Dilenci Kıyafetindeki Velî

Amine1

Doçent
Katılım
11 Eki 2006
Mesajlar
1,228
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
30
Konum
UZAK DİYARLAR
Namaz kılınmış, caminin kapısından herkes sırayla çıkıyordu. Caminin hemen basamaklarına mendilini seren dilenci de bu çıkışı zorlaştırıyordu. Çünkü çıkanlar dilencinin önünde eğleniyor, bir şeyler verip geçiyorlardı. Ne var ki Cûneyd-i Bağdadî, bir şey vermek istemedi. Hatta dilencinin eline, koluna, kafasına, gözüne baktı, içinden söylenerek geçti gitti:
- Ne biçim adam bunlar? Sapasağlam oldukları halde dileniyorlar. Ayıptır, günahtır, böyle insanların dilenmeleri!..
İçindeki bu kızgınlığı kendi kendine söndürmeye çalışarak evine gitti. Yatsı namazından sonra âdeti olan nafile ibadetlerini de eda ettikten sonra yattı. Az mı uyudu, çok mu? derin bir rüya safhası başladı. Kapıdan içeri giren elinde sofra bulunan biri:
- Buyur yâ Cüneyd, ye! diyordu.
Adamın davet ettiği yemek öylesine kokuyor, öylesine çifeleşmiş bulunuyordu ki, yemek şöyle dursun, yaklaşmak bile mümkün değil.
- Bu nasıl yemek, r mi bu? dedi. Adam da şu cevabı verdi:
- Yenmese sen namazdan çıkınca dilencinin önünden geçerek gıybetini yapmak suretiyle onun etini yer miydin? Onu yediğine göre, bunu da yersin, diye getirdik.
Cüneyd-i Bağdadî anlamıştı durumu. Sabahın ilk saatında camiye koştu. Sabah namazından sonra aynı şahsı aynı yerde mendilini sermiş, yine dileniyor vaziyette buldu.
Bu defa aşağıya eğilerek konuştu:
- Beğendin mi bana yaptığını? Ben senin durumunu kimseye söyleyerek gıybet etmedim ki? Sadece kalbimden öyle geçirmiştim, hepsi o kadar!
Dilenci durumundaki adam cevap verdi:
- Senin gibilerinin kalbinden dahi geçmemeliydi! Başkalarının dilinden dökülse bile çok görmezdim, ama senin kalbinden geçmesi dahi beni yaraladı. Sabaha kadar gözüme uyku girmedi.
- Peki ne yapmalıydım? Eli kolu, bütün bedeni sağlam birinin dilenmesi caiz değildir. İslâm'a aykırı bir durum vardır. Ben de bu aykırı durumu kalbimden ayıpladım, yaptığım yanlış değildi ki?
- Yapacağın şey şuydu: Tahminin doğru mu değil mi? Onu tahkik etmeliydin. Görünüşüne bakıp ta hükme varmamalıydın.
- Peki senin durumun nedir öyle ise, söyler misin? Nedir bu işin sırrı?
- Anlatayım: Şu kâfir nefis var ya?
- Evet!
- İşte O'nu bir türlü ıslah edemedim. Hâlâ kendinde bir gurur, bir enaniyet, bir varlık görüyor, zaman zaman benliğe, gurura, enaniyete sokuyor. Ben de kızdım, dur, dedim, seni kibirinin tam zıddıyla terbiye edeyim, halkın gözü önünde dilendireyim bakalım yine gurura kapılacak, yine bana kibir hissi telkin edecek misin? Mesele budur. Nefsimle kavgam! Mendilimde biriken paraları da dışarda gerçek ihtiyaç sahiplerine veriyorum.
Avamda kalbden geçen gıybetler mesuliyet getirmeyebilir, ama havasta bu dahi mesuliyeti mucibtir.
- Hasenâtül-ebrâr, Seyyifltül-mukarrabin.


"Ahmed Şahin, ""Ne Haldeyiz
 
Üst