Evlilikte kul hakkı

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Başarılı olmak için, hiç münakaşa etmemeli. Hiç kimse için kötü söz söylememeli. Hiç kimseyle uğraşmamalı. Allah korusun, kalb kırmak tehlikesi var. İmam-ı Nevevi hazretleri, âlim ve evliya bir zattı, hiç evlenmemişti. (Efendim, siz bütün farzları, sünnetleri yerine getiriyorsunuz da, niye evlenmiyorsunuz, bu sünneti niye işlemiyorsunuz?) diye sorduklarında şöyle buyurdu:
(Bir sünneti yerine getireyim derken harama düşmekten korkuyorum. Hanımın kalbini kırarım diye, helal rızık kazanamam diye çok korkuyorum. Evlenmeyişimin sebebi işte bu korkudur. Azab-ı ilahîye uğramaktan nasıl korkmam ki?)Bu sözle evlenmek yasaklanmıyor. Evlenmek çok büyük nimettir. Evlenen, dininin yarısını kurtarır, ama karşısındakinin de kul hakkını unutmamak gerekir. İslamiyet’i tam öğrenip de, tatbik eden hiç korkmamalı. Ancak dini yanlış öğrenenin veya yanlış tatbik edenin başından, sıkıntı, bela eksik olmaz. Doğru ilmihal kitabı okuyup tatbik edilmedikten sonra, evdeki sıkıntılar da bitmez.
Eve gelen hanım, köle değil, hizmetçi de değildir. Peki nedir? Büyükler buyuruyorlar ki:
(Allahü teâlâ, Cennetten dünyaya, bir nimetin benzerini değil, aslını indirmiştir. O da saliha hanımdır. Dolayısıyla başını örten, namusunu koruyan ve ibadetini yapan saliha bir hanım, Cennet nimetinin kendisidir.)Böyle bir Cennet nimetine insan ancak, saygı ve sevgi duyar. Evlenmek bir nimettir, ama evlenenler büyük bir mesuliyetin altına girmiş olurlar. Ahirette en zor hesap, kul hakkından olacaktır. Sırat köprüsündeki yedinci sual olan kul hakkından, Peygamberler bile çekinmiştir.

Ölmeden önce ölmek(Ölmeden önce ölün) hadis-i şerifinde bildirilmek istenen husus şudur:
Ahirette gözümüz açılacak, her türlü hakikati göreceğiz. Bin pişman olacağız, ama o pişmanlığın bize hiçbir faydası olmayacak. O halde, o gün pişman olmadan önce, şimdi pişman olmalıyız! Boş geçen zamanlar, işlediğimiz günahlar, kalbini kırdığımız insanlar için, yani dine uygun olmayan her şey için pişman olmalı, çünkü o pişmanlık zamanı mutlaka gelecek. Öldükten sonra başımıza gelecekleri olmuş bilmeli ve kendimizi buna alıştırmalıyız. Bugün söylenenlerin hepsi orada meydana çıkacak. Orada şaşırmamak için, buradan hazırlıklı gitmek gerekir.
kaynak dinimizislam mail grubu
 

|SEÇKiN|

Profesör
Katılım
25 May 2010
Mesajlar
812
Tepkime puanı
133
Puanları
0
Konum
İstanbuL
Eyvallah bulutbey, teşekkür ederim abim...
güzel ve yararlı bir paylaşımdı.
yüreğinize sağlık.
 

MECZUP

Profesör
Katılım
5 Ağu 2010
Mesajlar
887
Tepkime puanı
178
Puanları
0
Konum
Bî mekân..
Kaleminize kuvvet çok güzel bi paylaşım.... Allah cc razı olsun ...


Herşey sevgi saygıdan başlar . Ne mutlu hakiki saliha bir kadın olabilene...
 

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Karı koca hakkı

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Bedir harbinden sonra, esirlere yapılacak muamele hakkında, Sa’d bin Muaz hazretlerinin ictihadı, Hazret-i Ömer’inkiyle aynıydı. Diğer Eshab-ı kiramın hepsi, fidye karşılığı salıverilmesini uygun gördüler ve karar da öyle oldu, fakat âyet-i kerime gelip, Hazret-i Ömer’le Hazret-i Sa’d’ın ictihadlarında isabet ettikleri bildirildi. Peygamber efendimiz, (Azap bana gösterildi. Eğer Allahü teâlâ affetmeseydi, Ömer ve Sa’d hariç hepimiz helak olmuştuk) buyurdu. Sa’d bin Muaz hazretleri, Peygamber efendimizin çok yakını, çok sevdiği bir zattı. Müslüman olduğu için ona inanılmaz işkence yapmışlardı. Neticede bu zat vefat etti. Onun ölüm haberi Peygamberimizi çok üzdü, evine gitti, teçhiz ve tekfinde bulundu. Sonra kabristana giderken, önce hırkasını, sonra ayakkabılarını çıkardı. Tabutun bir bu tarafına, bir de öbür tarafına koşuyordu. Eshab-ı kiram da şaşkın bir vaziyette bakıyorlardı. Resulullah kabre indi, kabri düzeltti ve onu yerleştirdi. Her şey bitti, telkin verildi. Bu arada Peygamberimiz çok üzgündü ve rengi, benzi atmıştı. Eshab-ı kiram bu durumu merak edip sordular:
― Ya Resulallah, tabutu taşırken neden hırkanızı ve ayakkabılarınızı çıkardınız?
― Bütün meleklerin giyinişi böyle olduğu için.
― Peki, tabutun bir bu tarafına, bir öbür tarafına koşmanızın sebebi nedir?
― Kardeşim Cebrail elimi tutup bırakmadığı için.
― Kabirden üzüntülü çıkmanızın sebebi neydi?
― Kabir onu sıkmaya başladığı için dayanamadım.
― Neden?
― Hanımını, evdekileri üzmüş, kul hakkı doğmuştu.
Allah’tan korkmalı. Rastgele birinden değil, Cennetlik olan Eshab-ı kiramın büyüklerinden ve kabilesinin reisi olan Sa’d bin Muaz hazretleri gibi büyük bir zattan bahsediyoruz. Bizzat Resulullah efendimiz onun cenazesini taşıdı, cenaze namazını kıldı, kabre indirdi, buna rağmen böyle mübarek bir zatı kabir sıktı. O halde nasıl olur da, bir Müslüman eşini üzebilir?
İnsanın nefsi, azmış, kabarmış durumdadır, dediğini yaptırır, fakat bu bir gün muhakkak bitecektir. Herkes sonunda hareketsiz kalıp musalla taşında eşitlenecektir. Bütün ameller cisim hâlinde, mesela akrep şeklinde, yılan şeklinde, Cennet nimetleri şeklinde, önüne gelecektir. İnsanı ıslah edecek önemli bir şey var, o da ölümü hatırlamaktır. Hazret-i Ömer, (Yâ Ömer, sana nasihatçi olarak ölüm yeter) buyuruyor. Veysel Karani hazretleri de, (Akşam yattığımda Azrail aleyhisselamı karşımdaymış gibi, sabah kalkınca da yanımdaymış gibi görüp, her an ölümü düşünürüm) buyurmuştur. Böyle düşünen öfkelenmez, elbette melek gibi olur. Ölümü unutan ise azar, kudurur. Sanki hiç ölüm gelmeyecekmiş, hiç hesap sorulmayacakmış gibi, hükümranlık daima bendedir diye düşünür. Acı azaplara maruz kalınca eyvah dese de, artık pişmanlığı fayda vermez.
 
Üst