-cumhuriyet-

tebeyyün

Doçent
Katılım
1 Tem 2006
Mesajlar
548
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
istanbul
CUMHURİYET

İnsanların ortak ihtiyaçlarını karşılanması ve insanlığa faydalı olan işlerin yapılması devletin "varlık sebebi" olarak kabul edilmiştir. Mesele bu açıdan ele alındığı zaman "insanlığa hizmet" hadisesi gündeme girer. Dolayısıyla devleti şu şekilde tarif etmek mümkündür: İnsanların ortak ihtiyaçlarından doğan, birbirleriyle olan ilişkilerini sosyal sözleşme esaslarına göre düzenleyen, bir ülke üzerindeki siyasî ve hukukî iktidarın müessese mahiyetindeki görünümüne devlet denilir. Tariften de anlaşılacağı üzere devlet, müşahhas ve mücerred bir çok unsurun bir araya gelmesi sonucu ortaya çıkar. Bir devletin, siyasî, iktisadî, ictimai çerçevesini ve iskeletini teşkil eden yazılı-yazısız bütün hukukî ilkelerine "anayasa" adı verilir. Genellikle insanların ortak ihtiyaç ve iradelerini (sosyal sözleşme esaslarını) kabul ettikleri anayasalarında görmek mümkündür. Dolayısıyla Allahû Teâla (cc)'ya iman eden ve O'na ibadeti esas alan insanların, kendi aralarındaki sosyal sözleşmeleri, İslâm dinine dayanır. Nitekim İbn-i Hümam: "Mü'minlerin kendi içlerinden bir imam (devlet başkanı, ulû'lemr) seçmelerinin sebebi, İslâm dininin emirlerini hakkı ile edâ etmektir." diyerek, müslümanların sosyal sözleşmelerinin mahiyetini ortaya koymaktadır. Tağuta kulluğu esas alan insanlar sosyal sözleşmelerini kuvvet dengelerine göre tesbite gayret ederler. Hakimiyetin mahiyeti ve hükümet şekilleri tarih boyunca tartışılmıştır. "Cumhuriyet" kavramı, bu tartışmaların odak noktalarından birisidir. Şimdi bu nokta üzerinde duralım.

Cumhuriyet Arapça bir kelimedir. el-Müncid isimli lûgatta şunlara yer verilmiştir: "Cemhere: Bir araya getirme, toplama. Cumhur: Kavmin cemaati, her şeyin büyüğü, kavmin büyükleri, eşrafı, ileri gelenleri. Cumhuriyet: İdarecileri belli bir dönem için seçilen ve idaresi tevarüse (babadan oğula, mirasa) dayanmayan, ümmetin cumhurunun seçimi ile belirlenen yönetim"1 Şemseddin Sâmi Kâmus isimli eserinde cumhuriyeti şu şekilde tarif etmektedir: "seçilen bir reisin altındaki heyet."2

İslâmî kaynaklarda, âlimlerin büyük çoğunluğunun bir fikir etrafında birleştiğini ifade etmek için "cumhurun kavli böyledir" denilir. Meselâ: "Sebep nedir?" sualine cevap verilirken:

"Fâkihlerin cumhuruna göre sebep; hükmün varlığı için, Şâri (Hüküm koyucu) tarafından bir emâre olarak belirtilen mazbut ve açık bir şeydir."3 tarifi yapılır. İslâm fıkhında icma, kat'i bir delil olduğu halde, cumhurun görüşü kat'i bir delil değildir: Ancak amel edilebilecek kuvvetli bir rivayettir.

Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Benim ümmetim dalâlet (sapıklık) üzerinde ittifak etmez." buyurduğu bilinmektedir. Bir diğer hadis-i şerifte, "Mü'minlerin güzel gördüğü şey, Allahû Teâla (cc) katında da güzeldir."5 hükmü beyan buyurulmuştur. Bunlar, ümmetin çoğunluğu (cumhur) tarafından kabul edilen delil ile amel edilebileceğini göstermektedir.
 

tebeyyün

Doçent
Katılım
1 Tem 2006
Mesajlar
548
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
istanbul
Cumhuriyeti bir hükümet şekli olarak ele almak mümkündür. Hz. Ebû Bekir (ra)'dan itibaren siyasi yönetim, mü'minlerin bey'ati ile vücûd bulmuştur. Hz. Ömer (ra)'nin tavsiye; istişare ve bey'at sonucu hilâfet makamına geçtiği bilinmektedir. Ayrıca Resûl-i Ekrem (sav)'in, kuvvetle ve zorbalıkla insanların başına geçenleri lanetlediği sabittir 6 Bunları dikkate alan bazı müellifler; İslâm dininin "saltanatı ve babadan oğula geçen siyasi iktidar fikrini" esas almadığını izah edebilmek için, hükümet şeklini "cumhuriyet" olarak nitelendirmişlerdir. Hatta "en iyi cumhuriyet şekli İslâm'dadır" sloganını kullanan müelliflere rastlamak mümkündür.

bu iddia sahiplerine göre, insanların seçme ve seçilme haklarını kabul eden her devlet (ideolojisi ne olursa olsun) "cumhuriyet" vasfını kazanır. Başta Ebu'l-Alâ Mevdûdî olmak üzere, Bediüzzaman Said-i Nursî İhvanı Müslimîn'in önde gelen âlimleri (Abdulkadir Udeh; M. Ebu Nasr, Ömer Tilmisanî vs.) bu kanaattedirler.

Aynca tağutî şahlık rejimine karşı kıyam ederek, siyasî iktidarı ele geçiren şia-imamiye mezhebine mensup âyetullahlar "İran İslâm Cumhuriyetini" kurarak, aynı kanaati paylaşmışlardır.
 

tebeyyün

Doçent
Katılım
1 Tem 2006
Mesajlar
548
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
istanbul
Cumhuriyeti bir hükümet şekli olarak değil, bir hâkimiyet tezi ve ideoloji şeklinde ele almak da mümkün müdür? "Ana Britannica" isimli ansiklopedide cumhuriyet ile ilgili olarak şunlar zikredilmektedir: "Cumhuriyet, halkın doğrudan, ya da seçtiği temsilciler aracılığı ile egemenliği elinde tuttuğu yönetim biçimi. Cumhuriyet sözcüğü Arapça'da toplu durumda bulunan kavim ya da ulus anlamına gelen `cumhur'a dayanır. `Cumhuri' cumhura, yani ulusa ilişkin demektir. Latincedeki `Respublica' (Res: şey, olay, olgu ve publica: halk, kamu) sözcüğü de, devletin kamu malı olmasını, en yüksek emir verme yetkisinin kamuya ait olmasını ifade eder. Dolayısıyla `cumhuri devlet' ya da yalnızca cumhuriyet egemenliğin halka ait olduğu hükümet biçimi demektir.'s Dikkat edilirse; batıdaki respublica (cumhuriyet) kavramı, egemenliğin (hâkimiyetin) kayıtsız ve şartsız insana (halka) ait olmasını gündeme getirmektedir. Mesele bu açıdan ele alındığı zaman, islâm dini ile cumhuriyet ideolojisinin, taban tabana zıt olduğu kavranır. Zira Kur'an-ı Kerim'de, Resûl-i Ekrem (sav)'e hitaben: "İnsanlar arasında Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmet!.. Sakın onların (insanların) hevâ ve heveslerine uyma!" hükmü beyan buyurulmuştur. Dolayısıyla hiç kimsenin; Allahû Teâla (cc)'nın hükümlerine mukabil olmak ve onların yerine geçmek üzere hüküm icad etmesi caiz olmadığı gibi, küfür ahkâmına tâbi olması da caiz değildir.. Ayrıca Resûl-i Ekrem (sav)'in: Nefsim yed-i kudretinde olan Allahû Teâla (cc)'ya yemin olsun ki, arzusunu İslâm'a tâbi kılmayan kimse iman etmiş olmaz.1o buyurduğu sabittir. Hâkimiyet kayıtsız ve şartsız Allahû Teâla (cc)'ya aittir. Molla Hüsrev: Siyerû'l-Ecnas'ta kaydedildiğine göre bir kimse başkasına küfür (ahkâmı) ile emretmek için azmeylese, sırf bu azmi sebebiyle kâfir olur. ayet bu kimse kelime-i küfrü konuşsa ve bir cemaat de o konuşanın sözünü kabul eylese, o cemaatin hepsi kâfir olur"t ı diyerek, hâkimiyet noktasındaki inceliğe işaret etmiştir.

Batı toplumlarındaki cumhuriyet (respuhlica) anlayışı, egemenliğin (hâkimiyetin) kayıtsız ve şartsız topluma ait olmasını gündeme getirir. Dolayısıyla ideolojik bir mahiyet arzeder.

İnsanların seçme ve seçilme haklarını tanıyan her devlet (ideolojisi ne olursa olsun) cumhuriyet vasfını kazanabilir mi? Kelime mânâsı olarak buna "evet" demek mümkündür. Ancak Resûl-i Ekrem (sav)'den itibaren (Hulâfa-i Raşidîn dönemi dahil) "İslâm Cumhuriyeti" kavramı hiç kullanılmamıştır. Halbuki "cumhur" kelimesi Arapça'dır. Bati da gelişen "respublica" hareketinden sonra, bu kavram gündeme girmiştir. Bu incelik gözden kaçırılmamalıdır. Müslümanlar, halkın hâkimiyetini esas alan rejimleri değil, insanların rızâsına ve şeriata dayanan hilâfet sistemini savunurlar.
 

tebeyyün

Doçent
Katılım
1 Tem 2006
Mesajlar
548
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
istanbul
KAYNAKLAR

(1) el-Bustani, Müncid, Beyrut:1974, sh.102.
(2) Şemseddin Sâmi, Kâmus-u Türki, c. I, sh. 482.
(3) Muhammed Ebû Zehra, İslâm Hukuku Metodolojisi, Ankara 1979, sh. 53.
(4) Sünen-i İbn-i Mace, İst. I401, Çağrı Yay. c. II, sh. 1301, Had. no: 3950.
(5) İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, İst:1401, c. I, sh. 379.
(6) Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi, Mevkıfû'l-Beşer, Kahire 1352, sh. 26.
(7) Ebu'l-Alâ Mevdûdî, Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi ve Hz. Peygamber, Ank. 1983, Pınar Yay., c. I, sh. 203. Aynca Hilafet ve Saltanat, Ank.1972, Hilâl Yay., (Mevdûdî'nin tesbiti şudur: "Hz. Peygamber'den sonra, yeni doğan İslâm devletinin başına geçen Hulâfa-i Raşidîn demokratik bir rejimin temelini attılar. Hz. Muhammed (sav)'in mübarek sohbetinden kaptıkları bağımsızlık ve hürriyet fikrini her tarafa yaydılar. Halifeler bir yandan devletin temelini cumhuriyet, demokrasi, istişare, insan hak ve hüıriyetleri ilkeleri üzerine atarken, bir yandan da kendilerini diğer insanlarla eşit saydılar.") Bediüzzaman Saicl-i Nürsî (rha) hükümet biçimi olarak cumhuriyeti savunmuştur. Gertiş bilgi içirı bkz: Safa Mürsel, Bediüzzaman Said-i Nursî ve Devlet Felsefesi, İst. 1976, Yeni Asya Yay., sh. 263 vd..
(8) Ana Britannica, İst.1987, c. Vİ, sh. 251 ("Cumhuriyet" maddesi).
(9) Maide sûresi: 49
(10) İbn-i Kesir, Tefsirû'l-Kur'ân'il-Aziym, Beyrut 1969,' c. III, sh. 490.
(11) Molla Hüsrev, Dürerû'l-Hükkâm fi Şerhi'I-Gûreri'l Ahkâm, İst.1307, c. I, sh. 324.
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
İslamda yönetim şeklinin belirlenmiş bir örneği yoktur.Durumun maslahatı neyi icab ettiriyorsa o yönetim şekli icra edilir.Yazıda atıf yapılan bir hadisin kaynağı belirtilmediği için tahkik imkanı yok:''kuvvetle ve zorbalıkla insanların başına geçenleri lanetlediği sabitti''

Halbuki ehli sünnete göre mesela İmam Ebu Yusr Muhammed Pezdevinin '' Ehli Sünnet Akaidi'' kitabında mesele 66 da :'' Sünnet ve Cemaat ehli; '' birisi insanlara galib gelse ve şevket ve kuvvet sahibi olduğu halde imam olarak otursa bu kişi imam olur ve hükümleri , emirleri yerine getirilir, infaz olur'' denmiştir.

Önemli olan kuvvetle, zorla iş başına gelen bir kişinin , Allah Tealanın hükümlerini uygulayıp uygulmadığı söz konusudur.Aksi halde yani bu kuvvet uygulayan kişiye karşı çıkmak daha fazla kan dökülmesine, fitneye sebeb olabilir. Ehli Sünnetin görüşü bu olunca , yukarıda hadis diye aktarılan sözün, hadis olmaması iktiza eder.

Zira EhliSünnet, sünneti muhafaza eden demektir, sünneti kaldıran değil!Kaldıki bu hadise kaynak olarak zikredilen Allame Şeyhulİslam Mustafa Sabri Efendi rahimehullah ın 1. cildindeki sayfa numarasına baktık , böyle bir hadise rastlamadık.Cit ve sayfa numarası verilirse , bakılabilinir.








İslamda saltanat yok diyenler , bilmelidirlerki, İslami idarede hiyerarşinin teeessüsü için emredilmiş bir şekil mevcut değildir. Bunun manası bu mes'elenin maslahata göre hareket edilmek üzere ictihada havale edilmiş olmasıdır.

Hazreti Ömere ölüm döşeğinde sormuşlardır: ''Yerine oğlun Abdullahı seçelim mi?''

Cevab: '' - Hayır , bir evden bir kurban yeter.''

Peki, Hazreti Ömer bu teklif karşısında acaba niçin

_ ''Hayır, bu iş babadan oğula geçmek suretiyle olmaz!'' demiyor!.. Eğer bu usul iddia edildiği gibi İslamın ruhuna taban tabana zıt olsa idi, Hazreti Ömer'in ademi kabulü evveliyetle bu sebebe istinad etmesi gerekmez miydi?

Ayrıca, Hazreti Ali 'ye ölümü yaklaştığı anda sordular :' Senden sonra oğlun Hasan'a biat edelim mi?!''

Cevab: '' _ Bunu size ne tavsiye ederim, ve nede yapmayınız derim...''

Yine iddia edildiği gibi '' Saltanat Belası '' (Mustafa İslamoğlu, İmamlar ve Sultanlar'a atıf) onbeş asırlık İslam tarihinin en büyük yarası ise (aynı esere ve İhsan Süreyya Sırmaya , Hilafetten saltanata atıf) ,Hazreti Ali bunu niçin şiddetle ve nefretle reddetmemiştir.

Böyle olduğu halde son zamanlarda bir kısım ehli sünnet dışı(alevi çömezleri) kişiler ortalığa ''Hilafet başka, saltanat başka'' yaygarasını yayıyorlar!Bunlara göre Hilafet Hazreti Aliden sonra saltanata dönüşmüş, yani Hilafet olmaktan çıkmış mış!! Demekki Hulefayı raşidinden sonra tatbikat İslami değildir!!

Bunlar ''köpeksiz köy bulmuş, değneksiz gezen ''lerdir.Yoksa koskoca İslam tarihi , en metin usul ve esaslarla '' İslami ilimleri tedvin eden ulema sahipsizmidir!

Saltanat bukadar İslama aykırı bir müessese ise ,Hazreti Peygamber aleyhisselam, '' adaletle hükmeden sultanlar''ı neden medhu sena etmiştir.Bu, adaletle hükmedildiği takdirde, saltanatta bir beis olmadığını ifade etmezmi?

Kütüb-ü Ehadisten ''El Camiu-ssağir'' de mündemiç 7 tane hadisi-şerif'' Essultanu zıllullahi fil ard...'' ibaresiyle başlar.Yani sultan yeryüzünde Allahın gölgesidir.

Gerçek şudurki, şekil değil, ruh emredilmiştir.
 

tebeyyün

Doçent
Katılım
1 Tem 2006
Mesajlar
548
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
istanbul
İslamda yönetim şeklinin belirlenmiş bir örneği yoktur.Durumun maslahatı neyi icab ettiriyorsa o yönetim şekli icra edilir.Yazıda atıf yapılan bir hadisin kaynağı belirtilmediği için tahkik imkanı yok:''kuvvetle ve zorbalıkla insanların başına geçenleri lanetlediği sabitti''

Halbuki ehli sünnete göre mesela İmam Ebu Yusr Muhammed Pezdevinin '' Ehli Sünnet Akaidi'' kitabında mesele 66 da :'' Sünnet ve Cemaat ehli; '' birisi insanlara galib gelse ve şevket ve kuvvet sahibi olduğu halde imam olarak otursa bu kişi imam olur ve hükümleri , emirleri yerine getirilir, infaz olur'' denmiştir.

Önemli olan kuvvetle, zorla iş başına gelen bir kişinin , Allah Tealanın hükümlerini uygulayıp uygulmadığı söz konusudur.Aksi halde yani bu kuvvet uygulayan kişiye karşı çıkmak daha fazla kan dökülmesine, fitneye sebeb olabilir. Ehli Sünnetin görüşü bu olunca , yukarıda hadis diye aktarılan sözün, hadis olmaması iktiza eder.

Zira EhliSünnet, sünneti muhafaza eden demektir, sünneti kaldıran değil!Kaldıki bu hadise kaynak olarak zikredilen Allame Şeyhulİslam Mustafa Sabri Efendi rahimehullah ın 1. cildindeki sayfa numarasına baktık , böyle bir hadise rastlamadık.Cit ve sayfa numarası verilirse , bakılabilinir.








İslamda saltanat yok diyenler , bilmelidirlerki, İslami idarede hiyerarşinin teeessüsü için emredilmiş bir şekil mevcut değildir. Bunun manası bu mes'elenin maslahata göre hareket edilmek üzere ictihada havale edilmiş olmasıdır.

Hazreti Ömere ölüm döşeğinde sormuşlardır: ''Yerine oğlun Abdullahı seçelim mi?''

Cevab: '' - Hayır , bir evden bir kurban yeter.''

Peki, Hazreti Ömer bu teklif karşısında acaba niçin

_ ''Hayır, bu iş babadan oğula geçmek suretiyle olmaz!'' demiyor!.. Eğer bu usul iddia edildiği gibi İslamın ruhuna taban tabana zıt olsa idi, Hazreti Ömer'in ademi kabulü evveliyetle bu sebebe istinad etmesi gerekmez miydi?

Ayrıca, Hazreti Ali 'ye ölümü yaklaştığı anda sordular :' Senden sonra oğlun Hasan'a biat edelim mi?!''

Cevab: '' _ Bunu size ne tavsiye ederim, ve nede yapmayınız derim...''

Yine iddia edildiği gibi '' Saltanat Belası '' (Mustafa İslamoğlu, İmamlar ve Sultanlar'a atıf) onbeş asırlık İslam tarihinin en büyük yarası ise (aynı esere ve İhsan Süreyya Sırmaya , Hilafetten saltanata atıf) ,Hazreti Ali bunu niçin şiddetle ve nefretle reddetmemiştir.

Böyle olduğu halde son zamanlarda bir kısım ehli sünnet dışı(alevi çömezleri) kişiler ortalığa ''Hilafet başka, saltanat başka'' yaygarasını yayıyorlar!Bunlara göre Hilafet Hazreti Aliden sonra saltanata dönüşmüş, yani Hilafet olmaktan çıkmış mış!! Demekki Hulefayı raşidinden sonra tatbikat İslami değildir!!

Bunlar ''köpeksiz köy bulmuş, değneksiz gezen ''lerdir.Yoksa koskoca İslam tarihi , en metin usul ve esaslarla '' İslami ilimleri tedvin eden ulema sahipsizmidir!

Saltanat bukadar İslama aykırı bir müessese ise ,Hazreti Peygamber aleyhisselam, '' adaletle hükmeden sultanlar''ı neden medhu sena etmiştir.Bu, adaletle hükmedildiği takdirde, saltanatta bir beis olmadığını ifade etmezmi?

Kütüb-ü Ehadisten ''El Camiu-ssağir'' de mündemiç 7 tane hadisi-şerif'' Essultanu zıllullahi fil ard...'' ibaresiyle başlar.Yani sultan yeryüzünde Allahın gölgesidir.

Gerçek şudurki, şekil değil, ruh emredilmiştir.

Evet islamda saltanat yoktur diyemeyiz!(kaldı ki osmanlı ailesi gönüllerdeki yerini korumaktadır)
zira dinin bayraktarlığını yapanlarada büyük bir haksızlık olur.Birde efedimizin istanbulla ilgili sözlerinide bir yere oturtamayız öyle değil mi? İşin aslı dediğiniz gibi de olmuştur.Durum neyi gerktiriyorsa o şekilde de olmuştur.Ancak mesele (konu) cumhuriyettir.Biz de ise bir islam cumhuriyetinden söz etmek mümkün değildir."Önemli olan kuvvetle, zorla iş başına gelen bir kişinin , Allah Tealanın hükümlerini uygulayıp uygulmadığı söz konusudur.Aksi halde yani bu kuvvet uygulayan kişiye karşı çıkmak daha fazla kan dökülmesine, fitneye sebeb olabilir. Ehli Sünnetin görüşü bu olunca , yukarıda hadis diye aktarılan sözün, hadis olmaması iktiza eder."
Kaynağa ise bakacak durumum yok.Hayırla kalın...
 
Üst