Delikanlı özür dileriz

seyyah_1

Asistan
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
714
Tepkime puanı
3
Puanları
0

Delikanlı özür dileriz, namaza başlarken sanki biz zamanında hiç zorlanmamışız gibi seni “full çekme”ye zorladık. Tuğlaları üst üste koymana izin verecek bir rahatlık sunmadık sana. Yakaladığın namazlara köreldik de, kaçırdıkları için yazıklar ettik.
Namaza alışırken ayağının dolanabileceğini, yürürken düşebileceğini hesaba katmadık. İçindeki tereddütleri ciddiye almadık. Kendi kendine sorduğun sorulara “hiç yokmuş gibi” sağırlaştık. Elbette ki “lüzumsuz” gelecekti sana namaz en başında. Başımızı ellerimizin arasına alıp bir kaç dakika olsun düşünmedik: Öyle kolay değil ki arzulamak hiç alışık olmadığını? Öyle hemen oluvermez ki hiç tanımadığını yanına yoldaş eylemek? Kim susamadan su içer ki? Kim acıkmadığı yemeğe iştah duyar ki?

Mecbur tuttuk seni... “Başka yolu yok!” dedik. Mecbur olmasına mecburdur namaz.. Yalan yok; farzdır. “Dinin direği.” “Gözümüzün aydınlığı!” Teşekkürlerin en güzeli.. minnettarlığımızı ifade etmenin en şık, en zarif yoludur namaz! Kulluğumuzun en somut biçimi... Elle dokunulur, gözle görülür bir teşekkür zirvesidir.. Sormadık kendimize: Zorla mı teşekkür eder insan?

Zorunluluk olarak takdim edilir mi hiç minnettarlık? Gösteremeyince sana Rabbimizin bizi ne kadar çok şeyle sevindirdiğini, içine zoraki minnettarlıklar atmaya kalktık. En başta biz hissedemeyince üzerimize hiç hesabsız, hiç sebepsiz, hiç karşılıksız indirilen o iyilikleri, sana da ancak “istesen de istemesen yapacaksın” diye farzları saydırdık, soğuk ve resmî zorunluluklar listesi içinde sürdük namazı önüne. Hiç görmedin ki yüzümüzde nimetlere boğulmanın o şımarıklık neşesini, hiç hissetmedin ki yüreğimizde her sabaha yeniden uyanma sevincini? Bizden sana huzur bulaşmadı ki... Bizden sana neşe taşmadı ki...

Elbette ki sabırsızdır insan... Hele de gençler... Biz yaşımızı başımızı aldık, ırmağın öbür yakasına geçtik. Durulduk. Sakinleştik. Ama sen! Beri yakasındasın hayatın. Hırçın yanındasın şehrin. Kıpır kıpır tenin. Duygu kasırgalarında savruluyor saçların. Sana varlığın müziğini aktaramadık. Namazın yüzümüze tebessümler kattığına tanıklık edemedik. Kıldık namazları kılmasına, ama seccadeyi toplarken namazın gerçeğini de bir kenara dürdük. Namaz kıldıkça güzelleşseydik, neşelenseydik, incelseydik, sen de imrenirdin bize. Sanki bir büyü var burada diye, sen de sokulurdun yanımıza..

“Namaz dediğin sadece bir gün kılınır” demek isterdik sana... “O da bugündür.” Bak, dün gitti; yarın da gelmedi. “Sen sadece bugün kıl, gerisine karışma!” diyecek kalenderliği gösteremedik sana... Bitmeyecek sandın namazı. Yarın, yarından sonra, yarından sonradan da sonra.... Derken yığıldı üzerine binlerce vakit, binlerce rekat... Ezildin kılacağın namazlar altında. Şimdiden üşümeye başladın soğukta alacağın abdestlerin suyunda... Kulağına fısıldayıverseydik ya Rabbimizin sözünü: “Ben senden yarının ibadetini istemiyorum ki...” Bugün kıl, yeter.. Hatta bu vaktin hakkını ver, yeter! Hem sonra, ne biliyorsun, o kadar uzun süre yaşayacağını.. Belki bitecek ömrün; namazların da bitecek... Sana bugün kıldığın namazın ışığı kalacak... Rabbin diyecek ki, “Madem ki bugün kıldın, yaşasaydın bir ömür boyu kılacaktın..” Bir güne verdiğin namaz rengi, bir ömrüne taşacak; bin ömürlük bir sonsuzluğa taşıyacak seni..

Sana Rabbini tanıtırken, kılı kırk yarar, ince eleyip sık dokur, mükemmeliyetçi bir imaj çizdik, seni vesveselere saldık, yorduk, kırdık, usandırdık. Rabbinin yaptıklarını beğenmeyeceğine inandırdık önce seni. Seni sevdiği, sana merhamet ettiği ap açık ortadayken, önce korkmanı istedik O’ndan... Oysa, insan sevmediğinden korkmaz ki, korkamaz ki... Allah’tan korkanlar O’nu hakkıyla sevenlerdir, O’nun kendilerini fazlasıyla sevdiğini bilenlerdir... Korkarlar; çünkü o sevgiyi kaybetmek üşütür insanı, o kadar sevilmişken yüz çevirmek acı verir insana... Kaybedeceği şeyi olanlar korkar!
Şöyle diyebilmeliydik sana: “Namaz kılarken Rabbinin sana ‘aferin!’ dediği haldesin.” Şöyle de diyebilmeliydik: “Namaz kılarken, Rabbinin en çok sevdiği En Sevgili’nin (asm) bulunduğu haldesin.” Sevinmelisin. Sevildiğini bilmelisin. Sevildiğini bilip de öyle varmalısın secdelere. Bırakıp her şeyi namazın kucağında atabilmelisin hüzünlerini. Durdurup oyunları, başından atıp telaşları, en sahici olduğun yerde, en çok onaylandığın halde, namazda, neşelere boğulabilmeli, sevinçlere sarılabilmelisin.

Özür dileriz delikanlı,

Bağışla bizi genç hanım.

A. Cem Toprak

zaferdergisi.com 'dan alıntıdır
 

seyyah_1

Asistan
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
714
Tepkime puanı
3
Puanları
0

Delikanlı özür dileriz, namaza başlarken sanki biz zamanında hiç zorlanmamışız gibi seni “full çekme”ye zorladık. Tuğlaları üst üste koymana izin verecek bir rahatlık sunmadık sana. Yakaladığın namazlara köreldik de, kaçırdıkları için yazıklar ettik.
Namaza alışırken ayağının dolanabileceğini, yürürken düşebileceğini hesaba katmadık. İçindeki tereddütleri ciddiye almadık. Kendi kendine sorduğun sorulara “hiç yokmuş gibi” sağırlaştık. Elbette ki “lüzumsuz” gelecekti sana namaz en başında. Başımızı ellerimizin arasına alıp bir kaç dakika olsun düşünmedik: Öyle kolay değil ki arzulamak hiç alışık olmadığını? Öyle hemen oluvermez ki hiç tanımadığını yanına yoldaş eylemek? Kim susamadan su içer ki? Kim acıkmadığı yemeğe iştah duyar ki?

Mecbur tuttuk seni... “Başka yolu yok!” dedik. Mecbur olmasına mecburdur namaz.. Yalan yok; farzdır. “Dinin direği.” “Gözümüzün aydınlığı!” Teşekkürlerin en güzeli.. minnettarlığımızı ifade etmenin en şık, en zarif yoludur namaz! Kulluğumuzun en somut biçimi... Elle dokunulur, gözle görülür bir teşekkür zirvesidir.. Sormadık kendimize: Zorla mı teşekkür eder insan?

Zorunluluk olarak takdim edilir mi hiç minnettarlık? Gösteremeyince sana Rabbimizin bizi ne kadar çok şeyle sevindirdiğini, içine zoraki minnettarlıklar atmaya kalktık. En başta biz hissedemeyince üzerimize hiç hesabsız, hiç sebepsiz, hiç karşılıksız indirilen o iyilikleri, sana da ancak “istesen de istemesen yapacaksın” diye farzları saydırdık, soğuk ve resmî zorunluluklar listesi içinde sürdük namazı önüne. Hiç görmedin ki yüzümüzde nimetlere boğulmanın o şımarıklık neşesini, hiç hissetmedin ki yüreğimizde her sabaha yeniden uyanma sevincini? Bizden sana huzur bulaşmadı ki... Bizden sana neşe taşmadı ki...

Elbette ki sabırsızdır insan... Hele de gençler... Biz yaşımızı başımızı aldık, ırmağın öbür yakasına geçtik. Durulduk. Sakinleştik. Ama sen! Beri yakasındasın hayatın. Hırçın yanındasın şehrin. Kıpır kıpır tenin. Duygu kasırgalarında savruluyor saçların. Sana varlığın müziğini aktaramadık. Namazın yüzümüze tebessümler kattığına tanıklık edemedik. Kıldık namazları kılmasına, ama seccadeyi toplarken namazın gerçeğini de bir kenara dürdük. Namaz kıldıkça güzelleşseydik, neşelenseydik, incelseydik, sen de imrenirdin bize. Sanki bir büyü var burada diye, sen de sokulurdun yanımıza..

“Namaz dediğin sadece bir gün kılınır” demek isterdik sana... “O da bugündür.” Bak, dün gitti; yarın da gelmedi. “Sen sadece bugün kıl, gerisine karışma!” diyecek kalenderliği gösteremedik sana... Bitmeyecek sandın namazı. Yarın, yarından sonra, yarından sonradan da sonra.... Derken yığıldı üzerine binlerce vakit, binlerce rekat... Ezildin kılacağın namazlar altında. Şimdiden üşümeye başladın soğukta alacağın abdestlerin suyunda... Kulağına fısıldayıverseydik ya Rabbimizin sözünü: “Ben senden yarının ibadetini istemiyorum ki...” Bugün kıl, yeter.. Hatta bu vaktin hakkını ver, yeter! Hem sonra, ne biliyorsun, o kadar uzun süre yaşayacağını.. Belki bitecek ömrün; namazların da bitecek... Sana bugün kıldığın namazın ışığı kalacak... Rabbin diyecek ki, “Madem ki bugün kıldın, yaşasaydın bir ömür boyu kılacaktın..” Bir güne verdiğin namaz rengi, bir ömrüne taşacak; bin ömürlük bir sonsuzluğa taşıyacak seni..

Sana Rabbini tanıtırken, kılı kırk yarar, ince eleyip sık dokur, mükemmeliyetçi bir imaj çizdik, seni vesveselere saldık, yorduk, kırdık, usandırdık. Rabbinin yaptıklarını beğenmeyeceğine inandırdık önce seni. Seni sevdiği, sana merhamet ettiği ap açık ortadayken, önce korkmanı istedik O’ndan... Oysa, insan sevmediğinden korkmaz ki, korkamaz ki... Allah’tan korkanlar O’nu hakkıyla sevenlerdir, O’nun kendilerini fazlasıyla sevdiğini bilenlerdir... Korkarlar; çünkü o sevgiyi kaybetmek üşütür insanı, o kadar sevilmişken yüz çevirmek acı verir insana... Kaybedeceği şeyi olanlar korkar!
Şöyle diyebilmeliydik sana: “Namaz kılarken Rabbinin sana ‘aferin!’ dediği haldesin.” Şöyle de diyebilmeliydik: “Namaz kılarken, Rabbinin en çok sevdiği En Sevgili’nin (asm) bulunduğu haldesin.” Sevinmelisin. Sevildiğini bilmelisin. Sevildiğini bilip de öyle varmalısın secdelere. Bırakıp her şeyi namazın kucağında atabilmelisin hüzünlerini. Durdurup oyunları, başından atıp telaşları, en sahici olduğun yerde, en çok onaylandığın halde, namazda, neşelere boğulabilmeli, sevinçlere sarılabilmelisin.

Özür dileriz delikanlı,

Bağışla bizi genç hanım.

A. Cem Toprak

zaferdergisi.com 'dan alıntıdır
 

aHuZaR

Can kayıp can firarda
Katılım
27 Kas 2006
Mesajlar
6,438
Tepkime puanı
23
Puanları
0
Konum
Gönülistan
Özür Dileriz Delikanlı..

load74572.jpg

Delikanlı özür dileriz, namaza başlarken sanki biz zamanında hiç zorlanmamışız gibi seni full çekmeye zorladık.

Tuğlaları üst üste koymana izin verecek bir rahatlık sunmadık sana. Yakaladığın namazlara köreldik de, kaçırdıkları için yazıklar ettik.

Namaza alışırken ayağının dolanabileceğini, yürürken düşebileceğini hesaba katmadık.

İçindeki tereddütleri ciddiye almadık.

Kendi kendine sorduğun sorulara hiç yokmuş gibi sağırlaştık.

Elbette ki lüzumsuz gelecekti sana namaz en başında.

Başımızı ellerimizin arasına alıp bir kaç dakika olsun düşünmedik:

Öyle kolay değil ki arzulamak hiç alışık olmadığını?

Öyle hemen oluvermez ki hiç tanımadığını yanına yoldaş eylemek?

Kim susamadan su içer ki?
Kim acıkmadığı yemeğe iştah duyar ki?

Mecbur tuttuk seni... Başka yolu yok! dedik.
Mecbur olmasına mecburdur namaz..
Yalan yok; farzdır. Dinin direği. Gözümüzün aydınlığı!

Teşekkürlerin en güzeli..
Minnettarlığımızı ifade etmenin en şık, en zarif yoludur namaz!

Kulluğumuzun en somut biçimi...
Elle dokunulur, gözle görülür bir teşekkür zirvesidir..

Sormadık kendimize: Zorla mı teşekkür eder insan?

Zorunluluk olarak takdim edilir mi hiç minnettarlık?

Gösteremeyince sana Rabbimizin bizi ne kadar çok şeyle sevindirdiğini, içine zoraki minnettarlıklar atmaya kalktık.

En başta biz hissedemeyince üzerimize hiç hesabsız, hiç sebepsiz, hiç karşılıksız indirilen o iyilikleri, sana da ancak istesen de istemesen yapacaksın diye farzları saydırdık, soğuk ve resmî zorunluluklar listesi içinde sürdük namazı önüne.

Hiç görmedin ki yüzümüzde nimetlere boğulmanın o şımarıklık neşesini,
hiç hissetmedin ki yüreğimizde her sabaha yeniden uyanma sevincini?

Bizden sana huzur bulaşmadı ki... Bizden sana neşe taşmadı ki...

Elbette ki sabırsızdır insan... Hele de gençler...

Biz yaşımızı başımızı aldık, ırmağın öbür yakasına geçtik.

Durulduk. Sakinleştik. Ama sen! Beri yakasındasın hayatın.
Hırçın yanındasın şehrin. Kıpır kıpır tenin.
Duygu kasırgalarında savruluyor saçların.

Sana varlığın müziğini aktaramadık.
Namazın yüzümüze tebessümler kattığına tanıklık edemedik.

Kıldık namazları kılmasına, ama seccadeyi toplarken namazın gerçeğini de bir kenara dürdük.

Namaz kıldıkça güzelleşseydik, neşelenseydik, incelseydik, sen de
imrenirdin bize. Sanki bir büyü var burada diye, sen de sokulurdun
yanımıza..

Namaz dediğin sadece bir gün kılınır demek isterdik sana...
O da bugündür.
Bak, dün gitti; yarın da gelmedi.

Sen sadece bugün kıl, gerisine karışma! diyecek kalenderliği gösteremedik sana...

Bitmeyecek sandın namazı.
Yarın, yarından sonra, yarından sonradan da sonra....

Derken yığıldı üzerine binlerce vakit, binlerce rekat...

Ezildin kılacağın namazlar altında.

Şimdiden üşümeye başladın soğukta alacağın abdestlerin
suyunda...

Kulağına fısıldayıverseydik ya Rabbimizin sözünü:
Ben senden yarının ibadetini istemiyorum ki...
Bugün kıl, yeter..

Hatta bu vaktin hakkını ver, yeter!
Hem sonra, ne biliyorsun, o kadar uzun süre yaşayacağını..
Belki bitecek ömrün; namazların da bitecek...
Sana bugün kıldığın namazın ışığı kalacak...

Rabbin diyecek ki, Madem ki bugün kıldın, yaşasaydın bir ömür boyu kılacaktın..

Bir güne verdiğin namaz rengi, bir ömrüne taşacak; bin ömürlük bir sonsuzluğa taşıyacak seni..

Sana Rabbini tanıtırken, kılı kırk yarar, ince eleyip sık dokur,
mükemmeliyetçi bir imaj çizdik, seni vesveselere saldık, yorduk, kırdık, usandırdık.

Rabbinin yaptıklarını beğenmeyeceğine inandırdık önce seni.

Seni sevdiği, sana merhamet ettiği ap açık ortadayken, önce korkmanı istedik Ondan...

Oysa, insan sevmediğinden korkmaz ki, korkamaz ki...

Allahtan korkanlar Onu hakkıyla sevenlerdir,
Onun kendilerini fazlasıyla sevdiğini bilenlerdir. ..
Korkarlar; çünkü o sevgiyi kaybetmek üşütür insanı,
o kadar sevilmişken yüz çevirmek acı verir insana...
Kaybedeceği şeyi olanlar korkar!

Şöyle diyebilmeliydik sana:

Namaz kılarken Rabbinin sana aferin! dediği haldesin.

Şöyle de diyebilmeliydik: Namaz kılarken, Rabbinin en çok sevdiği En Sevgilinin (asm) bulunduğu haldesin.

Sevinmelisin.
Sevildiğini bilmelisin.
Sevildiğini bilip de öyle varmalısın secdelere.
Bırakıp her şeyi namazın kucağında atabilmelisin hüzünlerini.

Durdurup oyunları, başından atıp telaşları, en sahici olduğun yerde, en çok onaylandığın halde, namazda, neşelere boğulabilmeli, sevinçlere sarılabilmelisin.

Özür dileriz delikanlı,

Bağışla bizi genç hanım.
_Alinti_

 

arşivist

Profesör
Katılım
17 Ocak 2007
Mesajlar
1,361
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Web sitesi
www.smf123.net
biz güzelliği yazanın kim olduğunu bilmek isteriz

şairin adını belirtebilir misin?
 
H

hod-ray

Guest
A. Cem Toprak

zaferdergisi.com 'dan alıntıdır

Aynısından bir tane daha varmış:)Daha önce bi arkadaşımız açmış,orda yazıyormuş kimin yazdığı:)
 

aHuZaR

Can kayıp can firarda
Katılım
27 Kas 2006
Mesajlar
6,438
Tepkime puanı
23
Puanları
0
Konum
Gönülistan
seyyah_1
hakkini helal et görmedim yazini bende ayni konuyu acmisim:(
 

aHuZaR

Can kayıp can firarda
Katılım
27 Kas 2006
Mesajlar
6,438
Tepkime puanı
23
Puanları
0
Konum
Gönülistan
Sevmek inanmaktir.

Sevmek inanmaktir.

Sevmek yasamaktir.
ek yasamaktir.
bi, kendisinden de çok duyumsamaktir.

Sevmek sevdigi olmaktir.

Sevmekte ikilikler kalkar, bir olmalara gidilir. Iki ten, iki kalp, iki gönül yoktur sevgide. Tek bir kalp olunur, tek bir yürek olunur.

Sevmek paylasmaktir . Sevdigiyle sevdigini paylasmaktir. Sevdigiyle kalbini bölüsmektir sevmek. Ki tek kalp olunsun.

Sevgide son yoktur. Sevgiler hiçbir zaman son bulmazlar. Biten sevgiler yoktur, bitmis gibi görünen sevgiler vardir. Vazgeçis de yoktur sevgide. Yasandikça yasatilir sevilen. Ama kimi zaman sevgili için kimi zamansa sevginin bir geregi olarak saklanir bu asklar. Vazgeçis yoktur, vazgeçmis gibi görünmek vardir o yüzden.

Sevmekte istemek yoktur. Sevgilinin oldugu yerde son bulur istekler. Bir sey varsa istedigin bu senin için degil, sevgili için istedigindir. Ondan O'nun adina istersin. O'nu daha sonsuz sevebilmek için istersin. Sevme özgürlügünü istersin, kabul edilmesini istersin. Istersin ama bir gün gelir bu istekler de son bulur. Kendinden istersin artik. Sevgiliyi daha çok sevmek istersin kendinden. Sonsuz kilmak istersin. Bu yolda sevgili olur mu, olmaz mi bunu sevgilinin istegi belirler.

Sevmek sevgiliyi istememeyi ögrenmektir. Sevmek sevgiliyi sevgili olmadan sevmektir.

Sevmek; sevmek istemektir.

Sevmek, beklememektir. Beklentilerin son buldugu bir duraktir o. Öyle ki tüm gerçekler, tüm dünya silinir gider. Ne O'ndan anlasilmayi beklersin, ne onu anlamayi. Ne onun gelmesini beklersin, ne onun Leyla, Mecnun olmasini. Bekledigin bir sey yoktur sevmeyi becermek disinda.

Sevmek, gücenmemektir.

Sevmek sevgililerin hiçbir sözüne üzülmemeyi ögrenmek demektir.

Sevgilinin ölüm hançerine bile hayir dememektir sevmek. Onun vurusuna, onun tokadina alinmamaktir, sevgiliden gelen her hareketi ve her sözü kabullenmektir. Ihanetlere, hainliklere bile üzülmemektir. Sevgiliden gelen öl emrine bile ölürüm diyebilmektir. Kendi elleriyle kalbini bir biçak ucuna koymaktir sevmek.

Sevmek ölmektir.

Sevmek, ölmesini bilmektir.

Sevgili için yasamaktir. Onun eli, kolu, gözü, kalbi olmaktir. Ama artik onun bir seyi olunmadigi bir zaman ölmesini bilmektir! Sevmek, vermektir. Sevmek sevdigi için almasini bilmektir. Almamaya yemin ederek vermektir. Ama almalarda kurtaracaksa sevgiliyi almasini bilmektir sevmek!

Sevmek, tükenmektir. Sevmekten ölürken tekrar varolmaktir o sevgiden.

Sevmek sevgilinin gel deyisine hayir demektir. Sevgilinin askiyla bogusurken, yüzerken o ask denizinde sevgilinin uzanan eline hayir demektir.

Sevgilinin bakan gözüne bakmamaktir sevmek. Aglayan gözlere sefkat ve tebessümle yanit verebilmektir.

Sevmek, sevgili olmaktir. Sevgilinin yüzündeki gülücük olmaktir. Onu yasama döndürecek bir damla su olmaktir. Sevmek sevgilinin limani olmaktir. Sevmek sevdiginin cani olmaktir. Onun ölümü isteyebilecegi cani olmaktir. Sevmek yangin olmaktir. Yanmaktir, kor olmaktir. Dag olmaktir, evren olmaktir. Her sey olmaktir, hiç olmaktir. Alev olup girmektir gönüllere.

Sevmek yürümektir gönüllerde.

Sevmek güvenmektir.

Sevmek onaylanmaktir.

Sevmek sevgiliye bir nefes gibi, bir ses gibi yakin olmaktir. Sevmek çok ötelerde olsa bile yasamak ve yakin olmaktir sevgiliye. Yakinliliktir, dogalliktir, özdenliktir sevmek.

Yalansizlik, içtenlilik, ölümsüzlülüktür sevmek. Ilk insanin, Havva'nin Adem'in safligini ve temizligini, çocuk masumlugunu tasimaktir sevmek.

Gözyasi olmaktir, yagan yagmur olmaktir. Bir sonbahar mevsiminin sari yapragi gibi yalniz olmaktir sevmek.

Sevgilisizken sevgiliyi sevmektir.

Sevmek üsümektir. Sevgilinin yokluguna üsümektir.

Sevgiliyle her seyi göze almaktir sevmek. Ki sevgilinin oldugu cehenneme yürümektir. Sevgilinin olmadigi Cennete de gitmemektir sevmek.

Sevmek, sevgiliyi cennet etmektir.

Sevmek bir olmaktir.

Sevmek yasamaktir.

Ve sevmek inanmaktir.

Sevmek bir baskasinin hayatini yasamaktir.

Sevmek sevmesini haketmektir.

Sevmek sevgilinin baktigi yerde, sustugu yerde olmaktir.

Sevmek sevgilisiz geçen gecelerin sabahina varmaktir. S

evmek saz benizli sabahlarda yasamaktir sevgiliyi.

Sevmek sevmesini bilmektir.

Sevmek ölmesini bilmektir.

Sevmek SEVMEK olmaktir.

ASK olmaktir.

Ask bir kere sevmektir.

Sevmek askin kendisi olmaktir.

Ölümü Özlemeyen Aski Anlayamaz...
 

emmargah

Profesör
Katılım
17 Haz 2006
Mesajlar
3,348
Tepkime puanı
6
Puanları
0
uff yaa bende böyle bi sevgi istiyorum işte:(

RAbbim nasip eylesin...inşaallah

saolasın ahuzar.
 

aHuZaR

Can kayıp can firarda
Katılım
27 Kas 2006
Mesajlar
6,438
Tepkime puanı
23
Puanları
0
Konum
Gönülistan
Soysuza Verirsen Değer Kalkar Ecdadina Söver

Birileri ısrarla yüz yıllık “ŞARK SORUNU” nu “KÜRT SORUNU” olarak tanımlama gayretinde iken, ısrarla hep aynı tezi savunduk: “KÜRT SORUNU” diye bir şey yoktur. “SORUNLU KÜRT” vardır.

Bakın şöyle çevrenize etrafınızda bunlardan birine mutlaka rastlayabilirsiniz. Beğenmediği ve her fırsatta küfrettiği, altını oyduğu bu devletin sayesinde adam yerine konmuş, isminin önüne akademik sıfat almışlardır.

İş adamı, gazeteci, yazar, doktor, milletvekili, bakan ve hatta cumhurbaşkanı bile olmuşlardır. Ama yine de içlerinde taşıdıkları o zehri gün geldiğinde kusmaktan çekinmezler. Kimsenin onlara “ikinci sınıf” muamelesi yaptığı falan yoktur aslında. Ortadoğu coğrafyasında belki de “insan yerine konuldukları” tek ülkedir TÜRKİYE.

Hal böyle olunca “yemek yediği kaba pislemek” deyimi geliveriyor insanın aklına.

CHP Milletvekili Esat CANAN’ ın yumurtladığı herzeler tam da bu durumun fotoğrafı aslında. Deniz BAYKAL’ ın oy kaygısıyla “Milliyetçi, Ulusalcı” çıkışlar yaptığı bu günlerde, üstelik elin Amerikalı gavurunun karşısında TÜRK MİLLETİ’ nin verdiği vergilerle maaşını alan izan, insaf yoksunu bir vekil “Güneydoğu’ nun da şehitleri var, Türkiye PKK ile uzlaşmalı” demekten geri kalmıyor.

Bu milletin vekili sıfatıyla gideceksin TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’ nin ceylan derisi koltuklarında beşlik simit gibi kırıtacaksın. Sonrada tutup askere, polise, öğretmene hülasa devlete ait her şeye ve hatta polisin beslediği güvercinlere, köpeklere dahi kurşun atan vatan haini soysuzlarla Türkiye Cumhuriyeti uzlaşsın diyeceksin…

Bir insanın bu cümleleri kurabilmesi için ya zihinsel özürlü olması lazım, ya da su katılmamış süzme bir vatan haini.. Başkaca bir izahı yoktur bunun.

Esat CANAN CHP Hakkari Milletvekili ve kırdığı ilk ceviz de bu değil. Daha öncede PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün tezgahladığı “Şemdinli Olayları” sırasında da, ağzını açmış ve TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNE dil uzatma cüretini göstermişti.

Dünyanın hiçbir ülkesinde bu kadar haini bir arada göremeyeceğiniz gibi, dünyanın hiçbir ülkesinde “o ülkenin anayasasına, güvenlik teşkilatlarına küfretme özgürlüğünün” varlığına rastlayamazsınız.

Ne gariptir ki, ülkemizde ihanet artık suç olmaktan çıkmış, bilakis bizim yalakaların o pek sevdiği batının nezdinde “adam yerine konulmak” için olmazsa olmaz şart olmuştur. AB uyum yasalarıydı, kıldı, tüydü derken kuşa çevrilip içi boşaltılan yasalarda bu hainlerin ekmeğine yağ sürmüştür.

Meydanı boş bulan yavşaklar, ağızlarından salyalar saçarak “TÜRK DEVLETİNE VE TÜRK MİLLETİNE SALDIRMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİNİ” yaşıyorlar.

Bir de madalyonun öbür yüzü var. Odasına astığı SEYH EDEBALİ’ NİN ERTUĞRUL GAZİYE ÖĞÜDÜ’ nü gazetecilere gösterip “ANADOLUCULUK” oynayan, yetmediği yerde “TÜRKLÜK” kokan açıklamalarla takviye yapan Deniz BAYKAL’ ın ve Genel Başkanı olduğu CHP’ nin de iki yüzlülüğünü gözler önüne sermiştir bu olay.

Ve görülmüştür ki, CHP’ de çoktan iş bölümü yapılmıştır. Bir yandan milliyetçi söylemlerle Milliyetçi seçmenlere mesaj veren CHP diğer yandan Kürtçü söylemlerle DTP’ nin oylarına da göz dikmiştir.

Şayet tespitimiz yanlışsa CHP derhal bu densiz adamı partisinden ihraç etmelidir. Bunu da zaman gösterecektir elbette..

Hani DYP lideri Ağar diyor ya: “Dağdan insinler, düz ovada siyaset yapsınlar” diye. Gereksiz ve boş bir söylem. Zira; adamlar yıllardır düzde siyasetlerini zaten yapıyorlar..

Köydeki Emin Ağa, Ayşe nine bunları görüyor, tanıyor, biliyor…

Bu hainleri tanımayan (!), görmeyen (!), bilmeyen (!), duymayan(!) koltuk sevdalılarını, Yüce TÜRK MİLLETİ’ nin al aşağı edeceği gün yakındır inşallah..

ALINTI
 

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
BU ATALARIMIZIN KUTSAL EMANET OLARAK BIRAKTIĞI BU TOPRAKLAR VATANIMDIR.

KİM OLURSA OLSUN HANGİ IRKTAN OLURSA OLSUN BU VATANIMI PARÇALAMA İSTEĞİNDE OLAN HERKES DÜŞMANIMDIR.

BU VATANI PARÇALAMAK İSTEYEN DIŞ GÜÇLER SAĞ & SOL , LAİK & ANTİLAYİK ALEVİ & SÜNNİ TÜRK & KÜRT VE DİĞER ETNİK VE SOSYAL AYRILMA KANPLAŞMA OYUNLARI OYNANMAKTA SENERYOLAR YAZILMAKTADIR.

ALET OLMAYALIM.

BİZLER ÖNCE MÜSLÜMANIZ ELHAMDÜLÜLLAH
 

merdo

Paylaşımcı
Katılım
21 Ocak 2007
Mesajlar
110
Tepkime puanı
0
Puanları
0
senden iğrendim bu konuyu acıp herkesin arasını bozacaksın ..sen ne yapmaya calışıyorsun yeter değilmi bu araya soktuğun nifak tohumları...
 

aHuZaR

Can kayıp can firarda
Katılım
27 Kas 2006
Mesajlar
6,438
Tepkime puanı
23
Puanları
0
Konum
Gönülistan
senden iğrendim bu konuyu acıp herkesin arasını bozacaksın ..sen ne yapmaya calışıyorsun yeter değilmi bu araya soktuğun nifak tohumları...[/QUO
igrenme duyularin iyi gelismis masalalh devam et sen :)
benim icin kayip degil senin igrenmen .........
 

merdo

Paylaşımcı
Katılım
21 Ocak 2007
Mesajlar
110
Tepkime puanı
0
Puanları
0
anlamıyorki ne diyim artık..... üzgünüm....
 

emmargah

Profesör
Katılım
17 Haz 2006
Mesajlar
3,348
Tepkime puanı
6
Puanları
0
kürtler hakkında neden bunları yazdın ki ahuzar merak ettim.neden böyle bişey söyleme gereği duydun?
senin çevrende hiç mi dostun yok...?!
ben söyliyim...benim var hemde gayet iyi hoş insanlar...genelleme yapma...ve bence kimsenin hakkına girme...

deniz baykal olayı zaten:)
adam yıllar yılı belli etmedimi kendini
 

EGELI EFE

Doçent
Katılım
12 Haz 2006
Mesajlar
1,390
Tepkime puanı
122
Puanları
0
Konum
İzMiR
Amacımız kardeşlik; halkların kardeşliği, milletlerin kardeşliği ve İslam kardeşliği..Türk-Kürt çekişmesi değil..Bu tarz konular kapatılacaktır..
 
Üst