Diyalogcular, Nursi'nin Yakasından Düşün!

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Bediüzzaman'la Papa'nın görüşlerini benzer addedecek kadar savrulan bir akademisyenin, Risale talebelerinin belli bir kısmından kabul ve tasvib görüşünün hazin hikayesi...

Bediüzzaman'a zulmediyorsunuz!

1953’te Fener Patriği Athenagoras ile görüşen Üstad Bediüzzaman, ona, Kur’an’ı Allah kitabı, Resulullah Efendimizaleyhissalat u ves selam'ı da, Allah’ın tüm insanlığa gönderdiği son peygamber olarak kabul etmesini ve bunu ilan etmesini salık (tavsiye) vermişti. Bu görüşmeye yer veren kaynaklardan hiçbiri, Bediüzzaman’ın, Hıristiyan muhatabıyla herhangi bir ‘asgari müşterek’ (en küçük bir ortak nokta) arayışına girdiğine dair en ufak bir ayrıntıdan söz etmiyor.

Tekrarlamaktan dilimizde tüy bitti, yine de söyleyelim:

Biz şehadet ederiz ki; İslam yegane (biricik) Hak Din’dir…

Hıristiyanlık ve Yahudilik muharreftir (değiştirilmiş ve bozulmuştur)… Salikleri (tabileri), müşrik olduklarından ve Allah Resulü aleyhissalat u ves selama iman etmediklerinden dolayı asla ve kat’a ehl-i necat değillerdir… Onlarla itikadi bağlamda hiçbir ortak noktamız, hiçbir ittifak alanımız, hiçbir asgari müştereğimiz yoktur

Hep kesişme noktası olarak lanse edilip durulan ‘ortak Allah inancı’ terkibi de, çok ucuz bir aldatmacadan ibarettir. Çünkü onların zihinlerinde yaşatıp durdukları teslise (üçlemeye) dayalı Tanrı akidesinden, Alemlerin Rabbi olan Allah (c.c.) münezzehdir, beridir.

Kainatı Var Eden’e and olsun; üçü birleyip, biri üçleyenler kafir olmuşlardır…

Biz bunların tümünün hak olduğuna şehadet ederiz.

Biz ederiz de, Üstad’ımız Bediüzzaman’ın ilmi terekesine (mirasına) ve dasitani (destansı) hayatına baktığımızda da bundan farklı bir hususa rastlamayız. O, Ehl-i Kitab’a yaklaşım noktasında, katiyyen ve katıbeten, bugün duruşlarını kendisiyle refere eden bir takım zatların yaşadığı türden bir bakış bulanıklığına düçar olmamıştır. Bu fikri şaşılık bizim meselemizdir.

Soralım kendimize: Onun, ahir zamanda ihtida ederek (hidayete ererek) İslam’a dehalet edeceklerini (gireceklerini) müjdelediği bir kısım Ehl-i Kitab için kullandığı ifadeleri, -tümüyle mesnedsiz usüllerle- bugünün müşrik Hıristiyanlarına teşmil ediyorsak, can sıkıcı bir çarpıtmanın faili olduğumuzu artık anlamalı değil miyiz?

Herkesi kendi konumunda kabul” tekerlemesini dilimize doladığımız halde, maksadımızı aşıp batılı meşrulaştırıyor olabileceğimiz endişesini hiç taşımıyor oluşumuzda bir tuhaflık yok mu gerçekten? Devrin hakim cereyanları neler ise onların rüzgarında yelkenlerimizi şişirmeyi itiyad (alışkanlık) edinmişken ve her inanç pozisyonunu ‘muhterem’ saymak gibi nevzuhur (yeni türeme) saplantılara sahipken, hakikati izafileştirdiğimizi hatırlatanlara “Söyletmen, vurun!” hoyratlığıyla mukabele edişimizin akli ve mantıki bir izahı var mıdır?

At izinin it izine bu ölçüde karıştığı bir içtimai vasatta, Hakk ile batılın aynı tezgahta satıldığı bu keşmekeş çağında, asli vazifemiz ayrım noktalarını öne çıkarıp ehl-i imanı teyakkuza sevk etmek iken, farklılıkları yok sayan ve ümmetin itikada müteallik (inançla alakalı) kırmızı çizgilerini buharlaştıran sade suya tirit sulh manifestoları döşenmenin neye mal olacağını hesap ediyor muyuz sahiden?

Bugün sokaklarda akıp giden gayr-ı müslim hayatların, modern tasallutun (bastırmanın) iğvasıyla (ayartmasıyla) bu hale geldiğini bile bile, hala bu tahripkar (yıkıcı) jargonun ağzıyla konuşuyor oluşumuzu, Huzur’da izah edebileceğimizden bu kadar emin olmalı mıyız acaba?

Peki, bu meyanda (arada) ortaya konan hakkaniyetli ve halisane (samimi) uyarılara kulak tıkıyor oluşumuzun mukni (ikna eden) bir açıklaması var mıdır? “Eleştirinin karşısına muvaffakiyetlerle çıkmak” türünden illüzyonların dışında, fikri muhalefete değer verdiğimizi, bırakınız değer vermeyi, tahammül ettiğimizi izhar eden kaç örnek gösterebilmekteyiz?

Yoksa müşriklere coşkuyla açılan kollarımızı, mü’minlere sille vurmak için mi kullanıyoruz?

*

Bunları yazmama ne mi sebep oldu?

Risale-i Nur okuyanlara hitap eden bir internet sitesinde, sırf Bediüzzaman’a olumlu atıfları var diye muteber biri imiş gibi el üstünde tutulan bir profesörün, Thomas Michel’in, artık duymaya çok alıştığımız, tahşidatına maruz kalmaktan sıdkımızın sıyrıldığı beyanlarına takıldım. Bu batıl yordama, ehl-i Risale nezdinde hüsn-ü kabul görecek çok değerli sözler muamelesi yapılmasındaki garabet canımı sıktı.

Önce, Hıristiyanlığı hak din olarak pazarladığı intibaı veren mezkȗr akademisyenin sözlerine baktım; sonra ömrü tevhidi ikame etme mücadelesi ile geçmiş Üstadımı tahattur ettim (hatırladım). Böyle devasa bir imani cehdin, bu türden sade suya tirit uzlaşma türkülerine meze yapılması, kanıma dokundu. Onun Ehl-i Kitab’a müteallik hakikatli tahlillerinin, bugünkü çarpık diyalog yorumuna mesned kılınmasında ifadesini bulan ucuzculuk fazlasıyla ağrıma gitti.

İşte şu satırlar, ‘esef edilesi’ o konuşma ve sunumundan:

Diyarbakır Dicle Ünirversitesi İlahiyat Fakültesi tarafından düzenlenen "Kültürlerarası Diyalog ve Önemi" konulu konferansa konuşmacı olarak Prof. Dr. Thomas Mıchel katıldı.

Dicle Üniversitesi Kongre Merkezi'ndeki konferansa bilim adamları ve öğrenciler büyük ilgi gösterdi. Chicago İlahiyat Birliği tarafından Din Bilimleri Doktora'sı ile ödüllendirilen Thomas Mıchel'i onlarca kişi ayakta dinledi. Mıchel, Ankara'da öğretim görevlisi olarak çalışırken öğrencilerinin kendisine verdiği küçük notları daha sonra Said-i Nursi'nin eserlerini okuduğunu ve çok etkilendiğini dile getirdi. Michel, "Nursi'nin eserlerinden edindiğim ilhamla çok sayıda makale ve eser yazdım." dedi.

Diyaloğun eski defterleri açıp yaraları kaşımak olmadığına dikkat çeken Michel, "Diyalog Müslümanlık ile Hıristiyanlık arasında etkileşimi sağlamak, birbirini anlamaktır. Benim düşünce tarzım Said-i Nursi'nin öğretilerinden alınan ilhamlardır. İki dinin kültürü sadece ekonomik ya da siyasal anlamda değil, sevgi ve kardeşlik konusunda birbirinin yanına gelme ve birbirini anlamayı ister. İki dinde de ibadet ve bu ibadetlerin nasıl yapılacağı konusunda birer rehber gönderilmiştir. Bu bağlamda bize öğretilen insanın kendi nefsiyle dünyayı yaşamayı değil, Allah'ın verdiği öğütlerle yaşamasıdır." dedi.

Bediüzzaman Said Nursi'nin yıllar önce insanların gerçek düşmanının cehalet ve ayrımcılık olduğunu söylediğini belirten Michel, "Bugün bize düşen tek şey düşmanı karşımıza almaktır; yani cehaleti. Bunun için de diyalog gereklidir. Diyalog, sadece gerekli değil aynı zamanda büyük bir ihtiyaçtır. Hayatımın son 40 yılını çok sayıda İslam ülkesinde geçirdim. İki din arasında faklılıklar değil büyük benzerlikler var. Hatta modern çağda bile büyük benzerlikler var. Öncelikle bu iki dinin de mensubu Allah inancı dışında kalamayacak bir yaşam ister. Her ikisi de hem ekonomik hem de sosyal yolda Allah'ın gösterdiği yolda ilerlemek zorunda kendisini hisseder. Günümüzde iki din arasındaki farklılıklar kasıtlı olarak abartılmaktadır. Benzerlikler dile getirilmemektedir. Aynı şekilde Türkiye ve ABD vatandaşlarının da ortak yönleri çoktur. İkisi de aç gözlü değil sadece daha refah bir ortamda yaşamayı istiyor." şeklinde konuştu

Said-i Nursi'nin eserlerinde çizdiği haritaya göre kötülüklere karşı mücadele etmeleri gerektiğini anlatan Michel, iki dinin de bu anlayışı kabul görmesi gerektiğini iddia etti. Hristiyanlara göre Müslümanların zararlı insanlar olmadığını belirten Michel sözlerini şöyle sürdürdü: "Ancak ABD'nin bazı yerlerinde Müslümanları terörist olarak görenler var. Allah'ın insanlara verdiği değerleri kazanmak için bu zararlı düşüncelerden bir an önce vazgeçmemiz gerekiyor. Kesinlikle Müslümanlar açısından da Hıristiyanlar zararlı değiller. İki tarafın savaşta olduğu dönemde bile eserler yazan Said-i Nursi bu konuda böyle şeye değinmemiştir."

İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Abdülkerim Ünalan ise üniversite olarak halkla olan ilişkilerine büyük önem verdiklerini söyledi. Ünalan, "Dinimiz ve peygamberimiz diyaloğa büyük önem vermektedir. Bunun en küçük parçası ailedir. Dinimiz diyalog için selamlaşmayı tavsiye eder. Onun için 3 günden fazla küs durmayı haram kılmıştır." diye konuştu.

*

Bir de bu haber metninin altına yazılan şu yorumu buraya dercedelim:

Üstadımın, Müslüman İseviler tabiratını porf. dr. Michelle ne güzel, yerine oturuyor. Aziz üstadımı rahmet ve minnetle anarken değerli kardeşimi de bütün samimiyetimle tebrik ediyorum. Bu tükenmez hazine olan Risale-i nuru dünyaya duyurmasını fakir ve zayıf bir kardeşi olarak tavsiye etmeyi bir görev biliyorum.

Bu yorumdaki, ‘değerli kardeşim’ terkibi, mezkȗr profesörün müslüman olduğunu ima ediyor; Thomas Michel’i çok iyi tanımıyorum; kendisi ihtida etti de, haberimiz mi yok! [1]

*

Her neyse, yazıyı bir itiraf ve ilanla (!) bitirsek iyi olacak:

Tamam kardeşim, en çok işi siz yapıyorsunuz! Müslümanları terörist olarak yaftalayan tezviratı, stratejik hamlelerinizle, yalnız siz önlüyorsunuz! Terennüm ettiğiniz barış türküleri sayesinde, müslüman coğrafyada cari zulmü siz durduruyorsunuz!

Kafire uzattığınız zeytin dalıyla, İslam dünyasından yükselen iniltilere siz son veriyorsunuz! Müslümanların önünü en çok siz açıyor, hareket alanımızı en fazla siz genişletiyorsunuz! Hepsine tamam! Hepsine eyvallah!

Ama artık çekin elinizi Bediüzzaman’ın üzerinden! Artık büyüdünüz; her yerde sözünüz geçiyor, her yerde sazınız çalınıyor… Üstad’a ne hacet? Onu anmasanız da kabul görüyor, ondan bahsetmeseniz de takdir ediliyorsunuz… Hal böyleyken ne diye onun adını batıl sözlerinizle aynı çerçeve içine yerleştiriyorsunuz!? Düşün yakasından! Hatırasına zulmetmekten vazgeçin!

Onu rahat bırakın!


Burak Ertürk,
http://www.darulhikme.org.tr

[1] Risale-i Nur okurları arasında mebzul miktarda hayranı olan bu batıl fikirli adamın kendi adıyla anılan internet sitesinde yer alan şu sözleri, ne tür bir zihniyeti sena ettiğimizi ve nasıl bir projeye muhatap olduğumuzu tesbit adına ibretle okunmalı:

Risale-i Nur’u incelemeyi sürdürdükçe, Said Nursi’nin yaklaşımları ile Hristiyan yoldaşlarımın yaklaşımları arasında var olan benzerlikler ve paralellikler karşısında hayrete kapıldım! Bir Katolik olarak, Said Nursi ve Papa VI. Paul ile Papa II. John Paul’ün fikirlerinin ne denli yakın olduğunu keşfetmek beni derinden etkiledi...” (http://www.thomasmichel.us/tr/giris.html)
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Peygamber efendimiz, dinsizlikle, müşriklerle mücadele ederken Ehli Kitaptan (Yahudiler ve Hıristiyanlardan) yardım istemiş, onlarla işbirliğine gitmiş midir? Hayır. Onlar içinden, bir bahane ile kurtulacaklar olabilir demiş midir? Hayır. Onları İslam'a davet etmiş midir? Evet.

"Misyonerlerle nurcular ittifak etsin" ve "Savaş yüzünden kahır çeken gayri müslimlerin bir şekilde kurtulmasını (azaplarının azalmasını) ümid ediyorum" diyen Said Nursi merhum, Türkiye'deki dinsizliğe, maddeciliğe, inkarcılığa karşı canhıraş mücadelesinde Ehli Kitaptan yardım almış mıdır? Hayır. Onlarla ittifaka gitmiş midir? Hayır Onları İslam'a davet etmiş midir? Evet. Bakınız Patrikle görüşmesi... Onlara hürmet etmiş midir? Hayır. Tamam sözüne bakalım da vakıayı da görelim. Vakıa (yaptıkları) ile sözler arasında ciddi farklar vardır.

Şimdi, Said Nursi'nin bir takım sözlerini, olduğu gibi alarak ve bir bahaneyle Ehli Kitaptan kurtulacaklar var demek doğru mudur? Hayır.

Çünkü, herkes yanılabilir. Peygamber efendimizden başka herkesin sözünden alınan, sözünden bırakılan olabilir.

Nursi'nin acıma hissiyle ve mücadele şevkiyle "nurcular misyonerlerle ittifaka gitsin" gibi ettiği bu tarz kelamları da bırakılmalıdır. Çünkü başka alimlere baktığınızda, tefsirleri okuduğunuzda bu konularda Nursi gibilerin azınlıkta kaldığını görürsünüz.

Nursi merhumun ısrarla vurguladığı ölçüler var: "Belki ben de sizi ifsad ediyorum, sözlerimi mihenge vurup alınız" "Bir fikir ulema çoğunluğunca kabul edilmişse doğrudur, değilse bid'attir ve reddedilmelidir." Bu gibi ihtilaf ve tartışma çıkaran konularda bu ölçüler devreye girmeyecekse, ne zaman devrede olacaktır? Kıyametten sonra mı?

Ayrıca, Akit'te yazdığı zamanlar Mustafa Kaplan adlı nurcu yazar; Risaleye bu tarz bahislerin sonradan sokuşturulup tahrif ile Dinlerarası Diyalog bid'atine yol verildiğini iddia etmekteydi. Yani, Nursi'nin o sözleri edip etmediği dahi şüphelidir.

Ehli Fetret... İmam Gazali'ye gelince Eş'arilerin görüşünü benimsemiştir. Maturidilerin bu konudaki görüşleri de farklıdır.

İmam Rabbani Hz.leri her iki görüşün de isabetsiz olduğunu ve manen gördüğünü söyler: Fetret hükmünde olanlar, çocukken ölen kafir çocukları, deliler vs... Allah Teala, bunları diriltip iyiliklerine ecir, kötülüklerine cezasını verdikten sonra onları toprak (yok) edecektir, der.

Muhyiddin İbnu Arabi Hz.leri de bu durumda olanların ahirette bir imtihandan geçip akibetlerinin ona göre tayin edileceğini söyler.

Yani üzerinde ittifak olmayan bir meseledir bu fetret ehlinin durumu. Altını çizelim: Yahudiler ve Hıristiyanlar fetret ehlinden değildir. Fetret ehli başkadır. Esasen, Peygamber Efendimiz teşrif buyurduklarından itibaren fetret olup olmayacağı dahi tartışmalıdır. Yahudiler ve Hıristiyanlar da fetret ehlindedir demek bir çarpıtma ve göz boyama...

Bize sorarsanız; Muhyiddin İbnu Arabi Hz.lerinin görüşü kalbimize yatkın geliyor. Lakin hüküm ve emir Allah Teala'nındır. Sen bilirsin ya Rabbi diyoruz. Allah'ın işine karışmaktan O'na sığınıyoruz.

Bununla beraber, ihtilaflı ve şüpheli bir konuda Ehli Kitabın da kurtulabileceğine itikad etmeyip ihtiyad ediyoruz. Temkin. Ehli Kitabı zorlamayla, göz boyamayla Ehli Fetret şemsiyesi altına almaya kalkmıyoruz. Bu tarz itikadın aleyhinde pekçok Ayet ve Hadis yani nass vardır. Allah korusun bilmeden itikadımızı kirletmeyelim. İtikad zedelenmesi, günah işlemeye benzemez.
 

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir

sufi7007

Profesör
Katılım
24 Nis 2007
Mesajlar
1,161
Tepkime puanı
15
Puanları
0
O'nu (SAİD-i NURSİ Hz.) rahat bırakın!

Burak Ertürk,
http://www.darulhikme.org.tr

[1] Risale-i Nur okurları arasında mebzul miktarda hayranı olan bu batıl fikirli adamın kendi adıyla anılan internet sitesinde yer alan şu sözleri, ne tür bir zihniyeti sena ettiğimizi ve nasıl bir projeye muhatap olduğumuzu tesbit adına ibretle okunmalı:

“Risale-i Nur’u incelemeyi sürdürdükçe, Said Nursi’nin yaklaşımları ile Hristiyan yoldaşlarımın yaklaşımları arasında var olan benzerlikler ve paralellikler karşısında hayrete kapıldım! Bir Katolik olarak, Said Nursi ve Papa VI. Paul ile Papa II. John Paul’ün fikirlerinin ne denli yakın olduğunu keşfetmek beni derinden etkiledi...” (http://www.thomasmichel.us/tr/giris.html)

Burak Ertürk ; Murat Türker ise okunmağa değer...

Said-i Nursi Hz.nin alem-i manada Hz. Şeyh M. Nazım Kıbrısî Hz.ne dert yanarak "Beni takip iddiasındaki asalak taifeden bizarım..." dediği 3 yıl önce kayıtlara girmişti.
 

sufi7007

Profesör
Katılım
24 Nis 2007
Mesajlar
1,161
Tepkime puanı
15
Puanları
0
Üyelerden ALANYALI vardı; iyi bilir bu konuyu...

3 yıldan fazla zaman geçti; halâ bir açıklama bekleniyor...

"Said-i Nursi; kendi adını TEPE TEPE kullanan taifeden "külliyyen" bizar mıdır ? Değil midir?"

"Bîzarım" dediğini nakleden belli...


***

"Bizâr değildir" diyen bir Allah kulunu işiten var mı?

(KAYNAK isterem kaynak; yazılı, görüntülü veya sesli...)
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Burak Ertürk ; Murat Türker ise okunmağa değer...

Said-i Nursi Hz.nin alem-i manada Hz. Şeyh M. Nazım Kıbrısî Hz.ne dert yanarak "Beni takip iddiasındaki asalak taifeden bizarım..." dediği 3 yıl önce kayıtlara girmişti.

Evet ağabeyim, Burak Ertürk, Murat Türker'dir. Ves Selamun aleykum.
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Burak Ertürk ; Murat Türker ise okunmağa değer...

Said-i Nursi Hz.nin alem-i manada Hz. Şeyh M. Nazım Kıbrısî Hz.ne dert yanarak "Beni takip iddiasındaki asalak taifeden bizarım..." dediği 3 yıl önce kayıtlara girmişti.

öncelikle alıntı yapılan makale yazarını ilk kez duydum.. önüne gelen Üstad hakkında fikir beyanında bulunuyor..

Bazı muhteremler de eleştiri hastalığına tutulduklarından nerde ne varsa bulup buluşturup getiriyorlar..

Bu arada minarifan kardeşimin alıntı yaptığı asalak taife kimler olduğunu misal verirseniz memnun olurum.. konu içinde sataşmalar varsa ve bizi (nur talebeleri ve Gönüllüler hareketini) ilgilendiriyorsa cevap hakkımızı kullanırız..

Üstad (RA) haz. lerini tam anlayan ancak emrinde ve yanında bulunan talebeleridir.. onların ne anladıkları ile yeni yetme nurcu kesilen veya kendilerine göre cemaat oluştururp asan kesen kardeşlerimiz göre hüküm verilemez.. verilen hüküm askıda ve havada kalır..

..selam ve dualarımla...
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
muhterem ağbimiz.... çamur at, tutmazsa izi kalır misali kardeşlerimiz ortaya bir söz atarlar..

anlatırsın anlatırsın anlamazlar.. sonrada mahalle baskısı ve meşreb baskısıyla söylediklerini değiştirirler...

sonra da ehl-i sünnete muhalif hareket ettin diye polis kesilirler..

ne de olsa kendileri sorgu hakimi.. bizler suçlu sandalyesine oturmuş mahkum hükmünde görülüyoruz nazarlarında..

Gülzar-ı irfan kardeşimizin dediği kulağınıza küpe olsun..

Ne güzel değil mi,tasavvuf yolunun iki sözü geçen Hocaefendisinden diyalog ile alakalı hoşunuza giden yorumlar...
Mutlu olduk, memnun kaldık değil mi...
Cem olma adına,İslam birliği adına atılan güzel adımlar bunlar değil mi...
Hadi şimdi sıra sizlerde....
Tasavvufun,tarikatın güzelliği adına yazılan yazılar bekliyoruz abilerden...
Zamanın sadece iman kurtarmak zamanı olmadığını,tasavvuf yolunda gidenlerinde sadece kendilerini düşünmediğini,tarikatın bir köşede zikir çekmekten ibaret olmadığını,bu yolun güzelliklerini anlatan yazılar....
Gene hep beraber mutlu olalım değil mi.....:)

ALLAHA EMANET OLUN

 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Murat Türker, Allah razı olsun, gayet güzel yazmış. Risale-i nurlar Üstadın tabiriyle ümmetin malıdır, önüne gelen okur nasibini alır, babanızın malımı risaleler?
Sen Orhancan, yine huddamlık edeceğine varsa adamın yazdıklarına adam akıllı bir itirazın satır satır reddet. Ustadın rukun ve erkan olan talebeleri yukarda yazılı olanlardan farklı birşey söylemiyor, hizmetkarları ise her ne hilkmetse thomas michel denen müsteşrik zındığın söylediklerine paralel olarak kullanılıyorlar, malesef ya haberleri yok ya ilimleri yok ki anlayalar ki bu müsteşrik taife, Ustadımı, papa kafiriyle aynı şeyleri söylüyor diyerek tahkir ettiğinde biri çıkıpta ulan zındık! sen ne konuşuyorsun demiyor, neden acaba?

Halbki Allah Kur'an'da bu kafirlerin bizden asla razı olmayacaklarını, zahiren hoşnut görünselerde başımıza bir iyilik gelse ona sinirlerinden parmaklarını ısıracaklarını, bize gelen her kötülüğe sevineceklerini ilan etmiş, o hristiyan bu yahudi diye ayırmamış. Ve eklemiş, bu küffar seni oğlullarını tanıdıkları tanırlarda iman etmezler... Sen ne yaparsan yap senden razı olmaz demiş ayet Hz Rasulullaha... Bu diyalogcu taifeye göre ya o devrin hahamları papazları bunlara göre çok yamandı ki bu ayetler F. Gülen e göre evrensel değil, o devrin adamına göreydi, ya da ayet geniş zamanlı geldiği halde bir devre tahsis etmekle manada yapılan tahrifata karşı millet şuur-u imaniyesini kaybetmiş, itiraz etmiyor...

Hakikaten düşün Ustadımın yakasından artık be, düşünde ne mal olduğunuz iyice anlaşılsın...

öncelikle risaleler herkesin malıdır.. ama herkes anladığı kadar istifade eder ve yorumlar... bu yorumunu bir zümre ve cemaate ise kötülemek için kullanmazlar..

Sonra sizin huddam sözünüz sitece cezaya müstahak değilse daha önceki kem sözleriniz gibi aynene size iade ediyor ve kem söz sahibine aittir sözünü hatrılatıyorum..

Madem Üstadın talebelerinden söz açıldı.. onların Hocaefendi hakkındaki düşüncelerini öğrenmek isterseniz buyrun inceleyin.. ve Hocaefendinin yaptıklarını ondan sonra yorumlayın...

Hekimoğlu İsmail : Ne yapacağım diye şaşkın olduğum sıralarda Fethullah Hoca çıktı karşıma. Hocaefendi'yi 1970'lerde bir dersanede gördüm. O zaman da tanıyordum ama bugünkü gibi değil. Bu iş, talebe yetiştirmekle yürür. Öyle biz toplanacağız, Risale-i Nur okuyacağız, çay içip yemek yiyeceğiz. 'İslama hizmet ediyoruz.' Laf, laf onlar. Baktım Hocaefendi talebe yetiştiriyor. Tamam dedik şimdi kurtulduk. Haddimi aşarak bunları Hocama da söyledim. 'Ne yapayım? Eldeki malzeme bu' dedi ve ağladı."

Zaman zaman bu meselede sorular gelmesi bizi bu küçük çalışmaya itti. Biz Ebul Yüsr(kolaylığın babası) olmayı tercih ederiz. Ebul Usr(zorluk babası) olmak marifet değil. Ehl-i Sünnet dairesindeki her kişiye muhabbet ölçümüzdür. http://www.cevaplar.org/images/yresim/nor/2154.jpg

Geçmişteki ihtilafları kaşımak değil, onların arkasındaki hikmet kaneviçesini görmektir hüner. Üstadımızın talebeleri sarraftır..Cevherin kıymetini bilir onlar. Hocaefendi hakkında dedikleri bunun ispatı. Şimdi bu güldestesi ile sizi başbaşa bırakalım. Eğer alakanıza mazhar olursa, hocamızın o güzide ağabeylerimiz hakkındaki görüşlerine de başka bir çalışmada yer vermek istiyoruz. Tevfik Allah’tan…

1.Mehmed Kırkıncı Hocaefendi; Aksiyon’da ki röportajında: “Üstadın bir ifadesi var, “Kimin himmeti milleti ise o tek başına bir millettir.” Hayali konuşmuyoruz ki, yaptığı ortada. Bizden yüz adım önde gidiyor. Allah payidar etsin. Uzun ömürler versin. Hamiyeti yüksek, hamiyetperver, vatanperver, şefkatli bir insan.

Birçok meziyeti Cenabı Hak onda derc etmiş”(1)diyor hocamız hakkında. Hocaefendiye yazdığı bir mektupta “Bu kudsi hizmetinizi değil ki biz, felekler ve feleklerdeki melekler dahi tebrik ediyor.”(2) diyen Kırkıncı Hoca, Gönül Damlaları adlı eserinde ise Hocaefendi için; “Letafetli bir lebib ve fesahatli bir edip”(3)tâbirini kullanmaktadır. Hocaefendiye gönderdiği ve 1997 Ramazan bayramında Zaman gazetesinde “Her ehl-i hamiyeti ağlatan zulüm” adıyla yayınlanan bir mektuplarında Kırkıncı Hocaefendi şöyle demektedir; “Sizi iki cihanda bahtiyar etmeye vesile olacak kutsi hizmetinizde Cenab-ı Hakkın size yüz binlerce sadık mücahitleri hayrul halef olarak bahşetmesi en büyük tesellimizdir.” Ve şöyle devam eder: “Muhterem efendim, sizin saffet ve masumiyet içerisinde geçirdiğiniz hayatın sayfa ve yaprakları gayet açık ve parlaktır. Katiyyen bu gibi hadiseler mir’at-ı kalbinize toz konduramaz ve hizmetinizi gölgeleyemez. Zira bu gayretinizi bütün Anadolu ve âlem-i İslam, hatta cevv-ü sema ve fezayı âlem alkışlıyor, belki kâinat dahi memnun, mesrur oluyor.”(4)

Artı Haber adlı dergide bir soru üzerine şöyle diyor: “Fethullah Hoca çok muhterem bir zattır. On sene benim yanımda kaldı. Devletin yapması gerekenleri yapıyor. Okullar açtı, çocuklar orada Türkçe öğreniyorlar, Müslüman oluyorlar. Onu baş tacı etmek lazım. Zaten ben onun çocukluğunu bilirim, müşfik, devletine bağlı. Hatta milliyetçilik namına benden biraz daha ileriydi.
(5)”http://www.cevaplar.org/images/yresim/nor/2152.jpg

Hocaefendiye Nurlardan ilk bahseden Mehmed Kırkıncı hoca olmuştur. Hocaefendi Rotterdam sohbetinde ondan bahsederken şöyle der: “Bana Risale-i Nur’u tanıtan da o oldu. Abimizdi, hamimizdi. Hâlâ da hâlisane hizmet eder -kendisi nasıl düşünürse düşünsün- ama düşüncesi oydu: Ellerini dizlerine vurur; “Hocaefendi akıbetimden çok endişe ediyorum” derdi.

Kırkıncı hocamız, Aksiyon dergisinin kendisiyle yaptığı röportajda Hocaefendi ile alakalı şunları söylüyor: "1956'da tanıştık, 1966 yılına kadar beraber iman ve Kur'an'a ait hakikatleri okuduk. Bu süre içinde aramızda tatlı bir uhuvvet ve muhabbet teessüs etmişti. Onunla birlikte geçirdiğimiz zamanları tahattur ettikçe kendimi firdevsi bir saadet içerisinde hissediyorum.

Hocaefendi, gençliğinde ilim ve hikmetin feyyaz bir aşığı idi. Hilkaten dürüst, halim, iffetli bir genç idi. Müşfik ve merhametli idi. Her nutku bir belagat ve fesahat şaheseriydi. Hocaefendi, bizden bin adım ileri attı. Hariçteki hizmetleri ile de milletimizin dışarıdaki itibarını artırdı. Bediüzzaman Hazretleri'nin 'Size kat'iyyen ve çok emarelerle ve kati kanaatimle beyan ediyorum ki, gelecek yakın bir zamanda, bu vatan, bu millet ve bu memleketteki hükümet, âlem-i İslam’a ve dünyaya karsı gayet şiddetle Risale-i Nur gibi eserlere muhtaç olacak, mevcudiyetini, haysiyetini, şerefini mefahir-i tarihiyesini onun ibraziyle gösterecektir' sözüne masadak oldu."

"Bazen cumaları müftü efendiden izin alarak herhangi bir camide vaaz ederdi Hocaefendi. Sabahtan öğleye kadar risaleden bazı yerleri ezberler, kürsüye çıkar, kekelemeden konuşurdu. Bak ben kekeliyorum ama onda kekeleme yok. İşte onları ezberleye ezberleye kendine bir hal geldi. Öyle bir hafızası var ki, 1966'ya kadar beraber bulunduğumuz her şey hafızasında. Onun vaaz ve nasihatleri en duygusuz insanı bile heyecana getirip ağlatır.

Dünya zevkleri onu hiçbir zaman aldatmadı. İbadetine düşkündü, geceleri teheccüd namazını kılar ve secdeye kapanarak bu millet için dua ederdi. Dalalet ve sefahat girdabına düşen, dini ve milli seciyelerini kaybeden gençlerimiz için ağlar ve necatları için halisane niyaz ederdi. İslamiyet’in neşir ve tebliğini farz telakki eder ve bunu ifaya çalışırdı. Bu çalışmasında da muvaffak oldu.


Onun en bariz meziyetlerinden birisi de vatan ve milletini çok sevmesi idi. Kendisi için değil milleti için yaşar ve düşünürdü. O nedenle, onun hizmetlerini çekemeyenler, ona karşı olanlar memleketin, milletin dostu değil. Kendisine yapılan saldırılara rağmen azim ve sebatla, sabır ve tahammülle taviz vermeden davasını takip etti. Bir gün adaletin zulme, hakkın batıla galebe edeceğine inanıyordu. Fikir ve irfanla ve neşriyatla insaniyete hizmet etmeyi gaye edinmişti. Hoşgörü sahibi idi. Muhaliflerine bile kat’iyyen düşman nazarı ile bakmazdı. Hakikate muhalif hiçbir menfi harekette bulunmamıştır. Yüzlerce ve binlerce gencin fazilet ve irfanına vesile olmuştur. Bu ağır vazife, genç yaşta saçlarının ağarmasına sebep olmuştur."(6)

Kırkıncı Hoca, “Hayatım- Hatıralarım” adlı anı eserinde risalelerin Hocaefendi üzerindeki etkisine şöyle değiniyor; “Feyz kaynağı olan Risale-i Nurları tahkik ve tetkik ettikten sonra Hocaefendi yepyeni bir hususiyet kazanmış oldu. Risale-i Nur’daki cevherler onun ruhunu alevlendiren bir mürşid-i azam oldu. Risale-i Nur’un rahle-i tedrisinde istidatlarını yoğurdu. Onun düsturlarını kendisine meslek ittihaz etti. Hocaefendi o cevherleri aşk mayası ile yoğurarak gençlerimize verme bahtiyarlığına erişti. Şimdi ise hizmeti bütün dünyanın gözlerini kamaştıracak bir hal aldı. Çağımızda iman ve İslam aksiyonunun müstesna temsilcilerinden biri oldu.”(7)

Kırkıncı Hocaefendi şunları da ifade etmekte: Yıllar sonra annesinin vefatı üzerine Osman Hoca ve Ahmet Şahin’le birlikte taziye için gittik. Üç-dört saat yanında kaldık. Çok güzel sohbetler oldu. Birkaç gün önce bir rüya görmüştüm. Rüyada geniş bir bina, ucu bucağı görünmüyor, zemini de halı gibi döşenmiş. Hoca efendi birden yanımda durdu ve binayı bana anlatmaya başladı.

Dedim: “Buraya gelmeden önce böyle bir rüya gördüm. Tabiri nedir?”

Dedi: “Estağfurullah, siz daha iyi bilirsiniz.”

Ben de “Sizin hizmetinizden çok gelişeceğine işarettir” dedim.

Hocaefendi: “Bu sizin hizmetiniz , sizin , sizin...”diye ağlamaya başladı.

İzmir’de hapisteyken Nazım Gökçek, Necmettin Bey ziyaretine gideceğiz. Gitmeden öncede bir rüya gördüm. Rüyada Cebrail, elinde bir masa saati. Bana “Al bunu Fethullah Hocaya ver.” Ziyaretine gittiğimizde bu rüyayı anlattım. “Hocam, bunu işittikten sonra 10 sene hapiste kalsam hiç aldırmam” dedi.Yüz yetmiş ülkede okul yapmak ne demek?Cebrail’in rüyadaki saati bu işte...

Ben, “Cenabı-ı Hak, Bediüzzaman’ı kendisini anlatmak için yaratmış, Fethullah Hocayı da hizmet için yaratmış.” diyorum. Benim inancım bu...(8)

Kırkıncı Hocanın hizmetlere dair gördüğü iki rüyasını Hocaefendi bir sohbetinde şöyle anlatıyor: “Benim öteden beri hep kendisine saygı duyduğum bir zat. 5–10 yaş benden ilerde olmasının yanı başında aynı zamanda 5–10 sene evvel de Hazret-i Bediüzzaman’ın dünyasına erken uyanmış olması itibarıyla benim saygı hisleri, saygı duygularıma bir o kadar daha saygı ilave ettiren bir insandır. İki sene evveldi, bu müesseselere gelmişti. Bana iki enfes şey anlattı. Bunlardan bir tanesi şuydu: Gözyaşlarıyla, 60 yaşındaki insan hıçkıra hıçkıra anlattı. Az belki ayrı gibi görülebilirdi. Ben görmem de, o da görmez, başkaları görebilirdi. Şafii-Hanefi ayrılığı, Şafii-Maliki ayrılığı içinde biraz da metotta, usulde değişik yollarla aynı hedefe varma ayrılığı gibi bir şey. “Etturuku ilallah bi adedi enfasi halaik” Allah’a giden yollar mahlûkatın solukları sayısınca. İşte bundan nasiplilik içinde mini bir farklılık, bir ayrılık.

Tabii bunu neye söylüyorsun. Çünkü “Sizin hizmetiniz” deyip de, başarıları ifade ederken böyle bir insanın o başarıları gözyaşlarıyla ifade etmesi çok manidardır. Dedi ki; “Bu müesseseleri gördüm. Her birisi dünyayı idare edecek büyük saraylar gibi geldi. O saraylarda beni gezdirdiler. Bir yere gelince o saraylarla alakalı insanları, görünce, anladım ki meğer dünyayı idare eden o saraylar bu hizmet ve bu hizmetin arkasındaki insanlarmış” dedi. Ve hıçkıra hıçkıra ağladı. Ve sonra arkasından ayrı bir şey anlattı: “Gördüm ki yine” dedi. “Anadolu seller içinde, seylâplar içinde. O seller binaları önüne katıp bir kütük gibi sürükleyip götürüyor. Ve herkes endişe telaş içinde. O esnada ümitlerin ayakta kalması düşünülemez. Herkes sarsık, belki her vicdanda yeis yaşanıyor. Fakat o esnada nereden çıktığı belli olmadan birden Bediüzzaman belirdi. O selin içinde, sizin yurtlarınızı, pansiyonlarınızı, evlerinizi, kaya gibi kucaklıyor, selin önüne koyuyor ve bir baraj yapıyor. GAP barajı gibi bir baraj yapıyor. Derken sular çekildi. Zararlı olma durumu inkitaa uğradı. Ve faydalı bir baraj haline geldi. Anadolu da seylâpların erozyonundan kurtuldu.” Bunlar iki sene evvel derin duygularla, coşkun heyecanlarla anlatıldı.”

2. M. Sungur, Abdullah Yeğin, Hüsnü Bayram, Bayram Yüksel ağabeylerin imzası http://www.cevaplar.org/images/yresim/nor/2162.jpgbulunan bir yazıdan; “Evrensel bir ufuk turuna doğru gelişen bu hizmet-i külliyede muhterem Hocaefendi kardeşimizin de ilahi lütuf ve mevhibenin bir tecellisi olarak büyük hisse ve nasibi varolduğu açıkça ortada ve herkesçe müsellemdir. Hatta şu hususu ehemmiyetle tebarüz ettirmek isteriz ki; Kendisi, Hizmet-i Kur’aniye ve İslamiye noktasında bu kadar geniş imkâna -maddeten ve manen- sahip olmasına rağmen sırf ahenk-i umumiyi muhafaza ve şirket-i maneviye hukukuna riayeti şiar edindiğinden bizatihi Risalelerin neşrine girmemiş, hakikatte bir vücud-u maneviyenin azaları kabul ettiği Nur kardeşlerinin neşir hizmetlerini kendi hizmeti telakki edip, kamyonlarla Nur Risalelerinin sevkiyle, nurların her tarafta neşriyle, dolayısıyla genç nesillerin imdadına koşmuş ve hazret-i Üstad zamanından beri devam ede gelen hizmetlerin devamını teyit ve takviyede bulunmuştur. Ve ayrıca geniş dairelere müteveccih Türkiye’de ve hariç memleketlerde ihyasına vesile olduğu maarif hizmetleri, neşriyat sahaları ise, bütün ehl-i iman tarafından kemal-i takdirle karşılanmaktadır.”(9)

2-Zübeyir Gündüzalp:Cemal Uşşak bey anlattı; “Hocaefendinin 1995’te Moral FM ve Nesil matbaalarını ziyaretinde M. Emin Birinci ağabey: “Ne kadar biz uyduk o ayrı konu. Zübeyir ağabey; “Hizmetle alakalı meselelerde Fethullah Hocaefendi kardaşımla istişare edin. Onun fikirleri musibtir.’ demişti deyince, Hocaefendi: “Estağfirullah! Zübeyir ağabey iltifat etmiş” dedi.

Hocaefendi Edirne’de vazifeli iken İstanbul’da Zübeyr ağabeyi ziyarete gelirmiş. Şöyle anlatıyor: “Zübeyr abi çok ciddi, sevgisini dışarıya vurmazdı. Yanına gider gelirdim. Bir iki defa da bana nasihat etmişti. Ben çok müstağniyim, param yok, gider cami penceresinde yatarım. Param varsa, gider otelde yatarım. Sonra üstü kapalı bana “kardeşim” dedi “Üstad, Hastalar Risalesinde “gençlik ve sıhhat önemli iki gaflet unsurudur” diyor. Dersane çok önemlidir.” Sonra öğreniyorum ki, Kırkıncı Hocaya da diyor: “Geldiğinde dershanede kalsın.”

Mehmed Kırkıncı Hocaefendi 22. 10. 2003 tarihinde Erzurum’da Kümbet medresesinde bu konuda bize şunları söylemişti: “Zübeyir abi bana dedi ki “Hocaefendiye söyle, İstanbul’a gelip geçerken bana misafir olsun.” Hocayı o kadar sevmişti ki… Onun da (Hocaefendinin) ağabeylere saygısı öyle ki… Bambaşka bir şey canım.”

Cemal Uşşak Bey anlatıyor: “Bir gün Bekir ağabeyin Kığılı Pasajındaki yazıhanesindeydik. Arka odada Zübeyir ağabey de, diğer ağabeyler de vardı. Birisi İzmir’den bir haber getirmiş; “Fethullah hoca Kestanepazarından ayrıldı” demişti. Zübeyir ağabey bunu duyunca dizleri üzerinde doğruldu ve şöyle dedi: “Fethullah Hocaefendi kardeşim fevkalade isabet etmiştir. İnşallah bundan sonra Nur’un izzetine münasip bir tarzda hizmetine devam edecek.”(10)

3-Sungur ağabey: Rahmi Erdem beyin hazırladığı “Beyaz Gölgeler” adlı eserde Sungur ağabey Hocaefendi hakkında şöyle demekte: “Rahmi bey kardeş, bu zaman da hakikat-i Kur’aniye’de saf tutan kardeşlerimizin manevi hüviyetini bendeniz ihatadan acizim. Bilhassa Fethullah Efendi hakkında fikir ve kanaatimi rica ettiniz. Daha önce de “o zatlarla arkadaş olmak, kardeş ve beraber olmak hepimiz için birer mazhariyettir. Bir lütf-u ilahidir. Böyle masum ve yıldız misal zatlarla daima iftihar ederiz. Onlar bizim şeref tacımız” demiştim. Fethullah Hocaefendi, deruhte ettiği hizmet-i Kur’aniye ve İmaniyesi, bir ve beraberlik içinde bulundukları kardeşleri ve arkadaşlarıyla âlemşümul bir hizmeti kucaklayan, gençliğin ve nesillerin imdadına maarifi ilahi ile koşan âli himmet ve kerimüssıfat bir mübarek zattır.

Hz.Üstadımız, Kastamonu Lahikasında bir mübarek talebesi için “kalemi gibi kalbi de harikadır.” dediği bu manaya, Hocaefendi ve mübarek kardeşleri de mazhar ve masadak olduğunu gösteriyorlar. Onlar ahirzamanda âlemi ışıklandıracak bu nur-u Kur’anın mübarek, halis hameleleri olarak takdir ve tebrike sezadırlar. Hepimiz ve hep beraber bu nur-u Kur’an ağacının etrafında Rahmet-i ilahiye ile bulunmak nimetine mazhar olmuşuz. Malumunuz böyle hayatlarını İslamiyet’e, milletin saadet ve selametine halisane ve fedakarane bir surette adayanlar o hulus ve vüsat içinde çalışanlar; nihayette Hakkın keremi ile bir millet olarak ebediyet ve beka bulacaklardır inşallah. Belki onlar bunu da gaye yapmadan yalnız rıza-i ilahinin hudutsuz fezasında yol almak emelindedirler. Bu öyle bir nimet ve lütuftur ki Allah onu dilediğine verir.” (11)

Cemal Uşak beyefendi 1996 Eylül ayında bir trafik kazası geçiren Sungur ağabeyi hastanede ziyaretinde, Sungur ağabeyin: “Şimdilerde Hocaefendi ve hizmetine birçokları müspet bakıyorlar. Keşke 20 sene önce de böyle bakabilselerdi, ne iyi olurdu.” dediğini nakletmişti. Yine Cemal beyin nakline göre; “1972’li yıllarda Hocaefendiye izafeten; “Hocaefendiye Hazret-i İsa (AS) diyorlar” diye bazı kimseler serişte ederek Hocaefendiyi suçluyorlar, itham ediyorlar ve camiadan dışlamaya çalışıyorlardı. O yıllarda Sungur ağabey de Mehmed Feyzi ağabeye gidip; “Hocaefendi hakkında bazıları böyle söylüyor. Ne diyorsunuz?”diye soruyor. Mehmed Feyzi ağabey de tebessüm ederek: “Kardeşim olur böyle haller. Bana da söylüyorlar. Etrafımdakiler beni de öyle gördüklerini söylüyorlar. Bunun bir fitne yönü, fesat yönü veya zararlı bir yönü yoktur. Velayet makamlarında tıpkı makam-ı Hızır gibi her bir peygamberin makamı vardır. Makam-ı İsa da vardır. Bir takım zatlar ya İsa meşrep olurlar. Veya makam-ı İsa’ya çıkarlar. O zatları sevenler de, kendi kalp ayinelerinde o zatı ayn-ı İsa gibi görür. Bu, o zatın ya makam-ı İsa’da olduğuna delalet eder. Veya o zatın İsa meşrep olduğuna delalet eder.” diyor.

Kıymetli yazar Cüneyd Suavi Bey 2–11–2001 tarihinde Adapazarı’nda görüştüğümüzde Sungur ağabeyin bir mecliste Hocaefendi için: “Kardeşim, büyük evliyadır” dediğini nakletmişti.

4-Tahiri Mutlu: Cüneyd Suavi bey, merhum Tahiri ağabeyle Hocaefendi arasındaki münasebeti şöyle anlatmıştı: “Tahiri ağabey vefatında Hizmet vakfı mütevellisindeki yerine Hocaefendiyi vekil bırakmıştı. Hocam, Tahiri ağabey tarafından müthiş seviliyordu.”

Hocaefendi bir sohbetinde Tahiri ağabeyin kendisine verdiği bir hediyeden bahsediyor: “Yazdığı şeylerden Mesnevi-i Nuriye de vardı, bana hatıra vermişti. 80 ihtilalinde birisi benim evimden almış, onları çatıya koymuş, yağmurda çürüdüler, tamir edilir mi diye çok uğraştım, hatıra kendi el yazısı, fakat maalesef.”

5-Hulusi Yahyagil: Üstadın talebelerinden Salih Özcan beyin nakline göre Hulusi ağabey merhum Hocaefendi için:"Bu gence dikkat edin, ilerde istikbal vaat ediyor” demiş. Hocaefendi 1983’de Elazığ’da Hulusi Yahyagil ağabeyi ziyaret ettiğinde Hulusi ağabey Üstadın İktisat risalesinde bahsettiği kerametli baldan bir kaşık teberrüken hocamıza vermiş. Hocaefendi bunu şöyle anlatıyor: “Albay Hulusi Bey'e uğradım 83’de. Yani Üstad vefat ettikten tam 23 sene sonra. Hulusi Abi merhum yine bana bir yemek kaşığı bal verdi, o baldan. Bitmemiş daha”

Hocaefendi bir sohbetinde Hulusi ağabeyle alakalı bir hatırasını şöyle anlatıyor: “Hulusi abinin oğlu vefat etmişti. Biz taziye için orda bulunuyorduk. Bize güzel şeyler anlattı. Ve "Bütün menba-ı varidat benim için bir yönüyle o işin prizması olan Hz. Bediüzzaman’dır. Yani Kur'an nur ışıkları içinde akar gelir ona. Ve bizde ondan aldık onu. Sünnet akar gelir biz ondan aldık." Böyle anlattı.”

6- Bayram Yüksel: 1997’de dar-ı bekaya irtihal eden Bayram ağabeyin teveccühü hakkında Hocaefendi şöyle diyor: “Bayram abi enfes şeyler anlattı bana. “Tamamen bu neşri size devredelim” dedi. Bunlar hep Allah'ın lütfu…”

7- Bekir Berk: İslam Davasının meşhur avukatı merhum Bekir Berk bey ile Hocaefendinin karşılıklı büyük sevgi ve saygıları vardı. Burada buna kısa bir hatıra ile değinelim. Muhammed Nur Sungur beyefendi anlatıyor:1986’da Fethullah Hoca hacca gelmişti. O zaman evimiz vardı,ticaretle uğraşıyorduk. Hac dönüşü Cidde’de hocayı misafir ettik. Tabii o sırada hergün Bekir Berk ağabey gelip gitti.Aralarında karşılıklı olarak müthiş bir muhabbet ve hürmet vardı. Sohbetleri oluyor, eski hatıralarını yâd ediyorlardı. Bir gün Bekir Ağabey ayrılırken Hocaefendinin onun ardından; “Hey kafesteki koca aslan” dediğini hiç unutamam.(12)

8-Ahmed Feyzi Kul: Merhum Cahid Erdoğan anlatıyor: Rahmetli Ahmet Feyzi Kul abi, pek vaiz beğenmezdi. Kendisine ne Tahir Hoca’yı ne de Yaşar Hoca’yı dinletmem mümkün olmadı. Zaten kendisi de alim bir zattı. Hocaefendi’nin İzmir'e gelişinin tahminen üçüncü haftasıydı. Ben vaaza giderken yolda Ahmet Feyzi abi ile karşılaştım. Nereye gittiğimi sorunca vaaza gittiğimi söyledim. “Beraber gidelim” dedim, kabul etmedi. Israr ettim. Beni çok sevindirdi. Çok fazla ısrar edince teklifimi kabul edip geldi. Vaaz bitti, Cuma namazı kılındı, cemaat boşalmaya başladı. Ben de malzemeleri toparlıyorum. Baktım, Hocaefendi oturuyor, Ahmet Feyzi abi de birkaç saf arkada oturuyor. Hocaefendi yerinden doğrulunca o da ayağa fırladı ve koşup Hocaefendi’yle musafaha ettiler. Aralarında neler konuştular bilmiyorum; fakat bildiğim bir şey varsa Ahmet Feyzi abinin bu vaaza gelişinden gayet memnun olmasıydı. Çünkü biraz sonra yanıma gelip, "Sen haklıymışsın, bu diğerlerine benzemiyor" demişti. Bu cümleyi vaaza gelmeden evvel ben ona söylemiştim ve şimdi o da aynı kanaati benimle paylaşmış oluyordu..(13)

8-Abdülkadir Badıllı: “Bu makamda hak adına ve bitarafane bir muvazene ile şöyle diyebilirim ki; Fethullah hocanın vasıtasıyla iman ve hidayete ermiş, İslamiyet nuruyla ahlâklarını düzeltmiş binlerle insan vardır. Bunun yanında hocanın şahsî kemalatı, tevazu’u, edep ve ubudiyeti de çok yüksek mertebelerdedir. Bu hakikat muvacehesinde Fethullah Hoca, en az bin Muşlu Molla kadar İslâma hizmet etmiş, eserleri de meydandadır, her ne ise..”(14)

9-Abdullah Yeğin Ağabey: Abdullah Yeğin, Fethullah Gülen Hocaefendi ile eskiden tanışmaktadır: “Üstad’ın talebeleri Hizmet Vakfı’nın mütevelli heyetine aza oldular. Tahiri Ağabey vefatına yakın bir zamanda ‘ben mütevelli heyetini bırakıyorum. Fethullah Hoca var, ben yerime onu tayin edeceğim.’ dedi. Vakfın tüzüğüne göre üç kişi tayin edilir, mütevelli heyeti de onlardan birini seçerdi. Tahiri Ağabey istifa edince Fethullah Hoca seçildi. Eskiden de tanırdım ben Fethullah Hoca’yı. Hatta ziyaretine gittik Edirne’de, İzmir’de… Ben Adana’da iken yanımıza gelmişliği vardı. Epey bir zamandır görüşmedik fakat onun da gayesi İslamiyet’tir, başka bir şey değil.”(15)


KAYNAKLAR

1-Aksiyon Sayı–37

2-Gönül Damlaları:231-Mehmed Kırkıncı-Timaş Yayınları

3-Gönül Damlaları-sf:201

4-Gönül Damlaları:231–232

5-Artı Haber – sayı 1, sf.19

6- Aksiyon-Sayı:412

7-Hayatım- Hatıralarım-sf:96- Zafer Yayınları- İst-2004

8- Nur’un Büyük Kumandanı-İhsan Atasoy-s:118-119-Nesil Yayınları-İst-2006

9-Özel dosyamızda mevcuttur.

10- Nur’un Büyük Kumandanı-İhsan Atasoy-s:379-380-Nesil Yayınları-İst-2006

11-Beyaz Gölgeler-sf:204–205-Timaş Yayınları

12-Hayatını Davasına Adayan Adam- İhsan Atasoy-s:227-228-Nesil Yayınları-İst-2006

13-http://tr.fgulen.com/a.page/basindan/dosyalar/a14934.html

14-http://www.ittihad.com.tr/ifhamname.htm

15- Aksiyon-Sayı:588

16- Hocaefendinin muhtelif sohbetleri

..istersen daha da fazlasını bulabilirim...

ama m.gündüz ve molla muşiden bulamam bin ladini olmayan cihat aşığı Usame kardeş...
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Yaw agbi kurban olayım benden uzak dur, var git başkasıyla uğraş abicim ya, nolursun..

olmaz usame kardeş.. daha karpuz keseceğiz..

yalanlamaların ve tahşiye yayınlarının tekziplerini almadan olmaz..

kendini güveniyorsan devam et.. yalnız ağzını bozma klavyene sahip ol..

madem ikide bir laflayıp kaçıyorsun.. adam gibi kendini ve yeni yetme oluşumunuzu savun kardeş..

bizler herşeyiyle karşınızda şeffaf durup eleştirilerinize cevap verirken..

kardeşliğe keder gelmesin derken sizler çatıyor ve bizler cevap hakkımızı kullanıyoruz..

biraz da sizlerle uğraşsak ne olacak bakalım.. selametle ve selam...
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Ve Ek Bir Mevzu.............Diyalog ve Hoşgörü..............

Risale-i Nur Talebeleri Adına ...........Abdülkadir Badıllı......İstanbul / 2006....

Diyalog, Fransızca bir kelime olup “dialoque” şeklindedir. Manası, iki veya daha çok kişinin beraber oturup, herhangi bir mevzuyu tartışıp konuşması demektir.

Ancak birkaç senedir “Dinlerarası Diyalog” veya “Semavi Dinler Arasında Diyalog” tarzında bir girişimin başlamasına öncü ve vesile olmuş çok muhterem, çok müttaki ve çok alim olan Fethullah Gülen Ho­caya, dinin ve vicdanın kabul edip kaldıramayacağı kadar ağır gıybetler ve şeni’ ittiham ve iftiralar yapılmaktadır. O çok ağır ittihamları yapan çevreler, doymak ve usanmak bilmez bir hırs ile meseleyi gündemde tutmaya devam ediyorlar.

Fethullah Gülen Hocanın Bediüzzaman Hazretleriyle bir münasebeti, bir bağlılığı olduğu için, o çok aşırı taarruzlarının bir ucunu Bediüzzaman’a da uzatmak istiyorlar. Baş mı, haşhaş mı tefrik edemediğim bir kişinin yandaşları tarafından o vefakar, cefa­kar ve 8 yaşından 88 yaşına kadar Kur’an, iman, din, İslami­yet, millet ve memleket için cansiperane, fedakarane hizmet etmiş ve

İslam tarihinde –Peygamber(asm) ve sahabelerinden sonra– ilimde, mantıkta, müteşabihatı te’vilde, şeriat, tefsir ve hadis usulünde; ayrıca cihadda, ihlas ve takvada vesaire vesairede misli çok nadir bir allame-i cihan, bir mürşid-i nigahban ve bir mütefekkir-i azam hakkında şeni’, kaba büh­tanlar ve cahil bir ehl-i imana bile ya-kışmayacak galiz ittihamlar yapılıyor. Her ne ise...

http://www.ittihad.com.tr/index.php?Itemid=30&id=15&option=com_content&task=view
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
HOCAEFENDİ’NİN PAPA İLE GÖRÜŞMESİ

Bilindiği gibi Fethullah Gülen Hocaefendi 1998 senesinde sabık Papa, Jean Paul ile Vatikan’da bir görüşme yapmış ve bu görüşme içte ve dışta çeşitli kesimler tarafından eleştirilmişti.

Röterdam İslam Üniversitesi Rektörü sayın Prof. Ahmed Akgündüz Bediüzzaman ve Küreselleşme adlı sempozyumda bu görüşmenin etkisini bir cümle ile çok güzel özetliyor.

Akgündüz hoca, Türkiye’den gelen bir dindar yazarın kendisini ziyareti sırasında dinler arası diyalog çalışmalarını ve bu görüşmeyi tenkit etmesi üzerine ona şöyle cevap verdiğini söylüyor;

Hocaefendi’nin Bediüzzaman’dan aldığı dersle yaptığı o görüşme bugün Müslümanların Avrupa’daki yolunu açmıştır

deyince muhatabım özür diledi ve “meğer ben bilmiyormuşum” dedi.


http://cevaplar.org/index.php?khide=visible&sec=5&sec1=37&yazi_id=4619
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
agbi abiye..

Link verdiğiniz konunuza zaten bakmıştım. Bu üçüncü bakışım.

Allah Teala, imhal eder lakin ihmal etmez. Vakit geç olmadan, iş işten geçmeden tevbe ediniz, bozuk itikadlara bulaşmayınız. Kendinize yapacağınız bir iyiliktir. Tez zamanda itikadınızı Ehli Sünnete göre yeniden ele alınız.
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-

Evet cihad aşığıyım aynı Hz Rasulullah, ashab-ı kiram efendimiz, tabiin, tebe-i tabiin, eimme-i müctehidin, Ustadım ve hayatlarını islama feda etmiş milyonlarca mücahidin-i islam gibi. Buraya yüzlerce hadis ve ayet yazarım, morarırsın... Sen neye aşıksın bre Huddam!!?


(HUDDÂM [huddam] : Hizmette bulunanlar. )

5. Maddeyi esik yazmışsın, İhsan Atasoyun Hulusi Bey kitabını açıp oku, orda çok acib bir ifade var gülen hakkında, onuda eklersin sonra...

Hoş Gülenin o devirdeki söylemi ile şimdiki arasında everest kadar K2 kadar fark var, ilk çıktığı zamanları hatırlıyorum da aynen devam edeydi herhalde Molla Muşiyle beraber oda içerde olurdu ama o amerikada, Molla Muşi de Gülenin hedef göstermesiyle hapiste. Hayret değilmi?


Ustadın hizmetkarlarından Tahiri Mutlu ağabey kendi minderini Gülene verene kadar nurculuk(!)la alakası yoktu zaten, sonrada ayrıldı, kendi yoluna gitti, o bakımdan hizmetkarların onun hakkın da ne dediklerinin zerre miskal kıymeti harbiyesi yok nazarımda zira ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz...



cihat anlayışınız nedeniyle tüm türkiyede toplanıp hesabınız soruldu değil mi.. buradaki huddamınız öyle söyledi..

5. maddeyi tamamlarsanız sevinirim.. gerçekten bilmiyorum..

T.Mutlu ağabeyin kızının evinde dersanede 2 senem geçti.. Hocaefendi hakkında hiç bir kelemı yoktur.. Üstadın cübbesi ve el yazması külliyatını Hocaefendiyi vermesi için emanet edilmiş birisi.. zamanı gelince Üstadın işaretiyle amanetini vermiştir..

Hocaefendi keyfinden abd de değil.. aynen Esat ÇOŞAN hocamız gibi 28 şubat mağduru.. ve geri gelemedi sağlık neden ile.. ama bilmeden verip veriştirenler var...

İlmin varsa eleştir.. yoksa tabi ol diye şahsıma ikazda bulunmuştunuz ya.. ondan dolayı yazdım.. uğraşmayayım diyordum ama diğer kardeşlerimizin de sizleri anlaması açısından ifhamname dosyasını aynen akataracağım.. eğer ilminiz ve hayetinizin ilmi yeterse alıntılarımı cevaplar.. ve ben de gereğini yaparım (ittihada cevaplarım)....
 

sufi7007

Profesör
Katılım
24 Nis 2007
Mesajlar
1,161
Tepkime puanı
15
Puanları
0
ORHANCAN kardaşım;

Şu kısır tartışmalarda sarfettiğin enerjini ve zekanı "en ednâsından bir mürşidin kapısı"nda harcasan herhalde NEFS-i MUTMAİNNE fethedip VELAYET-i SÜGRA kapısından serfiraz eylerdin de...

Üzülüyorum Lillah senin gibi kalbi ledünniyata meyyal kardaşlarım için...
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
agbi abiye..

Link verdiğiniz konunuza zaten bakmıştım. Bu üçüncü bakışım.

Allah Teala, imhal eder lakin ihmal etmez. Vakit geç olmadan, iş işten geçmeden tevbe ediniz, bozuk itikadlara bulaşmayınız. Kendinize yapacağınız bir iyiliktir. Tez zamanda itikadınızı Ehli Sünnete göre yeniden ele alınız.

Hirahos kardeşim.. biz kendimizden eminiz..yukarıda alıntı yaptığım birçok nur talebesinin de desteği var..

Önemli olan olayları ve konuları anlamayan zevat ve zerzavatcılar bulaşmasın..

cübbeli hocamızın dediği gibi 2012 ye kadar ak mı kara mı belli olacak zaten..

bekleyin görün ve M.Talunun dualarını tekrar edin bir zahmet...
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
ORHANCAN kardaşım;

Şu kısır tartışmalarda sarfettiğin enerjini ve zekanı "en ednâsından bir mürşidin kapısı"nda harcasan herhalde NEFS-i MUTMAİNNE fethedip VELAYET-i SÜGRA kapısından serfiraz eylerdin de...

Üzülüyorum Lillah senin gibi kalbi ledünniyata meyyal kardaşlarım için...

kardaş.. acizane benim mesleğim budur.. yani yazarak ve çene kuvvetiyle iaşemi kazanırım..

menzile yakın bir kardeşimde aynı daveti yaptı.. ama bizim yolumuz belli 30 yıldıra yakın devam ederiz...

başka kapı ve mürşid aramadan (hepsinden de Allah (CC) razı olsun) devam etme niyetindeyiz...

Bir arkadaşım pasifiklerde genel müdür ve geçen sene tayvanda kolej açtı...

diğer arkadaşım moğolistanda kaza ile genel müdür iken şehit oldu.. belki tanırsınız..Adem TATLI..

diğer arkadaşım Afrikada bir kabile reisinin kızıyla evlendi.. kabile müslümanlığa yakın yaşayışta...

yani dünyaya açıldık ama sırf Efendimizin (SAV) adını duyurmak amacıyla.. inşaallah çoğu gitti azı kaldı...

10-15 seneye varmadan ekilen tohumlar yeşerecek.. görünce bizlerde sevineceğiz...
 
Üst