Dellenme Erbabı

Âwdil

Mim Lâmelif Vâv
Katılım
26 Eki 2006
Mesajlar
1,397
Tepkime puanı
312
Puanları
0
Konum
Endülüs


İmge, hakikatin suretidir. Körlüğümüzden aman bulup ufacık bir parıltısını yakalayabildiğimiz hakikatin sureti…

Zaman geri getirilemez derler, doğrudur. Şimdiki zamanın her an geçip giden bir anın geçici olmayan gerçekliği bulunduğuna göre geçmiş ne demek oluyor ki? Geçmiş bir bakıma içinde bulunulan “an”dan daha gerçektir, en azından daha çok dayanıklı, çok daha süreklidir. Şimdiki zaman parmakların arasından kaybolur. Şimdiki zamanın içinde, yakın gelecekte meydana gelecek, önüne geçilmez bir felaketin bütün ön koşulları mevcuttur.

Düşüncelerin oluşumu ve gelişimi belli yasaları izler. Ve bunu ifade edebilmek için de mantıklı ve spekülatif yapılardan farklılığını açıkça gösteren biçimler gerekir. Kanımca, şiirsel mantık, hem düşünce geliştirmenin yasalarına hem de genel olarak yaşamın yasalarına klasik dramatürjinin mantığından çok daha yakındır. Fakat klasik dram, yıllardır, dramatik çatışmaları ifade edebilmenin yegâne örneği olarak gösterilmiştir.

Karmaşık bir düşünce ve şiirsel bir dünya görüşü, asla, ne pahasına olursa olsun fazla açık, herkesçe bilinen olgular çerçevesine sıkıştırılmamalıdır. Genelde anılar çok değerlidir. Bu yüzden olsa gerek, insan her zaman onları şiirsel renklerle süsler. Genelde, anıların somut kaynağıyla yeniden karşılaşma, bu anıların şiirsel niteliğini zedeler. Ben, bundan son derece ilginç bir film için oldukça orjinal bir ilke çıkartılabileceğine inanıyorum. Olayların mantığı, kahramanın eylem ve davranış tarzı görünürde bozulur; sonra da bundan kahramanın düşünceleri, anıları ve düşleriyle ilgili bir öykü çıkartılır. Kahramanın hiç, daha doğrusu geleneksel dramatürjiden alışıldığı şekliyle ortaya çıkmadığı durumlarda bile bu, olağanüstü bir etki yaratmamıza, oldukça özgün bir karakter geliştirmemize, bu kahramanın iç dünyasını gözler önüne sermemize yarayabilir. Kahramanın kendisi hiç ortalıkta görünmez. Ancak onun neyi nasıl düşündüğü konusunda çok açık, sınırları belli bir fikir edinmemizi sağlar. Ayna işte bu ilkeden hareket edecektir.

İnsan hayatının öyle yönleri vardır ki, bunlar ancak şiirsel araçların yardımıyla oldukları gibi yansıtılabilir. Buna rağmen film yönetmenleri sık sık şiirsel mantığın yerine kaba bir tutuculukla teknik yöntemleri kullanmakta ısrar ediyorlar. Bu filmlerde rüyalar somut bir yaşam fenomeninden modası geçmiş film hileleri karmaşasına dönüşüyor.

Güzel, gerçeğin peşinden koşmayanlardan kendini gizler. Sanatın anlamı ve varlık nedeni hakkında düşünmeye yanaşmadan onu ele alıp değerlendirmeye kalkanların ruhsuzluğu ne yazık ki, sık sık, kaba bir şekilde basite indirgenmiş birtakım sözlere neden olur: “Bunu hiç beğenmedim!”, “Hiç de ilginç değil!” Bunlar çok iddialı savlar, ama ne yazık ki gökkuşağını tanımlamaya çalışan doğuştan kör bir adamın savlarından hiç farkı yok! Bu kör insan, bir sanatçının edindiği deneyimlerden doğan gerçeği başkalarına açıklayabilmek uğruna çektiği acılara karşı tamamen duyarsızdır.

Yaşam, varolmak için kendine koyduğu hedeflere uygun bir ruh geliştirmesi için insana tanınmış bir süreden başka bir şey değildir ve insan gelişimi gerçekleştirmek zorundadır.

Perdeye yansıyan “rüyanın öyküsü” hayatın görünür, doğal biçimlerinden oluşturulmalıdır. Ama bazen bu öykü şu şekilde de yansıtılabiliyor: Ağır çekim ya da sis bulutu yardıma çağrılıyor, modası geçmiş yöntemlere başvurulabiliyor ya da uygun bir gürültü yapılıyor. Ve bu konuda artık eğitilmiş seyirci de hemen beklenen tepkiyi gösteriyor: “Evet, bak şimdi hatırlamaya başladı!” “Kadın bunu rüyasında görüyor demek!”. Ne var ki bu tür esrarengiz görünüşlü betimlemelerle rüyanın ya da anıların filmsel bir etkisini yaratmak mümkün değil.

Kurgu sinemasını ve ilkelerini reddetmemin nedeni, filmin beyaz perdenin sınırlarını aşarak genişlemesine izin vermemesi, yani seyircinin perdede gördüklerini kendi deneyimleriyle bağdaştırmasına olanak tanımamasıdır. Kurgu sineması, seyircisini bulmacalarla karşı karşıya getirir, simgeler çözdürür ve alegoriden zevk almasını bekler, seyircinin entelektüel deneyimine seslenir. Ancak bu tür bulmacaların her birinin eksiksiz bir biçimde formüle edilmiş sözel çözümleri vardır.

Bu nedenle benim mesleki görevim özgün, bireysel bir zaman akışı yaratmak, içimde varolan dalgın, hayallere kapılmışlık ritminden taşan, coşan, hareket ritimlerine kadar uzanan tüm özgün zaman duygumu yansıtmaktır.

İnsanlar Ayna(Zerkalo)’yı gördükten sonra onları bu filmin ardında başka hiçbir gizli, şifrelenmiş bir gaye yatmadığına ikna etmek çok güç oldu. Filmin gerçeği söylemekten başka bir amacı olmadığını açıklamaya çalıştığımda hep bir güvensizlik ve hayal kırıklığı ile karşılaştım. Bazı seyirciler için bu açıklamalarım gerçekten de pek tatmin edici olmadı. Gizler, simgeler, gayeler, peşinde koştular durdular. Çünkü onlar filmsel, görüntüsel şiire alışık değildirler ki; bu da beni büyük hayal kırıklığına uğrattı. Dünya bulmacalarla dolu olduğuna göre, onun görüntüsü de bulmacalarla doludur.

Sanıldığının aksine, sanatın işlevsel amacı, düşünmeyi teşvik etmek, bir düşünce iletmek ya da bir örnek oluşturmak değildir. Hayır, sanatın amacı, daha çok, insanı ölüme hazırlamak, onu iç dünyasının en gizli kösesinden vurmaktır.

Mühürlenmiş Zaman adlı kitabının kendisine yöneltilen “Bu ne zevksizlik, ne saçmalık! Ne iğrenç bir şey! Bence filminiz tam bir fiyasko! Seyirciye biraz olsun yaklaşmıyor bile, oysa en önemli unsur seyirci değil midir?” gibi suçlamalara cevabı oldukça manidardır:

"Sinema, genellikle anlaşılması zor, yüksek bir yaratıcılık gerilimi içeren bir özgün sanat biçimidir. Bu, ben anlaşılmak istemiyorum demek değil, ama Spielberg gibi, örneğin genel kitle için bir film yapamam. Eğer yapabileceğimi keşfetseydim acı duyardım. Eğer genel bir izleyici kitlesine ulaşmak istiyorsanız, Star Wars ve Superman gibi, sanatla hiç ilgisi olmayan filmler yapmalısınız. Bununla halkın aptal olduğunu söylemek istemiyorum, ama onları memnun etmek için de kesinlikle böyle bir ıstıraba katlanamam. Sinema, insanlığa hiçbir şey öğretemez, çünkü insanlık, hiçbir şey öğrenemeyeceğini, son dört bin yılda yeteri kadar ispatlamıştır."
 

Hakperest

Kıdemli Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
10,152
Tepkime puanı
3,186
Puanları
113
Konum
:::::YerKüre:::::
zınar abi ne yazmışsın böyle
biostan bilgisayar çalıştır deyip anlatsan, anlardım valla
devrelerim az daha yanacaktı yaw

o kadar sembolize ediyorsun ki;
kavramlar bir o yana bir bu yana uçuşuyor.
uykuda mıyım uyanık mıyım karıştırıyorum

azıcık seviyemize in abicim
yukarıya çıkmamızı bekleme; çok beklersin zira
 

Âwdil

Mim Lâmelif Vâv
Katılım
26 Eki 2006
Mesajlar
1,397
Tepkime puanı
312
Puanları
0
Konum
Endülüs
Hakperest,güldürdün beni kardeşim.Yaşını bilmiyorum lakin,bu tip yazılar havsalan da yer ettikce,kelimeler sağa sola reverans etmeyecek,senin usun da imgeye dönüşüp yapboz paraçalarına benzeyen kavramları tamamlayacaktır.
 

Hakperest

Kıdemli Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
10,152
Tepkime puanı
3,186
Puanları
113
Konum
:::::YerKüre:::::
Hakperest,güldürdün beni kardeşim.Yaşını bilmiyorum lakin,bu tip yazılar ve kavramlar havsalan da yer ettikce,kelimeler sağa sola reverans etmeyecek,senin usun da imgeye dönüşüp yapboz paraçalarına benzeyen kavramları tamamlayacaktır.

rüya alemi gibi olacak desenize
yaş 37 hocam

beynimizi biz/başkaları tutsak almış sanki
ohooo
daha esaret bitecek
yürümeyi öğrececez
sonra uçacağız

yaş altmışı bulur
belki yardımınızla 50 de olayı çözeriz :)
 

Âwdil

Mim Lâmelif Vâv
Katılım
26 Eki 2006
Mesajlar
1,397
Tepkime puanı
312
Puanları
0
Konum
Endülüs
Ben size abi diyeyim o zaman.Lakin yazılarınıza nazaran ben sizi 18-20 yaşların da tahmin ediyordum.Hakkınızı helal edin.Tabi yardım ederiz,islam felsefesi olsun,genel felsefe olsun,edebiyat ve dalları veya kavramlar konusun da her daim yardımcı olabilirim.
 

Hakperest

Kıdemli Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
10,152
Tepkime puanı
3,186
Puanları
113
Konum
:::::YerKüre:::::
Ben size abi diyeyim o zaman.Lakin yazılarınıza nazaran ben sizi 18-20 yaşların da tahmin ediyordum.Hakkınızı helal edin.Tabi yardım ederiz,islam felsefesi olsun,genel felsefe olsun,edebiyat ve dalları veya kavramlar konusun da her daim yardımcı olabilirim.

teist inanışlardan;
panteizm, sudur teorisi, yaratımcılık teorisini ve
bunların bağlamında vahdeti vucud yeri ne olur?
yani kısaca bana tevhidin sınırlarını çizebilirmisiniz
 

SeNoL

MUEYABYA
Katılım
16 Kas 2006
Mesajlar
4,867
Tepkime puanı
224
Puanları
0
Yaş
42
Konum
Kocaeli
Yahu zınar yazını okumaya başlıyorum üçüncü cümleye geldiğimde bi silkelenme kendime gelme ihtiyacı hasıl oluyor bende :) silkelenip kendime gelip devam ediyorum. Yapma gardaşım bizi de düşün azcık :)

Özlemişim ama yazılarını. ;-)

Mobil cihazımdan gönderildi
 

Âwdil

Mim Lâmelif Vâv
Katılım
26 Eki 2006
Mesajlar
1,397
Tepkime puanı
312
Puanları
0
Konum
Endülüs
Yahu zınar yazını okumaya başlıyorum üçüncü cümleye geldiğimde bi silkelenme kendime gelme ihtiyacı hasıl oluyor bende :) silkelenip kendime gelip devam ediyorum. Yapma gardaşım bizi de düşün azcık :)

Özlemişim ama yazılarını. ;-)

Mobil cihazımdan gönderildi

Samimi ve güzel yorumundan ötürü teşekkür ederim abi.Zira yıllardır tanıdığımız ve takdir ettiğimiz üzre hala aynısın.Ne ala.
 

Verda

Gales
Katılım
9 Nis 2010
Mesajlar
10,917
Tepkime puanı
1,010
Puanları
0
Ben size abi diyeyim o zaman.Lakin yazılarınıza nazaran ben sizi 18-20 yaşların da tahmin ediyordum.Hakkınızı helal edin.Tabi yardım ederiz,islam felsefesi olsun,genel felsefe olsun,edebiyat ve dalları veya kavramlar konusun da her daim yardımcı olabilirim.
@Hakperest etme bulma dünyası işte Red duymasın =)
 

MÜTEŞEKKÜR

Kıdemli Üye
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
6,938
Tepkime puanı
198
Puanları
0
Aslında ben bu konuya hiçbir şey yazmayacaktım ama şu mucidlerin icad ettikleri şeye "yaratıcılık", onu icad edene de "yaratıcı" demek şirktir. Kesinlikle bu söz bilerek söylenmişse İslam dairesinden çıkar ve müşrik olur.

Dikkat edin, Allah'ın Esma-ül Hüsna ismi şerifinden biri de EL MÛCiD'tir.

"Ben civaya bakınca, bunu yaratanın büyüklüğüne hayran oluyorum. Buna ne türlü hassalar vermiş! Bunları düşündükçe, aklım başımdan gidiyor.Benim buluşlarım esâsen dünyâda bulunan, fakat o zamâna kadar insanların göremedikleri büyük hârikaların ancak, ufacık bir kısmını meydana çıkarmaktan ibârettir... Ben mûcidim ha!.. Hayır, asıl mûcid, asıl yaratıcı işte O'dur, Allah'tır..." (Edison)

Diyeceğim bu kadardır...
 

Âwdil

Mim Lâmelif Vâv
Katılım
26 Eki 2006
Mesajlar
1,397
Tepkime puanı
312
Puanları
0
Konum
Endülüs
Yerin de uyarınız için teşekkürler,lakin yaratma kelimesinin arapça da,yoktan var etme anlammına gelen "halk" etmek şeklin de kullanılmadığını bilmenizi isterim.Zira malumunuzdur ki,islami tevhid paradigmasın da tersini düşünmek söz konusu olamaz.
 
Üst