Kayıp trilyon safsatası.TRİLYON DA YOK SUÇ DA
Yargıtay böyle bir kararı nasıl onar?
Bütün gerçeklere ramen, mahkeme kararının 60. sayfasında ne deniliyor biliyor musunuz;illerden gelen cevaplarda, partinin 1997de hiçbir faaliyette bulunmadı ı anlaşılmıştır deniliyor.
Bu nasıl bir tespittir?! İllerden gelmiş bu kadar yazı, bizim ortaya koydu umuz belgeler apaçık ortada durup dururken, böyle bir hükme, bir kanaate bir hâkim nasıl varabilir; varmış. Peki, hâkim varmış da, Yargıtay böyle bir kararı nasıl onamış?!
-Mahkemeye sözkonusu paraların teslim edildi ine dair gelir makbuzları sunuldu. Yani il başkanı ve muhasipleri bu parayı aldıklarına dair imza atmışlar. Ancak bu makbuzlar niçin kabul edilmedi?
-Efendim, sizin dosyanızda 139 tane gelir makbuzu var; evet; bu gelir makbuzları sahte... Sahteyse, o zaman, grafolojik inceleme, imza incelemesi yaptırın. Bir sahte evrak tanziminde mahkemenin zorunlu olarak başvurması gereken normal yollardan biri bu de il mi; evet.
Bu makbuzların hepsi gitmiş Jandarma Genel Komutanlı ının Grafoloji Dairesine. Orada incelenmiş. 139 tane gelir makbuzunun 127 tanesinin imzalarının sanıklara ait oldu u zapta geçmiş; grafoloji raporu burada. 127 tane makbuzun imzalarının sanıklarının elinin mahsulü oldu u kabul edilmiş. 12 makbuzdaki imza farklıdır diyor, rapor.
Farklılı ının sebebi de şu: İl başkanı adına düzenlenmiş makbuz; ama, il başkanı gelememiş, muhasip gelmiş, parayı almış gitmiş, il başkanı yerine muhasip imza atmış. İl başkanı da, duruşmalarda, evet, bu parayı aldık demiş açıkça; yani, o imzaları tekabbül etmiş. Şimdi, böyle bir durumda mahkemenin varaca ı kanaatin, sahte evrak tanzimi iddiası varit de ildir şeklinde olması lazım..
SP Genel Başkan Yardımcısı ve Adalet eski Bakanı Şevket Kazan Anlatıyor :
Bu suçlamalar karşısında susuyoruz; ama, bizim suskunluğumuz, suçu kabul ettiğimiz anlamına gelmemeli. Biz, bir hukuk hatası var, bir adlî hata var, vahim bir hata var; bu hatanın Yargıtay’da, yargının kendi mekanizması içerisinde çözümlenmesini bekliyoruz. Çözümlendiği takdirde, bundan, hem biz memnun oluruz hem Türkiye huzur duyar; ama, bu mesele yargı mekanizması içerisinde çözümlenmezse, o zaman, biz, ister istemez, suçlamanın ağırlığı karşısında, dosya içerisindeki belgeleri kamuoyuna açıklarız; bundan yargı yara alırsa, o zaman, kusurlu biz sayılamayız.
Anayasanın 69 uncu maddesi siyasî partileri bir güvenceye daha sahip kılmıştır “siyasî partilerin malî denetimleri Anayasa Mahkemesi tarafından yapılır” demiştir. Hatta, 1995 yılında anayasa değişikliği yapılırken, anayasada “Anayasa Mahkemesi bir siyasî partinin hesaplarını incelerken, Sayıştay denetçilerinden ve Maliye uzmanlarından istifade eder” hükmü varken, maliye uzmanlarını , olur ki bir inceleme sırasında “iktidarda olmayan, bir siyasî partiye başka gözle bakabilir, başka türlü yorumlarda bulunabilir” durumu söz konusu olduğu için çerçevenin dışına çıkarmıştır.
Bütün bunlar, siyasî partilerin denetimlerinin güvencesidir. Diğer taraftan Millî Emlak Genel Müdürlüğü Maliye Bakanlığının Başhukuk Müşavirliğine bir yazı gönderir. Göndermiş olduğu yazıda “parti yetkilileri hakkında ancak ve ancak Anayasa Mahkemesi tarafından inceleme yapıldıktan sonra dava açılabilir”hükmü geçiyor ama bu beyanları mahkeme dikkate almıyor.
Böyle bir dava, Maliye uzmanlarının yetkisiz olarak incelemeleri neticesinde, biraz da o tarihteki Maliye Bakanı Zekeriya Temizel ’in maksatlı tutumu ve Vural Savaş’la olan yakın ilişkileri sonucu ortaya çıkıyor. ( Hatırlarsınız 2002 seçimlerinde her ikisi de DSP’den aday oldular. ) Maliye Bakanlığının hazırlamış olduğu rapor otomatikman Vural Savaş’a gönderiliyor. Halbuki, Maliyenin hazırlamış olduğu rapor doğrudan doğruya Anayasa Mahkemesine gönderilmesi gerekiyor.
Refah Partisi kapatıldığı , 16 Ocakta karar ilan edildiği zaman, biraz da fevrî duygularla olsa gerek, Sayın Ecevit’in bir sözü olmuştu “Bunların partisini kapatmak yetmez; bunların kökünün kurutulması lazım.” Temizel de, âdeta genel başkanının bu ifadelerine çanak tutar vaziyette bu yollara başvuruyor.
Refah Partisinin 1997 hesaplarıyla ilgili iddialara gelince. Ortalık yerde trilyonlar, trilyonlar, deniliyor. Bir defa, ortada trilyonlar yok. İlk açıklayacağımız husus budur.
Siyasi partilerin 1997 yılı hesapları , Anavatan Partisi yıl içinde 1 trilyon 308 milyar lira , Aynı yıl Doğru Yol Partisi 1 trilyon 566 milyar lira , Refah partisi ise 869 milyar 300 milyon liralık bir harcama yapıldığını tespit etmişler. Bu durumda RP daha az harcamıştır.
Refah Partisinin 1997 yılı hesapları, parti kesin hesabın verileceği tarihten altı ay önce kapatılmış olduğundan Anayasa Mahkemesine verilememiştir. Kapatılma kararının arkasından Maliye Bakanlığı da, tasfiye işlemlerine başlamış.
Tasfiye işlemi kapatılan bir siyasî partinin mevcut olan malvarlığının tespit edilip hazineye devredilmesinden ibaret bir işlemdir. Bu noktada Maliye uzmanları, görevleri olmayan bir alana el atmışlardır ; Refah Partisinin hesaplarını da incelemeye kalkmışlar.
İddaa bu : Refah Partisi, kapatma davasının arkasından hazineden kendilerine intikal eden parayı harcamadığı halde harcamış gibi gösterdi; yani kaçırdı.
Zannediyorum, ikinci veya üçüncü duruşmadaydı, mahkeme başkanı avukatlarımıza karşı bir çıkış yaptı “bu trilyonlar, niye bunları bankalardan göndermiyorsunuz da, trilyonlar çantada mı gidiyor” dedi. Tabiî, dosyayı incelememiş, ortada trilyon yok. Demin gösterdiğim gibi, 869 milyar paranın hesabı söz konusu.
23.07.1998 tarihli malî raporda ise sonuç kısmında “bu hesaplardan dolayı sorumlu olan kişi, Partinin malî işlerinden sorumlu genel başkan yardımcısı Rıza Ulucak Beydir.” Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş’a, Maliye Bakanlığının raporu gelir ve derki : “Rıza Ulucak’ın yanına Necmettin Erbakan ile başkanlık divanında kimler varsa hepsini , ayrıca bu 17 il de yetmez, bütün illeri dahil edeceksiniz.” Ceza hukukunda suç ve ceza şahsidir. Vural Savaş’ın bu şekilde hareket etmesi, her şeyden önce, kendisine anayasanın ve yasaların koyduğu kırmızı çizgileri aşması demektir.
Diğer yandan gelişen siyasi olaylar ve erken seçim olayları dolayısıyla partinin Haziran ayından itibaren elbette illere, yine para gönderme mecburiyeti hâsıl oldu. Demek ki, Refah Partisi , seçim için bir masraf yapmaya, illere para göndermeye başlamıştır. Genel merkezde bayrak bastırıp depolamaya, afiş bastırmaya başlamıştır.
Mahkemeye söz konusu paraların teslim edildiğine dair gelir makbuzları sunuldu. Yani il başkanı ve muhasipleri bu parayı aldıklarına dair imza atmışlar. Ancak bu makbuzlar niçin kabul edilmedi?
Refah partisinin 139 tane gelir makbuzu var ve bu gelir makbuzları sahte deniliyor. Makbuzlar Jandarma Genel Komutanlığının Grafoloji Dairesine ( imza incelemeye ) götürülüp incelenmiş. 139 tane gelir makbuzunun 127 tanesinin imzalarının sanıklara ait olduğu ;kalan 12 makbuzdaki imza farklıdır şeklinde zabıt tutulmuştur. Farklılığının sebebi ise: İl başkanı adına düzenlenmiş makbuza; il başkanı gelememiş, muhasip gelmiş, parayı teslim almış ve il başkanı yerine muhasip imza atmıştır.
Ne alındığı değil nereden alındığı kayda girmiş.
Maliye raporunun 24. sayfasında Erzincan’da Cevdet Başakın buğday , yine Erzincan’da Ömer Müezzinoğlu yem satın alınmış olarak görünüyor. Altında da “bir partinin yemle, buğdayla ne alakası var” deniliyor; “dolayısıyla, bunlar sahte olarak düzenlenmiş veya bunlar kabul edilemez” deniliyor. Cevdet Başakın’ın faturasında küp şeker alınmış. Küp şeker alındığı halde, rapora buğday yazıyor. Sebebi ise firmanın buğday pazarında olmasından kaynaklanıyor. hesaplar böyle yapılıyor ve tuzaklar böyle kuruluyor.
Tabiki mahkemede susmadık, bağırdık, çağırdık, bunları hâkimin gözlerinin önüne koyduk. Kararda, mutlaka bu savunmalarımız dikkate alınacak diye düşündük; hiçbir şey değişmedi, kararda mahkeme bütün bu savunmaları yok farzetti.
Mahkeme kararının 60. sayfasında “Ezginler Et, Tavuk, Canlı Hayvan Sanayii Limited Şirketi tarafından düzenlenen faturaların Vergi Usul Kanunu açısından yapılan araştırmasında böyle bir şirketin varlığına rastlanılmamıştır.” Yani, olmayan bir şirketten fatura alınmış. Maliyenin raporunda da bu şekilde kabul edilmiş . Fakat Ankara Ticaret Odasının kayıtlarında Ezginler Lmd Şti ‘nin kaydı mevcuttur.
Söz konusu davanın tek nedeni Necmettin Erbakan’ın siyasi hayatını bitermektir.Bütün bunların başlangıcı da, 1997 yılında, Genelkurmayda hâkimlere, savcılara verilen brifingler. Brifinglerin verilmesindeki birinci gaye, bu Refah Partisini kapatacaksınız; kapatıldı. Kapatılması yetmez; bunların siyasî hayatını bitireceksiniz.
Ortada“Kayıp Trilyon Davası mı var,Ayıp Trilyon Davası mı?Önce hukukçular,sonra bu konuda yazıp çizmeyi seven gazeteciler,sonra bütün kamuoyunun dikkatine sunulur.
(alıntıdır)
Müfteriler okusunlar, gerci okusalarda kabul etmezler ama ben gene de aktarayım istedim