CUMHURİYET
İnsanların ortak ihtiyaçlarını karşılanması ve insanlığa faydalı olan işlerin yapılması devletin "varlık sebebi" olarak kabul edilmiştir. Mesele bu açıdan ele alındığı zaman "insanlığa hizmet" hadisesi gündeme girer. Dolayısıyla devleti şu şekilde tarif etmek mümkündür: İnsanların ortak ihtiyaçlarından doğan, birbirleriyle olan ilişkilerini sosyal sözleşme esaslarına göre düzenleyen, bir ülke üzerindeki siyasî ve hukukî iktidarın müessese mahiyetindeki görünümüne devlet denilir. Tariften de anlaşılacağı üzere devlet, müşahhas ve mücerred bir çok unsurun bir araya gelmesi sonucu ortaya çıkar. Bir devletin, siyasî, iktisadî, ictimai çerçevesini ve iskeletini teşkil eden yazılı-yazısız bütün hukukî ilkelerine "anayasa" adı verilir. Genellikle insanların ortak ihtiyaç ve iradelerini (sosyal sözleşme esaslarını) kabul ettikleri anayasalarında görmek mümkündür. Dolayısıyla Allahû Teâla (cc)'ya iman eden ve O'na ibadeti esas alan insanların, kendi aralarındaki sosyal sözleşmeleri, İslâm dinine dayanır. Nitekim İbn-i Hümam: "Mü'minlerin kendi içlerinden bir imam (devlet başkanı, ulû'lemr) seçmelerinin sebebi, İslâm dininin emirlerini hakkı ile edâ etmektir." diyerek, müslümanların sosyal sözleşmelerinin mahiyetini ortaya koymaktadır. Tağuta kulluğu esas alan insanlar sosyal sözleşmelerini kuvvet dengelerine göre tesbite gayret ederler. Hakimiyetin mahiyeti ve hükümet şekilleri tarih boyunca tartışılmıştır. "Cumhuriyet" kavramı, bu tartışmaların odak noktalarından birisidir. Şimdi bu nokta üzerinde duralım.
Cumhuriyet Arapça bir kelimedir. el-Müncid isimli lûgatta şunlara yer verilmiştir: "Cemhere: Bir araya getirme, toplama. Cumhur: Kavmin cemaati, her şeyin büyüğü, kavmin büyükleri, eşrafı, ileri gelenleri. Cumhuriyet: İdarecileri belli bir dönem için seçilen ve idaresi tevarüse (babadan oğula, mirasa) dayanmayan, ümmetin cumhurunun seçimi ile belirlenen yönetim"1 Şemseddin Sâmi Kâmus isimli eserinde cumhuriyeti şu şekilde tarif etmektedir: "seçilen bir reisin altındaki heyet."2
İslâmî kaynaklarda, âlimlerin büyük çoğunluğunun bir fikir etrafında birleştiğini ifade etmek için "cumhurun kavli böyledir" denilir. Meselâ: "Sebep nedir?" sualine cevap verilirken:
"Fâkihlerin cumhuruna göre sebep; hükmün varlığı için, Şâri (Hüküm koyucu) tarafından bir emâre olarak belirtilen mazbut ve açık bir şeydir."3 tarifi yapılır. İslâm fıkhında icma, kat'i bir delil olduğu halde, cumhurun görüşü kat'i bir delil değildir: Ancak amel edilebilecek kuvvetli bir rivayettir.
Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Benim ümmetim dalâlet (sapıklık) üzerinde ittifak etmez." buyurduğu bilinmektedir. Bir diğer hadis-i şerifte, "Mü'minlerin güzel gördüğü şey, Allahû Teâla (cc) katında da güzeldir."5 hükmü beyan buyurulmuştur. Bunlar, ümmetin çoğunluğu (cumhur) tarafından kabul edilen delil ile amel edilebileceğini göstermektedir.
İnsanların ortak ihtiyaçlarını karşılanması ve insanlığa faydalı olan işlerin yapılması devletin "varlık sebebi" olarak kabul edilmiştir. Mesele bu açıdan ele alındığı zaman "insanlığa hizmet" hadisesi gündeme girer. Dolayısıyla devleti şu şekilde tarif etmek mümkündür: İnsanların ortak ihtiyaçlarından doğan, birbirleriyle olan ilişkilerini sosyal sözleşme esaslarına göre düzenleyen, bir ülke üzerindeki siyasî ve hukukî iktidarın müessese mahiyetindeki görünümüne devlet denilir. Tariften de anlaşılacağı üzere devlet, müşahhas ve mücerred bir çok unsurun bir araya gelmesi sonucu ortaya çıkar. Bir devletin, siyasî, iktisadî, ictimai çerçevesini ve iskeletini teşkil eden yazılı-yazısız bütün hukukî ilkelerine "anayasa" adı verilir. Genellikle insanların ortak ihtiyaç ve iradelerini (sosyal sözleşme esaslarını) kabul ettikleri anayasalarında görmek mümkündür. Dolayısıyla Allahû Teâla (cc)'ya iman eden ve O'na ibadeti esas alan insanların, kendi aralarındaki sosyal sözleşmeleri, İslâm dinine dayanır. Nitekim İbn-i Hümam: "Mü'minlerin kendi içlerinden bir imam (devlet başkanı, ulû'lemr) seçmelerinin sebebi, İslâm dininin emirlerini hakkı ile edâ etmektir." diyerek, müslümanların sosyal sözleşmelerinin mahiyetini ortaya koymaktadır. Tağuta kulluğu esas alan insanlar sosyal sözleşmelerini kuvvet dengelerine göre tesbite gayret ederler. Hakimiyetin mahiyeti ve hükümet şekilleri tarih boyunca tartışılmıştır. "Cumhuriyet" kavramı, bu tartışmaların odak noktalarından birisidir. Şimdi bu nokta üzerinde duralım.
Cumhuriyet Arapça bir kelimedir. el-Müncid isimli lûgatta şunlara yer verilmiştir: "Cemhere: Bir araya getirme, toplama. Cumhur: Kavmin cemaati, her şeyin büyüğü, kavmin büyükleri, eşrafı, ileri gelenleri. Cumhuriyet: İdarecileri belli bir dönem için seçilen ve idaresi tevarüse (babadan oğula, mirasa) dayanmayan, ümmetin cumhurunun seçimi ile belirlenen yönetim"1 Şemseddin Sâmi Kâmus isimli eserinde cumhuriyeti şu şekilde tarif etmektedir: "seçilen bir reisin altındaki heyet."2
İslâmî kaynaklarda, âlimlerin büyük çoğunluğunun bir fikir etrafında birleştiğini ifade etmek için "cumhurun kavli böyledir" denilir. Meselâ: "Sebep nedir?" sualine cevap verilirken:
"Fâkihlerin cumhuruna göre sebep; hükmün varlığı için, Şâri (Hüküm koyucu) tarafından bir emâre olarak belirtilen mazbut ve açık bir şeydir."3 tarifi yapılır. İslâm fıkhında icma, kat'i bir delil olduğu halde, cumhurun görüşü kat'i bir delil değildir: Ancak amel edilebilecek kuvvetli bir rivayettir.
Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Benim ümmetim dalâlet (sapıklık) üzerinde ittifak etmez." buyurduğu bilinmektedir. Bir diğer hadis-i şerifte, "Mü'minlerin güzel gördüğü şey, Allahû Teâla (cc) katında da güzeldir."5 hükmü beyan buyurulmuştur. Bunlar, ümmetin çoğunluğu (cumhur) tarafından kabul edilen delil ile amel edilebileceğini göstermektedir.