İbrahim Tevhidi
Profesör
EHLİ SÜNNET! BİRLEŞİYOR - MUŞ !!! ??
2010-07-12 09:04:16
Kurtuluşumuz yakındır !
Gözlerim yaşardı, çok duygulandım, zafer naraları atmak geldim içimden. Muhteşem bir şey, sunni dünyacığımızın merciiyet problemi ortadan kalkacak. Yaşasın Ehli Sünnet Vel-Cemaa ve yaşasın kerameti kendinden menkul ortodokslarımız.
Tek doğrucu önderlerimizi görünce gözlerim yaşardı gerçekten, lutfetmişler, bir araya gelmişler, ne büyük zahmetler, ne büyük bir emek ... Üstadlarımız diyorlar ki: "Bilindiği üzere günümüz dünyasında Şia’nın devleti var: İran… Vehhâbî akımları destekleyen bir devlet var: Suudi Arabistan ve bazı körfez ülkeleri… İbazî mezhebinin devleti Uman… Başta ABD olmak üzere dünya egemenleri ve konjonktürü tarafından desteklenen modernist akımları da göz önüne aldığımızda bugün sadece Ehl-i Sünnet’in devletinin olmadığını söylemek mümkün. Bu yüzden de Sünnî dünyada ciddi bir merciiyet ve otorite krizi yaşanmakta. "
"Sünni dünyanın yaşadığı bu krizi aşmak için bir grup âlim, sorumluluk yüklenerek “Dünya Ehl-i Sünnet Âlimleri Birliği (DESAB)nin kuruluş çalışmalarını başlattı." Bu ne demektir, milyonlarca müslümanı defterden silmektir, bu büyük bir fitnedir, bu anneyle kabede zina etmekten daha büyük bir günahtır, ölçülemez bile.
Bu yeni oluşum, görülmektedir ki, mezhepçi ve bağnaz bir oluşumdur. Namus-u Ekber olan din, İslam, ayaklar altına alınmışken, islam tarihinin derinliklerinden gelen fitneyi canlandırmaya, hala aynı ucuz argümanlar hareket etmeye çalışmaktadırlar. Yaptıkları bu ümmetin geleceğinin bağrına bir hançer daha saplamak, ayağına bir kurşun daha sıkmaktır. Analarımızın, bacılarımızın namusundan daha büyük, tarih sahnesindeki birkaç fedakar peygamber dostundan daha büyük bir şey, Namus-u Ekber olan için her şey feda edilebilir. Korkularımız, öngörlerimiz, farklılıklarımız, hatalarımız her şey ama her şey boştur.
Üstelik batının asıl projesi, ılımlı, sulandırılmış islamdır ve ılımlı islamcılar!, ortodokslarımızın beğenmediği vehhabilerden de, şiilerdende rahatsız olmaktadır. Bir tek sözde ehli sünnetçi(kısaca ortodoks)'lardan rahatsız olmamakta, teveccüh göstermektedirler. Bir diğer sorunda şuradadır, bizi destekleyecek bir devletimiz bile yok diyorlar. Bu kadar sunni devlet var, sözde ehli sünnet itikatlarına göre ulul'emre itaat mecburidir, gayrisi anarşistliktir, fitnedir. Buralar darul islamdır, zira ehli sünnet öyle demektir. Hani devlet yoktu, işte Pakistan, Türkiye, Mısır ... Evet Şiiliği resmi olarak seçip, yaymaya çalışan bir İran var diyebiliriz, ama T.C.'nin diyanet kurumu da sunniliği yaymaktadır, bakın ülkede bütün sunni din görevlileri maaşlıdır, camiler devlet desteklidir. Sunnilik bu ülkede her zaman devletin resmi mezhebidir, olmayada devam edecektir. Suudi arabistanın baş düşmanı yine vehabbilerdir, Ummanda halk İbazi olsa da devlet halka ait değildir, üstelik ibazilik itikadına göre devletleri meşru bile değildir. Fakat ortodokslarımızın sözde tek doğru itikadlarına göre hak ve meşru olan bunca rejimi yok saymaktadırlar.
Bir diğer gariplik "Üyeleri seçerken çok hassas davranıyoruz. Üyelik müracaatında bulunan herkesi kabul etmiyoruz. Mesela, DESAB’a üye olabilmesi için bir kişinin Ehl-i Sünnet’e mensup bir âlim olması yetmiyor… Aynı zamanda ilmiyle âmil bir âlim olması, davet ve eğitim çalışması yapıyor olması gerekiyor. " diyorlar peki sizin standartlarınıza göre ilmiyle amil olmayan alimlerin taraflarları size nasıl bakacaklar. Bu nasıl bir fitnedir ?
Bu çok büyük efendilerimiz demişler ki: "DESAB, adından da anlaşılacağı üzere Ehl-i Sünnet bir kuruluştur. Yalnızca Ehl-i Sünnet âlimlerinin üye olabileceği ve sadece Sünnî âlimlere mahsus bir kuruluş olduğu için Şiî, İbazî ya da Ehl-i Sünnet dışı diğer mezhep ve ekollerin âlimlerini ve mensuplarını üyeliğe kabul etmiyoruz." bu ne demektir, ehli sünnet kitaplarınızın hangisinde yazmaktadır böyle bir anlayış. Klasik sunni jargonuna ne oldu, nerede ehli kıble söylemi, ittihad-ı islam söylemi nerededir. İşte bir adamdan, mühim ve müdhiş bir sual: “Neden ehl-i dünya, ehl-i gaflet, hatta ehl-i dalâlet ve ehl-i nifak rekabetsiz ittifak ettikleri halde; ehl-i hak ve ehl-i vifak olan ashab-ı diyânet ve ehl-i ilim ve ehl-i tarikat, neden rekabetli ihtilâf ediyorlar? İttifak ehl-i vifâkın hakkı iken ve hilâf ehl-i nifâkın lâzımı iken, neden bu hak oraya geçti ve şu haksızlık şuraya geldi? " Neden, neden, neden ?
Çünkü: Kerameti kendinden menkul, sultanlarımız, beğlerimiz mezhepçilik, bölgecilik ve çıkarcılık hastalığından bir türlü kurtulamıyorlar.
Bir diğer enterasan durum ise, bu toplantıda ev sahibi kuruluş, Türkiyedeki mezhepçi, tasavvufçu ve gelenekçiliğin merkezlerinden birisidir. Ehli Sünnetçilik oynamakta, reddiyeler yazıp günü kurtaran süper kahramanlar yetiştirmekteler. Ama görülüyor ki toplantıya Ümmül-Kura Üniversitesinden katılanlar olmuş, selefi meşrep ve Seyyid Kutup taraftarlığı ile bilinen kişiler. Ev sahibi grubun itikadına göre bu kişilerde, Seyyid Kutub'da sapık ve yoldan çıkmıştır. Her tarafından çatırdamaya hazır ve bereketsiz bir iş olduğu buradan belli.
"Yalnızca Ehl-i Sünnet’e ait bir birlik oluşturmayı hedefledik. Şia’nın, Zeydiyye’nin, İbadıyye’nin kurduğu ulema birlikleri var. Neden Ehl-i Sünnet’i temsil eden bir âlimler birliği kurulmasın? Bu gün yeryüzünde Ehl-i Sünnet’i temsil eden uluslar arası ilmî ve şerî bir heyet ya da bir komisyon yok. Allah’ın lütfuyla DESAB bu boşluğu dolduracak ve yakın bir zamanda Sünni dünyanın mercii olacak. "Hangi ehli sünnet üzerine ittifak kurupta, mercii olacaklar acaba. Ehli Sünnet o kadar göreceli ki :
Sormak istiyorum "Hangi Ehli Sünnet ?" her önüne gelen grup ehli sünnet olduğunu iddia ediyor. En uç gruplar bile bu iddianın sahibi, fanatik vehhabilerden, sistem köleliğini itikad edinen ışıkçılara, mezhepçilerden, hurafeci tarikatçılara kadar. Türkiyede de bu işin sözde muhafızları, ve tetikçileri bile türedi. Ve bu tetikçilerden Arabsitanda, Kuzey Afrikada, Suriyede bolca var.
Dünya İslam Alimleri birliği oluşuturup bütün dünya müslümanlarını birleştirmek, bütün müslümanlar için mercii ve rehber olmak ideali(esasında farzdır) varken, şimdi kendi bölünmüşlüklerine, yeni kavgalar ekleyecekler. Hangi sunni dünyadan bahsediyorlar, hangi ehli sünnetten. Bu kadar göreceli bir şey üstüne dava bina edip, altında bütün ümmeti mahsur bırakacaklar. DESAB olarak Filistin sorunuylada ilgileneceklermiş, daha Filistin mücahidlerin itkadını bile bozuk ve sapık olarak görürken, nasıl kurtarıcı ve önder olacaklar.
İlim ahlakını ve İslam’ın bireysel hukukunu göz ardı ederek kendisi gibi düşünmeyen her müslümanı sapıklıkla, yoldan çıkmışlıkla suçlayan garip bir zihniyet teşekkülü var ortada. Sözde hak ehli sünnet vel-cemaat olduklarını ve sadece kendisilerinin doğru yolda olduğunu iddia eden, hakikati ise kelle sayıları ile ölçen bu garip yapılanmalar tam manasıyla bir din mafyası halini almış durumda.
Son Gazze saldırısının başladığı hafta, o en şiddetli günlerde tetikçinin biri, bu ümmetin bir değeri hakkında atıp tutan görüntüler yayınlıyordu, hakkında ileri geri konuşuyordu, hatta bu ümmetin son yüzyılda uyanışına vesile olmuş ne kadar alim, mütefekkir ve şairimiz varsa hepsine saldırıyor, aşağılıyor, karalıyordu. Hala aynı(kimin tarafından yüklendiği belli olmayan) misyon üzerine devam eden bu ve bunun gibi şahıslar, Atatürkçü, milliyetçi, mezhepçi, vatancı, mukaddesatçı, gelenekçi, olduklarını her seferinde ispatlayıp, İslam’dan başka her şeye hizmet ettiklerini göstermişlerdir. Aynı zihniyet zamanında İmam İbni Teymiyye’yi hapislere attırıp, şehid ettirmiş, İmam Şafi(r.a.)’ı rafızilikle suçlamıştı. İslami sitelerde, mekanlarda, sohbetlerde, orada burada, İslam aleminin birliğini savunan herkese taassupkârane ve samimiyetsizce, delilsiz, mesnetsiz bir şekilde saldıran seküler odaklı, küfür destekli bir zihniyet bulunmaktadır. Kendilerine ehli sünnet savunucuları diyen ve güya ehli sünneti savunma misyonu yürütüp timler kuran bu garip ve gülünç şahısların ya ehli sünnetten haberleri yok, yada bilerek çarpıtıyorlar.
İran’da ki eşdeğerine 72 fırkanın en sapığı diye saldıran bu tip, karşı tarafın “yezid köpeği” ithamına muhatap kalması kaçınılmazdır.Zira değişmez bir tarihi gerçek var: İçimizden çıkan her beyinsiz tefrikacının bizzat kendisi tefrikanın kurbanı haline gelir. Nasıl mı? İşte şöyle: Bu bizimkine “yezid köpeği” diyen, mercedesli şii molla saldırıda bulunuyor.. Peki, onun bizdeki mezhepçi türdeşleri, onun fetvasını dinler mi? Dinlemez. Çünkü, bizim mezhepçilere göre o bir “rafizi”. Bizim mezhepçiler, rafizi lafını küfreder gibi kullanırlar ve canlarının sıkıldığına küfretmek yerine “rafizi, vahhabi” demeyi tercih ederler. Şimdi, kendini “en bi öz Sünni” gören bizim mezhepçilere göre, bu Şii molla “sapık” (!). Dolayısıyla, bu fetvanın anlamı da şu: “Bir sapık, kendi gibi sapık olan birileri hakkında demiş ki…”
Ne kadar enteresan!
Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Cennetin kapısını insanların yüzüne kapıyorsunuz; ne kendiniz içeri giriyor, ne de girmek isteyenleri bırakıyorsunuz! (Matta 23:13-14)
“Kur’an gerçek müminler için diyor ki: “Müminlere zilletli, kafirlere izzetlidirler.” Bu tipler ise, hep tam tersini yaparlar: Müminlere izzetli, kafirlere zilletlidirler. İzzeti zilletin içinde aradıkları için de, Allah burunlarını yerden kaldırmaz.”
"Dar kafalı, kötü niyetli kimseler takrib düşüncesine karşı gelmekteler. Bu gibi kimseler bütün ümmetler içerisinde bulunurlar; tefrikayı kendi varlıklarını sürdürmek olarak bilenler, heva ve heves ehli, bozguncu, hasta ruhlu kimseler bu düşüncemize karşı gelenlerdir. Onlar kalemlerini tefrika üreten siyasetler için kullanmaktalar, yapıcı hareketlerin sürdürülmesine, Müslümanların birliğine engel olmaktadırlar"
"Dinlerini parça parça edip, grub grub olanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını haber verecektir." (Enam suresi: 159)
Bu tefrika şirktir, ümmetin bölünmez bütünlüğü, Allah'ın birliği gibidir, tevhid inancının bir cüz'üdür. Tefrika üzerinde ittifak etmek, fitneyi ateşlemek, şirk çamurunda güreşmektir. Cahil insanların, fitne tezgahlarıan düşüp şaşırmalarını mazur görebilir fakat alim bilinen, ümmete önderlik eden! kişilerin sunni, şii meclislerine kurmak yerine bütün islam alimlerini kapsayacak bir meclis kurmaları, bir an evvel ihtilafları bu mecliste çözmeye veya tehir etmeye çalışmaları gerekmektedir. Zira bu ihtilaflar namaz'ın farziyeti kadar mühim değildir, olamazda. Allah Resulu Medine'de bi müslümanın örtüsüne el uzatan yahudiye karşı mücadele başlatmış ve namazını bu iş için tehir etmiştir. Zira mesele islamın izzet ve şerefidir. İslamın izzet ve şerefi için namazını tehir eden peygamberin varisi alimler, kendi doğruları için tek bir ihtilafı bile görmezden gelememekte ve çözememektedir.
Üstad Said Havva ise "El islam" kitabının c. 2, 165. sayfasında İslam ülkelerinin parçalanmaları hakkında şöyle demekte:
"Gerçekten de İslam dünyası muhtelif fıkhî mezhep ve gruplardan oluşmuştur. Her bölge de kendine özgü fikir ve mezhebe sahiptir. Bu yüzden diyorum ki: Herkes kendi dili üzere yaşadığı bölgede kendine has yönetime sahip olsa ne mahzuru vardır? Şiaların yaşadığı bölge kendi yönetimlerine, ayrı mezhep ve düşüncede olanlar ise kendi bölgelerinde kendi yönetimlerine sahip olsunlar. Her bölge kendi yönetimi için bir yönetici seçsin ve hepsi birlikte bir merkezi yönetimdeki halifeye tabi olsunlar. "
İşte İhvan-ı Müslimin'in düşünce adamlarından bin olan Said Havva'nın sözleri;
"Şia'nın da İslam gölgesi dahilinde kendine ait bir yönetimi olsun ve Şia da dahil olmak üzere çeşitli mezheplerin olması İslam ve müslümanlara hiç bir zarar getirmez."
Diyalog herşeyin anahtarıdır, şiileri kafirlerden bile aşağıda gören birisi ancak cahildir, sahabelere sövmeyi itikad einmiş bir şii ancak cahil ve taassub sahibidir. Hepsinin anahtarı diyalog ve yönlendirmedir. Biz islam alimlerinin tek mecliste toplanıp, kendi tabanlarını yönlendirmesini beklerken, daha fazla gruplaşma, daha fazla tefrika ittifakı görmekteyiz.
"İslam aleminde Ehl-i Sünnet ve Şia arasında ihtilaf çıkarmaya çalışan kirli eller ne Sünnî, ne de Şiidir... Onlar sömürücülerin elleridir, onlar îslamî ülkeleri ellerimizden koparmaya çalışmaktadırlar, onlar çeşitli hilelerle servetimize el koymak istemektedirler ve onlardır Şia-Sünnî arasında ihtilaf çıkartanlar " (İmam Humeyni)
Düşman, Şia veya Sunni, Vehhabi ve Sufi ayırt etmeksizin öldürmekte, tecavüz etmekte ve rızkımızı çalmaktadır. Bu yüzden, vahdetin önüle konulan her engel, tefrika çıakrtacak her adım küfür ve zulümdür. Ne şii alimleri ne vehhabi alimleri nede ehli sünnet alimleri birliği meşrudur.
Ayrıca bırakın Müslümanları, bütün Dünyadaki mazlumların kurtaracak olan şey, ancak ve ancak Allahın adaleti olacaktır, alimlerimiz bir araya gelip, siyasal, sosyal ve iktisadi projeler geliştirmeli, sünnetullah doğrultusunda, fıtrata uygun yaşam manifestosunu bütün Dünyaya sunmalıdırlar, insanlığın kurtuluşunu getirecek olan anahtar bizim elimizdedir, fakat bizler daha fazla ayrışıp, ufak tefek şeylerle asrımızı çürütmekteyiz. Birbirinin arkasında namaz kılmaya çekinen Müslümanlar nerede siyasal, sosyal ve iktisadi bir proje ile tarihin öznesi olacaklar !
Bu kafayla taassup bataklığında, şirkin kucağında, dünyalık heveslerle tarihin bir nesnesi olarak yok olup gidecekler. Hayır kesin olarak bilecekler, aynel yakin olarak görecekler …
Ve ey Allahım, içimizdeki beyinsizler yüzünden bizleri helak etme...
http://rebeze.com/yazarlar/9-brahim-tevhd/63-ehl-suennet-brleyor-mu.html
2010-07-12 09:04:16
Kurtuluşumuz yakındır !
Gözlerim yaşardı, çok duygulandım, zafer naraları atmak geldim içimden. Muhteşem bir şey, sunni dünyacığımızın merciiyet problemi ortadan kalkacak. Yaşasın Ehli Sünnet Vel-Cemaa ve yaşasın kerameti kendinden menkul ortodokslarımız.
Tek doğrucu önderlerimizi görünce gözlerim yaşardı gerçekten, lutfetmişler, bir araya gelmişler, ne büyük zahmetler, ne büyük bir emek ... Üstadlarımız diyorlar ki: "Bilindiği üzere günümüz dünyasında Şia’nın devleti var: İran… Vehhâbî akımları destekleyen bir devlet var: Suudi Arabistan ve bazı körfez ülkeleri… İbazî mezhebinin devleti Uman… Başta ABD olmak üzere dünya egemenleri ve konjonktürü tarafından desteklenen modernist akımları da göz önüne aldığımızda bugün sadece Ehl-i Sünnet’in devletinin olmadığını söylemek mümkün. Bu yüzden de Sünnî dünyada ciddi bir merciiyet ve otorite krizi yaşanmakta. "
"Sünni dünyanın yaşadığı bu krizi aşmak için bir grup âlim, sorumluluk yüklenerek “Dünya Ehl-i Sünnet Âlimleri Birliği (DESAB)nin kuruluş çalışmalarını başlattı." Bu ne demektir, milyonlarca müslümanı defterden silmektir, bu büyük bir fitnedir, bu anneyle kabede zina etmekten daha büyük bir günahtır, ölçülemez bile.
Bu yeni oluşum, görülmektedir ki, mezhepçi ve bağnaz bir oluşumdur. Namus-u Ekber olan din, İslam, ayaklar altına alınmışken, islam tarihinin derinliklerinden gelen fitneyi canlandırmaya, hala aynı ucuz argümanlar hareket etmeye çalışmaktadırlar. Yaptıkları bu ümmetin geleceğinin bağrına bir hançer daha saplamak, ayağına bir kurşun daha sıkmaktır. Analarımızın, bacılarımızın namusundan daha büyük, tarih sahnesindeki birkaç fedakar peygamber dostundan daha büyük bir şey, Namus-u Ekber olan için her şey feda edilebilir. Korkularımız, öngörlerimiz, farklılıklarımız, hatalarımız her şey ama her şey boştur.
Üstelik batının asıl projesi, ılımlı, sulandırılmış islamdır ve ılımlı islamcılar!, ortodokslarımızın beğenmediği vehhabilerden de, şiilerdende rahatsız olmaktadır. Bir tek sözde ehli sünnetçi(kısaca ortodoks)'lardan rahatsız olmamakta, teveccüh göstermektedirler. Bir diğer sorunda şuradadır, bizi destekleyecek bir devletimiz bile yok diyorlar. Bu kadar sunni devlet var, sözde ehli sünnet itikatlarına göre ulul'emre itaat mecburidir, gayrisi anarşistliktir, fitnedir. Buralar darul islamdır, zira ehli sünnet öyle demektir. Hani devlet yoktu, işte Pakistan, Türkiye, Mısır ... Evet Şiiliği resmi olarak seçip, yaymaya çalışan bir İran var diyebiliriz, ama T.C.'nin diyanet kurumu da sunniliği yaymaktadır, bakın ülkede bütün sunni din görevlileri maaşlıdır, camiler devlet desteklidir. Sunnilik bu ülkede her zaman devletin resmi mezhebidir, olmayada devam edecektir. Suudi arabistanın baş düşmanı yine vehabbilerdir, Ummanda halk İbazi olsa da devlet halka ait değildir, üstelik ibazilik itikadına göre devletleri meşru bile değildir. Fakat ortodokslarımızın sözde tek doğru itikadlarına göre hak ve meşru olan bunca rejimi yok saymaktadırlar.
Bir diğer gariplik "Üyeleri seçerken çok hassas davranıyoruz. Üyelik müracaatında bulunan herkesi kabul etmiyoruz. Mesela, DESAB’a üye olabilmesi için bir kişinin Ehl-i Sünnet’e mensup bir âlim olması yetmiyor… Aynı zamanda ilmiyle âmil bir âlim olması, davet ve eğitim çalışması yapıyor olması gerekiyor. " diyorlar peki sizin standartlarınıza göre ilmiyle amil olmayan alimlerin taraflarları size nasıl bakacaklar. Bu nasıl bir fitnedir ?
Bu çok büyük efendilerimiz demişler ki: "DESAB, adından da anlaşılacağı üzere Ehl-i Sünnet bir kuruluştur. Yalnızca Ehl-i Sünnet âlimlerinin üye olabileceği ve sadece Sünnî âlimlere mahsus bir kuruluş olduğu için Şiî, İbazî ya da Ehl-i Sünnet dışı diğer mezhep ve ekollerin âlimlerini ve mensuplarını üyeliğe kabul etmiyoruz." bu ne demektir, ehli sünnet kitaplarınızın hangisinde yazmaktadır böyle bir anlayış. Klasik sunni jargonuna ne oldu, nerede ehli kıble söylemi, ittihad-ı islam söylemi nerededir. İşte bir adamdan, mühim ve müdhiş bir sual: “Neden ehl-i dünya, ehl-i gaflet, hatta ehl-i dalâlet ve ehl-i nifak rekabetsiz ittifak ettikleri halde; ehl-i hak ve ehl-i vifak olan ashab-ı diyânet ve ehl-i ilim ve ehl-i tarikat, neden rekabetli ihtilâf ediyorlar? İttifak ehl-i vifâkın hakkı iken ve hilâf ehl-i nifâkın lâzımı iken, neden bu hak oraya geçti ve şu haksızlık şuraya geldi? " Neden, neden, neden ?
Çünkü: Kerameti kendinden menkul, sultanlarımız, beğlerimiz mezhepçilik, bölgecilik ve çıkarcılık hastalığından bir türlü kurtulamıyorlar.
Bir diğer enterasan durum ise, bu toplantıda ev sahibi kuruluş, Türkiyedeki mezhepçi, tasavvufçu ve gelenekçiliğin merkezlerinden birisidir. Ehli Sünnetçilik oynamakta, reddiyeler yazıp günü kurtaran süper kahramanlar yetiştirmekteler. Ama görülüyor ki toplantıya Ümmül-Kura Üniversitesinden katılanlar olmuş, selefi meşrep ve Seyyid Kutup taraftarlığı ile bilinen kişiler. Ev sahibi grubun itikadına göre bu kişilerde, Seyyid Kutub'da sapık ve yoldan çıkmıştır. Her tarafından çatırdamaya hazır ve bereketsiz bir iş olduğu buradan belli.
"Yalnızca Ehl-i Sünnet’e ait bir birlik oluşturmayı hedefledik. Şia’nın, Zeydiyye’nin, İbadıyye’nin kurduğu ulema birlikleri var. Neden Ehl-i Sünnet’i temsil eden bir âlimler birliği kurulmasın? Bu gün yeryüzünde Ehl-i Sünnet’i temsil eden uluslar arası ilmî ve şerî bir heyet ya da bir komisyon yok. Allah’ın lütfuyla DESAB bu boşluğu dolduracak ve yakın bir zamanda Sünni dünyanın mercii olacak. "Hangi ehli sünnet üzerine ittifak kurupta, mercii olacaklar acaba. Ehli Sünnet o kadar göreceli ki :
Sormak istiyorum "Hangi Ehli Sünnet ?" her önüne gelen grup ehli sünnet olduğunu iddia ediyor. En uç gruplar bile bu iddianın sahibi, fanatik vehhabilerden, sistem köleliğini itikad edinen ışıkçılara, mezhepçilerden, hurafeci tarikatçılara kadar. Türkiyede de bu işin sözde muhafızları, ve tetikçileri bile türedi. Ve bu tetikçilerden Arabsitanda, Kuzey Afrikada, Suriyede bolca var.
Dünya İslam Alimleri birliği oluşuturup bütün dünya müslümanlarını birleştirmek, bütün müslümanlar için mercii ve rehber olmak ideali(esasında farzdır) varken, şimdi kendi bölünmüşlüklerine, yeni kavgalar ekleyecekler. Hangi sunni dünyadan bahsediyorlar, hangi ehli sünnetten. Bu kadar göreceli bir şey üstüne dava bina edip, altında bütün ümmeti mahsur bırakacaklar. DESAB olarak Filistin sorunuylada ilgileneceklermiş, daha Filistin mücahidlerin itkadını bile bozuk ve sapık olarak görürken, nasıl kurtarıcı ve önder olacaklar.
İlim ahlakını ve İslam’ın bireysel hukukunu göz ardı ederek kendisi gibi düşünmeyen her müslümanı sapıklıkla, yoldan çıkmışlıkla suçlayan garip bir zihniyet teşekkülü var ortada. Sözde hak ehli sünnet vel-cemaat olduklarını ve sadece kendisilerinin doğru yolda olduğunu iddia eden, hakikati ise kelle sayıları ile ölçen bu garip yapılanmalar tam manasıyla bir din mafyası halini almış durumda.
Son Gazze saldırısının başladığı hafta, o en şiddetli günlerde tetikçinin biri, bu ümmetin bir değeri hakkında atıp tutan görüntüler yayınlıyordu, hakkında ileri geri konuşuyordu, hatta bu ümmetin son yüzyılda uyanışına vesile olmuş ne kadar alim, mütefekkir ve şairimiz varsa hepsine saldırıyor, aşağılıyor, karalıyordu. Hala aynı(kimin tarafından yüklendiği belli olmayan) misyon üzerine devam eden bu ve bunun gibi şahıslar, Atatürkçü, milliyetçi, mezhepçi, vatancı, mukaddesatçı, gelenekçi, olduklarını her seferinde ispatlayıp, İslam’dan başka her şeye hizmet ettiklerini göstermişlerdir. Aynı zihniyet zamanında İmam İbni Teymiyye’yi hapislere attırıp, şehid ettirmiş, İmam Şafi(r.a.)’ı rafızilikle suçlamıştı. İslami sitelerde, mekanlarda, sohbetlerde, orada burada, İslam aleminin birliğini savunan herkese taassupkârane ve samimiyetsizce, delilsiz, mesnetsiz bir şekilde saldıran seküler odaklı, küfür destekli bir zihniyet bulunmaktadır. Kendilerine ehli sünnet savunucuları diyen ve güya ehli sünneti savunma misyonu yürütüp timler kuran bu garip ve gülünç şahısların ya ehli sünnetten haberleri yok, yada bilerek çarpıtıyorlar.
İran’da ki eşdeğerine 72 fırkanın en sapığı diye saldıran bu tip, karşı tarafın “yezid köpeği” ithamına muhatap kalması kaçınılmazdır.Zira değişmez bir tarihi gerçek var: İçimizden çıkan her beyinsiz tefrikacının bizzat kendisi tefrikanın kurbanı haline gelir. Nasıl mı? İşte şöyle: Bu bizimkine “yezid köpeği” diyen, mercedesli şii molla saldırıda bulunuyor.. Peki, onun bizdeki mezhepçi türdeşleri, onun fetvasını dinler mi? Dinlemez. Çünkü, bizim mezhepçilere göre o bir “rafizi”. Bizim mezhepçiler, rafizi lafını küfreder gibi kullanırlar ve canlarının sıkıldığına küfretmek yerine “rafizi, vahhabi” demeyi tercih ederler. Şimdi, kendini “en bi öz Sünni” gören bizim mezhepçilere göre, bu Şii molla “sapık” (!). Dolayısıyla, bu fetvanın anlamı da şu: “Bir sapık, kendi gibi sapık olan birileri hakkında demiş ki…”
Ne kadar enteresan!
Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Cennetin kapısını insanların yüzüne kapıyorsunuz; ne kendiniz içeri giriyor, ne de girmek isteyenleri bırakıyorsunuz! (Matta 23:13-14)
“Kur’an gerçek müminler için diyor ki: “Müminlere zilletli, kafirlere izzetlidirler.” Bu tipler ise, hep tam tersini yaparlar: Müminlere izzetli, kafirlere zilletlidirler. İzzeti zilletin içinde aradıkları için de, Allah burunlarını yerden kaldırmaz.”
"Dar kafalı, kötü niyetli kimseler takrib düşüncesine karşı gelmekteler. Bu gibi kimseler bütün ümmetler içerisinde bulunurlar; tefrikayı kendi varlıklarını sürdürmek olarak bilenler, heva ve heves ehli, bozguncu, hasta ruhlu kimseler bu düşüncemize karşı gelenlerdir. Onlar kalemlerini tefrika üreten siyasetler için kullanmaktalar, yapıcı hareketlerin sürdürülmesine, Müslümanların birliğine engel olmaktadırlar"
"Dinlerini parça parça edip, grub grub olanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını haber verecektir." (Enam suresi: 159)
Bu tefrika şirktir, ümmetin bölünmez bütünlüğü, Allah'ın birliği gibidir, tevhid inancının bir cüz'üdür. Tefrika üzerinde ittifak etmek, fitneyi ateşlemek, şirk çamurunda güreşmektir. Cahil insanların, fitne tezgahlarıan düşüp şaşırmalarını mazur görebilir fakat alim bilinen, ümmete önderlik eden! kişilerin sunni, şii meclislerine kurmak yerine bütün islam alimlerini kapsayacak bir meclis kurmaları, bir an evvel ihtilafları bu mecliste çözmeye veya tehir etmeye çalışmaları gerekmektedir. Zira bu ihtilaflar namaz'ın farziyeti kadar mühim değildir, olamazda. Allah Resulu Medine'de bi müslümanın örtüsüne el uzatan yahudiye karşı mücadele başlatmış ve namazını bu iş için tehir etmiştir. Zira mesele islamın izzet ve şerefidir. İslamın izzet ve şerefi için namazını tehir eden peygamberin varisi alimler, kendi doğruları için tek bir ihtilafı bile görmezden gelememekte ve çözememektedir.
Üstad Said Havva ise "El islam" kitabının c. 2, 165. sayfasında İslam ülkelerinin parçalanmaları hakkında şöyle demekte:
"Gerçekten de İslam dünyası muhtelif fıkhî mezhep ve gruplardan oluşmuştur. Her bölge de kendine özgü fikir ve mezhebe sahiptir. Bu yüzden diyorum ki: Herkes kendi dili üzere yaşadığı bölgede kendine has yönetime sahip olsa ne mahzuru vardır? Şiaların yaşadığı bölge kendi yönetimlerine, ayrı mezhep ve düşüncede olanlar ise kendi bölgelerinde kendi yönetimlerine sahip olsunlar. Her bölge kendi yönetimi için bir yönetici seçsin ve hepsi birlikte bir merkezi yönetimdeki halifeye tabi olsunlar. "
İşte İhvan-ı Müslimin'in düşünce adamlarından bin olan Said Havva'nın sözleri;
"Şia'nın da İslam gölgesi dahilinde kendine ait bir yönetimi olsun ve Şia da dahil olmak üzere çeşitli mezheplerin olması İslam ve müslümanlara hiç bir zarar getirmez."
Diyalog herşeyin anahtarıdır, şiileri kafirlerden bile aşağıda gören birisi ancak cahildir, sahabelere sövmeyi itikad einmiş bir şii ancak cahil ve taassub sahibidir. Hepsinin anahtarı diyalog ve yönlendirmedir. Biz islam alimlerinin tek mecliste toplanıp, kendi tabanlarını yönlendirmesini beklerken, daha fazla gruplaşma, daha fazla tefrika ittifakı görmekteyiz.
"İslam aleminde Ehl-i Sünnet ve Şia arasında ihtilaf çıkarmaya çalışan kirli eller ne Sünnî, ne de Şiidir... Onlar sömürücülerin elleridir, onlar îslamî ülkeleri ellerimizden koparmaya çalışmaktadırlar, onlar çeşitli hilelerle servetimize el koymak istemektedirler ve onlardır Şia-Sünnî arasında ihtilaf çıkartanlar " (İmam Humeyni)
Düşman, Şia veya Sunni, Vehhabi ve Sufi ayırt etmeksizin öldürmekte, tecavüz etmekte ve rızkımızı çalmaktadır. Bu yüzden, vahdetin önüle konulan her engel, tefrika çıakrtacak her adım küfür ve zulümdür. Ne şii alimleri ne vehhabi alimleri nede ehli sünnet alimleri birliği meşrudur.
Ayrıca bırakın Müslümanları, bütün Dünyadaki mazlumların kurtaracak olan şey, ancak ve ancak Allahın adaleti olacaktır, alimlerimiz bir araya gelip, siyasal, sosyal ve iktisadi projeler geliştirmeli, sünnetullah doğrultusunda, fıtrata uygun yaşam manifestosunu bütün Dünyaya sunmalıdırlar, insanlığın kurtuluşunu getirecek olan anahtar bizim elimizdedir, fakat bizler daha fazla ayrışıp, ufak tefek şeylerle asrımızı çürütmekteyiz. Birbirinin arkasında namaz kılmaya çekinen Müslümanlar nerede siyasal, sosyal ve iktisadi bir proje ile tarihin öznesi olacaklar !
Bu kafayla taassup bataklığında, şirkin kucağında, dünyalık heveslerle tarihin bir nesnesi olarak yok olup gidecekler. Hayır kesin olarak bilecekler, aynel yakin olarak görecekler …
Ve ey Allahım, içimizdeki beyinsizler yüzünden bizleri helak etme...
http://rebeze.com/yazarlar/9-brahim-tevhd/63-ehl-suennet-brleyor-mu.html