En Güzele İthafen ...

mü'HÜR

Ordinaryus
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
2,563
Tepkime puanı
422
Puanları
0
Yaş
37
allahhs7.png

Ceylan Dostluğu

Ceylan dostluğundan insanî dostluğa, insanî dostluktan da İlahî dostluğa…

Gönül’den Dost’a… Gidişler-gelişler…



I. Dünya Faslı

İnsan ruhu ceylan gibidir. Bir gönül kazanmak, bir ceylana dost olmaktır, ceylanla dostluk kurmaktır. Ceylanlar, üzerine üzerine giderek yakalanmaz. Elinde bir demet yeşillikle yakınından geçeceksin, görebileceği yerden. O peşinden gelecek, aç ise gelecek. Ürkütmeyeceksin, olabildiğine sakin olacaksın. Sana yaklaşınca, elindekileri ona doğru uzatacaksın usulca, kibarca, asilce. Yakalamak için değil, yedirmek için. Almak için değil, vermek için.

Belki hemen uzanacak, belki de çekingen çekingen bir ileri bir geri duracak. O hafif ilerlediğinde, sen de hafifçe ona döneceksin. Yaklaştığınca yaklaşacaksın, belki de yarısınca. Yarım naz, tadında naz.

Ceylan gözlerine dikeceksin gözlerini. Yakalanmak endişesi uçup gidecek gözlerinden. Ceylan tabiatı daha fazla direnemeyecek, eminim. Elinden yemeğe başladığında, artık dudakları avuçlarının içini öpmeye başlamıştır... Fakat yakalama sakın.

Yakalamaya kalkışma. Yakalamak, yalan söylemektir. Eldeki bir buket gülün ihlâsını inkârdır, ifsattır. Riyakârlık ve münafıklığı ilandır. İkiyüzlü aşk olmaz. Vermek için uzattınsa, almak için tutmak neden? Kaçıp gitmesinden mi korkuyorsun? İpe değil, kendine bağla.

Hürriyetini almadığın bir ceylanı sevebilirsin usanmadan. Boynunda iple çektiğin bir ceylan, senin değildir. İpsiz ardın sıra gelen senindir, hem bedeniyle, hem de ruhuyla. Et, ancak vahşîleri doyurur, âşıkları değil. Boynu kementli ceylanın büyükçe bir keçiden farkı nedir?

Ceylanlar, özgürlüğün yavrularıdır. Bir ceylanın gözlerinde pırıldayan özgür sevgidir, seni celbeden. Ürkek, nazlı ve niyazlı gözlerindeki çiğ tanesidir kalbini cezbeden. Esirin olan sevginin gözlerindeki çiğ taneleri ise, bir ölünün göz çapaklarıdır.

Sevdiğini ellerinle öldürme. Mülkiyet, bir idamdır. Sevgiyi idam, sevgiliyi idam. Niye, neden, niçin diye sorma. Çünkü.. Gül, dalında güzeldir. Gül, dalında canlıdır. Gül, dalında özeldir. Eline aldığında değil. Dalından kopardığın gül, çoktan ölmüştür. Bir ölüyü kokla, kokuncaya kadar, sonra da çöpe at...

Sen gülü değil, kendini seviyorsun gülüm. Sen hiçbir ceylanı sevemezsin ve hiçbir ceylan seni sevmez. Ceylansız yaşayacaksın bu vahşi ormanda. Ceylansız, yani yarsız. Uzattığın yeşilliklerin/çiçeklerin kurbanı ceylanlar, sana lanetler okumadalar...

Geçenlerde bir ceylan dostu gördüm, mezarın başında; gözyaşlarıyla ölüyü diriltiyordu. Gözlerime inanamadım. Film gibi, roman gibi, masal gibi... İşte bizim serüvenimiz, insanlığın serüveni... Ve işte Allah ve âşıklarının hikâyesi, böyle karşılıklı bir ceylan hikâyesi... Ya mutlu bir başlangıç, ya da acı bir son...
...

Gönül Ceylanı!

Senin gönlünü nasıl kazanabilirim ey Gönül Ceylanı! Senin gönlünü nasıl avlayabilirim, ey büyük, En Büyük Gönül!? Gönlünü avlamak ne mümkün. Görünür mü ki avlansın?! Gözler seni idrak edemez. Peki ya gönlüne nasıl dokunabilirim, ey kırık gönüllerin sığınağı, Gönüllerin Ta Kendisi! Biliyorum, Sana sahip olamam, ey Gönüller Cevheri! Hiç, Hep’i nasıl satın alsın! Sahip sensin, mâlik sensin, melik sensin.

Ben zaten senin yarattığınım, malınım, mülkünüm ey Gönlümün Hakikati. Ne hoşsun, memlûkunun gönlüne bile kendini cebren sevdirmiyorsun, onu aşka icbar etmiyorsun.

Gönlümün tapusu seninken, almıyorsun; kendi ellerimle vermemi bekliyorsun ve irade-i cüz’iyeme bir değer veriyorsun. Sen nasıl Şey’sin böyle, herşeyinle gizlisin, gizemlisin, incesin, sevimlisin, sevgilisin. Beni bana rağmen sevdiğin öyle aşikârken, sanki sevmiyormuşsun gibi yapıp ayrılıkta gafletle usanmış gurbet kalbimi kurbiyetin özlemiyle yakıyorsun, volkan volkan kaynatıyorsun, cımbız cımbız kanatıyorsun; kendini aratıyorsun.

Ey Meçhûl-ü Ma’rûf! Sen öyle bir Şey’sin ki, hiçbirşeye benzemezsin, hiçbir şey de sana benzemez. Hakkıyla söyleyemediğim adını Sen kendin koyduğun için sana tapıyorum, ey adına kurban olduğum Ey Kadîr-i Külli Şey! Hakikatte ben sana mecburum, bunda şüphe yok. Fakat mecbur oluşumdan değil, mecbûl oluşumdan seni seviyorum. Cibilliyetim, sîretim, hilkatim, fıtratım seni sevmek için yaratılmış, sevmeye ayarlanmış, kulluğa programlanmış. Mecbûlüm, ama robot değilim. Hür ve özgür irademle sana ilan-ı aşk ediyorum, ey Aşk Perisi, Sevgili!

Farkettim ki: Ben seni sevdiğimde, eşim de beni seviyor, kardeşim de, arkadaşım da, işim de. Seni sevdiğimde, seviliyorum. Habibliğine yöneldiğimde, mahbubluk bana yöneliyor, gördüm ve görüyorum, âmentü. Öyle varsın yoksun ki, öyle var yok arasısın ki.

Varsın, tutsam tutamıyorum. Ordasın, görsem göremiyorum. Burdasın, dokunsam dokunamıyorum. İçimdesin; tutmuyor elim, görmüyor gözüm, sarılamıyor kollarım. Ruhum, seninle kurbiyette, kalbimle birlikte; bedenim uzak gurbetlerde, aklımla birlikte. Ne ki bundan müşteki değilim.

Ey yâdına kurban olduğum, muhteşem sarayın kapısını açmış, gece gündüz kaçaklarının yuvaya dönüşünü bekliyorsun... Adına yemin olsun ki, tebdil-i kıyafet etmiş gibi teb’anın arasına karışmışsın, kaçakların yanındasın, kaçıkların içindesin.

Herkese şah damarlarından daha yakınsın, alîmsin, habîrsin, şehîdsin, şâhidsin, müheyminsin, rakîbsin, basîrsin... Seni göremeyeceğim kadar yakınımdasın, göz bebeğimdesin. Biraz uzaklaşsan, belki görebileceğim. Seni duyamayacağım kadar yakından geliyor sesin. Sana sarılamayacağım kadar içimdesin...

Naz yapmıyorsun, daha ulvîsi Seninkisi. İlahî cilve var muamele edânda, mukabele endâmında. Deli ediyorsun bu yüzden âşıklarını, deli. İhtiyarlar bile, delikanlı kesiliyor. Her şeyini Sana kurban edene herşeyle yöneliyorsun, ama onlara hiçbir şey bırakmıyorsun, onları da hiçbir şeye bırakmıyorsun.

Hiçbir sevdalı sana malik olmadı, memlûkun oldu nihayette. Hoş, bir umman bir kaşığa sığmazdı zaten. Zât’ın hariç herşeyini musahhar kıldın, kılıyorsun ve kılacaksın âşıklarına, öyle diyorsun. Dünya ve mâfihâ, Cennet ve mâfihâ, hepsini cömertçe veriyorsun/vereceksin, sevenlerine, sana sevgilerini verenlere,

sevgileriyle beraber bütünlerini armağan edenlere. Ne ki hiç son bulmayacak bir aşkın yolcuları eyledin, sonsuz ve sınırsız bir aşkın, ey görüntüsünün şiddetinden görünmeyen Sevgili!
...

Musa Hûb
 
Üst