Diyalog Hareketinin Hedef ve Sonuçları

Satuk Buğra

Profesör
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
1,121
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
GERÇEKTEN AMENTÜ DE MÜTTEFİK MİYİZ?


Ahmet Şahin, Zaman Gazetesi'ndeki Sohbetler köşesinde 17 Nisan 2000'de şunları yazıyordu:
"Zaten dikkatlice bakıldığında görülecektir ki Ehl-i Kitap'la temel noktalarda birlikteyiz. Daha meşhur ifadesiyle âmentüde ittifakımız vardır. Çünkü Allah'ın gönderdiği kitapların hemen hepsinde tekrarlanan âmentüdür: Allah birdir. Peygamberler haktır. Melekler vardır. Kitaplar gönderilmiştir. Ahiret vardır. Ölen insanlar bir gün dirilecek, yaptıkları iyilikten mükafatını, kötülüklerin de mücazatını göreceklerdir. Bu temel noktalar bir âmentüden başkası değildir ve biz Ehl-i Kitap'la bu âmentüde mütet-fikiz. Garip olan şudur ki ittifak ettiğimiz âmen-tüyü öne geçirmiyor da ihtilaf ettiğimiz teferruatı İleri sürüp mutlak küfre karşı dayanışmamıza engel olarak görüyoruz. Halbuki temelde ittifak varken teferruattaki ihtilaflara takılıp kalmak makul değildir."
Ali Rıza Bayzan, "Ehl-i Kitap'la âmentüde ittifakımız var" diyen Ahmet Şahin'e Hıristiyan amentüsünü hatırlatmış ve o günlerde şunları yazmıştı:
"Sn. Şahin yazısında islam'ın amentüsüne yer vermişse de her nedense Hıristiyan âmentüsünü es geçmiş. Belki kitapları arasında bulamamıştır diye armağanım olsun ve neyle ittifak ettiğini de bilsin diye Hıristiyan âmentüsünü buraya not ediyorum.
Üstelik Üstad'ın Diyalog adına misyonuna dahil olduğu Katolik Kilisesine göre.
İşte Katolik Hıristiyan'ın amentüsü:
l- Ben, yeri ve göğü yaratan, herşeye Kadir Baba Tanrı'ya,
2-Ve Efendimiz olan, O'nun biricik oğlu İsa'ya;
3-Ruhü'l-Kudüs'ten gebe kalana;
4-Ve bakire Meryem'den doğana;
5-O'nun Pontus Pilatus'tan zulüm gördüğüne,
6-Çarmıha gerildiğine, öldüğüne, gömüldüğüne,
7-Cehennemlere indiğine,
8-Üçüncü gün, tekrar canlandığına,
9-Göklere çıkıp, Kadir olan Baba Tanrı'nın sağına oturduğuna,
10-Oradan gelip ölüleri dirileri hesaba çekeceğine;
11-Ruhü'l-Kudüs'e,
12-Mukaddes Katolik kilisesine;
13-Azizlerin cemaatına;
14-Günahların affedileciğine,
15-Vücudun tekrar canlanacağına;
16-Ebedi hayata...inanırım.
İşte size Katolik Hıristiyan "amentüsü/iman esasları".
Bu iman esaslarını İslam'ın amentüsü/iman esasları ile mukayese edin.
Peki bu kadar fark varken bir Müslüman neye sebep kalkıp "İslam'ın iman esasları Hıristiyanlığın iman esaslarıyla aynıdır" diyebiliyor?

Siz bu konuda f. gülen ve ahmet şahine katılıyormusunuz?
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
evet SATUK KARDEŞİM.. RABBİM (CC) RAZI OLSUN...


Bakınız böyle daha güzel oldu, bilgiler derli toplu yerde olacak ve inşaallah

ard niyet olmadığı müddetce bu olaya değişik yaklaşımlarla irdelemeye

çalışacağız..

--
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
**önemli not: amacımız bilinen ve bilinmeyen bilgilerin paylaşımıdır, yani aklımızda bir şekilde soru varsa kardeşlik düsturları çerçevesinde olayı aydınlatmatır. Yoksa konuyu başka boyutlara çekerek birbirimize zarar vermek olmamalıdır, birşeylerimizi yarıştırmak değildir..**


Öncelikle diğer sayfada bahsettiğiniz ebu cehil meselesi ve diğer

diyaloglarla gelen tebliğ çalışmaları ve arkasından Allahın (CC) lütfuyla

imana gelme çalışmalarının aşamaları..


Hz. Peygamber (sav) bu tebliğ görevini, hangi halde ve şartlarda olursa olsun, muhatabının konumu ne olursa olsun, başına ne gelecekse gelsin, kısaca hiçbir hesap içinde olmadan yapmaktan bir an bile sarf–i nazar etmemiştir.

Gün geldi muhatabı yaşadığı çağın süper gücü Bizans’ın kralı oldu, O’na bu tebliği yaptı. Gün geldi bir bedevi oldu muhatabı, O’nu İslam’a/Tevhid’e davet etti. Günü geldi Ebu Cehl’e gitti, O’nu imana davet etti.

Efendimiz (SAV) , İslamı Temsil ve tebliğ ederken , muhatabın konumu , ilmi kapasitesi , ve kazanma noktalarını göz önünde bulundurarak Tebliğ vazifesini yapmıştır !

Mesela , İkrime (R.A.) Mekke Fethinde firar etmiş , Efendimiz (SAV) bu azılı düşmanını hanımı vesilesi ile ikna ederek yanına gelmesini sağlamış , huzuruna geldiğinde : “Merhaba , ey şerefli Muhacir “ şeklinde iltifat ettikten sonra , İkrime (RA) iman etmiştir.

Mesela , Vahşi (RA) ‘da aynı şekilde Mekke Fethinden sonra Taif’e kaçmış , lakin Efendimiz (SAV) bir aracı vasitası ile ona tam 3 mektub ve her mektubta Allah’ın mağfireti ve günahları bağışlıyacağına işaret eden Ayetleri yazmış , nihayet üçüncü Mektubunda o İslama teslim olmuştu ! Ebu Süfyan ise , kendisine verilen 100 deve değerindeki bir ganimet karşısında , kalbi İslama ısındırılmış ve tam fethedilmiştir !

Hz.Yasir (RA) bir çokları gibi, Efendimiz (SAV) ‘min El-Emin vasfına binaen , hiçbir davet almadan İslam ile müşerref olmuştur !

Mesela bir Hudeybiyye Barış antlaşması ile , Halid bin Velidler , Amr bin As’lar , Osman bin Talha’lar “Müslüman ol” denmeden kendileri İslama girmişlerdir !

[FONT=times new roman,times][FONT=times new roman,times]Demekki Efendimiz (SAV), her insana fıtratına ve uslubuna uygun bir Diyalog zemini aramış , bu tesis edildikten sonrada İslam’a kazandırmıştır ! Yoksa , Diyaloğa girmediği hiç kimseye İslam’ı doğrudan temsil ve Tebliğ etmemiştir....zamanım olunca devam edeceğim inşaallah..


--
[/FONT]
[/FONT]
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Mesela , Efendimiz (SAV) En yakın akrabalarını Safa tepesinde toplayıp onlari İslâm’a davet için, 'Size su dağın arkasında düşman atlılarının bulunduğunu söylesem, bana inanırmısınız? ' dediği zaman: 'Hepimiz inanırız. Çünkü sen yalan söylemezsin' diye cevap vermişlerdi.(Buhari Tecrid Tercemesi, 9/285)

Bu örnek üzerine, Efendimiz (SAV) akrabalarını İslam’a davet etmiştir !


Yani , güven ve sıdık tesisi olmadan , islam adına yapılan hçbir davet uzun ömürlü olmayacağını bizzat bu örnekten göremkteyiz !

İşte Diyalog bu Güven Kredibilitesini tesis etmek, bahse konu Hrsitiyan ve yahudilerin bizleri (müslümanları) daha iyi tanımasını sağlaması için yapılıyor!

Yani İslamın Diyalog ile temsili ve bu vesile ile tebliği yapılıyor. Siz güven telkin etmedikten sonra, sizinle ticaret bile yapılmazken, İslama davetine kim icabet edebilirki?

Bundan dolayı, Siyer (Efendimiz (SAV) 'in Hayatını) iyi bilmeden yorum yapmamak lazım! Çünkü Asr-ı Saadette yaşanana her hadise, mikro planda, günümüzdede yaşanmaktadır, yeterki doğru hadiseyi doğru hadiseyle değerlendirelim.


--
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
"Hıristiyan ve Yahudilerle amentude itifakımız var" diye kim diyorsa; Müslüman olsa da çağımızdaki Ehl-i Kitab'ı zerre bilmiyor tanımıyor demektir..

Şu kadarını söyliyem:

1- Dindar bir Hıristiyan'ın dahi kendi dinini imanını tam manasıyla anlayabildiğini sanmıyorum.. Karma karışık çünkü.. Hıristiyanlıkta 1000 kadar mezhebin olması sebebi de budur.. Herkes nasıl anlamışsa öyle bir yol tutturmuş çünkü..

Adamın biri Avrupa'ya gitmişte gelince sormuşlar nasıl gördün? Demiş:

"Valla işleri dinimiz gibi.. Düzenli.. Ama dinleri de işimiz gibi: Karma karuşuk!"

Yukarıda sayılan maddeler doğru ve isabetli tespitlerdir; ancak başka mezheplere göre oraya eklemeler de yapabilirsiniz..

2- Yahudiler, diğer dinlerin mensublarıyla diyalog anlamında oturup konuşmazlar dahi.. Yaparlarsa da orada nüfuzlu olmadıklarındandır.. Çünkü onlar kendilerini Yahve (ve elohim) in seçilmiş ve biricik kavmi olarak görürler.. Diğer kavimler, hangi dinden olurlarsa olsunlar Yahvenin ırkı için yaratılmışlardır.. Ona kölelik ve hizmet etmekle görevlidirler..

Yani bunlarla oturup konuşamazsın bile, seni adam yerine koymazlar..

Dikkatinizi çekti herhalde parantez içindeki "elohim".. Yahudilikte İki İlah anlayışı vardır.. Birinin ismi de elohimdir.. Bunu içlerinde yaşadıkları çok putlu kavimlere (Asur, Babil, Hitit, Yunan vs.) bağlıyorum..

Ayrıca Yahudilikte "ahiret" inancı da yoktur.. Onların Cenneti yer yüzünde olacak.. Davud'un neslinden Kurtarıcı Kral Mesih gelip diğer kavimleri zelil ve rezilliğe mahkum edecek; yer yüzü (kutsal topraklar) tamamen Yahudilere kalacak.. Cenneti kutsal topraklara kuracak..

Amentuda ittifakız diyenler bilmediklerini ilan ederler...

Yahut da kasıtlı kimselerdir..

Aramızda ortak olan kelime "La İlahe İllalah'a" gelin Ayeti de onların inançlarını öncelikle Tek İlaha inanma olarak değiştirme çağrısıdır.. Başka bir şey değil.. Yani Biz Sizlerin Peygamberlerine de inanırız.. Aziz biliriz, başımızın tacıdırlar.. Ancak siz de Peygamberimizi kabul etmeseniz de en azından Tevhid inancını kabul edin demektir.. Başka bir şey değil.. Bunu bir aşama olarak görmeyenler yanılırlar..
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Diyalog çalışmalarında zaten bu anlattığınız insanlarla çalışma görüşme tanışma yapılmamıştır..


Yani onlarda ki çok uç seviyedeki kişilerle diyalog - tanışma - görüşme yapılmamış bilakis samimi ve gerçekten

ruhani kişilerl yapılmıştır. Hemen yanlış anlaşılmasın ve başka boyutlara çekilmesin dost ve arkadaş da

olunmamıştır... sadece olayı mütalla edilmiş ve aynı YARADICIYA (CC) inanan samimi insanlar arasında

konuşulmuştur...
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Diyalog'a gelince..

Ayet-i Kerime var:

"Onlar senin dinini Babanın evladını tanıdığı gibi bilirler"

Bir tıkla binlerce ayrı inanç ve toplulukla tanışabildiğiniz Net çağında; İnsanların İslam'dan haberdar olmadığını söylemeyiniz..

Haberdarlar; ister inanırlar ister inanmazlar.. Hidayet ise Allah'tandır..

Allah dilerse kuluna dağ başında da hidayet eder; dilerse en alakasız kitapla dahi kendini hatırlatabilir.. Buna şüphemiz olmaması lazım..

Önce İslam alemindeki insanların imanlarını kurtarma davasıydı.. Şimdi de Dünya çapında insanların imanlarını kurtarma davası.. Bu pek büyük bir davadır.. Dikkatli olmak lazım.. Nefsin ve Şeytanın hileleri bir değil ki sakınıp kurtulasın..
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
...GÜNCEL OLMASI VE KONUMUZA IŞIK TUTMASI AÇISINDAN BİR MİSAL

VEREYİM...

Hz. Mevlânâ'dan günümüze bir diyalog örneği

Konya'da halka vaaz eden Hazreti Mevlânâ bir ara der ki:

-Sizler hep iyilerin yanında kötülerin de uzağında durun! Sakın kötülerle yüz yüze göz göze gelip de kötülüklerinde cesaret vermeyin!..

Ne var ki, halkı kötülere karşı böyle uzak durmaya çağıran Mevlânâ, söylediklerinin aksini yapar. Civarda ne kadar kötü bilinen varsa hepsiyle de yüz yüze, göz göze diyalog kurup sohbeti tercih eder. Bir gün yine kötü bilinen bir adamın dükkanında yüz yüze sohbet ettiğini gören cemaatten biri, dışarıda beklemeye başlar. Maksadı camide söyledikleriyle dışarıda yaptıklarının hesabını sormak.

Nitekim Mevlânâ dükkandan çıkıp da yolda yürümeye başladığı sırada arkasından erişen öfkeli adam sorusunu şöyle sorar:

-Sen değil miydin kürsüde, iyilerin yanında kötülerin de uzağında durun diyen?..

Mevlânâ tereddüt etmeden cevap verir:
-Evet, bendim!.. Öfkeli adam:

-Öyle ise nedir bu çelişkili halin, der? Kötülerle yüz yüze, göz göze diyalogdan geri kalmamakta, onlarla hep beraber olmaktasın. Mevlânâ şaşırtan cevabını şöyle verir:

-Ben yetmiş iki buçuk milletin kötüleriyle beraberim!.
Büsbütün çileden çıkan adam:

-Zaten der, sizin gibileri bizim ahlakımızı bozuyor. Kürsüde öyle konuşuyorsunuz, sokakta da böyle davranıyorsunuz. Sözünüzle özünüz bir olmuyor.
-Ben bu sözünle de beraberim, diyen Mevlânâ şöyle devam eder:
-Doğru olan, sözüyle özü bir olmaktır. Kürsüde ne söylüyorsa sokakta da öyle olmaktır. Yalnız der, benim sözümle özüm birdir. Çelişki yoktur davranışlarımda.

Şöyle açıklar kendi özel durumunu:

-Ben sırtında gül yaprağı taşıyan bir hamal gibiyim.Vardığım yerlere gül kokusu yayarım. Sırtında gülü bulunmayanlar kötü kokulu yerlere varmasınlar. Şu benzetmeyi de ekler sözlerine:

-Bizim gibilerin vardığı karanlık yerlerde bilgi şimşekleri çakar, ilim sohbetleri aydınlatır ortalığı. Vardığı yeri aydınlatacak bilgi nuruna sahip olmayanlar, girmesinler aydınlatamayacakları karanlık yerlere!..

Hiç beklemediği mantıklı bir açıklama ile karşılaşan öfkeli adam düşünmeye başlar... Neden sonra onun da söylendiği duyulur:

-Demek ki der, bilgi yükü taşımayanlar varmasınlar kötülerin yanlarına. Çünkü bilgileri yoktur ki bilgisizlik kokusunu bastırsınlar, ilim, irfan nurları yoktur ki cehalet karanlıklarını aydınlatsınlar...

Sözlerini şöyle bağlar:

-Şimdi anlıyorum ki der, bilgisizlere düşen, kötülerden uzak durmak, bilgi sahiplerine düşen de kötüleri kendi hallerine bırakmayıp irşat etmek... Zaten der, sorumluluk duygusu taşıyan doktorlar hastalardan uzak kalamazlar, muhtaçları şifalı ilaçlardan mahrum bırakamazlar...
***
-Ne dersiniz Hz. Mevlânâ'nın yedi asır öncesinden bize verdiği bu diyalog örneğine?.. Günümüze de mesajı var mı bu örneğin?


--
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
KARDEŞİM ŞU KELİMELERİNİ HEMEN ALINTI YAPAYIM:

Bir tıkla binlerce ayrı inanç ve toplulukla tanışabildiğiniz Net çağında; İnsanların İslam'dan haberdar olmadığını söylemeyiniz..

CEVAP OLARAK DA BAŞKA BİR ALINTI YAPAYIM..



Hüseyin Önal Bey diyor ki: 1998'de bir gün üniversitemizde, kimya dersine giren hoca ile Türkiye ve Gürcistan üzerine sohbet ediyorduk. Türkiye'yi merak eden bu hocaya "İsterseniz, yazın beraber bir Türkiye gezisi yapalım." dedim. Ne derse beğenirsiniz, "Sınırı geçince boğazımızı keser, denize atarsınız değil mi?" dedi. Şaşırıp kaldık...

Saffet Bayraktutan diyor ki: Batum Şota Rustaveli Devlet Üniversitesi'nde, Gürcüce dersleri alıyorduk. Hocamız bize kelimeleri ve konuları tekrarlatıyordu.

Tam bu sırada içeriye bir bayan girdi. Neler olduğunu anlamaya çalıştı. Ne yaptığımız belli idi; ama Rusça öğretme yerine Gürcüce öğretilmesini garip karşıladı. Fakat ona göre kim gelip Gürcüce öğrenmek isteyebilir ki diye düşünüyordu herhalde. Hocamız bizim bu üniversitede okumak istediğimizi, onun için Gürcüce öğrendiğimizi söyleyince kadın hayret etti. Ardından hocamız bizim Türk olduğumuzu da söyleyince kadının hayreti doruk noktaya çıktı. Bir çığlık attıktan sonra "Aman Tanrım, bunlar ne kadar beyaz!.. Ben Türkleri siyah biliyordum!.." dedi. Ahmet Cin anlatıyor:

1997 Kasım sonu idi. Hava soğuktu, karla karışık yağmur yağıyordu. Saburtalo semtinde akşam evimize gidiyorduk. Arkadaşlar "Şuradan bir Türk kahvesi alsanız da Şeyh Sanan Tepesi'ni seyrederek içsek." dediler.

Ben "Peki" deyip eve dönerken köşede bulunan bir dükkana uğradım. İçeride bulunan yaşlı kadına "Merhaba, bir Türk kahvesi verir misiniz?" dedim. Kadın elindeki mumu alıp beni incelemeye başladı. "Sen Rus musun?" diye sordu. Ben "Hayır ben Türk'üm." dedim.

Yaşlı kadın "Hayır sen Türk olamazsın. Türkler böyle sempatik insanlar değiller." dedi. Ben biraz da kızarak "Hanımefendi ben gerçek Türk'üm." dedim ve çıkarıp pasaportumu gösterdim. Bu sefer pişman olup "Aferin sana!.. Dilimizi ne güzel konuşuyorsun!" dedi.

10/12/2006
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Önce İslam alemindeki insanların imanlarını kurtarma davasıydı.. Şimdi de Dünya çapında insanların imanlarını kurtarma davası.. Bu pek büyük bir davadır.. Dikkatli olmak lazım.. Nefsin ve Şeytanın hileleri bir değil ki sakınıp kurtulasın..

GÜZEL KARDEŞLERİM.. HAKLISIN BU İŞ HERKESİN DEĞİL ER KİŞİNİN İŞİ.. Bunu Hocaefendi bir beşarete binaen NAM-I CELİL-İ MUHAMMEDİ (sav) İÇİN gerçekleştirmek istiyor zaten..

http://www.youtube.com/watch?v=YCMv4VjNwfc

izleyebilirsiniz.. ve bunca tekfir ve itiraza rağmen duası da şöyle olmuştur..

[FONT=times new roman,times]Eleştiride uslub ve edeb çizgisini korumadan, Fethullah Gülen Hocaefendiyi ve bu camiayı, tekfir edecek kadar , kendi İslami Hayatlarını riske atan, hasedleri imanlarının önünde olan kardeşlerimize, bizde Abdullah Aymaz Hoca'nın 13.03.2005 tarihli Zaman Gazetesinde dile getirdiği Daveti yerine getirmelerini istiyoruz :


[FONT=times new roman,times]Saldırıp iftira ettikleri şahsiyet (M.Fethullah Gülen Hocaefendi) kaç defa " [/FONT]
[FONT=times new roman,times][/FONT]
[FONT=times new roman,times]Eğer biz zararlı şeyler yapıyorsak Allah bizi silip süpürüp götürsün." [/FONT]
[FONT=times new roman,times][/FONT]
[FONT=times new roman,times]mealindeki sözler söyledi ve bunları yazdı. Eğer kendilerinin yalancı ve iftiracı [/FONT]
[FONT=times new roman,times][/FONT]
[FONT=times new roman,times]olmadıklarını iddia ediyorlarsa, aynı şekilde kendileri "Eğer biz yalan söyleyip [/FONT]
[FONT=times new roman,times][/FONT]
[FONT=times new roman,times]iftira atıyorsak, Allah bizi silip süpürüp götürsün." veya Allah'ın lâneti [/FONT]
[FONT=times new roman,times][/FONT]
[FONT=times new roman,times]üzerlerine olacak şekilde, şart cümlesinin sonunu samimi olarak [/FONT]
[FONT=times new roman,times][/FONT]
[FONT=times new roman,times]tamamlasınlar. Bunu yazı ile de söz ile de herkese ilân etsinler. Aynen mağdur, [/FONT]
[FONT=times new roman,times][/FONT]
[FONT=times new roman,times]mazlum ve iftiraya uğrayan zatın yaptığı gibi... [/FONT]
[/FONT]

.. bazı kardeşlerimiz kendilerini ve camiasını çok güveniyorsa buyursun

bakalım...


--
 

Satuk Buğra

Profesör
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
1,121
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Kendilerine kitap verilenlerden, Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resûlü’nün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini (İslam'ı) din edinmeyenlerle, küçük düşürülüp cizyeyi kendi elleriyle verinceye kadar savaşın.Tevbe Suresi- Ayet 29

Eğer hristiyanlar diğer zalim hristiyanlarla savaşmak için bize yardım edecekler ise onlarla bu hususta diyalog kurulup zalimlerle savaşta destekleri alınmak için diyalog kurulur. Ama diyalog kurulduğu söylenilenler, üstelik bunca diyaloğa rağmen kendi batıl dinleri hak görüp İslamı batıl din diye gören papalar ve benzerleridir, maalesef. Ayeti Kerime bizim görevimizin ne olduğunu açık açık belirliyor. Onlarla ya İlamı yada cizyeyi kabul edinceye kadar cihad, bunu Allah Teala söylüyor.
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
şimdi birileri LANETLEŞME DE NEREDEN ÇIKTI DİYECEK AMA SİZ DAHA

O KONUYA GELESİYE KADAR KÖPRÜNÜN ALTINDAN BİR OKYANUS KADAR

SU GEÇTİ DERİM BEN DE..


HEM DE ARTIK DİYALOG ÇOĞU YERDE KISMİ OLARAK BİTMİŞTİR.. YANİ 10

SENEYE YAKIN BİR ZAMANDIR BU ÇALIŞMA YAPILDI.. ARTIK ÇOĞU

YERLERDE GRUPLAR HALİNDE GELEN KİŞİLERE TEBLİĞ VE İSLAMİYETİN VE

MÜSLÜMANLIĞIN GEREKLİLİKLERİ VE ŞARTLARI ANLATILIYOR...


İNŞAALLAH ÜSTAD (RA) HAZRETLERİNİN HEDEFLERİ VEYA MÜJDELERİ

GERÇEKLEŞTİRİLMEYE ÇALIŞILIYOR..

---
 

mvardar968

Paylaşımcı
Katılım
5 Eyl 2006
Mesajlar
302
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
izmir
Web sitesi
ismarsiv.sitemynet.com
satuk buğra kardeşime teşekkür ederim. çok ilginç bir konu bulmuş. yazının tam metnini gazeteden buldum. umarım faydalı olur.

Sohbetler
Ahmed Şahin
Ehl-i kitapla amentüde ittifakımız var!

Bizim anlayışımıza göre İslam, bir dünya dinidir. Yani dünya insanlığı İslam'a adaydır. İnsanlığın gelişmiş aklını, mantığını İslam tatmin eder. Dünya insanlarının hemen hepsinin şartlarını da ancak İslam anlar ve her birinin ihtiyacına da yine evrensel İslam cevap verir.
Bir kere şu nokta kesinlikle unutulmamalıdır.

İslam'da zorlama yoktur. Bilgi vermek vardır!

Böyle olunca İslam'ın insanlığı telkin ve tebliği açık seçiktir:

- Aklınız, mantığınız ve gelişmiş kültürünüz var. İslam'a bir bakın, bir inceleyin. Aklınızın, mantığınızın tatmin olduğunu göreceksiniz. Bulunduğunuz bütün hal ve şartlara İslam'ın sizi memnun edecek cevaplar verdiğini anlayacaksınız...

Neden böyle? İslam evrenseldir de ondan. Tüm dünya insanına gelmiş, onların hepsine de hitap edecek ölçülere sahiptir o yüzden.

Mesela İslam'ın dondurulmuş sanılan bir tesettür tarifine bakın, nasıl dünya insanlarının ihtiyacını karşılayacak genişliğe sahip olduğunu anlayın.

- Nasıl bir giyim İslam'ın emridir, mutlaka çarşaf mı?

İslam, tesettürün modasını, şeklini, rengini tarif etmez.

Neden etmez? Çünkü bu konuda dünya insanlığının ihtiyaç ve zevkleri çok farklıdır da ondan. Sıcak Afrika'nın ihtiyacı ile soğuk kutupların ihtiyacı aynı değildir. Bundan dolayı İslam, cinsi duyguları tahrik ederek ahlakı bozup, insanı tacize teşvik edecek giyimi yasaklar. Yoksa modasını, rengini, biçimini değil.

Böyle olunca sıcak ülkenin hanımı Suudi Arabistan'da olduğu gibi belki çarşafı daha olumlu bulur, onu tercih eder. Ama kutupların kadını da soğuktan koruyan bir miflonlu tulumu koruyucu bulur, onun çarşafı da tulum olur.

Demek ki İslam insanlığın ihtiyacını esas aldığından belli bir şekli, modayı ve biçimi dondurup da mensuplarına onu emretmiyor. Her iklimin, her coğrafyanın insanı kendi ihtiyacına göre tesettür şekli bulur ve inancının icabına göre de kolayca onu tatbik edebilir.

Bu, İslam'ın evrenselliğinin gereğidir. Böylesine elastiki ve geniş bakışından dolayı İslam dünya insanlığının dinidir. Çünkü herkes onda kendi zevkine, ihtiyacına göre çare ve kolaylık bulabilir.

Hal böyle olunca insanlığın İslam'a yabancı kalması, aklın mantığın icaplarına böylesine cevap veren bir dinde zorlama ve darlığın varlığını sanması makul ve ilmi değildir.

Zaten dikkatlice bakıldığında görülecektir ki ehl-i kitapla temel noktalarda birlikteyiz. Daha meşhur ifadesiyle amentüde ittifakımız vardır. Çünkü Allah'ın gönderdiği kitapların hemen hepsinde tekrarlanan amentüdür: Allah birdir. Peygamberler haktır. Melekler vardır. Kitaplar gönderilmiştir. Ahiret vardır. Ölen insanlar bir gün dirilecek, yaptıkları iyiliklerin mükafatını, kötülüklerin de mücazatını göreceklerdir.

Bu temel noktalar bir amentüden başkası değildir ve biz ehl-i kitapla bu amentüde müttefikiz. Garip olan şudur ki ittifak ettiğimiz amentüyü öne geçirmiyor da ihtilaf ettiğimiz teferruatı ileri sürüp mutlak küfre karşı dayanışmamıza engel olarak görüyoruz. Halbuki temelde ittifak varken teferruattaki ihtilaflara takılıp kalmak makul değildir. Burada Kur'an'ın bir ayetini hatırlamak yerinde olsa gerektir: (Mealen.)

- Ey ehl-i kitap! Geliniz ittifak ettiğiniz amentüde buluşunuz.

Bu sebeple burada diyoruz ki:

- Ey ehli iman! Siz de bütün insanlığın dini olan İslamı sadece kendi ihtiyacınıza göre yorumlayarak onu bir dünya dini olmaktan çıkarıp kendi ülkenizin dini haline sokmayınız. Unutmayınız ki bütün insanlık onun içinde kendine yer bulacaktır. Başka gidecek yeri de yoktur!
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
EVET KONUYU AÇAN SATUK KARDEŞİMİZİN SORULARINI CEVAPLAMAYA

ÇALIŞAYIM..


ESASINDA BU SORUNUZUN VE AYET-İ KERİMELERİN CEVABI ÇOK BASİT AMA BİRAZ ÖNCE HİRAHOS

KARDEŞİMİZİN DE DEDİĞİ GİBİ 1000 E YAKIN CEMAATLERİ VARMIŞ..

Yapılan çalışmaları yukarıda şu şekilde özetlemiştim kardeşim lütfen atlamadan okumaya çalışın:

Yani onlarda ki çok uç seviyedeki kişilerle diyalog - tanışma - görüşme yapılmamış bilakis samimi ve gerçekten

ruhani kişilerl yapılmıştır. Hemen yanlış anlaşılmasın ve başka boyutlara çekilmesin dost ve arkadaş da

olunmamıştır... sadece olayı mütalla edilmiş ve aynı YARADICIYA


(CC) inanan samimi insanlar arasında konuşulmuştur...


--YANİ: ortak atamız Hz.İbrahim (AS) mın Hanif Dini şemsiye altında birbirimizi daha iyi tanıma , yakından

görüşme ve karşılıklı konuşma çerçevesi anlaşılmalıdır..

--
 

mvardar968

Paylaşımcı
Katılım
5 Eyl 2006
Mesajlar
302
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
izmir
Web sitesi
ismarsiv.sitemynet.com
Zaten dikkatlice bakıldığında görülecektir ki ehl-i kitapla temel noktalarda birlikteyiz. Daha meşhur ifadesiyle amentüde ittifakımız vardır. Çünkü Allah'ın gönderdiği kitapların hemen hepsinde tekrarlanan amentüdür: Allah birdir. Peygamberler haktır. Melekler vardır. Kitaplar gönderilmiştir. Ahiret vardır. Ölen insanlar bir gün dirilecek, yaptıkları iyiliklerin mükafatını, kötülüklerin de mücazatını göreceklerdir.

Bu temel noktalar bir amentüden başkası değildir ve biz ehl-i kitapla bu amentüde müttefikiz. Garip olan şudur ki ittifak ettiğimiz amentüyü öne geçirmiyor da ihtilaf ettiğimiz teferruatı ileri sürüp mutlak küfre karşı dayanışmamıza engel olarak görüyoruz. Halbuki temelde ittifak varken teferruattaki ihtilaflara takılıp kalmak makul değildir. Burada Kur'an'ın bir ayetini hatırlamak yerinde olsa gerektir: (Mealen.)

- Ey ehl-i kitap! Geliniz ittifak ettiğiniz amentüde buluşunuz.

Bu sebeple burada diyoruz ki:

- Ey ehli iman! Siz de bütün insanlığın dini olan İslamı sadece kendi ihtiyacınıza göre yorumlayarak onu bir dünya dini olmaktan çıkarıp kendi ülkenizin dini haline sokmayınız. Unutmayınız ki bütün insanlık onun içinde kendine yer bulacaktır. Başka gidecek yeri de yoktur!

bu konuda f. gülen ve ahmet şahine katılıyorum.
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
şimdi de birileri hanif dini ne demektir demeden onu da açıklayalım:

1-) (Ya Muhammed(SAV) De ki:“Şüphesiz Rabbim beni doğru bir yola, dosdoğru bir dine, Hakk’a yönelen İbrahim’in dinine iletti. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.” (En’am, 161)

2-)
Kendini bilmeyenden başka İbrahim’in dininden kim yüz çevirir? (Bakara:130)

3-)
De ki: “Allah doğru söylemiştir. Öyle ise hakka yönelen İbrahim’in dinine uyun. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.” (Ali İmran,95 )

4-)
Kimin dini, iyilik yaparak kendini Allah’a teslim eden ve hakka yönelen İbrahim’in dinine tabi olan kimsenin dininden daha güzeldir? Allah İbrahim’i dost edindi. (Nisa,125)

5-)
Allah uğrunda hakkıyla cihad edin. O sizi seçti ve dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi. Babanız İbrahim’in dinine uyun. Allah sizi hem daha önce hem de bu Kur’an’da müslüman diye isimlendirdik (Hac,78)

6-)
(Yahudiler) “Yahudi olun' ve (Hıristiyanlar da) 'Hıristiyan olun ki doğru yolu bulasınız” dediler. (Ya Muhammed (SAV)) De ki: “Hayır, hakka yönelen İbrahim’in dinine uyarız. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.” (Bakara:135)

7-)
Sonra da sana (Ya Muhammed (SAV)) , “Hakka yönelen İbrahim’in dinine uy. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi” diye vahyettik. (Nahl,123)

:cool:
(Hz.Yusuf (AS)) : “Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub’un dinine uydum” (Yusuf:38)

9-)
Bu dini İbrahim, kendi oğullarına vasiyyet etti, Yakub da öyle yaptı: 'Ey oğullarım! Muhakkak ki, bu dini size Allah seçti, başka dinlerden uzak durun, yalnızca müslüman olarak can verin! ' dedi.Yoksa siz de olaya şahit mi oldunuz; Yakub'a ölüm hali gelip çattığı zaman, oğullarına; 'Benden sonra neye ibadet edeceksiniz? ' dediği zaman, oğulları; 'Senin Allah'ına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın Allah'ına, tek olan o Allah'a ibadet edeceğiz. Biz ancak O'na boyun eğen müslümanlarız.' dediler. (Bakara: 132-133)

YANİ KUR-AN-I KERİMDE 9 YERDE BU KONU İŞLENMİŞTİR..


Kur’anı Kerim, Peygamberimiz (SAV) ‘in Hz.İbrahim’in (AS) dinine tabi olduğunu ve Ehl-i Kitaba karşı matbuiyyetini bu şekilde izah etmesini emrediyor! Kur’anı Kerimin, Hz.İbrahim (AS) ‘in dininden bahsetmesi, tüm Tefsirlerde “Tevhid İnancına” vurgu yapıldığını göstermektedir. Bu konuda icma olmakla beraber, örneğin bir Hz.Adem’in (AS) dini, bir Hz.Nuh’un (AS) dini, bir Hz.Süleyman‘ın (AS) dini denmiş olsaydı biz yine tevhid esaslı Dini anlamış olacaktık, lakin Kur’an ısrarla Peygamberimiz (SAV) ‘e, Hz.İbrahim (AS) mın dinine tabi olduğunu vurgulatıyor! Diğer peygamberlerin dinleri tevhid esaslı değillermiydi? Evet, hepsi tevhid esaslı Hak Dinlerdi. Efendimiz (SAV) bir Hadis-i Şeriflerinde buyurduğu üzere : “Peyamberler anneleri ayrı, babaları bir kardeştirler, dinleri de birdir.”(1) Madem, Hz.Adem’den (AS) Peygamber Efendimiz ‘e (SAV) kadar ki tüm Peygamberlerin dinleri birdir, ve Tevhid esaslıdır, o halde hangi hikmete binaen Hz.İbrahim (AS) ‘mın dinine bir vurgu yapılmıştır ?

--
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Lanetleşmeye, yeminleşmeye gerek yok.. Kim ne niyetle ne üzere bulunuyorsa ecri de cezası da ona göre mutlaka olacaktır..

Ama çok ısrarcıysanız; Diyalog faaliyetleri hakkında tam bir kanaati olmayan bir kimse olarak derim ki dediğiniz gibi olsun.. İçlerinde iyi niyetli olanlar varsa onlar hariç diyalogu yapanlar ya da eleştirenler zararlı bir şey yapıyorlarsa Allah onları silip süpürsün..

Fakat bana çok gereksiz ve saçma geliyor.. Ne yani dünya üzerinde yaşayan herkes yararlı işler mi yapıyorlar da silip süpürülmüyorlar?

Allah, ne kadar asi, ne kadar inançsız da olsa bütün kullarına mühlet verir.. Hüküm vermede acele etmez.. Fakat hesap zamanı gelince seri olarak hesabı görendir..

Anlatabildim sanırım..
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Mevlana örneğine gelince;

Kendini Mevlana olmuş gören bu örneğe bakarak gitsin yaysın ışığını, ilmini..

Bence Mevlana olmak o kadar kolay değil.. Önce Şems'ini bulmak lazım.. Bildiğim kadarıyla Nur kesimi buna hazır değil..

Ben de başka örnek vereyim:

Abdulgadir Geylani Hz.leri bir genç müridini Çileye (erbain) sokmuş.. Az yiyor, az uyuyor, sürekli zikir ve ibadetle meşgul.. Hergün diyelim 3-4 zeytinle yetiniyor.. Tabi gencin anası haberi alır almaz Dergahta alıyor soluğu.. Ana yüreği dayanmaz tabi..

Geldiğinde bakıyor ki Abdulgadir Geylani Hazretlerinin öğününde Tavuk yemeği var.. İyice Celallanıyor:

"Sen Tavuk yiyorsun benim oğluma kuru zeytini layık görüyorsun.. Bu İnsaf mı???"

Abdulgadir Geylani pişmiş Tavuğa eliyle işaret ediyor.. Tavuk pırrr canlanıp kaçıyor..

"Hanım, hanım; bizim derecemize gelsin elbet ona Tavuk da yediririz; Kuzu da yediririz.. Şimdi nefsini terbiyesi için kuru zeytin lazım!"
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-
Lanetleşmeye, yeminleşmeye gerek yok.. Kim ne niyetle ne üzere bulunuyorsa ecri de cezası da ona göre mutlaka olacaktır..

Ama çok ısrarcıysanız; Diyalog faaliyetleri hakkında tam bir kanaati olmayan bir kimse olarak derim ki dediğiniz gibi olsun.. İçlerinde iyi niyetli olanlar varsa onlar hariç diyalogu yapanlar ya da eleştirenler zararlı bir şey yapıyorlarsa Allah onları silip süpürsün..

Fakat bana çok gereksiz ve saçma geliyor.. Ne yani dünya üzerinde yaşayan herkes yararlı işler mi yapıyorlar da silip süpürülmüyorlar?

Allah, ne kadar asi, ne kadar inançsız da olsa bütün kullarına mühlet verir.. Hüküm vermede acele etmez.. Fakat hesap zamanı gelince seri olarak hesabı görendir.


kardeş keser gibi kendi tarafına yontma testere gibi olmayı düşün.. yani

tamam o işi yapanlar haksız ise öyle ama bir de şunu da desene..

"Allahım , biz Diyalog faaliyetlerine İslam'a zarar verir düşüncesiyle karşı çıkıyoruz. Şayet bu tavrımızda yanlış yapıyor , farkında olmadan İslam'ın ve Kur'anın Dünya'da inkişafına engel oluyor , Efendimiz (SAV) 'min :" Ahirzamanda benim ismim güneşin doğduğu heryerde duyulacak" Hadisi Şerifininm mazhariyetine gölge düşürüyorsak , bizi lanetle ve perişan et ve bu perişan halimizi tüm müminlere duyur , taki bu güzel Hizmetin meyvelerini geciktirmiyelim "


hadi kardeş bekliyorum alıntı yap ve kabul ettim diyebilirsin..
 
S

SaLtan

Guest
daha öncede yazmıştım. aynısını kopyalıyorum.
http://www.ihvan-forum.com/showthread.php?p=86674&highlight=ahmet+%FEahin+amant%FC#post86674
amantünün türkçe açıklamasıda de yaklaşık: inanıyorum: allaha, meleklere, kitaplarına, resullerine, ahiret gününe, kadere, hayrın ve şerrin allah tan geldiğine, ölümden sonra dirilişin hak olduğuna, allah ın bir olduğuna ve hz muhammedin onun kulu ve resulü olduğuna inanırım şeklindedir. hristiyanlıktada muhtemel iman şartları ve şekilleri vardır.
atalım şia da imanın şartları şöyledir:
tevhid (birlik): allahın bir oluşu
adalet : allahın adil oluşu
nübüvvet (peygamberlik): allah ın tüm insanlığa dini öğretmek için mükemmel ve yanılmaz peygamberler atadığı.
imamet (liderlik): allah ın insanlığa rehberlik edecek belirli liderler atadığı
kıyamet (hüküm günü): allahın kıyamet günü insanları dirilteceğine iman dır.

(yalnız bir not: dinler arası diyalog dinleri birleştirme değil saklanan niyeti ile tamamen islami tebliğ eğilimlidir) elbette şia müslümandır ve mukayese edilemez ancak yeni bir açılım oluşturmak için bu yazım gerekliydi. iran eski cumhurbaşkanı 'muhammed hatemide' medeniyetler arası diyalog çalışmalarında aktiftir.
....
islamın şartlarıda 12 dir.


hadi bu çelişkiyi! anlada çözelim...
 
Üst