Evlilik Dedigin Boyle Olur

mavera27

Üye
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
50
Tepkime puanı
0
Puanları
0
SUKREDENLERDEN SUHEYB SABREDENLERDEN HIFA

Medine'nin kadınları hem güleryüzlü, hem de güzeldirler. Ancak Hifa Hatun başka güzeldir ve bambaşka gülümser. Öylesine sıcakkanlı ve öylesine samimidir ki kadınlar onu canları gibi severler. Oğlu, abisi, erkek kardeşi olanlar akraba olmaya kalkar, hatta bazıları beylerine ister. Onu ciddi ciddi sıkıştırır, araya hatırlıları koyup, izdivaç teklif ederler.Hifa Hatun'un methi hızla yayılır ve çoook uzaklara gider. Bırakın hekimleri, tüccarları; vezirler, sultanlar sıraya girer. Ancak o Necaşi gibi bir İmparatoru bile reddeder sadece ve sadece Allah'ın rızasını diler. Ama taliplerin ardı arkası kesilmez. Kimi ayaklarına halılar serer... Kimi eşiğine cevahirler döker... Yüz kızıl tüylü deveyi getirip kapısına bağlayanları mı sorarsınız, yoksa saray anahtarlarını önüne atanları mı? Hifa Hatun bütün bunlara dönüp bakmaz bile, Efendimizin huzuruna çıkıp
"Ey Allah'ın Resûlü" der, "bana cennete götürecek bir şeyler öğretsene." Doğrusu o, Peygamber Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) 'gündüzleri oruç tut' ya da 'geceleri namaz kıl' gibi bir tavsiyede
bulunacağını sanır ama Server-i Kâinat "Önce evlenmen lâzım" buyururlar "zira bununla dininin yarısını emniyete alırsın!" Hifa, büyük bir teslimiyetle boynunu büker ve "siz kimi münasip görürseniz ben ona razıyım" der.
Mâlum, o sıradan bir hanım değildir ve onu nikahına alacak erkeğin de "özel" olması gerekir. Lâkin Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ne kimseye ümid verir, ne de kimsenin ümidini kırar. Her zamanki gibi basit ve pratik bir çare bulur "yarın sabah mescide ilk gelenle evlen" buyururlar. Bu teklifi herkesin hoşuna gider, talipler erken kalkmak için tedbirler düşünür, kendilerince hazırlık yaparlar. Bu haberi elbette Hazret-i Suheyb de duyar ama dikkate almaz. Zira o fakir ve kimsesiz biridir. Evi yurdu yoktur ve karnını zor doyurur. Kah ağaç altlarına uzanır, kâh mescid gölgelerine kıvrılır. Uzun boyuna rağmen o kadar zayıftır ki, rüzgar sert esse ayaklarını yerden kaldırır. Ama bakın şu işe ki o gece Allahü teâlâ bütün sahabelere derin bir uyku verir, Hifa Hatun'un talipleri gözlerine çöken ağırlığa yenilirler.
Resulullah Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) her zamanki gibi imsak sökerken mescide gelir ve büyük bir merakla talihli sahabeyi bekler. Nitekim mescidin eşiğinde bir gölge uzar ve Süheyb içeri girer. Resulullah Efendimiz namazdan sonra Hifa Hatunu çağırtıp neticeyi bildirir. Hazret-i Hifa büyük bir teslimiyetle kabul eder.Efendimiz güzel bir hutbe okur ve nikah akidlerini yaparlar. Sonra şanslı sahabeye döner "Ey Süheyb" buyururlar, "şimdi hanımına bir hediye al ve tut elinden evine götür."Suheyb Radıyallahu anh ellerini çaresizlikle iki yana açar. "İyi ama" diye mırıldanır, "benim ne bir dirhem gümüşüm, ne de sığınacak evim var." Hifa Hatun kocasının boynunu büktürmez, ona içinde on bin dirhem gümüş olan süslü bir heybe gönderir ve "filanca yerdeki köşkümü sana hediye ettim" der. Alemlerin Efendisi çok hislenir onlara hayır dualar ederler. süheyb, o gün Medine sokaklarında dolanır durur, akşama doğru utana sıkıla konağa sokulur. Kendisi için hazırlanan muhteşem sofradan ya bir, ya iki hurma alır ve "Ya Hifa" der, "biliyorum sen benim için bulunmaz bir nimetsin, ben ise senin için sadece mihnetim. Ben şükretsem gerek, sen sabretsen gerek. İster misin şu geceyi taat ve ibadetle geçirelim zira Efendimiz (Sallallahü aleyhi ve sellem) "Cennette yüksek bir çardak vardır. Orada yalnız şükredenlerle sabredenler otururlar." buyurdular. Ve öyle de yaparlar. Seccadelerini gözyaşları ile ıslatır, kalplerini zikr ile aydınlatırlar. Cebrail Aleyhisselam olup biteni Resulullah Efendimize anlatır ve onları Allahü teâlânın cenneti ve cemaliyle müjdeler. Ertesi sabah, namazdan sonra Efendimiz Suheyb'i yanlarına oturtur "Ey Süheyb" buyururlar "geceki halini sen mi anlatırsın ben mi anlatayım?" Süheyb gözlerini kucağına indirir, zor duyulan bir sesle "Allahın Resulü en iyisini bilir" cevabını verir.
Efendimiz onlara "ne mutlu size" gibilerinden bakar, "İkiniz de cennetliksiniz" buyururlar, "... ve Allahü teâlâyı göreceksiniz!"
Süheyb derhal secdeye kapanır ve "Ya Rabbi!" diye yalvarır, "o ki beni mağfiret ettin, günahlara bulaşmadan canımı al!" Allahü teâlâ bu yanık duayı kabul eder, Suheyb, secdede kalakalır. Mescidde bulunanlar ağlamaklı olurlar. Resulullah Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) "Size daha şaşılacak bir şey söyliyeyim mi? Şu anda Hifa Hatun da ruhunu Hakka teslim etti" buyururlar. Namazlarını, yüzü suyu hürmetine yaratıldığımız o yüce Server kıldırır. İkisini yanyana toprağa bırakırlar. Baş uçlarına küçük bir tahta çakar.

Birine "şükredenlerden Suheyb" yazarlar, öbürüne "sabredenlerden Hifa!"
ALINTI
 

Erhan

Profesör
Katılım
21 Tem 2006
Mesajlar
2,115
Tepkime puanı
42
Puanları
48
Konum
Ankara
Web sitesi
www.softajans.com
Süünete Uygun Davranma

"Efendim, Müjdecim,

Kurtarıcım, Peygamberim!

Sana Uymayan Ölçü

Hayat Olsa Teperim"

N. F. Kısakürek

“Allah’tan size bir nur gelmiştir.”(Maide:15)

Selam olsun kutlu mekanda ebedi olan sevdaya ,
Selam olsun kutlu mekanını paylaşan gönüllere,
Selam olsun kalabalıklarda hep yalnız olan hicranlı yüreklere,
Selam olsun. Selam olsun gönüldeki sultana dost!...

Bu öyle bir nur ki mutlak sevgi, mutlak itaat gerekmektedir. Bakınız ilahi hükümlerden birkaç tanesini paylaşalım siz kıymetli gönüllerle, umudum odur ki daha iyi ışık olacaktır bizlere:

“Resulüm! Onlara söyle: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.”(Al-i imran:31) Hakk’ın rızası, habibine sevdalanmakta, ona itaat etmekte elde edileceğini emir buyuruyor. Bir ve VAR olan Yüce Yaradan.

Resulullah (s.a.v) efendimiz ise şöyle buyuruyor:; “Hiçbir kimse ben kendisine babasından, evladından ve bütün insanlardan daha sevgili oluncaya kadar kamil mümin olamaz.”(Buhari)

Bakınız ayet-i kerime de :“Allah’ı ve Peygamber’ini incitenlere, Allah dünyada da ahirette de lanet etmiştir. Onlara alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.”(Ahzap:57) diye buyuruyor. Bu emirleri çoğaltmamız mümkündür. İlahi kelam bu emirlerle dolu, bakan göz önemli , bakacak ve görecek göz rabbim nasip etsin.Birde varlık sebepleri hep o kutlu gönlün süzgeciyle HAKK’a varmak olan ashap –Radıyallahu Anh- var ki, ışık tutmuşlar her biri ayrı ayrı bizlere sevdayı öğretmişler.

Kıymetli gönüller, bu acizin gönlünün dostu sohbetlerinin birinde şöyle anlatmış ashabın sevdasını bizlere, ışık olması umudu ile sizlerle bu kıssayı paylaşmak istedim. Buyurun kulağımızı dostta verelim;

Herkes Peygamber –Sallallahu Aleyhi Vesellem-Efendimizi sevdiğini iddia edebilir. Gerçekte ise peygamber sevgisi kesin olarak itaat etme ve hiçbir surette muhalefet etmemekle gerçekleşir.

Hifa –Radıyalluhu Anha- , Ashab-ı kiramdan iffetli ve zengin bir hanımdı. Medine-i münevvere’de güzelliği ve ahlakı ile meşhurdu . Tevekkül sahibi, kazaya rıza gösteren ve Resulullah –Sallallahu Aleyhi ve sellem- Efendimiz’e ziyadesi ile bağlı olup, sözünden hiç çıkmayan bir sahabiye idi. Ahireti çok düşünüp aklından hiç çıkarmaz, onun için çalışır, Salih ameller işlemek için uğraşırdı.

Hifa –Radıyallahu Anh- bir gün Resulullah –Sallallahu Aleyhi ve sellem- Efendimize gelerek: “Ya Resulullah! beni cennete götürecek bir iş bana öğret!”dedi. Bu arzu üzerine Resulullah –Sallallahu Aleyhi ve sellem- Efendimiz: “Önce bir erkekle evlenmen lazımdır. Bununla dininin yarısını emniyete alırsın.” buyurdu.

Bu emir üzerine:
“ Ya Resulullah! Dengim kim olabilir? Bana Habeşistan hükümdarı Melik Necaşi evlenme teklifinde bulundu. Fakat ben onun bu teklifini kabul etmeyip geri çevirdim. Hatta yüz deve ile pek çok ziynetler verende oldu. Onu da kabul etmedim. Bu gün ise kurtuluşun evlenmekte olduğunu buyuruyorsunuz.. Ya Resulullah ! Kimi beğenip uygun görürseniz , ben ona razıyım.” dedi.

Resulullah –Sallallahu Aleyhi Ve sellem- Efendimiz Hifa –Radıyallahu Anh-ya: “Yarın sabah mescide en önce kim gelirse onla evlen.” buyurdu.

Sonra Resulullah –Sallallahu Aleyhi ve sellem- Efendimiz Ashab-ı kirama: “Yarın sabah mescide kim en önce gelirse bu kadınla onu evlendireceğim.”buyurdu.

Ashab-ı kiram’ın hepsi bu duruma razı oldular. Allah-u Teala bunu işitenlere öyle bir uyku verdi ki biri hariç hiçbir sahabi erken uyanamadı.

Resulullah –Sallallahu Aleyhi ve sellem- Efendimiz ise ilk önce kimin geleceğini merakla bekliyordu. Birden bire Hazret-i Süheyb –Radıyallahu Anh-göründü.

Süheyb –Radıyallahu Anh- ; kimsesi olmayan, fakir, rengi siyaha yakın, görünüşü güzel olmayan, zayıf ve çelimsiz bir sahabe idi. Hifa –Radıyallahu Anh- ise son derece asil ve zengin idi. Resulullah –Aallallahu Aleyhi ve sellem- Efendimiz namazdan sonra , Hifa –Radıyallahu Anh-ı çağırdı ve durumu bildirdi. Hifa –radıyallahu anh- ise Allah-u Teala’nın kazasına razı olduğunu, Resulullah –Sallallahu Aleyhi ve sellem- Efendimize arz etti. Bu durum üzerine , Resulullah –Sallallahu Aleyhi ve sellem- Efendimiz hutbe okudu, nikah akdi yapıldı ve akabinde şöyle buyurdu: “Ey Süheyb! Kalk bu hanımın için bir şey al!”

O ise; “Ya Resulullah! Dünyalık olarak bir dirhem gümüşüm bile yok!”diye karşılık verdi.

Bu arada Hifa –Radıyallahu Anh- emretti, on bin dirhem gümüşlük bir kese getirdiler, Süheyb –radıyallahu anh-a verdiler ve ona : “Git gerekli olanı al!” dediler.

Resullah –Sallallahu Aleyhi vesellem-Efendimiz de: “Ey Süheyb! Hanımının elini tut, onu evine götür.”buyurdu.

“Ya Resulullah ! Benim evim mesciddir, hangi eve götüreyim?”diye sordu.

Bunun üzerine Hifa –Radıyallahu Anh-şöyle cevap verdi:

“Konağımı sana bağışladım, oraya götürebilirsin.”

Resulullah –Sallallahu Aleyhi vesellem – Efendimiz bu duruma çok memnun oldu ve ikisine de dua etti. Ashab-ı kiramda bu hareketi çok övdüler ve Allah-u Tealaya hamd ettiler. Daha sonra konağa gidildi ve yemek yenildi. Yemek bittiğinde Hifa –radıyallahu anha-:

“Ey Suheyb! Bil ki, ben sana nimetim, sen bana mihnetsin. Sen bu nimete şükür, ben bu mihnete sabır için, gel bu geceyi ibadet ve taatle geçirelim. Sen şükür ediciler, ben de sabır ediciler sevabına kavuşalım. Çünkü Resulullah –Sallallahu Aleyhi vesellem- Efendimiz:

‘Cennette yüksek bir çardak vardır. Bunda yalnız şükür edenler ve sabır edenler bulunur.’ buyurdu.

O gece ikisi de ibadet ile meşgul oldular. Cebrail Aleyhisselam, geceki durumlarından Resulullah –sallallahu aleyhi vesellem-Efendimizi haberdar etti. Cennet ve Cemal-i ilahi ile müjde verdi. Suheyb –radıyallahu anh- sabah mescide geldiğinde, Resulullah –sallallahu aleyhi vesellem- Efendimiz de buyurdu ki;

“Ey Suheyb! Geceki halini sen mi anlatırsın, ben mi söyleyeyim?”

“Siz söyleyin ya Resulullah!”diye cevap verdi.

Resulullah –sallallahu aleyhi vesellem- Efendimiz durumlarını ve ne yaptıklarını onlara bildirdi ve sonra şu müjdeyi verdi:

“Siz cennetliksiniz ve orada Allah-u Teala’yı göreceksiniz.”

Suheyb –radıyallahu anh- sevincinden ve cennette Allah-u Teala’yı görmek müjdesine kavuşmak şeklinden, başını secdeye koydu ve şöyle dua etti:

“YARABB’İ! EĞER BENİ MAĞFİRET ETMİŞSEN, GÜNAHLARA BULAŞMADAN RUHUMU AL!.”

Allah-u Teala onun duasını kabul ederek ruhunu secdede iken aldı. Ashab-ı kiram –radıyallahu anhüm- bu durumu görünce ağladılar.

Resulullah –sallallahu aleyhi vesellem- Efendimizde buyurdu ki:

“Daha şaşılacak bir şey var. Hifa da şuanda ruhunu Allah’a teslim etti.”

İkisinin de namazını kıldılar. Her ikisini yan yana defnettiler. Başları ucuna iki tahta koydular. Bir tahtaya:

“Bu Allah-u Teala’nın nimetine şükür edenin kabridir.”

Diğerine ise: “Bu Allah-u Teal’nın mihnetine sabır edenin kabridir.”diye yazdılar.

Selam olsun sakınmak ve arınmak isteyen (müttaki) gönüllere,
Selam olsun her zaman Samed olan rabbe aşık olan boynu büküklere,
Selam olsun Hakk adına bütün varlıklardan boşanan nurlu yüzlere,
Selam olsun, selam olsun gönülde ki sır-a dost!...
 

hamide

Profesör
Katılım
22 Eki 2006
Mesajlar
2,282
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Yaş
34
Konum
gaziantep
inşallah bizde şükredici ve sabredicilerden oluruz

sağol kardeş
 

zelal

Asistan
Katılım
13 Haz 2006
Mesajlar
970
Tepkime puanı
1
Puanları
0
güzelliğiyle hifa hatun

Medine'nin kadınları hem güleryüzlü, hem de güzeldirler. Ancak Hifa Hatun
başka güzeldir ve bambaşka gülümser. Öylesine sıcakkanlı ve öylesine
samimidir ki kadınlar onu canları gibi severler. Oğlu, abisi, erkek kardeşi
olanlar akraba olmaya kalkar, hatta bazıları beylerine ister. Onu ciddi
ciddi sıkıştırır, araya hatırlıları koyup, izdivaç teklif ederler.


Hifa Hatun'un methi hızla yayılır ve çoook uzaklara gider. Bırakın
hekimleri, tüccarları, vezirler, sultanlar sıraya girer. Ancak o Necaşi
gibi bir İmparatoru bile reddeder sadece ve sadece Allah'ın rızasını diler.


Ama taliplerin ardı arkası kesilmez. Kimi ayaklarına halılar serer... Kimi
eşiğine cevahirler döker... Yüz kızıl tüylü deveyi getirip kapısına
bağlayanları mı sorarsınız, yoksa saray anahtarlarını önüne atanları mı?


Hifa Hatun bütün bunlara dönüp bakmaz bile, Efendimizin huzuruna çıkıp "Ey
Allah'ın Resûlü" der, "bana cennete götürecek bir şeyler öğretsene."
Doğrusu o, Peygamber Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) 'gündüzleri
oruç tut' ya da 'geceleri namaz kıl' gibi bir tavsiyede bulunacağını sanır
ama Server-i Kâinat "Önce evlenmen lâzım" buyururlar "zira bununla dininin
yarısını emniyete alırsın!" Hifa, büyük bir teslimiyetle boynunu büker
ve "siz kimi münasip görürseniz ben ona razıyım" der.


Mâlum, o sıradan bir hanım değildir ve onu nikahına alacak erkeğin de
"özel" olması gerekir. Lâkin Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ne
kimseye ümid verir, ne de kimsenin ümidini kırar. Her zamanki gibi basit ve
pratik bir çare bulur "yarın sabah mescide ilk gelenle evlen" buyururlar.
Bu teklifi herkesin hoşuna gider, talipler erken kalkmak için tedbirler
düşünür, kendilerince hazırlık yaparlar.
Bu haberi elbette Hazret-i Suheyb de duyar ama dikkate almaz. Zira o fakir
ve kimsesiz biridir. Evi yurdu yoktur ve karnını zor doyurur. Kah ağaç
altlarına uzanır, kâh mescid gölgelerine kıvrılır. Uzun boyuna rağmen o
kadar zayıftır ki, rüzgar sert esse ayaklarını yerden kaldırır.

Ama bakın şu işe ki o gece Allahü teâlâ bütün sahabelere derin bir uyku
verir, Hifa Hatun'un talipleri gözlerine çöken ağırlığa yenilirler.

Resulullah Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) her zamanki gibi imsak
sökerken mescide gelir ve büyük bir merakla talihli sahabeyi bekler.
Nitekim mescidin eşiğinde bir gölge uzar ve Süheyb içeri girer.

Resulullah Efendimiz namazdan sonra Hifa Hatunu çağırtıp neticeyi bildirir.
Hazret-i Hifa büyük bir teslimiyetle kabul eder.

Efendimiz güzel bir hutbe okur ve nikah akidlerini yaparlar. Sonra şanslı
sahabeye döner "Ey Süheyb" buyururlar, "şimdi hanımına bir hediye al ve tut
elinden evine götür."Suheyb Radıyallahu anh ellerini çaresizlikle iki yana
açar. "İyi ama" diye mırıldanır, "benim ne bir dirhem gümüşüm, ne de
sığınacak evim var."

Hifa Hatun kocasının boynunu büktürmez, ona içinde on bin dirhem gümüş olan
süslü bir heybe gönderir ve "filanca yerdeki köşkümü sana hediye ettim"
der. Alemlerin Efendisi çok hislenir onlara hayır dualar ederler.

Süheyb, o gün Medine sokaklarında dolanır durur, akşama doğru utana sıkıla
konağa sokulur. Kendisi için hazırlanan muhteşem sofradan ya bir, ya iki
hurma alır ve "Ya Hifa" der, "biliyorum sen benim için bulunmaz bir
nimetsin, ben ise senin için sadece mihnetim. Ben şükretsem gerek, sen
sabretsen gerek. İster misin şu geceyi taat ve ibadetle geçirelim zira
Efendimiz (Sallallahü aleyhi ve sellem) "Cennette yüksek bir çardak
vardır. Orada yalnız şükredenlerle sabredenler otururlar." buyurdular.

Ve öyle de yaparlar. Seccadelerini gözyaşları ile ıslatır, kalplerini zikr
ile aydınlatırlar. Cebrail Aleyhisselam olup biteni Resulullah Efendimize
anlatır ve onları Allahü teâlânın cenneti ve cemaliyle müjdeler.

Ertesi sabah, namazdan sonra Efendimiz Suheyb'i yanlarına oturtur "Ey
Süheyb" buyururlar "geceki halini sen mi anlatırsın ben mi anlatayım?"
Süheyb gözlerini kucağına indirir, zor duyulan bir sesle "Allahın Resulü en
iyisini bilir" cevabını verir.

Efendimiz onlara "ne mutlu size" gibilerinden bakar, "İkiniz de
cennetliksiniz" buyururlar, "... ve Allahü teâlâyı göreceksiniz!"
Süheyb derhal secdeye kapanır ve "Ya Rabbi!" diye yalvarır, "o ki beni
mağfiret ettin, günahlara bulaşmadan canımı al!"

Allahü teâlâ bu yanık duayı kabul eder, Suheyb, secdede kalakalır.
Mescidde bulunanlar ağlamaklı olurlar. Resulullah Efendimiz (sallallahu
aleyhi ve sellem) "Size daha şaşılacak bir şey söyliyeyim mi? Şu anda Hifa
Hatun da ruhunu Hakka teslim etti" buyururlar.

Namazlarını, yüzü suyu hürmetine yaratıldığımız o yüce Server kıldırır.
İkisini yanyana toprağa bırakırlar. Baş uçlarına küçük bir tahta çakar.
Birine "şükredenlerden Suheyb" yazarlar, öbürüne "sabredenlerden Hifa!"
 

dilhuba

Profesör
Katılım
27 Eki 2006
Mesajlar
2,630
Tepkime puanı
20
Puanları
0
Konum
Manisa
Web sitesi
mustafababuroglu.sitemynet.com
Güzelliğiyle Hifa hatun ra.

Güzelliğiyle Hifa hatun

Medine'nin kadınları hem güleryüzlü, hem de güzeldirler. Ancak Hifa Hatun
başka güzeldir ve bambaşka gülümser. Öylesine sıcakkanlı ve öylesine
samimidir ki kadınlar onu canları gibi severler. Oğlu, abisi, erkek kardeşi
olanlar akraba olmaya kalkar, hatta bazıları beylerine ister. Onu ciddi
ciddi sıkıştırır, araya hatırlıları koyup, izdivaç teklif ederler.


Hifa Hatun'un methi hızla yayılır ve çok uzaklara gider. Bırakın
hekimleri, tüccarları, vezirler, sultanlar sıraya girer. Ancak o Necaşi
gibi bir İmparatoru bile reddeder sadece ve sadece Allah'ın rızasını diler.


Ama taliplerin ardı arkası kesilmez. Kimi ayaklarına halılar serer... Kimi
eşiğine cevahirler döker... Yüz kızıl tüylü deveyi getirip kapısına
bağlayanları mı sorarsınız, yoksa saray anahtarlarını önüne atanları mı?


Hifa Hatun bütün bunlara dönüp bakmaz bile, Efendimizin huzuruna çıkıp "Ey
Allah'ın Resûlü" der, "bana cennete götürecek bir şeyler öğretsene."
Doğrusu o, Peygamber Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) 'gündüzleri
oruç tut' ya da 'geceleri namaz kıl' gibi bir tavsiyede bulunacağını sanır
ama Server-i Kâinat "Önce evlenmen lâzım" buyururlar "zira bununla dininin
yarısını emniyete alırsın!" Hifa, büyük bir teslimiyetle boynunu büker
ve "siz kimi münasip görürseniz ben ona razıyım" der.


Mâlum, o sıradan bir hanım değildir ve onu nikahına alacak erkeğin de
"özel" olması gerekir. Lâkin Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ne
kimseye ümid verir, ne de kimsenin ümidini kırar,"yarın sabah mescide ilk gelenle evlen" buyururlar.
Bu teklifi herkesin hoşuna gider, talipler erken kalkmak için tedbirler
düşünür, kendilerince hazırlık yaparlar.
Bu haberi elbette Hazret-i Suheyb de duyar ama dikkate almaz. Zira o fakir
ve kimsesiz biridir. Evi yurdu yoktur ve karnını zor doyurur. Kah ağaç
altlarına uzanır, kâh mescid gölgelerine kıvrılır. Uzun boyuna rağmen o
kadar zayıftır ki, rüzgar sert esse ayaklarını yerden kaldırır.

Ama bakın şu işe ki o gece Allahü teâlâ bütün sahabelere derin bir uyku
verir, Hifa Hatun'un talipleri gözlerine çöken ağırlığa yenilirler.

Resulullah Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) her zamanki gibi imsak
sökerken mescide gelir ve büyük bir merakla talihli sahabeyi bekler.
Nitekim mescidin eşiğinde bir gölge uzar ve Süheyb içeri girer.

Resulullah Efendimiz namazdan sonra Hifa Hatunu çağırtıp neticeyi bildirir.
Hazret-i Hifa büyük bir teslimiyetle kabul eder.

Efendimiz güzel bir hutbe okur ve nikah akidlerini yaparlar. Sonra şanslı
sahabeye döner "Ey Süheyb" buyururlar, "şimdi hanımına bir hediye al ve tut
elinden evine götür."Suheyb (Radıyallahu anh) ellerini çaresizlikle iki yana
açar. "İyi ama" diye mırıldanır, "benim ne bir dirhem gümüşüm, ne de
sığınacak evim var."

Hifa Hatun kocasının boynunu büktürmez, ona içinde on bin dirhem gümüş olan
süslü bir heybe gönderir ve "filanca yerdeki köşkümü sana hediye ettim"
der. Alemlerin Efendisi çok hislenir onlara hayır dualar ederler.

Süheyb, o gün Medine sokaklarında dolanır durur, akşama doğru utana sıkıla
konağa sokulur. Kendisi için hazırlanan muhteşem sofradan ya bir, ya iki
hurma alır ve "Ya Hifa" der, "biliyorum sen benim için bulunmaz bir
nimetsin, ben ise senin için sadece mihnetim. Ben şükretsem gerek, sen
sabretsen gerek. İster misin şu geceyi taat ve ibadetle geçirelim zira
Efendimiz (Sallallahü aleyhi ve sellem) "Cennette yüksek bir çardak
vardır. Orada yalnız şükredenlerle sabredenler otururlar." buyurdular.

Ve öyle de yaparlar. Seccadelerini gözyaşları ile ıslatır, kalplerini zikr
ile aydınlatırlar. Cebrail Aleyhisselam olup biteni Resulullah Efendimize
anlatır ve onları Allahü teâlânın cenneti ve cemaliyle müjdeler.

Ertesi sabah, namazdan sonra Efendimiz Suheyb'i yanlarına oturtur "Ey
Süheyb" buyururlar "geceki halini sen mi anlatırsın ben mi anlatayım?"
Süheyb gözlerini kucağına indirir, zor duyulan bir sesle "Allahın Resulü en
iyisini bilir" cevabını verir.

Efendimiz onlara "ne mutlu size" gibilerinden bakar, "İkiniz de
cennetliksiniz" buyururlar, "... ve Allahü teâlâyı göreceksiniz!"
Süheyb derhal secdeye kapanır ve "Ya Rabbi!" diye yalvarır, "o ki beni
mağfiret ettin, günahlara bulaşmadan canımı al!"

Allahü teâlâ bu yanık duayı kabul eder, Suheyb, secdede kalakalır.
Mescidde bulunanlar ağlamaklı olurlar. Resulullah Efendimiz (sallallahu
aleyhi ve sellem) "Size daha şaşılacak bir şey söyliyeyim mi? Şu anda Hifa
Hatun da ruhunu Hakka teslim etti" buyururlar.

Namazlarını, yüzü suyu hürmetine yaratıldığımız o yüce Server kıldırır.
İkisini yanyana toprağa bırakırlar.
Biri "şükredenlerden Suheyb" , öbürü "sabredenlerden Hifa!"
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Allah gani gani razı olsun abim..

Yüreğimizi yaktınız..
 

MiHRiMaH

Son gülen... :/
Katılım
6 Ara 2006
Mesajlar
2,752
Tepkime puanı
769
Puanları
0
Konum
İstanbul...
Allah razı olsun sizden değerli kardeşim... Allah razı olsun... Bu birçoklarımıza ibretlik bir hadisedir... Rabbim kibirden ve de gaflete düşmekten korusun, layığımız ne ise hayırla selametle onu bulalım...

Güzellik diyoruz, o buruşmuş teyzeler, amcalar evvelce afettiler...

Para diyoruz, eğer ki yiyecek ekmeğimiz rızkımız dar ise, zengine de gitsek, iflas eder diye düşünmüyoruz...

Şan, şöhret diyoruz, Allah'ın yücelttiğini kimsenin alçaltamayacağını ve de Allah'ın alçalttığını da kimsenin yüceltemeyeceğini hep unutuyoruz...

Biz görünenle ve zamanla yaşıyoruz... Oysa ezel ve ebed olan yüce Rabbimiz halimizi görüyor ve bize layığımızla muamele ediyor...

Bana ne gelirse Hak'tan,
Odur layığım olan...
Fazlası ihsan...
Azı yine ihsan...

Kanma çokluğa, isyan etme yokluğa,
Gün gelir, döner herşey tersine de,
Kalırsın bir avuç toprağa sen yine...
 

&Ta-Ha&

Doçent
Katılım
18 Ağu 2006
Mesajlar
1,044
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Web sitesi
hayattanizler.spaces.live.com
gerçekten çok duygulandım... sahabe olmak onlara benzemek gerçekten ne zor iş... Allah'ım günahlarımızı magfiret buyur...Amin..
 

kızılkasırga

Profesör
Katılım
8 Eyl 2006
Mesajlar
1,708
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Konum
istanbul
-emegine sağlık allah razı olsun kardeş.
-rabbim bu kıssalardan ders alan kullarından eylesın cumlemızi.
-rabbim onların şefaatlerine nail eysin cümlemizi.
 

Hasan

Kardeşiniz
Katılım
9 Eki 2006
Mesajlar
6,112
Tepkime puanı
279
Puanları
0
Yaş
53
Konum
KALU BELA
İncir çekirdeğini doldurmayan konulardan kavga edip şiddetli geçimsizlik bahanesiyle zırt pırt evlenip boşananlara ithaf olunur bu hikaye .Evlilikteki öncelikli maksat ALLAHın rızasıdır .Ölçü islam olunca aile saadeti arkadan kendiliğinden gelir.SELAMETLE.
 

POYRAZ_38

Paylaşımcı
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
132
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Konum
Kayseri
hifa hatunun gerçek hikayesi....

Medine'nin kadınları hem güleryüzlü, hem de güzeldirler. Ancak Hifa Hatun başka güzeldir ve bambaşka gülümser. Öylesine sıcakkanlı ve öylesine samimidir ki kadınlar onu canları gibi severler. Oğlu, abisi, erkek kardeşi olanlar akraba olmaya kalkar, hatta bazıları beylerine ister. Onu ciddi ciddi sıkıştırır, araya hatırlıları koyup, izdivaç teklif ederler.Hifa Hatun'un methi hızla yayılır ve çoook uzaklara gider. Bırakın hekimleri, tüccarları; vezirler, sultanlar sıraya girer. Ancak o Necaşi gibi bir İmparatoru bile reddeder sadece ve sadece Allah'ın rızasını diler. Ama taliplerin ardı arkası kesilmez. Kimi ayaklarına halılar serer... Kimi eşiğine cevahirler döker... Yüz kızıl tüylü deveyi getirip kapısına bağlayanları mı sorarsınız, yoksa saray anahtarlarını önüne atanları mı? Hifa Hatun bütün bunlara dönüp bakmaz bile, Efendimizin huzuruna çıkıp "Ey Allah'ın Resûlü" der, "bana cennete götürecek bir şeyler öğretsene." Doğrusu o, Peygamber Efendimiz'in (sallAllahu aleyhi ve sellem) 'gündüzleri oruç tut' ya da 'geceleri namaz kıl' gibi bir tavsiyede bulunacağını sanır ama Server-i Kâinat "Önce evlenmen lâzım" buyururlar "zira bununla dininin yarısını emniyete alırsın!" Hifa, büyük bir teslimiyetle boynunu büker ve "siz kimi münasip görürseniz ben ona razıyım" der.

Mâlum, o sıradan bir hanım değildir ve onu nikahına alacak erkeğin de "özel" olması gerekir. Lâkin Resûlullah (sallAllahü aleyhi ve sellem) ne kimseye ümid verir, ne de kimsenin ümidini kırar. Her zamanki gibi basit ve pratik bir çare bulur "yarın sabah mescide ilk gelenle evlen" buyururlar. Bu teklifi herkesin hoşuna gider, talipler erken kalkmak için tedbirler düşünür, kendilerince hazırlık yaparlar. Bu haberi elbette Hazret-i Suheyb de duyar ama dikkate almaz. Zira o fakir ve kimsesiz biridir. Evi yurdu yoktur ve karnını zor doyurur. Kah ağaç altlarına uzanır, kâh mescid gölgelerine kıvrılır. Uzun boyuna rağmen o kadar zayıftır ki, rüzgar sert esse ayaklarını yerden kaldırır. Ama bakın şu işe ki o gece Allahü teâlâ bütün sahabelere derin bir uyku verir, Hifa Hatun'un talipleri gözlerine çöken ağırlığa yenilirler.

Resulullah Efendimiz (sallAllahu aleyhi ve sellem) her zamanki gibi imsak sökerken mescide gelir ve büyük bir merakla talihli sahabeyi bekler. Nitekim mescidin eşiğinde bir gölge uzar ve Süheyb içeri girer. Resulullah Efendimiz namazdan sonra Hifa Hatunu çağırtıp neticeyi bildirir. Hazret-i Hifa büyük bir teslimiyetle kabul eder.Efendimiz güzel bir hutbe okur ve nikah akidlerini yaparlar. Sonra şanslı sahabeye döner "Ey Süheyb" buyururlar, "şimdi hanımına bir hediye al ve tut elinden evine götür."Suheyb RadıyAllahu anh ellerini çaresizlikle iki yana açar. "İyi ama" diye mırıldanır, "benim ne bir dirhem gümüşüm, ne de sığınacak evim var." Hifa Hatun kocasının boynunu büktürmez, ona içinde on bin dirhem gümüş olan süslü bir heybe gönderir ve "filanca yerdeki köşkümü sana hediye ettim" der. Alemlerin Efendisi çok hislenir onlara hayır dualar ederler. süheyb, o gün Medine sokaklarında dolanır durur, akşama doğru utana sıkıla konağa sokulur. Kendisi için hazırlanan muhteşem sofradan ya bir, ya iki hurma alır ve "Ya Hifa" der, "biliyorum sen benim için bulunmaz bir nimetsin, ben ise senin için sadece mihnetim. Ben şükretsem gerek, sen sabretsen gerek. İster misin şu geceyi taat ve ibadetle geçirelim zira Efendimiz (SallAllahü aleyhi ve sellem) "Cennette yüksek bir çardak vardır. Orada yalnız şükredenlerle sabredenler otururlar." buyurdular. Ve öyle de yaparlar. Seccadelerini gözyaşları ile ıslatır, kalplerini zikr ile aydınlatırlar. Cebrail Aleyhisselam olup biteni Resulullah Efendimize anlatır ve onları Allahü teâlânın cenneti ve cemaliyle müjdeler. Ertesi sabah, namazdan sonra Efendimiz Suheyb'i yanlarına oturtur "Ey Süheyb" buyururlar "geceki halini sen mi anlatırsın ben mi anlatayım?" Süheyb gözlerini kucağına indirir, zor duyulan bir sesle "Allahın Resulü en iyisini bilir" cevabını verir.

Efendimiz onlara "ne mutlu size" gibilerinden bakar, "İkiniz de cennetliksiniz" buyururlar, "... ve Allahü teâlâyı göreceksiniz!"

Süheyb derhal secdeye kapanır ve "Ya Rabbi!" diye yalvarır, "o ki beni mağfiret ettin, günahlara bulaşmadan canımı al!" Allahü teâlâ bu yanık duayı kabul eder, Suheyb, secdede kalakalır. Mescidde bulunanlar ağlamaklı olurlar. Resulullah Efendimiz (sallAllahu aleyhi ve sellem) "Size daha şaşılacak bir şey söyliyeyim mi? Şu anda Hifa Hatun da ruhunu Hakka teslim etti" buyururlar. Namazlarını, yüzü suyu hürmetine yaratıldığımız o yüce Server kıldırır. İkisini yanyana toprağa bırakırlar. Baş uçlarına küçük bir tahta çakar.

Birine "şükredenlerden Suheyb" yazarlar, öbürüne "sabredenlerden Hifa!"
 

hifa

Üye
Katılım
3 Eki 2006
Mesajlar
22
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Allah c.c onlarin sefaatini nail eylesin bizlere amin...

paylasim icin Rabbim razi olsun...
 

urban

Paylaşımcı
Katılım
24 Mar 2007
Mesajlar
182
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Şükreden adamla Sabreden kadın

Hifa Medine-i Menevverede güzelliği dillerde dolanan genç ve zengin bir kadındı.Birgün Peygamberimiz'in . huzuruna gelip ''Ya Resulallah!bane beni cennete gönderecek bi iş öğret dedi''
Herkesin durumuna ve ihtiyacına göre nasihatlarda bulunan Efendimiz . ''bir an önce evlenmeni tavsiye ederim.Böylece dininin diğer yarısını emniyete alırsın''buyurdular.
Hifa Hanım ''Ya Resulallah . bana kim denk olabilir?Beni Habeş hükümdarı Necaşi istemişti.Ubeydullah yüz deve ve daha bir çok şey mehir olarak vadetmişti.Ben onuda kabul etmemiştim.Siz kimi münasip görürsenin razıyım!''dedi.O sırada gönlünden Peygamber efendimizin. kendisini müminlerin annelerinden kılacağı ümidi geçiyordu.Resulallah . kimseyi gücendirmemek için ''Yarın sabah mescide ilk önce gelen kimseyle bu hanımın nikahını kıyacağım !'' buyurdular.
Sabahleyin Resulallah. mescide ilk önce gelecek kimseyi bekliyordu.Birden kapıda Hz.Süheyb (r.a) göründü.Son derece güzel ve zengin bir kadın olan Hifa 'nın aksine Süheyp kimsesiz,fakir,siyaha yakın renkli,çelimsiz,görünüşü hoş olmayan bir kimseydi.Resulallah . sabah namazından sonra Hifa hatunu çağırdı ve durumu bildirdi.Hifa Allah'ın takdirine ve Allah Resulü'nün tavsiyesine gönül hoşluğuyla razı olsu.Bunun üzerine Resulallah. bir hutbe okudu ve ''Ey Suheyb Kalk! Hanımın için çarşıdan bişey al buyurdu!.Süheyb ''Ya Resulallah! Bir dirhem gümüşüm bile yok!' dedi.Hifa Hatun kocasına 10 bin dirhem gümüş hediye ettiğini söyledi.Peygamber Efendimiz Süheb'i pazara gönderdi.Düğün için gerekli alıp dönen Süheb'e ''Ey Süheb! Şimdi hanımının elinden tut ve onu evine götür!'' buyurdular.Süheyb çaresiz boynunu büktü ve ''Ya Resulallah !Benim evim mesciddir,nereye götüreyim?'' dedi.Yüzü güzel olduğu gibi kalbide güzel olan Hifa ''filan yerdeki konağımı sana bağışladım.Kalk!Beni oraya götür!''dedi.
Allah Resulu ikisine de dua etti ve ashab-ı kiramla birlikte bu yeni aileyi yolcu ettiler.Hifa Hatun ve Süheyb yemeklerini hamd ederek tamamladılar.
Yatacakları esnada Hifa Hatun ''Ey Süheyb!Ben sana nimetim sen bana nimetsin.Sen bu nimete şükür için,bende bu nimete sabır tevfikine şükür için gel bu geceyi ibadet ve taatla geçirelim.Sen şükrediciler,bende sabrediciler sevebına kavuşalım.Zira Resulallah 'Cennette yüksek bir çardak vardır.Burada sadece şükeredenler ve sabredenlar bulunur'buyurmuşlardı''dedi.O gece ikiside taat ve ibadetle meşgul oldular.Süheyb ertesi gün mescide geldiğinde Cebrail aleyhisselam geceki hallerini Resulallah 'a çoktan bildirmişti.Resulallah . ''Ey Süheyb! Geceki halinizi sen mi anlatırsın,ben mi haber vereyim?''diye sordular.Süheyb ''Ya Resulallah!Siz söyleyiniz' dedi. Peygamber efendimiz olanları ve ibadetlerini anlattı.Sonra da ikisini cennet ve cemal-i İlahi ile müjdeledi.

Süheyb sevincinden o an başını secdeye koydu ve ''Ya Rabbi! Eğer beni mağfiret etmişsen,bir daha günah kirine bulaşmadan ruhumu kabz et''dedi.Allah duasını kabul etti ve secdeden başını kaldırmadan onun canını aldı.Olanları seyredenler şaşırmış,bir kısmı da ağlamaya başlamıştı.Efendimiz ''Size bundan daha garibini haber vereyim mi? Şu an Hifa da ruhunu Hakk'a teslim etti!'buyurdular.

Bu iki aşk,teslimiyet,takva abidesinin cenaze namazını Peygamberimiz. bizzat kıldırdı.Ve onları yan yana defnettirdi.Başları ucuna iki tahta koydu;birine ''Bu Allah Teala'nın nimetine şükreden kabirdir'',diğerine de ''Bu Allah'ın nimetine sabreden kabirdir'' yazdırdı.



ALINTI






MUHABBETTEN MUHAMMED OLDU HÂSIL,
MUHAMMMED'SİZ MUHABBETTEN NE HÂSIL?
 

eylül

Veled-i kalbî
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
5,223
Tepkime puanı
1,026
Puanları
0
Konum
mavera...
evlilik dediğin böyle olur

SUKREDENLERDEN SUHEYB,SABREDENLERDEN HIFA !

Medine'nin kadınları hem güleryüzlü, hem de güzeldirler. Ancak Hifa Hatun başka güzeldir ve bambaşka gülümser. Öylesine sıcakkanlı ve öylesine samimidir ki kadınlar onu canları gibi severler. Oğlu, abisi, erkek kardeşi olanlar akraba olmaya kalkar, hatta bazıları beylerine ister. Onu ciddi ciddi sıkıştırır, araya hatırlıları koyup, izdivaç teklif ederler.

Hifa Hatun'un methi hızla yayılır ve çoook uzaklara gider. Bırakın hekimleri, tüccarları; vezirler, sultanlar sıraya girer. Ancak o Necaşi gibi bir İmparatoru bile reddeder sadece ve sadece Allah'ın rızasını diler. Ama taliplerin ardı arkası kesilmez. Kimi ayaklarına halılar serer... Kimi eşiğine cevahirler döker... Yüz kızıl tüylü deveyi getirip kapısına bağlayanları mı sorarsınız, yoksa saray anahtarlarını önüne atanları mı?

Hifa Hatun bütün bunlara dönüp bakmaz bile, Efendimizin huzuruna çıkıp "Ey Allah'ın Resûlü" der, "bana cennete götürecek bir şeyler öğretsene." Doğrusu o, Peygamber Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) 'gündüzleri oruç tut' ya da 'geceleri namaz kıl' gibi bir tavsiyede bulunacağını sanır ama Server-i Kâinat "Önce evlenmen lâzım" buyururlar "zira bununla dininin yarısını emniyete alırsın!" Hifa, büyük bir teslimiyetle boynunu büker ve "siz kimi münasip görürseniz ben ona razıyım" der. Mâlum, o sıradan bir hanım değildir ve onu nikahına alacak erkeğin de "özel" olması gerekir. Lâkin Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ne kimseye ümid verir, ne de kimsenin ümidini kırar. Her zamanki gibi basit ve pratik bir çare bulur "yarın sabah mescide ilk gelenle evlen" buyururlar.

Bu teklifi herkesin hoşuna gider, talipler erken kalkmak için tedbirler düşünür, kendilerince hazırlık yaparlar. Bu haberi elbette Hazret-i Suheyb de duyar ama dikkate almaz. Zira o fakir ve kimsesiz biridir. Evi yurdu yoktur ve karnını zor doyurur. Kah ağaç altlarına uzanır, kâh mescid gölgelerine kıvrılır. Uzun boyuna rağmen o kadar zayıftır ki, rüzgar sert esse ayaklarını yerden kaldırır.

Ama bakın şu işe ki o gece Allahü teâlâ bütün sahabelere derin bir uyku verir, Hifa Hatun'un talipleri gözlerine çöken ağırlığa yenilirler. Resulullah Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) her zamanki gibi imsak sökerken mescide gelir ve büyük bir merakla talihli sahabeyi bekler. Nitekim mescidin eşiğinde bir gölge uzar ve Süheyb içeri girer.
Resulullah Efendimiz namazdan sonra Hifa Hatunu çağırtıp neticeyi bildirir. Hazret-i Hifa büyük bir teslimiyetle kabul eder.Efendimiz güzel bir hutbe okur ve nikah akidlerini yaparlar. Sonra şanslı sahabeye döner "Ey Süheyb" buyururlar, "şimdi hanımına bir hediye al ve tut elinden evine götür."Suheyb Radıyallahu anh ellerini çaresizlikle iki yana açar. "İyi ama" diye mırıldanır, "benim ne bir dirhem gümüşüm, ne de sığınacak evim var." Hifa Hatun kocasının boynunu büktürmez, ona içinde on bin dirhem gümüş olan süslü bir heybe gönderir ve "filanca yerdeki köşkümü sana hediye ettim" der. Alemlerin Efendisi çok hislenir onlara hayır dualar ederler.

süheyb, o gün Medine sokaklarında dolanır durur, akşama doğru utana sıkıla konağa sokulur. Kendisi için hazırlanan muhteşem sofradan ya bir, ya iki hurma alır ve "Ya Hifa" der, "biliyorum sen benim için bulunmaz bir nimetsin, ben ise senin için sadece mihnetim. Ben şükretsem gerek, sen sabretsen gerek. İster misin şu geceyi taat ve ibadetle geçirelim zira Efendimiz (Sallallahü aleyhi ve sellem) "Cennette yüksek bir çardak vardır. Orada yalnız şükredenlerle sabredenler otururlar." buyurdular. Ve öyle de yaparlar. Seccadelerini gözyaşları ile ıslatır, kalplerini zikr ile aydınlatırlar.

Cebrail Aleyhisselam olup biteni Resulullah Efendimize anlatır ve onları Allahü teâlânın cenneti ve cemaliyle müjdeler. Ertesi sabah, namazdan sonra Efendimiz Suheyb'i yanlarına oturtur "Ey Süheyb" buyururlar "geceki halini sen mi anlatırsın ben mi anlatayım?" Süheyb gözlerini kucağına indirir, zor duyulan bir sesle "Allahın Resulü en iyisini bilir" cevabını verir. Efendimiz onlara "ne mutlu size" gibilerinden bakar, "İkiniz de cennetliksiniz" buyururlar, "... ve Allahü teâlâyı göreceksiniz!" Süheyb derhal secdeye kapanır ve "Ya Rabbi!" diye yalvarır, "o ki beni mağfiret ettin, günahlara bulaşmadan canımı al!" Allahü teâlâ bu yanık duayı kabul eder, Suheyb, secdede kalakalır. Mescidde bulunanlar ağlamaklı olurlar.

Resulullah Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) "Size daha şaşılacak bir şey söyliyeyim mi? Şu anda Hifa Hatun da ruhunu Hakka teslim etti" buyururlar. Namazlarını, yüzü suyu hürmetine yaratıldığımız o yüce Server kıldırır. İkisini yanyana toprağa bırakırlar. Baş uçlarına küçük bir tahta çakar. Birine "şükredenlerden Suheyb" yazarlar, öbürüne "sabredenlerden Hifa!"
...
 

MaKBeR

Doçent
Katılım
4 Kas 2006
Mesajlar
1,318
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Allah razı olsun ama her evlilik böyle olursa :confused1:
 

stu

Üye
Katılım
20 Haz 2007
Mesajlar
72
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
alllah yazının eline koluna berek ihsan eylesin ne guzel bir yazı zamane gençleri aileri bunu okuyp duşunup ornek almalıdırlar bu yazı ile birlikte aklıma ilk şu geldi DAVUL BİLE DENGİ DENGİNE ÇALAR ata sozu
 

Meveddet

Üye
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
51
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Konum
Bursa
Hifa Hatun

Önder olup olmadığı konusunda bi bilgim yok ama konuyu başka nereye açabilirim bilemedim

Hifa HAtun
Medine'nin kadınları hem güleryüzlü, hem de güzeldirler. Ancak Hifa Hatun başka güzeldir ve bambaşka gülümser. Öylesine sıcakkanlı ve öylesine samimidir ki kadınlar onu canları gibi severler. Oğlu, abisi, erkek kardeşi olanlar akraba olmaya kalkar, hatta bazıları beylerine ister. Onu ciddi ciddi sıkıştırır, araya hatırlıları koyup, izdivaç teklif ederler.

Hifa Hatun'un methi hızla yayılır ve çoook uzaklara gider. Bırakın
hekimleri, tüccarları, vezirler, sultanlar sıraya girer. Ancak o Necaşi gibi bir İmparatoru bile reddeder sadece ve sadece Allah'ın rızasını diler.

Ama taliplerin ardı arkası kesilmez. Kimi ayaklarına halılar serer... Kimi cevahirler döker... Yüz kızıl tüylü deveyi getirip kapısına bağlayanları mı sorarsınız, yoksa saray anahtarlarını önüne atanları mı?

Hifa Hatun bütün bunlara dönüp bakmaz bile, Efendimizin huzuruna çıkıp "Ey Allah'ın Resûlü" der, "bana cennete götürecek bir şeyler öğretsene." Doğrusu o, Peygamber Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) 'gündüzleri oruç tut' ya da 'geceleri namaz kıl' gibi bir tavsiyede bulunacağını sanır ama Server-i Kâinat "Önce evlenmen lâzım" buyururlar "zira bununla dininin yarısını emniyete alırsın!" Hifa, büyük bir teslimiyetle boynunu büker ve "siz kimi münasip görürseniz ben ona razıyım" der.

Mâlum, o sıradan bir hanım değildir ve onu nikahına alacak erkeğin de "özel" olması gerekir. Lâkin Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ne kimseye ümid verir, ne de kimsenin ümidini kırar. Her zamanki gibi basit ve pratik bir çare bulur "yarın sabah mescide ilk gelenle evlen" buyururlar. Bu teklifi herkesin hoşuna gider, talipler erken kalkmak için tedbirler düşünür, kendilerince hazırlık yaparlar.

Bu haberi elbette Hazret-i Suheyb de duyar ama dikkate almaz. Zira o fakir ve kimsesiz biridir. Evi yurdu yoktur ve karnını zor doyurur. Kah ağaç altlarına uzanır, kâh mescid gölgelerine kıvrılır. Uzun boyuna rağmen o kadar zayıftır ki, rüzgar sert esse ayaklarını yerden kaldırır.

Ama bakın şu işe ki o gece Allahü teâlâ bütün sahabelere derin bir uyku verir, Hifa Hatun'un talipleri gözlerine çöken ağırlığa yenilirler. Resulullah Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) her zamanki gibi imsak sökerken mescide gelir ve büyük bir merakla talihli sahabeyi bekler.

Nitekim mescidin eşiğinde bir gölge uzar ve Süheyb içeri girer.
Resulullah Efendimiz namazdan sonra Hifa Hatunu çağırtıp neticeyi bildirir. Hazret-i Hifa büyük bir teslimiyetle kabul eder.

Efendimiz güzel bir hutbe okur ve nikah akidlerini yaparlar. Sonra şanslı sahabeye döner "Ey Süheyb" buyururlar, "şimdi hanımına bir hediye al ve tut elinden evine götür."Suheyb Radıyallahu anh ellerini çaresizlikle iki yana açar. "İyi ama" diye mırıldanır, "benim ne bir dirhem gümüşüm, ne de sığınacak evim var."

Hifa Hatun kocasının boynunu büktürmez, ona içinde on bin dirhem gümüş olan süslü bir heybe gönderir ve "filanca yerdeki köşkümü sana hediye ettim" der. Alemlerin Efendisi çok hislenir onlara hayır dualar ederler.

Süheyb, o gün Medine sokaklarında dolanır durur, akşama doğru utana sıkıla konağa sokulur. Kendisi için hazırlanan muhteşem sofradan ya bir, ya iki hurma alır ve "Ya Hifa" der, "biliyorum sen benim için bulunmaz bir nimetsin, ben ise senin için sadece mihnetim. Ben şükretsem gerek, sen sabretsen gerek. İster misin şu geceyi taat ve ibadetle geçirelim zira Efendimiz (Sallallahü aleyhi ve sellem) "Cennette yüksek bir çardak vardır. Orada yalnız şükredenlerle sabredenler otururlar." buyurdular.

Ve öyle de yaparlar. Seccadelerini gözyaşları ile ıslatır, kalplerini zikr ile aydınlatırlar. Cebrail Aleyhisselam olup biteni Resulullah Efendimize anlatır ve onları Allahü teâlânın cenneti ve cemaliyle müjdeler.

Ertesi sabah, namazdan sonra Efendimiz Suheyb'i yanlarına oturtur "Ey Süheyb" buyururlar "geceki halini sen mi anlatırsın ben mi anlatayım?" Süheyb gözlerini kucağına indirir, zor duyulan bir sesle "Allahın Resulü en iyisini bilir" cevabını verir.

Efendimiz onlara "ne mutlu size" gibilerinden bakar, "İkiniz de cennetliksiniz" buyururlar, "... ve Allahü teâlâyı göreceksiniz!" Süheyb derhal secdeye kapanır ve "Ya Rabbi!" diye yalvarır, "o ki beni mağfiret ettin, günahlara bulaşmadan canımı al!"

Allahü teâlâ bu yanık duayı kabul eder, Suheyb, secdede kalakalır. Mescidde bulunanlar ağlamaklı olurlar. Resulullah Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) "Size daha şaşılacak bir şey söyliyeyim mi? Şu anda Hifa Hatun da ruhunu Hakka teslim etti" buyururlar.

Namazlarını, yüzü suyu hürmetine yaratıldığımız o yüce Server kıldırır. İkisini yanyana toprağa bırakırlar. Baş uçlarına küçük bir tahta çakar.
Birine "Şükredenlerden Suheyb" yazarlar, öbürüne "Sabredenlerden Hifa!"...


gayrısına aşk demeye utanıyor insan...






 

mustafaceylan

Asistan
Katılım
8 Eyl 2007
Mesajlar
396
Tepkime puanı
15
Puanları
0
Yaş
40
Allah razı olsun kardeşim.bu hikayeyi ilk okuduğumdada gözlerim dolmuştu şimdide.
 

nuraydereli20

Paylaşımcı
Katılım
21 Ocak 2008
Mesajlar
126
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
38
Konum
S.BEYLİUZUNDERE
Evlilik Dediğin Böyle Olur!!!...

demetlu9.gif



Medine'nin kadınları hem güleryüzlü, hem de güzeldirler. Ancak Hifa Hatun başka güzeldir ve bambaşka gülümser. Öylesine sıcakkanlı ve öylesine samimidir ki kadınlar onu canları gibi severler.
Oğlu, abisi, erkek kardeşi olanlar akraba olmaya kalkar, hatta bazıları beylerine ister. Onu ciddi ciddi sıkıştırır, araya hatırlıları koyup, izdivaç teklif ederler.
Hifa Hatun'un methi hızla yayılır ve çoook uzaklara gider. Bırakın hekimleri, tüccarları; vezirler, sultanlar sıraya girer. Ancak o Necaşi gibi bir İmparatoru bile reddeder sadece ve sadece Allah'ın rızasını diler. Ama taliplerin ardı arkası kesilmez. Kimi ayaklarına halılar serer... Kimi eşiğine cevahirler döker... Yüz kızıl tüylü deveyi getirip kapısına bağlayanları mı sorarsınız, yoksa saray anahtarlarını önüne atanları mı? Hifa Hatun bütün bunlara dönüp bakmaz bile, Efendimizin huzuruna çıkıp "Ey Allah'ın Resûlü" der, "bana cennete gö türecek bir şeyler öğretsene."
Doğrusu o, Peygamber Efendimiz'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'gündüzleri oruç tut' ya da 'geceleri namaz kıl' gibi bir tavsiyede bulunacağını sanır ama Server-i Kâinat "Önce evlenmen lâzım" buyururlar "zira bununla dininin yarısını emniyete alırsın!" Hifa, büyük bir teslimiyetle boynunu büker ve "Siz kimi münasip görürseniz ben ona razıyım" der. Mâlum, o sıradan bir hanım değildir ve onu nikahına alacak erkeğin de "özel" olması gerekir. Lâkin Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ne kimseye ümid verir, ne de kimsenin ümidini kırar. Her zamanki gibi basit ve pratik bir çare bulur "yarın sabah mescide ilk gelenle evlen" buyururlar. Bu teklifi herkesin hoşuna gider, talipler erken kalkmak için tedbirler düşünür, kendilerince hazırlık yaparlar. Bu haberi elbette Hazret-i Suheyb de duyar ama dikkate almaz. Zira o fakir ve kimsesiz biridir. Evi yurdu yoktur ve karnını zor doyurur. Kah ağaç altlarına uzanır, kâh mescid gölgelerine kıvrılır. Uzun boyuna rağmen o kadar zayıftır ki, rüzgar sert esse ayaklarını yerden kaldırır. Ama bakın şu işe ki o gece Allahü teâlâ bütün sahabelere derin bir uyku verir, Hifa Hatun'un talipleri gözlerine çöken ağırlığa yenilirler. Resulullah Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) her zamanki gibi imsak sökerken mescide gelir ve büyük bir merakla talihli sahabeyi bekler.
Nitekim mescidin eşiğinde bir gölge uzar ve Süheyb içeri girer. Resulullah Efendimiz Namazdan sonra Hifa Hatunu çağırtıp neticeyi bildirir.

Hazret-i Hifa büyük bir teslimiyetle kabul eder.Efendimiz güzel bir hutbe okur ve nikah akidlerini yaparlar. Sonra şanslı sahabeye döner "Ey Süheyb" buyururlar, "şimdi hanımına bir hediye al ve tut elinden evine gö tür."Suheyb Radıyallahu anh ellerini çaresizlikle iki yana açar. "İyi ama" diye mırıldanır, "benim ne bir dirhem gümüşüm, ne de sığınacak evim var." Hifa Hatun kocasının boynunu büktürmez, ona içinde on bin dirhem gümüş olan süslü bir heybe gönderir ve "filanca yerdeki köşkümü sana hediye ettim" der.
Alemlerin Efendisi çok hislenir onlara hayır dualar ederler. süheyb, o gün Medine sokaklarında dolanır durur, akşama doğru utana sıkıla konağa sokulur.
Kendisi için hazırlanan muhteşem sofradan ya bir, ya iki hurma alır ve "Ya Hifa" der, "biliyorum sen benim için bulunmaz bir nimetsin, ben ise senin için sadece mihnetim. Ben şükretsem gerek, sen sabretsen gerek. İster misin şu geceyi taat ve ibadetle geçirelim zira Efendimiz (Sallallahü aleyhi ve sellem) "Cennette yüksek bir çardak vardır. Orada yalnız şükredenlerle sabredenler otururlar." buyurdular. Ve öyle de yaparlar. Seccadelerini gözyaşları ile ıslatır, kalplerini zikr ile aydınlatırlar.
Cebrail Aleyhisselam olup biteni Resulullah Efendimize anlatır ve onları Allahü teâlânın cenneti ve cemaliyle müjdeler. Ertesi sabah, namazdan sonra Efendimiz Suheyb'i yanlarına oturtur "Ey Süheyb" buyururlar "geceki halini sen mi anlatırsın ben mi anlatayım?"
Süheyb gözlerini kucağına indirir, zor duyulan bir sesle "Allahın Resulü en iyisini bilir" cevabını verir. Efendimiz onlara "ne mutlu size" gibilerinden bakar, "İkiniz de cennetliksiniz" buyururlar, "... ve Allahü teâlâyı göreceksiniz!" Süheyb derhal secdeye kapanır ve "Ya Rabbi!" diye yalvarır, "o ki beni mağfiret ettin, günahlara bulaşmadan canımı al!" Allahü teâlâ bu yanık duayı kabul eder, Suheyb, secdede kalakalır. Mescidde bulunanlar ağlamaklı olurlar. Resulullah Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) "Size daha şaşılacak bir şey söyliyeyim mi? Şu anda Hifa Hatun da ruhunu Hakka teslim etti" buyururlar. Namazlarını, yüzü suyu hürmetine yaratıldığımız o yüce Server kıldırır. İkisini yanyana toprağa bırakırlar. Baş uçlarına küçük bir tahta çakar. Birine "şükredenlerden Suheyb" yazarlar, öbürüne "sabredenlerden Hifa!"

demetlu9.gif
 
Üst