"Çocuklarınıza ilk öğreteceğiniz kelime, (kelime-i tevhid) "La İlahe İllallah" olsun." hadis meali.
“Bir kimse son nefeste (hâlis bir kalp ile) kelime-i tevhîd getirirse, Cennetʼe girer…” buyrulmuştur. (Hâkim, Müstedrek, I, 503)
Ölüm halindekilere La ilahe illallah söylemesini telkin edin, onları Cennetle de müjdeleyin. Şeytanın insana en yakın olduğu an bu vakittir. Ebu Nuaym
Ağır hastayı, La ilahe illallah demeye zorlamayın, sadece telkinde bulunun. Dare Kutni
Son sözü La ilahe illallah olanın, ruhu kolay çıkar ve o söz kıyamette ona nur olur. Hakim
Ubeydullah Ahrâr Hazretleri nakleder ki:
“Bir aziz zât, Nakşibend Hazretleri’ni vefatından sonra rüyasında görmüş ve ona: «–Ebedî kurtuluşumuz için ne yapalım?» diye sormuş. Hâce Hazretleri şu cevâbı vermiş: «–Son nefeste neyle meşgul olmak gerekiyorsa onunla meşgul olun!»
İmâm-ı Rabbânî Hazretleri buyurur:
“Allah Teâlâ’nın gazabını teskin hususunda «لَآ اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ» sözünden daha faydalı bir şey yoktur.
“Zünnûnʼu da (Yûnusʼu da zikret). O, (kırk gün tebliğ etmesi emredilmişken kavminin küfürdeki ısrarı karşısında ümitsizliğe kapılıp otuz yedinci günde) öfkeli bir hâlde geçip gitmişti. Bizʼim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti. Nihayet karanlıklar içinde (balığın karnında); «Senʼden başka hiçbir ilâh yoktur. Senʼi tenzîh ederim. Gerçekten ben zâlimlerden oldum!» diye niyâz etti. Bunun üzerine onun duâsını kabûl ettik ve onu kederden kurtardık. İşte Biz, müʼminleri böyle kurtarırız.” (el-Enbiyâ, 87-88)]
İmâm-ı Rabbânî Hazretleri buyurur:
“Kelime-i tevhîdin fazîleti karşısında, şu dünyanın tamamı bile bir kıymet ifâde etmez! Keşke büyük bir okyanusa nisbetle bir damla hükmünde olabilseydi! Ancak bu kelime-i tayyibenin kıymet ve azameti, onu söyleyenin mânevî derecesi nisbetindedir. Söyleyenin derecesi ne kadar yüksek olursa bu kelimenin azameti de o kadar artarak tecellî edecektir…”
Sahâbeden Şeddâd bin Evs -radıyallâhu anh- buyurur ki:
Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yanında bulunduğumuz bir sırada bize: “–Aranızda yabancı biri var mı?” diye sordular. Buradaki “yabancı” ile Ehl-i Kitâb’ı kastetmişti. Biz de: “–Hayır, yoktur yâ Rasûlâllah!” dedik.
Bunun üzerine Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kapıların kapatılmasını emrederek:
“–Ellerinizi kaldırın ve; لَآ اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ deyin!” buyurdu. Şeddâd bin Evs -radıyallâhu anh-, bu zikir meclisinin devamını şöyle anlatır: “–Ellerimizi bir müddet kaldırıp söylenildiği şekilde zikrettik. Ardından, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ellerini indirdi ve şöyle duâ etti: «–Allâh’ım, Sana hamd olsun! Rabbim, beni “bu cümle” ile gönderdin. Onu (söylemeyi ve gereğini yerine getirmeyi) bana emrettin. Buna karşılık bana Cennetʼi vaad ettin. Sen vaadinden aslâ dönmezsin!» Daha sonra Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ashâbına şöyle buyurdu: «–Müjdeler olsun size! Muhakkak ki Allah Teâlâ sizi bağışladı.» (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 124)