Enam Suresi 130. Ayeti Kerime

TikKy

Üye
Katılım
17 Ağu 2006
Mesajlar
114
Tepkime puanı
20
Puanları
18
Konum
İslambollu


"Ey cin ve ins topluluğu! İçinizden size ayetlerimi nakleden, bu gününüzün gelip çatacağını bildirerek sizi uyaran peygamberler gelmedi mi? "Ey Rabbimiz diyecekler, kendimiz aleyhine olarak (buna) şahidlik ederiz." Dünya hayatı onları aldatmıştı. Böylece gerçek kâfir kimseler oldukianna, kendileri de kendi aleyhlerinde şahid oldular" (En'âm, 130).

Bil ki bu âyet, ALLAH Teâlâ'nın, Kıyamet gününde kâfirleri azarlamak üzere yapa*cağı hitabın devamıdır. Böylece ALLAH Teâlâ onların, inkâr etmeye bir yol bulamaya*caklarını, kendilerinin kâfir olduklarına bizzat kendilerinin şehadette bulunacaklarını ve onların ancak, delile dayanılarak azab göreceklerini beyan buyurmuştur. Âyetle ilgili birkaç mesele vardır:

ALLAH Cinlere Peygamber Göndermiş midir?



Dilciler şöyle demişlerdir:

"Ma'şer kelimesi, işleri aynı olan ve aralarında bir ünsiyyet ile içli dışlılık bulunan her topluluğa verilen addır. Bu kelimenin çoğulu ise, me'âşir kelimesidir." Âyette buyurulan "içinizden peygamberler..." hakkında alimler, cinlerden peygamber gelip gelmediği hususunda ihtilaf etmişlerdir:

1) Bu cümleden otarak Dahhâk, 'tıpkı insanlar gibi, cinlerden de birtakım pey*gamberler gönderildiğini" söylemiş, hem bu âyeti, hem de "Hiçbir ümmet müstesna olmamak üzere onun içinde mutlaka bir uyarıcı gelip geçmiştir" (Fatır, 24) ayetini okumuştur.

Dahhâk, bir başka izah tarzı olan şu hususla da istidlal edebilirdi:

Cenâb-ı Hak, "Eğer onu bir melek yapsaydık, o (meleği) de herhalde bir adam (suretin*de) gösterirdik..." (Eriâm, 9) buyurmuştur. Müfessirler bunun sebebini, "İnsanın in*san ile olan ünsiyyeti, onun melek ile olan ünsiyyetinden daha mükemmeldir; binaenaleyh, ALLAH'ın hikmetine göre, bu ünsiyyetin daha müKemmel olması için, insanlar Bunun böyle olduğu sabit olunca, bu sebep, cinler hakkında da söz konusudur. Bi*naenaleyh, cinlerin peygamberinin de cinlerden olması gerekir.

2) Ekseri ulemânın görüşü olup, buna göre, cinlerden kesinlikle peygamber gelmez..

Peygamberler ancak, insanlardan olur. Bu görüşün izahı hususunda, "icmâ bulunduğu" iddiasından başka, hiçbir delil görmedim...

"İcmâ'ın bulunduğu" da söylenemez; çünkü, ihtilaf bulunuyorken, icmâ nasıl tahakkuk edebilir ki? Bu husus*ta "Muhakkak ki ALLAH, Adem'i, Nuh'u, İbrahim hanedanını, İmrân ailesini, alemlerin üzerine mümtaz kıldı..." (Al-i Imran, 33) ayetiyle istidlalde bulunmak mümkündür.

Alimler, burada (Ali Imran, 33) bahsedilen "ıstıfâ" (seçme, mümtaz kılma) tabiri ile, sadece nübüvvetin kastedildiği hususunda ittifak etmişlerdir. Binaenaleyh, nübüvvetin sadece o kimselere tahsis edilmiş olması gerekir. Ama Dahhâk'ın, bu ayetin zahirine tutunmasına gelince, bu hususta şu açılardan söz edilebilir:

a) ALLAH Teâlâ, "Ey cin ve ins toplu*luğu, içinizden (....) peygamberler gelmedi mi size?" buyurmuştur.

Bu, cinlerin ve insanların peygamberlerinin, bu müşterek topluluğun kısımlarından bir kıstm ol*masını gerektirir. Peygamberler insanlardan olunca, peygamberler o topluluğun kısımlarından bir kısım olmuş olurlar. Binaenaleyh bu kadar bir izah, lafzı zahirine hamletme hususunda yeterli olur. Âyetin zahirinden, cinlerden de peygamber gel*miş olduğunun kabulü gerekmez.

b) Şöyle denilmesi de uzak bir ihtimal sayılamaz:

Peygamberler, insanlar*dandır.

Ancak ne var ki Cenâb-ı Hak, cinlerden bir topluluğun kalelerine, peygam*berlerin irşadını dinleme arzusu düşürmüş, böylece onlar peygamberlerin sözlerini dinlemiş, sonra kendi kavimlerine gelmiş, peygamberlerden duyup dinledikleri şeyle*ri haber vermişler ve duydukları şeylerle onları inzar etmişlerdir

. Nitekim Cenâb-ı Hak, "Hani cinlerden bir taifeyi, Kur'ân dinlemeleri için sana (doğru) yöneltmiştik" {Ahkâf, 29) buyurmuştur. Binaenaleyh o cinler, elçilerin (peygamber*lerin) elçileri olmuş olurlar, böylece de ALLAH'ın elçileri olurlar.

Bunun böyle ol*duğunun delili, ALLAH Teâlâ'nın, Hz. İsa'nın elçilerini, bizzat kendisinin elçileri ola*rak gösterip, "Biz o zaman onlara iki elçi göndermiştik" (Yasin. 14) buyurmastdır.

Bu hususta sözün özü şudur:

ALLAH Teâlâ bu âyet ile , kâfirleri azarlayıp sustur-muştur. Çünkü O, bütün herkese müjdeleyici ve korkutucu olarak peygamberler göndermekle, hertürtü mazeret kapısını kapatmıştır.

Binaenaleyh işte bu yolla her*kese müjde ve inzar (korkutma-ikaz) ulaşınca, hertürlü mazeret ve bahaneyi kaldırma maksadı gerçekleşmiş olur. Böylece de bizzat maksadın kendisi meydana gelmiş olur.

c) Vahidî şöyle demiştir:

"ALLAH Teâlâ, "içinizden peygamber*ler..." buyruğu ile "siz iki topluluktan birinizden..." manasını kastetmiştir ve bu biri*si, "İnsan cinsi"dir. Bu tıpkı, "O iki denizden inci ve mercan çıkar" (Rahman, 22) ayetinde olduğu gibidir. Bu âyet, "O iki denizin birinden (...)" demektir ve o da, tatlı olmayıp tuzlu olan denizdir."

Bil ki ilk iki izahta, ayetin zahirî manasını bırakmaya ihtiyaç kalmamaktadır. Ama üçüncü izah, ayetin zahirinin bırakılmasını gerektirmektedir. Ama ayrı bir delil bulunmadığı müddetçe, ayetin zahirini bırakma cihetine gidilmez.

"Size ayetlerimi nakleden.." buyruğundan maksad, "ge*rek okuma ve gerekse açıklama sureti ile delillere dikkat çekme" manasıdır.

Âyetteki, "Bu gününüzün gelip çatacağını inzar ederek haber veren.." buyruğu O peygamberler sizi, bu günün azabı hususunda uyarırlardı" demektir. Binaenaleyh bütün mahlûkât o esnada, iliraf etmekten başka çare bulamazlar ve bundan dolayı da, "kendi aleyhimize şahidlik ederiz" derler
 

SİRAC

Üye
Katılım
26 Eki 2006
Mesajlar
134
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Amasya
esselamu aleykum kardeşim Allah(cc) razı olsun ki faydalı bir paylaşım......
 

feth

Üye
Katılım
1 Kas 2006
Mesajlar
6
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Bu tür gözel yazıları bizlerle paylaştığınız için teşekkür ederiz
 
Üst