Engin Ardıç - Solculuğu da bu hükümet yapıyor

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Köşküm var Bozkıra Karşı

Köşküm var bozkıra karşı
Bize şöyle öğretmişlerdi: Ankara'da bir Rum tacir varmış, bu adamın da şehir dışında bir bağ evi... Bu adam, Yunan ordusunu ezip Anadolu'dan kovmaya azmetmiş Mustafa Kemal Paşa'yı o kadar severmiş, o kadar severmiş, o kadar severmiş ki, Ankara'ya gelince bu bağ evini otursun diye paşaya bağışlamış...
İşin gerçeği ancak yılların Kemalist baskısı ortadan kalkınca anlaşıldı: Meğerse o ev, 1915 yılında öldürülmüş bir Ermeni tacirin boş kalan eviymiş!
İşte Çankaya Köşkü'nün öyküsü. Orası doksan yıldır "kutsal" sayılıyor. O kadar ki, otuzlu yıllarda "Kâbe Arab'ın olsun, bize Çankaya yeter" diye şiir yazan manyaklar bile görülmüştü...
Şimdi de Cumhurbaşkanı Erdoğan yeni bir köşk yaptırıyor, Çankaya'yı Davutoğlu'na bırakacak. Üzülmeyin canım, yabancı yerde değil, Atatürk Orman Çiftliği arazisinde. Oralarda eskiden yoğurtçuluk ve ayrancılık yapılırdı, artık devlet yönetilecek.
Bazı muhalifler deliye döndüler tabii... "Kendine saray yaptırıyor" diyenler oldu.
Sanki Atatürk devleti Bahçelievler'deki bir memur lojmanından yönetmişti...
Açık konuşalım, yeni yapılan köşk eski köşkten çok daha görkemli, çok daha güzel.
Saray diyenler, aynı başkentte, Fethullah Hocaefendi Hazretleri'ne müritlerinin hazırladığı saray yavrusunu görmezler tabii... Ayetullah Humeyni'nin Paris uçağından inmesi gibi New York uçağından inip oraya yerleşecekti (Pennsylvania eyaletinin başkenti Harrisburg'dan direkt uçuş yok, Philadelphia ya da Pittsburgh'dan aktarma yapacaksın.)
Yeni Çankaya Köşkü mimari açıdan pek öyle ahım şahım bir yapı değildir. İçi de, her yana döşenmiş mermerleriyle bendenizde hep bir hamam çağrışımı yapmıştır. Orada çay da içtim yemek de yedim, bilirim.
Bakınız, "asıl" bağ evine bir diyeceğim yok... O şirindir.
Lakin çok küçüktür. Bir köşk değil bir "sayfiye evidir" alt tarafı, o tarihte Ankara'da (daha doğrusu Ankara'nın banliyösünde) daha iyi bir ev de yoktu.
Bu köşk kutsal sayılıyor. O kadar ki, aşağı kalmamak isteyen İnönü de kendine hemen "paralel" bir köşk yaptırmıştı, adını da Pembe koymuşlardı, pembeye boyandığı için (etmeyeceğidin bunu paşam!)
İmdi... Madem ki asıl Çankaya Köşkü kutsaldı, yanına niçin yenisini, daha büyüğünü yaptırdınız?
Madem isteyen cumhurbaşkanı kafasına göre köşke tadilat yaptırabiliyor, hatta yenisine geçebiliyor, Erdoğan'ın daha da bir başkasına geçmek istemesini niçin tuhaf buluyorsunuz?
Yoksa kutsal olan ev değil de evin semti midir? Yeni köşkü AOÇ arazisine değil de gene Çankaya sınırları içinde kalarak Botanik Parkı'na ya da Atakule'nin yerine yapsalardı ne diyecektiniz?
Madem bu tür binalar kutsal, niçin ilk meclisin o şanlı şerefli küçük binasını bırakıp yeni binaya geçtiniz, o da yetmeyince niçin bir üçüncüsünü yaptınız?
Osmanlı eşek miydi ki Topkapı Sarayı "kadük" kalınca yeni bir sarayı, Dolmabahçe'yi yaptırıp oraya taşınmıştı?
İstanbul'a geldikçe Atatürk niçin orada kalıyordu da "ben Çankaya'nın üstüne gül koklamam" deyip eski gözağrısı Pera Palas Oteli'ne inmiyordu?


Engin Ardıç
 

Mugalata

Kıdemli Üye
Katılım
10 Mar 2014
Mesajlar
4,252
Tepkime puanı
146
Puanları
0
Konum
izmir
Zevzekliğin lüzumu yok

ENGİN ARDIÇ
Zevzekliğin lüzumu yok


Zevzekliği muhalefet sananlar, şimdi de kafalarını "kimlik kartı parasına" taktılar.
Kimlikler yenilenecek ya, hediyesi 18 lira olacak.
"Maliyeti 5 liraymış, niçin 13 lira fazladan isteniyormuş?...
Bu parayla Ak Saray'ın inşaat masrafı mı çıkarılacakmış?...
"
İşte tam da emekli memur müşterisini kışkırtıp satış arttırmaya çalışan muhalif ve munkabız gazeteci ağızları.
İçlerinde daha da ileri gidip, "yeni pasaport çıkarıp gene milyarlar toplayacaklar" diyen de var.
Halktan vergi alan hain yöneticiler!
Sağcı bunlar canım, solcu olsalar hiç vergi almazlar. Sovyetler Birliği'nde vergi mi vardı?
Oysa bakınız, gene bir muhalif gazeteci, Murat Çelik arkadaşımız, işin gerçeğini efendice açıkladı:
Kimlik kartının maliyeti 5 lira değil.
Sadece "boş kart" bile 3 avro, yani 9 liraya yakın.
Bu boş karta gene boş bir "mikroçip" takınca bile maliyet 4.2 avroya, yani 12 liraya yükseliyor.
Bu çipin doldurulması, yani kimlik bilgilerinin işlenmesi, posta masrafı falan derken, maliyet 18.5 lirayı buluyor.
Yani hükümet size kazık atmak bir yana, o elli kuruşu da almıyor, "kıyak" yapıyor!
Burada önemli olan kartın kaç lira ettiği ya da kaça verildiği değil. Devletine 18 lira gibi komik bir parayı ödemekten "yüksünen" cibilliyetsizler de değil.
Burada önemli olan, "ota bota karşı çıkmayı" muhalefet sanan zevzek kafa.
Amaç, "param gidecek" diye gazete bile almaktan kaçınan alt tabakayı kışkırtmak. ("Alt tabaka" deyimini bir sınıfı değil, bir "zihin durumunu" anlatmak için kullandım.) Bu memlekette, hepi topu 15 lira olan "çıkış vergisini" ödememek için sekiz takla atan, "memlekete döviz getiriyoruz" diye üstüne bir de diklenen ciğersizler görülmedi mi?
İşte amaç bunları gıdıklamaktır.
Bu ancak, sabah akşam "Tayyip ölsün" diye beddua eden cahil zavallılara yakışır.
Kimbilir, belki bazı CHP amigolarına, hatta bazı başyazarlara da yakışıyor...
Oysa "insan gibi muhalefet yapanlara" saygımız büyüktür. Biz muhalefete değil, haksızlığa karşı çıkıyoruz.
Haaa, "hükümet niçin bu parayı vatandaştan tahsil etme yoluna gidiyor da kimlikleri bedava dağıtmıyor" yani niçin "solculuk etmiyor" diye bir eleştiri getirilebilir...
Evet, Fransa bu parayı almıyor vatandaşından.
Fakat Portekiz ve İspanya kimlik kartını 12 avroya yani 35 liraya, İtalya 25 avroya yani 70 liraya, Almanya 28 avroya yani 80 liraya, İngiltere 35 avroya yani 100 liraya, İsveç 40 avroya yani 120 liraya, hele hele Finlandiya 48 avroya yani 140 liraya veriyormuş...
Üstelik bunlar bizimki gibi 10 yıl değil sadece 5 yıl geçerli...
Pardon, siz Avrupa Birliği'nin hangi yanına girmek istiyordunuz?


http://www.sabah.com.tr/yazarlar/ardic/2014/10/25/zevzekligin-luzumu-yok
 

Mugalata

Kıdemli Üye
Katılım
10 Mar 2014
Mesajlar
4,252
Tepkime puanı
146
Puanları
0
Konum
izmir
"Maliyeti 5 liraymış, niçin 13 lira fazladan isteniyormuş?...
Bu parayla Ak Saray'ın inşaat masrafı mı çıkarılacakmış?..."
"İşte tam da emekli memur müşterisini kışkırtıp satış arttırmaya çalışan muhalif ve munkabız gazeteci ağızları." engin ardıç

bu doğru. memur zihniyeti toplumumuzda yaygın. basit, sığ yalanlara sorgulamadan inanmak ve bunlar üzerinden ahkam kesmek. kolayca yıkılabilen fikirlerin savunucusu olmak. toplum olarak hastalığımız bu.
 
Katılım
3 Eki 2014
Mesajlar
231
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Konum
ist-kasımpaşa
Hani TC yi Bayrağı seviyordunuz ? iş cebinizden çıkacak 18 TL ye gelince İSYAN.... sizi gidinin sahtekar bencil ve çıkarcıları sizii ALMA ağacında büyüdünüz Akp sayesinde ..ve BEDAVACILIĞA alıştınız ....
 

Muminaga

Yeni
Katılım
19 Ara 2006
Mesajlar
8,208
Tepkime puanı
989
Puanları
0
ENGİN ARDIÇ
Zevzekliğin lüzumu yok


Zevzekliği muhalefet sananlar, şimdi de kafalarını "kimlik kartı parasına" taktılar.
Kimlikler yenilenecek ya, hediyesi 18 lira olacak.
"Maliyeti 5 liraymış, niçin 13 lira fazladan isteniyormuş?...
Bu parayla Ak Saray'ın inşaat masrafı mı çıkarılacakmış?...
"
İşte tam da emekli memur müşterisini kışkırtıp satış arttırmaya çalışan muhalif ve munkabız gazeteci ağızları.
İçlerinde daha da ileri gidip, "yeni pasaport çıkarıp gene milyarlar toplayacaklar" diyen de var.
Halktan vergi alan hain yöneticiler!
Sağcı bunlar canım, solcu olsalar hiç vergi almazlar. Sovyetler Birliği'nde vergi mi vardı?
Oysa bakınız, gene bir muhalif gazeteci, Murat Çelik arkadaşımız, işin gerçeğini efendice açıkladı:
Kimlik kartının maliyeti 5 lira değil.
Sadece "boş kart" bile 3 avro, yani 9 liraya yakın.
Bu boş karta gene boş bir "mikroçip" takınca bile maliyet 4.2 avroya, yani 12 liraya yükseliyor.
Bu çipin doldurulması, yani kimlik bilgilerinin işlenmesi, posta masrafı falan derken, maliyet 18.5 lirayı buluyor.

http://www.sabah.com.tr/yazarlar/ardic/2014/10/25/zevzekligin-luzumu-yok
Mugalata sen araştırdın mı?
maliyeti 5 lira mıdır?
fazladan 13 TL mı isteniyormuş?
Fazladan alınan o 13 tl'de AK saraya mı aktarılacak?

senin alıntı yaptığın yazıda ise;
"Sadece "boş kart" bile 3 avro, yani 9 liraya yakın". deniliyor. Peki Sn Mugalata araştırdın mı? Engin Ardıç'ın verdiği bu rakam yalan mı?

"Bu boş karta gene boş bir "mikroçip" takınca bile maliyet 4.2 avroya, yani 12 liraya yükseliyor." deniliyor. Bunu da araştırdın mı?
Engin Ardıç yazısında devamla diyor ki;
Bu çipin doldurulması, yani kimlik bilgilerinin işlenmesi, posta masrafı falan derken, maliyet 18.5 lirayı buluyor.

Gerçek maliyeti 18,5 olan kimliklerin maliyetini 5 lira olarak gösterenler ya yalan diyorlarsa bunun sorumluluğunu üstelenecek misin Mugalata?
 

Mugalata

Kıdemli Üye
Katılım
10 Mar 2014
Mesajlar
4,252
Tepkime puanı
146
Puanları
0
Konum
izmir
Mugalata sen araştırdın mı?
maliyeti 5 lira Mı
fazladan 13 TL mı isteniyormuş.
O 13 tl'de AK saraya mı aktarılacak mı?

senin alıntı yaptığın yazıda ise;
Sadece "boş kart" bile 3 avro, yani 9 liraya yakın. deniliyor. Peki Sn Mugalata araştırdın mı? Engin Ardıç'ın verdiği bu rakam yalan mı?

"Bu boş karta gene boş bir "mikroçip" takınca bile maliyet 4.2 avroya, yani 12 liraya yükseliyor." deniliyor. Bunu da araştırdın mı?
Engin Ardıç yazısında devamla diyor ki;
Bu çipin doldurulması, yani kimlik bilgilerinin işlenmesi, posta masrafı falan derken, maliyet 18.5 lirayı buluyor.

Gerçek maliyeti 18,5 olan kimliklerin maliyetini 5 lira olarak gösterenler ya yalan diyorlarsa bunun sorumluluğunu üstelenecek misin Mugalata?

sanırım yanlış anlamışsın. ben kartların maliyetinin 5 tl olduğunu iddia etmedim. aksine, engün ardıç'ın yazısını beğenip paylaştım.

çok önyargılıyız maalesef...
 

manifesto

Yasaklı
Katılım
23 Ara 2006
Mesajlar
0
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Konum
Kocaeli
İktidarı yalamak için çok uğraşıyor
Bir aile ortalama 4-5 kişi
18x5 = 90 tl
Yani yeni doğmuş bebekten tut 90 yaşında ki nineye kadar hepsinden alınacak

bence çok fahiş bir fiyat değil ama bu denli delice savunmaya da gerek yok

İnsanlar elbette tepkisini ortaya koyacak

Herkes sussun itaat etsin ağzını açmasın böyle bir ülke istiyorlar. Erdoğan rejimine kul

köle olacaksın ağzını açmayacak hiç bir tepki ortaya koymayacaksın..

Ne olmuş adam 18 tl yeni kimlik için çok demiş ise ne olmuş. Ve bu fiyat ilk fiyat değil yeni kimlikler için ilk fiyat daha fazlaydı kamuyu tepki verince 18 tl olarak açıkladılar.

Tıpkı 101 lira olmasını istedikleri yeni ehliyetler gibi, ancak vatandaş tepki verince 15 tl ye düşürmüşlerdi.

Bunların dinleri imanlar para
 

Muminaga

Yeni
Katılım
19 Ara 2006
Mesajlar
8,208
Tepkime puanı
989
Puanları
0
Bunların dinleri imanlar para
dersanelerin kapatılması tartışmalarının olduğu sıralarda f.g cemaati denilen haşhaşi örgütün dinlerinin ve imanlarının para olduğu herkesin ağzına düşmüş iken şimdi bizim bu fırıldakın söylediği sözlere bakın.

her kimliğin maliyeti 18,5 tl'yi buluyor.
76 milyon kişi başına 18 tl'nin hesaplanması kat trilyonları bulur(bugünkü parayla) . hesap makinaları bu kadar sıfırı algılamakta zorlanır.

6.ooo tl IPhone 2.000-1.500 tl IPhone tlf almasını biliyor 18 tl kimlik bedeli ödeyince kuduruyor.

Devlet ilk orta ve lise öğrenimini ücretsiz verirken fetonun dersaneleri 6-7 aylık dersane eğitimi için 3000-4000 tl parayı söğüşlüyor.
dersane kapatılacak denilince en olmadık pisliğe yeltendiler, şimdi de 18 tl maliyeti olan kimlik ücreti ki bu ücret devletin kasasına girecek yine din iman mevzusunu ortaya attı.
la devlet bu din imandan ne anlar.
sen dinli imanlı ol da
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Kürt bağımsızlığı isteyen Türk aydınları

Baklayı ağızlarından çıkardılar. Aslına bakarsanız o bakla hiç içeri girmemişti...
Bakın ne diyor herifçioğlu: "Ey Kürtler! Kobani'yle birlikte, Batı'nın Ortadoğu'da aradığı 'model toplum' olarak tam desteğini kazanabileceğiniz, bağımsız devletleşmeyi başarabileceğiniz olağanüstü bir tarihsel fırsat yakaladınız!
Şimdi AKP ile dar bakışlı yerel bir barış yapmanın değil, çok daha geniş ve büyük düşünüp, hayranlık yarattığınız Batı'nın desteğiyle bağımsız devlet için savaşmanın zamanı!"
Önce baktım, acaba Kuzey Irak Kürtleri'ni mi kastediyor? Hayır, düpedüz bizim Kürt vatandaşlarımıza yönelik.
Bunu söyleyeni sürüm sürüm süründürürlerdi, şimdi başına hiçbir şey gelmiyor. Memlekette dikta olduğu için herhalde!
Evet, pozisyonları budur.
Bir avuç sözde liberal Türk aydını.
Hani şu Tayyip Erdoğan'dan nefret eden, "barış sürecine girmeyin, sizi kandırıyor" diye tepinen üniversite hocaları ve gazeteciler takımı. Erdoğan onlara akıl danışmadığı, onları takmadığı için sinirlenen, huysuzlanan ekip.
Dertleri budur: Kürtler'e bağımsız devlet kurdurmak... Kürtler gitsin istiyorlar...
Çünkü kendilerini "Cezayir bağımsızlık savaşında devlete karşı tavır koyan Fransız aydınları" gibi hissediyorlar, her biri ufak çapta birer Jean-Paul Sartre maşallah.
Diyarbakır'a cadde, Şırnak'a sokak, Hakkari'ye meydan olacaklar ileride, ölümsüzleşecekler...
Bunlar Türkiye Cumhuriyeti'nden de nefret ediyorlar.
Biz Türkiye Cumhuriyeti'nin sakat yanlarını eleştiriyoruz, onlar yıkılmasını istiyorlar. Ordu dağıtılacak, devlet lağvedilecek, Kürtler de gidecekler. Böyle sapıttılar, böyle uçuyorlar işte.
Bunlardan biri bana bir zamanlar "Türkiye'ye en uygun antlaşma Sevr Antlaşması'dır" demişti. Yeminle söylüyorum. (Hiç ısrar etmeyin, isim vermem.)
Bunların arasında "empatinin suyunu çıkarıp" kendini Rum gibi, Ermeni gibi hissedenler de vardır. İçlerinde Merkezi Haberalma Teşkilatı bordrosundan maaş alan da vardır, Fethullah'tan yemlenen de...
Devamı için tıklayın >>>
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Uyuzluğun ecele faydası yok

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç bir zamanlama ustası.
AKP'nin kapatılıp kapatılmayacağını açıklayacağı sırada şöyle bir durup bakmasını, tiyatrocu deyimiyle bir "es" vermesini, herkesin yüreğini ağzına getirmesini hatırlarım. (Buna karşılık cumhurbaşkanlığı seçiminde aynı ustalığı gösterememiş, aday olma hevesini erken belli edip şansını yitirmişti.)
Şimdi de seçime altı ay kala çok anlamlı bir çıkış yaptı, bu sefer muhalefet saflarında bir heyecan dalgası yarattı.
Yüzde 10'luk seçim barajının bir "hak ihlali" olup olmadığına karar verecekler ya, Haşim Kılıç bir suç işledi, oyunun rengini de işin sonucunu da belli etti, eski deyimle "ihsas-ı rey"...
Muhalefet dalgalandı. Postalcılar çok sevindiler, Hocafendi'den yemlenen gazete benzeri varakpare de balıklama üstüne atladı. Ulema ikiye bölündü: İktidara gıcığı olan profesörler "hemen kalksın" dediler, hukuk bilen profesörler de "çözmesi gereken merci AYM değil meclistir" şeklinde görüş bildirdiler. (Bu arada bazı muhalif sosyoloji profesörleri de sanal ortamlarda "AKP oyları yüzde 37'ye indi" şeklinde popolarından anket çıkarıyorlar.)
Belli oldu ki, AYM barajın "aleyhinde" bir karar verecek.
Oysa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden "seçim sistemleri ülkelerin egemenlik haklarındandır, hiçbir ülkede görülmeyen aşırı bir oran olmakla birlikte yüzde 10'luk baraj insan hakları ihlali sayılmaz" şeklinde bir karar çıkmıştı!
Bizimkiler, insan haklarının ne olup ne olmadığını AİHM'den daha iyi biliyorlar!
Muhalefet, seçim barajının kalkmasını "babasının hayrına" istemiyor. "Belki AKP'nin koltuk sayısını biraz düşürür" umuduyla istiyor. Bu konuda CHP'nin sergilediği demokrasi memokrasi lafazanlığı kocaman bir palavradır.
Oysa AKP, 2015 seçimlerini havada karada kazanacak.
Baraj olsa da kazanacak, olmasa da kazanacak.
Bu bir temenni değil bir tesbittir, anlama özürlülere arz ederim.
Kaldı ki, AYM seçim yasasını iptal etmeyecek, kanunun ilgili maddesini değiştirmesi için meclise süre verecek.
Bu süre de herhalde altı ay gibi kısa bir süre olmayacak. Üç ay kala seçim dönemine girileceği için konuya mart başından önce açıklık getirmek şart, yani bu süre hiçbir şekilde üç ay da olamayacak.
Üstelik, TBMM içindeki AKP grubu alelacele toplanıp barajı indirse bile bu ancak "bir sonraki seçimde" uygulanabilecek!
yazının devamı için tıklayınız
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Oğlum sizi oyarlar

6feea466-1c40-4d8d-a4c2-83439c3780fe.jpg

Oğlum sizi oyarlar
Meğerse bu memlekette Birleşik Haziran Hareketi diye bir "hareket" varmış, haberimiz yoktu, uyuyormuşuz...
Bu, "Occupy CHP" gibilerden özentili bir zevzeklik buluşması. Niçin haziran, belli değil. Taksim ayaklanmasına nazire olsa gerek. Adı haziran ama ağustos ayında biraraya gelmişler, dört ayda da üç toplantı yapmışlar. Yayınladıkları bildiri, "eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik, kamucu, dayanışmacı, laik, bağımsız, toplumcu" gibi kelimeleri harman eden bildik laf çorbası.
Birkaç üniversite hocası, birkaç gazeteci, birkaç eski komünist, birkaç politikacı... Hasan Pulur'un o pek sevdiğimiz deyimiyle "Aydın Beyler'le Münevver Hanımlar" yani.
Şimdi sıkı durun, duyuruları şöyle: "En kısa sürede Türkiye genelinde yerel meclislerin kurulmasına ve seçilecek olan temsilcilerle bir Türkiye Meclisi'nin oluşturulmasına karar verildi!"
Memlekette yerel meclis yok, onlar kuracaklar. Memlekette bir TBMM de yok, onlar toplayacaklar.
Tayyip Erdoğan'ı yeni anayasa için ikinci ve paralel bir "kurucu meclis" toplamaya, böylece yürürlükteki anayasa dışına düşüp "idamlık" hale gelmeye kandıramadılar, kolları kendileri sıvamışlar.
TBMM açık ve çalışır durumda olduğu halde ikinci bir "Türkiye Meclisi" topluyorlar... Çünkü oylarıyla TBMM'yi oluşturanlar, o 550 kişiyi seçip oraya gönderenler herhalde Yunanlılar.
Böyle çocukça ve tehlikeli oyunlar oynamaya heves etmeyin, ciddiye alıp adamdan sayarlar, sizi kabak gibi oyarlar, içinize de bade koyarlar. Sonra uyarmadın deme Fadime...
Fakat soracağım bir soru var: Bu toplayacağınız alternatif mecliste, "düşman işgali altında bulunan Ankara'dan kaçıp gelecek eski mebuslar" da olacak mı yahu?
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
The yellow rose strikes back

The yellow rose strikes back

Hatırlarsanız, bu ülkede Mustafa Sarıgül diye bir adam vardı...
Ekmeleddin İhsanoğlu diye bir adam olduğu gibi.
Mahsun Kırmızıgül, Yılmaz Morgül, Ferman Akgül, Fatih Yeşilgül, hatta rahmetli Yasemin Esmergül bile var da, bizi bütün bu güllerden sarısı daha çok ilgilendiriyor.
Bu gül gibi beyefendi sanatçı, "İnönü'nün bilmemnesiyle Özal'ın bilmemnesini birleştirip" önce CHP'nin, sonra da Türkiye'nin başına geçecekti... İstanbul sermayesinin, büyük umudu Kılıçdaroğlu da fos çıkınca aklına gelebilen çözüm bu olmuştu...
Deniz Baykal tarafından "hırsızlık yaptığı gerekçesiyle" kapıdan kovulmuş, Kılıçdaroğlu tarafından bacadan geri alınmıştı.
İstanbul belediyesini kazanamayacağını anlayınca sinirlerinin nasıl bozulduğunu, nasıl hırçınlaştığını, seçim kampanyasında adam dövmeye başladığını hatırlarım. Bu onun için eski bir gelenekti, kurultayda da Ateş Ünal Erzen'i dövmüştü.
Hani şu, eski eşi Aylin Hanım'ın önceleri "bir daha yüzüne bakmam" dediği ve Beyoğlu'nu ele geçirebilmek gibi boş bir hayal uğruna sonradan seçim meydanlarında elele tutuşup resim çektirdiği adam canım... Hani Aylin Hanım parti yönetiminin dikkatini çekip kendini aday yaptırmak için İstanbul'dan Ankara'ya kadar yürümüştü de bu iş en çok kilo vermesine yaramış, daha da güzelleşmişti...
İstanbul derken Şişli de elinden gitti.
Yani, gitti de gitmedi.
İnönü'nün bilmemnesi şimdilik sağlanmış, paşanın torunu Hayri İnönü (Ömer'in oğlu) Şişli'yi ele geçirmişti, Sarıgül bunun yanına kendi oğlu Emir'i kattı.
Yani aile işin başından ayrılmamış oluyordu... Don Corleone'nin dediği gibi, family business.
Bir dahaki seçime kadar mahdum bey koltuğu ılık tutsundu, gerisi Allah kerimdi... İnönü ile Sarıgül arasında "bir yıl sonra görevi senin oğluna bırakacağım, vallahi söz" şeklinde gizli bir anlaşmanın, hatta yazılı bir taahhütnamenin olduğu ileri sürülüyor, dedikodular içinde...
Anlaşılan Baba Sarıgül'ün sabrı daha dokuz ayda taşmış.
Hayri İnönü'yü yürütüp ipleri yeniden ele almanın zamanı geldiğini düşünmüş.
Böylece Şişli Belediyesi'nde, yeni başkanın deyimiyle "bazı sıkıntılar" doğmuş.
Başkanı istifaya zorlamışlar, fakat kendisi gazetecilerin konuyla ilgili sorularına, çok halkçı ve çok solcu olduğu için İngilizce cevap veriyor, "I won't confirm or deny it" diyor, ne doğrularım ne yalanlarım...
Eh biz de bu yazının başlığını halk anlasın diye İngilizce attık zaten, sarı gülün intikamı...
Bu arada Emir de babasının oğlu olduğunu, onun yolundan yürüdüğünü kanıtlayarak İnönü'nün danışmanlarından birinin burnunu kırmış, adamcağız on günlük rapor almış.
Şişli'de son sözü Kılıçdaroğlu söyleyecekmiş.
Söylerken belki bir eliyle de gene bozkurt işareti yapar, ne demek istediğini solcular anlarlar.
Oylarını ısrarla CHP'ye vererek ilçeyi AKP tasallutundan kurtaran bütün değerli Şişli ilericilerinin gözlerinden öperim.
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Heriflerde muhayyile yok birader!

ENGİN ARDIÇ
Heriflerde muhayyile yok birader!
Can Yücel böyle demişti, elli yıl öncelerinin anlı şanlı Yön dergisinde: Bunu bir yurt dışı gezisinden dönüşte içeri almışlar, ahret suallerine abuk sabuk cevaplar verip kurtulmuş.
Hani, Sakallı Celal'in, duvarda asıl duran Karl Marx portresini soran komisere "rahmetli babam" demesi gibi...
"Dinlemeye alınan gazeteciler" listesinde adımı görünce çok güldüm.
Kullandıkları "kod adları" çok yaratıcı...
Tufan'a Tufan, Zafer'e Zafer, Can'a Can, Yılmaz'a Yılmaz, İsmail'e İsmail, Serdar'a Serdar demişler...
Bu fakir için düşünüp taşınıp bulabildikleri kod adı da, Halil. Göbek adım Halil'dir ya...
Bendenize, Hitler'in sonradan vazgeçilen o "İngiltere'ye denizden saldırı" planında kullandığı kod adını hatırlattı: Unternehmen Seelöwe... Operasyon Deniz Arslanı! Nereye nasıl saldıracakları hiç belli olmuyordu maşallah.
Koskoca Abwehr'e, Alman askeri istihbaratına hiç yakışmamıştı.
Yani şimdi de Gezi ayaklanmasının kod adı "Unternehmen Spazieren Park" falan çıkarsa çok gülerim ha... Alman kafası işte.
Buna karşılık İngiliz istihbaratı daha akılcı davranıyor, örneğin en ünlü çift taraflı ajanı Juan Pujol'a "Garbo" kodunu yani bir kadın ismini vererek hiç olmazsa kafa karıştırıyordu.
Hani paralel çete bendenize de şöyle "kara korsan" falan gibi daha firaklı bir kod adı bulsaydı daha hoşuma gidecekti...
Muhalif gazetelerin bu tür listeler yayınlamaları, önce emniyete ayıp oluyor, sonra da listede adı geçmeyen diğer meslekdaşlara.
Çocuklar "demek beni adam yerine koymuyorlar, ciddiye alıp dinlemiyorlar" diye üzülecekler!
İmdi, benim telefonumu dinleyen "acar paralel" öğrense öğrense ne öğrenir?
Bir kere, dakika başı otomatiğe bağlanmış banka kredi tekliflerini, konfeksiyon kampanyalarını, firmaların indirim haberlerini, "bilmemkaç bilmemkaç yaz, bilmemnereye gönder, bilmemnen hemen gelsin" türünden zırvaları sürekli dinlemek zorunda kalır, içi dışı Yapı Kredi, Garanti, Turkcell, Digitürk olur ki, bu ona zaten yeterince cezadır.
İkincisi, bendenizin "şu anda telefonumu dinleyen varsa anasını avradını..." türünden iyi dileklerime katlanmak zorunda kalır. (Başıma gelmedi ama duyduğuma göre bazı görevliler bu gibi durumlarda dayanamayıp araya giriyorlarmış: "Küfür etmesene kardeşim, biz de görev yapıyoruz şurada!")
Sonra, yaşlı anamın o günkü sağlık durumunu, romatizmasının azıp azmadığını, o gün hangi kolunun hangi bacağının ağrıdığını öğrenir.
Sonra da bizim hanımın çarşıdan gelirken ekmek alıp almayacağını, evde hangi temizlik malzemelerinin bittiğini, kediye hangi mamayı nereden alması gerektiğini öğrenir. "Whiskas mı, Gourmet mi yoksa Clauder mi?" tartışmamızı izler. Hakkımda önemli bilgiler edinir.
Belki bir de, ateist Fethullahçı profesör arkadaşıma verdiğim "oğlum hepinizi kabak gibi oyacaklar, aklını başına topla, yol yakınken gel vazgeç" gibi öğütlere tanık olur.
Hocaefendi de böylece benim bir "yamuğum" olmadığını çoktan öğrenmiş olmalıdır.
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Osmanlıca dersi de konulsun

ENGİN ARDIÇ
Osmanlıca dersi de konulsun
Türkiye Cumhuriyeti muhteşem bir çelişkiye imza attı: Osmanlıca yasaktı ama okullarda Osmanlı edebiyatı öğretiliyordu! Geçmişi silmişlerdi ama pek o kadar da silememişlerdi.
Yaaa, bunu hiç düşünmemiştiniz değil mi? "Eski yazı" şiddetle yasaktı, kullandığı görülen kodese tıkılıyordu.
Ama okulda çocuk "failatün failatün failatün failün" vezninin bütün inceliklerini öğrenmek zorundaydı, bilemezse notu kırılıyordu. (Bendeniz bu veznin "fa'lün" türevini severim, "ayını çatlatacaksın"...)
Alın işte, "ayını çatlatmak" ne demek? Herşeyden önce, "ayın" nedir "elif" nedir? Nerede "kaf" nerede "kef" kullanılır? Bunun bir de "nef" ve "gef" şeklinde çeşitlemesi var mıdır?
Çocuk Osmanlıca bilmiyordu, öğretmen "tuti-i mucize guyem" ne demek, "ayinesi saf olmayan çerh" nedir, meyhane taşradan niçin "mukassi" görünür, açıklamak zorundaydı. (Türk Sanat Musikisi dinleyen hanımlar mucize guye olan tutiyi Bülent Ersoy'un ağzından duydukları zaman anlıyorlar mı?)
Eskiler biliyorlardı, onlar imparatorluktan cumhuriyete yeni geçmişlerdi, eski yazı kamuda yasaktı ama birbirlerine özel mektuplarını falan hep eski yazıyla yazarlardı... Peki yeni kuşaklar?
O kadar bilmezler ki, eski yazıyla bir Türk kitabı gördükleri zaman, örneğin sahaflarda bir Ömer Seyfettin ya da bir Reşat Nuri eseri, bunu "Arapça" sanırlar! (Yıl 1973, Boğaziçi Üniversitesi'nde rahmetli Ali Alparslan'dan Osmanlıca dersi alıyorum, elimde de ilk baskısından mis gibi Çalıkuşu, tıkır tıkır okuyorum, gören takılıyor: Aaa, sen Arapça biliyor musun yahu?)
Şimdi ne denecektir? "Bunlar yeni yazıya aktarıldı, eski yazıya ne gerek var?" denilecektir.
Atanın dedenin mezar taşını okuyabiliyor musun, yoksa yerini müteahhide verip kat karşılığı apartman mı yaptırdınız? Sen daha 31 Mart'ın 13 Nisan olduğunu bile bilmiyorsun, konuşma.
Muhteşem Yüzyıl dizisini seyretmeyi biliyorsun ama o devirde yaşayan Baki Efendi'nin şu muhteşem beyitinin tadına varabilir misin: "Cihanı cam-ı nazmım şiir-i Baki gibi devreyler... Bu bezmin şimdi biz de Cami-i devranıyız cana!"
Baki'nin "gazeli" demedim, yanlış anlarsın, Baki "gazel okuyor" sanırsın.
Haa bak, "Osmanlıca ama hangi Osmanlıca" desen daha akıllı bir eleştiri getirmiş olurdun... Eski yazıyla temiz Türkçe mi? Yani diyelim Hüseyin Rahmi... Yoksa bir Ahmet Mithat Efendi okuyabilecek kadar ılımlı Osmanlıca mı? Yoksa, Evliya Çelebi'ye kadar gidelim mi? Yoksa "paleografya" mı, apayrı bir uzmanlık alanı, hani Hürrem'in sarayda öğrendiği...
Ben size söyleyeyim: Postalcıları ve de vakvakları ürkütmemek için, her Türk çocuğunun, Atatürk'ün Büyük Nutuk'unu "aslından" okuyup anlayabileceği kadar Osmanlıca!
Böylece, Hıfzı Veldet'in Nutuk'u öldüren o uyduruk "çevirisinden" de kurtulursunuz. (Orada Gazi Paşa, CHP mebuslarına "baylar" diye seslenir, oku oku gül.)
İsterseniz bu ders de "seçmeli" olsun.
Ama kim öğretecek? Eski yazı bilen kaç öğretmen var? Dersi mahallenin imamı mı verecek?
Eh, Kürt çocuklarına Kürtçe dersini kim verecekse, buna da bir miktar helal süt emmiş Osmanlı bulursunuz artık. Yoksa da yetiştirin.
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Engin Ardıç - Sermayenin koltuk değnekleri

SERMAYENİN KOLTUK DEĞNEKLERİ


10915275_10152958147467778_5283094131140074587_n.jpg


Bendeniz bu TÜSİAD başkanı Haluk Dinçer'i hep Amerikalı aktör George Hamilton'a benzetirim.
Saçlar bembeyaz ama ağız burun, kaş göz yerinde...
Gözlerin yanında kazayağı oluşmuş ama cilt teleme peyniri...
Bir yanıyla ferah ferah yetmiş, öbür yanıyla taş çatlasa kırk gösteriyor. (Öğrendim, elli iki yaşındaymış.) Ya da dinç kalmış yakışıklı bir gangsteri andırıyor Amerikan filmlerinden... Frank Mortadella, Sam Tagliatelle falan...
Saçının doğal rengi midir o kar beyazı, yoksa saygın görünmek için boyatıyor mu, bilemem artık.
Hazret "paralel devlet göremiyorum" demişti, örgüt içinde tartışma mı çıktı devletin tepkisinden mi çekindi nedir, geri bastı. "Muhatabımız" lafını "kurumsal muhatabımız" şekline çevirip kıvırttı.
Şimdi "görmüyorum lafı paralel devlet yok anlamına gelmiyor" diyor. "Ama bunun ortaya çıkarılması lazım" diye de ekliyor.
Memlekette kıyamet kopmuş, tutuklamalar ayyuka çıkmış, çetenin lideri kırmızı bültenle aranıyor, ortaya daha nasıl çıkacak bu örgüt?
Mahkeme kararını bekleyecek.
O arada devlet yöneticileri de saftırık olduklarından "Haluk Bey meğerse ne kadar iyi niyetli davranmış" diyecekler ve TÜSİAD'la da iyi geçinecekler!
İstanbul sermayesinin başlıca kusurlarından biri de, Anadolu sermayesini aptal sanmasıdır. "Bunlar dindar ya, kafaları bizim kadar çalışamaz" yanılgısıdır bu.
Başka bir yanılanlar grubu, ya doğrudan İstanbul sermayesinin sözcülüğünü yapan ya da bir yandan solculuk ayağı güderek öbür yandan ona payanda olan yayın organlarıdır.
Onlar da okuyucularını aptal yerine koyuyorlar.
Bir gazete, "o röportajda ne dediysem o" cümlesini manşet yaparak Haluk Bey adına ve onun yerine efeleniyor... Taviz yok!
Başka bir gazete, "cumhurbaşkanıyla hiçbir sorunumuz yok" lafını manşet yapıp alttan almayı deniyor... Taviz var!
Başka biri daha bir ortadan gidiyor: Yok demedik, var da demedik, ortaya çıkarılsın dedik, topu hükümete atıp tüyelim, başımızı derde sokmayalım.
Anlaşılan İstanbul sermayesinin de sözcülerinin de kafaları azıcık karışmış.
Diklensinler mi, pıssınlar mı, karar verememişler.
Asıl ilginç olan, "eski Marksist yeni sözde liberal" kesilmiş birtakım "marjinallerin" durumu... Bunlar, hem Fethullahçı olup hem de alafranga sermayeye göz kırpan uyanıklar. Bangır bangır bağırmışlar: "Geri adım atmadı!" Cılız tirajlarıyla hangi kamuoyunu yaratacaklarını ya da etkileyeceklerini sanıyorlar?
TÜSİAD'a şirin görünüp reklam mı alacaklar?
Yoksa amaç, "hükümetin aleyhinde olan her şey başımızın tacıdır" ilkesini uygulamak mı?
İstanbul sermayesi bir kızarsa, yaz gelince onları teknesinde falan gezdirmez sonra, Yunan adalarına kendi ceplerinden gitmek zorunda kalırlar, masrafa girerler.
"Kemalist asıllarına rücu etmiş" eski Marksistler'in alafranga sermayeyle nasıl içli dışlı olduklarını izlemek eğlencelidir.

ENGİN ARDIÇ
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Solculuğu da bu hükümet yapıyor

ENGİN ARDIÇ
Solculuğu da bu hükümet yapıyor
6feea466-1c40-4d8d-a4c2-83439c3780fe.jpg




Yaygın bir kanı papağan gibi tekrarlanıyor:

Türkiye'nin güçlü bir muhalefete ihtiyacı vardır... Muhalif kendi partisinin başarısızlığına kızmak için buna sarılıyor, muvafık da ayıp olmasın diye bu görüşe katılırmış gibi yapıyor.
Türkiye'nin güçlü bir muhalefete gerçekten ihtiyacı olsaydı o muhalefet mutlaka oluşur ve iktidarı zorlar, hatta "vakit saat eriştiğinde" onun yerine geçerdi.
Doğa da politika da boşluk kaldırmaz.
Yani güçlü muhalefeti muhalefette "kalsın" diye istemiyorsunuz herhalde, değil mi? O zaman ne işinize yarayacak?
Demek ki bu, boş laftan ibaretmiş.
İktidar partisi çuvallarsa o güçlü muhalefet doğar ve gelişir, merak buyurmayınız.
Şimdilik öyle bir işaret yok.
Güçlü bir muhalefet AKP'yi hangi alanlarda zorlar, fikir jimnastiği yapalım.
Dış politikasını değiştirip Esad'la barışmaya, İsrail'den özür dilemeye mi yöneltir?
Hadi canım.
Kürtler'e "hadi gidin gayrı" dedirtip küçülmüş bir Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne sokmaya mı? Daha neler...
Haa, belki "solculuk" isteyecektir o güçlü muhalefet, çalışanın hakkını savunup iktidarı sıkıştıracaktır...
Oysa bakın Davutoğlu ne yaptı:
Çalışan ya da çalışmayan bütün kadınlara nakit paradan doğum iznine kadar çeşitli "teşvikler"getirdi.
İlk çocuğa 300 lira, ikinci çocuğa 400 lira, üçüncü ve diğer çocuklara 600 lira...
Ayrıca devlet çocuğa altın da takacak.
Küçümsemeyiniz, halk için çok önemlidir.
16 hafta doğum izni... Maaş ya da ücret bu arada tıkır tıkır işleyecek...
İlaveten, ilk çocukta 8 hafta, ikincide 16 hafta, üçüncü ve sonrasında 24 hafta da "kafa izni"...
Çocuklar için "çeyiz hesabı"... Aile çocuğun hesabına ne para yatırırsa bunun yüzde 15'ini de hediye olarak devlet üstüne ekliyor!
Şimdi buna "hükümet Erdoğan'ın emirleri doğrultusunda üç çocuk yapmayı destekliyor"diye burun kıvıracaklardır.
Bir de üç kuruşun hesabını yapan garibana sorsunlar...
Bunlar mis gibi sol politikalardır.
On iki yıl boyunca Türkiye'nin orta sınıfını yüzde 10'dan yüzde 40'a zıplatması da cabası!
Anladınız mı şimdi, güçlü muhalefet neden olamıyormuş?
Bu memlekette "solun lideri" olduğu söylenen bir adam var, hani kafasına ayakkabı fırlatıyorlar...
Bu memlekette bankalar halkı soyuyorlar, kredi kartı hesap özeti deyip elli kuruşa bile tenezzül ediyorlar, sanki bilmiyormuşuz gibi "ödeme gününüze şu kadar kaldı" diye mesaj atıp para kesiyorlar, sanki bilmiyormuşuz gibi "bankamızda şu kadar paranız var" diye haber gönderip para kesiyorlar, biz istemeden "kredi kartınızı sigorta ettik" deyip para kesiyorlar...
Solcu olduğu söylenen adam çıksın da "finans-kapital"e karşı iki laf etsin, hakkımızı savunsun yahu! Herhalde "finanskapital" terimini biryerlerden duymuş olmalıdır...
Ne mümkün? O partinin bizzat kendisi bir bankaya ortak!
Eh, o partiye solcu diyen salaklar düşünsünler.
 
Üst