Ertuğrul Özkök ve muhafazakar medya

Dergaz

Profesör
Katılım
31 Ara 2007
Mesajlar
1,685
Tepkime puanı
28
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Ne fark eder ki
Ertuğrul Özkök, belli ki basının büyük bir bölümünün gözünü aydın kılarak Hürriyet'in Genel Yayın Yönetmenliği'ni bıraktı. Hayır, kendisiyle bir hukukum olduğundan değil ya da "Kör ölür badem gözlü olur", "düşene çapımca ben de vurayım" tarzı niyetlerden biri de değildi bu yazıya oturma sebebim.
"Gidişinin" tüm gazetelerin manşetlerinde, tıpkı işin başındayken elini attığı her şey gibi alayi vala ile konu edilişine duyduğum yadırgama ile, Serdar Turgut'un birkaç gündür yazdığı isabetli yazılar iki kelam etme ihtiyacı doğurdu, diyebilirim.
Kabul, Hürriyet gibi bir gazetenin dümeninde yirmi yıl kalabilme başarısı da, yirmi yıllık kaptanlığın sona erişi de sözkonusu olan Ertuğrul Özkök gibi renkli bir kişilik olmasa bile başlıbaşına haberdir.
Gelgelelim; çoğu zaman ahlaki ilkeleri önemsediğinden dem vurup, klasik ahlak ilkelerine muhalefet eden habercilik tarzıyla yıllardır eleştirdiğiniz bir gazeteyi Serdar Turgut'un ifadesiyle "Kremlin" haline getirmek tutarlı görünmüyor bana. Özkök'ün gidişine gösterilen bu memnuniyetin zaaf görüntüsü vermesi bir yana, yıllardır Özkök'e edilen muhalefette de bir özenme kokusu almadan edemiyorum velhasıl...
Bir yandan kişisel hayatında dine saygılıymış, en azından düşman değilmiş gibi görünüp, bir yandan da dinin gündelik hayattaki yansımalarına, ortalama vatandaşın şahsında yalın kılıç savaş açabilen; demokrat görüntüsü altında militarist bir perspektif taşıdığını binlerce kez kanıtlayan bir medyatik figüre "Vaftizci Yahya" olmanın zararlarından sözediyorum.
Oradan bakınca geleneksel gibi görünebilirim, ama O'nun gazeteciliğine yöneltilen eleştirilerin sonuna kadar haklı olduğunu düşünüyorum. Ve doğru, habercilikte dekadansın dibine vurmuş; bütün Türkiye'ye hafif bir hayat yaşayan, içkinin ve çekici olan her şeyin peşinde ömür tüketen biri olduğunu kanıtlamaya haniyse ontolojik bir anlam yüklemiş olan Ertuğrul Özkök, "giderek yaşlanacağını, çirkinleşeceğini, portresininse hep genç kalacağını düşündükçe portresiyle yer değiştirmek, bir sanat yapıtı gibi kalmak uğruna cehenneme gitmeyi ödenebilir bir bedel olarak gören Dorian Gray" kadar seçkinci-estetikçi bulunsa, yeridir.
Londra sokaklarında tavuskuşu tüyleriyle dolaşan Oscar Wilde'la şeklen değilse de kafa yapısıyla benzettiğinizde çok abartmış olmazsınız büyük ihtimal. En azından bendeki intiba bu. Kişisel tarihine bakıp, "Günahtan kurtulmanın tek yolu, günaha girmektir" gibi bir cümleyi kurabileceğine pekala inanç getirebilirsiniz. Kanaatimce, sit-com gazeteciliğine, ordudan gelecek olan her talimatı "hazrolda" beklemenin ve güce ram olmanın dayanılmaz hafifliğini eklediğinizde ortaya çıkan şey tamı tamına Özkök gazeteciliğidir.
Yeri geldiğinde meslektaşları hakkında bile "tezvirat" yapabilen, binlerce insanın canını yalanla ve iftirayla yakabilen bir gazetecilik anlayışını yirmi yıl sürdürmüştür. 28 Şubat'tan tutun, Ergenekon'a dek hiçbir ahlaki ya da insani ilkeyle açıklanamayacak yayınların baş müsebbibidir. Özkök, bütün bu eleştirileri hak eder midir, kesinlikle 'evet'tir.
Ancak muhafazakar kesimin Özkök türü "zevk-ü safa" yaşantısını ve dahi sit-com gazeteciliğini yıllar yılı imrenerek takip ettiğini görmemize engel değil bu. İmrenmek evet, çünkü Hürriyet'in sabık Genel Yayın Yönetmeni'nin gidişinin de, kalışının da, öksürmesinin de, esnemesinin de haber olduğu bir yirmi yıl yaşadık ve buna yapılan katkı sadece Doğan Grubu medya organlarıyla sınırlı kalmadı. Eğri oturup doğru konuşmak ve şahıslarla değil, koskoca bir basın camiasıyla ilgili görüş beyan etmek gerekirse, Hürriyet'e çıkmak "yırtma"nın öbür adı, Özkök'le görüntülenmek muhafazakar gazeteciler arasında sınıf atlama göstergesi, O'nun takıldığı mekanlara takılmak prestij unsuru oldu hep. Hiçbir zaman itiraf edilmese, burunlardan kıl aldırılmasa da bu böyle. Oysa, Ertuğrul Özkök'ün gidişi haberdi, ama o kadar da değildi bence. Keşke içten içe imrenilecek daha vicdanlı rol modelleri bulunabilse, o tür bir gazeteciliği önemsemenin ne dindar camiaya, ne de muhafazakar gazetecilik algısına/geleneğine bir katkısının olmayacağı anlaşılabilseydi. Ne diyelim bir başka bahara…


kaynak
 
Üst