Dünyâ, mayın tarlası gibidir

bulut_bey79

Kıdemli Üye
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
12,118
Tepkime puanı
324
Puanları
0
Konum
istanbul
Web sitesi
3422unitedstates.spaces.live.com
Dünyâ, mayın tarlası gibidir
01.11.2010

İnsânın diğer varlıklardan en büyük farkı, bedeninin yanında rûhunun bulunması, düşünebilmesi, bütün olayları aklı ile muhâkeme edebilmesi, karâr verebilmesi, bu karârları uygulayabilmesi, iyiliği, kötülüğü birbirinden ayırabilmesi, hatâ işlediğini anlayabilmesi bunun için pişmanlık duyması ve benzeri gibi üstünlükleridir. Acaba insân, kendisine verilen bu çok yüksek özellikleri, kendi başına ve hiçbir rehber, yol gösterici olmadan kullanabilir mi, kendi başına doğru yolu bulabilir ve Allahü teâlâyı tanıyabilir mi veya tanıyabilmiş midir?

Tarihî hâdiseler incelendiği zaman, insanların, Allahü teâlânın gönderdiği bir rehber olmadan kendi başlarına gittiklerinde, hep yanlış yollara saptıkları görülmektedir. İnsân, kendisini yaratan büyük kudret sâhibinin var olduğunu, aklı sâyesinde anlamış, hissetmiş ise de, Ona giden yolu bulamamış ve Allahü teâlâyı kendi başına bir türlü tanıyamamıştır. Bugün bile güneşe ve ateşe tapanlar vardır. Bunlara da şaşmamalıdır. Çünkü rehbersiz, karanlıkta doğru yol bulunamaz. Zaten İsrâ sûresinin 15. âyetinde meâlen; (Biz, Peygamber göndererek bildirmeden önce azâb yapıcı değiliz) buyurulmaktadır.

Allahü teâlâ, kullarına verdiği akıl, düşünme kuvvetinin nasıl kullanılacağını onlara öğretmek, kendi birliğini onlara tanıtmak ve iyi işleri kötü, zararlı işlerden ayırmak için, dünyâya Peygamberler göndermiştir. Peygamberler, insanlık sıfâtlarında, diğer insanlar gibidir. Farkları, zekâ, muhâkeme kuvvetlerinin çok üstün olması, tertemiz ahlâklı ve Allahü teâlânın emirlerini insânlara bildirecek güçte bulunmalarıdır. Bu sebeple Peygamberler, insânlar için en büyük rehberlerdir.

Din hakkında hiç bilgisi olmayan bir kimse de, bir rehber olmadan Kur’ân-ı kerîmin ve hadîs-i şerîflerin derin ma’nâsını anlayamaz. En mükemmel bir sporcu bile, yüksek bir dağa çıkarken kendisine bir rehber arar. Çok iyi silâh kullanan bir kimse de, kendisine verilen yeni bir silâhın nasıl kullanılacağı kendine öğretilmeden, onu doğru kullanamaz. Bunun içindir ki, din ve îmân işlerinde, Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîfler yanında kendilerine Ehl-i sünnet âlimi, Mürşid-i kâmil ismi verilen büyük din âlimlerinin eserlerinden faydalanmak gerekmektedir. İslâm dînindeki rehberlerin, mürşid-i kâmillerin, Peygamber efendimiz ve eshâb-ı kirâmdan sonra en üstünleri, dört mezheb imâmlarıdır. Bu dört imâm, İslâm dîninin dört temel direkleridir. Kur’ân-ı kerîmin ve hadîs-i şerîflerin ma’nâlarını doğru olarak öğrenmek için, bunlardan birinin kitâplarını okumak lâzımdır. Bunların her birinin kitâplarını açıklayan binlerce âlim gelmiştir. Bu açıklamaları okuyan, İslâm dînini doğru olarak öğrenir. Bu kitâpların hepsindeki îmân bilgileri aynıdır. Bu doğru îmâna, Ehl-i Sünnet i’tikâdı, inancı denir. Sonradan uydurulan, bunlara uymayan bozuk, sapık inanç yollarına bid’at ve dalâlet yolları denir.

Şu noktayı iyi bilmelidir ki, insânı dalâletten, kötü yoldan ilim ve âlimler kurtarır. Rehber olmadan doğru yola kavuşulamaz. Bunun için, Ehl-i sünnet âlimlerini ve bunların yazdığı doğru din kitâplarını arayıp, bulmak lâzımdır. Zira; “Âmâ olan, elinde değnek olmadan aslâ yolunu bulamaz” demişlerdir.

Dînini, îmânını kurtarmak için, çâre, rehber arayan kimsenin, şuraya, buraya değil, din mütehassısı olan ehl-i sünnet âlimlerine başvurması lâzımdır.

Netice olarak dünyâ, mayın tarlası gibidir. Bu mayınlara çarpmadan âhirete îmân ile gitmek çok zordur. Karanlık ve tehlikeli tuzaklarla dolu olan âhiret yolculuğunda bu mayınların, tuzakların yerlerini bilen bir rehber, bir mübârek zât, insanın elinden tutmazsa bu meşakkatli, tehlikelerle dolu yolculukta yürüyebilmek imkânsızdır. Allahü teâlâ kime bir ışık, bir rehber nasib ederse çok şükretmesi lâzımdır. Ahmed bin Yahyâ Münîrî hazretlerinin bir talebesine hitaben buyurduğu gibi:
“Ey genç, yolun uzun ve tehlikelerle doludur, o yüzden bir yol gösterene sarıl!”
osman ünlü makale
 
Üst