eylül
Veled-i kalbî
Ev geçiminde tutumluluğu benimseyen, israfa karşı çıkıp mal biriktirmeyi kendilerine şiar edinen birtakım insanlar, bazı mescitlerde toplanıyorlarmış.
Bu eylem, aralarında anlaşma ve yardımlaşma zemini oluşturuyor, birbirleriyle dertleşmeleri sayesinde dışlanmışlık hissinden kurtuluyorlarmış.
Daima iktisatlı davranmaktan bahsediyor, eli sıkılığın yararlarını araştırıyor, benzer fikirleri savunmanın tadını çıkararak keyifli kahkahalar atıyorlarmış.
Bu zevkli cimri celselerine takılan bir arkadaşım, oranın müdavimi bir ihtiyarın şunları anlattığını söyledi:
“Kuyumun suyu acıdır, bildiğiniz gibi! Ne eşeğim yanaşıyor içmeye, ne de devem. Arı bile içinde vızıldayıp ölüyor. Nehir bize uzak, içilecek tatlı suyu getirmek çok zor. Eşek içebilsin diye kuyu suyuna tatlı su karıştırarak verdik. Fakat rahatsızlanarak bize başkaldırdı. Bundan sonra ona yalnızca tatlı su içirmeye başladık. Tuzlu kuyu suyu, eşeğin midesini bozduğu gibi bizim cildimizi de bozar korkusuyla, ben ve karım çoğunlukla tatlı suyla yıkanıyorduk. Ah, o tatlı, berrak su boşa gidiyordu!
Sonra bu sorunu toptan çözecek bir fikir geldi aklıma! Abdestliğin yanına çukur kazdım ve orayı su deposu yaptım! Oyuk bir kaya gibi olana kadar içini düzledim; pürüzsüz, kaygan bir hale getirdim; suyun gider akıntısını oraya yönelttim. Şimdi biz yıkandığımızda üstümüzden akan su içine hiçbir şey karışmadan çukura gidiyor ve eşek bu suyu iştahla içiyor! Açıkçası bunun, Kitap’ta ya da Sünnet’te yasaklandığını da duymadım. Uzun süren bir problemi çözmenin rehavetini yaşıyoruz; şimdi kazançlıyız! Üzerimizden büyük bir sıkıntı kalktı.”
Oradaki diğer cimriler kafalarını sallaya salaya takdir hislerini belli ederek; “Bu, Tanrı’nın yardımı ve inayet sayesinde olmuş!” dediler.
* * *
Bu eylem, aralarında anlaşma ve yardımlaşma zemini oluşturuyor, birbirleriyle dertleşmeleri sayesinde dışlanmışlık hissinden kurtuluyorlarmış.
Daima iktisatlı davranmaktan bahsediyor, eli sıkılığın yararlarını araştırıyor, benzer fikirleri savunmanın tadını çıkararak keyifli kahkahalar atıyorlarmış.
Bu zevkli cimri celselerine takılan bir arkadaşım, oranın müdavimi bir ihtiyarın şunları anlattığını söyledi:
“Kuyumun suyu acıdır, bildiğiniz gibi! Ne eşeğim yanaşıyor içmeye, ne de devem. Arı bile içinde vızıldayıp ölüyor. Nehir bize uzak, içilecek tatlı suyu getirmek çok zor. Eşek içebilsin diye kuyu suyuna tatlı su karıştırarak verdik. Fakat rahatsızlanarak bize başkaldırdı. Bundan sonra ona yalnızca tatlı su içirmeye başladık. Tuzlu kuyu suyu, eşeğin midesini bozduğu gibi bizim cildimizi de bozar korkusuyla, ben ve karım çoğunlukla tatlı suyla yıkanıyorduk. Ah, o tatlı, berrak su boşa gidiyordu!
Sonra bu sorunu toptan çözecek bir fikir geldi aklıma! Abdestliğin yanına çukur kazdım ve orayı su deposu yaptım! Oyuk bir kaya gibi olana kadar içini düzledim; pürüzsüz, kaygan bir hale getirdim; suyun gider akıntısını oraya yönelttim. Şimdi biz yıkandığımızda üstümüzden akan su içine hiçbir şey karışmadan çukura gidiyor ve eşek bu suyu iştahla içiyor! Açıkçası bunun, Kitap’ta ya da Sünnet’te yasaklandığını da duymadım. Uzun süren bir problemi çözmenin rehavetini yaşıyoruz; şimdi kazançlıyız! Üzerimizden büyük bir sıkıntı kalktı.”
Oradaki diğer cimriler kafalarını sallaya salaya takdir hislerini belli ederek; “Bu, Tanrı’nın yardımı ve inayet sayesinde olmuş!” dediler.
* * *