çocuk eğitiminde disiplin nasil sağlanir

bencan

Üye
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
188
Tepkime puanı
0
Puanları
0
ÇOCUK EĞİTİMİNDE DİSİPLİN NASIL SAĞLANIR

TÜRKİYE'DE maalesef, evlilik öncesinde gençlere ana -baba eğitimi verecek yaygın bir eğitim kurumumuz ve bu yönde işleyen bir eğitim politikamız yok. Genç anne babalar, çocuklarını yetiştirirken kendi anne ve babalarını model almakta, anne ve babalarından gördükleri eğitim şeklini uygulamaktadırlar. Yüksek eğitim almış anne babalar bile, ailelerinden aldıkları eğitimin tesirinden kurtulamamakta, aşırı baskı ve otoriter tutuma reaksiyon olarak, 'modern eğitim' adı altında aşırı hoşgörüye dayanan bir tutum izlemektedirler.



Her şeyden önce, çocuk eğitimi bilgi, tutarlılık ve disiplin isteyen bir konudur. Okul çağına gelmiş çocuklar üzerinde yapılan araştırmalar, anne babaların çocuk eğitirken beş ayrı tutum izlediklerini gösteriyor:

1. Aşırı baskıya dayanan otoriter tutum,

2. Aşırı serbestliğe dayana çocuk merkezli tutum.

3. Dengesiz, tutarsız ve sorumsuz tutum,

4. Aşırı koruyucu ve kollayıcı tutum,

5. Sevgiye dayalı, güven verici, hoşgörülü tutum.

Aşırı baskıya dayanan otoriter tutum:

'Disiplin' dendiği zaman çoğu anne baba bunu dayak ve ceza ile terbiye etme' olarak algılamaktadır. Bu anlayış, beraberinde aşın baskıya dayanan otoriter bir tutum getirir. Gerektiğinde cezanın ve dayağın bol kullanıldığı bu tutumda amaç söz dinleyen, kurallara uyan, verilen görevleri yerine getiren, terbiyeli, sessiz, uslu, nazik, dürüst bir çocuk yetiştirmektir. Ancak sonuç hiç de böyle olmamakta; yanlış yapmaktan korkan, kendisine güveni olmayan, kolayca başkalarının etkisinde kalan, aşağılık duygusuyla ya içine kapalı ya da saldırgan bir kişilik kazanan çocuklar ortaya çıkmaktadır.

Dayak, karşı tarafı aşağılayan, kendisini işe yaramaz ve değersiz hissettiren kötü bir eğitim aracıdır. Aslında dayağı sevimsiz ve incitici kılan bizzat dayağın kendisi değil, dayak sırasında sarf edilen aşağılayıcı sözler ve takınılan saldırgan tutumdur. Bu yüzden dayağın en onur kıncı şekli, yüze vurulan tokattır. Dayağa sık başvuran anne babalar, çocuğun iyi taraflarını görmeyen, devamlı yaptığı yanlışlar üzerinde duran, suçlayan, başka çocuklarla kıyaslayan, sevgilerini beli etmeyen ve negatif bir tutum sergileyen anne babalardır.

Bir keresinde, okulda kavgacı ve tembel olarak tanınan bir çocuk şunları anlatmıştı:

-Babam yaptığım ödevleri ve yazımı beğenmez, bazen kızıp defterimi yırtar, beni döver. Bana salak, kafasız diye bağırır. Kızdığı zaman annemi de döver. Babam evde iken, canım ders yapmak istemez. Beni dövmesin diye, babam gelmeden yatarım."

Dayağın çocuğun dünyasında yol açtığı feci sonuçlar hakkında, bu sözlere eklenecek fazla bir şey olmasa gerek.



Aşırı serbestliğe dayanan çocuk merkezli tutum:

Genellikle orta yaşın üzerinde tek çocuk sahibi olan anne babalar ve diğer aile büyükleri tarafından uygulanan bir disiplin şeklidir. Aı1ede çocuğun mutlak egemenliği söz konusudur. Aile üyeleri kayıtsız şartsız çocuğun isteklerini yerine getirirler. Aşırı sevgi ve ilgi çocuğu kural tanımaz, doyumsuz biri yapar.

Anne, baba, büyük anne, büyük baba, hala, teyze bol miktarda pahalı oyuncak alarak ve her isteğini yerine getirerek çocuğun doyuma ulaşacağını zanneder. Ama çocuk yüzlerce pahalı oyuncağı olduğu halde bunlara kıymet vermez yenisini ister. Alınan her yeni oyuncakla ancak üç-beş saat oynar ve bir kenara atar. Aileye egemen olan çocuk bir kral edasıyla hareket eder, aile büyüklerine saygı duymaz. Bu çocuklar, aileye egemen olmakla kalmaz, aile dışında da egemenliklerini sürdürmek isterler. Bu yüzden, okul çağına girdiklerinde kurallara uymakta, ders çalışmakta ve arkadaş edinmekte başarısızlığa uğrar, hayal kırıklığı yaşarlar.

Dengesiz, tutarsız ve sorumsuz tutum:

Anne, baba ve aile büyükleri arasında ortak bir eğitim şekli olmayan, herkesin çocuğa farklı yaklaştığı ailelerde çocuklar neyin doğru neyin yanlış olduğunu öğrenemezler. Anne, yanlış bir davranışından dolayı çocuğa ceza vereceği zaman büyükbaba veya büyükanne "Torunuma dokunma, bırak yapsın!" diyerek arka çıkar.

Kimi zaman anne çocuğun yanında babanın tutumunu eleştirerek, "Bu çocuğu sen şımartıyorsun, senden yüz bulup beni dinlemiyor" der. Dengesizlik ve tutarsızlık, çoğu kere, anne ve babanın kendisinden kaynaklanır.

Anne çocuğu yanlış davranışından vazgeçirmek için önce alçak sesle, "Yapma!" der. Sonra sesini yükseltmeye başlar; bu da yetmeyince kızıp dayağa başvurur, arkasından çocuğu bağrına basarak özür diler.

Baba, dinlenmiş sakin bir durumda iken, çocuğun yüksek sesle müzik dinlemesine bir tepki göstermez, normal karşılar. Ancak aynı baba, yorgun ve sinirli olduğu zaman yüksek sesle müzik dinleyen çocuğuna, "Burası disko mu, kes şu müziğin sesini! Diye bağırır. Çocuk eğitim konusunda anne ve babanın sık sık birbirlerini eleştirdiklerine şahit olur. Çocuğun kafası karışır, kimin haklı kimin haksız olduğuna karar veremez.

Aşırı koruyucu ve kollayıcı tutum:

Geleneksel aile modelinde, en sık başvurulan disiplin şeklidir. Aşırı koruyucu tutumda anne babalar çocuklarını sevgi ve şefkatle örülü bir altın kafeste yetiştirirler. Çocuk adına bütün sorumluluğu anne baba üstlenir. Çocuk için neyin doğru neyin yanlış olduğuna anne baba karar verir, saç şeklinden giydiği elbiseye kadar anne babanın tercihi söz konusudur.

Daha çok anne-çocuk ilişkisinde görülen bu aşırı koruyuculuk ömür boyu devam eder. Çocuk çatal kaşık kullanacak yaşa geldiği halde, anne onu kendi eliyle beslemeyi tercih eder. Tuvaletini anne yaptırır, anne giydirir, ayakkabı bağlarını anne bağlar. Mikrop kapmasın diye kaynatılmış su içiren, sokağa çıkmasına ve arkadaş edinmesine izin vermeyen, okul çağına geldiği halde çocukla aynı yatağı paylaşan anne örnekleri az değildir. Bu anneler çocuğa sevgi verdiklerini, onu koruduklarını sanırlar; gerçekte çocuğu kendilerine bağımlı hale getirerek yalnızlıklarını ve mutsuzluklarını telafi etmektedirler. Bize başvuran yeni evli genç bir bayan baba evini özlediğini, koca evine alışamadığını, ne pişireceğini dahi telefonla annesine sormadan rahat edemediğini söylüyordu.

Aşırı koruyup kollanan çocuklarda okul korkusuna çok sık rastlanır. Sınıf ortamına alışamaz, arkadaş edinemezler.

Okulun ilk günlerinde annelerinin eteğine yapışıp bırakmayan, onlarla aynı sırada oturmakta ısrar eden çocuk örnekleri görürsünüz. Bunlar annelerine bağımlı hale gelmiş gölge tiplerdir. Gölge tipler sadece evlerinde, annelerinin dizi dibinde kendilerini güvende hissederler. Kalabalıktan hoşlanmaz, paylaşmayı ve işbirliğini bilmezler. Karşılaştıkları bir problemi anne ve babanın yardımı olmadan çözemezler. Deneme ve yanılmalarına fırsat verilmediği için kendi yeteneklerinin farkında değildirler. Sorumluluk ve liderlik almak istemezler. Emirle hareket etmeye alıştıkları için kolayca başkalarının güdümüne girerler. Sokağa, açık havaya ve güneşe çıkmalarına izin verilmediği için bağışıklık sistemleri gelişmemiştir, bulaşıcı hastalıklara kolay yakalanırlar.

Sevgiye dayalı, güven verici, hoşgörülü tutum:

Bir çocuk sevgi, şefkat, yardımlaşma, sadakat, işbirliği, sorumluluk ve güven duygularını ancak aile içinde yaşayarak öğrenebilir. Bu duyguların sonradan eğitim kurumlan tarafından kazandırılması çok zor hatta imkânsızdır, diyebiliriz.

Çocuk eğitiminde 1-3 yaş dönemi çok önemlidir. Bir çocuk 3 yaşına ulaştığında ya güvenli ya da güvensiz bir kişilik kazanmıştır, Anne sevgisinden ve ilgisinden mahrum kalan bir çocuk, güven duygusu kazanamaz. Doğum sırasında annelerini kaybeden, bakıcı elinde yetişen, cami kapılarına terk edilen, kimsesizler yurdunda büyüyen, sonradan evlat edinilen çocuklar sevmeyi öğrenememekte, çok iyi bakılıp beslenseler dahi zihinsel ve ruhsal yönden geri kalmaktadırlar. Çocuk sevildiğini hissetmeden hayata bağlanamaz. Çocuk için hayatı anlamlı kılan anne ve baba sevgisidir.

Çocuklarına iyi bir eğitim vermek isteyen anne-babaların gözden kaçırdığı bir gerçeği burada dile getirmek istiyoruz. 1-3 yaş için doğru olan eğitim tutumları 3-6 yaş için geçerli değildir. Çocuk konuşmaya ve yürümeye başladıktan sonra hızlı bir öğrenme sürecine girer. Elinin ulaştığı her şeye dokunmak, incelemek, denemek ister. Sıcak bir sobaya yaklaşırken defalarca "Cıs, yanarsın " demeniz bir anlam taşımaz. Ancak elini sobaya dokunup canı yandığında, yani deneyip yanıldığında sıcaklık hakkında gerçek bilgiye ulaşmış olur. Hayati bir tehlike olmadığı sürece çocuğun hareketlerine müdahale edilmemeli, deneme-yanılma yapmasına izin verilmelidir. Çocuk ancak böyle bir hoşgörü ortamında deneme yaparak doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayırma ve yeteneklerini keşfetme imkânı bulabilir. Devamlı müdahale edilen, neyi nasıl yapacağı söylenen, yanlış yaptığında sebebi açıklanmadan azar işiten ve ceza gören bir çocukta 'özdenetim" veya 'iç denetim' dediğimiz kendi başına karar verme yeteneği gelişmez. Disiplinden amaç, çocukta anne-baba yanında değilken, yani dış denetim baskısı ve ceza korkusu olmadan kendi başına kurallara uyma, görevlerini yapma, iyi ile kötüyü birbirinden ayırma ve doğru davranışlarda bulunma yeteneği kazandırmaktır. Çocuğun sosyal gelişmesinde oyun ve arkadaşın payı büyüktür. Çocuk ancak oyun ve arkadaş yardımı ile aile dışı dünyayı tanıyabilir. Sokak, çocuğun dış dünya ile tanıştığı, benmerkezcilikten kurtularak 'ben ve başkaları' kavramını pekiştirdiği, kendisini başkasının gözü ile değerlendirmeyi, yardımlaşmayı, işbirliğini, kurallara uymayı öğrendiği mükemmel bir eğitim ortamıdır. Aşırı koruma altında yetişen, sokaktan, arkadaştan ve oyundan mahrum bırakılan çocuklarda 'sosyal fobi' adını verdiğimiz özgüven eksikliği ve uyum bozukluğu görülme ihtimali oldukça yüksektir.

Aşırı müdahale çocuğun yeteneklerini köreltir

3-6 yaş çocuğu aşırı koruyup kollanmadan ve müdahaleden, yorulmak bilmez. Atlar, zıplar, tırmanır, gözü karadır, kaza yapacağından korkmaz. Kas ve sinir gelişimi için çok önemli olan bu hareketleri sınırlandığı ve yasaklandığı zaman hırçın, inatçı ve saldırgan bir kişiliğe bürünür. Anne ve babayı kızdırmaktan zevk alır.

Yeterli kas ve sinir gelişimine sahip olduktan sonra çocuğun tuvaletini kendi kendine yapmasına, yemeğini kendi başına yemesine, kendi başına giyinip soyunmasına, arkadaşlarıyla sokakta oynamasına, eve arkadaş davet etmesine fırsat verilmelidir. Başarısızlıktan çok başarıları üzerinde durmalı, yanlış davranışlarında ikaz edilmeli, doğru davranışları övülerek kendine güvenmesi sağlanmalıdır. Evde adam yerine konan, duygularını rahatça ifade etmesine izin verilen, anne ve babanın doğru ve yanlış davranışlar konusunda ortak tutum takındığı ailelerde çocuklar, ruh sağlıkları yerinde, özgüven ve sorumluluk duyguları gelişmiş olduğundan okul başarıları da yüksektir.

Şartlı sevgiye, baskıya, otoriteye ve cezaya bağlı okul başarısı uzun ömürlü olamaz. Elimizde ilköğretimde okul başarısı yüksek olduğu halde lisede düşme gösteren pek çok örnek var. Sevgi şarta bağlanamaz. "Okulda başarılı olur, yüksek notlar alır f takdirname getirirsen seni severim," diyen bir anne veya baba aslında çocuğu sevgi ile tehdit etmektedir. Çocukta devamlı başarısız olma ve anne baba sevgisini kaybetme korkusu vardır. Başarılı olduğu halde, bu korku sebebiyle, sindirim ve uyku bozuklukları yaşayan öğrencilerimizin sayısı az değildir.

Okul başarısında, ailede verilen okul öncesi eğitimin payı büyüktür. Okula yeni başlayan bir çocuğun başarılı veya başarısız, bir hafta içinde öğrencilerini gözlemleyerek aileleri hakkında, bir hafta içinde öğrencilerini gözlemleyerek aileleri hakkında bir kanaate varabilir. Ailede sevilen, değer verilen. Öz güven ve sorumluluk kazanmış bir çocuk öğrenme merakıyla doludur. Bakışları sevecen ve parlaktır. Sırada oturuşuyla, öğretmeni dinlemesiyle, derse katılmasıyla, verilen ödevi yapmasıyla, kurallara uymasıyla, arkadaşlarıyla iyi geçinmesiyle kendini belli eder.

http://www.islamveaile.com/articles.php?article_id=14662
 
Üst