Deccal'in Fitnesinden Sakınmak

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Ebu Umame el Bahili RadıyAllahu Anhın rivayetine göre, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir kere bize bir hutbe okudu, hutbesinin çoğu, bize Deccal’ı anlatan ve bizi ondan sakındıran bir mevzu idi.

Onun hakkında o kadar alçaltma ve yükseltme yaptı ki biz onu (Deccal’ı) Medine-i Münevvere’nin hurma bahçelerinin kenarında sandık.

Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellemin sözlerinden bir kısmı şöyle idi:

“Allah, Adem Aleyhisselamın zürriyetini yarattığı andan beri yeryüzünde Deccal’ın fitnesinden daha büyük bir fitne olmadı ve Allah’ın gönderdiği her Peygamber, ümmetini mutlaka Deccal’ın fitnesinden sakındırdı.

Ben Peygamberlerin sonuncusuyum, siz de ümmetlerin sonuncususunuz ve o (Deccal), çare yok ki sizin aranızda (bu ümmetin döneminde) çıkacaktır.

Eğer ben aranızda iken çıkarsa, her Müslüman için onu ben yenip def ederim, şayet benden sonra çıkarsa, herkes kendi nefsini savunarak onu yenmeğe çalışır. Allah da her Müslüman hakkında benim halifem (koruyucu ve yardımcım)dır.

Şüphesiz o, Şam ile Irak arasında bir yoldan çıkacak ve sağa sola fesat (bozgunculuk) saçacaktır.

Ey Allah’ın kulları! Artık (dinde) sebat ediniz. Şimdi ben onu size öyle vasıflandıracağım (tanıtacağım) ki hiçbir Peygamber benden önce onu, o biçimde vasıflandırmamış (tanıtmamış)tır.

O (Deccal) önce, “Ben bir Peygamberim” diyecektir. Halbuki benden sonra hiçbir Peygamber yoktur. Sonra ikinci bir iddiada bulunarak “Ben Rabbinizim” diyecektir.

Halbuki siz ölünceye kadar Rabbinizi göremezsiniz ve o (Deccal) a’ver (gözü sakat)dır. Halbuki Rabbiniz a’ver değildir.

Deccal çok kıvırcık saçlı bir gençtir, gözü yerinde durmakta ise de sakattır, ben onu Abdu'l Uzza İbni Katan’a benzetir gibiyim ve iki gözü arasında “kafir” yazılıdır.

Onu, yazmayı bilen ve bilmeyen her mü’min okur. Şüphesiz beraberinde bir cennet ve bir cehennem (diye isimlendirdiği iki ırmak) bulunması da onun fitnesidir.

Aslında cehennemi bir cennet olup, cenneti de bir cehennemdir.

Artık kim onun cehenneminin belasına uğrarsa, Allah’tan yardım dilesin ve Kehf suresinin ilk ayetlerini okusun ki (Nemrud’un yaktığı) ateş İbrahim Aleyhisselama olduğu gibi bu ateş de o kimseye soğuk ve selamet olsun.

Şüphesiz onun fitnesinden birisi de şudur: O, bir bedeviye: “Söyle bakalım, eğer ben senin için ananı ve babanı diriltirsem, benim senin Rabbin olduğuma şehadet eder misin?” diyecek, bedevi de “Evet” diyecek, bunun üzerine iki şeytan onun babası ve anası suretlerinde ona görünecekler ve (ona) “Ey oğulcuğum! Ona tabi ol çünkü o, muhakkak senin Rabbindir” diyecekler.

Onun bir fitnesi de şudur: O tek bir kişiye (gayet genç bir adama) musallat kılınarak, o kişiyi öldürüp testere ile biçecek, hatta o kişinin cesedi iki parçaya bölünmüş olarak (bir okun ulaşabildiği hedef mesafesine) atılacaktır.

Sonra Deccal, (orada bulunanlara): “Şu (öldürdüğüm) kuluma bakınız, şimdi ben onu dirilteceğim de, yine benden başka bir Rabbi olduğunu iddia edecek” diyecektir.

(Sonra Deccal o öldürdüğü genci çağırınca) Allah o kişiyi diriltecek, (o genç dirilip parlak ve güleç bir yüzle, ona yönelecektir.) Habis (Deccal) o kişiye: “Senin Rabbin kimdir?” diyecek, Adam da:

Rabbim Allah’tır, sen de Allah’ın düşmanı Deccalsın, Allah’a yemin ederim ki hiçbir zaman bugünkü kadar senin hakkında kuvvetli basiret (şuur) sahibi olmadım.” diyecek.

O genç Deccal ile alay ederek: “Senin sapıklığını şu anda daha iyi anladım” demek isteyecek, Deccal da bir daha ona dokunamayacaktır.

Ebu Said el-Hudri RadıyAllahu Anh buyurmuştur ki Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) “(Deccal’ın öldürdüğü) O adam, ümmetim içinde cennette derecesi en yüksek olandır.” buyurdu.

Ravi buyurmuştur ki Ebu Said el-Hudri: “Vallahi Ömer İbni Hattab RadıyAllahu Anh vefat edinceye kadar biz kendisinin o adam olacağını sanıyorduk” dedi.

Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Selem) devamla buyurdu ki:

“Deccal’ın buluta yağmur yağdırmasını emretmesi, bulutun da bu emir üzerine yağmur yağdırması ve onun yere bitki bitirmesini emredip, yerinde bitirmesi onun fitnesinden bir kısımdır.

Deccalın bir fitnesi de bir kabileye uğraması, o kabilenin kendisini yalanlaması ve bunun sonucu olarak o kabilenin otlanmakla beslenen bütün hayvan sürülerinin helak olmasıdır. O kabilenin başına kıtlık felaketi gelip, ellerinde mal olarak hiçbir şey kalmamasıdır.

Sonra Deccal bir harabeye uğrayacak ve ona: “Definelerini çıkar” diye seslenip, oradan ayrılacak, harabenin defineleri de, bal arıları beyini izledikleri gibi Deccal’ın peşine düşecektir.

Fitnesinden birisi de şudur: O, bir kavme uğrayacak da, bunlar onu tasdik edecekler (Rab olduğuna inanacaklar). Sonra o, buluta yağmur yağdırmasını emredecek, bulut da bu emir üzerine yağmur yağdıracaktır.

O, yere bitki bitirmesini emredecek, yerde bu emir üzerine bitirecektir. Nihayet o kavmin küçükbaş ve büyükbaş hayvanları o gün her zamandan fazla semiz, muazzam, böğürleri en şişkin ve memeleri sütle en dolgun olarak akşamları meradan dönecektir.

Mekke ve Medine hariç, yeryüzünde Deccalın ayak basmadığı ve hükümran olmadığı hiçbir yer kalmayacaktır. O, Mekke’ye Medine’ye, yollarının hangisinden varmak istese, melekler mutlaka çıplak kılıçlarla karşısına çıkacak (onu geri çevirecekler)dir.

Nihayet o, Zurayb-ı Ahmer (kırmızı dağcık) yanına, kurak ve çorak (tuzlu) arazinin bittiği yere inecektir.

Sonra Medine şehri sakinleriyle beraber üç defa sallanacak bunun üzerine (Medine-i Münevvere’de bulunan) münafık erkek ve kadınlardan hiç kimse kalmayıp, hepsi onun (Deccalın) yanına gidecekler.

Ve böylece demirci körüğü demirin kirini pasını giderip attığı gibi Medine-i Münevvere de pisliği (habis insanları) dışına atacak ve o güne: “Kurtuluş günü” denecektir.

Bunun üzerine, Ümmü Şerik binti ebil Aker: “Ya Resulullah! Peki, o gün Araplar nerede olacak?” diye sordu.

Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Araplar o gün azdır ve büyük çoğunluğu Beytü'l Makdis (Kudüs) de bulunacaktır. İmamları (Mehdi As.) da Salih bir adam (olacak)tır.

Sonra imamları (Mehdi As.), (Mescid-i Aksa’da) öne geçip onlara sabah namazını kıldıracağı sırada sabahleyin onların üzerine, (diğer bir rivayete göre) Dimeşk’in doğusundaki beyaz minare yanına, hafif sarı renkli iki parça elbise içinde, ellerini iki meleğin kanatları üzerine koymuş olarak Meryem’in oğlu İsa inecektir.

Bunun üzerine İsa Aleyhisselam ın öne geçip cemaate namaz kıldırması için imam (Mehdi As.) geri geri yürümeye başlayacak, fakat İsa Aleyhisselam elini onun omuzları arasına koyarak:

Öne geç de namaz kıldır, çünkü kamet senin için getirildi” diyecektir. Bunun üzerine İmamları onlara namaz kıldıracak. Sonra imam namazı bitirince İsa Aleyhisselam: “Kapıyı açınız” diyecek ve kapı açılacaktır:
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
HADİS-İ ŞERİFİN DEVAMI

Kapının önünde Deccal, beraberinde 70.000 Yahudi olduğu halde bulunacaktır, hepsi de süslü kılıç kuşanmış, yeşil şallı olacaktır. Deccal, İsa Aleyhisselam’a bakınca tuzun suda eridiği gibi eriyecek ve kaçmaya başlayacaktır.

İsa Aleyhisselam da ona: “Sana öyle bir darbem vardır ki sen ondan kurtulamayacaksın” diyecek ve Lüdd’ün (Şam’da veya Filistin’de bir yer) doğu kapısında yetişip onu öldürecek, Allah, Yahudileri hezimete uğratacaktır.

Artık, Allah’ın yarattığı şeylerden, arkasında bir Yahudinin saklanıp da, Allah’ın konuşturmayacağı hiçbir şey kalmayacaktır.

Ey Allah’ın Müslüman kulu! İşte bu bir Yahudidir; gel de onu öldür” demeyen bir taş, bir ağaç, bir duvar, bir hayvan olmayacaktır. Yalnız Gargat ağacı bu hükmün dışındadır. Çünkü bu ağaç onların (Yahudilerin) ağaçlarındandır, konuşmayacaktır.

Sonra Allah’ın Peygamberi İsa Aleyhisselam, Allah’ın Deccaldan korumuş olduğu bir kavmin yanına varacak ve yüzlerini mesh edecek (elini teberrüken yüzlerine sürecek veya onları korku ve sıkıntıdan kurtaracak) ve onlara cennetteki derecelerini anlatacaktır.

Onlar bu halde iken aniden Allah Teala, İsa Aleyhisselama:

Ya İsa! Ben öyle bir takım kullarımı (meydana) çıkardım ki onlarla savaşmaya hiçbir kimsenin gücü yetmez.”

Sen de (beraberinde bulunan) kullarımı Tur (Dağın)’a götürüp onları toplu halde orada koru” diye vahy edecek ve Mevla Teala, Ye’cüc ve Me’cücü gönderecektir. Bunlar Allah Teala’nın buyurduğu gibi: “Her tepeden hızla koşacaklardır.” (Enbiya suresi, 96) Böylece öncüleri Taberiyye gölüne uğrayacak ve içindeki suyu içecekler (tüketecekler) sonra geride olanları (o göle) uğrayacaklar ve:

Bu gölde muhakkak bir kere su vardı (suyu kalmamış!)” diyecekler. Sonra yürüyerek Beyt-i Makdis dağına gelecekler ve: “Yeryüzündekileri öldürdük, gelin gökyüzündekileri de öldürelim” diyerek oklarını gökyüzüne atacaklar, Allah Teala’da onların oklarını kan kırmızı olarak geri gönderecektir.

Allah Teala’nın Peygamberi İsa Aleyhisselam ve arkadaşları da (Tur dağında) mahsur kalacaklar, hatta onlardan birine bir öküz kellesi sizden birinize bugünkü yüz altından daha makbul olacaktır.

Sonra Allah Teala’nın Peygamberi İsa Aleyhisselam ve arkadaşları Mevla Teala’ya niyaz edecekler, Mevla Teala’da Ye’cüc ve Me’cüc üzerine, boyunlarına musallat olacak deve kurdu gönderecek; böylece Ye’cüc ve Me’cüc, bir kişinin ölmesi gibi bir arada öleceklerdir.

Allah Teala’nın nebisi İsa Aleyhisselam ve arkadaşları (Tur dağından) inecekler, yeryüzünde onların laşe (cesedi), pis kokusu ve kanlarıyla dolmadık bir karışlık yer bulamayınca, İsa Aleyhisselam ve arkadaşları yeryüzünün bunlardan temizlenmesi için Mevla (Teala) ya niyaz edecekler;

Mevla (Teala)’da, uzun boyunlu develere benzeyen bir takım kuşları o laşeler üzerine gönderecek, kuşlar da onları taşıyarak Allah Teala’nın dilediği yere atacaklar.

Müslümanlar Ye’cüc ve Me’cüc’ün (silah olarak kullandıkları) yaylarından, oklarından ve kalkanlarından yedi yıl ateş yakacaklardır.

Sonra Allah Teala onlara öyle bir yağmur gönderecek ki ne bir kerp i ç bina, ne de bir çadır o yağmurdan saklayabilecek (koruyamayacak), yağmur böylece her tarafı yıkayıp ayna gibi parlatacaktır (su yeryüzüne o kadar yayılacaktır ki bakan onda yüzünü görecektir). (Yecüc Mecüc’ün leşleriyle kirlettiği dünya böylece temizlenmiş olacak)...
 

PUTKIRAN

Kıdemli Üye
Katılım
21 Eki 2009
Mesajlar
3,228
Tepkime puanı
189
Puanları
0
Konum
Ankara
Sayın Hirahos
Allah C.C şöyle vahyetti,Hz.İsa böyle dedi,Hz.Peygamber şböyle buyurdu....vs. Gibi bir şeyleri güzel güzel bir şeyler anlatıyorsun ama bunlar gerçek mi?
Bunlar gerçek değilse Allaha ve peygamberlerine iftira ediyorsun demektir.
Bunların gerçek olduğuna yemin edebilir misin?
Doğruluğuna yemin edemiyeceğin şeyleri korkmadan nasıl Allaha ve Peygamberlerine izafe edebiliyorsun?
 

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com
Sayın Hirahos
Allah C.C şöyle vahyetti,Hz.İsa böyle dedi,Hz.Peygamber şböyle buyurdu....vs. Gibi bir şeyleri güzel güzel bir şeyler anlatıyorsun ama bunlar gerçek mi?
Bunlar gerçek değilse Allaha ve peygamberlerine iftira ediyorsun demektir.
Bunların gerçek olduğuna yemin edebilir misin?
Doğruluğuna yemin edemiyeceğin şeyleri korkmadan nasıl Allaha ve Peygamberlerine izafe edebiliyorsun?

İman, şüphe kabul etmez. Anlatılanlara inanmak zorunda da değilsin. Bunların gerçek olduğuna yemin etmek veya etmemek seni rahatlatacak mı? Ya da yemin edenin hak olduğuna nasıl karar vereceksin? Bu sorulara cevabın "Hayır" ise, boşuna laf kalabalığı yapmanın anlamı yok...

Usûl-ü Hâdis denen bir ilim var, belli ki duymamışsın. Biraz araştırırsan muhaddislerin hadisleri tenkit ederken hangi süzgeçlerden geçirdiklerini de görebilirsin...
 

PUTKIRAN

Kıdemli Üye
Katılım
21 Eki 2009
Mesajlar
3,228
Tepkime puanı
189
Puanları
0
Konum
Ankara
İman, şüphe kabul etmez. Anlatılanlara inanmak zorunda da değilsin. Bunların gerçek olduğuna yemin etmek veya etmemek seni rahatlatacak mı? Ya da yemin edenin hak olduğuna nasıl karar vereceksin? Bu sorulara cevabın "Hayır" ise, boşuna laf kalabalığı yapmanın anlamı yok...

Usûl-ü Hâdis denen bir ilim var, belli ki duymamışsın. Biraz araştırırsan muhaddislerin hadisleri tenkit ederken hangi süzgeçlerden geçirdiklerini de görebilirsin...

Mehdiye Deccala inanmayan kafirdir deniyor sen inanmak zorunda değilsin diyorsun.
Allaha Peygamberlere bir takım sözler isnat ediliyor sen inanmak zorunda değilsin diyrsun.
Bu sözler Peygambere aitse inanmak zorundayız,değilse iftiradır.
İmani konularda böyle keyfilik olmaz.
Duyulan herşeye inanmak bunları yaymak doğru değildir.Bunun sorumluluğu vardır.Benden uyarması.
Sizden yemin etmenizi istememin nedeni bunun ciddiyetini bir daha düşünmemiz içindir.
 

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com


Mehdiye Deccala inanmayan kafirdir deniyor sen inanmak zorunda değilsin diyorsun.
Allaha Peygamberlere bir takım sözler isnat ediliyor sen inanmak zorunda değilsin diyrsun.
Bu sözler Peygambere aitse inanmak zorundayız,değilse iftiradır.
İmani konularda böyle keyfilik olmaz.
Duyulan herşeye inanmak bunları yaymak doğru değildir.Bunun sorumluluğu vardır.Benden uyarması.
Sizden yemin etmenizi istememin nedeni bunun ciddiyetini bir daha düşünmemiz içindir.

İman etmek zorunda olduğunu kim söyledi? İster iman et, ister etme. Etmezsen edebî cehennemde kalırsın ayrı mevzû...

Usûl kitaplarında "Mehdi'ye / Deccal'e inanmayan kafir olur" şeklinde bir ibâre bulmaya çalışırsan bulamazsın. Bu konuyu "Mütevatir hadisleri inkar etmek" başlığı altında aramalısın...
 

PUTKIRAN

Kıdemli Üye
Katılım
21 Eki 2009
Mesajlar
3,228
Tepkime puanı
189
Puanları
0
Konum
Ankara
İman etmek zorunda olduğunu kim söyledi? İster iman et, ister etme. Etmezsen edebî cehennemde kalırsın ayrı mevzû...

Usûl kitaplarında "Mehdi'ye / Deccal'e inanmayan kafir olur" şeklinde bir ibâre bulmaya çalışırsan bulamazsın. Bu konuyu "Mütevatir hadisleri inkar etmek" başlığı altında aramalısın...

Ben bu rivayetlere inanmamakla ravilere inanmamış olurum ama sen bunlar uydurma ise Allaha ve Resulune iftira etmiş olursun.
Mütevatir hadis dediğin kaç tane?
En mütevatir hadis veda haccı hutbesidir,onbinlere hitap edilmiştir onda bile çelişkili rivayetler var.
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Auguste Dupin'in yaptığı; bize Kur'an diye gelenin Allah'ın kelamı olduğuna YEMİN eder misin, diye teklif etmekten farkı yoktur. Allah razı olsun, bu forumun yüz akı, Ehli Sünnet kardeşlerim cevaplarını vermişler. Biz kısaca bazı tekrarlar yapalım:

Yemin etmek ya da edememek İslam'da bir bilgi ya da haber kaynağı değildir. İman etmenin ya da etmemenin bir yöntemi, bir aracı da değildir.

Ashab-ı Kiram efendilerimiz Ayetler peyderpey inerken şahid oldular. Vahyi ezberlediler. Yazdılar. Aynı şekilde Hadis-i Şerifleri de ezberlediler ve yazdılar. Hadis-i Şerifler için Ashab-ı Güzin efendilerimizden kimisi manayı ezberledi kimisi de lafzını... Kimisi de onları risaleler olarak kaydetti.

Peygamber efendimizin benden Hadis yazmayın demesi, ileri sürüldüğü anlamda doğru değildir. Ayetle beraber, aynı yere, bizim Kur'an'ı açıklamamız olan sözlerimizi, hepsini bir arada yazmayınız ki ikisi karışmasın diye murad etmiştir mübarek Resulullah efendimiz. Bu onun mübarek edebinden Allah'a olan hayasındandır. Yoksa Hadis-i Şerifin hak olmamasından değildir. Yoksa hiç Hadis-i Şerif yazılmadı ya da ezberlenmedi demek de değildir.

Ashab-ı Güzin efendilerimizden Kitap ve Sünneti kimler öğrenmiştir; Tabiin ve onlardan sonra tebe-i tabiin. Mezheplerin ortaya çıkışı ve eserlerin tedvini de bu dönemdedir. O mübarek din, Peygamber efendimizden Ashabına, Ashabından Tabiine, Tabiinden Tebe-i Tabiine ve sonra alimlere aktarıla aktarıla günümüze kadar gelmiştir. Bize kadar ulaşmış İslam adı altındaki haberlerden, sadece Ehli Sünnet mezhebi üzerinde olanların verdiği haberler bütünüyle sağlam ve güvenilirdir. Diğer bid'at ehlinden gelen haberler süzülür ayıklanır; çeşitli ilmi ölçülere uygun olanlarına güvenilir. Uygun olmayanları atılır, o tarz haberlere itibar edilmez.

İmdi,

Bir kimse "ben Kitaba ve Sünnete razıyım emme Ehli Sünnet denilen cemaate (Alimler topluluğuna) güvenmiyorum" diyebilir.

Bir kimse, "ben Kitaba ve Sünnete ve Ashaba güveniyorum ama Tabiine güvenmiyorum" diyebilir.

Bir başkası çıkıp "sadece Kitaba güvenirim, Ashabın naklettiklerine güvenmiyorum" diyebilir.

Bir başkası "Sadece Kur'an'a güvenirim, ondan sabit olsa bile Peygambere dahi güvenmem" diyebilir.

Bir başkası da, "Allah'a inanıyorum ama Kur'an diye önüme konulana güvenemiyorum" diyebilir.

Bunların hepsi aynı neticeye çıkar: Allah'a inanmak ve tabi olmak istedim ama çaresini bulamadım! Yani hepsi bir kuruntu ve vesvesedir. Şüphe belasıdır. Eğriliktir. Bulanıklıktır. Hastalıktır. İnsanı dininden eder. Kendi başına cıscıvlak ortada bırakır.

Allah'a inanıyorsan; Onun gücüne ve hakimiyetine razı olmuşsan; Peygamberinin sıdkına ve dini olduğu gibi tebliğ ettiğine inanacaksın. Lamı cimi ortası bir yol yok. Şüpheye yer yok.

Allah'a inanıyorsan, Peygamberimize sadık ve dini dürüstçe aktaran arkadaşlar verdiğine de inanacaksın. Lamı cimi, ortası bir yol yok. Şüpheye yer yok.

Allah'a inanıyorsan, başından beri itibarlı bir alimler topluluğuyla Allah'ın dinini insanlığa ulaştırabileceğine de razı olacaksın. Lamı cimi, ortası bir yol yok. Şüpheye de yer yok.

Şimdi bak bakalım, sen hangi gruba giriyorsun? Bir de her grubun aynı neticeye varacağını akledebildin mi?

Kısaca Kur'an hangi kanaldan bize ulaştıysa Sünnet, İcma ve Kıyas da o kanaldan (aynı nesillerden, aynı şahıslardan) bize ulaşmıştır. Kur'an'a güvenirim, diğerlerine güvenmem diye şüpheci hastalıklı bir tarz tutturursan; aynı şahıslar hepsini aktardıklarından inancınla çelişkiye düşersin; Kur'an'ı aktarırlarken onlara neden güvendin de diğerlerinde güvenmedin, ya Kur'an'da da hata ettilerse!! vesvesesine kapını sonuna kadar açarsın; neticede korumasız kalıp şeytan ve nefs seni imanından ederler. Allah Teala, bu kötü neticeden cümlemizi korusun. Dininde sabit kılsın.
 

PUTKIRAN

Kıdemli Üye
Katılım
21 Eki 2009
Mesajlar
3,228
Tepkime puanı
189
Puanları
0
Konum
Ankara
Allah'a inanıyorsan, Peygamberimize sadık ve dini dürüstçe aktaran arkadaşlar verdiğine de inanacaksın. Lamı cimi, ortası bir yol yok. Şüpheye yer yok.

HAKKA : (44-46) Eğer o (Muhammed), Bize karşı, ona bazı sözler katmış olsaydı, Biz onu kuvvetle yakalardık, sonra onun şah damarını koparırdık.
HİCR 9 :Hiç şüphe yok ki, Kur'ân'ı biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız.

Bu garantilerin verildiği Kuran ile, Peygambermiziden 200 yıl sonra derlenmiş 1.000.000 uydurma rivayet arasından seçilen 5-10 bini için hadis olabilir denen rivayetleri nasıl bir tutarsın?
Madem bir tutuyorsun paylaştığın Mehdi ve Deccal ile ilgili rivayetler için bunlar Peygamberimizin söyleridir diye yemin et.
Eğer onlar Peygamberimizin sözü değil ise ona iftira edenin nereye gideceğini biliyorsun değil mi?



 

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com


Ben bu rivayetlere inanmamakla ravilere inanmamış olurum ama sen bunlar uydurma ise Allaha ve Resulune iftira etmiş olursun.
Mütevatir hadis dediğin kaç tane?
En mütevatir hadis veda haccı hutbesidir,onbinlere hitap edilmiştir onda bile çelişkili rivayetler var.

1- Ravi dediğin sözü aktarandır, sözün sahibi değil. Sözü aktarana inanmamak ile sözü söyleyene inanmamak arasında ne fark var?

2- Kettanî'nin "Mütevatir Hadisler" isimli eserine bakarsan mütevatir hadisler ve sayısı hakkında bilgi sahibi olursun. Kesin bir sayı vermek de ayrıca mümkün değil; çünkü muhaddislerin mütevatir hadisten anladıkları şeye bağlı olarak mütevatir hadislerin sayısı da değişmektedir.

3- En mütevatir hadisin Veda Haccı olduğunu söylemen de tam anlamıyla cahilâne bir yaklaşımdır. Mütevatir hadis dediğimiz her devirde pek çok kimse tarafından rivayet edilmiş olmalıdır. Veda Hutbesi'ni örneğin 100.000 kimse dinlemiş olsa ancak bunlardan sadece 3-5 tanesi rivayet etse buna mütevatir hadis denmez. Bir hadisi dinlemek ile onu rivayet etmek arasındaki farkı kavra öncelikle..

Son olarak Ebubekir Sifil Hoca'nın şu sözüyle meseleyi noktalıyorum: "Bu din, nâ-ehil müntesiplerinden çektiği kadar muhaliflerinden çekmemiştir..."
 

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com
HAKKA : (44-46) Eğer o (Muhammed), Bize karşı, ona bazı sözler katmış olsaydı, Biz onu kuvvetle yakalardık, sonra onun şah damarını koparırdık.
HİCR 9 :Hiç şüphe yok ki, Kur'ân'ı biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız.

Bu garantilerin verildiği Kuran ile, Peygambermiziden 200 yıl sonra derlenmiş 1.000.000 uydurma rivayet arasından seçilen 5-10 bini için hadis olabilir denen rivayetleri nasıl bir tutarsın?
Madem bir tutuyorsun paylaştığın Mehdi ve Deccal ile ilgili rivayetler için bunlar Peygamberimizin söyleridir diye yemin et.
Eğer onlar Peygamberimizin sözü değil ise ona iftira edenin nereye gideceğini biliyorsun değil mi?


Senin mantığınla hareket edecek olursak, Peygambere iftira edenin nereye gideceğini bildiren hadisin Hz Peygamber'e ait olup olmadığını nereden biliyorsun? : )
 

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com
Bu garantilerin verildiği Kuran ile, Peygambermiziden 200 yıl sonra derlenmiş 1.000.000 uydurma rivayet arasından seçilen 5-10 bini için hadis olabilir denen rivayetleri nasıl bir tutarsın?

Alanı boş buldun, uydur bakalım : ) Biz de birkaç kelâm edelim...

Hadislerin yazıya geçirilmesinin Peygamberimizden sonra olduğunu diğer konuda iddia ediyordun. Bu konuda da iddianı devam ettirdiğine göre şu bilgileri daha önceden okumamış olmalısın:

Bir adam, Huzûr-u Risâlet penâhî’ye gelerek: “Yâ Rasûlallah, ağzınızdan çok şey duyuyoruz; ama bunları anında ezberleyemiyoruz. Bu hayâtî şeyler, çok defa kaçıp gidiyor” diyerek hıfzından şikâyette bulundu. Bunun üzerine Efendimiz (sav), ona: “Sağ elinden yardım iste” yani yazarak, hıfzına yardımcı ol buyurdular.

Râfi’ İbn Hadic, Efendimiz’e (sav): “Yâ Rasûlallah, sizden çok şey işitiyoruz, yazalım mı?” diye sordu. Allah Rasûlü de ona şu cevabı verdiler: “Yazın, hiç mahzuru yok.”

Bunlardan ayrı olarak İmam Dârimî ve İbn Hacer’in, kitaplarında, Efendimiz’in (sav) kısas, diyet ve şerâia dair yazdırdığı bazı hükümleri, Yemen’de Amr İbn Hazm’a gönderdiğini ve ayrıca Vâil b. Hucr’e ahdnâme yazdığını okuyoruz.

Yine, İmam Dârimî, kitabının mukaddimesinde zikrettiği üzere, Efendimiz (sav): “İlmi yazarak, kaydedin” buyurmuşlardır.

Yine, sahih hadîs kaynaklarının, Ebû Hureyre’den (ra) rivâyetine göre, Mekke’nin fethinde Efendimiz (sav), bir münâsebetle hutbe îrâd buyururken, Yemenli Ebû Şâh isimli bir zat ayağa kalkarak: “Yâ Rasûlallah bunları benim için yazınız” der, Efendimiz (sav) de: “Ebû Şâh için yazınız” buyururlar.

Abdullah İbn Amr b. el-Âs’dan başka Efendimiz’in hadîslerinden hiç olmazsa bazılarını yazan başka sahâbîler de vardı. Meselâ, Seyyidinâ Hz. Ali (ra), içinde yaraların diyeti, Medine’nin hürmeti, kâfir karşısında mü’minin öldürülmeyeceği ve daha başka hususlarla alâkalı hükümler bulunan bir sahifeyi kılıcının bir yanında asılı taşırdı. Şîası: “Sende Rasûlullah’ın bizzat sana tevdi ettiği, husûsî bir şey var mı?” diye sorduğunda: “Hayır, umuma ait emirlerden bir kısmı var” demiş ve yukarıda zikrettiğimiz şekilde, nelerin bulunduğunu söylemişti. Yine, Hz. Ömer’in kılıcının bir yanında, içinde savâim, yani kırda yayılan hayvanların zekâtıyla ilgili hükümler bulunan bir sahife vardı. Aynı şekilde, İbn Sa’d’ın Tabakat’ında kaydedildiğine göre, İbn Abbas, vefatında geriye bir deve yükü kitap bırakmıştı ki, bunlar umumiyetle Allah Rasûlü’nden ve ashâb-ı kirâmdan duyduğu şeyleri ihtiva ediyordu. İbn Hişâm’ın naklettiğine göre, Efendimiz (sav) Medine’ye teşriflerinde Yahudilerle bir anlaşma akdetmiş ve bazılarınca hukuk açısından İslâm’ın ilk anayasası kabul edilen bu anlaşma kayda da geçmişti. Bu anlaşma: “Bu Kureyş’ten mü’minler ve Müslümanlarla -ihtimal, mü’minlerin içinde henüz imanı içlerine tam sindiremeyenler ve münâfıklar da bulunduğundan, ayrıca ‘Müslümanlar’ lafzı da kullanılmıştı- ehl-i Yesrib ve onlara tabî olanlar, katılanlar ve onlarla beraber mücâhede edenler arasında kavl-i fasl olarak Rasûlullah Hz. Muhammed’in (sav) kitabıdır” diye başlıyordu.
 

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com
Bu garantilerin verildiği Kuran ile, Peygambermiziden 200 yıl sonra derlenmiş 1.000.000 uydurma rivayet arasından seçilen 5-10 bini için hadis olabilir denen rivayetleri nasıl bir tutarsın?

Büyük bir ihtimalle "1.000.000 uydurma rivayet arasından seçilen 5-10 bini için hadis olabilir denen rivayet"lerden kastın İmam-ı Buharî'nin Sahih'idir. Ancak burada yine bilgi noktasında ne kadar eksik olduğun ortaya çıkıyor. Şöyle ki İmam-ı Buhari'nin Sahih'ine 1.000.000 küsür rivayetten 10 veya 15 bin tanesini alması geriye kalanların uydurma olduğu anlamına gelmez. Şayet sen bir hadisin sahih değilse uydurma olduğu şeklinde cahilâne bir düşünceye sahipsen en kısa zamanda hadis usulüne dair bir eseri okumanı tavsiye edebilirim. Çünkü yazdıkça rezil olmaktansa bir şeyleri bilerek tartışmak daha evlâdır.
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Temimu'd-Dâri Hz.lerinin Deccal İle Karşılaşmaları

Şâbi'nin, Fatıma Bintu Kays radıyallahu anhâ'dan nakline göre Fatıma şöyle anlatmıştır:

Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Temimu'd-Dâri hıristiyan bir kimse idi. Gelip biat etti ve müslüman oldu. O, benim Mesih Deccâl'den anlattığıma uygun olan bir rivayette bulundu. Bana anlattığına göre, Temim, bir gemiye binip denize açılmıştır. Yanında Lahm ve Cüzâm kabilelerinden otuz kişi vardı. (Hava şartları iyi olmadığı için) Onlarla denizin dalgaları bir ay kadar oynadı. Sonunda güneşin battığı esnada denizde bir adaya yanaştılar. Geminin kayıklarına binerek adaya çıktılar. Derken karşılarına çok tüylü kıllı bir hayvan çıktı. Bunlar, tüylerinin çokluğundan hayvanın baş tarafı neresi, arka tarafı neresi anlayamadılar. (Şaşkın şaşkın: )

"Sen necisin, neyin nesisin?" dediler. O cevap verdi:

"Ben cessâseyim!"

"Cessase nedir?" denildi.

"Ey cemaat! Şu manastıra kadar gelin! İçinde bir adam var, o sizin haberinize müştaktır!" dedi. O, böylece bir adamdan söz edince, biz onun bir şeytan olmasından korktuk. Hemen koşarak manastıra girdik. İçeride bir adam vardı; hilkatçe gördüklerimizin en irisiydi ve elleri boynuna, dizlerinden topuklarına demirle sıkı şekilde bağlanmıştı.

"Vah sana! Kimsin sen?" dedik.

"Benim haberimi alabilmişsiniz. Şimdi siz kimsiniz, bana söyleyin!" dedi. Arkadaşlarım:

"Biz bir grup Arabız. Bir gemideydik, denizin coşkun bir anına rastladık. Dalgalar bizi bir ay oynatıp oyaladı. Sonra şu adaya yaklaştık, sandallara binip adaya çıktık. Tüylü ve çok kıllı bir hayvanla karşılaştık. ..." deyip olanı biteni anlattılar.

Zincirli adam: "Bana Beysân hurmalığından haber verin!" dedi.

Biz: "Onun neyinden haber soruyorsun?" dedik.

"Ben onun ağacından soruyorum, meyve veriyor mu?" dedi.

"Evet!" dedik.

"Öyleyse meyve vermeme zamanı yakındır!" dedi.

"Bana Taberiye gölünden haber verin!" dedi.

"Onun nesinden haber istiyorsun?" dedik.

"Onun suyunun çekilmesi yakındır!" dedi.

"Bana Zuğer gözesinden haber verin!" dedi.

"Sen onun neyinden haber istiyorsun?" dedik.

"Gözede su var mıdır? Orada su var mıdır?" dedi.

"Evet, onun çok suyu vardır! Sahipleri onun suyu ile ziraat yapıyorlar!" dedik.

"Ümmilerin Peygamberinden bana haber verin? O ne yaptı?" dedi.

"O Mekke'den çıkıp Yesrib'e (Medine'ye) yerleşti" dedik.

"Araplar O'nunla mukâtele etti mi (savaştı mı)?" dedi.

Biz: "Evet!" dedik.

"Onlara karşı ne yaptı?" dedi. Biz de, (onu ezmek için) peşine düşen Araplara galebe çaldığını, Arapların kendisine itaat ettiklerini haber verdik. (O da bize: )

"Bu, onların itaat etmeleri, kendileri için daha hayırlıdır. Ben şimdi size kendimi tanıtayım: Ben Mesih Deccâl'im. Çıkış için bana izin verilme zamanı yakındır. O zaman çıkıp yeryüzünde dolaşacağım. Kırk gün içinde uğramadığım karye (köy) kalmayacak. Mekke ile Taybe (Medine) hariç. Bu iki şehir bana haramdır. Onlardan birine her ne vakit girmek istersem, elinde yalın kılıç bir melek beni karşılar, benim oraya girmeme mani olur. Onların her bir geçidinde bir melek vardır, onları korur!" dedi.

Sonra Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm çubuğuyla minbere dürterek:

"Bu Taybe'dir! Bu Taybe'dir! Bu Taybe'dir! Ben bunu size anlattım değil mi?" buyurdular. Halk da: "Evet!" diye karşılık verdi. bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm efendimiz:

'Temimi'd-Dâri'nin rivayetinin benim size ondan (Mesih Deccâl'dan) Mekke ve Medine'den anlattığıma muvafık düşmesi hoşuma gitti. Bilesiniz O Şam denizinde veya Yemen denizindedir. Hayır doğu tarafındandır. Evet o doğu tarafından zuhur edecektir. O doğu tarafından zuhur edecektir!' buyurdu ve eliyle doğu tarafına işaret etti.

Müslim, Fiten 119, (2942); Ebu Davud, Melahim 15, (4325, 4326); Tirmizi, Fiten 66, (2254)
 
Üst