Davanın Hedefleri ve Küfrün Saldırıları Teşkilatlı Çalışmayı Gerektirir

spesifik

آزادی قید و بند
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
24,869
Tepkime puanı
4,114
Puanları
113
Konum
Hayâlistan/bul
Davanın Hedefleri ve Küfrün Saldırıları Teşkilatlı Çalışmayı Gerektirir

İslami çalışmanın seyri, içinde bulunulan şartlara göre değişiklik arz edebilir. İslami bir devletin veya yönetimin olduğu bir yerdeki çalışma şekli farklı iken, yönetimin İslami olmadığı bir yerdeki İslami hareketlerin ve İslam davetçilerinin çalışma şekli ve şartları daha farklıdır. Bizleri asıl ilgilendiren (içinde bulunduğumuz hal malum olduğu için) ikinci kısımda bahsedilen durumdur. Bundan dolayı Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmeden İslami yönetim ve otorite yokluğunda İslami çalışmanın hedefi yeniden ortaya koyulmalıdır. Bozulmuş hayatın ve ahlakın yerine “İslami yaşam biçimi” hedefi öncelenmelidir.
Sadece vaaz ve nasihate dayalı, muhalefet ve direnişten uzak pasif bir hedef, ister istemez yürürlükteki yaşam biçimi ile beraber varlığını sürdürmeye çalışacak ve bir süre sonra ondan bir parça haline gelme tehlikesiyle karşılaşacaktır. Bundan ötürü bu gayri İslami hayat tarzına karşı bilinçli ve dirayetli bir karşı koyuş sergilenmelidir.
Cahili yaşam biçimine karşı duruş demek, yaşadığımız ortamdan tamamen sıyrılıp toplumdan ve gerçeklerden izole bir yaşantı sürmek manasında değildir. Bilakis Nebevi metodun örnekliğinde olduğu gibi istifade edilecek alanları sonuna kadar değerlendirmek gerekir. Mesela günümüzde insan kitlelerine ulaşmak için sendikalar, dernekler, sivil toplum kuruluşları, parti çalışmaları, eğitim ve kültür faaliyetleri gibi araçlardan istifade edilmelidir. Bunlar haddi zatında amaç olmayıp araç olarak kullanılır. Bu halde dahi bunlardan faydalanmanın ilkeleri ve sınırları net olarak belirlenmelidir. Bazı grup ve klikler görürüz ki sözde araçlardan istifade etme adına açıkça İslam'a ve Peygamber'e (sav) düşman olanlarla birlikte hareket edip bunda bir beis görmezler. İşte sapmanın başladığı noktalardan biri budur. Tabiidir ki Resulullah'ın (sav) bulunduğu Mekke ortamında müşriklerin adet ve geleneklerinden istifade etmiştir. Peygamberimizin Mutim Bin Adiy'nin himayesini kabul edip Mekke'ye girmesi veya akrabalık bağının Araplarca önemli olmasından faydalanıp akrabalarının korumasını kabul etmesi gibi… Yalnız burada dikkat edilecek husus, İslam'a ve Müslümanlara düşmanlık edip zarar verenlerle bir ilişkinin olamayacağı hususudur. Hz. Ebubekir (ra), himayesine girdiği müşriğin (İbni Duğunne), kendisinden namazını gizli kılıp, sesini kimseye duyurmamasını istemesi üzerine İbni Duğunne'nin himayesini reddetmiştir.
İslami davanın bulunmuş olduğu toplumun; cahili geleneklerini, gayri İslami hukuk ve nizamını, sapkın ahlak ve yaşayışını kendi fikir ve hayat tarzına uygun bir forma dönüştürebilmesi ancak programlı bir çalışmayla ve teşkilatî boyutu ileri derecede olan bir cemaat yapılanmasıyla mümkün olabilir. Hz. Peygamber'in (sav) yaşadığı davet ortamında sergilediği teşkilati hususiyetler bu işin ancak bu yolla olabileceğinin delilidir.
Yoksa İslam'ın cahili ortamı değiştirmesi, yalnızca camilerde yapılan vaazlar, derneklerde düzenlenen seminerler ve konferanslarla mümkün gözükmemektedir. Bunlar da önemlidir elbet. Lakin tek başına yeterli değildir. Siyerde örneklerini çok gördüğümüz gibi her alanda bir hazırlığın olması zorunludur.
En önemlisi de İslami inkişafa iman etmiş, İslami değişmenin meydana gelebilmesi için maddi ve manevi tüm varlığını bu işe adayacak fedailerin yetişmesine ihtiyaç vardır. İşte Resulullah'ın (sav) çalışmasının temeli ve başarısı bunun üzerine kuruluydu: Fedailer... Köle olan Hz. Bilal (ra) ağır şartlarda çalışıp geç saatlere kadar efendisinin hizmetinde bulunurdu. Yorgunluk ve uykusuzluğa aldırmadan efendisinin uyumasını fırsat bilip hemen Resulullah'ın (sav) olduğu yere gider ve Kur'an'dan ayetler öğrenmeye ve gerçek Efendisi olan Peygamber'den (sav) nasıl davranacağını ve İslam davası uğruna yapması gerekenleri öğrenip bir sonraki güne hazırlanıyordu. Sadece bu örnek bile o eşsiz neslin/fedailerin davaya yüklediği anlamı öğrenmemize yeter. İşte teşkilat ve sorumluluk budur.
Fertlerin yetişmesi, programın uygulanması, sistemli ve organize hareketin vaki olabilmesi için; teşkilatı, çalışmanın mihverine almak gerekir. Bu bahsedilen şeylerin ve daha nicelerinin cemaatsiz, teşkilatsız ve programsız gerçekleşmesi mümkün değildir. Teşkilatsız, başsız, itaatsiz bir davet, davayı ve hareketi; vaaz, nasihat ve kültürel bir çalışma seviyesine indirir. Hal böyle olduğunda artık İslam, halkın hayatında tali derecede yer alacak, zaman zaman bazı hülyalara dalıp iyimser düşler görmesine neden olacak, bazı duygularını harekete geçirecek fakat çok geçmeden hayaller ve umutlar sönecek, ardında hiçbir etki bırakmadan yok olup gidecektir.
Bu anlatılanlar haricinde İslam düşmanlarının yerel ve uluslararası düzeyde İslam'a yönelttikleri saldırıların boyutları da düşünüldüğünde İslami çalışmaların düzenli, programlı yürütülmesi zorunluluğu kendiliğinden idrak edilecektir. İslam düşmanlarının İslam'ı vurmak, zayıf düşürmek ve Müslümanlara karşı komplolar düzenlemek amacıyla kurdukları yüzlerce teşkilatları, binlerce hareket ve organizasyonları, milyonlarca yönlendirmeleri vardır. Özellikle yerel bazdaki İslam karşıtı taşeron örgütlerin yaptığı çalışmalar ve bunlara her türlü maddi olanakların sağlanması, İslami yapıyı zayıflatma yönünde ciddi tahribatlara sebep olmaktadır. İslam düşmanları kemiyet ve keyfiyetçe hadsiz imkânlara sahiptirler. Tüm beşeri kanunları, dünya medyasını, algı değiştirme faaliyetlerini İslam'a karşı kullanabilmekteler. Ayrıca bunların da ötesinde İslam düşmanları evrensel şer merkezlerinde planlar yapmakta, devlet çapındaki ordularla komplolarını ve eylemlerini gerçekleştirmektedirler.
Sayılan bunca saldırılara karşı İslam'ın; cemaatsiz, teşkilatsız, programsız, aciz ve kısır çalışmalarla karşılık vermesini beklemek nasıl mümkün olur?
A.Selam Durgun / Söz ve Kalem Dergisi
 

Takiyüddin

Yasaklı
Katılım
17 Kas 2014
Mesajlar
329
Tepkime puanı
9
Puanları
0
Şartlanarak, telkinlenerek teşkilatlanılmaz, elbette teşkilatlanılırsa bile çok eksik ve gedikler, yapaylıklar nedeniyle var olmayı sürdürür. Böylece yol alındığı sanılır fakat hiçbir yol alınmaz.

Bir yerde aslında herkes hakettiği yerde ve konumda, sözde bulunmuş, kala kalmış olur.


Sadece vaaz ve nasihate dayalı, muhalefet ve direnişten uzak pasif bir hedef
Vaaz nasihati ("an be an" gibi, "nokta be nokta") tümüyle tenkit edemeyecek adam aktif bir direniş ve muhalafete de hiç kalkışmasın, insanların kendi yolunda seferber etmesin, işin doğrusu bu.

Resulullah'ın (sav) bulunduğu Mekke ortamında müşriklerin adet ve geleneklerinden istifade etmiştir. Peygamberimizin Mutim Bin Adiy'nin himayesini kabul edip Mekke'ye girmesi veya akrabalık bağının Araplarca önemli olmasından faydalanıp akrabalarının korumasını kabul etmesi gibi…
Olaya tersten yaklaşıyor bu tür yazıları yazanlar. Peygamber onlar gibi düşünmüyordu. Donuk bir sonucu amaçlaştırıyor ve izlenen yola da pek bakmıyor bunlar. Hırs. Peygamber ise ilerlerken başka işaretlere bakıyordu. bunlar ise tamamen farklı bir okuma ile olaya bakıyorlar. (Adeta batılının peygambeir siyasi bir deha olarak okuması sonucu onu anlayamamasının bir değişik benzeri.)

Bu anlatılanlar haricinde İslam düşmanlarının yerel ve uluslararası düzeyde İslam'a yönelttikleri saldırıların boyutları da düşünüldüğünde
Saldırı. seçilen kelimeler, ve diğer insanların yaklaşımlarının hepsini saldırı olarak nitelelemek kötü bir duygu ve akıl hastalığının, aslında şovenist bir duruşun ürünüdür.

Eğer gerçekten bir yerden başlamak istiyorsanız ancak ve ancak "dosdoğru adımlarla" ve "yakınlarınızla hesaplaşmaktan" başlayınız, ve telkinleyeceğiniz kendinizi şartlayacağınız daha iyi hedef budur. (Gerçi yakınlardan da başlasa bazılarının hiçbir yere varamayacakları muhakkaktır.)

Bu hedefle ümit edilebilir ki, Yoldaki işaretler istenilenden fazlasıyla ve istenilenin daha iyisiyle tanıştırılmaya ve memnuniyete doğru yol alacaktır.
 

Takiyüddin

Yasaklı
Katılım
17 Kas 2014
Mesajlar
329
Tepkime puanı
9
Puanları
0
Münafık sensin, IŞİD müntesipleri müslümandırlar... Onları desteklemekten ve onlara dua etmekten başka bir hal içersinde olabilir miyim ben..!!!
Allah kafirleri sevmez ve onların amansız düşmanıdır..!!!!
Senin de defterinin dürüleceği günler yakındır..!!!!
Yakından tanımadığı insanlar hakkında pek emin konuşurken buluyorum bazılarını böyle.
İsimlerin büyüsüne kapılıyor insanlar. Müslüman kafir mafir. İslami mislami.

Zanlarını takip ede ede, belki belli odaklara karşı muhalefette aşırıya veya yanlışlığa gittiklerinden ve yeri gelince nokta nokta sözün daha doğrusunu söylemekte gevşeklik gösterdiklerinden er ya da geç yanılıyorlar. Veya yanılgıları ortaya seriliyor.

Evet istediğiniz şey şey yüksekse (hatta alçaksa) elbette daha çok sınanırsınız. Böyle bir dünyada olduğumuzu bilmeli değil miyiz?

Örneğin İŞİD'e gelince. Yaptıklarında ruh yoktur, işid askerlerinin ellerinde kuranın k si de yoktur. Ebu bekir bilmem kim ölmeden(!?) önce insanları kekledi, zeka düzeyleriyle kalabalıklara aslında hakaret edip gitti, belki de insandan bir şeytan demeli, onun hiçbir gücü yoktu ama insanların düşük akıllarını, şikayetlerini, isyanlarını kullanarak bir ateş yaktı

Evet istediğiniz şey şey yüksekse (hatta alçaksa) elbette daha çok sınanır veya cezalandırılırsınız. Böyle bir dünyada olduğumuzu bilmeli değil miyiz?
 
Üst