Ehli Sünnet: İmam Ebu Hanife Hz.lerinin 12 Vasiyeti

Sofuoglu

Ordinaryus
Katılım
29 Tem 2006
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
254
Puanları
83
yok her cümlenden bir şey çıkrırım emin olasın.. çünkü çok uzaktan bakıyorsun konuya.. ama esas cümlen bu idi bnunu aldım.. buyur buna cevap verde.. Cenab ı hakkın takdirinden sual olunmaz mı.. islam demek kayıtsız şartsız teslimiyet demek mi? şöyle bi oturup şeytanla ehl-i dalaletin dava veikili ile münazarada bulunamayacak mıyız??
elbetteki islam demek Allah'in hukumlerine kayıtsız şartsız teslimiyet demektir
zaten ne geliyorsa basimiza bu teslimiyetsizlikten geliyor,
islami yasantimiza degilde,yasantmizi islama uyglamaya calisirsak isde boyle cuvallariz!
elbetteki Allah(c.c)'in takdirinden sual olunmaz,
size acizane tavsiyem itikatinizi bir gozden geciriniz derim efendim,yanlis anlamayin ama bu tur sorgulamalar Allah(c.c) muafaza helak eder insani!!!!
 

Doubp

Üye
Katılım
22 Tem 2010
Mesajlar
64
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
efendim anlatamıyorum.. ben hükümlere teslimiyetten bahsetmiyorum bu ne şimdi Allah için.. Marifetullah nedir sizce bir ara müsait olduğunuz bir vakitte anlatabilri msiniz bana.. Şeytan ne için vardır görevi nedir lütfen...
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Doubp kardeşim, yaptığınız iş size güzel geliyor olabilir ama sonu şüphelere gark olmak ve delalettir. Din-i Mübin-i İslam evvela şeksiz şüphesiz kuvvetli bir iman ister. İman ise kalb ile ilgili bir hususiyet. Akıl ve mantık bir yere kadar vasıtadır ama ondan ötesi iman ve teslimiyettir. Hatta ötesinde akıl için çamura saplanmış eşek teşbihini yaparlar, teşbihte hata olmasın. Ordan öteye yol arayan akıl çırpındıkça batar. Akıl kalbe tabi olmalı ki bataklığa saplanmasın...

Asıl idrak merkezi kalbdir zaten. Akl-ı cüz idrak edemez Akl-ı Kül sensin gönül buyurmuştur ehli hal... Yani aradığınız soruların bütün cevapları kalbinizde. Yeter ki ona ulaşmasını biliniz. Yeter ki ona yol bulunuz. Zikirsiz, fikirsiz, şükürsüz kalbe yol bulmak da imkansız. Önce bir kalb sahibini bulup kalbine bağlanmak lazım.

Sonra inanınız bilmediklerimiz bildiklerimizden kat be kat fazla... Bize öğretildiği kadarıyla düşünebiliyoruz. Tefekkür ufkumuz sandığımız kadar geniş değil. Fakat kalb alemi açılıp büyüdükçe bu ufuk da artacaktır, emin olunuz. Madem bildiklerimiz kısıtlı, kendi bildiklerimizle önümüzü görmeye çalışacağımıza kendi bildiklerimizle amel etmeye bakalım. Yani sorgusuz sualsiz İTAAT... Sonrası peşinden gelecektir. Allah Tealanın vaadidir: "Siz bildiklerinle amel ediniz, biz Azimüşşan bilmediklerinizi size öğreteceğiz"

Amenna ve saddakna.

İman ve salih amel. Mutlaka lazım. Alimine cahiline... Zenginine fakirine... Aklı çok olana az olana... Üçüncü olarak güzel ahlak yani edep lazım. Güzel bir terbiye. Güzel bir fıtrat. Bunun için evvela haddimizi, acziyetimizi, güçsüzlüğümüzü, muhtaçlığımızı bileceğiz. Bunları itiraf etmekle başlayacağız. Güzel bir ahlak içinse Allah'a ve Resulüne güzel bir zan ve hürmet ile yaklaşmalı... Mesela, neden böyle oluyor diye sormaktansa, "Ya Rabbi, sen boş bir iş işlemezsin, her işin yerinde, güzel ve hikmetine uygun. Ya Rabbi, işlerinin mahiyetini ve eşyanın hakikatını bize de anlamak görmek nasip eyle" niyazı daha edeplicedir.

Allah ve Resulü güzeldir, güzeli sever.

Az söyledik çoka sayınız.
 

Doubp

Üye
Katılım
22 Tem 2010
Mesajlar
64
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
MUKALLİD

Mukallid olanların, müctehidin (Kur'ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden hüküm çıkaran âlimlerin) sözüne göre hareket etmesi vâcibdir, gereklidir. (İbn-i Âbidîn)

Bir mukallid ne kadar âlim olursa olsun, önce gelmiş müctehidlerin bildirdiklerinin dışında ayrı bir ictihadda bulunamaz, yâni hüküm veremez. (İbn-i Melek)

Mukallidler için delîl, sened; fıkıh âlimlerinin yâni müctehidlerin sözleridir. (Muhammed Hâdimî)

2. İnanılacak şeylerin delillerini araştırmadan, anlamadan, sâdece anasından babasından duyarak îmân eden.

Mukallidin îmânı sahîhtir (doğrudur). Bunlar, farzı, vâcibi, sünneti, müstehâbı bilmez. Anasından, babasından gördüğü gibi inanır ve ibâdet eder. Bu gibilerin îmânından korkulur. (Kutbüddîn-i İznikî)

3. Fıkıh âlimlerinin yedinci derecesinde bulunan âlim.

Mukallid olan fıkıh âlimleri, mezheb imâmlarını taklid eder. Bu demektir ki, kendiliğinden söz söylemez. Onun sözü mezheb imâmının söylediği sözdür. (M. Sıddîk bin Saîd, İbn-i Âbidîn)
 

Doubp

Üye
Katılım
22 Tem 2010
Mesajlar
64
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
TAKLİT

Taklit; lügatte bir kimsenin boynuna gerdanlık takmak manasınadır. Takallüd de gerdanlık takınmaktır. Istılahta (usulu fıkıhta) taklit : Başkasının kavlini huccete delile bakmaksızın kabul etmekten ibarettir. Başka bir tarif ile taklit : Bir insanın başka bir insana, söylediği sözde veya yaptığı işte hak olduğuna inanarak deliline bakmaksızın tabi olmasıdır. Sanki insan o zatın sözünü veya işini kendi boynuna bir gerdanlık yaparak takmıştır.

İşte bir müçtehide bir hüsnü ittikattan dolayı tabi olmak da bir taklit meselesidir. Başkasına tabi olup taklit yapana da “mukallit” denir. O kimse amelinden doğan mesuliyeti o müçtehidin boynuna geçirmiş olduğu düşünülmüş ve bu işe “taklit” bu işi yapana da “mukallit” denilmiştir.

İçtihat derecesini haiz olmayan fukahadan her birine de mükallidi mahz denilmiştir. Bir vazifeyi ve memuriyeti bir zata tefviz ve tahmil etmeye de “taklit” denilmiştir. Böyle bir şeyi kabul ve tahammül etmeye de “tekallüd” denilir.[1] Usulu dinde taklit caiz değildir. Çünkü itiikatta mühim olan ilimdir. Taklit ise ilim ve marifet yolu değildir.İmâm-ı Eşari (ra)Mukallidin imanı sahih değildir”demiştir.[2] Şüphesiz mukallidin imanı dört imâm indinde sahihtir. Her ne kadar farz olan istidlâlı terk ettiği için asi ve günahkâr olmuş ise de.[3] İman ile alakalı hususlarda nazar ve istidlâle bulunmak farzdır. Herkes takatı miktarınca imanı nazarda bulunmakla mükelleftir. Binaen aleyh nazar ve istidlâli terk edenler günahkâr olurlar.



[1] Hukuku İslâmiye ve Istılahatı Fıkhıyye Kamusu C.1 S.243den 246 ya kadar.

[2] Medhal C.1 S.273 - Kiatbüliçtihat – Cüveyni S.98

[3] Şerhulmeali – Aliyyülkâri – Muvazzah İlmi Kelâm Ö. Nasuhi S.79
 

Doubp

Üye
Katılım
22 Tem 2010
Mesajlar
64
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Doubp kardeşim, yaptığınız iş size güzel geliyor olabilir ama sonu şüphelere gark olmak ve delalettir. Din-i Mübin-i İslam evvela şeksiz şüphesiz kuvvetli bir iman ister. İman ise kalb ile ilgili bir hususiyet. Akıl ve mantık bir yere kadar vasıtadır ama ondan ötesi iman ve teslimiyettir. Hatta ötesinde akıl için çamura saplanmış eşek teşbihini yaparlar, teşbihte hata olmasın. Ordan öteye yol arayan akıl çırpındıkça batar. Akıl kalbe tabi olmalı ki bataklığa saplanmasın... .
buna deliliniz kaynağınız nedir??
 

Sofuoglu

Ordinaryus
Katılım
29 Tem 2006
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
254
Puanları
83
efendim anlatamıyorum.. ben hükümlere teslimiyetten bahsetmiyorum bu ne şimdi Allah için.. Marifetullah nedir sizce bir ara müsait olduğunuz bir vakitte anlatabilri msiniz bana.. Şeytan ne için vardır görevi nedir lütfen...

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:

“Her şeyden haberdar olan Allah gibi sana hiç kimse haber veremez.” (Fâtır: 14)

Sana hakikatı bildirecek olan, herşeyden kemaliyle haberdar olan zât-ı kibriyâ’dır, diğer haber verenler değil.

Farz-ı muhal ki bir adam hiç yok iken bir dükkan yapmış. İçini en güzel nimetlerle, ziynetlerle doldurmuş ve alış-veriş yapıyor. Sen ise dükkânı görüyorsun, içindeki nimetleri ziynetleri görüyorsun ve fakat o dükkanı yapanı, o nimetleri yerli yerine koyanı, o ziynetleri yerleştireni, o dükkân sahibini görmüyorsun. Gerçekten bu, büyük bir körlük değil midir?

O’nunla bakıyorsun, O’nunla tutuyorsun, O’nunla yürüyorsun, fakat O’nu görmüyorsun. Hâlâ tanıyamadın dükkân sahibini. O’nunla baktığın halde! Bütün yaratıklar da böyledir. O’nunla varsın, bütün mevcudat da böyledir.

Kudretiyle oluyorsun var; kudretini çekince ölüyorsun, oluyorsun bir hiç. Kâinat da böyledir. O’nun indinde bir insanla bir kâinat arasında hiç fark yoktur.

“Sensiz kuvvet olmaz,

Sensiz vücud olmaz,

Sensiz mevcut olmaz, Lâ mevcude illâllah.

Sen Sübhansın, sen Sultansın, sen Hâlık’sın, sen Râzık’sın, sen çok Lütufkâr, gani olan Allah’sın!”


Bu sır burada tecelli eder!

Eğer bu noktayı kavrarsanız, Allah-u Teâlâ’nın azametini kavramış olacaksınız,fakat kolay değil.
iste marifetullahda burda gizlidir!!!!!
 

Doubp

Üye
Katılım
22 Tem 2010
Mesajlar
64
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Eğer bu noktayı kavrarsanız, Allah-u Teâlâ’nın azametini kavramış olacaksınız,fakat kolay değil.
iste marifetullahda burda gizlidir!!!!

"La yukellifullah i nefsen illa vüs aha"

nasıl kolay değil.. hani dinde harec yoktu??

لاَ حَرَجَ فِى الدِّينِ
 

Doubp

Üye
Katılım
22 Tem 2010
Mesajlar
64
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
edille-i şer iye de kaçıncı sırada oluyor...
 

Sofuoglu

Ordinaryus
Katılım
29 Tem 2006
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
254
Puanları
83
"La yukellifullah i nefsen illa vüs aha"

nasıl kolay değil.. hani dinde harec yoktu??

لاَ حَرَجَ فِى الدِّينِ

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:

“Biz insana şah damarından daha yakınız.” buyuruyor. (Kaf: 16)

Bir Âyet-i kerime’sinde de:

“Biz ona sizden daha yakınız, fakat siz görmezsiniz.” (Vâkıa: 85)

Buyurduğu halde nasıl ki anlamıyorsanız, marifetullah ilminden de marifetullah ehlinden de anlamanız mümkün değildir. Çünkü onların muallimi Hazret-i Allah’tır. Hazret-i Allah onlarda tecelli etmiş, ondan ona yakın olduğunu göstermiş... Artık bir kulun bunu anlamasına ilmi de yetmez, aklı da yetmez, idraki de yetmez.

Âyet-i kerime’sinde:

“İçinizde... Görmüyor musunuz?” (Zâriyat: 21)
Buyurduğu halde görebiliyor musunuz?

İşte gören yalnız bunlardır. Yalnız bunlar gördü, bildi, itiraf etti.

Allah-u Teâlâ “İçinizdeyim... Görmüyor musunuz?” buyurduğu halde görmüyorsunuz değil mi? Neden? O hale gelinmediği için.
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
edille-i şer iye de kaçıncı sırada oluyor...

3. sırada: Rasihun Ulema...

Allah, Resulü ve Ulema... Kitap, Sünnet ve Ulema beyanları. Temel kaynağımızdır.

"Allah'a ve Resulüne itaat ediniz. Sizden olan emir sahiplerine (muteber ulemaya) da..." Ayet-i Kerime mealidir.
 

Doubp

Üye
Katılım
22 Tem 2010
Mesajlar
64
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Din-i Mübin-i İslam evvela şeksiz şüphesiz kuvvetli bir iman ister. İman ise kalb ile ilgili bir hususiyet. Akıl ve mantık bir yere kadar vasıtadır ama ondan ötesi iman ve teslimiyetti

kusura bakmayın ben bu cümlenin delilini isterim.. Ben iddia ediyorum ki akıl ve mantık bir yere kadar değil.. Bence cevaplanmayacak hiç bir soru yoktur... Ve böyle olmalı ki adalet sağlanabilsin..

bu cümleyi beyan eden ulemaları bir ara eklerseniz sevinirim.. Muteber ulema olsun ama..
 

Doubp

Üye
Katılım
22 Tem 2010
Mesajlar
64
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:

“Biz insana şah damarından daha yakınız.” buyuruyor. (Kaf: 16)

Bir Âyet-i kerime’sinde de:

“Biz ona sizden daha yakınız, fakat siz görmezsiniz.” (Vâkıa: 85)

Buyurduğu halde nasıl ki anlamıyorsanız, marifetullah ilminden de marifetullah ehlinden de anlamanız mümkün değildir. Çünkü onların muallimi Hazret-i Allah’tır. Hazret-i Allah onlarda tecelli etmiş, ondan ona yakın olduğunu göstermiş... Artık bir kulun bunu anlamasına ilmi de yetmez, aklı da yetmez, idraki de yetmez.

Âyet-i kerime’sinde:

“İçinizde... Görmüyor musunuz?” (Zâriyat: 21)
Buyurduğu halde görebiliyor musunuz?

İşte gören yalnız bunlardır. Yalnız bunlar gördü, bildi, itiraf etti.

Allah-u Teâlâ “İçinizdeyim... Görmüyor musunuz?” buyurduğu halde görmüyorsunuz değil mi? Neden? O hale gelinmediği için.

efendim yukarıda benim arz ettiğim ayete ters zaten verdiğiniz hükümler.. yukarıda ki ayetlerin bir açıklamasını nolmadığını nereden bilebilirsiniz ki.. hiç araştırdınız mı.. belki yarım saatte çözümü vardır.. hatta zariat 21 mealine bakarsak ta ben görüyorum siz neden göremiyorsunuz anlayamadım.. وَ فِى كُلِّ شَيْءٍ لَهُ آيَةٌ تَدُلُّ عَلَى اَنَّهُ وَاحِدٌ
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
462. MEKTUP

KONUSU:
Rasihun ulemanın istidlali ile zahir erbabının eserden müessire istidlali arasındaki farkın beyanı.

NOT: İmam Rabbani Hz. bu mektubu, Kadı Nasrullah’a yazmıştır.


Eserden müessire, mahluktan yüce Sultan Hakka istidlal, zahir ulemanın meşguliyetidir. Aynı zamanda bu meşguliyet, rasihun ulemanın da meşguliyetidir. Bu rasihun ulema, Enbiya varislerinin kamilleridir. Onlara salat ve selam olsun.

Zahir ulema, mahlukun varlığını bilmek yolundan, halkın varlığını bilmeyi tahsil ederler. Eserin varlığına da, müessirin varlığına delil kılarlar. Böylelikle de, müessirin varlığına, iman ve yakin hasıl ederler.

Rasihun ulemaya gelince... Velayet kemalatı derecelerini kat etmişlerdir; asaleten Enbiyaya has olan devlet makamına da ulaşmışlardır. Yine bunlar, eserden müessire istidlal ederler. Amma müşahedelerin ve tecellilerin husulünden sonra. Bu yolla, hakiki müessire yakine dayalı iman kazanırlar. Bunlar, işin sonunda bilirler ki kendilerine tecelli edip müşahede yollu ne gelir ise, matlubun zılalinden bir zılal olup nefye ve iman edilmemeye müstahaktır.

Şuna da yakin hasıl ederler ki keyfiyeti belli olmayana iman, bu yerde istidlal olmadan müyesser olmaz. Çaresiz olarak, istidlale geçip matlub zatı, zılal hailiyeti olmadan talep ederler.

Bu büyüklerin ki yüce mukaddes Zat’a kuvvetli muhabbetleri vardır; hatta masivayı onun için feda etmişlerdir; hiç şüphe edilmeye, Resulullah “sav” Efendimizin buyurduğu:

İnsan, sevdiği ile beraberdir...”

mana hükmüne göre, istidlal yolundan hakiki matluba vasıl olurlar.

Böylelikle de, tecellilerin darlığından ve zılal şaibesi olan zuhurattan halas olurlar. Böylelikle de, aslın aslına adım atarlar.

O makam ki zahir uleması ilmi oraya ulaşır; bu büyüklerin kendileri muhabbet cezbeleri ile cezbeli olarak oraya ulaşır. Kendilerine, keyfiyeti belli olmayan bir manada ittisal (birleşme, bitişme) hasıl olur.

Üstte anlatılan fark, ancak muhabbet yolundan gelmektedir.

Her kim ki muhabbet ehlidir; mahbubun gayrından kopup onunla ittisal eder. Bir kimsede muhabbet yok ise, ilimle iktifa eder; bunu da bir ganimet bilir.

Hatta bu büyükler, bazen öyle bir makama çıkarlar ki ulemanın ilmi dahi, oraya ulaşamaz.

Ulemanın ilmi, o da sıhhat takdirine göre, matlubun dehlizinde nihayet bulur. Halbuki, matluba ulaşan, matlub iledir. Bu beraberlik bir dakika dahi terk edilmez ki o dakikada onlara nasip gelmeye... Bir büyük şöyle demiştir:

Hak ile kulu, sütle şeker oldu...
En yüce vasıf, yüce Allah’ındır.


Yerinde olur ki hakiki manada kul olana; yüce Hakkın masivasından dahi halas müyyesser ola...

Bu yolda başarı ihsan eden Subhan Allah’tır.
 

Sofuoglu

Ordinaryus
Katılım
29 Tem 2006
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
254
Puanları
83
efendim yukarıda benim arz ettiğim ayete ters zaten verdiğiniz hükümler.. yukarıda ki ayetlerin bir açıklamasını nolmadığını nereden bilebilirsiniz ki.. hiç araştırdınız mı.. belki yarım saatte çözümü vardır.. hatta zariat 21 mealine bakarsak ta ben görüyorum siz neden göremiyorsunuz anlayamadım.. وَ فِى كُلِّ شَيْءٍ لَهُ آيَةٌ تَدُلُّ عَلَى اَنَّهُ وَاحِدٌ

hayir efendim terslik sizin zihniyetinizde!!!!
yolun buyuklerinden arz edelim insaAllah,

Mürşid-i kâmil; Mürşid-i hakiki olan Hazret-i Allah’ı bilendir, içinde O’nun olduğunu görendir, gerçekten kendisinin bir maske olduğunu bilendir.

Mürşid-i kâmil budur. Mürşid-i kâmil bir resimdir, Mürşid-i kâmil bir paçavradır, Mürşid-i kâmil bir maskedir.

Bunlar anlatılıyor, fakat gerçek mânâda anlaşılmıyor.

Âyet-i kerime’sinde:

“İçinizde... Görmüyor musunuz?” (Zâriyat: 21)

Buyuruyor Hazret-i Allah.

İçte gören yalnız bunlar oluyor.

Bir Âyet-i kerime’sinde de:

“Biz insana şah damarından daha yakınız.” buyuruyor. (Kaf: 16)

İçindeyim diyor, yüzün bir maske, vücudun bir elbisedir diyor. Senden sana yakınım diyor, sesleniyor. Fakat bunu hayatta hiç duymadık.

Diğer bir Âyet-i kerime’sinde ise:

“Biz ona sizden daha yakınız, fakat siz görmezsiniz.” buyuruyor. (Vakıa: 85)

Her zerrede Fail-i Mutlak’ın fiilleri vardır, yani her zerrede ulûhîyet sırları mevcuttur. Onun için her şeyden her şeye yakın, fakat insan görmez. Bu Âyet-i kerime buna şâmildir.

Bu üç Âyet-i kerime’nin tecelliyâtına mazhar olduğu için Hakk’ı içte olduğunu görüyor, biliyor. Bu Âyet-i kerime’lerin tecelliyatına mazhar olmadıkça mürşid-i kâmil olamaz.

Bunu nasıl bildi? Allah-u Teâlâ bildirdiği için bildi, gösterdiği için gördü.

Bir Hadis-i kudsî’de de Hakk Celle ve Âlâ Hazretleri şöyle buyurur:

“Sonra ben yüzümle onlara yönelirim. Yüzümle yöneldiğim bir kimseye neyi vermek istediğimi, herhangi bir kimsenin bileceğini mi sanırsınız?”

Allah-u Teâlâ devamla şöyle buyurdu:

“Onlara ilk vereceğim şey nûru kalplerine akıtmaktır. İşte o zaman ben onlardan haber verdiğim gibi, onlar da benden haber verirler.” (Hâkim)

Açık bir ifade! Yani ben onlardan haber veriyorum amma, onlar da benden size haber veriyorlar.

İşte bu Hadis-i kudsî, Allah-u Teâlâ’nın onlara verdiğini kimsenin bilemeyeceğini, onlara ihsan ve ikram ettiğini, başkasına vermediğini ve Hazret-i Allah’ı yalnız bunların bildiğini bize bildiriyor.

Bir Âyet-i kerime’de de şöyle buyuruluyor:

“Seni bütün noksan sıfatlardan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka hiç bir bilgimiz yok.” (Bakara: 32)
 

Doubp

Üye
Katılım
22 Tem 2010
Mesajlar
64
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
zahir ulema, mahlukun varlığını bilmek yolundan, halkın varlığını bilmeyi tahsil ederler. Eserin varlığına da, müessirin varlığına delil kılarlar. Böylelikle de, müessirin varlığına, iman ve yakin hasıl ederler.

Rasihun ulemaya gelince... Velayet kemalatı derecelerini kat etmişlerdir; asaleten Enbiyaya has olan devlet makamına da ulaşmışlardır. Yine bunlar, eserden müessire istidlal ederler. Amma müşahedelerin ve tecellilerin husulünden sonra. Bu yolla, hakiki müessire yakine dayalı iman kazanırlar. Bunlar, işin sonunda bilirler ki kendilerine tecelli edip müşahede yollu ne gelir ise, matlubun zılalinden bir zılal olup nefye ve iman edilmemeye müstahaktır.
müşahede den kastedilen manayı ve de bu sülukun tahmini süresini söylerseniz daha iyi anlayacağım.. ve gölgesinin gölgesi bölümü.. teşekkür ederim..
 

Doubp

Üye
Katılım
22 Tem 2010
Mesajlar
64
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
sofuoğlu bende diyorum ki efendim ben görüyorum.. bakın size bir hüküm verdim :
وَ فِى كُلِّ شَيْءٍ لَهُ آيَةٌ تَدُلُّ عَلَى اَنَّهُ وَاحِدٌ

şimdi zariat ta anlatılanı ben görüyorsam ben mürşid i kamil mi oldum demektir..
neden marifetullahı bu kadar zora sokuyorsunuz anlamadım..
meleklerin hazreti adem ile ilgili hadise de söyledikleri ile de bu konuyu bağdaştıramadım.. tabi ki O nun bildirdiğinden başkasını bilmiyoruz.. sorun burada işte siz inanıyor musunuz ki bu zamanın evladına Cenab ı hakk gerekli bütün bilgileri indirmesin göstermesin soru işareti bıraksın.. ben inanmıyorum.. ben inanıyorum ki din namına hiç bir soru cevapsız değildir... öğrenmek için de mürşid i kamil olmaya ihtiyaç yoktur...
 

Sofuoglu

Ordinaryus
Katılım
29 Tem 2006
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
254
Puanları
83
... Bir büyük şöyle demiştir:

Hak ile kulu, sütle şeker oldu...
En yüce vasıf, yüce Allah’ındır.

muhtermlerin şu sözü ile nede güzel örtüşdü degilmi hirahos agbey;)

"Senin aslın bir damla kerih su, o ise çok değersiz bir şey!
O çok değersiz bir şeyi dilediği şekilde inşâ etmiş, kendi ruhundan üflemiş.
Hiç bir şey yok iken, her şeyi var etmiş.
Her canlıyı yeryüzüne yaymış, imtihan için insanları bu dünya sahnesine koymuş,
biraz sonra varlığını çekecek, bir avuç gübre olacaksın.
Hani sen kendini çok değerli sanıyordun? Meğer bütün değerler Hazret-i Allah'a âitmiş!"
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Yukardaki Mektubu Rasihun Ulemanın kıymeti anlaşılsın diye yazdık.

Sözlerimiz ile ilgili size delil sunacağız. Hem de birazdan. Lakin önceklikle hangi itikad ve ameli ekole (mezhebe) bağlı bulunduğunuzu öğrenmek isteriz.
 
Üst