Esma-Ül HÜsna

melde

helina_roje
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
2,238
Tepkime puanı
24
Puanları
0
Konum
Ankara
Rahman

Rahman : Yarattığı bütün canlılara nimet veren

Ar-Rahman : The All- Merciful. He who wills goodness and mercy for all His creatures.

Cenab-ı Hak buyuruyor:

"Senden önce gönderdiğimiz elçilerimize (ümmetlerine) sor! Rahmân'dan başka tapılacak tanrılar emretmiş miyiz? " (1)

Rızıkları, ihtiyaçları ve her türlü iyilikleri ihsan husunda rahmetini mahlukatından hiç esirgemeyen anlamında olan Rahman, Rahim isminden daha geniş kapsamlı bir mana ifade eder.

Rahmân, Yüce Allah'ın hem ismi hem de sıfatıdır. Bu isim, Allah lafzına bağlı olarak zikredildiğinde sıfat anlamındadır.Ancak Kur'an'da bu şekilde değil, özel isim olarak kullanılmıştır. Bu isim sadece Allah'a has özel isimlerden olduğu için daha çok bir isme bağlı olarak değil; yalnız zikredilmesi hoş karşılanmıştır. Rahman'ın bu şekilde kullanılması O'nun Rahman sıfatına ters gelmez. Çünkü Allah ismi de uluhiyet sıfatına delalet ettiği halde hiç bir zaman başka sına ait bir sıfat olarak zikredilmemiştir.

Kur'an'ın ilk ayeti olan Besmeledeki Rahman ve Rahim sıfatları arasındaki fark, Allah teala, Dünyanın Rahmanı ve Ahiretin Rahimidir cümlesinde veciz bir şekilde dile getirilmektedir. Rahman vasfı gereği Cenab-ı Hakk, dünyada bütün canlılara, mümin-kafir ayırımı yapmaksızın bütün insanlara, şefkat ve merhametle davranmayı kendi nefsine farz kılmıştır.
Yüce Allah bir kudsi hadiste şöyle buyurur: "Rahmetim gadabımı geçmiştir."
Tenbih : Kul, önce Allah'ın gafil kullarına merhamet edip onları olanca güçleriyle onları Allah yoluna vaaz ve nasihat etmek suretiyle çevirmeye çalışmalıdırlar. Bu konuda şiddet yolundan ziyade yumuşaklık ve şefkat yollarını tercih etmelidir. Asilere de merhamet gözü ile bakmalı, eziyet ve zulüm nazarı ile bakmamalıdır.
Müminin başlıca gayesi, insanlardan ortaya çıkan her mâsiyet sanki kendi nefsinden ortaya çıkıyormuş gibi, o masiyeti onlardan bertaraf etmeye olanca gücüyle çalışmalı ve bu suretle onları Allah'ın gazabına uğramaktan kurtarmak olmalıdır.

İhlasla "Yâ Rahman" diye bir müslüman bu isme devam etse, kalbi yumuşar, zalimlerden emin olur, maddi ve manevi nimetlere nâil olur. (4)


MA'SİYYET (Mâsiyet): İtâatsizlik, isyân. Günâh olan işler, Allahü teâlânın beğenmediği şeyler; Allahü teâlânın emrettiği şeyi yapmamak veya yasak ettiğini yapmak, haramlar. Allahü teâlânın yasak ettiği şeyler, günahlar.

Ma'siyet, insanı küfre sürükler.(8)
Nefse sükûnet ve kalbe ferahlık veren iş, iyi iştir. Nefsi azdıran, kalbe heyecan veren iş ma'siyettir. (8)
İyiler de, kötüler de, iyilik yapar. Fakat yalnız iyiler, ma'siyetten sakınır. (İmâm-ı Rabbânî)
Ma'siyet yapınca, hemen tövbe etmelidir.Gizli işlenen günâhın tövbesi gizli, açık işlenen günâhın tövbesi de açık olur. (Ma'sûm-i Fârûkî)
Ma'siyete tövbe etmemek, bu günâhı yapmaktan daha kötüdür. (Ca'fer bin Sinân)

İnsanın günâhından korkması, tâat; korkmaması ise, ma'siyettir. En büyük günâh, bir ma'siyetin ma'siyet olduğunu bilmemektir. Bundan daha kötüsü, ma'siyet olan bir şeyi, tâat, Allahü teâlânın beğendiği şey olarak bilmektir. Onun için dînî bilgileri lâzım olduğu kadar mutlaka öğrenmelidir. (Ahmed bin Âsım Antâkî) Kaynaklar:
1) Zuhruf, 45
2) Bakara 163
3) Esmâ-ül Hüsna, Karınca Yayınları, Nisan 2004
4) Yüce Allah' (c.c)ın Güzel İsimleri Esmâ-ül Hüsna, Rauf Pehlivan, İstanbul Dağıtım A.Ş. 2002
5) Calligraphy, The Most Beautiful Names, Tosun Bayrak, Threshold Books, 1985
6) İslami City
7) Esma^ül Hüsna Şerhi İmam-ı Gazali, Mütercim M.Ferşat, Ferşat Yayınları, 2005
8) Hadîs-i şerîf- Mektûbât-ı Ma'sûmiyye
 

saide

Asistan
Katılım
17 Haz 2006
Mesajlar
516
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Kuran-i Kerimde Allahu teala:
En güzel isimler O'nundur (Allah'ındır)" (Haşr: 24)
En güzel isimler Allah`indir.O halde Allah´a bu isimlerle dua edin.....( Araf:180) buyurmu$tur

Peygamber efendimiz hadisi $eriflerinde Allahin 99 ismi oldugunu belirterek kim bunu ezberlerse manalarini bilerek sayarsa Cennete girer buyurmu$tur.


Allah`in 99 ismi:
Allah,
er-Rahmân, er-Rahîm,
el-Melik, el-Kuddûs, es-Selâm,
el-Mü'min, el-Müheymin, el-Azîz, el-Cebbâr,
el-Mütekebbir, el-Hâlık, el-Bâri', el-Musavvir, el-Gaffâr,
el-Kahhâr, el-Vehhâb, er-Rezzâk, el-Fettâh, el-Alîm, el-Kâbıd,
el-Bâsıt, el-Hâfıd, er-Râfi, el-Muiz, el-Müzill, es-Semi', el-Basîr,
el-Hakem, el-Adl, el-Lâtîf, el-Habîr, el-Halîm, el-Azîm, el-Gafûr,
eş-Şekûr, el-Aliyy, el-Kebîr, el-Hafîz, el-Mukît, el-Hasîb, el-Celîl,
el-Kerîm, er-Rakîb, el-Mücîb, el-Vâsi', el-Hakîm, el-Vedûd, el-Mecîd,
el-Bâis, eş-Şehîd, el-Hakk, el-Vekîl, el-Kaviyy, el-Metîn, el-Veliyy,
el-Hamîd, el-Muhsî, el-Mübdî, el-Muîd, el-Muhyî, el-Mümît, el-Hayy,
el-Kayyûm, el-Vâcid, el-Mâcid, el-Vâhid, es-Samed, el-Kâdir, el-Muktedir,
el-Mukaddim, el-Muahhir, el-Evvel, el-Âhir, ez-Zâhir, el-Bâtın, el-Vâli,
el-Müteâlî, el-Berr, et-Tevvâb, el-Müntakim, el-Afüvv, er-Raûf,
Mâlikü'l-Mülk, Zü'l-Celâli ve'l-İkrâm, el-Muksit, el-Câmi',
el-Ganiyy, el-Muğni, el-Mâni', ed-Dârr, en-Nâfi',
en-Nûr, el-Hâdi, el-Bedî', el-Bâkî,
el-Vâris, er-Reşîd,
es-Sabûr.
 

RaBiA

Asistan
Katılım
8 Haz 2006
Mesajlar
448
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
36
Konum
şehr-i yar
Esma-ül Hüsna

1-"Hüvallahü'l-lezi La ilahe illa hu""Allah"
O kendinden başka hiç bir ilah bulunmayan tek bir Allah'tır.
2-"er-Rahman":Esirgeyici,bütün mahlukatına rahmetiyle muamele eden(dünyada)
3-"er-Rahim":Bağışlayıcı,sevdiklerine ve müminlere merhamet eden(ahirette)
4-"el-Melik":Mülkün sahibi,mülk ve saltanatı devamlı olan.
5-"el-Kuddüs":Her türlü eksiklik ve ayıplardan münezzeh olan.
6-"el-Selam":Her çeşit afet ve kederlerden emin olan.
7-"el-Mü'min":Kullarına emniyet veren.Kendinin ve peygamberlerinin dogrulugunu ortaya koyan,kullarına yaptıgı vadinde sadık.
8-"el-Müheymin":Saltanatı hakkında dilediği gibi tasarruf eden,her şeyi gözetip koruyan.
9-"el-Aziz":İzzet sahibi,maglup edilmesi imkansız olan,her şeye galip olan.
10-"el-Cabbar":Azamet ve kudret sahibi,istediğini mutlak yapan,dilediğine muktedir olan.
11-"el-Mütekebbir":Ululuk sahibi,her şeyde ve her hadisede büyüklüğünü gösteren.
12-"el-Halik":Her şeyin varlığını ve gecireceği halleri takdir eden,yaratan,yoktan vareden büyüklükte eşi olmayan.
13-"el-Bari":Her şeyin aza ve cihazını birbirine uygun yaratan.
14-"el-Muvassir":Tasvir eden ,her şeye bir şekil ve hususiyet veren.
15-"el-Gaffar":Kullarının günahını örten,magfireti çok,günahları bağışlayıcı.
16-"el-Kahhar":Her şeye,her istedigini yapacak surette,galip ve hakim.
17-"el-Vahhab":Çok fazla ihsan eden,çeşit çeşit nimetleri daima bağışlayan.
18-"el-Rezzak":Bütün mahlukatın rızkını veren ve ihtiyacını karşilayan.
19-"el-Fettah":Her türlü müşkülleri açan ve kolaylaştıran,darlıktan kurtaran.
20-"el-Alim":Her şeyi en ince noktasına kadar bilen,ilmi ebedi ve ezeli olan.
21-"el-Kabıt":Dilediğine darlık veren,sıkan,daraltan.
22-"el-Basit": Dilediğine bolluk veren,açan,genişleten.
23-"el-Hafıd":Yukarıdan aşağıya indiren,alcaltan,dereceleri düşüren.
24-"el-Rafi":Yukarı kaldıran,yükselten,dereceleri yükselten.
25-"el-Muiz":İzzet veren,aziz kılan.
26-"el-Müzil":Zillete düşüren,hor ve hakir eden.
27-"el-Semi":Her şeyi işiten,kullarının niyazını kabul eden.
28-"el-Basir":Her şeyi gören.
29-"el-Hakem":Hikmet sahibi olan,yaptığı her işte hikmeti gözeten,hükmeden.
30-"el-Adl":Son derece adaletli olan.
31-"el-Latif":En ince işlerin bütün inceliklerini bilen,lütuf ve ihsan sahibi olan.
32-"el-Habir":Her şeyi iç yüzünden,gizli tarafından haberdar olan.
33-"el-Halim":Yumuşak davranan,hilmi çok olan.
34-"el-Azim":Pek azametli olan,yüce.
35-"el-Gafur":Çok bagışlayan,magfireti çok.
36-"el-Şekur":Kendini rızası için yapılan amelleri daha ziyadesi ile karşilayan.
37-"el-Aliyy":Çok yüce.
38-"el-Kebir":Pek büyük.
39-"el-Hafız":Yapılan işleri bütün tavsilatıyla hıfzeden,her şeyi afad ve beladan koruyan.
40-"el-Mukit":Bilen,tayin eden.Her yaradılmışın rızkını veren.
41-"el-Hasib":Herkesin hayatı boyunca yaptıklarının bütün teferruatıyla hesabını iyi bilen.Mahlukatına kafi olan.
42-"el-Celil":Azamet sahibi olan,ululuk sahibi olan.
43-"el-Kerim":Çok ikram edici
44-"el-Rakib".Bütün varlıklar ve bütün işler murakabesi altında bulunan.
45-"el-Mucib".Kendine yalvaranların isteklerini veren,duaları kabul eden.
46-"el-Vasi":Lütfu bol olan.
47-"el-Hakim":Emirleri,kelamı ve bütün işleri hikmetli,hikmet sahibi olan.
48-"el-Vehud":İyi kullarını seven,rızasına indiren ve sevilmeye layık olan.
49-"el-Mecid".Şanı,şerefi çok üstün olan.
50-"el-Bais".Ölüleri dirilten ,kabirlerden çıkaran.
51-"el-Şehid".Her zaman ve her yerde hazır ve nazır olan.
52-"el-Hakk":Vacib'ul vücut olan,varlıgı hiç degişmeden duran.
53-"el-Vekil":Tevekkül sahiplerinin işini düzeltip onlardan daha iyi temin eden.
54-"el-Kaviyy": Pek kuvvetli.
55-"el-Metin": Pek güclü.
56-"el-Veliyy":Seckin kullarının dostu.
57-"el-Hamid":Ancak kendine hamd edilen,bütün varlığın diliyle övülen.
58-"el-Muhsin":Namütanahi de olsa,bir bir herşeyin sayısını bilen.
59-"el-Mubdi":Mahlukatı maddesiz ve örneksiz olarak baştan yaratan.
60-"el-Muid":Yaradılmışları yok ettikten sonra tekrar yaratan.
61-"el-Muhyi":İhya eden,dirilten,can bağışlayan,saglık veren.
62-"el-Mümit":Canlı,bir mahlukatın ölümünü yaratan,öldüren.
63-"el-Hayy": Diri,tam ve mükemmel manasıyla hayat sahibi.
64-"el-Kayyum":Yarattıklarının işini çeviren her işleneni bilen,evveli olmayan.
65-"el-Vacid".istediğini,istediği vakit bulan.
66-"el-Macid".Kadri ve şanı büyük,kerem ve müsemahası bol.
67-"el-Vahid":Tek.Zatında,sıfatlarında,isimlerinde,efailinde ortağı ve benzeri olmayan.
68-"el-Samed":Her şey O na muhtac,fakat O hiç birşeye muhtac degil.
69-"el-Kadir":istediğini,istediği gibi yaratmaya muktedir olan.
70-"el-Mukdedir":kuvvet ve kudret sahipleri üzerinde dilediği gibi tasarruf eden.
71-"el-Mukaddim":İstediğini öne getiren,öne alan.
72-"el-Muahhir".İstediğini geri koyan,arkaya bırakan.
73-"el-Evvel":Her şeyden önce var olan.
74-"el-Ahir":Her şey helak olduktan sonra geri kalan.
75-"el-Zahir":Varlığı sayısız delillerle açık olan
76-"el-Batın":Akılların idrak edemeyecegi yüceliği gizli olan
77-"el-Vali":Bu muazzam kainatı ve bütün hadisatı tek başina idare eden.
78-"el-Müteali":Aklın mümkün gördüğü her şeyden,her halden pek yüce olan
79-"el-Berr":Kullarına iyilik ve ihsanı,nimetleri bol olan.
80-"el-Tevvab":Tevbeleri kabul edip günahları bağışlayan.
81-"el-Muntekım".Günahkarlara,adaletiyle,müstahak oldukları cezayı veren.
82-"el-Afüvv".Affeden,magfiret eden.
83-"el-Rauf":Merhamet edici.pek şefkatli.
84-"Malik'ül-Mülk":Mülkün ebedi ezeli sahibi.
85-"Zülcelali ve'l-İkram":Hem azamet sahibi,hem fazlu kerem sahibi.
86-"el-Muksit":Hükmünde ve işlerinde adaletli olan.
87-"el-Cami":İstediğini istedigi zaman istediği yerde toplayan.
88-"el-Ganiyy":Çok zengin,hiç birşeye muhtac olmayan.
89-"el-Mugni":Diledigine zenginlik veren müstagni kılan.
90-"el-Mani":Bazı şeylerin meydana gelmesine müsade etmeyen,engelleyen.
91-"el-Darr":Elem ve zarar verecek şeyleri yaratan,hüsrana ugratan.
92-"el-Nafi":Hayır ve menfaat verecek şeyleri yaratan,faydalandıran.
93-"el-Nur":Alemleri nurlandıran,diledigine nur eden,nur olan.
94-"el-Hadi":Hidayete kavuşturan,kulunu hayırla muvaffak kılan.
95-"el-Bedi":Örneksiz,misalsiz,acaip ve hayret verici alemler yaratan.
96-"el-Baki":Varlıgının sonu bulunmayan,ebedi olan.
97-"el-Varis":Varlığı devam eden,servetlerin hakiki sahibi.
98-"el-Raşit":Bütün alemleri dosdogru bir nizam ve hikmetle akıbetine ulaştıran.
99-"es-Sabur":Çok sabırlı olan,isyankarlardan acele intikam almayan.
 

HuBeyB

Asistan
Katılım
22 Tem 2006
Mesajlar
484
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
38
Ce: Esma-ül Hüsna

Allah razı olsun
 
M

Murat Sâki

Guest
Ce: Esma-ül Hüsna

Burda da araoça şeklinden şerhinide bulabilirsiniz, teşekkürler rabia ..
 

HuBeyB

Asistan
Katılım
22 Tem 2006
Mesajlar
484
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
38
Ce: Esma-ül Hüsna

zınar abi senden de Allah razı olsun abim
 
B

.BeYzA.

Guest
esmaül hüsna

ALLAH (c.c.)

En güzel isimler Allah’ındır...
(Araf, 180)
Allah O’dur ki, O’ndan başka ilah yoktur. En güzel isimler yalnız O’nundur.
(Taha,
ALLAH: En güzel isim ve en güzel sıfatlara sahip olan.... Varlığı zorunlu ve bütün övgülere layık bulunan zatın adıdır.
Tüm kainatı yoktan var eden ve yarattığı tüm varlıkları (canlıları) rızıklandırıp kollayan ve belirli bir ömür biçen, akla ve hayale gelmeyecek çeşitlikte ve güzellikle canlı ve cansızlar yaratan ve onları mükemmel bir ahenkle yöneten ‘biri’ var.
İşte o ‘biri’ ‘iki’ olamaz. Zaten iki ayrı varlık yaratıp yönetiyor olsaydı dünyanın dengesi bozulurdu.
En güçlü, en güzel, en merhametli, en alim, kısacası olumlu yönde tüm en’leri toplayan ‘zat’ın adıdır Allah.
İsim ve sıfatlarını yerde, gökte ve kendi nefsimizde (beden ve ruhumuzda) tecelli ederek yakından tanınmasını istedi. Ve haliyle Allah’ı tanımanın en iyi yolu isim ve sıfatlarının tecellisini görmekten geçer.
 
B

.BeYzA.

Guest
Er-Rahman

Rahman. Kur’an’ı öğretti, insanı yarattı. O’na beyanı (konuşmayı, yazmayı, anlama ve anlatmayı) öğretti.
(Rahman, 1...4)
(Ey Muhammed!) Böylece seni, kendilerinden önce ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmete gönderdik ki, sana vahy ettiğimizi onlara okuyasın. Onlar Rahman’ı inkar ediyorlar...
(Rad, 30)
Er-Rahman: İnsan olsun hayvan olsun, mü’min olsun kafir olsun hiçbir fark gözetmeksizin her canlının her türlü rızkını veren ve onları koruyup gözeten...
Güneşiyle müslümanı ve kafiri ısıtan Allah (c.c.) Rahman’dır.
Müslüman ve kafirin oltasına balık veren Allah (c.c.) Rahman’dır.
Müslüman ve kafire evlat ve mal veren Allah (c.c.) Rahman’dır.
İnsanların cennetini düşündüğü için peygamber, Kur’an ve davetçiler gönderen Allah (c.c.) Rahman’dır.
Tövbe ve duaları kabul eden Allah (c.c.) Rahman’dır.
Biz insanlar hala nefes alabiliyorsak, ciddi bir mücadele etmeden uyku nimetinden faydalanabiliyorsak, yakıcı ve bunaltıcı güneşin sıcaklığından kaçıp gölge nimetine sığınabiliyorsak, rahat yaşayabilmemiz için tüm şartlar oluşmuşsa tüm bunlar Allah’ın bizlere olan merhametindendir. Yani Allah’ın Rahmet’indendir. Allah’ın ‘Rahman’ sıfatını tüm canlılarda görebilmek mümkün... Hem de günün 24 saati...
 
B

.BeYzA.

Guest
ER-RAHİM


...Allah mü’minlere karşı çok merhametlidir.(Ahzab, 43)
Allah-u Teala yeri ve göğü yarattığı zaman yüz rahmet yarattı. Her bir rahmet yer ile göğün arasını dolduracak kadar engindi. Bu rahmetten 99’unu yanına ayırdı. Bir rahmeti de mahlukat arasında paylaştırdı. İşte bununla mahlukat birbirine şefkat eder. Vahşi bir hayvan bulunla su içer. Kıyamet günü olduğunda ise Allah bu rahmeti takva sahibi kullarına hasretmiş ve onlara 99’unu ziyade etmiştir.’ (Ahmet b. Hanbel, Müsned v. 439. Taberi VIII, 273)

Er-Rahim: Esirgeyen, bağışlayan, engin merhamet sahibi, dünyada kendisine inanıp emirlerini yerine getirenleri ahirette ebedi nimetlerle mükafatlandıracak olan.
Her ne kadar da inananları Cehennem ateşinden uzaklaştırıp cennet vizesi vermekle ‘Rahim’ sıfatı tecelli ediyorsa da ‘Rahim’ sıfatının uzantısını daha çok ahiret endeksli yaşayan mü’minlerin salih amellerinde görmek mümkün. Allah’ın (c.c.) ‘Rahman’ sıfatından nasiplenen kafirler ‘Rahim’ sıfatından faydalanamazlar
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
El-Hafız

Koruyan, gözeten, muhafaza eden.

“Buna rağmen yüz çevirirseniz, artık size kendisiyle gönderildiğim şeyi tebliğ ettim. Rabbim de sizden başka bir kavmi yerinize geçirir. Siz O’na hiçbir şeyle zarar veremezsiniz. Doğrusu benim Rabbim, herşeyi gözetleyip-koruyandır.” (Hud Suresi, 57)

Bugün bilim adamlarının çoğu, evrenin yoktan var olduğu konusunda kesin bir fikir birliğine varmışlardır. Çünkü ellerindeki tüm deliller bu gerçeğe işaret etmektedir. Evrenin yoktan var oluşu sırasında ortaya çıkan atomlar ile bugün canlı-cansız herşeyi oluşturan atomların birbirleriyle aynı olduğunu da bilim ortaya koymaktadır. Evrenin ilk yaratılış anında ne kadar atom varsa, şu anda da o kadar atom vardır. Ancak şöyle bir farkla: Yoktan var oluş anında büyük bir hızla etrafa dağılan atomlar, bugün yıldızları, dünyayı, atmosferdeki havayı, yeryüzündeki suyu, toprağı ve hatta sizin bedeninizi meydana getirmektedirler. Üstelik bunu öylesine kusursuz bir düzenle yapmaktadırlar ki, her bir atoma hakim olan düzenleyici gücün varlığı kesin olarak anlaşılmaktadır. Zira bir düzenin varlığı Düzenleyicinin varlığını zorunlu kılar.
Bu noktada karşımıza şu gerçek çıkmaktadır: Ortada hiçbir şey yokken maddeyi yaratan ve kusursuz bir düzen oluşturan Allah, bu düzenin meydana gelişindeki her aşama hakkında bilgi sahibidir. Çünkü böylesine karmaşık ve girift bir sistemin tek bir anının dahi kontrolsüz oluşması mümkün değildir.
İşte bu gerçek bize kainattaki sistemi düzenleyen, var eden Allah’ın sonsuz ilmini göstermektedir. O herşeyi yoktan var etmiş ve bu var oluşun her saniyesini, her dakikasını gözetleyerek kusursuz bir düzen oluşturmuştur. Ve halen de bu düzeni gözetlemekte ve korumaktadır. Nitekim “Çünkü senin Rabbin, gerçekten gözetleme yerindedir.” (Fecr Suresi, 14) ayeti Allah’ın kainat üzerindeki sürekli korumasını bizlere bildirmektedir.

Doğrusu Biz, yerin onlardan ne eksilttiğini bilmişizdir. Katımızda (bütün bunları) saklayıp-koruyan bir kitap vardır. (Kaf Suresi, 4)

Oysa onun, kendilerine karşı hiçbir zorlayıcı-gücü yoktu; ancak biz ahirete iman edeni, ondan kuşku içinde olandan ayırdetmek için (ona bu imkanı verdik). Senin Rabbin, herşeyin üzerinde gözetici-koruyucudur. (Sebe Suresi, 21)

Allah’ın dışında birtakım veliler edinenler ise; Allah, onların üzerinde gözetleyicidir. Sen onların üzerinde bir vekil değilsin. (Şura Suresi, 6)
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
El-Hafıd
Yukarıdan aşağıya indiren, alçaltan.

O aşağılatıcı, yücelticidir. (Vakıa Suresi, 3)

İnsanların belirli bir zeka düzeyi, görme, düşünme ve düşündüklerinden çıkarım yapma kabiliyeti vardır. Bir insan kendi bedeninin işleyişindeki kusursuzluğa baktığında var olan ince tasarımı görebilir. Gördüğü tasarımın detaylarındaki akıl alametleri karşısında, bu detayları planlayan, tasarlayan ve var edenin bilincine varabilir.
Ancak kuşkusuz bu sayılanlar sahip oldukları yetenekleri kullanan kişiler için geçerlidir. Bu kişiler yukarıda bahsettiğimiz süreci karşılaştıkları her olayda yaşar ve gördükleri şeyler üzerinde düşünüp aklederler. Bir de karşılaştıkları olaylar üzerinde düşünmeden geçmeye alışmış insanlar vardır ki bunlar, yeryüzündeki insanların çoğunluğunu oluştururlar. Daha önce de belirttiğimiz gibi bu insanlar dünyaya gelir, büyür, herkes gibi sıradan bir hayat geçirir ve ölürler. Oysa Allah Kuran’da düşünüp öğüt alanları övmüş, diğerlerini ise aşağılık kılacağını bildirmiştir:

Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) “Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru. Rabbimiz, şüphesiz Sen kimi ateşe sokarsan, artık onu ‘hor ve aşağılık’ kılmışsındır; zulmedenlerin yardımcıları yoktur.” (Al-i İmran Suresi, 191-192)

Düşünüp öğüt alanlar Allah’ın yücelttiği kişilerdir. İnsan olmanın gereklerini tam olarak yerine getirirler ve bu yönleriyle diğer canlılardan (hayvanlar, bitkiler ve düşünmeyen insanlar) tamamen ayrılırlar. Diğer grup (düşünmeyen insanlar) ise, insani yeteneklere sahip olmalarına rağmen bunları kullanmazlar ve basit bir yaşam sürdürürler. Bir nevi hayvan gibi, fiziki ihtiyaçlarını gidermeye yönelik bir yaşamı seçerler. İşte bu insanlar da, Allah’ın yarattığı ancak vicdanlarını kullanmadıkları, düşünmedikleri ve sıradan bir ömrü seçtikleri için alçalttığı kişilerdir. Bu kişilerle ilgili Kuran’da şöyle bir örnek verilmiştir:

İnkar edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyip (duyduğu veya bağırdığı şeyin anlamını bilmeyen ve sürekli) haykıran (bir hayvan)ın örneği gibidir. Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akıl erdiremezler. (Bakara Suresi, 171)
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
Esmaül Hüsna - Hadi

Hidayet lütfeden, doğru yola ulaştıran.

(Bir de) Kendilerine ilim verilenlerin, bunun (Kur’an’ın) hiç tartışmasız Rablerinden olan bir gerçek olduğunu bilmeleri için; böylelikle ona iman etsinler ve kalpleri ona tatmin bulmuş olarak bağlansın. Şüphesiz Allah, iman edenleri dosdoğru yola yöneltir. (Hac Suresi, 54)

Yeryüzünde iki tür insan vardır: Allah’ın gücünü bilip takdir edenler ve Allah’ın gücünü tanımayıp dolayısıyla takdir edemeyenler.

İkinci gruptaki insanlar doğarlar, büyürler, herkes gibi sıradan bir hayat yaşar ve ölürler. Yaşamları süresince ne için yaşadıklarını, onları kimin var ettiğini, kendilerini yaratana karşı herhangi bir sorumlulukları olup olmadığını veya kendileriyle birlikte tüm evreni yoktan var edenin nasıl sonsuz bir güce sahip olduğunu düşünmek istemezler. Onların akıllarını meşgul eden konular genellikle nasıl bir eğitim görecekleri, işyerinde iyi bir mevkiye gelmek için ne yapmaları gerektiği, çocuklarını nasıl yetiştirecekleri gibi günlük hayatla ilgili konulardır. Üç-beş on yıl yaşayıp tükettikleri hayatları çevrelerindeki çoğu insan gibi bu konuları kendilerine amaç edinerek geçer; bu arada dünyada ve tüm evrende var olan sayısız mucizeleri göremezler. Üstelik görseler de üzerinde düşünemezler.

Birinci grup olarak bahsettiğimiz, Allah’ın gücünü tanıyıp takdir eden insanlar ise bunun tam tersi bir hayat yaşarlar. Vicdanları güçlü olduğu için küçük yaşlardan itibaren çevrelerini hayranlıkla gözlemler, gördükleri detaylarda saklı olan Allah’ın delillerini, gücünün izlerini farkederek yaşarlar. Bu nedenle evrenin Yaratıcısı’na olan sorumluluklarının da bilincindedirler. Hayatlarını O’nun hoşnutluğunu kazanacakları işler yaparak, O’nun tavsiye ettiği bir yaşamı sürerek ve en önemlisi de öldükten sonra O’na hesap vereceklerini bilerek geçirirler.

İşte bu birinci grup, Allah’ın hidayet verdiği kişilerdir. Dünya üzerindeki sayıları her zaman çok az olmuştur ama doğru olan yol onlarınkidir. Allah, hidayete ulaşmış olanlarla inkar edenler arasındaki farklılığı ayetlerinde şöyle bildirmiştir:

Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar. İşte bunlar, Rablerinden olan bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler bunlardır. Şüphesiz, inkar edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için farketmez; inanmazlar. Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinin üzerinde perdeler vardır. Ve büyük azab onlaradır. (Bakara Suresi, 4-7)

Kuşkusuz bu insanlardan olabilmek, Allah’tan verilen çok büyük bir nimettir. Çünkü O’nun dilemesi dışında hidayet verebilecek, doğru yola iletebilecek hiçkimse yoktur:

Gerçek şu ki, sen, sevdiğini hidayete erdiremezsin, ancak Allah, dilediğini hidayete erdirir; O, hidayete erecek olanları daha iyi bilendir. (Kasas Suresi, 56)
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
Esmaül-Hüsna - Habir

Herşeyin iç yüzünden, gizli taraflarından haberdar

Ey iman edenler, Allah’tan korkun. Herkes yarın için neyi takdim ettiğine baksın. Allah’tan korkun. Hiç şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (Haşr Suresi, 18)

İnsan zaman ve mekanla sınırlı bir varlıktır. Başka bir kişi tarafından aktarılmadıkça ancak kendi bulunduğu yerde, zamanda gelişen olaylardan haberdar olabilir. Bulunduğu zaman ve mekanın dışına çıkarak olayları değerlendirmesi asla mümkün değildir. Bu da insanın en büyük acizliklerinden biridir.

Oysa insanı yaratan Allah, zaman ve mekanın da yaratıcısıdır; dolayısıyla bu kavramlara bağımlı değildir. Zamandan ve mekandan münezzeh olan Allah doğal olarak zamanın ve mekanın kapsadığı yani kainatta gerçekleşen her olaydan da haberdardır. Öyle ki içinde yaşadığımız Samanyolu galaksisinden milyonlarca ışık yılı uzaklıkta bulunan bir galakside kaç yıldız bulunduğunu, hangi gökcisminin hangi yörüngeyi takip ettiğini de bilir, içinde yaşadığımız dünyada toprağın altında yerin üzerine çıkmaya çalışan filizlenmiş bir tohumun bilgisini de… Ayrıca Allah şu ana kadar yaşamış olan, şu an yaşayan ve bundan sonra yaşayacak olan tüm insanların da hayatlarının her saniyesinin bilgisine sahiptir. Kimin ne zaman, nerede doğduğu ve öldüğü, yaşamı süresince neler yaptığı, hangi amaçlar uğruna çaba harcadığı, hatta ne zaman güldüğü, ne zaman ağladığı gibi tüm detaylar O’nun bilgisi dahilindedir. Çünkü O tümünün Yaratıcısıdır. Üstelik bu insanların her an yaptıkları işlerin yanında, kalplerinden geçirdikleri tüm bilgiler de Allah’tan gizli kalmaz. Allah insanların içlerinden geçirdikleri, niyet edip uygulamadıkları, gizlice tasarladıkları herşeyden haberdardır.

Allah’ın, bol ihsanından kendilerine verdiği şeylerde cimrilik edenler, bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır; bu, onlar için şerdir; kıyamet günü, cimrilik ettikleriyle tasmalandırılacaklardır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah yaptıklarınızdan haberi olandır. (Al-i İmran Suresi, 180)

Gözler O’nu idrak edemez; O ise bütün gözleri idrak eder. O, latif olandır, haberdar olandır. (Enam Suresi, 103)

Sen, asla ölmeyen ve daima diri olan (Allah)a tevekkül et ve O’nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından O’nun haberdar olması yeter. (Furkan Suresi, 58)

Kıyamet saatinin bilgisi, şüphesiz Allah’ın katındadır. Yağmuru yağdırır; rahimlerde olanı bilir. Hiç kimse, yarın ne kazanacağını bilmez. Hiç kimse de, hangi yerde öleceğini bilmez. Hiç şüphesiz Allah bilendir, haberdardır. (Lokman Suresi, 34)
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
Esma-ül Hüsna -Ganiyy
Çok zengin, herşeyden müstağni.

Ey insanlar, siz Allah’a (karşı fakir olan) muhtaçlarsınız; Allah ise, Ğaniy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan)dır, Hamid (övülmeye layık)tır. (Fatır Suresi, 15)

Tarih boyunca yaşamış olan azgın ve kibirli kişilerin ortak özelliklerinden biri, güç ve zenginlik sahibi olmaları olmuştur. Bu kişiler Allah’ın verdiği nimet ve imkanlarla Allah’a karşı büyüklenmişler ve O’ndan yüz çevirmişlerdir. Sahip oldukları herşeyin gerçek sahibinin Allah olduğunu unutmuş, O’nun kendilerine lütfundan bağışladığı malı-mülkü sahiplenmeye kalkmışlardır. Yalnız inkar etmekle kalmamışlar, iman edenlere de baskı ve zulüm uygulamış, Allah’ın elçilerine de büyük bir düşmanlıkla başkaldırmışlardır. Sonunda Allah dayanılmaz bir azapla kendilerini bir anda yakalamış, kendilerini de mallarını da yerin dibine geçirmiş ve herşeyden müstağni olduğunu göstermiştir. Öyle ki azgın enaniyet sahiplerinin bu sonları, alemlere ibret olacak kadar acı olmuştur:

Bu, kendilerine apaçık belgelerle elçiler geldiği halde “Bizi bir beşer mi hidayete ulaştıracak?” demeleri ve bu yüzden inkar edip saparak yüz çevirmeleri nedeniyledir. Allah da (onlara karşı) müstağni olduğunu (hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını) gösterdi. Allah Ğani’dir, Hamid’dir. (Teğabün Suresi, 6)

Bu inkarcı ve müstekbir insanların unuttukları ya da kavrayamadıkları gerçek, göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunan herşeyin hazinelerinin gerçek sahibinin Allah olduğuydu. Allah bu gerçeği Kuran’da şöyle bildirmiştir:

Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Andolsun, biz sizden önce kitap verilenlere ve sizlere: “Allah’tan korkup-sakının” diye tavsiye ettik. Eğer inkara saparsanız, şüphesiz, göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Allah, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, hamd’e layık olandır. (Nisa Suresi, 131)

Onlar kendilerine mal verildi diye Allah hakkında tartışmalara girip, O’na karşı ibadet etmekten büyüklüğe kapılmış, kendilerine hakkı getiren elçilerden bu nedenle yüz çevirmişlerdi. Elçinin onlara son sözü ise şu olmuştu:

Musa demişti ki: “Eğer siz ve yeryüzündekilerin tümü inkar edecek olsanız bile şüphesiz Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, övülmüştür.” (İbrahim Suresi,

Evet, birçok ayette de belirtildiği gibi Allah güç ve zenginliğin gerçek sahibidir. O herşeyden müstağnidir, herşeyse O ‘na muhtaçtır.
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
Esmaül Hüsna - Gaffar

Mağfireti, bağışlaması çok olan.

“Bundan böyle” dedim. “Rabbinizden mağfiret isteyin; çünkü gerçekten O, çok bağışlayandır.” (Nuh Suresi, 10)

Allah’ın mağfireti sonsuzdur. O, yarattığı tüm kullarına tevbe ederek arınma imkanı vermiştir. Bir insan, cahilken yaptıklarından dolayı dünyada bağışlanma dileyerek cehennem azabından kurtulabilir. Samimi bir şekilde Kuran’a dönerek Allah’ın emirlerini titizlikle uyguladığı takdirde O’nu bağışlayan ve esirgeyen olarak bulacaktır. Allah salih amellerde bulundukları zaman küçük büyük demeden kullarının bütün günahlarını affedeceğini müjdelemiştir. Allah bir ayetinde “Eğer şükreder ve iman ederseniz, Allah azabınızla ne yapsın?..” (Nisa Suresi, 147) diyerek insanlar üzerinde ne kadar geniş mağfiret sahibi olduğunu onlara bildirmiştir. Nitekim ‘cahil ve nankör’ olan insanların bugün halen hayatlarını sürdürebilmeleri de Allah’ın mağfireti ve bağışlamasıyladır. Kuran’da şöyle bildirilmiştir:

Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azab ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah kendi kullarını görendir. (Fatır Suresi, 45)

Allah tüm insanlara öğüt alanın öğüt alabileceği kadar bir süre tanır. Onlara kendilerini uyarıp korkutacak elçiler gönderir ve bu elçiler vasıtasıyla korkup sakınmaları gereken şeyleri bildirir. Ancak tüm bunlara rağmen inkarda direten insanlar da elbette işledikleri kötülüklerin karşılığını görecektir.

Gerçekten ben, tevbe eden, inanan, salih amellerde bulunup da sonra doğru yola erişen kimseyi şüphesiz bağışlayıcıyım. (Taha Suresi, 82)

Sonra gerçekten Rabbin, cehalet sonucu kötülük işleyen, sonra bunun ardından tevbe eden ve ıslah olanlar(la beraberdir). Şüphesiz Rabbin bundan sonra bağışlayandır, esirgeyendir. (Nahl Suresi, 119)

Ey iman edenler, Allah’tan sakınıp-korkun ve O’nun elçisine iman edin, size kendi rahmetinden iki kat (güzel karşılık) versin. Size kendisiyle yürüyeceğiniz bir nur kılsın ve size mağfiret etsin. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. (Hadid Suresi, 28)
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
Esma-ül Hüsna - Fettah

Çok iyi hüküm veren, açan, hükmeden

Eğer o ülkeler halkı inansalardı ve korkup-sakınsalardı, gerçekten üzerlerine hem gökten, hem yerden (sayısız) bolluklar (bereketler) açardık; ancak onlar yalanladılar, biz de onları kazanageldikleri nedeniyle yakalayıverdik. (Araf Suresi, 96)

Fettah, Allah’ın açan sıfatıdır. Allah insanları zorluklarla denemekte ancak hiçkimseye kaldırabileceğinden fazlasını yüklememektedir. O, samimi kullarına bir zorluk verdiği zaman ondan çıkış yolunu da açar; mutlaka zorluğun yanında bir kolaylık da gösterir. Nitekim Kuran’da Peygamberimiz’in karşılaştığı zorlukları Allah’ın bir kolaylık sağlamak yoluyla açtığı da bildirilmiştir:

Biz, senin göğsünü yarıp-genişletmedik mi?
Ve yükünü indirip-atmadık mı?
Ki o, senin belini bükmüştü;
Senin zikrini (şanını) yüceltmedik mi?
Demek ki, gerçekten zorlukla beraber kolaylık vardır.
Gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır. (İnşirah Suresi, 1-6)

Kuran’da Allah’ın iman edenlere sağladığı kolaylıklara daha pek çok örnek verilmiştir. Hz. Musa da Allah’ın çeşitli zorluklarla imtihan ettiği ancak karşılaştığı bu zorlukları açacak, ona kolaylık sağlayacak imkanları sunduğu elçilerden biridir. Hz. Musa Firavun’a tebliğ yapmaya giderken onun gücünden çekinmiş ve kardeşi Harun’u kendisine yardımcı kılmasını Allah’tan istemiştir. Allah da onun duasını kabul ederek Hz. Harun’u ona destekçi kılmıştır.

Kuran’da daha pek çok olayla örneklendirildiği gibi Allah müminlerin her zaman yardımcısı ve destekçisidir. Onların üzerinde bulunan ve açılması imkansız gibi gözüken zorlukları açıp kaldırır. Ancak bu durum inkarcılar için geçerli değildir. Allah, onların kalplerini daraltır, sıkar ve tüm nimetlerin kapısını kapar. Bu kapıların hepsinin anahtarı Allah katındadır. Allah’ın dilemesi ile kapanan bu kapıları sonsuza kadar açabilecek hiçbir güç yoktur. O, inkarcılar için nimet kapılarını kapattığı gibi onların üzerine azap kapısı açar. İnkarcılara verilen bu azap şöyle bildirilmiştir:

Sonunda, üzerlerine azabı şiddetli olan bir kapı açtığımızda, onlar bunun içinde şaşkına dönüp umutlarını kaybettiler. (Müminun Suresi, 77)
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
Esma-ül Hüsna - Erhamerrahimin

Merhamet edenlerin en merhametlisi

Eyüp de; hani o Rabbine çağrıda bulunmuştu: “şüphesiz bu dert (ve hastalık) beni sarıverdi. Sen merhametlilerin en merhametli olanısın.” (Enbiya Suresi, 83)

Yeryüzündeki tüm canlılar gibi insan da ihtiyaç içinde olan bir varlıktır. Yaşamını sürdürebilmesi için her an oluşması gereken pek çok şart vardır. Nefes alabilmesi için oksijene, bedeninin faaliyetlerini sürdürebilmesi için su ve besine… Aslında bu örneklerin sıralamakla bitmesi de pek mümkün değildir. Yalnızca tek bir insanın fiziksel olarak varlığını sürdürebilmesi bile burada sıralanması mümkün olmayan sayısız detaya bağlıdır.

Ancak ne ilginçtir ki, yeryüzündeki tüm insanlar yaşamlarını rahatlıkla sürdürebilmekte, ihtiyaçları olan şeyleri elde edebilmek için çok büyük bir çaba göstermemektedirler. Her birinin gerek bedenlerinde gerekse dış dünyada ihtiyaçları olan herşey onlar için önceden belirlenmiş ve onlara sunulmuştur. Burada ilk akla gelen örnek yine insanın nefes almasıdır. İnsan bedeninin yaşamını sürdürebilmesi için oksijen alması gerektiğini elbette herkes bilir. Peki bu oksijeni atmosfere gereken oranda koyan kimdir? Veya insanın vücuduna bu oksijeni alıp işleyecek ve gereken her hücreye tek tek ulaştıracak bir sistemi koyan kimdir?

Elbette bunların hiçbiri insanın başarısı değildir. Hiçkimse atmosferin veya kendi solunum sisteminin oluşumunda söz sahibi olmamıştır.

İşte insanın bu en zaruri ihtiyacından başlamak üzere her türlü detay kendisi için tasarlanmış ve gerektiği şekilde var edilmiştir. Kuşkusuz bu noktada karşımıza çıkan her türlü detayı insan için tasarlayan üstün bir aklın varlığı ve o aklın Sahibinin insana gösterdiği sonsuz merhamettir. Bu gücün sahibi ise, merhametlilerin en merhametlisi olan Allah’tır.

Allah’ın gösterdiği merhamet, elbetteki insanların fiziksel ihtiyaçlarının karşılanması ile sınırlı değildir. O, insanları yaratmış, yaşamaları için en elverişli olan mekana yerleştirmiş ve bunun karşılığında da yalnızca kendisine kulluk etmelerini istemiştir. Ve insanlara kendisini razı etmelerinin nasıl mümkün olacağını da bildirmiş; bunu öğretmek için onlara katından kitaplar indirmiş, bütün ayetlerini tek tek açıklayan peygamberler göndermiştir. üstelik bu peygamberleri inkar eden kavmin içinden çıkarmış, onlara kendi dilleriyle dini anlatmalarını sağlamıştır. Böylelikle Allah insanlara hem kendi Zatını tanıtmış, hem de onları dine ve güzel ahlaka davet etmiştir. Kuşkusuz bunların tümü, O’nun sonsuz merhametinin açık delilleridir.
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
Esmaül Hüsna - Darr

Zarar verici şeyler yaratan

“Ben, O’ndan başka ilahlar edinir miyim ki, Rahman (olan Allah), bana bir zarar dileyecek olsa, ne onların şefaati bana bir şeyle yarar sağlar, ne de onlar beni kurtarabilirler.” (Yasin Suresi, 23)

Aniden gelen ölüm, umulmadık bir hastalık, tüm ürünleri yok eden bir kasırga, evleri yerle bir eden deprem, sakat doğan bir bebek, gelecek korkusu, bir trafik kazası, stres, mal kaybı, kıskançlık, yaşlanma….

Kuşkusuz tüm bunlar, ahiretin varlığından gaflet içinde olan ve gerçek yaşamlarının dünyadaki yaşam olduğunu zanneden insanlar için, dünya hayatında sık sık karşılaşılabilen elem ve zarar verici etkenlerdir. Elbette her insan kendisine veya yakınlarına zarar veren bu tarz olaylardan biriyle veya bunların benzerleriyle her an karşılaşabilir. Ve bu karşılaşma muhtemelen kişinin hiç beklemediği bir anda gerçekleşir. İnsan doğduğu andan ölümüne kadar birçok tehlikeyle karşılaşır, bunlardan kimini az bir zararla atlatabilirken kimine de kıskıvrak yakalanır. Bir anda tüm vücudunu saran kansere yakalandığını öğrenebilir, bir sabah bir yakınının ölüm haberi gelebilir veya aynaya baktığında heryerinin kırıştığını ve hiç beklemediği şekilde yaşlandığını görür. Bunların hiçbirinin geri dönüşü yoktur.

Peki insanlara karşı bu kadar merhametli olan Allah’ın, dünya hayatında elem ve sıkıntı verecek şeyler yaratmış olmasının hikmetleri nelerdir?

Bunun en önemli nedenlerinden biri Allah’ın insanı zorluk ve acıyla eğitmesidir. Hastalığından dolayı zorlukla nefes alan bir insan şımarıklık yapamaz veya kibirlenerek diğer insanları aşağılayamaz. Doğal olarak Allah’a karşı boyun eğici ve mütevazi olur. Aynı zamanda yürüyemezken tekrar yürüyebilen bir insan, tüm malını mülkünü kaybetmişken bunlara tekrar kavuşan bir insan, şüphesiz bunların değerini çok daha iyi kavrar. Böylelikle hem zorluğu hem de kolaylığı yaratarak dünyada bir imtihan ortamı oluşturan Allah, karşılıksız verdiği nimetlerin takdir edilmesini sağlar.

Ayrıca bu tarz olaylarla karşılaşan kişi iman sahibiyse ve ahiretin gerçek hayatı olacağını biliyorsa, zaten bir üzüntü, sıkıntı içine girmez. Başına gelen her türlü zorluğun Allah’tan olduğunu bilir, sabreder, o sıkıntılardan kendisini kurtarabilecek olanın da yalnızca Allah olduğunu bildiği için O’na dua eder, O’ndan yardım diler. Böylece Allah kendisine inanan kullarını da eğitir, kendilerine yakınlaşmalarını sağlar ve ahiretteki derecelerini yükseltir.

Allah’a ve ahiret gününe inanmayan insanlar için ise durum farklıdır. Allah “Darr” sıfatını asıl olarak cehennemde onlara karşı gösterecektir. Kuşkusuz dünyada kendilerini üzüntüye boğan şeyler cehennemdekilerle kıyaslanınca çok hafif kalır; çünkü buradakilerin tümü geçicidir. Cehennemde ise insanların yanan derileri, acının tekrar tekrar hissedilmesi için yenileriyle değiştirilir. İnkar edenlere boğazları parçalayan darı dikeninden başka hiçbir şey yedirilmez, bağırsakları parçalayan kaynar sudan başka hiçbir şey içirilmez. ölüm gelir fakat ölünmez, ardından daha acı bir azapla karşılaşılır. Orada demirden kamçılar, ateşten yataklar olacak, inkarcı insan cehennemin en dar ve karanlık yerine atılacaktır. Cehennemde kemikleri çatırdatan inlemeler duyacaktır. İnkarcılar, cehennem bekçilerine “Rabbinize söyleyin, bizi buradan çıkarsın” diye yalvarırlar. Azaptan bir gün hafifletilmesini isterler. Allah onları çeşit çeşit azaba uğratırken bir yandan da onlara cennettekilerin nasıl bir bolluk ve nimet içinde olduklarını seyrettirir. Onlar kendilerine yardım edecek kimseyi bulamazlar ve (Allah’ın dilemesi dışında) sonsuza kadar da alçaltılmışlar olarak onun içinde bırakılırlar. Allah böylelikle gerçek elemi ve kederi inkar edenlere cehennemde tattırmış olur…

Andolsun, onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye soracak olsan, elbette “Allah” diyecekler. De ki: “Gördünüz mü-haber verin; Allah’tan başka taptıklarınız, eğer Allah bana bir zarar dileyecek olsa, O’nun zararını kaldırabilirler mi? Ya da bana bir rahmet vermeyi istese, O’nun rahmetini tutup-önleyebilecekler mi” De ki: “Allah, bana yeter. Tevekkül edecek olanlar, O’na tevekkül etsinler.” (Zümer Suresi, 38)
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
Esmaül Hüsna - Da’i


Çağıran

Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’a ve Resulü’ne icabet edin. Ve bilin ki muhakkak Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz gerçekten O’na götürülüp toplanacaksınız. (Enfal Suresi, 24)

İnsan her zaman en iyi düşünenin, hayatı ile ilgili en isabetli kararları alanın kendisi olduğunu zanneder. Kendine göre belirlediği bazı kurallar vardır; eğer o kurallar çerçevesinde bir hayat sürdürürse kendisi için ‘en iyi olanı’ yapmış olacağını düşünür. Oysa bu, birçok insanın içinde yaşadığı kesin bir yanılgıdır.

İnsanı Allah yaratmıştır ve O’na şahdamarından daha yakındır. Kişi kimi zaman kendisi ile ilgili birçok konuyu bilemeyebilir; ama o kendisiyle ilgili bilgilerden habersizken Allah bunların tümünü bilir. çünkü onun içine, dışına, düşüncelerine, bilinçaltına tamamen hakimdir. Hatta insan bir an sonra neyle karşılaşacağını bilmez veya geçmişte karşılaştığı bazı olayları unutabilir. Ama Allah unutmaz ve yanılmaz. İnsanın geçmişine de gelecekte yaşayacağı her olaya da hakimdir. Bu yüzden insan için ‘en hayırlı’ olanı bilen ancak onu Yaratan ve yaşam sürdüğü her anın bilgisine sahip olan Allah’tır. Nitekim “…Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.” (Bakara Suresi, 216) ayeti bu gerçeğe açıkça dikkat çekmiştir.

Bu yüzden insanın yapması gereken Allah’ın kendisine bildirdiği, davet ettiği hak yola yani ‘kendisine hayat verecek şeylere’ uymaktır. Allah bu doğruluk yolunu Peygamberine vahyettiği Kuran vasıtasıyla insanlara bildirmiştir. Herkesin yaşamı boyunca neler yapması gerektiği, nasıl bir hayat sürdürmesi gerektiği, nasıl davranırsa kurtuluşa ereceği Allah’ın ayetleriyle birer birer bildirilmiştir.
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
Esmaül Hüsna - Cebbar


Dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olan.

O Allah ki, O’ndan başka ilah yoktur. Melik’tir; Kuddus’tur; Selam’dır; Mü’min’dir; Müheymin’dir; Aziz’dir; Cebbar’dır; Mütekebbir’dir. Allah, (müşriklerin) şirk koştuklarından çok yücedir. (Haşr Suresi, 23)

Allah’a karşı büyüklenmenin, O’na teslim olmamanın altında, insanın kendisini Allah’tan bağımsız bir varlık olarak görüp, sahip olduğu bazı özelliklerin kendinden kaynaklandığını zannetmesi, dolayısıyla kendine bir “benlik” vermesi yatar. Halbuki bu, son derece tutarsız bir mantıktır. İnsan biraz durup düşünse, bu dünyaya kendi isteğiyle gelmediğini, ne zaman hayatının son bulacağını bilmediğini, sahip olduğu fiziksel özelliklerin kendi seçimiyle kendisine verilmediğini rahatlıkla görebilir. Kendi bedeni de dahil olmak üzere sahip olduğu herşeyin geçici olduğunu ve sonunda yok olacağını anlar. Tüm bunlar insanın tümüyle aciz olduğunun, hiçbir şeyin gerçekte kendisine ait ve kendi kontrolü dahilinde olmadığının açık delilleridir. Eğer biraz daha düşünürse, bu delillerin sayısız olduğunu görebilir.

Bütün bu gerçekler karşısında insanın, kendisini Yaratana karşı büyüklenmeye kalkmasının ne kadar anlamsız ve bir o kadar da akılsızca bir tavır olacağı ortadadır.

Oysa insanın Allah’ın büyüklüğünü, herşeyi yoktan var ettiğini, insanların sahip oldukları bütün imkan ve özellikleri verenin O olduğunu, dilediği anda da hepsini geri alabileceğini, tüm canlıların ölümlü olduğunu, tek baki kalacak olanın da Allah olduğunu kabul edip, Yaratıcısına, gerçek sahibine teslim olması gerekir. çünkü Allah, kendisine karşı haksız yere büyüklenme gösteren, O’na karşı aczini bilmeyen ve yüz çeviren herkese dilediği zaman zorla boyun eğdirmeye muktedir olandır.

Kuran’da sahip olduğu şeylerden dolayı kibirlenen ve sonunda da Allah’ın Cebbar sıfatıyla acizliklerini gören ve hatalarını ikrar eden bahçe sahiplerinin durumu ibret olarak anlatılmıştır. Ertesi gün bahçelerini erkenden devşireceklerine dair and içen bahçe sahiplerinin başlarına gelenler şöyle bildirilmiştir:

… Uyuyorlarken, Rabbin tarafından dolaşıp gelen bir bela onun üstünü sarıp-kuşatıverdi. Sonunda (bahçe) kökünden kuruyup-kapkara kesildi. (Kalem Suresi, 19-20)

Ama onu görünce: “Muhakkak biz (gideceğimiz yeri) şaşırmışız” dediler.
“Hayır, biz (herşeyden ve bütün servetimizden) yoksun bırakıldık.”
(İçlerinde) Mutedil olan biri dedi ki: “Ben size dememiş miydim? (Allah’ı) Tesbih edip yüceltmeniz gerekmez miydi?”
Dediler ki: “Rabbimiz seni tesbih eder, yüceltiriz; gerçekten bizler zalim imişiz.”
şimdi birbirlerine karşı kendilerini kınamaya başladılar.
“Yazıklar bize, gerçekten bizler azgınmışız” dediler.
“Belki Rabbimiz, onun yerine daha hayırlısını verir; şüphesiz biz, yalnızca Rabbimize rağbet eden kimseleriz.”
İşte azab böyledir. Ahiret azabı ise, muhakkak çok daha büyüktür; bir bilseler. (Kalem Suresi, 26-33)
 
Üst