Düşmanımız, düşmanlıktır!

melde

helina_roje
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
2,238
Tepkime puanı
24
Puanları
0
Konum
Ankara
“Hoşgörü, itidal, sağduyu, farklılıklara saygı, dostlarımız bunlardır. Düşmanımız ise husumettir!” (Taha Akyol, Milliyet, 23.1.2007)

Karanlık güçlerin mebzul miktarda iç düşman ürettiği ülkemizde, Taha Akyol, dost ve düşmanlarımızı, ne kadar da güzel tespit etmiş.

Bediüzzaman daha asrın başında bu tespiti yapmıştı. Ne var ki, seksen küsûr senedir ülke idaresini yönlendiren zinde güçler, bu sese kulak tıkadılar. Temennimiz bundan sonrası için bu sese kulak verilmesidir.

Daha asrın başlarında, 1911 yılında şöyle diyordu Bediüzzaman:

“Muhabbete en lâyık şey muhabbettir; ve husumete (düşmalığa) en lâyık sıfat husumettir. Yani, hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeyi (toplum hayatını) temin eden ve saadete sevk eden muhabbet ve sevmek sıfatı, en ziyade sevilmeye ve muhabbete lâyıktır. Ve hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeyi zîr ü zeber eden düşmanlık ve adâvet (düşmalık), her şeyden ziyade nefrete ve adâvete ve ondan çekilmeye müstahak ve çirkin ve muzır bir sıfattır. (...)

“Husumet ve adâvetin vakti bitti. İki harb-i umumî (büyük harp) adâvetin düşmalığın) ne kadar fena ve tahrip edici ve dehşetli zulüm olduğunu gösterdi. İçinde hiçbir fayda olmadığı tezahür etti. Öyleyse, düşmanlarımızın seyyiâtı—tecavüz olmamak şartıyla—adâvetinizi celb etmesin. Cehennem ve azab-ı İlâhî kâfidir onlara...” (Hutbe-i Şamiye, s. 57)

Bediüzzaman, "dost ve düşmanlık" duygularının nerede kullanılacağına dair en ileri noktalara işaret ediyordu aslında.

Sevgiye en lâyık şey sevgi; düşmanlığa en lâyık sıfat ise yine düşmanlık duygusunun kendisiydi.

Kendisinden en çok nefret edilecek, sakınılacak, çirkin ve muzır sıfattı husumet, düşmanlık...

Düşmanlık vaktinin bittiğini de söylüyordu o. Öyle ki “tecavüz olmamak” şartıyla başkalarının kötülükleri düşmanlığımızı celb etmemeliydi.

“Mü'minin ruhunda adâvet, kin, vahşet yoktur. En büyük bir düşmanıyla bir nevî kardeşliği vardır” diyen birisi olarak o, ‘insaniyet’ ortak paydasındaki dostluk ve kardeşlik mânâlarına dikkat çekiyordu.

Bediüzzaman, “dünya barışının” esaslarını veriyordu aslında.

“Medenîlere galebe çalmak ikna iledir. Söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile değil” diyerek de, eski zamanların kılıcı yerine, şimdinin en etkili silahı olarak “ikna”yı nazara vermişti. Mücadele kaba kuvvetle değil, ‘sözün gücü’yle olmalıydı.

İnsanların birbirlerini öldürerek nefret tohumları ekmeleri yerine, fikri zeminde mücadele vermelerinin yollarını göstermişti o.

Öte yandan Bediüzzaman'ın kendine düşman bellediği diğer bir şey de ‘ihtilaf’tı. Bu ise ‘ittifak’la aşılırdı.

Ülke insanın, bilhassa şu sıralar en çok ihtiyacı olan da, bu mânâlar değil mi?

Yeniasya gazetesi/İsmail TEZER

25.01.2007
 
Üst