Dömeke Muhârebesi

OSMAM11

Kısıtlı Erişim
Katılım
23 Haz 2015
Mesajlar
169
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
Konum
İSTANBUL
Dömeke Muhârebesi
D
ömeke'de Osmanlılar ile Yunanlılar arasında vukû bulan savaş. Berlin Muâhedesine dayanarak Teselya ile Arta kazasını ele geçiren Yunanistan bu sefer de Yanya vilâyetiyle Girit’e göz dikmişti. Bu bölgede halkın üçte ikisini meydana getiren Rumlar, dâimî olarak Yunanlılar tarafından Osmanlılara karşı kışkırtılmaktaydılar. Çıkan ayaklanmaların Türkler tarafından bastırılması, Yunanlıların daha çok hoşuna gidiyor ve bu sefer de Avrupa devletlerini, Rumlar eziliyor bahânesiyle tahrik ediyorlardı. Nitekim 3 Şubat 1897’de Girit’te Hıristiyanların soykırımına tâbi tutulduğu iddiâsıyla Avrupalı devletler Girit sularına zırhlılar göndermişlerdi. Bu zırhlılar aynı zamanda Türk-Yunan çatışmasına engel olacaklardı. Ne yazık ki Albay Vassos komutasındaki Yunan filosu Girit’e çıkarma yaparken bunlar sâdece seyrettiler. Ancak son derece tedbirli hareket ederek Avrupa devletlerini yanına çekmeyi başaran Sultan İkinci Abdülhamîd Han onlara ortak abluka teklifi yaptı ve kabul edildi.
Girit’in elden çıkmasına sinirlenen Yunanlılar, Teselya ve Makedonya’daki Osmanlılara saldırmaya başladılar. Nihâyet Osmanlı hükûmeti de 17 Nisan 1897’de Yunanistan’a harp îlân etti. İki taraf kuvvetleri arasında esaslı bir fark yoktu. Ancak Yunanlıların bilhassa ârızalı bölgelerde Osmanlı ordusunu uğraştıracağına ve bilhassa Dömeke mevkiinde ağır kayıplar verdireceğine ihtimâl verilmekteydi.

Osmanlı kuvvetleri Müşir Edhem Paşa komutasında 45.000 kişilik Osmanlı askerine karşılık Kralın kardeşi Kostantin’in kumanda ettiği Yunan ordusu ise 40.000 kişilik bir kuvvetten meydana geliyordu.
18 Nisanda Milano mevkiindeki savaşı Osmanlılar kazandılar. Ancak savaşın ağır cereyan etmesi üzerine büyük devletlerden her an gelebilecek bir müdâhaleye fırsat vermemek için Sultan İkinci Abdülhamîd Han yıldırım harbi istediğini Edhem Paşaya bildirdi.

Yunan Başkomutanı Canını Zor Kurtardı

Bu durum üzerine 25 Nisan’da Yenişehir, 26 Nisan’da Tırhala zaptedildi. Asıl vuruşmanın Dömeke’de olacağı ve bu savaş sonunda gâlip tarafın ortaya çıkacağı belli olmuştu. Çünkü Yunanlılar bu müstahkem mevkiye çok güvendikleri gibi, çok fazla yığınak da yapmışlardı. Savunma savaşı yapacak olan Yunanlılar, Türkleri püskürteceklerine kesin inanıyorlardı. 17 Mayıs günü çok şiddetli geçen muhârebe sonunda Osmanlılar parlak bir zafer daha kazandı. Yunan ordusu tamâmen dağıldı. Yunan başkomutanı gece karanlığından istifâde ederek canını zor kurtarabildi.
Artık Osmanlı ordusunun Yunan başkentine girmesine engel olacak ciddî bir mukâvemet beklenemezdi. Lâkin Yunanlıların imdâdına burada da Avrupa’nın büyük devletleri yetişti ve 20 Mayıs 1897’de, Türk ordusunun fethettiği yerler elinde kalmak şartıyla, mütâreke imzâlandı. Türk-Yunan Harbi Sultan İkinci Abdülhamîd Hanın dünyâ politikasında ve iç politikada îtibârını artırmış ve Osmanlı toplumunun mâneviyâtı yükselmiştir.

Osmanlı Ordusu Yeniden Prestij Kazandı
Dömeke Osmanlı-Yunan harbinde Türk ordusu, 1877-1878 seferinde zedelenmiş olan prestijini kurtarmış ve savaş ve cihad ruhunu muhafaza etmekte olduğunu isbat etmiştir. Türkler, kısa zaman önce hezîmete uğradığı bir harbden sonra büyük bir himmetle kalkınmış ve bu zaferi kazanmıştır.

Kazanılan zafer, Osmanlı askerinin üstün vasıflarını bütün cihâna parlak bir şekilde göstermesi bakımından büyük bir mânâ ve kıymet taşımaktadır. Bu harb, 20 sene önce Rus ordusunun sayıca, üstünlüğüne dayanamayarak mağlub olan ve bu yüzden, târihi şan ve şerefi hafızalardan silinmek üzere olan Türk ordusu üzerine, Avrupa devletlerinin yeniden dikkatlerini çekmiş ve gösterdiği gayret herkesi hayrete düşürmüştür.

Sultan Abdülhamîd Han, Yunan savaşında vefat eden sakat kalan askerlerin ailelerine yardım elini uzatmış, bununla da kalmayarak bir sergi açtırmıştı. Bu sergiye dünyanın her tarafından yardımlar geldi. Serginin açılışı münâsebetiyle şu nutku irad etmişti:

"Yunan savaşında devlet ve memleketimizin şan ve şerefini korumak için canını feda eden muhterem şehitlerin yetim ve dullarıyla, aldıkları yaradan malul kalan gazilere yardım maksadıyla bu serginin açılmasını tasavvur ettim. İnsanlık eseri olan bu tasavvuru bu gün meydana çıkmış görmekle memnuniyetimi beyan ederim. Osmanlı tahtına cülusumdan beri, her ne zaman bir âfetle zedelenmiş muhtaçlara yardım etmek istedimse, halkımız buna uymakta gerçek bir gayret göstermekten geri durmadı. Bunun için bahtiyarım. Halkımızın temiz yürekle devlet ve memleket sevgisi ve bağlılığını ispatlayan ve perçinleyen üstün ahlakının, şimdi ve gelecekte sürüp gideceğinden şüphem olmadığı için kendilerine hayır duâ ederim"
Sultan Abdulhamid Han, kazanılan bu zafer üzerine 26 Mayı 1897'de "Gâzi" ünvânını aldı.

 
Üst