Çocuk da Yaparım Kariyer de ???

meyve

Asistan
Katılım
15 Eki 2006
Mesajlar
762
Tepkime puanı
1
Puanları
0
* Beş buçuk yaşındaki oğlum bana, \"Anne! Bence insanı doğuran değil, bakan annesidir. Onun için sen de teyzem gibi bir şeysin\" dedi!

* İşe gitmek için evden çıkmam biraz zor oluyor. Özellikle Pazartesi sabahları... Kızım bana “İşe gitmemelisin, orası çok tehlikeli“ veya “Sihir yapıp, kapıyı yok ettim, hiç bir yere gidemezsin“ diyor. Ve her sabah bir parçam evde onunla kalıyor.

* Genelde çalışan anne çocukları problemli. Öğretmen olduğumdan çocuğuma ayırdığım her bir dakikanın bana geri döneceğini biliyorum. Çocuğumla kaliteli zaman geçirmeye çalışıyorum.

* Bu aralar o kadar bunaldım ki, bir an önce tatile çıkmak için sabırsızlanıyorum. Benim nazlı oğlum, her Pazartesi sendrom yaşayanlardan... Bütün hafta sonunu bizimle beraber geçirdiği için Pazartesi günü anneannesine gidince sürekli sebepsiz ağlıyormuş. Bana da telefonda \"Anne gel şeviyommm\" diyor. Salı günü ise durumu kabullenip eski melek haline geri dönüyor...

Bu sözler çalışan annelere ait...

Kadınların işi bitmez, zaten hep faal, hep bir şeylerle meşguldürler. Hele bir de dışarda çalışıyorlarsa, üstelik anneyseler işleri daha bir zordur. Akşam eve geldiklerinde yapılmayı bekleyen bir sürü iş vardır. Ya çocuklar?.. İşte annelerin en zayıf noktalarıdır onlar. Anneleriyle birlikte vakit geçirmek için gözlerinin içlerine bakarlar...

Tüm bunlara değer mi?..
Çocuklarınız hızla büyüyüp, zaman rüzgar gibi geçerken, onların sevimli hallerinin tekrarını bir daha hiç görme imkanınız yokken, o değerli vakitleri çocuklarınızdan esirgemeye değer mi?
Eminiz ki,bu zor soruya verilecek anneler sayısınca farklı cevaplar var.

Belki de bu yüzden özellikle Batı kaynaklı haberlerde sıkça çalışan kadınlara “esnek“ çalışma programlarıyla ilgili gelişmelere rastlamak mümkün. Evinin bir köşesini ofis haline getirip çalışan bayanlar, yarım gün çalışanlar ya da haftanın belli günleri işe gidenler...

Hele geçtiğimiz aylarda The Guardian’da yayınlanan bir haber İngiltere’de çalışan kadınlar üzerine yapılan araştırma raporuyla ilgiliydi ve sürpriz neticeler vardı! İngiliz kadınları artık anneleri gibi “Çocuk da yaparım, kariyer de“ demenin aslında gereksiz yere her şeyi sırtlanmakla eş anlamlı olduğuna karar vermişler ve daha geleneksel aile modellerine dönmeyi arzu ettiklerini belirtmişlerdi. İş ve ev hayatını dengede götürmeye çalışan “süper kadın“ değil, evde çocuğuyla zaman geçiren “mutlu kadın“ olmak istiyorlardı. Aileyi erkek geçindirmeliydi ve herşeye birden sahip olma arzusu stres kaynağıydı. Araştırmaya katılan her üç kadından ikisi bu fikirdeydi... (Cumhuriyet, 15 Mayıs 2005.)

Tüketim ekonomisi çarklarının hızlı döndüğü ve “para merkezli“ hayatların revaçta olduğu Batı dünyasında kadınların şu anki iç dünyalarına ışık tutan ilginç bir araştırma değil mi?

Evet, bu ayki dosyamız ev dışında çalışan kadınlarla, annelerle ilgili...

Farklı kalemlerden çeşitli bakış açıları sunsak da “Kadın çalışsın ya da çalışmasın“ gibi sert hatlı bir şablonumuz yok dosyamızda. Öyle ya neticede, elinizdeki derginin mutfağında da çalışanların çoğu kadın...

Şimdi hazırladığımız dosyayı okuyun ve kararı siz verin, iç sesiniz versin...

“Kadın çalışmalı mı?“


Bizim Aile Dergisi/Ocak-2007
 

meyve

Asistan
Katılım
15 Eki 2006
Mesajlar
762
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Çalışmalı mı, çalışmamalı mıyım?

Kadın çalışmalı mı, çalışmamalı mı? Yıllardır süregelen bir tartışmayı masaya yatırmak ve bu konuda söz söylemek öncelikle cesaret işi. Çünkü bir kesim, “Kadın mutlaka çalışmalı. Ekonomik özgürlüğünü eline geçirmeden kadın problemlerinin hallolması mümkün değil” derken, diğer bir kesim tam tersini söyleyerek, “Kadının çalışması ilgisiz ve sevgisiz yuvaları oluşturuyor. Üstelik erkeğin çalışma alanlarını kısıtlayarak işsizlik problemini arttırıyor” diyerek, kadının çalışmasına şiddetle karşı çıkıyor.

Ben bu iki uçta da yer almak yerine, olaya daha farklı bir pencereden bakmak istiyorum. Öncelikle kadının çalışıp çalışmaması kendisini ilgilendiren bir tercih. Ama kadının çalışmasına karşı çıkan kesim şöyle diyebilir bu durumda: “Kadının kendi tercihi olsa bile, sonuçta bu tercih aileyi zayıflatıyor ve ilgisiz yuvalarda sevgi başka yerlerde arandığı için parçalanmış bireylerin ve ailelerin sayısı gittikçe artıyor.” Fakat parçalanmış ailelerin tek sebebi kadının çalışması mı? Çalışmayan, evinde çocuklarıyla ilgilenen, onlarla gün boyu birlikte olan ailelerin de çocuklarında ve ilişkilerinde çok ciddî problemler yok mu? Bu durumda ailelerde ve ilişkilerde yaşanan problemin kaynağını kadının çalışması olarak değerlendirmek, olayın boyutlarını görmek açısından son derece sağlıksız bir sonuç ortaya koyar ki, bu da çözüm yerine problemi daha da derinleştirir.

Tükendikçe tükenmemek için…
Diğer taraftan, kadının problemlerine ekonomik özgürlük çerçevesinden baktığımızda, ekonomik özgürlüğünü kazanmış, kendi ayaklarının üzerinde duran kadınların da birçok açıdan problemlerinin olduğunu söylemek mümkün. Bu kez de, hem evde, hem dışarıda çalışan kadının, rolünü yerine getirememe duygusunun ezikliğiyle ruhunun acı çektiğini ve mutsuz olduğunu görüyoruz. Çünkü toplumumuzda hâlâ kim ne derse desin, erkek ve kadın rollerinin belirli sınırlarını aşmak mümkün değil. Kocasına, çocuklarına, kendine, çevresine ve iş yerine yetmek için çırpınan kadının tükenmişlik sendromu yaşadığı bir vakıa. Ayrıca kadın da fıtraten bir müddet sonra evinde zaman geçirmek istiyor. Bu karmaşa içinde gelgitler yaşayan kadının kimlik bunalımı ve aidiyet problemi yaşadığı gerçeğini göz ardı etmek mümkün değil. Dolayısıyla yarınlara ertelenen mutlulukların, bir türlü bugünü olmuyor. Sonra tükendikçe tüketen bir kadına dönüşüyor. (Tükenmek ve tüketmek kavramı, kişinin kendisiyle ve çevresiyle kurduğu ilişki anlamında kullanılmıştır.)

Bu evdeki kadınlar için de geçerli olan bir durum. Çünkü iki tarafın da farklı alanlarda da olsa problemi bir yerde kesişiyor. Biri evde kendini tüketiyor, diğeri de bir çok işin arasında bölünmüşlük duygusuyla kendi ruhuna ulaşamıyor.

Çözüm yine kadında…
Aslında problemlerin kaynağı bireysel duruşta ve kadının kendine bakışında yatıyor. Bu durumda da çalışıp çalışmamak ikinci planda kalıyor. Bir anlamda kadın bireysel anlamda kendine yüklediği anlamın yaşamındaki rolünü yerine getiriyor. Bu anlam ne kadar kadının kendini tanımlıyorsa, bulunduğu yer ne olursa olsun onu kendi sınırlarının içinde olması gereken yere koymayı da başarabiliyor. İşte bu nedenle kadının rollerini ve bu roller içindeki önceliklerini iyi belirlemesi gerekiyor.

Sonuçta kadın her yerde çalışıyor ve üretiyor. Evinde de, tarlasında da, iş yerinde de… Nitelik, kadının gerçekten kendini keşfetmesinde ve bunu hayata aktarmasında yatıyor.

Kadın; evlat, eş, gelin ya da anne olmadan önce bir bireydir. Zaafları, arayışları, yanlışları, doğruları, sevinçleri, üzüntüleri, kayıpları ve kazançlarıyla o da Allah’a muhatap bir kuldur. Kendi varlığını keşfetmeden de, etrafında sorumlu olduğu kişilere faydalı olması mümkün değildir. Hayattaki kendi rolünü bilirse, diğer rolleri en anlamlı yere oturtabilir. Kadının çalışması ve çalışmaması meselesinden çok önce, bu vardır. Eğer kadın birey olarak kendi varlığının bilincinde değilse, ya da rolünü tam olarak bilmiyorsa, dönüşüm olarak ne kendine, ne de etrafına faydalı olması beklenemez.


BizimAile Dergisi/Ocak-2007
 
Üst