Çinli Muhammed

Sabr-el-Hayat

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
3,776
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Çinli Muhammed

Hani hep söylenir; insan Müslüman doğar, imansız gider, ya da inkârcı olarak yaşar, Allah öyle bir hidayet verir ki, doğruyu bulur ve iyi bir mü'min olarak ölür.. O bakımdan, kimin
mertebesinin ne olacağını ancak Alemlerin Rabbi olan Halik-i Zülcelal bilir..

Çin'in değişik bölgelerinden on kişilik bir grup İstanbul'a gelir.. Umre için İstanbul üzerinden kutsal topraklara gideceklerdir.. Hepsi de yeni Müslüman olmuşlar.. İslâmi bilgileri yok
denecek kadar az.. Umrede ne yapacaklar, onu bile bilmiyorlar.. Yanlarına,
kendilerine yardımcı olacak, hem Çince'yi ve Arapça'yı iyi bilen, hem de
İslâmi bilgisi olan birini rehber olarak alırlar.. Takdire bakın ki,
Türkistan'daki Çin zulmünden kaçıp İstanbul'a yerleşmiş bir Uygur, bu
Çinlilere rehber olur.. Ve birlikte yola çıkarlar.. Kısa zamanda aralarında
iyi de bir dostluk kurulur.. Seyahat esnasında yeni mü'min olmuş bu
insanlar, büyük heyecan yaşarlar.. Fakat namazda okuyacakları Fatiha sûresi
dahil hiçbir şey bilmiyorlardır.. Rehber bunlara bazı duaları öğretmeye
çalışır, ancak Çince telâffuz zor olduğu için okuyamazlar.. Rehbere,
"Namazlarda ne okuyacağız" diye her sorduklarında, "Elhamdülillah, La ilâhe
illallah, Allahu Ekber"i öğretmeye çalışır Uygur asıllı rehber!. Onlar da
namazlarda bunları söylerler..


Önce Mekke'ye giderler.. Kâbe'yi görür görmez adeta kendilerinden geçerler..
Yeni doğmuş çocuklar misali heyecan ve neşe içinde, kâh ağlarlar, kâh
gülerler!. İsimlerini değiştirirler.. Çan Çing, Muhammed olur, Çun Fang da
Hasan!. Ötekiler de diğer Allah dostlarının isimlerini alırlar.. Fakat en
farklıları ismini Muhammed olarak değiştiren Çan Çing'dir.. Kıldığı her
namazı gözleri yaşlı olarak bitirir Muhammed.. Ve sürekli de rehbere sorular
sorup İslâmiyet hakkında daha da bilgi öğrenmek ister.. Rehber de
bildiklerini aktarır Muhammed'e!. Muhammed ayni zamanda zengin bir
işadamıdır.. Çin'de fabrikaları ve işyerleri vardır..

Bir gün Muhammed sorar; içki nedir, içkiye dinimiz nasıl bakar?. Cevap verir
rehber: "Rabbimiz içkiyi kesin olarak yasaklamıştır, içilmesi, yapılması ve
satılması yasaktır!." Bunun üzerine otele gelirler; Muhammed telefonla
Çin'deki kardeşini arar ve şöyle der: "İçki fabrikamızı kapat!.. Allahımız
öyle emretmiş, bize de bu emre uymak düşer!." Kardeşi bunu yapamayacağını,
eğer kapatırlarsa, yüz binlerce dolar zarar edeceklerini söylerse de
Muhammed kapatılması için kararlıdır.. "Fabrikayı hemen kapat, ben gelince
borçları hallederim" der ve fabrikayı kapattırır..
Yine bir gün başka bir soru gelir rehbere Muhammed'den; "Kadın modası,
kadınları yarı çıplak resmetmek gibi faaliyetler de dinimizde yasak mıdır?."
El cevap; "Evet yasaktır!." Yine hemen otele gider Muhammed ve Çin'i arar..
Bu sefer de kardeşine moda evinin kapatılması emrini verir.. Kardeşinden
yine itiraz gelir, ama dinleyen kim?. Muhammed artık iman lezzetini
tatmıştır.. Ne itiraz dinler, ne de kararından vazgeçer ve her seferinde de
aynı kelimeler çıkar ağzından; "Rabbimiz emretti ise, bize uymak düşer!."

Grubun, Mekke'deki ziyaretleri biter ve Medine'ye geçilir.. Muhammed ve
diğer arkadaşları bir sabah Medine'de, Efendimiz (sav)'in "cennet bahçesi"
diye işaret ettiği yerde sabah namazının farzına dururlar.. Muhammed
rehberin yanında, diğerleri de onun yanında.. İlk secdeye varılır, secdeden
kalkılır ve ikinci secdeye varılır, ardından kıyama kalkılır!. Fakat o da
ne?.. Muhammed hâlâ secdededir.. Arkadaşları selâm verir, ama Muhammed hâlâ
secde vaziyetindedir.. Rehber o an; herhalde yorgunluktan olsa gerek,
Muhammed secdede uyudu, diye düşünür.. Elini uzatır, omzundan hafifçe çeker
ki, sağ tarafının üzerine yuvarlanır Muhammed!. Evet, Muhammed secdede
terk-i hayat etmiştir!.

Muhammed'i, ambulansa koyarak hastanenin morguna kaldırırlar.. Rehber ve
Çinli Müslümanlar hastanenin önünde üzüntü içinde dönüp dururlar.. O sırada
lüks bir araba durur önlerinde, arabanın içinden kılığı kıyafeti düzgün bir
kişi çıkar.. Herkes onu hürmetle karşılar, bu zat Medine'nin ileri gelen
yöneticilerinden biridir.. Hastane yetkililerine sorar: "Bugün burada ölen
bir Çinli var mı?." Evet, cevabını alınca şu açıklamada bulunur: "Dün gece
Efendimiz (sav) rüyamda bana göründü ve buyurdular ki; yarın burada bir
Çinli kardeşim vefat edecek, onun cenazesi ile ilgilenin!." Bir anda her şey
değişir.. Muhammed'i morgdan alırlar ve Cennetü'l Bakî'ye defnederler.

Evet arkadaşlarım gördünüz mü teslimiyeti?. Ne diyordu Çinli Muhammed?
"Rabbim emrettiyse, bize uygulamak düşer!."
Zararın, ziyanın, hiç önemi yok!. İmana bakın!. Muhammed'in inancı tam bir sahabe inancı..

Ne mutlu ona ki, âlemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz (sav)'in ilgisine mazhar oldu.
Ruhu için El-Fatiha. :crying: .

Allahu Ekber
 

sahara

Paylaşımcı
Katılım
16 Kas 2006
Mesajlar
332
Tepkime puanı
0
Puanları
0
çok güzeldi .. Allah razı olsun senden

gidip biraz daha ağlamam lazım .. :(:(:(
 

Sabr-el-Hayat

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
3,776
Tepkime puanı
6
Puanları
0
'arkadaŞini Al, Beraberce Cennete Gİrİn'

Allah c.c. cümlemizden razi olsun insallah.. sagolun..

'ARKADAŞINI AL, BERABERCE CENNETE GİRİN'

Hz. Enes (r.a.) anlatıyor:

'Resûlüllah (s.a.v.) ile beraber bulunuyorduk. Bir ara azı dişleri görülecek şekilde gülümsedi. Sebebini sorduğumuzda şöyle buyurdular:
'Ümmetimden iki kişi Allâh'ın huzuruna gelirler. Birisi,
-Yâ Rab, benim bunda hakkım var; hakkımı bundan al, bana ver, der. Allah Teâlâ da ötekine,
-Hakkını ver, buyurur. Adam,
-Yâ Rab, bende sevap nâmına bir şey kalmadı, der. Cenâb-ı Hakk,
-Baksana, bu adamın sevabı kalmadı, ne dersin? buyurur. Adamcağız,
- O halde benim günahlarımdan alsın, der. Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz bunu anlatırken gözleri yaşardı ve, 'O gün büyük bir gündür. İnsan; günâhının alınmasını ister' dedi. Bunun üzerine Allah Teâlâ hak sahibine,
-Başını kaldır ve cennete bak, buyurur. Adamcağız,
- Yâ Rab, inci ile işlenmiş, gümüşten apartmanlar ve altından köşkler görüyorum. Bunlar hangi peygamber, hangi sıddîk veya hangi şehitler içindir? der. Allah Teâlâ,
-Bunlar, bana ücretini verenler içindir, buyurur. Adamcağız,
-Bunların hakkını kim ödeyebilir? der. Hz. Allah,
-Sen istersen bunlara sahip olabilirsin, buyurur. Adam,
-Nasıl olur, yâ Rab? deyince, Cenâb-ı Hakk,
-Hakkını bu adama bağışlamakla, buyurur. Adam,
-O halde ben bunu affettim, der. Allahü zû'l-Celâl hazretleri de,
-Arkadaşını al, beraberce cennete girin, buyurur.

Sonra Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz,
'Allah'tan korkun, Allah'tan korkun ve siz de kendi aranızı düzeltin. Bakınız, bizzat Hazret-i Allah mü'minlerin arasını buluyor' buyurmuşlardır.


Allahu Ekber
 

zelal

Asistan
Katılım
13 Haz 2006
Mesajlar
970
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Allah razı olsun ne mutlu hidayete erebilenlere.
 

Sabr-el-Hayat

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
3,776
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Cebrail (a.s.)'ın Hocası!!!

Cebrail (a.s.)'ın Hocası!!!

Birgün Server-i Enbiyâ 's.a.v.' mescidde oturmuş idi. Cebrâîl aleyhisselâm geldi. Sultân-ı Enbiyâ, hazret-i Cebrâîl ile söyleşirdi. Eshâb-ı kirâm mescide gelip, Seyyid-i kâinâtı meşgûl görüp, bildiler ki, hazret-i Cebrâîl ile söyleşir. Sükût edip, oturdular. O sırada hazret-i Alî 'r.a.' içeri girip, selâm verip, yerine oturdu. Hazret-i Osmân 'r.a.' gelip, selâm verip, yerine oturdu.

Sonra Ebû Bekr 'r.a.' gelip selâm verdikde, hazret-i Cebrâîl aleyhisselâm ayak üzerine kalkdı. Sultân-ı Enbiyâ hazretleri de ayak üzerine kalkdı. Eshâb-ı kirâm, Server-i kâinâtı ayak üzere kalkdığını görüp, hepsi ayağa kalkıp, hayret etdiler. Zîrâ Fahr-i âlem, Eshâb-ı güzînden kimseye ayak üzerine kalkmamışdır. Sonra bu husûsu, hazret-i Resûl-i ekremden sordular.

Buyurdular ki:
- Ebû Bekr-i Sıddîk mescide girip, selâm verdiği zemân, Cebrâîl aleyhisselâm Ebû Bekr-i Sıddîka ta'zîm için ayak üzerine kalkdı. Ben de ayak üzerine kalkdım. Sonra, yâ kardeşim Cebrâîl, Ebû Bekre ne için ta'zîm etdiniz, diye sordum.
Dedi ki:
- Yâ Resûlallah! Ebû Bekre ta'zîm bana vâcibdir. Zîrâ Ebû Bekr benim hocamdır. Ben sordum,
- Neden dolayı hocandır.
Cebrâîl aleyhisselâm dedi ki:
- Yâ Muhammed 'sallallahü aleyhi ve sellem'! Hak Sübhânehü ve teâlâ, Âdem aleyhisselâtü vesselâmı yaratdığı zemân, meleklere, hazret-i Âdeme secde ediniz, diye emr etdi. Benim hâtırıma geldi ki, secde etmiyeyim. Ben ondan efdalim. Zîrâ ki, o balçıkdan yaratılmışdır, dedim. Bunun üzerine olmağa niyyet eyledim. O zemân ki, Ebû Bekrin rûhu arş altında nûrdan bir köşk içinde idi. Köşkün kapısı açıldı, Ebû Bekrin rûhu çıkdı.

Bana dedi ki,
- Yâ Cebrâîl secde eyle. Sakın muhâlefet etme. Bunu üç kerre tekrârladı. Arkama üç kerre eliyle vurdu. O sırada kalbimden kibr ve enâniyyet ve inâd gitdi. Âdeme secde eyledim. Benden kibr ve enâniyyet, iblîse intikâl edip, Âdeme secde etmedi. Ebedî tard edilip, mel'ûn oldu ve ben de ebedî se'âdete kavuşdum. Yâ Muhammed 'sallallahü aleyhi ve sellem'! Ebû Bekr bu şeklde bana hoca olmuşdur, dedi.

Kaynak:
Menakıb-i Çihar Yar-i Güzin


Allahu Ekber
 
Üst