dedekorkut1
Doçent
DÜNYA EVİNDEN MAHŞERE
SELİM GÜRBÜZER
Hiç kuşku yoktur ki; beklenen saat dolduğunda şu konuk olduğumuz dünyanın da kendine özgü kıyamet kopuşu kaçınılmazdır. Nasıl ki konuk olan insanın bu dünya evinde misafirliği bittiğinde küçük kıyameti kopuyorsa aynen öyle de bu dünyanın da miadı tamamlandığında tüm bağrında taşıdıklarıyla birlikte büyük kıyameti kopacaktır elbet. Zaten insanın bu dünyada durucu olmaması bir anlamda dünyanın da durucu olamayacağının bir işareti değil mi? Elbette ki işareti. Nitekim doğan ölmek için vardır, ölense dirilmek için vardır. Hele şöyle dünyanın yaratılışından bugüne geldiğimiz noktaya bir baktığımızda daha şimdiden durucu olmadığının işaret sinyallerini veriyor bile. Baksanıza ne mevsimler mevsime benziyor, ne hava havaya, ne de toprak toprağa benziyor. Sanki hemen her şey artık bittim tükendim dercesine sonunu beklemekte adeta.
Kaldı ki dünyada her şey güllük gülistanlık yolunda gitse bile şu da var ki bir kısım ehli sünnet alimleri Adem (a.s)’dan kıyamete dek sürecek total dünya ömrünün yedinci bin sene olduğundan söz etmekteler. Her ne kadar bu öngörülen ömür ayet ve hadisle sabit olmasa da sonuçta ulemanın öngörüsü olması bakımdan bizim için dikkate değerdir elbet. Öyle ya, madem dikkate değer buluyoruz, o halde bu öngörüden hareketle Peygamberimiz (s.a.v)’in de bu dünyaya altıncı binin sonlarında teşrif etmiş olduğunu da göz önünde bulundurduğumuzda dünyanın bundan sonraki geri kalan ömrü bin beş yüzü geçmeyecek demektir. Zira Yüce Allah (c.c) “Kıyamet ne zaman kopacak soranlara; De ki; Herhalde çok yakında” (Ahzab 35, Şura 17–18) beyan buyurmakla ulemamızın bir takım kaynaklara dayanarak dile getirdikleri kıyamet saati vakti öngörüsünün öyle yabana atılır bir öngörü olmadığını güçlendiriyor da. Tabii bizim için kıyametin ne vakit kopacağından ziyade mahşer gününe ne hazırlık yapıp yapmadığımız çok mühim bir hadise olmalıdır. Şayet mahşer günü için iyi bir hazırlık yaptıysak ne ala, yok eğer hazırlık yapmadan bu dünyadan göç ettiysek vay halimize, hele birde şu fani dünyada kendimize Allah için sevecek bir dost edinmeden göçüp gittiysek asıl bizim için kıyamet o vakit kopmuş olacaktır. Nitekim Hz. Enes (r.a)’dan rivayet edilen bir hadiste bu husus şöyle bahsedilmekte:
Bir adam, Hz. Peygamber’e (s.a.v) gelip dedi ki:
-Ey Allah’ın Resul-i! Kıyamet ne zaman kopacak?
Efendimiz (s.a.v):
-Hay yazık sana, kıyamet için sen ne hazırladın ki?
Adam:
-Doğrusu ne fazla bir ibadetim ne de fazla amelim var, tek bildiğim şey Allah ve Resulünü seviyorum olmam der. Tabii bu cevap karşısında Efendimiz (s.a.v):
-O halde siz sevdiklerinizle beraber olacaksın diye müjdeler.
Oradakiler:
-Evet, dediler (Buhari).
Gerçektende Yüce Rabbimizin beyan buyurduğu gibi; “O gün mal ve evlatlar sahibine fayda vermez. Fayda verecek tek şey kalbi selim” (Şuara 88–89) olacaktır.
İlk alametler
Ehlisünnet âlimleri kıyametin ilk alametlerini özetle şöyle sıralarlar;
-Peygamberimiz (s.a.v)’in bu dünyadan göç etmesi,
-Cehaletin hızla yayılması,
-Fakir insanların para kazanmakta ve yüksek binalar yapmada adeta birbirleriyle yarışır olmaları,
-Fitnenin kol gezip etrafı sarıp sarması,
-Zinanın gizli halden çıkıp aleni işlenir hale gelmesi,
-Doğan çocuğun soy sop bağının bilinmemesi,
-Kadınların erkek nüfusuna oranla daha da çoğalması,
-Müslümanların birbirlerinin kuyusunu kazıp düşman kesilmesi,
-Zalim insanların iş başına gelip zulmetmesi,
-Emanet ve liyakatin ehline verilmemesi,
-Eski tabirle zelzele, yeni tabirle deprem gibi sarsıntılarının yeryüzü sathında çoğalması,
-Ahlaki değerlerin erozyona uğrayıp zayıflaması,
-Dünya malına tamah edilip adeta tapılacak derecede meta haline gelmesi,
-Kendini peygamber görecek derecede sapkın sahte kurtarıcıların ortaya çıkıp türemesi,
-Camilerin cemaatsizlikten garip halde kalması,
-Kur’an’ın okunur olmaktan çıkıp duvarlara asılı kalması,
-İnsanın sabah evinden Müslüman çıkıp akşama kâfir olarak dönmesi, ya da bunun tam tersi bir durumun yaşanması,
-İnsanın yaptıklarıyla söylediklerinin bir olmayıp imanını kaybetmesi veya bundan da haberdar olmaması vs.
SELİM GÜRBÜZER
Hiç kuşku yoktur ki; beklenen saat dolduğunda şu konuk olduğumuz dünyanın da kendine özgü kıyamet kopuşu kaçınılmazdır. Nasıl ki konuk olan insanın bu dünya evinde misafirliği bittiğinde küçük kıyameti kopuyorsa aynen öyle de bu dünyanın da miadı tamamlandığında tüm bağrında taşıdıklarıyla birlikte büyük kıyameti kopacaktır elbet. Zaten insanın bu dünyada durucu olmaması bir anlamda dünyanın da durucu olamayacağının bir işareti değil mi? Elbette ki işareti. Nitekim doğan ölmek için vardır, ölense dirilmek için vardır. Hele şöyle dünyanın yaratılışından bugüne geldiğimiz noktaya bir baktığımızda daha şimdiden durucu olmadığının işaret sinyallerini veriyor bile. Baksanıza ne mevsimler mevsime benziyor, ne hava havaya, ne de toprak toprağa benziyor. Sanki hemen her şey artık bittim tükendim dercesine sonunu beklemekte adeta.
Kaldı ki dünyada her şey güllük gülistanlık yolunda gitse bile şu da var ki bir kısım ehli sünnet alimleri Adem (a.s)’dan kıyamete dek sürecek total dünya ömrünün yedinci bin sene olduğundan söz etmekteler. Her ne kadar bu öngörülen ömür ayet ve hadisle sabit olmasa da sonuçta ulemanın öngörüsü olması bakımdan bizim için dikkate değerdir elbet. Öyle ya, madem dikkate değer buluyoruz, o halde bu öngörüden hareketle Peygamberimiz (s.a.v)’in de bu dünyaya altıncı binin sonlarında teşrif etmiş olduğunu da göz önünde bulundurduğumuzda dünyanın bundan sonraki geri kalan ömrü bin beş yüzü geçmeyecek demektir. Zira Yüce Allah (c.c) “Kıyamet ne zaman kopacak soranlara; De ki; Herhalde çok yakında” (Ahzab 35, Şura 17–18) beyan buyurmakla ulemamızın bir takım kaynaklara dayanarak dile getirdikleri kıyamet saati vakti öngörüsünün öyle yabana atılır bir öngörü olmadığını güçlendiriyor da. Tabii bizim için kıyametin ne vakit kopacağından ziyade mahşer gününe ne hazırlık yapıp yapmadığımız çok mühim bir hadise olmalıdır. Şayet mahşer günü için iyi bir hazırlık yaptıysak ne ala, yok eğer hazırlık yapmadan bu dünyadan göç ettiysek vay halimize, hele birde şu fani dünyada kendimize Allah için sevecek bir dost edinmeden göçüp gittiysek asıl bizim için kıyamet o vakit kopmuş olacaktır. Nitekim Hz. Enes (r.a)’dan rivayet edilen bir hadiste bu husus şöyle bahsedilmekte:
Bir adam, Hz. Peygamber’e (s.a.v) gelip dedi ki:
-Ey Allah’ın Resul-i! Kıyamet ne zaman kopacak?
Efendimiz (s.a.v):
-Hay yazık sana, kıyamet için sen ne hazırladın ki?
Adam:
-Doğrusu ne fazla bir ibadetim ne de fazla amelim var, tek bildiğim şey Allah ve Resulünü seviyorum olmam der. Tabii bu cevap karşısında Efendimiz (s.a.v):
-O halde siz sevdiklerinizle beraber olacaksın diye müjdeler.
Oradakiler:
-Evet, dediler (Buhari).
Gerçektende Yüce Rabbimizin beyan buyurduğu gibi; “O gün mal ve evlatlar sahibine fayda vermez. Fayda verecek tek şey kalbi selim” (Şuara 88–89) olacaktır.
İlk alametler
Ehlisünnet âlimleri kıyametin ilk alametlerini özetle şöyle sıralarlar;
-Peygamberimiz (s.a.v)’in bu dünyadan göç etmesi,
-Cehaletin hızla yayılması,
-Fakir insanların para kazanmakta ve yüksek binalar yapmada adeta birbirleriyle yarışır olmaları,
-Fitnenin kol gezip etrafı sarıp sarması,
-Zinanın gizli halden çıkıp aleni işlenir hale gelmesi,
-Doğan çocuğun soy sop bağının bilinmemesi,
-Kadınların erkek nüfusuna oranla daha da çoğalması,
-Müslümanların birbirlerinin kuyusunu kazıp düşman kesilmesi,
-Zalim insanların iş başına gelip zulmetmesi,
-Emanet ve liyakatin ehline verilmemesi,
-Eski tabirle zelzele, yeni tabirle deprem gibi sarsıntılarının yeryüzü sathında çoğalması,
-Ahlaki değerlerin erozyona uğrayıp zayıflaması,
-Dünya malına tamah edilip adeta tapılacak derecede meta haline gelmesi,
-Kendini peygamber görecek derecede sapkın sahte kurtarıcıların ortaya çıkıp türemesi,
-Camilerin cemaatsizlikten garip halde kalması,
-Kur’an’ın okunur olmaktan çıkıp duvarlara asılı kalması,
-İnsanın sabah evinden Müslüman çıkıp akşama kâfir olarak dönmesi, ya da bunun tam tersi bir durumun yaşanması,
-İnsanın yaptıklarıyla söylediklerinin bir olmayıp imanını kaybetmesi veya bundan da haberdar olmaması vs.