dedekorkut1
Doçent
ESMA-ÜL HÜSNA
SELİM GÜRBÜZER
Ol deyince olduran, gönülleri imanla dolduran Yüce Allah’ın 99 adıyla; Ya Bismillah:
Malumunuz Allah Teâlâ isimlerinden bir kısmını Habib’ine vahy edip tüm ümmet-i Muhammed’e bildirdiği gibi bir kısmını da kendi ilminde gizlemiştir. Ama bu demek değildir ki, tüm ümmet-i Muhammed Yüce Allah’ın isimlerinin mana ve ruhuna eşit derecede vakıftır. Hiç şüphe yoktur ki, havas ehlinin vukufiyetiyle avamın vukufiyeti arasında derin farklılıklar vardır. Zira bu farklılık ilim tahsil etmekle alakalı bir farklılıktır. Dolayısıyla avam her halükarda Yüce Allah’ın 99 ismini ehlisünnet âlimlerin bizatihi kendisinden ya da yazdıkları akaid ve tevhid kitaplarını okuyaraktan öğrenmek durumundadır. Kaldı ki, beşeri sınıf içerisinde havas ehlinin hem kendi arasında hem de rabbani âlimler arasında 99 ismin mana ve ruhuna vakıf olmak bakımdan farklılıklar söz konusudur. Her ne kadar farklı idrak seviyeleri algılamalar olsa da sonuçta beşeri sınıfı içerisinde ister avam, ister havas, ister evliyaullah olsun hiç fark etmez tüm beşeriyet tek bir isme değil 99 ismin tamamına muhatap olarak hayat bulmakta. Öyle ki, 99 ismin tamamının beşeriyet üzerindeki tecelli dairelerinin tezahürüne baktığımızda, öyle isimler var ki doğrudan Allah’ın varlığının ispatına yöneliktir. Öyle isimler de var ki, Yüce Allah’ın eşi ve benzerinin olmadığına ve tüm mahlûkatın O’na muhtaç olduğunun hatırlatılması için tezahür etmekte. Cümle isimlerin tecelli dairelerine tam tekmil bir bütün olarak baktığımızda ise tüm kâinatta yaratılan her ne varsa, yani canlı cansız hiç fark etmez zerresinden kürresine El-Hâkim ismiyle idaresine sahip tek yegâne gücün Yüce Allah olduğunu görebiliyoruz pekâlâ. Böylece bu bilinç doğrultusunda ‘Bir’ olan Yüce Rabbimizin isimlerini dualarımıza kataraktan hayat bulup hem hacet dileriz hem de afvu mağfiret. Nitekim her dua edişimizde:
Ya Gaffar derken; Ey günahları affeden,
Ya Rahim derken; Ey Kullarını acıyan,
Ya Settar derken Ey günahları örten,
Ya Tevvab derken; Ey tövbeleri kabul eden,
Ya Rahman derken; Ey rahmet eden,
Ya Âlim derken; Ey halimizi en iyi bilen,
Ya Aziz derken; Ey herkese hükmü geçen,
Ya Kadir derken; Ey her şeye gücü yeten vs. nidalar eşliğinde boyun bükerekten ellerimizi açıp öyle başlarız dualarımıza. Böylece Yüce Allah’ın esma-i ilahiyesinin tecelli daireleri hayatın her alanına sirayet edip zerreden küreye, virüs ve bakteri gibi en küçük tek hücreli mikroorganizmalardan en kompleks çok hücreli canlı organizma türlerine, cemadattan nebatata, nebatattan hayvanata, hayvanattan tüm insanata yeter artarda. Hele bilhassa Yüce Allah’ın 99 isimlerinden Rezzak isminin bereketi sayesinde cümle mahlûkat hayat bularak hayatını idame etmiş olur. Hem nasıl cümle âlem hayat bulmasın ki, bir bakıyorsun icabında bir damla su ‘damlaya damlaya göl olur’ misali Yüce Allah’ın Kadir isminin yüzü suyu hürmetine bir anda derya olup kıraç susuz topraklara ve tüm susuz canlara ab-ı hayat olabiliyor. Tabii böylesi bir ab-ı hayat karşısında kendini Allah’a adamış hakiki müminler “Allah (c.c) her şeye kadirdir” demekten kendini alamaz da.
Malum su denildiğinde ab-ı hayat akla geldiğinden bir iyilikle karşılaştığımızda su gibi aziz ol deriz de. Hiç kuşkusuz suyun dışında da ab-ı hayat kaynaklar söz konusudur. Mesela pek çok kaynak arasında Yüce Allah’ın isimlerinin tecelli daireleriyle boyanmaya çalışmakta ab-ı hayattır elbet. Nitekim İmamı Gazali “Biliniz ki kulun olgunluğa ermesi Allah’ın isim ve sıfatlarının edebiyle süslenmekle mümkündür” derken besbelli ki bu hususta süslenmekten maksadın Kur’an ahlakiyle boyanmak manasına bir ab-ı hayatın varlığına işaret etmekte. Öyle ya, müminler olarak şayet büyük bir edeb dairesi içerisinde Yüce Allah’ın isimlerini anaraktan boyanmaya çalışırsak biliniz ki Rasulullah (s.a.v)’in beyan buyurduğu şu müjdeye her an mazhar olmamız mümkündür diyebiliriz: “Allah Teâlâ’nın 99 ismi vardır ki, onları sayan ve hıfz eden cennete girer.” (Buharı)
Hatta Arifler bu zikredilen hadis-i şeriften hareketle cümle beşeri sınıf içerisinde müminlerin Allah’ın isim ve sıfatlarını anaraktan boyanmaya çalışırken bulunduğu konumlarına göre nasıl derecelendiklerini şöyle açıklık getirirler de:
“-Avam (halk) Esma-ül Hüsna’nın lafzına aşina olaraktan, yani zahiri çıplak manasını zikrederek boyanırlar,
-Havas (âlimler) Esma-ül Hüsna’nın neye işaret ettiğini düşünerekten, yani ilmen zikrederek boyanırlar,
-Veli kullar ise Esma-ül Hüsna’nın mana ve ruhuna maneviyattan haiz olaraktan, yani kalben zikrederek boyanırlar.”
İşte görüyorsunuz cümle mahlûkat içerisinde Allah’a inanmış tüm müminler Allah’ın 99 isminin tecelli dairelerine kendi idrak seviyelerince zikrederekten istifade etmekte. Böylece her bir mümin gücü ölçüsünce maneviyatta hissesine düşen payı kadar hayat bulmuş olur. Malumunuz, Allah adı tüm 99 ismin tamamını kapsayan tek isimdir. Yani bu demektir ki, Yüce Allah’ı sırf Lafza-i Celal ismiyle de (Allah adıyla) anmak 99 ismin tamamını anmak gibidir. Şayet Esma-ül Hüsna isimlerinden biri veya birkaçı zikredildiğinde ise 99 ismin tamamını kapsamayıp sadece zikreden üzerinde zikredilen ismin mana ve ruhu tecelli edecektir. Nasıl mı? Şayet bir mümin Yüce Allah’ın 99 isimlerinden:
-Es-Selam isminin mana ve ruhuna sadık kalaraktan halis niyetle zikrettiğinde bu ismin tecellisi olarak selamete ermiş olacaktır.
-El- Hâkim isminin mana ve ruhuna sadık kalaraktan halis niyetle zikrettiğinde bu ismin tecellisi olarak had hudud bilip bilhassa Allah’ın kullar üzerindeki hakkını gözetecek bir hal üzere olacaktır.
-El-Rezzak isminin mana ve ruhuna sadık kalaraktan halis niyetle zikrettiğinde bu ismin tecellisi olarak maddi ve manevi rızık endişesine kapılmayacaktır.
-El-Settar isminin mana ve ruhuna sadık kalaraktan halis niyetle zikrettiğinde bu ismin tecellisi olarak kendi dışında mümin kardeşlerinin kusurlarını görmez olacaktır.
İşte bir mümin sıralanan bu isimlerin hangisini anarsa ansın sadece andığı o isimlerin mana ve ruhuyla cilalanmış olur. Hele birde o müminin Allah’ın isimlerini hakkıyla yâd ettiğini bir düşünün eninde sonunda Kur’an ahlakıyla boyanacağı muhakkak. Aksi halde Allah’ı hakkiyle zikretmeyen bir müminden güzel ahlak çıkmaz. Ama şu da bir gerçek, biz aciz müminler olarak Allah adını hakkiyle anmadığımız halde bir bakıyorsun Yüce Allah (c.c) ‘Er Rahim’ isminin tecellisi olarak bizleri merhametiyle affedebiliyor. Bu yüzden müminler olarak Rabbimize ne kadar şükretsek azdır. Kaldı ki kâfirler bile Yüce Allah’ın ‘Er- Rahman ve Er-Rahim’ isminin tecellisinden istifade edip dünya nimetlerinden faydalanabiliyor. Keza bu istifade edişe tüm biyolojik âlem ve tüm kâinatta dâhildir. Hem nasıl dâhil olmasın ki, baksanıza tüm kâinat ve tüm biyolojik âlem (canlı âlem) Allah’ın 99 güzel isimlerinin yüzü suyu hürmetine habire deveran olmakta. Öyle ki bu kâinat döngüsü içerisinde yer alan konakladığımız dünyada gezegenlerle birlikte güneş etrafında halka olaraktan Hayy’dan gelip Hu'ya doğru kıyamet saatine ayarlanmış halde seyr-i âlem eylemekte. Bu arada jeologlar kaya katmanlarının tılsımını çözmeye çalışa dursun, şu bir gerçek tüm dünya sathını oluşturan cansız sanılan tüm maddi elementler bile kendi hal lisanınca zikrederek hayat bulmakta. Ta ki, Yüce Allah’ın ‘ol’ emriyle bu seyr-i âlem haline dur denilir, işte o zaman her nefis ölümü tattığı gibi tüm döngü âlem mevcudatta bir gün yok olacaktır elbet. Böylece o gün tüm mahlûkat kendi ölümünü ve yokluğunu tattığında yegâne ebedi kudret sahibinin sadece Allah azze ve celle olduğunu ‘Ya baki entel baki’ zikriyle tasdik eyleyerek son vazifesini icra etmiş olur.
SELİM GÜRBÜZER
Ol deyince olduran, gönülleri imanla dolduran Yüce Allah’ın 99 adıyla; Ya Bismillah:
Malumunuz Allah Teâlâ isimlerinden bir kısmını Habib’ine vahy edip tüm ümmet-i Muhammed’e bildirdiği gibi bir kısmını da kendi ilminde gizlemiştir. Ama bu demek değildir ki, tüm ümmet-i Muhammed Yüce Allah’ın isimlerinin mana ve ruhuna eşit derecede vakıftır. Hiç şüphe yoktur ki, havas ehlinin vukufiyetiyle avamın vukufiyeti arasında derin farklılıklar vardır. Zira bu farklılık ilim tahsil etmekle alakalı bir farklılıktır. Dolayısıyla avam her halükarda Yüce Allah’ın 99 ismini ehlisünnet âlimlerin bizatihi kendisinden ya da yazdıkları akaid ve tevhid kitaplarını okuyaraktan öğrenmek durumundadır. Kaldı ki, beşeri sınıf içerisinde havas ehlinin hem kendi arasında hem de rabbani âlimler arasında 99 ismin mana ve ruhuna vakıf olmak bakımdan farklılıklar söz konusudur. Her ne kadar farklı idrak seviyeleri algılamalar olsa da sonuçta beşeri sınıfı içerisinde ister avam, ister havas, ister evliyaullah olsun hiç fark etmez tüm beşeriyet tek bir isme değil 99 ismin tamamına muhatap olarak hayat bulmakta. Öyle ki, 99 ismin tamamının beşeriyet üzerindeki tecelli dairelerinin tezahürüne baktığımızda, öyle isimler var ki doğrudan Allah’ın varlığının ispatına yöneliktir. Öyle isimler de var ki, Yüce Allah’ın eşi ve benzerinin olmadığına ve tüm mahlûkatın O’na muhtaç olduğunun hatırlatılması için tezahür etmekte. Cümle isimlerin tecelli dairelerine tam tekmil bir bütün olarak baktığımızda ise tüm kâinatta yaratılan her ne varsa, yani canlı cansız hiç fark etmez zerresinden kürresine El-Hâkim ismiyle idaresine sahip tek yegâne gücün Yüce Allah olduğunu görebiliyoruz pekâlâ. Böylece bu bilinç doğrultusunda ‘Bir’ olan Yüce Rabbimizin isimlerini dualarımıza kataraktan hayat bulup hem hacet dileriz hem de afvu mağfiret. Nitekim her dua edişimizde:
Ya Gaffar derken; Ey günahları affeden,
Ya Rahim derken; Ey Kullarını acıyan,
Ya Settar derken Ey günahları örten,
Ya Tevvab derken; Ey tövbeleri kabul eden,
Ya Rahman derken; Ey rahmet eden,
Ya Âlim derken; Ey halimizi en iyi bilen,
Ya Aziz derken; Ey herkese hükmü geçen,
Ya Kadir derken; Ey her şeye gücü yeten vs. nidalar eşliğinde boyun bükerekten ellerimizi açıp öyle başlarız dualarımıza. Böylece Yüce Allah’ın esma-i ilahiyesinin tecelli daireleri hayatın her alanına sirayet edip zerreden küreye, virüs ve bakteri gibi en küçük tek hücreli mikroorganizmalardan en kompleks çok hücreli canlı organizma türlerine, cemadattan nebatata, nebatattan hayvanata, hayvanattan tüm insanata yeter artarda. Hele bilhassa Yüce Allah’ın 99 isimlerinden Rezzak isminin bereketi sayesinde cümle mahlûkat hayat bularak hayatını idame etmiş olur. Hem nasıl cümle âlem hayat bulmasın ki, bir bakıyorsun icabında bir damla su ‘damlaya damlaya göl olur’ misali Yüce Allah’ın Kadir isminin yüzü suyu hürmetine bir anda derya olup kıraç susuz topraklara ve tüm susuz canlara ab-ı hayat olabiliyor. Tabii böylesi bir ab-ı hayat karşısında kendini Allah’a adamış hakiki müminler “Allah (c.c) her şeye kadirdir” demekten kendini alamaz da.
Malum su denildiğinde ab-ı hayat akla geldiğinden bir iyilikle karşılaştığımızda su gibi aziz ol deriz de. Hiç kuşkusuz suyun dışında da ab-ı hayat kaynaklar söz konusudur. Mesela pek çok kaynak arasında Yüce Allah’ın isimlerinin tecelli daireleriyle boyanmaya çalışmakta ab-ı hayattır elbet. Nitekim İmamı Gazali “Biliniz ki kulun olgunluğa ermesi Allah’ın isim ve sıfatlarının edebiyle süslenmekle mümkündür” derken besbelli ki bu hususta süslenmekten maksadın Kur’an ahlakiyle boyanmak manasına bir ab-ı hayatın varlığına işaret etmekte. Öyle ya, müminler olarak şayet büyük bir edeb dairesi içerisinde Yüce Allah’ın isimlerini anaraktan boyanmaya çalışırsak biliniz ki Rasulullah (s.a.v)’in beyan buyurduğu şu müjdeye her an mazhar olmamız mümkündür diyebiliriz: “Allah Teâlâ’nın 99 ismi vardır ki, onları sayan ve hıfz eden cennete girer.” (Buharı)
Hatta Arifler bu zikredilen hadis-i şeriften hareketle cümle beşeri sınıf içerisinde müminlerin Allah’ın isim ve sıfatlarını anaraktan boyanmaya çalışırken bulunduğu konumlarına göre nasıl derecelendiklerini şöyle açıklık getirirler de:
“-Avam (halk) Esma-ül Hüsna’nın lafzına aşina olaraktan, yani zahiri çıplak manasını zikrederek boyanırlar,
-Havas (âlimler) Esma-ül Hüsna’nın neye işaret ettiğini düşünerekten, yani ilmen zikrederek boyanırlar,
-Veli kullar ise Esma-ül Hüsna’nın mana ve ruhuna maneviyattan haiz olaraktan, yani kalben zikrederek boyanırlar.”
İşte görüyorsunuz cümle mahlûkat içerisinde Allah’a inanmış tüm müminler Allah’ın 99 isminin tecelli dairelerine kendi idrak seviyelerince zikrederekten istifade etmekte. Böylece her bir mümin gücü ölçüsünce maneviyatta hissesine düşen payı kadar hayat bulmuş olur. Malumunuz, Allah adı tüm 99 ismin tamamını kapsayan tek isimdir. Yani bu demektir ki, Yüce Allah’ı sırf Lafza-i Celal ismiyle de (Allah adıyla) anmak 99 ismin tamamını anmak gibidir. Şayet Esma-ül Hüsna isimlerinden biri veya birkaçı zikredildiğinde ise 99 ismin tamamını kapsamayıp sadece zikreden üzerinde zikredilen ismin mana ve ruhu tecelli edecektir. Nasıl mı? Şayet bir mümin Yüce Allah’ın 99 isimlerinden:
-Es-Selam isminin mana ve ruhuna sadık kalaraktan halis niyetle zikrettiğinde bu ismin tecellisi olarak selamete ermiş olacaktır.
-El- Hâkim isminin mana ve ruhuna sadık kalaraktan halis niyetle zikrettiğinde bu ismin tecellisi olarak had hudud bilip bilhassa Allah’ın kullar üzerindeki hakkını gözetecek bir hal üzere olacaktır.
-El-Rezzak isminin mana ve ruhuna sadık kalaraktan halis niyetle zikrettiğinde bu ismin tecellisi olarak maddi ve manevi rızık endişesine kapılmayacaktır.
-El-Settar isminin mana ve ruhuna sadık kalaraktan halis niyetle zikrettiğinde bu ismin tecellisi olarak kendi dışında mümin kardeşlerinin kusurlarını görmez olacaktır.
İşte bir mümin sıralanan bu isimlerin hangisini anarsa ansın sadece andığı o isimlerin mana ve ruhuyla cilalanmış olur. Hele birde o müminin Allah’ın isimlerini hakkıyla yâd ettiğini bir düşünün eninde sonunda Kur’an ahlakıyla boyanacağı muhakkak. Aksi halde Allah’ı hakkiyle zikretmeyen bir müminden güzel ahlak çıkmaz. Ama şu da bir gerçek, biz aciz müminler olarak Allah adını hakkiyle anmadığımız halde bir bakıyorsun Yüce Allah (c.c) ‘Er Rahim’ isminin tecellisi olarak bizleri merhametiyle affedebiliyor. Bu yüzden müminler olarak Rabbimize ne kadar şükretsek azdır. Kaldı ki kâfirler bile Yüce Allah’ın ‘Er- Rahman ve Er-Rahim’ isminin tecellisinden istifade edip dünya nimetlerinden faydalanabiliyor. Keza bu istifade edişe tüm biyolojik âlem ve tüm kâinatta dâhildir. Hem nasıl dâhil olmasın ki, baksanıza tüm kâinat ve tüm biyolojik âlem (canlı âlem) Allah’ın 99 güzel isimlerinin yüzü suyu hürmetine habire deveran olmakta. Öyle ki bu kâinat döngüsü içerisinde yer alan konakladığımız dünyada gezegenlerle birlikte güneş etrafında halka olaraktan Hayy’dan gelip Hu'ya doğru kıyamet saatine ayarlanmış halde seyr-i âlem eylemekte. Bu arada jeologlar kaya katmanlarının tılsımını çözmeye çalışa dursun, şu bir gerçek tüm dünya sathını oluşturan cansız sanılan tüm maddi elementler bile kendi hal lisanınca zikrederek hayat bulmakta. Ta ki, Yüce Allah’ın ‘ol’ emriyle bu seyr-i âlem haline dur denilir, işte o zaman her nefis ölümü tattığı gibi tüm döngü âlem mevcudatta bir gün yok olacaktır elbet. Böylece o gün tüm mahlûkat kendi ölümünü ve yokluğunu tattığında yegâne ebedi kudret sahibinin sadece Allah azze ve celle olduğunu ‘Ya baki entel baki’ zikriyle tasdik eyleyerek son vazifesini icra etmiş olur.