Eğer bir gün yolunuz bir üniversiteye düşerse…

M

M.T.

Guest
Eğer bir gün yolunuz bir üniversiteye düşerse…


Beceriksiz adımlarla yürüyen bir kıza rastlarsanız. Sanki düşecekmiş gibi, sanki ayakları birbirine dolaşacakmış, bir yere takılacakmış gibi. Merdiven kollarını sıkı sıkı tutuyorsa. Aceleyle yürüyorsa mesela. Kalkacak son vapura, son trene yetişecekmiş gibi hızlı atıyorsa adımlarını. Yere, toprağı incitecekmiş gibi basıyorsa, yer çatlayacakmış gibi ürkek atıyorsa adımlarını. Şaşkınsa bir masaldan şehre düşmüş gibi.

Eğer bir gün yolunuz bir üniversiteye düşerse…

Utangaç bir kız yüzüyle karşılaşırsanız, başını yerden kaldırmıyorsa. Gözlerine hüzün düşmüşse. Karanlık değmişse bakışlarına. Gece gökyüzünü seyretmekten ay ışığının izi kalmışsa yüzünde. Gözlerinden yıldızlar dökülüyorsa mesela. Nereye baktığı anlaşılmıyorsa. Her şey gözlerinde kayboluyorsa. Kirpiklerine yakamozlar takılmışsa. Gözleri denize bakan bir balıkçının gözleri gibiyse.

Eğer bir gün yolunuz bir üniversiteye düşerse…

Genç gürültülerin arasında sessiz bir kıza rastlarsanız, kalabalığın ortasında bir sükut yürüyorsa. Tam konuşacakken dudakları titriyorsa, saklaması gereken bir sırrı taşıyormuş gibi. Bir ortaçağ bilgesinin susuşu gibiyse sessizliği. Henüz evrenin yaratılmadığı zamanlardan kalma bir sükutsa mesela. Bir Hint hikayesinin tanrısal suskunluğunu taşıyorsa.

Eğer bir gün yolunuz bir üniversiteye düşerse…

Saçlarını taramayı becerememiş bir kızla karşılaşırsanız. Konuşurken saçlarını savurmuyorsa. Sıkı sıkıya tokalarla yapıştırmışsa saçlarını. Uyumsuz kıyafetler varsa üzerinde. Yakıştırmasızca giydiklerini. Güzelliğinden utanıyorsa mesela. Yaz sıcağında boğazlı bir kazak giymişse. Bir pardesü giyip yün bir başlık takmışsa kafasına. Ya da modası geçmiş bir şapka takıyorsa. Ellerini sürekli başına götürüyorsa, saçlarını tıkıştırıyorsa şapkasından içeri. Ürkekse, bir başınaysa…
Bilin ki o kız, başörtülü bir kızdır.
Bilin ki, bir kez daha kaybetmişizdir.




Tarik Tufan
 
Katılım
16 Ağu 2006
Mesajlar
130
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
isteyene istediği gibi ibadet etme ve yaşama özgürlüğünü tanıyacaklar bir gün. barışla olursa ne iyi olur...
 

AdımcA

Akşam ... Yine Akşam ...
Katılım
9 Haz 2006
Mesajlar
2,420
Tepkime puanı
8
Puanları
0
sadece üniversitelerde değil, okullarda, devlet dairelerinde de aynı mesele var.
bu başörtüsüne bir çözüm bulmalı ama nasıl?

bilmiyorum ki referandum bir çare midir? :(
 

berraksu

Aşafatlı
Katılım
2 Eyl 2006
Mesajlar
3,652
Tepkime puanı
85
Puanları
0
Yaş
36
Üniversiteli kiz

Eğer birgün yolunuz bir üniversiteye düşerse

Beceriksiz adımlarla yürüyen bir kıza rastlarsanız, sanki düşecekmiş gibi sanki ayakları birbirine dolaşacakmış, bir yere takılacakmış gibi, merdiven kollarını sımsıkı tutuyorsa, aceleyle yürüyorsa, mesela kalkacak son vapura son trene yetişecekmiş gibi hızlı atıyorsa adımlarını, yere toprağı incitecekmiş gibi basıyorsa, yer çatlayacakmış gibi ürkek atıyorsa adımlarını, şaşkınsa bir masaldan şehre düşmüş gibi..

Eğer birgün yolunuz bir üniversiteye düşerse

Utangaç bir kız yüzüyle karşılaşırsanız, başını yerden kaldırmıyorsa gözlerine hüzün düşmüşse, karanlık değmişse bakışlarına, gece gökyüzünü seyretmekten ay ışığının izi kalmışsa yüzünde, gözlerinden yıldızlar dökülüyorsa, nereye baktığı anlaşılmıyorsa, herşey gözlerinde kayboluyorsa, kirpiklerine yakamozlar takılmışsa, gözleri deniz bakan bir balıkçının gözleri gibiyse..

Eğer birgün yolunuz bir üniversiteye düşerse

Genç gürültülerin arasında sessiz bir kıza rastlarsanız, kalabalığın ortasında bir sükut yürüyorsa, zam konuşacakken dudakları titriyorsa, saklanması gereken bi sırrı taşıyormuş gibi, bir ortaçağ bilgesinin susuşu gibiyse sessizliği, henüz evrenin yaratılmadığı zamanlardan kalma bir sükutsa, mesela bir hint hikayesinin tanrısal suskunluğunu taşıyorsa..

Eğer birgün yolunuz bir üniversiteye düşerse

Saçlarını taramayı becerememiş bir kızla karşılaşırsanız, konuşurken saçlarını savurmuyorsa, sıkı sıkıya tokalarla yapıştırmışsa saçlarını, uyumsuz kıyafetler varsa üzerinde, yakıştırmamışsa giydiklerini, güzelliğinden utanıyorsa, mesela yaz sıcağında boğazlı bi kazak giymişse, bir pardesü giyip yün başlık takmışsa kafasına, ya da modası geçmiş bir şapka takıyorsa, ellerini sürekli başına götürüyorsa, saçlarını tıkıştırıyorsa sapkasından içeri, ürkekse, bir başınaysa..

Bilin ki o kız, başörtülü bir kızdır

Bilin ki bir kez daha kaybetmişizdir
 

eLiFNuR

Asistan
Katılım
12 Haz 2006
Mesajlar
492
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Web sitesi
eLiFNuRuNPeNCeReSi.blogcu.com
Ce: Üniversiteli kiz

Utangaç bir kız yüzüyle karşılaşırsanız, başını yerden kaldırmıyorsa gözlerine hüzün düşmüşse, karanlık değmişse bakışlarına, gece gökyüzünü seyretmekten ay ışığının izi kalmışsa yüzünde, gözlerinden yıldızlar dökülüyorsa, nereye baktığı anlaşılmıyorsa, herşey gözlerinde kayboluyorsa, kirpiklerine yakamozlar takılmışsa, gözleri deniz bakan bir balıkçının gözleri gibiyse..

Eğer birgün yolunuz bir üniversiteye düşerse

Genç gürültülerin arasında sessiz bir kıza rastlarsanız, kalabalığın ortasında bir sükut yürüyorsa, zam konuşacakken dudakları titriyorsa, saklanması gereken bi sırrı taşıyormuş gibi, bir ortaçağ bilgesinin susuşu gibiyse sessizliği, henüz evrenin yaratılmadığı zamanlardan kalma bir sükutsa, mesela bir hint hikayesinin tanrısal suskunluğunu taşıyorsa..


. :crying: . çok güzel yaa. ..Paylaşım için Teşekkürler...ALLAH razı olsun..
 
S

Sidar

Guest
Ce: Üniversiteli kiz

Ağlama KaranfiL Benide AğLatma SiL GözyaşLarını .....
 
A

ada

Guest
Ce: Üniversiteli kiz

Ağlama KaranfiL Benide AğLatma SiL GözyaşLarını .....

yeşerecek sevdan kutlu tohumlarla körpe dudaklarda...Aldırma söylenen o sözlere sen dağıt etrafa mis kokunu umudu sevgiyi özlemlerini ve hasretleri...:(
 

mustafa

Profesör
Katılım
8 Haz 2006
Mesajlar
1,972
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Konum
Ankara
Ce: Üniversiteli kiz

malesef gerçekler
 

kul emir

Profesör
Katılım
17 Haz 2006
Mesajlar
2,862
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Konum
yalnızlık ülkesinden
--->: Üniversiteli kiz

evet maalesef her gün görüyorum ve kahroluyorum her gün kapı önünde peygamberimin sancağı olarak gördüğüm başörtülerini çıkarmaları beni kahrediyor rabbim onların yardımcıları olsun bizlerede yazıklarrrrrrrrrrrr ...
 

karanfil

Üye
Katılım
3 Eyl 2006
Mesajlar
18
Tepkime puanı
0
Puanları
0
:(evet çekiyoruz Allah yardımcımız olsun:(

................bugünlerde geçecek.............
 

paradise

Üye
Katılım
13 Eki 2006
Mesajlar
8
Tepkime puanı
0
Puanları
0
allah yardımcımız olsun paylasım için teşekkürler
 
Katılım
10 Eki 2006
Mesajlar
12
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Yeryüzü
Web sitesi
www.blogcu.com
Tarık Tufan

Alıntının kaynağını belirtelim.

Tarık Tufan'ın Kekeme Çocuklar Korosu isimli kitabından bir bölümdür.

Alıntılarımızın nereden yapıldığını ve kime ait olduğunu yazarsak hoş olur.

Saygılarımla.
 

temurmelik

Üye
Katılım
29 Eki 2006
Mesajlar
150
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
37
Konum
izmit/istanbul
Web sitesi
www.hafizim.com
Eğer bir gün yolunuz...

Eğer bir gün yolunuz bir üniversiteye düşerse...

Beceriksiz adımlarla yürüyen bir kıza rastlarsanız.
Sanki düşecekmiş gibi,
sanki ayakları birbirine dolaşacakmış,
bir yere takılacakmış gibi.
Merdiven kollarını sıkı sıkıya tutuyorsa.
Aceleyle yürüyorsa mesela.
Kalkacak son vapura,
son trene yetişecekmiş gibi hızlı atıyorsa adımlarını.
Yere, toprağı incitecekmiş gibi basıyorsa,
yer çatlayacakmış gibi ürkek atıyorsa adımlarını.
Şaşkınsa bir masaldan şehre düşmüş gibi.

Eğer bir gün yolunuz bir üniversiteye düşerse...

Utangaç bir kızla karşılaşırsanız,
başını yerden kaldırmıyorsa.
Gözlerine hüzün düşmüşse.
Karanlık değmişse bakışlarına.
Gece gökyüzünü seyretmekten
ay ışığının izi kalmışsa yüzünde.
Gözlerinden yıldızlar dökülüyorsa mesela.
Nereye baktığı anlaşılmıyorsa.
Her şey gözlerinde kayboluyorsa.
Kirpiklerine yakamozlar takılmışsa.
Gözleri denize bakan bir balıkçının gözleri gibiyse.

Eğer bir gün yolunuz bir üniversiteye düşerse...

Genç gürültülerin arasında
sessiz bir kıza rastlarsanız,
kalabalığın ortasında bir sükut yürüyorsa.
Tam konuşacakken dudakları titriyorsa,
saklaması gereken bir sırrı taşıyormuş gibi.
Bir ortaçağ bilgesinin susuşu gibiyse sessizliği.
Henüz evrenin yaratılmadığı zamanlardan
kalma bir sükutsa mesela.
Bir Hint hikayesinin tanrısal suskunluğunu taşıyorsa.

Eğer bir gün yolunuz bir üniversiteye düşerse...

Saçlarını taramayı becerememiş
bir kızla karşılaşırsanız.
Konuşurken saçlarını savurmuyorsa.
Sıkı sıkıya tokalarla yapıştırmışsa saçlarını.
Uyumsuz kıyafetler varsa üzerinde.
Yakıştıramamışsa giydiklerini.
Güzelliğinden utanıyorsa mesela.
Yaz sıcağında boğazlı bir kazak giymişse.
Bir pardesü giyip
yün bir başlık takmışsa kafasına.
Ya da modası geçmiş bir şapka takıyorsa.
Ellerini sürekli başına götürüyorsa,
saçlarını tıkıştırıyorsa şapkasından içeri.
Ürkekse, bir başınaysa...

Bilin ki o kız, başörtülü bir kızdır.

Bilin ki, bir kez daha kaybetmişizdir...

...

Tarık Tufan
 

kedi

Üye
Katılım
17 Şub 2007
Mesajlar
1,581
Tepkime puanı
373
Puanları
0
Yaş
34
Eğer bir gün yolunuz bir üniversiteye düşerse.. -


Bilin ki o kız, başörtülü bir kızdır.Beceriksiz adımlarla yürüyen bir kıza rastlarsanız. Sanki düşecekmiş gibi, sanki ayakları birbirine dolaşacakmış, bir yere takılacakmış gibi. Merdiven kollarını sıkı sıkı tutuyorsa. Aceleyle yürüyorsa mesela. Kalkacak son vapura, son trene yetişecekmiş gibi hızlı atıyorsa adımlarını. Yere, toprağı incitecekmiş gibi basıyorsa, yer çatlayacakmış gibi ürkek atıyorsa adımlarını. Şaşkınsa bir masaldan şehre düşmüş gibi.

Eğer bir gün yolunuz bir üniversiteye düşerse…

Utangaç bir kız yüzüyle karşılaşırsanız, başını yerden kaldırmıyorsa. Gözlerine hüzün düşmüşse. Karanlık değmişse bakışlarına. Gece gökyüzünü seyretmekten ay ışığının izi kalmışsa yüzünde. Gözlerinden yıldızlar dökülüyorsa mesela. Nereye baktığı anlaşılmıyorsa. Her şey gözlerinde kayboluyorsa. Kirpiklerine yakamozlar takılmışsa. Gözleri denize bakan bir balıkçının gözleri gibiyse.

Eğer bir gün yolunuz bir üniversiteye düşerse…

Genç gürültülerin arasında sessiz bir kıza rastlarsanız, kalabalığın ortasında bir sükut yürüyorsa. Tam konuşacakken dudakları titriyorsa, saklaması gereken bir sırrı taşıyormuş gibi. Bir ortaçağ bilgesinin susuşu gibiyse sessizliği. Henüz evrenin yaratılmadığı zamanlardan kalma bir sükutsa mesela. Bir Hint hikayesinin tanrısal suskunluğunu taşıyorsa.

Eğer bir gün yolunuz bir üniversiteye düşerse…

Saçlarını taramayı becerememiş bir kızla karşılaşırsanız. Konuşurken saçlarını savurmuyorsa. Sıkı sıkıya tokalarla yapıştırmışsa saçlarını. Uyumsuz kıyafetler varsa üzerinde. Yakıştırmasızca giydiklerini. Güzelliğinden utanıyorsa mesela. Yaz sıcağında boğazlı bir kazak giymişse. Bir pardesü giyip yün bir başlık takmışsa kafasına. Ya da modası geçmiş bir şapka takıyorsa. Ellerini sürekli başına götürüyorsa, saçlarını tıkıştırıyorsa şapkasından içeri. Ürkekse, bir başınaysa…



Bilin ki, bir kez daha kaybetmişizdir.


Tarık Tufan
 

NehaR

HüZüNBaZ
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
745
Tepkime puanı
151
Puanları
0
Konum
Burda :)
Tarik Tufan'ın ; Kekeme çocuklar korosu adlı kitabından en sevdiğim bölümlerinden biri .Bu yıl içinde okuduklarımdandı...Paylaşım için tşkler...

Kitaptan bir kaç bölüm daha paylaşmak yararlı olacaktır...

Seni seviyorum!

Okulun koridorlarında yürürken başını yerden kaldırmamanı seviyorum. Ürkek adımlarla dolaşmanı, her an başına bir kötülük gelecekmişçesine tedirginlikle yürüyüşlerini. Öğrenci eylemleri başladığında gözlerine biriken korkuyu. İki kızın dışında arkadaş edinememeni seviyorum.
Ablalarına olan saflık derecesindeki bağlılığını seviyorum. Kendi ayaklarının üzerinde kaldığında düşme korkunu. Erkeğinin sana sahip çıkması gerekliliğine ilişkin düşüncelerini. Derslerin bittiğinde kantine takılmayışını. Annenle babana, hayatın boyunca yalan söylemeye cesaret edemeyişini ya da aklına bile gelmemesini seviyorum.

Seni seviyorum!

Çantanda gezdirdiğin İslamî kitapların üzerini gazete kağıdıyla kaplamanı. Makyaj değmemiş yüzünün çocuksuluğunu. Notlarını koyduğun dosyayı göğsüne bastırıp taşımanı. Hızlı hızlı konuşmanı. Politikadan anlamayışını. Malayani sayıp, müzik dinlemeyişini seviyorum.
Yemekhanede, erkeklerle yan yana yemek yememek için uzun uzun oturacak müsait masa arayışını seviyorum. Bir nakışın başında saatlerce oturabilecek olmanı, misafirliğe gitmeden saatlerce önce tatlı bir heyecana kapılabilecek olmanı, babanın iş dönüşünde yemeğini getirebilecek olmanı seviyorum.
Çocuğunla saatlerce bıkmadan oturup konuşabilecek olmanı seviyorum ben.
Politik ve edebi toplantıların hiçbirinden haberdar olmayışını, evinin ve okulunun ve birkaç yakın tanıdığının oturduğu semtler dışında etrafı bilmemeni, arkadaşınla bazen alışverişe çıktığında yanından ayrılmamaya özen göstermeni, ani bir gürültüde kuş gibi irkilmeni seviyorum.
Memleketteki anneanneni telefonla aradığında yüzünde beliren sahici gülümsemeyi, sevinci, heyecanı seviyorum ve akrabalarına olan düşkünlüğünü.
Defterlerini özenle tutmanı ve dikkatli yazmanı, kırtasiye eşyalarını süslü ve renkli almanı seviyorum. Kalemini, defterini, kitaplarını asla getirmeyi unutmamanı, derslerine devamsızlık etmemeni, her söyleneni önemsemeni seviyorum.
Teknoloji ile bir türlü uyuşamayışını, ağaçlara, böceklere daha fazla ilgi duyuşunu seviyorum.
Erkek arkadaşlarından söz etmeye başlayan arkadaşlarının yanında, utanıp konuyu değiştirmeni, tavsiyelerde bulunmanı ve sonra içten içe ilgi duymanı seviyorum. Sonra da hemen yüzünün kızarmasını. Evet yüzünün çok çabuk kızarmasını seviyorum.
Sık sık başörtünü düzeltmeni.
Kimseye sözünü etmediğin hayallerini, her gece yatmadan tekrar tekrar aklımdan geçirmeni seviyorum. Senden umulmadık ölçüde hayallerini genişletebilmeni, annene ne düşündüğünü hissettirecek acemice sorular sormanı, yaşlı kadınları usanmadan dinleyebilmeni seviyorum.
Açıkçası seni sadece okulda gördüm ve hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Tüm bunların olabileceği hissini uyandırdığın için seni seviyorum. Böyle birini sevmeye ihtiyacım olduğu için seni seviyorum. Böyle birini sevmeye ihtiyacım olduğu için seni seviyorum. Başbaşa kaldığımda Mona Rosa’yı bir kıza okuma ihtiyacım için sevdim seni.
Karşılaştığım ve konuşabildiğim anda okuyabileceğim daha çok şiir var aklımda ve artık konuşmalıyız. Çünkü şiirler ağırlık yapıyor zihnimde…
― Konuşmayı kabul ettiğin için sağol.
― Ne diyeceksiniz?
― Şeyy… biraz yalnız kalabilir miyiz? Arkadaşın biraz izin verirse?..
― Kusura bakmayın tek başınıza kalmamız caiz değil o da olsun?
― İyi de okulun içindeyiz tek başımıza değiliz zaten. Bir sürü insan var etrafta.
― Olsun yine de kalsın. Ondan bir şey saklamıyorum nasıl olsa.
― Peki… şey… çok güzelsin…
― Böyle şeyler söylemeyin lütfen!
― Aslında… seni… seni seviyorum ben.
― Ne diyorsunuz? Bunları duymak istemiyorum!
― Kötü bir şey söylemedim ki. Seni Seviyorum yani… evlenmek niyeti işte!
― Böyle olmaz bu işler. Birilerine iletirsiniz oturup öyle konuşulur. Benim de danışacağım insanlar olur.
― Kızım sen aptalsın! Sen var ya harbiden salaksın! Seni hayatında karşılaşabileceğin en gerçek ve kutsal eyleme, özne yapmaya çalışıyorum ve sen hala farkında değilsin. Neler kaçırıyorsun biliyor musun?
― Ne biçim konuşuyorsun?
― Evet öyle konuşuyorum. Sen salaksın kızım! Benim aşkıma özne olma şansını kaybettin. Sümsük bir herifle hayatını geçireceksin. Tüketeceksin kendini. Mutfaklarda sürüneceksin. Sana bir tek gece şiir okumayacak. Bunu sen istedin. Hak ediyorsun kızım. Senin gibiler hak ediyor bunu. Biraz cesur ol kızım, ben iyi bir insanım, senin gibiler için olabileceklerin en iyisiyim.
Kaybettin!
Cidden kaybettin. Acımıyorum sana bunu sen istedin. Git sümsük bir herif bul. Hatta ablaların bulsun sana.
― !!!
― Aşk diye bir şeyi ölsen de göremeyeceksin bundan sonra. Hadi eyvallah!
 

NehaR

HüZüNBaZ
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
745
Tepkime puanı
151
Puanları
0
Konum
Burda :)
İstanbul Bağcılar’da dört katlı bir apartmanda A.G. adlı onyedi yaşındaki kız, kendini apartman boşluğuna bırakarak intihar etti. Polis olayla ilgili soruşturma açarken, ilk açıklama olayın intihar olduğu şeklinde. A.G.’nin ailesi, kızlarının mütedeyyin olduğunu ve intihar edecek bir zihniyette olmadığını ifade ettiler. Kızın annesi ise sinir krizleri geçirdi. Kızının evden son derece neşeli çıktığını söyleyen baba evde planlar yaptıklarını ve bunlar üzerine konuştuklarını anlattı. Polis kızın üzerinden çıkan intihar notunu basına gösterdi.
Sürpriz! Kurgu yok. Hiçbir şey önceden belirlenmedi…’
gazetelerden

― O mu dersin?
― Bilmiyorum.
― O olduğunu biliyorsun. Bunu yapacağını tahmin ettin değil mi?
― Kafam çok karışık. Kendimi kötü hissediyorum.
― Bunu engelleyebileceğini mi sanıyorsun?
― Bilmem… yani… belki… şey…
― Saçmalama sana bir şey açmadı. Yani anlık tercihleri vardı.
― Sen birinin ölümüne sebep olduğunu düşündün mü? Yani en azından…
― Onun durumu çok özeldi. Yapılacak bir şey yoktu anlayacağın.

― Beni rahatlatmaya çalışıyorsun hayret!
― Sana düşmanın olmadığını söylemiştim.
― Bundan çok emin değilim.

* * *
Gazete haberlerinde adı geçenin o olduğuna o kadar emindim ki.
Aslında bu kadar emin oluşuma çok şaşırdım. Bu tip çok haber çıkıyor hergün. Ama o not, o kadar ondan bir şey ki başkası olamaz. Yani belki de çok beklediğim bir şeydi. Ama beklentilere bu kadar uygun davranıyor olamaz diye de düşünüyordum. Allah’ım ne düşünmem gerektiğini bilemiyorum. Yüzünü görmek isterdim. Ya da en azından bir kez daha aramasını. Bana yardım etmek istediğini söylediğinde buna izin vermemeliydim. Lanet bir kibir yüzünden buna izin veremezdim. Acaba böyle bir şeye izin verseydim kendini daha iyi hissetmesine yardımcı olabilir miydim? Birinin ona ihtiyacı olduğu düşüncesi ona yardımcı olabilirdi. Yaşamak adına bir sebep daha üretebilirdim onun adına. Neden yapmadım ki?
A.G. demek ismi buymuş. Ayşe, Ayla, Aylin… Çok da önemli değil aslında. İnsan yaşamının iki harfle ifadesini bulduğu olaylarda isimler ne kadar önemli olabilir iki? T.T., K.A. ya da başka bir şey. Sonuç trajik bir olayın insan yüreğinde bıraktığı iki harflik bir sızıdır nasılsa. Harflerin bu kadar soğuk, bu kadar acı verici, trajik olduğu görülmez herhalde. Talihsiz deyip adının ve soyadının başharflerini yazan bir haber metni ne kadar da hazin öyküler taşır. Gerçekten de adlar önemli değildir. Hikayenin insanın burnunu sızlatan hüznü adları gizler.
Onun sıra dışılığı da, iki harflik sıradan bir gazete haberine dönüşmüştü işte. Tüm hayalleri ve düşünceleriyle sınırlarını zorladığı hayat, onu iki harflik bir alana hapsetmişti. İki harfin bilinmezliğine sıkıştırılmıştı öyküsü. Bir çift kanat düşlerken iki harfe düşmüştü yüreği. Üçüncü sayfa haberleri hep başkalarının hikayelerini anlatır sanırdım. Yakınlaştıkça, kendime ait korkularım depreşti. İki harf korkusunu hissettim bir an.
Sana da yakışmadı bu A.G. Sana hakikaten yakışmadı. Oysa çok daha fiyakalı bir hikayen olmalıydı. Yani sana konduramıyorum böyle bir şeyi. Hayatın sana oynadığı son oyundu galiba. Bu kez sürprizi sen yaptın sanırken, hayat elini gördü ve oyunu yükseltti. Ama kimin kazandığı çok da belli değil. Henüz toplanmadı puanlar.
Bir kahvehanede iç çekenlerin var biliyor musun? Kişiliğin değil trajedin etkiledi onları. Ve sen, çaresiz katlanacaksın bu arabesk ajitasyonlara. Küfredeceğin bir muhabbete, kısa süreli konu oldun anlayacağın.
Değer miydi?
Konuşsana serseri kız değer miydi?
Alacağın olsun…
İki harfin arasına sıkıştırabildiğine inanamıyorum delişmen hayatını. Bir gece, bir radyo istasyonuna ödünç bıraktığın hayatını paylaşıyoruz. Herkese yetecek bir öykü saklamışsın kısık sesine. Şimdi bir ölümün başında sağlamasını yapıyoruz öğrendiklerimizin. Tuttuğumuz notların altını çiziyoruz özenle. Kendi hayatımıza katık yapacağız, umarsız yürüyüşlerini.
* * *
― Sen ağladın mı?
― Yoo nereden çıkardın be?..
 
Üst