Bedrin_Aslanı
Profesör
- Katılım
- 20 Haz 2006
- Mesajlar
- 1,792
- Tepkime puanı
- 3
- Puanları
- 0
Nebi (s.a.v.) Muaz b. Cebel’i Yemen’e Kadı olarak gönderirken aralarında şu konuşma geçti:
Hz. Peygamber (s.a.v.) ona sordu:
- Sana bir dava getirildiğinde ne ile hükmedeceksin ya Muaz?
- Allah’ın Kitabında bulduğumla hükmedeceğim.
- Onda bulamazsan ne ile hükmedeceksin?
- Peygamberin sünneti ile hükmedeceğim.
Hz. Peygamber tekrar sordu:
- Ya onda bulamazsan?
- Kendi reyimle ictihad ederim.
Muaz’ın bu suretle cevap vermesi üzerine Peygamberimiz çok sevinmiş ve Allah’a hamdü senada bulunmuştur.
Bu metot kıyamet sabahına kadar ümmeti Muhammed’in aralarında uygulanmak için geçerlidir. Ancak biz tefsiri okuruz, hadis kitabını okuruz, ehli olmayanlar hüküm çıkaramazlar. Onlar önceki Sahabeyi Kiram’ın ictihadlarından ve daha sonraki ehli sünnet müctehid ve ulemalarından faydalanırlar. Biz bunları ancak fıkıh kitaplarında en açık şekilde bulabiliriz.
Ahmet Davudoğlu, Müslim hadis kitabında çıplak bir tercümenin delil olamayacağını şöyle beyan etmiştir:
Gerek hadis, gerekse ayetlerin içinde mensuh olanları vardır. Bunların hükümleri kalkmıştır. Bize delil olamazlar. Kezâ tevil ve tahsis edilenleri, mecaz manada kullanılanları, muaraza halinde bulunanları, manası müşkül, müteşabih olanları vardır. Bunlar hiçbir zaman kuru bir tercüme ile ifade edilemedikleri gibi, hükümlerini anlamak da her yiğidin kârı değil, ancak müctehid ulemaya müyesser olan büyük bir iştir.
Görülüyor ki, hadisleri sırf tercüme halinde bırakmak bu noktayı nazardan tehlikeli bir iştir. Zirâ mensuh veya müevvel bir hadisin tercümesini okuyan kimse delil buldum zannederek tercüme ile amel ederse bu suretle hataya düşmek elden bile değildir. Bahusus her mesele hakkında ayet ve hadisten delil olup olmadığını araştırıp sormanın moda haline geldiği şu zamanda bu tehlike daha da büyüktür. Çünkü zaten dedikodu niyetiyle delil peşinde koşan bir adam mensuh bir delil bulur bulmaz: "Bak filan işi yapmak caizmiş de şimdiye kadar hocalar bizden gizlemişler." diyerek o delili elbette teşhir eder. Bu ulema hakkında söylemedik söz bırakmaz. (Müslim, Önsöz, cilt-1)
Bir diğer örnek A’meş lakabıyla anılan Süleyman bin Mihran. A’meş sikadır, hafızdır, âlimdir, fadıldır. Enes b. Malik’i görmüş, ondan işittiği hadisleri hıfzetmiştir. 1300 kadar hadisi vardır.
Hz. Peygamber (s.a.v.) ona sordu:
- Sana bir dava getirildiğinde ne ile hükmedeceksin ya Muaz?
- Allah’ın Kitabında bulduğumla hükmedeceğim.
- Onda bulamazsan ne ile hükmedeceksin?
- Peygamberin sünneti ile hükmedeceğim.
Hz. Peygamber tekrar sordu:
- Ya onda bulamazsan?
- Kendi reyimle ictihad ederim.
Muaz’ın bu suretle cevap vermesi üzerine Peygamberimiz çok sevinmiş ve Allah’a hamdü senada bulunmuştur.
Bu metot kıyamet sabahına kadar ümmeti Muhammed’in aralarında uygulanmak için geçerlidir. Ancak biz tefsiri okuruz, hadis kitabını okuruz, ehli olmayanlar hüküm çıkaramazlar. Onlar önceki Sahabeyi Kiram’ın ictihadlarından ve daha sonraki ehli sünnet müctehid ve ulemalarından faydalanırlar. Biz bunları ancak fıkıh kitaplarında en açık şekilde bulabiliriz.
Ahmet Davudoğlu, Müslim hadis kitabında çıplak bir tercümenin delil olamayacağını şöyle beyan etmiştir:
Gerek hadis, gerekse ayetlerin içinde mensuh olanları vardır. Bunların hükümleri kalkmıştır. Bize delil olamazlar. Kezâ tevil ve tahsis edilenleri, mecaz manada kullanılanları, muaraza halinde bulunanları, manası müşkül, müteşabih olanları vardır. Bunlar hiçbir zaman kuru bir tercüme ile ifade edilemedikleri gibi, hükümlerini anlamak da her yiğidin kârı değil, ancak müctehid ulemaya müyesser olan büyük bir iştir.
Görülüyor ki, hadisleri sırf tercüme halinde bırakmak bu noktayı nazardan tehlikeli bir iştir. Zirâ mensuh veya müevvel bir hadisin tercümesini okuyan kimse delil buldum zannederek tercüme ile amel ederse bu suretle hataya düşmek elden bile değildir. Bahusus her mesele hakkında ayet ve hadisten delil olup olmadığını araştırıp sormanın moda haline geldiği şu zamanda bu tehlike daha da büyüktür. Çünkü zaten dedikodu niyetiyle delil peşinde koşan bir adam mensuh bir delil bulur bulmaz: "Bak filan işi yapmak caizmiş de şimdiye kadar hocalar bizden gizlemişler." diyerek o delili elbette teşhir eder. Bu ulema hakkında söylemedik söz bırakmaz. (Müslim, Önsöz, cilt-1)
Bir diğer örnek A’meş lakabıyla anılan Süleyman bin Mihran. A’meş sikadır, hafızdır, âlimdir, fadıldır. Enes b. Malik’i görmüş, ondan işittiği hadisleri hıfzetmiştir. 1300 kadar hadisi vardır.