek bir iman ve kahramanlık destanı yazıyordu. Ancak, savaşın genel gidişatı Osmanlı ve müttefiklerinin aleyhinde seyrediyor, Fahrettin Paşa ve askerlerinin içerisinde bulunduğu koşullar her gün biraz daha zorlaşıyordu. Bu durumun farkında olan Fahrettin Paşa maiyetindeki subay ve erleriyle birlikte bir sabah namazını Mescid-i Nebevi’de edâ ettikten sonra Peygamberimizin kabrine gelir ve mübarek huzurunda yemin eder, şeref sözü verir. “..Ya Resulullah!. son neferimize varıncaya dek şehid olmadıkça senin mübarek bedenini düşman eline teslim etmeyeceğiz..”

Fahrettin Paşa Resulullah’ın huzurunda verdiği bu sözü tutar ve Hicaz bölgesinin düşman eline geçmesine rağmen düşman Medine-i Münevvere’ye girmeye asla muvaffak olamaz. Erzak ve mühimmatı iyice azalan Fahrettin Paşa, mahiyetindeki bir avuç Mehmetçikle emperyalist güçlere karşı öyle destanlar yazıyordu ki, Ingiliz ajanı Lawrens dahi daha sonra kendisinden “Çöl Kaplanı” diye bahsedecektir. Fahrettin Paşa’nın amacı ne petrol ne de ganimettir. O sadece canından çok sevdiği Resulullah’ı ve O’nu koynunda barındıran nurlu Medine şehrini düşmanın kirli çizmesine çiğnetmemek için mücadele ediyordu. O’nu en fazla düşündüren konu -Allah korusun- bir mağlubiyet halinde Resulullah’ı nasıl bırakıp Medine’den geri çekilecekti. Sonra Resulullah’ın huzuruna hangi yüzle çıkardı. Evet!.. Fahrettin Paşa’nın görevi gerçekten çok zordu.
Nihayet birinci dünya savaşı, Osmanlı ve müttefiklerinin yenilgisiyle sona erer ve Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanır. Yirmibeş maddelik Mondros Mütarekesinin bir maddesi de Hicaz, Yemen, Suriye Irak, Trablus ve Bingazi’de kalan kuvvetlerin en yakın düşman birliklerine teslim olması hükmünü taşıyordu. İstanbul hükümeti bu madde hükmüne göre özel bir kurye göndererek Fahrettin Paşa’dan Medine şehrini tahliye etmesini ister. Fahrettin Paşa bu isteği reddederek şöyle der: “Ben Peygamberimin kabrini kimseye teslim edemem!” Hatta tarih kaynakları İstanbul Hükümetinin emrini tebliğ için gelen subayı Fahrettin Paşanın bir odaya kapadığını ve bu bilginin Medine’de yayılmasını engellediğini yazar. Fahrettin Paşa uzun süre yazışmalarla İstanbul’u oyalar ve şehri teslim etmez.
Neticede Fahrettin Paşa’nın Medine’de kalması imkansız hale gelir. Çünkü O artık görevinden alınmıştır. Bunun üzerine, Paşa tekrar Resulullah’ın huzuruna çıkar ve göz yaşları içerisinde silahını Peygamberimize teslim ederek halini arz eder, vedalaşır…
Fahrettin Paşa’nın Medine müdafaasını tüm yönleriyle ortaya koymak bu yazımızın boyutlarını aşar. Bu konunun detayını merak eden okuyucularımızın Feridun Kandemir’in “Peygamberimizin Gölgesindeki Son Türkler” adlı kıymetli eserini okumalarını tavsiye ederim. birinci dünya Savaşında, Hicaz cephesinde bulunan ve şanlı Medine savunmasının görgü tanığı olan Kandemir, “Çöl Ortasında Plevne Kahramanları” diye adlandırdığı Mehmetçiğin destanından şu cümlelerle bahseder: “birinci dünya savaşında emsalsiz yiğitliğimizi ispat ile cihanı hayrette bırakan Çanakkale Zaferi gibi bir de Medine Müdafaası vardır ki, başlı başına gerçek bir iman, eşsiz bir şehamet destanıdır. Sonuna kadar ve aylarca her gününü, her gecesini aynı ruh değişiklikleri içinde yaşadığım “Medine Müdafaası” öylesine müstesna bir destandır ki, yazılamaz..”
Bugün genç nesillerimizin acaba ne kadarı bu Peygamber aşığı Paşa’dan haberdardır. Yeni bir eğitim yılının başladığı şu günlerde, Fahrettin Paşa gibi seçkin şahsiyetlerin yeni yetişen nesillerimiz tarafından tanınması ve unutulmaması için ciddi gayretler sergilememiz gerektiği düşüncesindeyim. Fahrettin Paşa’ya selam olsun!.
Dr. Nedim Bahçekapılı
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Gün gelir askerleriyle birlikte çekirge kavurması yer, gün gelir susuz günlerde açtığı kuyudaki suyu zemzem niyetine içer. Ama her zaman başı diktir. Askerin maneviyatını güçlendirmek için gazete çıkarır; vatan ve sancak üstüne şiir yarışmaları tertip eder.
Kabil, 1920`ler... Bir gece vakti... Bütün şehri tehdit eden yangında göğe yükselen alevlerin ışığı iki kadim dostu buluşturur. Bir yanda Birinci Dünya Savaşı yıllarındaki destansı Medine savunmasıyla adını duyuran, sonrasında Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetinin Kabil sefiri olan Fahrettin Paşa, diğer yanda ise Harbiye Nazırı olduğu Başkortostan`ın Bolşeviklerce işgal edilmesi üzerine çareyi Türkistan`da arayan Zeki Velidi(Togan) Bey. Göz göze geldiklerinde ellerinde kovalar yangını söndürmeye çalışmaktadırlar. İlk şaşkınlığın ardından söze Zeki Velidi Bey girer: `Hayrola Paşam, burada ne işiniz var?` Cevap tam da Fahrettin Paşa`nın hayatını özetleyen cinstendir: `Unutmayın Zeki Velidi Bey, nerede bir hadise var, orada Türk hazırdır!`.
1917. Fahreddin Paşa`nın görüntülediği Medine`ye ulaşabilen son surre alayı.
Gerçekten de Paşa hayatı boyunca nerede bir hadise varsa oradadır. Fakat en önemli farkı, fotoğraf makinesi de yanındadır. Mücadeleci kişiliği, cesareti ve kahramanlığı ile destanlar yazarken bir yanan da çoğu kendi vizöründen kaydettiği cam negatiflerle imparatorluğun son günlerinin bir panoramasını sunar.
Osmanlı kalesi Tophane`den çekilen fotoğrafta, Mescid-i Nebevi`nin dört minaresi ve Peygamberimizin kabrini örten Kubbe-i Hadra görülüyor.
Fahrettin Paşa üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan, Paşa`nın birçok bilinmeyen yönüyle birlikte `belgesel fotoğrafçı` yönünü de ortaya çıkaran araştırmacı Ömer Faruk Şerifoğlu, O`nun fotoğrafla 7 yaşında iken, doğduğu Tuna vilayetinin merkezi Ruscuk`ta tanıştığını söylüyor. Vilayette Posta ve Telgraf Müdürü olarak çalışan babası Mehmet Nahit Bey`in emrindeki Fransız mühendislerden cebir, geometri ve Fransızca dersleri alırken fotoğraf makinesini gördüğünü belirtiyor. Fahrettin Paşa, sık sık dersleri kaynatarak bu garip makineyi keşfe dalıyormuş. Fakat bir fotoğraf makinesine ilk kez Harbiye öğrencisi olduğu yıllarda, 17 yaşındayken sahip olmuş. Hatta Beyoğlu`ndaki Phebus Fotoğrafhanesi`ne gidip Bogos Tarkulyan`dan özel dersler almış. Bir daha elinden düşürmediği sihirli kutusuyla İzmit, Adapazarı, Medine, Kabil, Türkistan, Buhara, Beyrut ve Malta`da, görev yaptığı, seyahat ettiği her yerde enstantaneler yakalamış. Harp Okulu`ndaki arkadaşları arasında fotoğrafı popüler yapmakla kalmamış, imparatorluğun son dönemlerinin en sancılı bölgelerini makinesiyle kayıt altına almış. Ailesi nin IRCICA`ya bağışladığı 300 kadar cam negatif ve özel koleksiyonlardaki siyah beyaz baskılar Fahrettin Paşa`nın günümüze bıraktığı en değerli miras.
Medine`den Kuba Mescidi`ne doğru yeni açılan yola ray döşeniyor.
Paşa, 1910 yılındaki Türk-İtalyan harbi gibi çatışmalarda bulunduysa da, adını duyurması Balkan Harbi sonrasında oluyor. Çünkü 1913 Temmuz`unun 22`sinde Enver Paşa öncülüğünde Edirne`ye giren ilk askeri birliğe komutanlık ediyor. Sonrasında Musul ve Halep görevleri geliyor. Arabistan yarımadasındaki hareketlenmeler üzerine yeni görev yeri Hicaz`dır. Mekke Emiri Şerif Hüseyin`in oğullarından Ali ve Faysal`ın Osmanlı karakollarını taciz etmesi üzerine Medine`de idareye el koyar. 2,5 yıl sürecek zorlu Medine Müdafaası başlamıştır artık: Yokluk dolu günlerin de başlangıcıdır bu. Gün gelir askerleriyle birlikte çekirge kavurması yer, gün gelir susuz günlerin ardından açtığı bir kuyudan bulduğu suyu `zemzem` niyetine içer. Ama asla ezilmez ve her zaman başı diktir. Askerin maneviyatını güçlendirmek için gazete çıkarır, vatan, sancak üstüne şiir yarışmaları tertib eder.
Medine`de düşen pilot Fazıl Bey`in Hilal-i Ahmer uçağı ve yardıma koşanlar.
Niyetlerinden şüphelendiği İngilizler zarar vermesin diye Mescid-i Nebevi`deki `Mukaddes Emanetler`i Harem-i Şerif Şeyhi Ziver Bey ve 500 korkusuz askeri eşliğinde payitahta, İstanbul`a gönderir. Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan ve bizim de yenik sayıldığımız Mondros mütarekesinin ardından şehri teslim edin diyen İngiliz elçilerini ve Arap emirlerini dinlemez. İstanbul`dan gönderilen şehri teslim etmesi yönündeki padişah fermanını ise `Bir Osmanlı padişahı kendi rızasıyla Mekke ve Medine`yi teslim edin diye ferman imzalamaz.` diyerek tanımaz. Savaş bittiği halde iki aydan fazla direnir. 29 Ocak 1919`da tutuklanıncaya kadar her anı kahramanlıklarla dolu Medine günlerinden bugünlere hediye, kurtarılmasında öncülük ettiği `Mukaddes Emanetler` ve tarihî eserlerden güncel hayata, sokaktan bir tayyarenin düşmesine, bayramlaşmalardan uçsuz bucaksız hurma bahçelerine kadar onlarca fotoğraf karesi kalır. Bir de Türk askerini en iyi anlatan `Mehmetçik` kelimesi.. Çünkü Harbiye Nezareti`ne gönderdiği mektuplarda askerlerinden söz ederken `Mehmetçiklerim` diye yazar.
Medine`de askerlerimizin bayramlaşması.
Sonrasında gelen Mısır`daki Nil Kışlası ve Malta`daki sürgün günlerinde yine fotoğraf makinesi yanındadır. Bu sefer emir eri ile birlikte yetiştirdiği çiçeklerin topraklarını değiştirmektedir. Sürgün hayatı bitip Sakarya Savaşı`nın devam ettiği günlerde Batı Cephesi karargahında Mustafa Kemal Paşa ile buluşur. Bir nefer olarak savaşmak istediğini söyler. Mustafa Kemal Paşa`nın Kabil Sefirliği görevini kabul edip Orta Asya yollarına düştüğünde de makinesiyledir. Bazen kameranın önündedir, bazen arkasında. Hiç fark etmez. Tıpkı vefatından beş yıl önce 1943 Adapazarı depreminde olduğu gibi.
Fahrettin Paşa`nın torunları Zeki Türkkan, Ömer Fahrettin Türkkan, Ahmet Türkkan ile araştırmacı Ömer Faruk Şerifoğlu(sağda), Zaman`da açılan fotoğraf sergisinde.
O örnek hayatıyla destanlar yazmakla kalmamış, bu destanın fotoğrafını da çekmiştir. Bize ise Fahreddin Paşa`nın hatıralarıyla o kadim coğrafyada, özellikle de Medine-i Münevvere`de siyah beyaz yolculuklara çıkmak kalıyor.
Mehmetçik, Babüsselâm`dan Peygamberinin huzuruna giriyor.

http://www.zaman.com.tr
 
Üst