Diyalog

arşivist

Profesör
Katılım
17 Ocak 2007
Mesajlar
1,361
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Web sitesi
www.smf123.net
Dinler Arası Diyalog


Dinler arası diyalogu ilk defa kim ortaya atmış?

Bu güne kadar bunu savunanlar kimler olmuş?

Bu işi başlatanların gerçek gayeleri ne olabilir?

Bu yolda şimdiye kadar neler yapılmış?

Bütün bu ve benzeri soruları bir an için bir tarafa bırakıp, böyle bir fikirle ilk defa karşılaştığımızı düşünelim ve diyaloga karşı tavrımızın nasıl olması gerektiğini belirlemeye çalışalım.

Hemen ifade edeyim ki bu soruya, hemen çala kalem, müspet yahut menfi cevap vermek doğru değildir. Yer yüzündeki tek hak dinin mensupları olarak böyle bir diyaloga, öncelikle, “Evet” dememiz beklenir; ancak, burada önemli olan söz konusu diyalogu kimlerin kimlerle yapacağıdır.
 

arşivist

Profesör
Katılım
17 Ocak 2007
Mesajlar
1,361
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Web sitesi
www.smf123.net
Müslümanlar, diyalogdan kaçan taraf olmamalı, diyalogun bütün bir insanlığın ortak menfaati için yürütülmesini savunmalıdırlar. Ancak, karşı taraf konuyu dinî olmaktan çıkarıp, Hıristiyan aleminin siyasî ve ekonomik menfaatleri namına bir alet olarak kullanmaya kalkıştığı taktirde, onlarla fazla zaman kaybetmek yerine mesailerini ateizme kaymış gençlikte yoğunlaştırmalıdırlar. Yani, diyaloglarını gençlerle yapmalıdırlar.

Bu açıklamalardan sonra konuyu ana hatlarıyla ve ön yargılardan uzak olarak ele almaya çalışalım:

İyi niyetle yapılacak böyle bir diyalogun birkaç boyutu vardır.
Bunlardan birisi bütün dinlerin müşterek düşmanı olan menfiliklere karşı iş birliği yapmaktır.

Nedir bu olumsuzluklar?

Hemen akla gelenlerden bir kaçını sıralayalım:

- Ateizmin özellikle Avrupa’da büyük boyutlara ulaşması.

-Ahlak buhranı sonucu namus mefhumunun ortadan kalkması, aile hayatının sönmesi.

-Ahiret inancının zayıflamasıyla dünya menfaati için her türlü yolsuzluğun, zulmün, ihanetin rahatlıkla işlenmesi.

-Kalp ve ruhların gıdasız kalmasının bir göstergesi olarak içki ve uyuşturucu alışkanlığının gittikçe yayılması.

- İnanç boşluğunu “şeytana tapma” gibi bir takım sapık görüşlerin doldurma çalışmaları.

- Ve herkesi rahatsız eden anarşi. Kimi niçin öldürdüğünü bilmeyen robot insanların döktükleri oluk oluk kan. İnsanlığın huzur ve refahına gideceğine silah şebekelerine akan paralar.
 

arşivist

Profesör
Katılım
17 Ocak 2007
Mesajlar
1,361
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Web sitesi
www.smf123.net
Bu son madde bana, Risale-i Nur müellifinin, çok istismar edilen bir konuya getirdiği açıklamayı hatırlattı. Kısaca değinmek isterim:

Yahudi ve Nasara ile muhabbetten Kur’anda nehiy vardır.…Bununla beraber nasıl dost olunuz dersiniz?” sorusuna verdiği öz, fakat çok doyurucu cevabında şöyle diyordu:

Bu nehiy, Yahudi ve Nasara ile Yahudiyet ve Nasraniyet olan ayineleri hasebiyledir.

Buna göre Kur’anda yasaklanan muhabbet, Hak din olan İslâm’a kavuştuktan sonra Yahudiliğe yahut Hıristiyanlığa meyletmek ve sevgi beslemektir. Bu yasaktan kaçınmak şartıyla, bir Hıristiyan’la iyi komşuluk ilişkileri kurulabilir, ticaret yapılabilir, ortak düşmanlara karşı birlikte hareket edilebilir. Bütün bunlar Hıristiyanlığı sevmek demek değildir.
 

arşivist

Profesör
Katılım
17 Ocak 2007
Mesajlar
1,361
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Web sitesi
www.smf123.net
Konunun bir başka boyutuna da kısaca değinmek istiyorum:

Bir Müslüman olarak, bizim gibi düşünmeyen din kardeşlerimiz hakkında “su-i zan, tecessüs, gıybet, iftira ve tekfir”den hassasiyetle sakınmamız gerekir. Şahsî kanaatimiz, dinler arası diyalogun Müslümanlara zarar vereceği istikametinde olabilir. Bunu fikir hürriyeti içinde değerlendirir ve hürmetle karşılarız. Ancak, aksini düşünen bir Müslüman’ı hemen tenkit ve itham etmek yerine, kendisiyle bizzat görüşüp gerekçelerini dinlememiz gerekir. Bu karşı fikrin gerekçesinde, “İslâm dininin intişarı ve Müslümanların bütün dünyada daha bir rahat ortamda dinlerini yaşamaları ve başkalarına da tebliğ etme imkanı bulmaları” gibi ulvî gayeler varsa, kendilerini itham etmeye hiç hakkımız yok demektir. Bir kişi söz konusu diyalogu, “İslâm’a ve Müslümanlara zarar verme” niyetiyle desteklemiş olacak ki, kendisine karşı çıkalım ve onunla gerekli fikir mücadelesine girişelim.

Bazılarının bu hususta çok aşırı giderek kendileri gibi düşünmeyenleri tekfir ettiklerini, küfürlerine hükmettiklerini işitiyoruz. Tekfir konusunda, alimlerimiz şöyle bir kural ortaya koymuşlardır:

İman, kalbin kabulü ve dilin ikrarıyla sabit olduğu gibi, küfür de kalbin reddi ve dilin bunu ifade etmesiyle tahakkuk eder.

Buna göre, bir mümin, İslâm’ın ruhuna ters düşen bir takım davranışların içine girmişse onun küfrüne hemen hükmedemeyiz. Çünkü ne kalbine nüfuz edebilmiş, ne de dilinden İslâm’ı reddeden bir söz işitmişizdir.
Ehl-i sünnet itikadına göre, “Bir kişinin küfrüne doksan dokuz delil bulunsa, imanına ise bir tek delil olsa, müftü bu tek delile göre hükmeder.

Bu konuda Allah Resulünün (asm.) şu hadis-i şerifi tüyler ürperticidir ve hepimizi azami dikkate davet eder:

Bir kişi diğerine kâfir dediğinde, o söz havada kalmaz. Eğer karşısındaki gerçekten kâfir ise söz ona ulaşır. Eğer değilse geri döner ve o sözü söyleyeni kâfir yapar.
 

arşivist

Profesör
Katılım
17 Ocak 2007
Mesajlar
1,361
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Web sitesi
www.smf123.net
Müslüman, içine kapalı bir tip değildir. Kur’an-ı Kerim’de “en hayırlı ümmet” olduğumuz haber verilirken, bunun gerekçesi de “doğruyu ve güzeli başkalarına anlatmamız ve onları yanlışlardan ve yasaklardan men etmemiz” şeklinde ortaya konulmuştur. Bütün peygamberlerin ortak yolu, Allah’ın kullarını irşat etmek, onları küfürden, şirkten ve isyandan kurtarmağa çalışmaktır.

O halde, kendimizi, batıl yolda gidenleri öldüren bir katil tip olarak değil, onları doğruya ulaştırmaya çalışan bir ıslahçı olarak takdim etmeli ve bunu yaşayışımızla da sergilemeliyiz.


Şimdi iç alemimize dönelim ve kendimizle şöyle bir hesaplaşalım:

“Ben İslâm’ın nurundan mahrum kalan insanlara acıyıp onları kurtarmaya mı çalışıyorum; yoksa onları hayatlarına son vererek cehenneme göndermek için fırsat mı kolluyorum? Eğer nefsim bu ikinciden yana ise ben “Peygamberlerin ortak çizgisinden sapma gösteriyorum.” demektir. Kendime gelmeli, görevimi iyi belirleyip ona göre çalışmalıyım.

Bir doktorun hastaya değil hastalığa düşman olması gibi, Peygamberimiz de şirke düşmandı, ama müşrike acıyor ve onu kurtarmaya çalışıyordu. Ben sevgili peygamberimin bu sünnetine ne ölçüde uyum gösteriyorum?

Böyle bir iç diyalog bizi diyalog konusunda da en isabetli kararı vermeğe götürecektir.
 
Katılım
25 Ocak 2007
Mesajlar
8
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
ist.
:shake2[1]: :clap2: çok teşekkürler kardeşim..

Akıl ve izan sahibi hiç kimsi diyaloga karşı olamayacağı gibi, diyalog çalışmasında bulunanların hiç birisi de akıl ve izan çerçevesinde yapılan eleştirilere asla kapalı değil.

Şimdiye kadar bir tek insanın bile hidayetine vesile olamamış insanların gerçekten insaf sınırlarını zorlayan, eleştiriden ziyade bir iftira kampanyası niteliğinde yapılan eleştirilerini de onların hırs ve hasaretle malul iç dünyalarına iade ediyoruz.

Yoksa dostların suizana düşmemek için acaba neler oluyor? Diyalog nasıl yapılıyor? Gerçekten şu belirli hasid bir zümrenin, fasid bir daire içersinde ağza alınmayacak galiz ifadelerle Allah’tan korkamadan, kuldan utanmadan derin yerlere mesaj göndermek için söyledikleri özellikler bu kardeşlerimizde var mı? Tarzındaki sorulara cevap vermek elbette ki bütün dünyayı bir tebliğ diyarı, bütün yürekleri de Muhammedi atmosfere çevirmek isteyenlerin boyunlarının borcu.

Tebliğ Kahramanları büyük bir fedakarlık ve gayretle koştururken sağda solda onlara çelme atmak isteyenlerinde olacağını çok iyi biliyor. Onlar bu garip durumlara karşı da bütün dünyayı saran imansızlık yangınına koşmaktan bir an geri durmadan “Ne ehemmiyeti var” sürçtüğü yerden yeniden koşarak yangın yerine koşmaya başlar.

Bu esnada; gayretli koşmaların bütününün Allah’ın lutuf, ihsan, kudret ve iradesine bağlı şeyler olduğunu, hidayetin ondan olduğu şuuruyla hareket ederken insafsızca eleştirenler:

İslam’ın bu asırda yüz akı olacak gayretli çalışmaların neticesinde Nasr Suresi’nde ifade edilen: “Allâh'ın (vaad eylediği) yardımı geldiği ve zafer kazanıldığı (Mekke'nin fethi ile İslâm'a fütûhat kapılarının açıldığı); ve insanların fevç fevç, küme küme Allâh'ın dînine girdiklerini gördüğün zaman artık Rabbını överek şanını yücelt ve Allâh'tan mağfiret iste. Çünkü O, tövbe ile kendisine dönenleri kabul eder.” (110, Nasr Suresi) fermani subhanisine bile inanmazlar, inanmak istemezler.

Neden biliyor musunuz? Yahudi mantık ve mantalisetesi içersinde “o bize layıktı, onu biz yapmalıydık, neden bizim içimizdekilere verilmedi” gibi Allah korusun insanı tepetaklak götüren düşüncelerden dolayı.

Bir zamanlar bu ülkede yine buna benzer olaylardan sonra Milli Eğitim Bakanı’nın “bu ülkeye kominizm getirilecekse onu yine biz getireceğiz” tarzında ifadesi akla gelince, insan her asırda insan olduğu, Asrı saadette efendimizin kendi kabileleri içersinde çıkmadığı için kabul etmeyenlerin, bu gün aynı mantıkla ön cephede olmadıkları ve bu yüzden de diyalogdan mahrum kaldıklarından, diyalogun kendilerine nasip olanları toptan bir red psikolojisi ile nefis odaklı saldırıda bulunuyorlar.

Allah insana akıl vermiş, izan vermiş, vicdan vermiş. Bütün bu ilahi vergilere sahip bütün hakşinaslar eşit şartlarda yapılan bir diyalogdan İslam’ın her asırda olduğu gibi bu asırda da galip çıkacağını kabul ediyorlar. Hem Allah’ın aziz dininin başka izm ve dinlerle yarışma gibi bir derdinin olmadığını bilip kabul ediyorlar. Ama ne var ki yine aynı İslam, yeryüzünde hiçbir insanın iman nimetinden yoksun olarak Allah’ın huzuruna gitmesini kabul etmez. Bu yüzen İlayi Kelimetullah ile ifade edilecek bir hayat tarzı ile müminleri bu kudsi görevle göreve, gerekirse hicrete davet eder. Bu emri suhhaniyi yüreklerine yerleştirip yüzlerini aydınlatan insanlar, bu yüzden gittikleri her yerde bir tebliğ ve temsil eri gibi çalışır. Ona ve onun tertemiz yüreğindeki hakiki İslam’a toslayan, rast gelen her insan kalbi mühürlü değilse “Kelime tevhidi” gönülden söyleyerek Kainatın sultanına bende olma gibi cihan paha bir şerefe nail olur.

Diyaloğa karşı çıkanların en başlıca yanılgısı onların bu köksüz mantıklarının Kur’an ile çelişmesidir.

Yani her zaman olduğu gibi Allah’ın ayetlerini bile kendi sığ mantıklarına göre ele alıp yorumlama gayretleridir. Ayetleri bütün tefsirciler ele alırken onun siyak ve sibak bütünlüğü içersinde ele alırlar. Yani ayetlerin iniş zamanları, iniş anlarındaki olaylar ve birbiriyle ilgili ayetlerin birbirleriyle ilgi ve alakaları bu anlamda çok önemlidir.

Şimdi konu ile ilgili ayet ve yorumları gençadam.net sitesindeki “Diyaloğ karşıtlarının Kur’an ile çelişkileri” isimli yazıdan aynen alarak veriyoruz.

“Mesela , Kur’anı Kerim Ali İmran suresi, 64'te (mealen): "De ki: Ey Ehl-i Kitap, Sizinle Bizim Aramızda ortak Olan Bir Kelimeye Gelin: Allah'tan Başkasına İbadet Etmeyelim ve O'na Hiçbir Şeyi Ortak Koşmayalım” (1)

Ankebut suresi, 46'da (mealen): “İçlerinden zulmedenleri bir yana, Ehl-i Kitapla ancak, en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: 'Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim ilâhımız da, sizin ilâhınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuzdur.” (2)

Mümtehine suresi, 8'de (mealen): “Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı yasaklamaz.” (3) diyerek, yani Ehl-i Kitab ile Diyalog ve iyi ilişkiler tesis edin, derken Kafirlere karşı nasıl bir tutum izlenmesini öğütlemektedir.

Şayet Kur’anı Ehl-i Sünnet Uleması gibi siyak ve sibak bütünlüğü içinde, yani önce nazil olan Ayetler ile sonra nazil olan Ayetleri birbiriyle bağımlı bir bütün olarak kabul etmezsek, o zaman (yüzbin defa Haşa) Kur’an-ı kerimi bir çelişki içinde göstermiş oluruz ki , Diyalog karşıtı kardeşlerimizin yanılgıları burada başlamaktadır. Çünkü, Diyalog karşıtı kardeşlerimiz, bizim ilk paragrafta bahsettiğimiz Kafirlere karşı Diyaloğu ve iyi muameleyi emreden Ayetleri görmemezlikten gelip, sadece daha sonra bahsettiğim Ayetler üzerine konuştuklarından, yanlışa düşmektedirler.

Buna isnaden soruyoruz: “Kur'anı Kerimde işimize gelen Ayetleri alıp işimize gelmeyen Ayetleri görmemezlikten gelmek, Hakiki bir müminin izleyeceği yol mudur? Diyalogu emreden Ayetleri ne yapacaksınız? Bu Ayetler bugünü kapsamıyor mu diyeceksiniz? Veya nesh edilmiştir diyerek Ehl-i Sünnet Müfessirleri ile çelişeceksiniz? İzninizle bir örnekle konuyu biraz daha açalım:

Maide Suresi, 51 (mealen): “Ey inananlar! Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah zalimler topluluğunu doğruya iletmez.” Yani Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin, derken;

Maide Suresi, 5 (mealen): “Mü’min kadınlardan iffetli olanlarla, daha önce kendilerine kitap verilenlerden olan iffetli kadınlar da, mehirlerini vermeniz kaydıyla; evlenmek, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere size helâldir.” diyerek, Yahudi ve Hıristiyan hanımlarından iffetli olanları ile evlenmeye cevaz vermektedir.

Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin yaklaşımını Elmalı Hamdi Yazır ve Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin anladığı şekliyle anlamazsak, o zaman bir Ayeti “Yahudi ve Hıristiyanları düşman edinin,” diğer Ayeti de “Düşman edinmenizi emrettiğim Yahudi ve Hıristiyanların hanımları ile evlenebilirsiniz” şeklinde anlamış oluruz ki, -haşa- bariz bir çelişki ortaya çıkmış olur. Çünkü hem düşman edinin hem de düşmanınız ile evlenebilirsiniz anlamı çıkmaktadır ki, işte bu çelişki –yüzbindefa haşa- Kur’an’ın değil, Kuranı siyak ve sibak bütünlüğü içinde değerlendirmeyen,,

Diyalog karşıtı kardeşlerimizin çelişkisidir!
 

kemalali

Profesör
Katılım
18 Ağu 2006
Mesajlar
1,560
Tepkime puanı
10
Puanları
0
Bu konuyu bari Risaleyi Nur bölümünde açmasaydınız. Dinler arası diyalogun ne islama uygun bir tarafı var nede Risaleyi Nurda yeri yok. Diyalog İslam Alimleri arasında yapılır. Papaza teblig yapılır.
 
S

Sidar

Guest
Hiç kimsenin fikirLerinde zerre kadar oynamayacak , aksine daha çok tavır takıncak insanLar ...

Allah doğru yoLdan ayırmasın !

VesseLam
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Temel'i dinleyelim !

DEVİR NE DEVRİ ?

Yaşı-başı bir hayli ilerleyen Temel artık ahiret yurdu için çalışmak lâzım geldiğine karar verir ve amca oğlu Dursuna giderek :
-Ula emice oğli Tursun ! Haçan puküne katar tevamli kahvehaneye kittuk-keltuk..Şimti ta, kitelum pir pirun dersini alalum,istiğfar etup, tespiat yapalum.Ne tersun ? der.
Dursun :
--Ula Uşağum ! Şimtiki tevir tarikat tevri teğil, tiyalok tevri tiyalok ! diye cevap verir.
Temel : -- Ula atami tinten,imantan çikarmayin ! Ne zamantan peri papazlarla oynamanun adi tiyalok olti ?


 
S

Sidar

Guest
DEVİR NE DEVRİ ?

Yaşı-başı bir hayli ilerleyen Temel artık ahiret yurdu için çalışmak lâzım geldiğine karar verir ve amca oğlu Dursuna giderek :
-Ula emice oğli Tursun ! Haçan puküne katar tevamli kahvehaneye kittuk-keltuk..Şimti ta, kitelum pir pirun dersini alalum,istiğfar etup, tespiat yapalum.Ne tersun ? der.
Dursun :
--Ula Uşağum ! Şimtiki tevir tarikat tevri teğil, tiyalok tevri tiyalok ! diye cevap verir.
Temel : -- Ula atami tinten,imantan çikarmayin ! Ne zamantan peri papazlarla oynamanun adi tiyalok olti ?



Remz'ciğim bi ara bana özeL mesajLa hatırLatıverde güLeyim :O

ArkadaşLar benim size bir önerim oLacak .. bu arkadaşa bence cevap faLan yazmayın sadece güLücük koyaLım :O yeter ki fıkrası boşa gitmesin :D


iLk güLücükLer benden ;

:O :O :O :O :O :O :O
 

Erhan

Profesör
Katılım
21 Tem 2006
Mesajlar
2,115
Tepkime puanı
42
Puanları
48
Konum
Ankara
Web sitesi
www.softajans.com
31. Onunla sırtımı pekiştir
32. Onu görevimde or taket
33. ki Seni çok tesbih edelim
34. ve çok analım Seni.
35. Şüphe yok ki, Sen bizi görüp duruyorsun."




:O:O:O
:O:O:O:O
 

Bedrin_Aslanı

Profesör
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
1,792
Tepkime puanı
3
Puanları
0
DEVİR NE DEVRİ ?

Yaşı-başı bir hayli ilerleyen Temel artık ahiret yurdu için çalışmak lâzım geldiğine karar verir ve amca oğlu Dursuna giderek :
-Ula emice oğli Tursun ! Haçan puküne katar tevamli kahvehaneye kittuk-keltuk..Şimti ta, kitelum pir pirun dersini alalum,istiğfar etup, tespiat yapalum.Ne tersun ? der.
Dursun :
--Ula Uşağum ! Şimtiki tevir tarikat tevri teğil, tiyalok tevri tiyalok ! diye cevap verir.
Temel : -- Ula atami tinten,imantan çikarmayin ! Ne zamantan peri papazlarla oynamanun adi tiyalok olti ?



traji komikmi derler bişeyler derler ya öyle olmuş. :D
Bazılarına dokunmuş galiba. Herkes isteğini düşünebilir nede olsa.;)
 
Katılım
17 Haz 2006
Mesajlar
26
Tepkime puanı
0
Puanları
0
:D

:O :O
:O :O
:O :O
:O :O
:O :O
istediğim şekil olmadı ama napim artık
 

islamveinsan

Doçent
Katılım
28 Eyl 2006
Mesajlar
1,360
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Suvas
s.a

"Benim bildiklerimi bilseydiniz az güler çok ağlardınız" der söz sultanı Efendim SAS...

Ağlanacak halimize gülüşümüz bugünün değil dünün meyvesiydi bugün de ayet güzel çiçekler açmış...
Remz kardeş kusura bahma de bi tane de ben güleyim...

Selametle.
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
DEVİR NE DEVRİ ?

Yaşı-başı bir hayli ilerleyen Temel artık ahiret yurdu için çalışmak lâzım geldiğine karar verir ve amca oğlu Dursuna giderek :
-Ula emice oğli Tursun ! Haçan puküne katar tevamli kahvehaneye kittuk-keltuk..Şimti ta, kitelum pir pirun dersini alalum,istiğfar etup, tespiat yapalum.Ne tersun ? der.
Dursun :
--Ula Uşağum ! Şimtiki tevir tarikat tevri teğil, tiyalok tevri tiyalok ! diye cevap verir.
Temel : -- Ula atami tinten,imantan çikarmayin ! Ne zamantan peri papazlarla oynamanun adi tiyalok olti ?



:O :O :O

Bu türden tansiyon düşürücü, havayı yumuşatıcı mesajlara da ihtiyacımız var..

Bence tam yerinde olmuş..
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Zorlanmayınız !

Walla ne desem ? İçleri kan ağlayaların kendilerini zorlamak suretiyle gülmeye çalışması çok zor bir durum olsa gerek...
Bence Temel'in sizin gülücüklerinize hiç ihtiyacı yoktur. İyisi mi siz olduğunuz gibi görünün.

:wave[1]:
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Bu konuyu bari Risaleyi Nur bölümünde açmasaydınız. Dinler arası diyalogun ne islama uygun bir tarafı var nede Risaleyi Nurda yeri yok. Diyalog İslam Alimleri arasında yapılır. Papaza teblig yapılır.

es-selamü aleyküm...

tebliğin direk yapılamadığı zamanlarda kişilerin birbirini anlatması adına diyalog yapılır..

kardeş sen tanımadığın birine direk islama gir mi diyorsun ...

yoksa dinimizin güzelliklerini anlattıktan sonra mı müslüman ol dersin...

biraz düşün bakalım...sorunun cevabını beklerim...


--
 
Üst