Deccal, dördüncü devresinde adileşir

efruz

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ağu 2009
Mesajlar
5,170
Tepkime puanı
735
Puanları
0
Konum
İstanbuL
Bismillahirrahmanirrahim
On İkinci Mesele
Rivayetlerde var ki, "Deccalın birinci günü bir senedir, ikinci günü bir ay, üçüncü günü bir hafta, dördüncü günü bir gündür."
“Gaybı ancak Allah bilir.” (Hadis) Bunun iki tevili vardır:
Birisi: Büyük Deccalın kutb-u şimâlî dairesinde ve şimal tarafında zuhur edeceğine kinaye ve işarettir. Çünkü kutb-u şimâlînin mevkiinde bütün sene, bir gece bir gündüzdür. Bir gün şimendiferle bu tarafa gelse, yaz mevsiminde bir ay mütemadiyen güneş gurub etmez. Daha bir gün otomobil ile gelse, bir haftada daima güneş görünür. Ben Rusya'daki esaretimde bu mevkie yakın bulunuyordum. Demek Büyük Deccal, şimalden bu tarafa tecavüz edeceğini mucizâne bir ihbardır.

İkinci tevili ise: Hem Büyük Deccalın, hem İslâm Deccalının üç devre-i istibdatları mânâsında üç eyyam var. "Bir günü, bir devre-i hükûmetinde öyle büyük icraat yapar ki, üç yüz sene yapılmaz. İkinci günü, yani ikinci devresi, bir senede, otuz senede yapılmayan işleri yaptırır. Üçüncü günü ve devresi, bir senede yaptığı tebdiller on senede yapılmaz. Dördüncü günü ve devresi âdileşir, bir şey yapmaz, yalnız vaziyeti muhafazaya çalışır" diye, gayet yüksek bir belâgatla ümmetine haber vermiş.

On Üçüncü Mesele
Katî ve sahih rivayette var ki, "İsa Aleyhisselâm Büyük Deccalı öldürür."
Vel'ilmü indallah, bunun da iki veçhi var:
Bir veçhi şudur ki:
Sihir ve manyetizma ve ispritizma gibi istidracî harikalarıyla kendini muhafaza eden ve herkesi teshir eden o dehşetli Deccalı öldürebilecek, mesleğini değiştirecek, ancak harika ve mu'cizâtlı ve umumun makbulü bir zat olabilir ki, o zat, en ziyade alâkadar ve ekser insanların peygamberi olan Hazret-i İsa Aleyhisselâmdır.
İkinci veçhi şudur ki:
Şahs-ı İsa Aleyhisselâmın kılınciyle maktul olan şahs-ı Deccalın, teşkil ettiği dehşetli maddiyyunluk ve dinsizliğin azametli heykeli ve şahs-ı mânevîsini öldürecek ve inkâr-ı ulûhiyet olan fikr-i küfrîsini mahvedecekancak İsevî ruhânileridir ki, o ruhâniler din-i İsevînin hakikatini hakikat-i İslâmiye ile mezc ederek o kuvvetle onu dağıtacak, mânen öldürecek. Hattâ, "Hazret-i İsa Aleyhisselâm gelir, Hazret-i Mehdîye namazda iktida eder, tâbi olur" diye rivayeti, bu ittifaka ve hakikat-i Kur'âniyenin metbuiyetine ve hâkimiyetine işaret eder. (Şualar, 5. Şua)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
BELÂGAT : Hitap ettiği kimselere göre uygun, tam yerinde, düzgün ve hakîkatlı söz söyleme sanatı, hâlin gerektirdiğine uygun söz söylemek.
DECCAL : Kıyâmet kopmadan önce gelen, İslamiyeti ortadan kaldırmaya çalışan, dinlere savaş açan, yalancı, aldatıcı, hilekâr kimse.
DÎN-İ İSEVÎ : Hıristiyanlık. İsevîlik dini.
ESÂRET : Esirlik,kölelik.
EYYÂM : Günler.
FİKR-İ KÜFRÎ : Küfür ve inkâr fikri, düşüncesi.
GURÛB : Batma, batış, batıda görünmez olmak.
İCRAAT : Yapılan işler, faaliyetler.
İHBÂR : Haber vermek.
İKTİDÂ : Tâbi olmak, uymak.
İNKÂR-I ULÛHİYET : Cenâb-ı Allah'ı inkâr fikri.
İSPİRTİZMA : Ölülerin ruhlarıyla bazı şartlar altında haberleşmenin mümkün bulunduğuna inanan görüş ve bu maksatla yapılan deneyler.
İSTİBDAT : Kanuna ve nizâma tâbî olmayan, keyfî, baskıcı yönetim; zulüm ve tahakküm.
İSTİDRÂCÎ : Derece derece yükseliş. Peyder pey.
KATÎ : Kesin.
KİNÂYE : Dolayısıyla dokunaklı söz, maksadı dolayısıyla anlatan söz, üstü örtü dokunaklı söz, açıktan olmayıp hakîkî mânâyı başka ifâde ile dokunaklı konuşmak.
KUTB-U ŞİMALÎ : Kuzey kutbu.
MADDİYYUN : Maddeye tapan, herşeyi maddede gören; Allah'ı inkâr edenler; maddeciler, materyalistler.
MAHV : Harab olma. Yıkılma. Ortadan kaldırma.
MAKBUL : Kabul edilmiş olan, geçerli.
MAKTUL : Öldürülmüş, katledilmiş olan.
MANYETİZMA : Hipnotizma; bâzı hareketlerle bir başkasında uyuşukluk tesiri meydana getirme.
MEHDÎ : Hidâyete eren veya hidâyete vesile olan; âhirzamanda gelip bütün Müslümanları îmân ve Kur'ân hakîkatlarını anlatan eserleriyle uyandıracak, dinlerini takviye ve îmânlarını yenileyecek olan, Peygamberimizin (a.s.m.) soyundan geleceği rivâyet edilen zâttır.
METBÛİYET : Başkasının kendisine tâbi oluşu.
MEZC : Katma, kaynaştırma, karıştırma, birleştirme.
MU'CİZÂNE : Mu'cizeli bir şekilde.
MU'CİZÂT : Mu'cizeler. İnsanı aciz bırakan olaylar, hâdiseler.
MU'CİZE : Benzerini yapmaktan insanların âciz kaldığı şey.
MÜTEMÂDİYEN : Aralıksız, durmadan, devamlı sûrette.
RİVÂYET : Peygamberimizden işittiklerini veya Sahabeden duyduklarını, birisinin başkasına anlatması.
SAHİH : Doğru, kusursuz, şüphesiz.
SİHR : (Sihir) Büyü, gözbağıcılık, büyücülük, hilekârlık. * Aldatmak.
ŞAHS-I DECCAL : Deccalın kendisi
ŞİMÂL : Kuzey.
ŞİMENDİFER : Demiryolu katarı, tren.
TEBDİL : Değiştirme, yenileme.
TESHÎR : İtaat ettirmek, boyun eğdirmek, emir altına almak.
TEŞKİL : Meydana getirme, ortaya koyma.
TEVİL : Bir fikir veya sözden bir başka mânâ çıkarmak; anlaşılması zor olan âyet ve hadîslerde ne kast edildiğini ve ince mânâları bildirme.
ÜMMET : Bir peygambere inanıp onun yolunda gidenlerin hepsi.
VECH : Yön, cihet.
ZUHUR : Ortaya çıkma, meydana çıkma, başgösterme.
 

ORHANCAN

Ordinaryus
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
2,536
Tepkime puanı
80
Puanları
0
Konum
-İSPARİT-

konuyu muvafık Yeni Asya Gazetesinde çıkan bir karikatürü alayım müsadelerinizle..

2011-01-23_155910.jpg
 
Üst