Eski Said ve Yeni Said

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
Yirmi Üçüncü Söz'de Üstad Hazretleri Eski Said'den Yeni Said'e geçişini bir misalle anlatıyor. Bu misali nasıl anlamalıyız? Eski Said ve Yeni Said kavramlarını nasıl anlamalıyız?

Yazar: Sorularla Risale, 20-12-2006



İslam'ın başlıca iki dönemi vardır: Mekke ve Medine. Bu iki devrin kendine göre şartları vardır ve o şartlara göre ayetler inmiş, hükümler gelmiştir. Mesela, Mekke döneminde müşriklerin eza ve cefasına karşı "sabır cihadı" yapılır. Ama Müslümanların güçlendiği, devlet haline geldiği Medine döneminde savaşa izin verilir.

Üstad'ın hayatında da önemli iki merhale vardır: Eski Said ve Yeni Said. Aslında her iki Said de Said'dir. Üstad'ın "Eski Said" dediği kötü bir Said değildir. Bütün gayreti ve himmeti İslam'ın ila ve terakkisidir, Müslümanların problemlerine çare aramakla meşguldür. Ama şartlar değişmiştir. Koca Osmanlı çökmüş, Müslümanlar dağılmış, Osmanlının yerine gelenler dini değerlere sırt çevirmişler, hatta cephe almışlardır. İşte böyle bir hengamede, Eski Said ruhi bir inkılap geçirir. Belki de hadiste geçen
"Allah bir gecede mehdiyi ıslah eder." manasının bir tezahürü görülür, kendisini Yeni Said olarak bulur.
Üstadımız'ın başlıca üç dönemi vardır. Bunlar:

1. Eski Said : Bu dönem doğumundan 1921 yılına kadardır.

2. Yeni Said : Bu dönem 1921 yılından 1950 yılına kadardır. Bu dönem Ankara'dan Van'a doğru giderke başlıyor.

3. Üçüncü Said Dönemi: 1950 yılından sonra yerleştiği Isparta'da başlıyor ve vefatlarına kadar devam ediyor.



Yirmi Üçüncü Söz'de Üstad şöyle der:

"Ey dünya-perest ve hayat-ı dünyeviyeye âşık ve sırr-ı ahsen-i takvimden gafil insan! Şu hayat-ı dünyeviyenin hakikatını bir vakıa-i hayaliyede Eski Said görmüş. Onu Yeni Said'e döndürmüş olan şu vakıa-i temsiliyeyi dinle:

Gördüm ki, ben bir yolcuyum. Uzun bir yola gidiyorum. Yani gönderiliyorum. Seyyidim olan zât, bana tahsis ettiği altmış altundan tedricen birer miktar para veriyordu. Ben de sarfedip pek eğlenceli bir hana geldim. O handa bir gece içinde on altunu kumara mumara, eğlencelere ve şöhret-perestlik yoluna sarfettim. Sabahleyin elimde hiç bir para kalmadı. Bir ticaret edemedim. Gideceğim yer için bir mal alamadım. Yalnız o paradan bana kalan elemler, günahlar ve eğlencelerden gelen yaralar, bereler, kederler benim elimde kalmıştı. Birden ben o hazîn halette iken orada bir adam peyda oldu. Bana dedi: "Bütün bütün sermayeni zayi' ettin. Tokata da müstehak oldun. Gideceğin yere de müflis olarak elin boş gideceksin.

Fakat aklın varsa, tövbe kapısı açıktır. Bundan sonra sana verilecek bâki kalan onbeş altundan her eline geçtikçe yarısını ihtiyaten muhafaza et. Yani gideceğin yerde sana lâzım olacak bazı şeyleri al." Baktım nefsim razı olmuyor. "Üçte birisini" dedi. Ona da nefsim itaat etmedi. Sonra dörtte birisini dedi. Baktım nefsim mübtela olduğu âdetini terkedemiyor. O adam hiddetle yüzünü çevirdi gitti.

Birden o hal değişti. Baktım ki; ben, tünel içinde sukut eder gibi bir sür'atle giden bir şimendifer içindeyim. Telaş ettim. Fakat ne çare ki, hiç bir tarafa kaçılmaz. Garaibden olarak o şimendiferin iki tarafında pek cazibedar çiçekler, leziz meyveler görünüyordu. Ben de akılsız acemîler gibi onlara bakıp elimi uzattım. O çiçekleri koparmak, o meyveleri almak için çalıştım. Fakat o çiçekler ve meyveler, dikenli mikenli, mülâkatında elime batıyor, kanatıyor. Şimendiferin gitmesiyle müfarakatından elimi parçalıyorlar. Bana pek pahalı düşüyorlardı.

Birden şimendiferdeki bir hademe dedi: "Beş kuruş ver, sana o çiçek ve meyvelerden istediğin kadar vereceğim. Beş kuruş yerine elin parçalanmasıyla yüz kuruş zarar ediyorsun. Hem de ceza var, izinsiz koparamazsın." Birden sıkıntıdan ne vakit tünel bitecek diye başımı çıkarıp ileriye baktım. Gördüm ki, tünel kapısı yerine çok delikler görünüyor. O uzun şimendiferden o deliklere adamlar atılıyorlar.

Bana mukabil bir delik gördüm. İki tarafında iki mezar taşı dikilmiş. Merak ile dikkat ettim. O mezar taşında büyük harflerle "Said" ismi yazılmış gördüm. Teessüf ve hayretimden "Eyvah!" dedim. Birden o han kapısında bana nasihat eden zâtın sesini işittim. Dedi: "Aklın başına geldi mi?" Dedim: "Evet geldi fakat kuvvet kalmadı, çare yok." Dedi: "Tövbe et, tevekkül et." Dedim: "Ettim!"

Ayıldım... Eski Said kaybolmuş. Yeni Said olarak kendimi gördüm."



Eski Said, daha ziyade aklî gidiyordu, Yeni Said ise ilhama da mazhardır, akıl-kalp ittifakıyla hareket eder.

Eski Said hayatın geniş dairelerinde hizmet ediyordu, Yeni Said ise sürgünde, garip, kimsesizdir, gelecek nesillerin hidayetine vesile olacak nurlu Kur'an reçetelerini yazmakla meşguldür.

Eski Said üst düzey Arabi dersleri talebelerine ders verirken, Yeni Said Molla Hamide Kur'an dersi vermeyi son derece önemsemektedir. Çünkü şartlar değişmiştir, şartlara göre hizmet metotlarının da değişmesi gerekir.
 

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
Eski Said ve Yeni Said'in Eserleri Hakkında.

Soru

Üstad, eski Said döneminde yazdığı eserlerini, örneğin İki Mekteb-i Musibet Şehadetnemesi, Münazarat, Makaleler gibi eserlerinin okunmasına izin vermiş mi? Bazı çevreler bu eserlerin okunmamasını Üstad'ın izin vermemesine bağlıyor. Üstad bu eserlerin neşrine izin vermiş mi; izin verdiğine dair Risale-i Nur'dan kanıt var mı? Ayrıca Eski Said yazdığı eserlerin orjinalinin bir kısmı değiştirilmiş. Bunu kendi gözümle gördüm. Bu değişimi kim yapmış ve niçin özellikle Kürtlerle ilgili yerler değiştirilmiş?
Kullanıcı: prens | Tarih: 16-Ocak-2007, Saat: 21:30:56

Cevap

Değerli Kardeşimiz;
Üstad Hazretlerinin eserlerinin, eski Said ve Yeni said eserleri diye ayrılması, Tarihçe-i hayatında da malum olduğu üzere Ankaraya gelene kadar yazdığı eserler ile Van'a gidip oradan mücahede-i maneviyeye başlayıp hayatının sonuna kadar yazdığı eserler olmasındandır. Üstad hazretlerinin tabiriyle "Eski said bir parça siyasete girdi. Fakat yeni said dünyaya tamamen sırtını döndü" Siyasete girmek meselesi, elbette devlet idaresine talip olmak anlamında değildi.


Sadece devleti idare edenlere hakikati anlatıp, onlar vasıtasıyla İslama hizmet etmeye çalışmanın ve gayret etmenin bir yolu olarak görünüyordu. Fakat Yeni said dönemi tamamen iman ve kur'an hizmetinden ibarettir.

Risalelerde geçen "İşte, böyle hadsiz bir hayat-ı ebediyeye çalışmayı ve İmân gibi kudsî bir nura hizmeti bırakmak, ihtiyarlık zamanında lüzumsuz, tehlikeli siyaset oyuncaklarına atılmak, benim gibi alâkasız ve yalnız ve eski günahlarına kefaret aramaya mecbur bir adamda ne kadar hilâf-ı akıldır, ne kadar hilâf-ı hikmettir, ne derece bir divaneliktir; divaneler de anlayabilirler. Amma "Kur'ân ve imanın hizmeti niçin beni men ediyor?" dersen, ben de derim ki: Hakaik-i imaniye ve Kur'âniye birer elmas hükmünde olduğu halde, siyasetle âlûde olsaydım, elimdeki o elmaslar, iğfal olunabilen avam tarafından, "Acaba taraftar kazanmak için bir propaganda-i siyaset değil mi?" diye düşünürler. O elmaslara âdi şişeler nazarıyla bakabilirler. O halde, ben o siyasete temas etmekle, o elmaslara zulmederim ve kıymetlerini tenzil etmek hükmüne geçer. İşte, ey ehl-i dünya! Neden benimle uğraşıyorsunuz, beni kendi halimde bırakmıyorsunuz?" ifadesi, bu meseleyi izah etmeye kafidir.


İşte Üstad hazretleri eski said Diye nitelendirdiğimiz zamanında yazdığı eserleri 1950'li yıllarda yeniden gözden geçirip tashih etmiştir. bu konuyu " varislerim" dediği talebelerinden öğreniyoruz. mesela, "Rahmetli Bayram Yüksel" ağabey'in hatıralarında bu konu oldukça geniş bir şekilde anlatılmaktadır.

Selam ve dua ile...

Sorularla Risale Editör


19-Ocak-2007 - 09:49:35
 

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
Üstad'ın; Eski Said'in kaybolup, yeni said olara kendini görmesi ne demektir?

Soru

23.söz 2.mebhasta, Eski said kaybolmuş yeni said olarak kendimi gördüm derken buradan neyi anlamalıyız acaba?


Cevap

Değerli Kardeşimiz;
Üstad, hem kendi aleminde hem de başkalara nasihat ve örnek olması için geçirdiği dönüşüm ve değişim sürecini anlatıyor. Kendi alemine göre geçirmiş olduğu kırk beş senelik ömrünü gafletli ve terakkisiz olarak görüyor. Bahsi geçen fikri seyahatten sonra, bir nevi o gaflet ve terakkisiz dönemden çıkıyor, yeni bir döneme ve sürece giriyor. Bu yeni hale yeni Said, eski haline de eski Said namını veriyor.
Zaten her insan ömründe bu gibi manevi süreç ve dönemlerden geçer. Üstad başından geçen bu değişimi bir temsil ile bize numune-i imtisal nevinden zikrediyor. Yanlış olmasın Üstad geçmiş hayatında hiç terakki etmemiş ve meşru olmayan bir alemde yaşamış değildir.
Büyük zatlar sürekli terakki ve tekemmül içinde oldukları için, önceki hallerini yeni haline nispetle gaflet olarak görüyorlar. Yoksa bizim anladığımız gibi haram daireden, helal dairesine bir geçiş değildir.
Eski Said ile yeni Said tabirlerinin diğer bir manası da şudur: Eski Said, daha ziyade akli gidiyordu, Yeni Said ise ilhama da mazhardır, akıl-kalp ittifakıyla hareket eder.
Eski Said hayatın geniş dairelerinde hizmet ediyordu, Yeni Said ise sürgünde, garip, kimsesizdir, gelecek nesillerin hidayetine vesile olacak nurlu Kur'an reçetelerini yazmakla meşguldür.
Eski Said üst düzey Arabi dersleri talebelerine ders verirken, Yeni Said Molla Hamide Kur'an dersi vermeyi son derece önemsemektedir. Çünkü şartlar değişmiştir, şartlara göre hizmet metotlarının da değişmesi gerekir.



Selam ve dua ile...

Sorularla Risale Editör
19-Mart-2009 - 08:21:28
 
Üst