DostunDostu ile Röportaj

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Bu söz o büyük insana atılmış bir iftiradır. Allah'tan daha merhametli(!) olmaya soyunan sapıkların uydurmasıdır.
Kraldan daha kralcı olanların kulağı çınılasın.. Allah adına hüküm üretenlere ne demeli?
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
İmam-ı Gazali anlatıyor:

Alıntının başı;

Gençliğimden itibaren 50 yaşımı aştığım bu ana gelinceye kadar, bu engin denizlerin derinliklerine dalmaktan hiç geri durmadım. Coşkulu denizlere çekingen korkaklar gibi değil, cesur kimselerin dalışı gibi daldım, gördüğüm her meselenin üzerine atladım. Her zorluğun içine apansız girdim. Her fırkanın inanış ve fikirlerini inceliyor, her grubun tuttuğu yolun inceliklerini ortaya çıkarmaya çalışıyordum. Araştırdığım fırkaların hak veya batıl, sünnete uygun veya bidat sahibi olmaları konusunda ayrım yapmıyordum. Bâtınîlik yolunu tutmuş her fırkanın, bu düşünceyle ne hedeflediklerini öğrenmeye çalıştım. Zâhirîlik yolunu tutmuş olanların, bununla neler elde ettiklerini ortaya çıkarmaya gayret ettim. Felsefe yolunu tutmuş olanların, sahip oldukları felsefeyi bütün esaslarıyla öğrenmeye özen gösterdim. Hiçbir kelam alimini dışarıda bırakmadan kelamdaki yöntemini ve mücadelesini öğrenmeye çaba gösterdim. Bütün gücümle ne kadar sufi var ise onun sufiliğindeki sırları öğrenmeye, ne kadar abid var ise bu ibadetleriyle neler kazandığını araştırmaya çalıştım. Bütün zındıkların, Allah’ın varlığını ve sıfatlarını kabul etmeyenlerin, bu inanış veya inkarlarının arkasında yatan sebepleri titizlikle araştırdım. Her şeyin hakikatini öğrenmeye karşı duyduğum susamışlık; baştan ve gençliğimden beri tuttuğum yol ve benim bir hasletim olmuştur. Bu hasletler, Allah tarafından benim yaratılışıma ve hamuruma katılmış özelliklerdir; benim seçimim ve tercihim değildir. Bunun sonucunda çocukluğumun coşkulu çağlarından itibaren taklit bağlarından sıyrıldım ve büyüklerimizden miras kalan sırf taklide dayalı inanç esaslarından koptum. Çünkü Hristiyan çocuklarının hepsi bu din üzere yetiştiklerini, Yahudi çocuklarının sürekli bu dinin esaslarına göre büyüdüklerini, Müslüman çocuklarında istisnasız İslam dini üzere yetişmekte olduklarını görmekteydim. Yaratılıştan gelen asli hakikati ve ana baba ile hocalar aracılığıyla kazanılan sonraki inanç esasları ve taklit unsurlarının hakikatini öğrenme konusunda içimde büyük bir istek oluştu. Taklit, başlangıçta birtakım telkinlere dayanmaktaydı. Bunların da hangilerinin hak ve batıl olduğu konusunda görüş ayrılıkları bulunmaktaydı. Kendime şöyle dedim: Benim istediğim, her şeyin gerçek yüzünü öğrenmektir. Öyleyse önce bilginin gerçek yüzünün ne olduğunu öğrenmekle işe başlamam gerekir.

Alıntının sonu..

Bu yazıya bugün tesadüf ettim. Bu yazıyı sıradan birisine ait gibi okusaydım, hemen damdan düşen birisini buldum diye sarılırdım. Kendimi Gazali ile kıyaslama gafletine düşecek kadar küstah değilim. Lakin Gazali'nin yaşadığı buhranın aynısını her zerremde yaşıyorum..

Bu bir suçsa evet suçluyum. Korkuyor muyum? Asla..
 

cemaliii

Kıdemli Üye
Katılım
24 Ağu 2009
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
982
Puanları
113
dostundostu tasavvufi eserlerden sizi en çok etkileyen hangisi? büyük velilerden en çok etkilendiğiniz hangisi?
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Başta Mevlana'nın Mesnevi'si. Müthiş derinliği vardır. Fakat ön yargısız okumak gerek. Şeriat kılıcına vurmadan okumak gerek. Mevlana ilginç bir veli. Onu diğer bütün velilerden ayıran bir özellik var. Makamı yok gibi sanki. Bütün makamlara eşit mesafede. Güneşin etrafında dönen bir gezegen gibi her yerde. Sabit bir konumda değil..

İmam-ı Rabbani'nin Mektubatı baş eserdir. Özelliği seyri süluk yolunu tarif etmesi, düzenlemesidir. Yani tarikat yolunun İmam-ı Azamı gibidir. Manevi mevzulara izahat getirmesi müthiştir. Korkuç bir zekası var. Necip Fazıl İmam-ı Rabbani hakkında der ki; 'İmam-ı Rabbani'nin her bir beyin hücresi güneş kadar parlaktır'. Gerçekten de okuduğunuz zaman öyle olduğunu hemen anlıyorsunuz. O gelmeseydi çoğu manevi konuları ve keşifleri anlıyamazdık.

Bir de Nakşi'lerin Halid-i koluna mensup olanların okudukları bir risale vardır. Risale-i Kudsiyye derler. İsmet Ğaribullah Efendi'nin yazdığı beyitlerden oluşur. Sultan Abdülmecit'in de şeyhidir aynı zamanda. Kendisi Alim değildir ama Ariftir. Yani fazlaca bir şeriat ilmi yok mübareğin. Ama ilham yoluyla yazılan bu beyitler son dönemin Mesnevi'si dedirtecek kadar aşk kokar.

Aynısını Halid-i kolunun kurucusu olan Halid-i Bağdadi için söyleyemiyorum. Şeyh-Mürid ilişkisini detaylıca izah etmiş olsa da tarikat yolunu siyaset meydanına atan ilk kişilik olmuştur. 1800'lü yıllarda yaşamış. Muhtemelen o dönemlerde gelişen siyasi akımların etkisi altında kaldı. Normal karşılamak gerek. Zira Hasan el-Benna, Seyyit Kutup, İkbal ve Ali Şeriati gibi kişilerde aynı hatayı İslam'ın zahiriyle yaptılar. Halid-i Bağdadi bu saydığım kişilerin yaptığını tasavvuf sahasında yapmıştır. Tam incelemedim, belki lazımdı, Nakşilik belki onun sayesinde Erbakan, Özal gibi kişilikleri çıkartabildi ama genel tablo olarak tarikatlerin görev sahası halkın içindedir.
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Bir de Hacı Bektaş-i Veli vardır ki tam acaaaip.. Ne var ne yok söylemiş, yanlış anlaşılır, susayım dememiş. Hakikat adına varını yoğunu ortalığa dökmüş. Zaten fazla barındırmadılar. Oysa Osmalıyı kuran dinamikler arasında önemli bir yeri vardır. Bu yolun tekkeleri Sultan 2. Mahmut tarafından kapatıldı, sindirildi ve marjinalleşti. Yeniçeri ocağının kapatılması da o dönemdir. Ne kadar yeniçeri varsa ya diri diri yakıldı ya da boynu vuruldu. Av sezonu gibi..

Hacı Bektaşı Veli'nin ortalıktan kaldırılan bir eseri vardır. Abdülbaki Gölpınarlı tarafından tercüme edilen nüshası Murat Bardakçı'da. Yayınlamıyor alçak. Ortalık karışır, kıyamet kopar ayol yayınlamam, diyor. Artık ne varsa içinde. Aşağı yukarı tahmin etsemde susmayı tercih ediyorum. Zamanı gelince Allah çıkartır döker ortaya. Zira bu gibi dinamikler her zaman yeni medeniyetlerin doğacağı eşikte ortaya çıkar. Medeniyetin batışı ise şeriatin ağır basmasıyla olur. Yani katı kuralcılık. Bu tarihte hep böyle olagelmiştir.
 

cemaliii

Kıdemli Üye
Katılım
24 Ağu 2009
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
982
Puanları
113
etkilendiğiniz ve izlemeye doyamadığınız yerli-yabancı filmler nelerdir?
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Alevilik Bektaşilikle benzer unsurlar içerse de aynısı değildir. Hoca Ahmet Yesevi'de birleşirler. Tarikatın siyasete girmesiyle ne oluyor tarihte misali var bunun. Hoca Ahmet yeseviden gelen bir tarikat kolu İran devletinin başına geçiyor ve hanedanlaşıyor. Şah İsmail tasavvufi bir devlet yorumu yapıyor ve İsmailiyye diye bir tarikat kuruyor. Böylece siyasetin göbeğine oturuyor. Anadolu'ya gönderdiği erenlerini ajan gibi kullanıyor. Sonuç ortada. Osmanlı Safevi savaşları başlıyor. Araya giren bu kan yüzünden şu an hala Aleviler'le çatışıyoruz. Siyaset Muaviye işidir. Hinlik, hile hurdalık gerektirir. Manevi bir yoruma girerse maneviyatı kirletir. Şu an İslam'ın şeriatiyle siyaset yorumları yapılmaktadır ve bu yorumlar birbiriyle çatışıyor. Bunlar ne yaptıklarının farkında değiller. İleride izleri silinemiyecek yaralar açıyorlar. Allah'tan globalleşen bir dünyada yaşıyoruz da insanlar o kadar bilinçsiz değil. Yani bu yorumları din haline getirmiyorlar. Ama az kalsın o haldedir yani. İşi o kadar ileriye götürenler var ki ,bize oy vermeyen kafir olur, diyenler bile var. Şayet bu yorumlar matbuatın icadından önce yapılmış olsaydı şu an itikat kitaplarında bu gibi kaidelere inanmakla mükellef tutacaklardı bizi..:D
 

Dua Nur

Kıdemli Üye
Katılım
29 Nis 2007
Mesajlar
37,459
Tepkime puanı
247
Puanları
0
89 yılından beri İsmailağa cemaatinden dersliyim. Şeriatperest hocalar beni afaroz ettiler. Efendi etmedi ve her gittiğimde de onlar kovar efendi çağırır :))) Çok gıcık olsalarda böyle. Ne yapalım kapıda herkes şeyh olmuş şeyh mürid olmuş. Şeriatperestlikleri yüzünden bunu bile göremez olmuşlar. Sorsanız güya tarikat ehli hepisi. Şeyhin ayağına kanmakla çömelip domalmakla müritlik olmaz. Riyakarlıktır bu..

:))))))))))))
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
etkilendiğiniz ve izlemeye doyamadığınız yerli-yabancı filmler nelerdir?
Mizah olarak Cem Yılmaz'dır. Şener Şen'in oyunculuğu müthiş. Rahmetli Tuncel Kurtiz büyük adamdı ama çok geç fark edildi. Herifin harita gibi yüzü vardı ya hu. Herifin suratı mana fışkırıyordu. Oturup hiç bir şey yapmadan izlesen yeridir.

Klasik yerli filimler güzel. Nuri Bilge Ceylan'ın birkaç filmi. Hele ki Bir Zamanlar Anadolu'da filmi. Takva diye bir filim var, gerçekten tarafsız bir bakış açısıyla çevrilmiştir. Çoğu yadırgadı ama gerçekleri yansıtmış adam. Tarikatlerin başka sahalara kayarak gerçek misyonundan sapmalarını konu yapmış. Ama malesef bazı insanlarımız basit izahatları olan filimler görmek istiyor. Vaaz gibi açık açık anlatılsın istiyor. İmâları okuyamıyoruz.

Türk sineması olarak gerçekten usta oyuncularımız var. Sıkıntı senaryo ve sermayede..

Çağan Irmak'ın bütün filimleri kanaatimce rezalettir. Çoğu da beğeniyor bunları ha. Ajitasyon temelli sanat en ucuz ve basit sanattır. En kolay yoldan para kazanma metodu. Sahte kahramanlar listemin üst sıralarında yer alır.

Amerikan sinemasının çoğu klasiklerini beğenirim. Avrupa sineması kanaatimce berbat. Aslında bu konu kısa geçiştirilmez ama ana başlıklarıyla böyle..
 

Havas

Kısıtlı Erişim
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
4,432
Tepkime puanı
71
Puanları
0
İmam-ı Gazali anlatıyor:

Alıntının başı;

Gençliğimden itibaren 50 yaşımı aştığım bu ana gelinceye kadar, bu engin denizlerin derinliklerine dalmaktan hiç geri durmadım. Coşkulu denizlere çekingen korkaklar gibi değil, cesur kimselerin dalışı gibi daldım, gördüğüm her meselenin üzerine atladım. Her zorluğun içine apansız girdim. Her fırkanın inanış ve fikirlerini inceliyor, her grubun tuttuğu yolun inceliklerini ortaya çıkarmaya çalışıyordum. Araştırdığım fırkaların hak veya batıl, sünnete uygun veya bidat sahibi olmaları konusunda ayrım yapmıyordum. Bâtınîlik yolunu tutmuş her fırkanın, bu düşünceyle ne hedeflediklerini öğrenmeye çalıştım. Zâhirîlik yolunu tutmuş olanların, bununla neler elde ettiklerini ortaya çıkarmaya gayret ettim. Felsefe yolunu tutmuş olanların, sahip oldukları felsefeyi bütün esaslarıyla öğrenmeye özen gösterdim. Hiçbir kelam alimini dışarıda bırakmadan kelamdaki yöntemini ve mücadelesini öğrenmeye çaba gösterdim. Bütün gücümle ne kadar sufi var ise onun sufiliğindeki sırları öğrenmeye, ne kadar abid var ise bu ibadetleriyle neler kazandığını araştırmaya çalıştım. Bütün zındıkların, Allah’ın varlığını ve sıfatlarını kabul etmeyenlerin, bu inanış veya inkarlarının arkasında yatan sebepleri titizlikle araştırdım. Her şeyin hakikatini öğrenmeye karşı duyduğum susamışlık; baştan ve gençliğimden beri tuttuğum yol ve benim bir hasletim olmuştur. Bu hasletler, Allah tarafından benim yaratılışıma ve hamuruma katılmış özelliklerdir; benim seçimim ve tercihim değildir. Bunun sonucunda çocukluğumun coşkulu çağlarından itibaren taklit bağlarından sıyrıldım ve büyüklerimizden miras kalan sırf taklide dayalı inanç esaslarından koptum. Çünkü Hristiyan çocuklarının hepsi bu din üzere yetiştiklerini, Yahudi çocuklarının sürekli bu dinin esaslarına göre büyüdüklerini, Müslüman çocuklarında istisnasız İslam dini üzere yetişmekte olduklarını görmekteydim. Yaratılıştan gelen asli hakikati ve ana baba ile hocalar aracılığıyla kazanılan sonraki inanç esasları ve taklit unsurlarının hakikatini öğrenme konusunda içimde büyük bir istek oluştu. Taklit, başlangıçta birtakım telkinlere dayanmaktaydı. Bunların da hangilerinin hak ve batıl olduğu konusunda görüş ayrılıkları bulunmaktaydı. Kendime şöyle dedim: Benim istediğim, her şeyin gerçek yüzünü öğrenmektir. Öyleyse önce bilginin gerçek yüzünün ne olduğunu öğrenmekle işe başlamam gerekir.

Alıntının sonu..

Bu yazıya bugün tesadüf ettim. Bu yazıyı sıradan birisine ait gibi okusaydım, hemen damdan düşen birisini buldum diye sarılırdım. Kendimi Gazali ile kıyaslama gafletine düşecek kadar küstah değilim. Lakin Gazali'nin yaşadığı buhranın aynısını her zerremde yaşıyorum..

Bu bir suçsa evet suçluyum. Korkuyor muyum? Asla..

gazzali hiç de öyle yanlışların üzerine atlayan biri gibi görünmüyor ......
 

Havas

Kısıtlı Erişim
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
4,432
Tepkime puanı
71
Puanları
0
islam diyorsun ,bir sürü veli amca kitabını örnek gösteriyorsun..

resulullah beni müjdeledi diyen,arşın ötesine geçip cennetdeki makamını gören rabbani

kuranın özünü aldık posasını attık diyen ,eşekle sevişme hikayleri anlatan bir celaletini rumi..
 

Verda

Gales
Katılım
9 Nis 2010
Mesajlar
10,917
Tepkime puanı
1,010
Puanları
0
@DostunDostu, şeriat hakkında tam olarak düşüncelerin nedir, varolan şeriat mı yoksa şeriatı yozlaştırıp ictihat kapısını kapatanlar mı eleştirilmeli?

Ortadoğu'da yaşananları nasıl değerlendirirsin?

Ülkemizde yakın zamanda yaşanan cemaat-akp çatışmasına nasıl bakıyorsun ve ülke gündemini nasıl değerlendiriyorsun?
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
islam diyorsun ,bir sürü veli amca kitabını örnek gösteriyorsun..

resulullah beni müjdeledi diyen,arşın ötesine geçip cennetdeki makamını gören rabbani

kuranın özünü aldık posasını attık diyen ,eşekle sevişme hikayleri anlatan bir celaletini rumi..
Sanat ruhu olmayan adam eşekle sevişme hikayesini anlıyamaz. Bugün batının pornografik sanat anlayışını müstehçenlikle yorumlayan adam sanattan hiç anlamıyor demektir. İnce ruh ister bu işler. Sıkıştırılmış duyguların orada göreceği unsur elbette kaçtığı unsur olacaktır. Ben de eskiden bu sıkıştırılmış duyguların esiriydim. Üzerimde ki bütün zehirli tesirleri atınca dünyam açıldı. Eski nüshaları okuyunce eski islam toplumlarını net anlamaya başladım. Batının şu an ki duruşunun aynısını bizim altın çağımızda buldum. Demek ki medeni toplumların bakış açıları çok farklı oluyor. Medeni toplumların dünyaları siyah ve beyazdan ibaret değil. Çok renkli.

Onun içindir ki Ömer Hayyam'ın kendi döneminde korkmadan yazdığı beyitleri şimdi okuyan Fazıl Say'a islam adına cezalar verebiliyoruz. Bizim kafamızda bir islam anlayışı var. Bizi geri bırakan tahrif edilmiş bir şeriat anlayışı ve bu pencereden bakılan bir dünya görüşü. Bu muteber değil. Eskiden böyle değildi. İşte bugün İslama karşı olanlar buna karşıdır. Bu dinin özü olan hanifliğe karşı olan yok. Biz bunu bir anlatabilsek ortada sorun morun kalmıyacak. Ama önce kendimiz anlamamız gerek.

Havas bak bugün Mevlana'yı bu hikayeleri yüzünden yargılıyorsun ya. Soruyorum sana, hiç düşündün mü? Kendi döneminde bu hikayeleri yazan Mevlana o toplumdan niçin tepki almamış, bilakis sevilmiş sayılmış? Onlar bilmiyordu da dünyaya hakim oldular. Biz biliyoruz da mı geri kaldık? Bunları sorgulayın arkadaşlar. Yoksa mahvolup gidiyoruz..
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Lafonsla bi gün aynı noktada buluşacağımızı kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi :D
Ben de şaşırdım. Benim tanıdığım lafons ehli tarikat birisi. Efendiye bağlı değilmiydin sen lafons?
 

Havas

Kısıtlı Erişim
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
4,432
Tepkime puanı
71
Puanları
0

Sanat ruhu olmayan adam eşekle sevişme hikayesini anlıyamaz. Bugün batının pornografik sanat anlayışını müstehçenlikle yorumlayan adam sanattan hiç anlamıyor demektir. İnce ruh ister bu işler. Sıkıştırılmış duyguların orada göreceği unsur elbette kaçtığı unsur olacaktır. Ben de eskiden bu sıkıştırılmış duyguların esiriydim. Üzerimde ki bütün zehirli tesirleri atınca dünyam açıldı. Eski nüshaları okuyunce eski islam toplumlarını net anlamaya başladım. Batının şu an ki duruşunun aynısını bizim altın çağımızda buldum. Demek ki medeni toplumların bakış açıları çok farklı oluyor. Medeni toplumların dünyaları siyah ve beyazdan ibaret değil. Çok renkli.

Onun içindir ki Ömer Hayyam'ın kendi döneminde korkmadan yazdığı beyitleri şimdi okuyan Fazıl Say'a islam adına cezalar verebiliyoruz. Bizim kafamızda bir islam anlayışı var. Bizi geri bırakan tahrif edilmiş bir şeriat anlayışı ve bu pencereden bakılan bir dünya görüşü. Bu muteber değil. Eskiden böyle değildi. İşte bugün İslama karşı olanlar buna karşıdır. Bu dinin özü olan hanifliğe karşı olan yok. Biz bunu bir anlatabilsek ortada sorun morun kalmıyacak. Ama önce kendimiz anlamamız gerek.

Havas bak bugün Mevlana'yı bu hikayeleri yüzünden yargılıyorsun ya. Soruyorum sana, hiç düşündün mü? Kendi döneminde bu hikayeleri yazan Mevlana o toplumdan niçin tepki almamış, bilakis sevilmiş sayılmış? Onlar bilmiyordu da dünyaya hakim oldular. Biz biliyoruz da mı geri kaldık? Bunları sorgulayın arkadaşlar. Yoksa mahvolup gidiyoruz..

senle roportaj yapılıyor ..konuyu çok açmak istemiyorum.....


Kendi döneminde bu hikayeleri yazan Mevlana o toplumdan niçin tepki almamış

moğollar arkasındaydı...

okuyan nufus azdı...

islama girmiş vahdeti vucud felsefesi ,veli dedikleri insanların kadim şirklerini örtüyordu..ben söyler kafir olurken ,veli amca söylerse kafir olmuyordu...

kitabı mesnevisinin bizzat allahdan aldığını korunduğunuda söylüyor.bir musluman nasıl bunlara amenna diyebilir?


mevlana hikayleri bana çok basit geliyor ..kelimelerle süslenmiş keloğlan hikayeleri..

şems ,celaleddinden şarab istemiş..celalettinde gitmiş şarab aramış ..testiyi celaleddine götürürken ,sacılan şarab gül suyuna dönmüş..:D

bilmeme ne kırallığının kızını cin çarpmış ..
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
@DostunDostu, şeriat hakkında tam olarak düşüncelerin nedir, varolan şeriat mı yoksa şeriatı yozlaştırıp ictihat kapısını kapatanlar mı eleştirilmeli?

Ortadoğu'da yaşananları nasıl değerlendirirsin?

Ülkemizde yakın zamanda yaşanan cemaat-akp çatışmasına nasıl bakıyorsun ve ülke gündemini nasıl değerlendiriyorsun?
Yukarıda İmam Gazali kendisini anlatmış. İbretlik bir vesikadır bu. Hem de ta o dönemlerde. Gazali'nin cesaretine bakar mısınız? Müthiş! İşte müctehidlik budur. Günümüzde müctehidliği öyle bir kefeye koymuşuz ki 72 ilim bilecek falan demişiz. Yok öyle bir şey. Müctehidlik tamamen özgür ve hür aklı kullanmaktır. Allah'ın penceresinden bakabilmektir. Küçük değil büyük düşünen kafadır. Takıntısı, hayranlık duyduğu hiç kimse olmamalı. Tersinden öfkesi ve kinide olmayacak. Sırf anlıyacak. Anlama yolunda gidecek. Şeytana tapanıda anlamaya çalışacak puta tapanı da. Ancak böyle yaparsa sebepler ilişkisini çözebilir. Zira çare üretmek ancak anlamakla mümkün olur.

Şeriat bahsine gelince. Şeriat yasa demektir. Bildiğiniz yasalar. Yasanın amacı nedir? Düzenlemektir değil mi? Neyi düzenler? Toplum hayatını. Peki bu düzenleme misyonu ile neyi amaçlar? Adaleti.. Bu adalet gayesi ile zulmün önünü keser. Yani herkese hakkını vermeyi. Kimseyi mağdur etmemeyi. Bütün bu temel çerçevenin ana gayesi huzur ve mutluluktur. Zulmün yol bulacağı bütün delikleri el verdikçe tıkama gayesi güder.

İşte bu gaye her daim kendisini yenilemek zorundadır. Çünki hayat durağan değildir. Toplum her daim zaman geçtikçe gelişir, değişir. Bu değişkenlikle birlikte zulmün yol bulacağı kanallar da çoğalır. Bu kanalları tıkama görevi olan yasalar sabit kalırsa zulüm her yerden fışkırmaya başlar. Hatta zaman içinde öyle bir hal alır ki zulüm yasanın ta kendisi olur. Mesela bir örnek vereyim; Adem aleyhisselam şeriatinde kardeş evliliği caiz di. Bu ilk yasadır. Niye? Çünki adaletin gereği insan nesli çoğalması gerekti. Bunun başka bir yolu var mıydı? Evet, Allah birkaç tane Adem ve Havva yaratıp bu işin önüne geçebilirdi. Peki buna gücü yetmedi mi? Haşa. Ama öyle yapmamış. Bu nokta şimdi çok önemli dikkatle okuyun; O halde şeriat, imkan dairesinde kendisine yol bulmak zorundadır. Yani fizik kurallarına bakar. Yani elde ne varsa onunla bir çare üretir. ''Allah neyi yaratır, neye gücü yeter, neyi yapacak, yardımı gelecek, o her şeye kadirdir'' gibi ütopik varsayımlarla asla ilgilenmez. Hali hazırda ki müsaitlik içinde ilerlemenin çarelerini üretmek zorundadır. Allah'tan medet ummaya başlayan bir şeriat artık çürümüş gitmiştir. Hep ileri, daima ilerinin hesabını gütmek zorundadır şeriat.

Çok nazik bir mevzuya değineceğim. Hiç düşündünüz mü Allah niçin yeni bir din gönderiyor? Ona şirk koşulduğu zaman. Yani LAİLAHE İLLALLAH bozulduğu zaman. Gönderilen peygamberler bu çekirdeği düzeltmekle görevli. Yer yüzünde aralıksız bu tek Allah inancı, yani haniflik var oldukça peygamber gelmiyor. Şeriatlerin değişmesi ve zamanın ruhuna uyarlanması Allah'ı ilgilendirmiyor. O aralıksız hanifliğin devamı gayesini güdüyor. Allah Kuran'da tahrif edilen kitaplardan bahsederken hep bozulan haniflikten bahseder. Mesela diyor ki; Allah'ın oğlu var dediler. Araplar putları Allah'a ortak koştular. Bütün bu tanrısal yeğirmelerin temeli ve parmakla gösterilen nokta istisnasız hanif çekirdeğin, yani LA İLAH İLLALLAH'ın tahrifidir. Buna zıt olarak şöyle bir ayet okudunuz mu; hristiyanlar hırsızın kolunu kesmemişlerdi, zina yapanları taşlamaz oldular. Yok böyle bir şey..

O halde Kuran'da bahsedilen bütün şer-i hükümler tamamen tavsiye niteliğindedir. Böyle yaparsanız iyi olur, tarzı bir tavsiyedir. O zamanın ruhuna uygun tavsiyelerdir. Dikkat ederseniz hep ''sizin için iyi olan budur'' formatındadır şer-i hükümler. Allah burada, sizin için, derken o dönem yaşayanları kastediyor. İlelebet böyle kalacak diye bir şey olamaz. İlelebet kalması icab eden tek şey hanif çekirdektir. LAİLAHE İLLALLAH.. Zaten son peygamberle tekrar düzeltilen bu hanif çekidek kıyamete kadar bozulmayacaktır. Allah'ın bizzat koruyacağım dediği bu çekirdektir.

Yeni bir din, yeni bir din, diye söylenip duruyoruz ortalıkta. İslam yeni bir din değildir. Yani karşısında iki tane semavi din var üçüncüsü de islamdır. Yok öyle bir şey. İslam tek dindir. Bir önce ki dinde bozulan hanifliğin tekrar düzeltildiği yeni yorumdur.

Demek istediğim şey şu ki; hanif çekirdek etrafında örülen bütün kurallar zamanın ruhuna hitap edecek şekilde tatbik edilir, edilmez. Kuran metnine dokunulmaz. Haşa Bu yanlış olur. Çünki birbirinin hükmünü kaldıran ayetlerin metinleri hala Kuran'da mevcuttur. Öyleyse bu böyle olmak zorunda. Lakin nesih-mensuh denen metod devam ettirilmelidir. Elbette Kuran içine yeni ayetler eklenmez ve çıkartılmaz haşa. Ben başka bir şey diyorum. İşin tatbikatını diyorum.

Bu konuda halk ilginç bir gözlemleme platformudur. Sen ben şer-i katı kurallarda ısrar ediyoruz. Pazarda bir köylüye sorun. Adamdan alacağınız cevap belli. Diyecektir ki; Abi bu devirde olmaz artık yapamazsın. İşte bu nedir? Bunu bi anlasak işi çözeriz. O adamın ağzından Mevla konuşuyor. Koskoca cemiyet kitlesi Allah'ın tecelli platformudur. O sözün kimin ağzından çıktığına bakma. Kim söyletiyor ona bak. Mevlana'nın Hak'kı halkta buldum, dediği bu olsa gerek. Okumuş adamlardan bahsetmiyorum. Beyni ideolojik zehir tesirine bulaşmamış sıradan vatandaşlardan bahsediyorum. Ne varsa onlardan okunacaktır. Peygamber efendimizin, ahir zamanda iman nasıl olmalı, sorusuna verdiği cevap, kocakarıların imanı gibi, dediği nokta. İşte bu kocakarılar en büyük müctehid'lerdir. Bilene görene. Sadece yazılmayı ve çizilmeyi bekliyorlar.

Bu nesih-mensuh olayı da ilginç. Bir ayet geliyor, bir zaman sonra başka bir ayet eski ayetin hükmünü kaldırıyor. Bu nedir? Bu Allah tarafından yukarıda anlattığım şeyin tatbikidir işte. Böyle olmak zorunda. Dikkat ederseniz bu birbirinin hükmünü kaldıran ayetlerin tamamı şer-i hüküm ayetleridir. Yani hiç birisi hanif çekirdek ayetleri değil. Bu nokta çok önemli. Mesela şöyle bir şey olabilir mi?; Allah yer içer ve siz gibi uyur.. >>> Başka bir ayet gelip bu hükmü kaldırıyor ve >>> Allah ne yer, ne içer, ne de uyur.. Böyle bir şey yok. Çünki Allah ne yaptığını, neyi neye göre neshettiğini en iyi bilendir.
 

DostunDostu

Süper Moderatör
Yönetici
Katılım
30 Eyl 2013
Mesajlar
6,183
Tepkime puanı
473
Puanları
83
Ortadoğu'da yaşananları nasıl değerlendirirsin?

Ülkemizde yakın zamanda yaşanan cemaat-akp çatışmasına nasıl bakıyorsun ve ülke gündemini nasıl değerlendiriyorsun?
İbn-i Haldun der ki; bütün medeniyetler doğar, büyür, yaşlanır ve sonunda ölür.

İslam medeniyeti sözünü doğru bulmuyorum. Tarihe bakarsanız büyük medeniyetlerin hepisinde istisnasız ortak şu dinamikleri görürsünüz. Akıl, mantık, felsefe, bilim ve buna bağlı gelişen her şey. Bu dinamikler işlediği vakit medeniyet doğar. Sorgulama, gözlemleme yoluyla çıkarımlar yapar ve bütün bunlarla elde ettiği verileri rasyonel güce dönüştürür. İşte oluşan bu güç sayesinde o medeniyet ortaya bir şeyler koyar. Kırıntılarıyla övündüğümüz bütün yapılar ve elde kalan unsurlar işte bu gücün ortaya koyduklarıdır.

Sonra büyüme çağı durur ve sanata yönelir. Edebiyat, şiir, güzel sanatlarda gelişmeye başlar. Yani çalışan bir adamın 40 yaşından sonra keyif sürmesi dönemi gibidir bu. Gençlik elden gitti.

Sonra yaşlanır. Elleri titremeye başlar. Eskileri anlatır ve derin bir ah çekerek torunlarına eski günlerin ne iyi olduğunu anlatır durur. Bildiğimiz yaşlılık alametleridir bunlar. Dikkat ederseniz Avrupa ve Amerika toplumlarında bu tavrın zerre miskalini bulamazsınız. Onlar gençlik dönemlerini yaşıyorlar. Gözlemleyin. Ne zaman bu başlarsa bilin ki gerilemeye başlamıştır. Arkadaşlar. Ne varsa ve ne okunacaksa hepisi cemiyet platformunda gözlemlenir. Hak'kı halkta buldum, meselesi..

Sonra hastalanır ve ölümünü bekler. Batı dünyasının bize HASTA ADAM demesinin arka planında işte bu felsefi bakış yatar. Çok iyi gözlemlemişler bizi. Eee kurt yaşlanınca köpeğin maskarası olurmuş.

Bu maskaralık öyle bir hal aldı ki insanlık tarihinde hiç emsali olmayan bir yeni usül tatbik ettiler bizim üzerimizde. Yeni çağın getirdiği yeni bir usül diyelim buna. Geçmişle kıyaslıyacağımız hiç bir örnek yok elimizde. Kendi içinde anlamak zorunda kalıyoruz. Örneği olmadığı için kimse farkında değil bu usülün.

Ne yaptılar bizle biliyor musunuz? Ölmek üzere olan hasta adamı ambulansla hastaneye yetiştirip komaya soktular. Makinelere bağladılar. Ölmesine müsade etmediler. Şu an DOĞU(!) MEDENİYETİ, -doğu diyorum çünki medeniyet ile dini ayırıyorum. Batıya bugün kim hristiyanlık medeniyeti diyor Allah aşkına?- Evet, şu an doğu medeniyeti makinalara bağlı olarak yaşatılıyor. Kanımıza soktuları serum ise petrolü alırken akıttıkları Petrodolar'lardır. Üretim yok çünki komadayız. Sâfi tüketiyoruz. Ürettikleri malların tüketim pazarıyız. Makinalara bağlı derken bu manzarayı kastediyorum. Bu komada ki hasta üzerinde ne kadar yeni ilaç varsa önce bizim cemiyetimizin üzerinde deniyorlar. Baktılar ki işe yarar bir ilaç, hemen kendi cemiyetlerine uygulayabiliyorlar. Yani bu komada ki hasta adam aynı zamanda kobay görevi de görüyor bu hergelelere.. Tıbbın gelişmesiyle bitkisel hayatta tutmak mümkün olmakla birlikte bu strateji modern çağda medeniyetler üzerinde tatbikine de imkan sağlıyor. Yani insanlık hem madde hem mâna planında gelişme kaydediyor. İlginç değil midir?

Doğu medeniyeti Petrolün hatırına bitkisel hayatta tutuluyor. Petrolün bittiği gün fişi çekecekler. Bu bizim için hayırlı olacaktır. Çüni yeni bir medeniyetin doğması için eski medeniyetin yanıp kül olması şarttır. Ancak bu küllerden doğar yenilik.. Berlin'de ''Teufelsberg'' adı verdikleri bir dağ vardır. Bu dağ normal bir dağ değil. Savaşta yerle bir olan Berlin'in bina harfiyatlarından oluşmuş bu koca dağ. Yani eski medeniyetin külleri. Bu dağın tepesine çıkıp baktığınız zaman yeni Berlin ayaklarınızın altındadır. Tuhaf bir duygu. Eski medeniyetin külleri üzerinden yeni medeniyeti izliyorsunuz.
__________

Cemaat Ak parti çatışması tamamen eski memlerimizin kalıntısıdır. Bizde kurulan her cemaat, bayrağı aslanın düştüğü yerden kaldırıp devam ediyor. Oysa bayrak sanıp aldığı şey, o aslanın düşmesine sebep olan ağırlıklardır. Onun için bu ağırlıkları alıp yola çıkan her cemaat kısa bir turdan sonra düşen aslanın akıbetine uğruyor. Erdoğan bile geçici bir çaredir. Komada yatan hastanın parmak kıpırdatmasıdır. Hep eski memlerin etkisi var. Son dönem yaşanan bütün krizler ve ayak bağları bu memlerin yansıması. Ağırlıkları hala atamadık üstümüzden.

Cemaat Gülen camaati olması ya da başka bir şey olması önemli değil. Ruh aynı. Daha düne kadar derin devletti şimdi cemaat. Araba aynı olduktan sonra istediğiniz kadar plaka değiştirin.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst