Edep Ya HÛ...

NAS

Üye
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
138
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Hayalı ve edepli olunuz. Edep imanın aksesuarıdır, takınınız. Kullara karşı ayıp sözkonusu olduğu gibi Allah'a karşı da sözkonusudur. Unutmayınız ki "el-insan abidü'l-ihsan: insan iyiliğin kulcuğudur" demişler. Yine unutmayınız ki edepli ve terbiyelice söylenmiş bir batılın alıcısı, edepsiz ve terbiyesizce söylenmiş bir hakkın alıcısından çok daha fazla olabilir.

Kahkaha atarak gülmek, orda burda gezinerek birşeyler yiyip içmek, hafif düşürecek giysilerle dolaşmak, gereksiz el şakaları yapmak gibi "sulu" tavırlardan uzak durunuz.

Eğer becerebiliyorsanız çok ağlayınız. Rasulü, biraz da, ağlayabilenler anlayabilirler. Kimi zaman göz yaşlan kurşundan daha etkili olabilir. Gözyaşını tanımayan tuzu kuru bir insanın kalbiyle gözü arasındaki bağlantı kopmuş demektir. Böyle birinin, baktığına imanın feraset ve basiretiyle bakamayacağını, müsteşar olamayacağını, olaylar ve eşyayı yorumlarken isabet edemeyeceğini biliniz!

Sürekli vakur ve ciddi olunuz. Hafif meşrep olmayınız. "Oynayan taş yosun tutmaz" derler. Vakar imanın süsüdür. Hafif meşrep insanlar toplum içerisinde saygı uyandırmazlar. Vakarla kibri ve şişinmeyi karıştırmayınız. Eğer kametiniz kıymetinize uygun değilse vakar adı altında kibir ve riya sergileyebilirsiniz. Kıymetiniz şöhretinize uygun olsun. Eğer şöhretiniz kıymetinizden fazla ise bu açığı riya, entrika, dalavere ve daha başka şeylerle kapatmaya kalkarsınız. İşte o zaman şöhret de, ilim de bir afete dönüşür.

Ciddiyetiniz latif olup latife yapmanıza engel olmasın. Yani anut olmayınız. Somurtkanlıkla ciddiyet arasında dağlar kadar fark vardır. Ciddiyet göstereceğim diye abus bir çehreyle insanların gözlerine biber saçmayınız. İyi biliniz ki insan, tebessüm ederek de ciddi olabilir.

. Kahkaha ile tebessüm, "zırıl zırıl ağlamak"la "gözlerinden dökmek", "sevinçten çıldırmak"la memnun olmak, "bayılmak"la hoşuna gitmek, "vurulmak"la sevmek, "eşek şakası" yapmakla latife yapmak, tıkınmakla yemek, caka satmakla yürümek, lavgarlık yapmakla konuşmak, somurtmakla susmak, "takılmak"la "olmak arasındaki fark edeple edepsizlik arasındaki fark kadar büyüktür. Bunu unutmayınız. Beşeri Münasebetler
İyilikleri ve güzellikleri almak ve vermek için etken ve edilgen olunuz. Ancak kötülükler ve kendi kusurlarınız için yalıtkan olunuz. Kusurlarınızı ve hatalarınızı başkalarına bulaştırmayınız. Dostlarınızın hüznünü ve sevincini paylaşınız. Yürek avcısı olunuz. Müstesna zamanları, kederli ve sevinçli anları insanların gönlünü kazanmak için ele geçmez fırsatlar olarak değerlendiriniz.

Eğer İslami değilse, gittiğiniz ortama ve girdiğiniz topluma uymayınız.
Gittiğiniz ortamı ve girdiğiniz toplumu kendi inançlarınıza uydurunuz. Gittiğiniz yere ortamınızı da beraberinizde ***ürünüz. Kendi değerlerinize göre bir çevre oluşturmazsanız birileri sizin adınıza, sizin değerlerinize taban tabana zıt bir çevre oluşturuverecektir.

. Mütevazı olunuz fakat şahsiyetsiz olma-

. Kardeşine karşı mütevazi olunca değerinin düşeceğini zannedenler gerçekte şahsiyet sahibi olamayan hastalıklı ve kompleksli tiplerdir. Böyleleri sudan ibret alsınlar. Bakınız, sular hep en engin yerlerden akarlar, fakat bu durum ona izzetinden birşey kaybettirmez. Dilimize deyim olarak dahi girmiştir : "Su gibi azîz olasın" derler. Onun alçaklardan akması değerinden hiçbir şey eksiltmez. Su, köklerden ağaçların ta zirvesine çıkar, kar olur, dağların zirvesine yağar, buhar olur göklere uzanır.

. İzzeti ve yüceliği şahsiyetinden kaynaklanmayan insanlar, tevazu göstermeye, mütevazi yaşamaya, giyinmeye, yemeye ve dolaşmaya korkarlar. Aşağılık duygusu taşıyanlar sözlerinde, davranışlarında ve yaşantılarında alçak gönüllü olamazlar.

. Tevazuda ölçüyü kaçırıp imanın vakarını ayaklar altına vermek ise bir meziyet değil bir kişilik zaafıdır. Kafire, münafığa ve fasığa karşı herhangi bir menfaat için tevazu ise zilletin ta kendisidir. Mü'min mensup olduğu dinin onurunu kendi nefsinin onurundan çok daha önde tutmalı ve korumalıdır.


Mutabasbıs olmayınız, yağcılık yapmayınız. Eğer böyle yaparsanız, hem kendi şahsiyetinizi düşürmüş hem de muhatabınızı aldatmış olursunuz. Unutmamak gerekir ki, yağ çekerek, dil dökerek elde edilecek menfaat çoğu zaman düşülen zilleti karşılamamaktadır. O menfaati daha başka yollarla elde edebilirsiniz, ancak kaybolan şahsiyetinizi dünyanın servetini ödeseniz geri alamazsınız.

Dalkavukluk yağcılığın meslek haline gelmiş olanıdır. Müslümanların öncü şahsiyetlerini bekleyen en büyük tehlike etraflarının dalkavuklarla çevrilme tehlikesidir. Ne siz başkasının dalkavuğu olunuz ve ne de başkalarının size dalkavukluk yapmasına izin veriniz. Eğer biri sizi yüzünüze karşı methedecekse sizin ona iyilik yapıp yapmadığınıza bakınız. Eğer iyiliğinizin dokunduğu kimseden gelirse ikram ve övgüyü kabul ediniz, eğer iyiliğinizin dokunmadığı bir kimseden gelmişse Sevgili Nebi'nin tavsiyesiyle "onun yüzüne toprak saçınız" ve o methiyeyi kabul etmeyiniz. Bu Allah Rasulü'nün koyduğu nebevi ölçüdür.

. İnsanları mevkilerine, durumlarına göre idare etmekle yağcılığı ve dalkavukluğu birbirine karıştırmayınız. İnsanlarla hoş geçinmek ve onların farklı yapı ve yaradılışlarına göre onlara muamele etmek yağcılık ve tabasbus değil akıllılık ve hilim sahibi olmaktır. Bu meziyete sahip olamayanların kaderi yalnız yaşamak ve yalnız ölmektir. Ne ki herkesten bunu beklemek de abes olur.

Dostlarınızın hatalarını münasip bir üslupla yüzüne, iyiliklerini ve güzel taraflarını da arkasına söylemeye gayret ediniz. Tersini yapan dostuna kötülük yapmış olur. Ne ki teşvik ve takdir için olacaksa Allah'tan nefsini şımartmaması niyazıyla iyilikleri yüzüne karşı söylenebilir.

. Topluma mâlolmuş mü'rninleri eleştirirken adil ve mutedil olunuz. Onların iyi yanlarının da olduğunu akıldan çıkarmayınız. Eleştirinizi şahıslara değil hatalara teksif ediniz. Ancak eleştirdiğiniz kişiden başkalarının zarar göreceğinden eminseniz onun adını açıklamanızda bir beis yoktur. Çünkü mü'mini maddi ve manevi bir zarara uğramaktan korumak da sizin kardeşlik görevleriniz arasındadır.

Bir kardeşinizi yüzüne karşı tenkid etmenin edebi, gıyabında onun için dua ve istiğfar etmenizdir. Bunu yapabiliyorsanız onu eleştirme hakkını da elde etmişsiniz demektir. Böyle yapmak sözünüzün onun üzerindeki etkisini artıracaktır. Sözü biz söyleriz, tesirini Allah halkeder.

Dininize karşı değil ama dünyanıza ve nefsinize karşı yapılanlar karşısında hoşgörülü olunuz. Sevgili Efendimiz'in buyurduğu gibi: "Hoşgörülü ol ki hoşgörülesin." Bir hatayla adam asanlardan olmayınız. Unutmayınız ki siz de insansınız ve insanlar hata yapan yaratıklardır.

Mü'mine, Allah'tan daha kahredici (Kahhar) pozlarına bürünmek yakışmaz. Tıpkı Allah'tan daha merhametli (Rahim) pozlarına bürünmenin yakışmayacağı gibi. Kul bağışlamayı Allah'tan öğrenmeli ve Rasul Aleyhisselam'ın buyurduğu gibi "Allah'ın ahlakıyla ahlaklanmalı"dır.

Ancak dininize yapılan hakaret ve tecavüzleri hoşgörme hakkına sahip değilsiniz. İnsan ancak kendi nefsine yapılan tecavüzü hoşgörebilir. Allah adına, Allah'ın dinine yapılan tecavüzü hoşgörmeye kalkmak, haddi aşmaktır.

İnandığınız değerler, insanlığın değişmez değerleridir. Onlara hakaret edildiğini gördüğünüz zaman, gücünüz neye elveriyorsa o şekilde protesto ediniz. İnandığı değerlere hakaret edilmesini
 

Vuslat Rana

Edep Ya Hu
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
786
Tepkime puanı
9
Puanları
0
Web sitesi
vuslatirana.blogcu.com
Eyvallah Güzel Paylaşım

dolaştım meclisleri ilim eyledim talep ilim geride kaldı illa edep illa edep
 

NAS

Üye
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
138
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Edeb Taci...

Edep bir tac imiş Nur-u Hüda’dan
Giy ol tacı, emin ol her beladan...






Mevlâna Celaleddin Rumî k.s. Hazretleri, Mesnevî’sinde şöyle diyor:

“Allah’tan edebe muvaffak olmayı dileyelim. Edebi olmayan kimse Allah’ın lütfundan mahrumdur.

Edebi olmayan yalnız kendine kötülük etmiş olmaz. Belki bütün dünyayı ateşe vermiş olur.

Nasıl mı? Şu misali dinle: Alışverişsiz, dedikodusuz ilâhi sofra gökten iniyordu.


Musa a.s. kavmi içinde birkaç kişi terbiyesizce, “hani sarmısak, mercimek?” dediler.

Ondan sonra gökyüzünün sofrası, ekmeği kesildi. Ekme, bel belleme, orak sallama kaldı.

Sonra İsa a.s. şefaat edince Hak, yemek sofrası ve tabaklarla ganimetler gönderdi.

Yine küstahlar edebi terkederek sofradan yemek artığını aşırdılar.

İsa bunlara yalvardı: “Bu devamlıdır, yeryüzünden kalkmaz.

Bir ulu kişinin sofrası başında kötü zanna düşmek ve harislik etmek küfürdür.” dedi.

O rahmet kapısı, hırslarından dolayı bu görgüsüz dilencilerin yüzlerine kapandı.

İşte, zekât verilmeyince yağmur bulutu gelmez, zinadan dolayı da etrafa nice musibet yayılır.

İçine kasavetten, sıkıntıdan ne gelirse korkusuzluktan ve küstahlıktan gelir.

Kim dost yolunda pervasızlık ederse, erlerin yolunu vurucudur; namert odur.

Edepten dolayı bu felek nura gark olmuştur. Yine edepten dolayı melekler masum ve tertemiz olmuşlardır.

Bir melek olan Azazil de, yine küstahlık yüzünden kapıdan sürülmüştür.”

Edep, nefsini tanıyıp haddini bilmektir.

Edep, kul olduğunu anlayıp Yüce Mevlâ’ya yönelmektir.

Edep, kibri kırıp tavazuya sarılmaktır.

Edep, fani dünyayı tanıyıp boş davaları bırakmaktır.

Edep, Cenab-ı Hakk’ın ve varlıkların haklarını güzel korumaktır.

Edep, hayalı ve vefalı olmaktır.

Edep, pişman olunacak şeyleri yapmamaktır.

Kısaca edep, güzel ahlâktır.

Güzel ahlâk ise, içiyle dışıyla doğru olmak ve bu doğruluk üzere yaşamaktır. Buna denge ve istikamet denir.

Dengeli olmak, devamlı aynı güzel hâli korumaktır. Acı tatlı bütün hallerde istikametini bozmayan, dost ve düşmana karşı dürüstlükten ayrılmayan kimse dengeli insandır. Denge, insandaki akıl seviyesini gösterir.

Velilerden Seriy es-Sakatî k.s. der ki: “Edep, aklın tercümanıdır.” Bunun manası şudur: Herkes aklı kadar edepli olur. Edebi kıt, ahlâkı bozuk olana hakiki manada akıllı denmez.


KALPTE NE VARSA, YANSIYAN ODUR


Ahlâk, kalbin içindeki şeylerin dışa yansımasıdır. Herkes, davranışları ile fıtratında gizlenen sıfat ve kabiliyetleri ortaya koyar. İnsanın davranışlarını yönlendiren merkez kalptir. İnsanın dili, eli, gözü, kulağı, ayağı ve diğer azaları kendi başına bir iş yapmaz. Bu organlar nasıl hareket edeceğini bilmez ve belirlemez. Hepsi memurdur, amirleri kalptir.

İnsanın iradesiyle yaptığı bütün işler kalbin emrine ve yönlendirmesine göre yapılır. Yapılan her iş kalbin meylini, muhabbetini, irade gücünü, tercihini ve aklın seviyesini gösterir.

Kalbi sıhhatli ve güzel olan kimsenin işleri sağlam ve güzel olur. Kalbi hasta olan kimsenin ise, işleri sakat ve bozuk olur.

İnsanın davranışlarındaki bozukluk, kalbinin inkâr, gaflet ve günahla manen hasta oluşundan kaynaklanır. Kalp, Yüce Yaratıcı’yı tanımakla sıhhat bulur, güzel bir tevbe ile manevi hastalıklardan kurtulur. Allah sevgisiyle kuvvetlenir, zikir ile huzura erer, edeple süslenir, ibadet ve itaatla güzel olur.

Bir kul,Yüce Rabbi’ni ne kadar tanırsa o derece sever, sevgisi kadar zikreder, bu zikri hayatına yaydığı kadar edepli olur. Böyle olunca da herkes Yüce Allah’ı ne kadar tanıdığını ve sevdiğini davranışları ile ölçebilir.

Rasulullah s.a.v. Efendimiz, kalbin konumunu şöyle belirtmiştir:

“İnsanın vücudunda bir yer var ki, orası güzel olursa bütün beden güzel olur, bozuk olursa bütün beden kötü olur. Dikkat edin o kalptir.” (Buharî, Müslim, İbnu Mace)


EDEP, SAFİ GÜZELLİKTİR


Gerçek mümin, kalbini bir olan Allah’a bağlamıştır. Biricik hedefi O’nun rızasıdır. Müminin hedefi gibi hayatında da birlik vardır; iki yüzlülük yoktur. Mümin iki farklı halde bulunmaz, bir doğru bir eğri konuşmaz; sabah iyi akşam kötü olmaz.

Edep ve güzel ahlâk bir bütündür. Edepli insanın bütün işleri, ibadetleri, hal ve hareketleri güzeldir. Onun her şeyi temizdir. Sevgisi her şeyi sarar ve o şeyi sevimli yapar. Edepli müminin Yüce Allah’tan aldığı terbiye, hayatının her safhasında kendisini gösterir. Bu terbiye içinde onun sevgisi ve dostluğu kadar, kızması ve kavgası da güzeldir. Çünkü kızması Allah içindir. Kavgası da edep içinde olur.

Bir insanın gerçek yönü ve olgunluğu dar ve zor anlarda belli olur. İnsanın kavgasını ve haksızlığa karşı davranış biçimini görmeden hakkında iyi veya kötü dememelidir.

Edepli insan, hakkını ararken hak yemez. Kendisini savunurken, düşmanına haksızlık etmez. Haksız ise, nefsine yan çıkmaz, hakka boyun eğer, karşı tarafı tasdik eder. Haklı ve güçlü iken yapacağı iki şey vardır. Ya af, ya adalet. Ötesi, edebe sığmaz.

Edepsiz insan ise haksız iken kendisini haklı göstermeye çalışır. Zalim iken kendisini mazlum gösterir. Alacağı bir ise bin ister. Susacağı yerde cazgırlık eder. Edepsiz insana dost olmak da düşman olmak da zordur. Onunla hiçbir şeyin tadı tuzu yoktur.

Bazı insanların dışı hoştur, ama içi boştur. Bu kimseler, insanların gördüğü işlere çok önem verirler, fakat işin asıl kısmını ihmal ederler.

Dengeli mümin ahiret işleri gibi dünya işlerini de güzel yapar. İbadeti güzel, işi bozuk olan kimse örnek insan değildir. Onda noksanlık ve hastalık vardır. Kılık kıyafetine ve dünya işlerine son derece dikkat edip de, kalbini ihmal eden, ahiretini unutan ve ibadeti önemsemeyen kimse de dengesizdir, noksandır.


GÖRÜNTÜ GÜZEL AMA...


Bir kısım insan, kibar, temiz ve sevimli gözükmek için bütün imkanlarını kullanır. Giydiği elbisede ufak bir bozukluk, yırtık, kir ve toza tahammül edemez. Onu düzeltmeden rahat edemez. Fakat aynı insan, yalan, iftira, alay, dedikodu, küfür, hakaret gibi dilinin bozuk konuşmalarından hiç rahatsız olmaz. Yaptığı çirkin işlerden kurtulmak istemez. İçindeki kibir, bencillik, haset, inkâr, gösteriş, hırs, tamah, şehvet, şöhret, korkaklık gibi kötü huylardan temizlenmeyi düşünmez. Bu durum da dengesizliktir. Yapılan işler ise haramdır.

Edepli insanda yalan ve yapmacık işler olmaz. İşi yapmacık ve gösteriş olan kimse, imanın tadını tadamaz. Çünkü bunlar münafıkların sıfatıdır. Bazı insanlar gelip camide Hakk’a ibadet ederler, çıkıp çarşıda halka ihanet ederler.

Bazıları namaz kılarken boynunu büker, tam bir huşu görüntüsü verir. Görenler kendisine hayran olur. Fakat kıldığı namaz, Allah katında azap sebebi olur. Çünkü o anda kalbi namazda değil, insanların bakışındadır. Niyeti Allah’ın rızası değil, halkın övgüsüdür. Bu da bir dengesizliktir. Bir çeşit münafıklıktır. İçi başka dışı başka olmaktır. İbadeti nefsin keyfine kullanmaktır. Şeklen gözel gözüküp, aslen bozuk olmaktır. Rasulullah s.a.v. Efendimiz, ümmetini bu halden şiddetle sakındırmıştır. Bir gün, “nifak olan huşudan Allah’a sığınınız” buyurdu. Sahabe, “nifak olan huşu nasıl olur?” diye sordular. Efendimiz s.a.v. buyurdular:

“Bedenin huşu içinde gözüküp kalbin nifakla dolu olmasıdır.” (Ebu Nuaym, Hilyetü’l-Evliya; Suyutî, Camiu’s-Sagir)

Bu hal kâmil müminin sıfatı değildir. Allah dostları en fazla bu tiplerden rahatsız olurlar. Güzel kulluğun ve ahlâkın temelinde Allah rızası vardır. Niyet hak olmazsa, ibadet ihanete dönüşür. Büyük velilerden Hace Ubeydullah Ahrar k.s. şu olayı anlatır:

“Mevlâna Nizamettin Hz.lerinin halkasında bulunanlardan birisi, bir gün mürşidinin huzurunda sahte bir tavırla başını önüne eğmiş, çenesini göğsüne dayamış murakabeye dalmış gibi bir vaziyet almıştı. Onu bu halde gören Hazret:

“Hey! Başını yukarı kaldır. Senin üzerinden duman tüttüğünü görüyorum. Murakabeyle ne alakan var senin!” diye uyardı. (Safi, Raşahat)

GERÇEK EDEPLİ KİM?

Edepli ve dengeli insanın ibadeti gibi ticareti de düzgündür. Kalbi gibi dili de doğrudur. Niyeti gibi işi de sağlamdır. Gönlü gibi elbisesi de temizdir. Dostluğu gibi düşmanlığı da mertçedir. Edep onun için bir meleke haline gelmiştir. Edep, meleke haline gelirse güzel ahlâk olur.

Meleke, insanın nefes alıp vermesi gibi vücudunun parçası olmuş, ondan hiç ayrılmayan sıfat demektir. Ekseriyetle yalan konuşan bir kimsenin arada bir doğru konuşmasına bakıp, bu güzel ahlâklıdır denmez. Hüküm insanın hayatına hakim olan duruma göre verilir.

Yakınları ile bir gün iyi geçinip, diğer gün yaka paça olan insan dengeli değildir. Bir komşusu ile iyi geçinip diğerine zahmet veren kimseye iyi müslüman denmez. Fakirlik günlerinde herkese merhaba ederken, zengin olunca eski dostlarına selam vermeyen kimse mertlikten mahrumdur.

Edepli insan, iyi-kötü diye insan seçmez, herkese karşı edepli davranır. O, karşısındaki insanın davranış seviyesine göre değil, kendi terbiyesine göre muamele eder. İnsanlar bir yana hayvanlara bile zulüm etmez. Edepli insan başkasından zarar görebilir, fakat başkasına zarar vermez. Birileri onu aldatabilir, fakat o kimseyi aldatamaz.


İNSANOĞLUNUN EN BÜYÜK KAYBI


Bugün erkek-kadın, alim-cahil, köylü-şehirli, hepimizin en fazla muhtaç olduğumuz şey edeptir. Edep, insanı hayvanlardan ayıran en önemli özelliktir.

Edep hiç kimseyi küçültmez. Kimsenin kıymetini düşürmez. Edep fakiri kıymetlendirir, zengini şereflendirir, genci süsler, ihtiyarı sevimli hale getirir. Edep, bir kadınının en kıymetli cevheridir, hiç solmayan süsüdür. Bir kadın, edepten daha güzel bir elbise giymemiştir. Bir erkek, edepten daha güzel bir servet edinmemiştir. Bir baba çocuklarına edep ve güzel ahlâktan daha kıymetli bir miras bırakmamıştır. İnsanla kabre girecek tek servet edeptir. Edebin hediyesi cennettir.

Büyük veli Hucvirî k.s. der ki:

“İnsanın bütün kaybı, her işin esası olan edebi kaybetmesinden kaynaklanmaktadır. Bu, hep böyledir, değişmez. Din ve dünya işlerinin hepsi edeple güzel olur. Edep olmadan hiçbir güzel iş ortaya çıkmaz.

Edep, yerine göre farklı şekillerde olur. Halkın içinde gereken edep, güzel insanlığı ve mertliği muhafaza etmektir. Dindeki edep, Sünnet’e uymaktır. Muhabbetteki edep, saygıyı gözetmektir. Bu üçü birbirine bağlıdır. Akıllı ve mert olmayan kimse, sünnete uyamaz. Sünnete uymayan kimse hürmeti koruyamaz.

Allah’ın zatına ve birliğine şahit olan ariflere hürmet, kalpteki takvadan ileri gelir. Onlara karşı edebi koruyamayan kimsenin terbiye yolunda hiçbir nasibi olmaz.” (Keşfu’l-Mahcûb)

--------------------------------------------------------------------------------


EDEBİN ARTMASI ALLAH’A YAKINLIĞI GÖSTERİR


Allah’ın sana yakınlığını, O’nun sana yakın olduğunu bilmekle anlarsın. Senin O’na yakınlığın, O’nun sana yakın olduğunu bilmekle olur. Bunların hepsi, Allah’a karşı ubudiyette ve edep yolunda gitmekten başka birşey değildir. Allah’a her nefeste yol vardır. Fakat unutmamak lazımdır ki, her yolun başı edeptir. Şımarmamak lazımdır. Buna göre, senin edebinin artması, Allah’a olan vuslatını gösterir.

El Hikemu’l-Ataiyye


--------------------------------------------------------------------------------

Edep bir tac imiş Nur-u Hüda’dan
Giy ol tacı, emin ol her beladan...


--------------------------------------------------------------------------------


HER HALDE BİR DERS VAR

Lokman’a:

- Edebi kimden öğrendin? dediler.

- Edepsizlerden, diye cevap verdi. Çünkü bana bunların neleri hoş görünmediyse onları yapmaktan kaçındım.

Şaka yoluyla söylenmiş olsa bile, akıllı insanın ders almayacağı söz yoktur. Ama cahilin önünde yüz tane hikmet okusalar, bu onun kulağına şaka gibi gelir.

Sadi-i Şirazî
 

kul emir

Profesör
Katılım
17 Haz 2006
Mesajlar
2,862
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Konum
yalnızlık ülkesinden
buradan şumanayı da çıkarabilirmiyiz acaba allahımbana edepver çünki hu türkler arasında allaha yakarıştır biliyorsunuz
 

meftun

Paylaşımcı
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
246
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Edep



Bir baba çocuğun elinden tutmuş, alim bir şahsa getirmiş. Demiş ki: “Hocam bu çocuk terbiyeli, bilgili ve görgülüdür. Lütfen bunu talebeliğe kabul ediniz.”


Hoca, hemen ayağa kalkmış. Çocuğun karşısına geçmiş demiş ki: “Lütfen siz bizi talebeliğe kabul ediniz.”

Çocuğun babası şaşırmış. “Nasıl olur hocam? ” demiş.

Hoca:

“Evladım, yıllarca tahsil yaparız ki, edep, terbiye ve ilim öğrenelim diye. Mademki bu çocuk bu meziyetlere sahiptir, en yüksek tahsilden alacağını almış. Artık o bize talebe olmasın da biz ona talebe olalım.” demiş.

Mehmet Akif Ersoy şöyle diyor:

“Göster ilahî bu millet kurtulur.

Tek mucize gaip hazinenden

Bir utanma hissi ver bize.”

Eskiden tekkelerde bir levha vardı. Üzerinde “Edep ya hu! ” diye yazılı idi. Tarikata giren herkese derlerdi ki: “Evvelâ edep, sonra ilim”

Edep, öğretilmez, öğrenilir. Meselâ, çocuğa desen ki, “Edepli ol! ”, çocuk bir şey anlamaz. Fakat ebeveyn yemesinde, içmesinde, giyinmesinde edepli olursa, çocukları da edepli olur.

Bir mecliste otururken, yaşlı, ilim sahibi bir adam geldi. Kalktık, kendisine yer gösterdik ve yerlerimize oturduk. Biraz sonra, bir genç geldi. O yaşlı ve alim adam, hemen ayağa kalktı. “Buyurun efendim.” dedi.

Biz hayretler içinde ona bakarken o yerine oturdu. “İnsana hürmet etmek lazım.” dedi. Gelen çocuk da olsa, o bir insandır. Bu çocuk ilerde çok büyük bir adam olabilir. Biz onu bugün çocuk görsek de, o geleceğin büyüğüdür.

Nefse yüz vermemek lazım. Hürmet etmek hoşumuza gitmese de, hürmet etmek lazım ki, hürmet görelim. Saygı ve hürmet, çok felaketleri önler.

Bir gün Said Nursî Hz., köy yolunda ilerlerken, bakıyor ki, yandaki bahçede içki içiyorlar. Onları görmezlikten gelip, yoluna devam ederken, sarhoşlardan biri koşup geliyor. “Hocam çok büyük hata ettik. Dua et de bir daha içmeyeyim.” diyor. O da dua ediyor. Sadece o adam değil, o mecliste oturanların hepsi, “Yahu hocaefendiye ayıp oldu.” demişler. Hepsi içkiyi bırakmış.

İnsan önce Allah’a karşı edepli olmalıdır. İnsanlar kendilerini insanlara beğendirmek isterler. Halbuki, her Müslüman kendisini Allah’a beğendirmelidir. Şunu da belirtelim ki, bir insanda utanma duygusu varsa, yüzü kızarır. Utanma duygusu yoksa, ne yaparlarsa yapsınlar yüzü kızarmaz.

Edep ve utanma, sadece insanlarda vardır. Başka türler, bu gibi meziyetlerden yoksundurlar.

24.01.2004 /Hekimoğlu İsmail/ Zaman
 
M

Murat Sâki

Guest
gerçekten mükembel bir hikaye ve makale İlla edep, günümüza nazaran en büyük sorunumuz edep...
 

Vuslat Rana

Edep Ya Hu
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
786
Tepkime puanı
9
Puanları
0
Web sitesi
vuslatirana.blogcu.com
Eskiden tekkelerde idi şimdi evlerimzide işyerlerimizde devam ettirmeliyiz belki "Edep Yahu" levha asımını. Asrın en büyük problemlerinden. Belki de her sorunun başlangıç noktası...

Eyvallah, güzel paylaşım....

Olmayınca insanda haya ve edep, o yine merkep, yine merkep
 

Vuslat Rana

Edep Ya Hu
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
786
Tepkime puanı
9
Puanları
0
Web sitesi
vuslatirana.blogcu.com
Edep, bir toplumda örf, adet ve kural halini almış iyi tutum ve davranışlar
veya bunları kazandıran bilgi anlamında kullanılan bir terimdir. Terbiye,
kavlen, fiilen insanlara lütuf ile muamele etmek, güzel ahlak, usluluk,
haya, sünnete uygun hareket etmek demektir.
...
Peygamber Efendimiz İbn Mace'de geçen bir hadis–i şeriflerinde şöyle
buyurur: "Allah bir kulunu helak etmek isterse ondan hayasını alır. Hayası
alındığında onu hep uğursuz bulursun. Onu hep böyle bulduğunda emanet
duygusunu da yitirir. Yitirince onu hep hain olarak görürsün. Onu bu halde
görünce merhamet duygusunu da kaybeder. O bu hale düşünce onu kovulmuş bir
halde bulursun. En son onu öyle bir halde görürsün ki İslam halkası artık
onun boynundan alınmıştır." Edeb, nefsi gerektiği şekilde terbiye etmek ve
güzel ahlâk ile süslemektir. Edeb, insanın mutlak bir fazilet kaynağıdır.
Cennet’teki makamlara, amel ve edeple ulaşıldığını da her zaman hatırlamak
gerekir. Tasavvuf ehli ise edebi, ''Ma-fevkini (üstündekini) çok görmemek;
ma-dununu (aşağısındakini) tahkir etmemek, herkesi haliyle hoş görüp
Halık'ın hatırı için mahluka merhamet edip sevmektir'' şeklinde tarif
ederler. Gönüller sultanı Mevlana edep konusunda şunu söyler. ‘Edepsiz,
yalnız kendine kötülük etmez;bütün çevreye ateş salar. Şu gök, edep yüzünden
ışıklarla dopdolu bir hale gelmiştir; melek edep yüzünden suçtan arınmıştır,
temiz olmuştur’

Edepten nasibini alamamış kimsenin milletine faydalı olması mümkün değildir.
Edep hali olmayan kişi hem kendine hem de çevresine zarar verir. İnsan,
kendisini her türlü beladan koruyan edep tacını bir an önce giymek zorunda
olduğunu unutmamalıdır:

Edeb bir taç imiş nur-ı Hüda’dan

Giy ol tacı emin ol her beladan

Divanı Kebir’de sık sık edep kavramına yer veren Mevlana şöyle der:
Ademoğlunun eğer edepten nasibi yoksa adem değildir, Ademoğluyla hayvan
arasındaki fark edeptir, Gözünü aç da bak cümle Kelamullah’a, Kur’an’ın
bütün ayetlerinin manası edepten ibarettir.

Hak aşığı Yunus Emre’de şöyle der :

Ehli diller arasında aradım, kıldım talep.

Her hüner makbul imiş, illa edep illa edep.
 

leyli

Paylaşımcı
Katılım
7 Tem 2006
Mesajlar
208
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
mağara :)
İmanın hakikatına ermek için, yakın bilgi; yakın bilgi için, ihlâslı amel; ihlâslı amel için, farzları eda; farzları eda için, sünneti tatbik; sünneti tatbik etmek için de, edebi korumak lazımdır.

- Sohbet bir cesettir. Edeb ise, o cesedin ruhudur.

- Akıllı, edebi edebsizden öğrenir.
 

€br@r

Paylaşımcı
Katılım
24 Haz 2006
Mesajlar
252
Tepkime puanı
2
Puanları
0
İlla Edep İlla Edep...

Birgün İslâm âlimlerinden Ali Dekkak hazretlerine sordular:

-"Namazda iken, sinek kovalayan kimse için ne dersiniz?"

-"Allah-u Teala’nın huzurundaki edep, Ayaz adındaki bir gencin, Sultan Mahmud-i Gaznevi'nin yanındakinden az olmamalıdır. Şöyle anlatırlar:

Ayaz isminde bir genç, bir gün Sultan Mahmud-i Gaznevi'nin resmi hizmetinde bulunurken, aniden ayakkabısının burnunu salladı. Sultan, Ayaz'ın bu haline şaştı. O zamana kadar kendisinden hiçbir zaman edepsizlik görmemişti. Sultan firasetle, Ayaz'ın bir özrü olduğunu anladı.Memurlarından birisine Ayaz'ı takip edip, durumu incelemesini emretti. Sultanın adamı, Ayaz'ı takip etti.Ayaz bir köşeye çekilip, ayakkabısını çıkardı.İçinden bir akrep düştü. Ayaz,ayakkabısıyla akrebi ezer:

-"Bugün, bana Sultanın huzurunda edebimi bozdurdun. Bugüne kadar sultanın huzurunda bir edepsizliğim görülmemiştir'' diyordu. Memur, durumu Sultan'a arz etti. Ayaz geri dönünce Sultan:

-"Ey Ayaz! Bugün niçin edepsizlik yaptın? Ayağını hareket ettirdin, durdun?" dedi. Ayaz özür diler bir eda ile cevap verdi:

-"Kabahat işlemek hizmetçilerin, kölelerin işindendir.Affetmek ise, sultanların şânındandır''.

-"Akrep hikayeniz bize ulaştı" deyince:

-"Madem ki, haberiniz oldu anlatayım: Sizin saltanat ni'metlerimize kavuşmuş biriyim .Akrep yedi defa ayağımı soktu, dayandım. Ayağımı oynatmadım. Sekizincisinde takadım kalmadı. Ayağımın ucunu yerden kaldırdım."

Arkadaşlar dikkat edelim! Bir sultanın yanında, kölenin, hizmetçinin gösterdiği edebe bak! Bir de makamların en yükseği olan Allahü teâlânın huzurunda ibâdet hâlinde olanların ne edepsizlikler ettiklerini, onlardan ne cüretkâr işler meydana geldiğine bir bak! O zaman, bu ibâdetlerimizden utanmamız gerektiğini hattâ ömür boyu hâyâ sebebi ile başımızı kaldırmamamız lâzım olduğunu anlarız...
 
A

ada

Guest
Allah razı olsun Rabbim ibadetlerini layıkıyla yapan kulların dan eylesin. Amin
 

kral_akrep

Üye
Katılım
27 Haz 2006
Mesajlar
150
Tepkime puanı
0
Puanları
0
allah razı olsun. bu gün aramızda bulunan ve kendilerini çok edebli sayan kişiler sadece kibirlerine yenik düşmektedirler ve edeble alakaları yoktur.
belki bu güzel kıssayı okusalardı gerçek edeb ne demekmiş onu anlayabilirlerdi. inşallah allah onlara ve bana da edebli olmayı nasib etsin ve herkese de

sizden de allah razı olsun
 

ZSSZ

Üye
Katılım
17 Tem 2006
Mesajlar
12
Tepkime puanı
0
Puanları
0
YÜreĞİnİze Saglik....

Selam Ve Duayla....
 
Katılım
15 Tem 2006
Mesajlar
148
Tepkime puanı
0
Puanları
0
İLİM İRFAN MECLİSİNDE ARADIM BULDUM TALEB,İLİM EN GERİDEYMİŞ İLLA EDEP İLLA EDEP..
 

feyza:)

İstanbulî
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
4,872
Tepkime puanı
359
Puanları
0
Konum
İsTanbuL
Web sitesi
www.incebirdokunus.com
Edeb Yâ Hû

Osmanlı devrinde yaşamış arif ve meşhur şâir Yusuf Nâbî (rah.), 1678 yılında bir kafile ile hacc yolculuğuna çıkmıştı. Kafilede devletin ileri gelen paşaları da bulunuyordu. Kafile hicaz bölgesine girince Hz. Peygamber'i ziyaret aşkı Nâbî'yi iyice sardı. Öyle ki, vücudu bir hoş oldu, uykusu kaçtı, hiç uyumadı. Bir gece yarısı kafile Peygamber şehri Medine-i Münevvere'ye yaklaştı. Kafilede bulunan Eyüplu Râmi Mehmed Paşa o esnada kıble tarafına doğru ayaklarını uzatmış uyuyordu. Rasul-i Kibriya'nın beldesine girerken arkadaşlarında gördüğü bu manzara Nâbî'ye hiç de hoş gelmedi. Paşayı uyandıracak bir şekilde şu meşhur beyitleri söylemeye başladı:

Sakın terk-i edepten, kûy-i mahbûb-ı Hüdâdır bu!
Nazargah-i ilahîdir, Makam-ı Mustafadır bu.
Mürâât-ı edep şartıyla gir Nabî bu dergaha,
Metâf-ı kudsiyadır, bûsegâh-ı enbiyadır bu.
Açıklaması şöyledir: Edebi terketmekten sakın! Zira burası Allahu Teala'nın Habibinin beldesidir. Burası, Hak Teala'nın devamlı nazar kıldığı bir yerdir; Muhammed Mustafa'nın makamıdır. Ey Nâbî, bu dergaha edebin şartlarına dikkat ederek gir. Sakın edebi basite alma. Burası, büyük meleklerin etrafında pervane gibi döndüğü, peygamberlerin eğilip eşiğini öptüğü bir yerdir.
Bu beyitleri işiten paşa, gözünü açtı, hemen kendine geldi, ikazın sebebini anladı, ayaklarını topladı, doğruldu. Nâbî'ye dönerek:
- Ne zaman yazdın bunları? Senden başka duyan oldu mu onları? diye sordu. Yusuf Nâbî:
- Bunları daha önce herhangi bir yerde söylemiş değilim. Şimdi, sizi bu halde görünce elimde olmadan yüksek sese söylemeye başladım. İkimizden başka bilen yok! dedi. Paşa:
- Öyleyse bu aramızda kalsın, diye ikaz etti. Nâbî sustu, yola devam ettiler. Kafile, sabah ezanına yakın Hz. Rasulullah'ın mescidine yaklaştı. Bir de baktılar ki, mescidin minârelerinden müezzinler, ezandan önce, Nâbî'nin: "Sakın terk-i edepden..." beytiyle başlayan nâtını okuyorlar. Nâbî ve paşa hayret ettiler. Mescide girdiler, namazı kıldıktan sonra, hemen müezzinin yanına koştular. Nâbî, heyacanla:
- Allah adına, peygamber aşkına söyle, sen ezandan önce okuduğun o beyitleri kimden, nereden ve nasıl öğrendin? diye sordu. Müezzin önce cevap vermek istemedi, Nâbî ısrar ve rica etti. Bunun üzerine müezzin:
- Resûl-i Kibriya (s.a.v.) Efendimiz, bu gece bütün müezzinlerin rüyasını şereflendirerek: "Ümmetimden Nâbî isimli birisi beni ziyarete geliyor. Bana olan aşkı her şeyin üzerindedir. Kalkın, ezandan önce, onun benim için yazdığı beyitleri okuyarak kendisini karşılayın, mescidime girişini kutlayın"! buyurdu. Biz de Efendimizin emirlerini yerine getirdik, dedi. Nâbî, hepten şaşırdı ve heyecanlandı, dayanamayıp ağladı. Göz yaşları içinde müezzine tekrar:
- O iki cihanın Efendisi, gerçekten Nâbî mi dedi, o benim ümmetimdendir mi buyurdu? diye sordu. Müezzin:
- Evet, Nâbî dedi, o benim ümmetimdendir buyurdu, deyince, Nâbî bu iltifata daha fazla dayanamadı, sevincinden düşüp bayıldı. Bir zaman sonra ayıldığında paşayı ve müezzini yanında ağlarken buldu.
S.Muhammed Saki Haşimî, "Arifler Yolunun Edebleri", Semerkand​
 

Arifane

Profesör
Katılım
27 Kas 2006
Mesajlar
843
Tepkime puanı
15
Puanları
0
Yaş
56
Konum
Bursa
sevgili feyza! konuyu okudum eline sağlık bizde nabi, gibi olalım inşallah!!
 
Üst