Kurtuluş26
Profesör
TARİHTEN SAYFALAR
Muhyiddîn İbnü’l-Arâbî Hazretleri’nin,
Osmanlı Devleti’nin Kuruluşundan Yetmiş Sene Önce Kaleme Aldığı;
“Şeceretü’n-Nu‘mâniyye fî Devleti’l-‘Osmâniyye”
Kitabı’nda, Osmanlı’nın Zuhuruna Dair Esrarengiz İşaretler
Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan elli dokuz yıl önce, 1240 mîlâdî yılında Şam’da vefât etmiş olan Şeyhü’l-ekber Muhyiddîn İbnü’l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri, henüz ortalıkta ne Osman Gâzî, ne de kuracağı cihân devleti yokken, cifr ilmine ve Kur’an’daki bâzı Âyet’lere dayanarak “Şeceretü’n-Nu‘mâniyye fî Devleti’l-‘Osmâniyye” adında bir eser yazmış; “Osmanlı Devleti Hakkında Soy Silsilesi” anlamına gelen bu küçük risâlesinde, kendi ifâdesiyle; “Devleti’l-Osmâniyye”[SUP](1)[/SUP]den “hilâfeti kâ’im kılacak olan kimseye” ve bu hânedana mensup olan hükümdarlardan “her birinin zamanına, hilâfetine ve askerlerine” dâir pek çok gizli bilgiyi ortaya çıkarmıştı.[SUP](2)[/SUP]
Şu kadar var ki, “Şeceretü’n-Nu‘mâniyye fî Devleti’l-‘Osmâniyye” kitabı Şeyhü’l- Ekber -kuddise sırruh- Hazretleri’nin ileriye âit olaylardan söz eden en büyük ilmî kerâmetlerinden biri olmasına rağmen, şimdiye kadar eser üzerinde hiçbir ciddî araştırma yapılmamış ve bu yüzden de içindeki rumuz ve işâretler sadece basit birer nakil ve rivâyetten ibaret kalmıştır.
İşte bu nedenle biz Hazret’in, ismi bile başlı başına bir kerâmet olan bu esrârengiz eserinde verdiği işaretleri, şahıslar ve olaylarla karşılaştırarak ilk defa birbirleriyle kıyaslamaya ve bu yolla harflerdeki şifrelerin mânâlarını ortaya çıkarmaya çalışacağız.
Şeyhü’l-Ekber -kuddise sırruh-
Hazretleri “Şeceretü’n-Nu‘mâniyye”
Kitabı’nı Niçin Yazmıştır?
Müneccimbaşı Ahmed Dede “Müneccimbaşı Târîhi”nde Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna işaret eden “sahih rivâyetler”i sıralarken; “Şeyhü’l-Ekber Muhyiddîn İbnü’l-Arâbî”nin “cifr ilmi yardımıyle ve Âyet’lerin gizli mânâlarından Devleti’l-‘Osmâniyye’nin şânının yüceliğini ve kıyâmete kadar dâim olacağını keşf” ettiğini ifâde ederek,[SUP](3)[/SUP] “cifr ilmini bilenlerin ma‘lûmu” olan bu eseri “Şeyh”in “Devleti’l-‘Osmâniyye’nin zuhûrundan yetmiş sene evvel istihrâc” ettiğini[SUP](4)[/SUP] haber vermiştir. Müneccimbaşı’nın bu ifâdeleri Şeyhü’l-Ekber -kuddise sırruh- Hazretleri’nin “Şeceretü’n-Nu‘mâniyye” kitabını, vefâtından on bir yıl önce yazmış olduğunu göstermektedir.
Kuruluşundan yıkılışına kadar tasavvuf ehlinin desteğine mazhar olan ve büyük velîlerin öncülüğünde dünyanın dört bir köşesini mesken tutan Osmanlı hânedânına, te’lif ettiği “Şeceretü’n-Nu‘mâniyye” kitabı ile, kuruluşundan yıllar önce ilk desteği Muhyiddîn İbnü’l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri vermiş; bu devletin halîfelerine ve yapacakları fetihlere ışık tutan müthiş keşifleriyle, henüz zuhûr etmeden önce onları te’yid etmiştir.
Osmanlı Devleti’nin mânevî kurucusu Şeyh Edebâlî -kuddise sırruh- Hazretleri’nin, Dımaşk’ta öğrenim görürken Muhyiddîn İbnü’l-Arâbî Hazretleri’nin sohbetlerine katılarak onun terbiyesinde yetiştiğini gösteren bâzı rivâyetler; Şeyhü’l-Ekber -kuddise sırruh- Hazretleri’nin bu devlete yardım ve desteğini yalnız eser te’lif ederek değil, mânevî silsile yoluyla da sürdürdüğü düşüncesini akla getirmektedir.[SUP](5)[/SUP]
Hazret-i Ali -radiyallâhu anh-in
Şeyhü’l-Ekber Hazretleri’ne Verdiği İşâretler:
Şeyhü’l-Ekber Muhyiddîn İbnü’l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri “Şeceretü’n-Nu‘mâniyye fî Devleti’l-Osmâniyye” kitabında, “Hikmetlerin remzleri (işâretleri) sâyesinde harflerin sırrını tevdî eden ve basîret sâhiplerinin ibâresiyle onları deşip ortaya çıkartan Allah’a hamd” ederek[SUP](6)[/SUP] söze başladıktan sonra, henüz kurulmamış olan “Devletü’l-‘Osmâniyye” hakkındaki bu bilgileri nasıl elde ettiğini ve hangi amaçla bu eseri te’lif ettiğini açıkça ortaya koyarak; “Allah’ın, bana; ‘Elif. Lâm. Mîm. Rumlar mağlûb oldular. Arzın size en yakın yerinde. Amma onlar bu yenilgilerinden sonra mutlaka gâlip geleceklerdir. Birkaç yıl içinde. Önünde de, sonunda da emir Allah’ındır. O gün mü’minler sevineceklerdir. Allah’ın yardımı ile. O, dilediğine yardım eder. O Azîz’dir, Rahîm’dir.’[SUP](7)[/SUP] buyruğu hakkında tevdî edeceği gizli sırlara vâkıf olmayı murâd edince, murâkabe hâlinde (onu) Ali -kerremallâhu teâlâ vechehû-ya sordum. Onu bana apaçık bir izâhla cevaplandırıp; ‘Onun adı ‘Şeceretü’n-Nu‘mâniyye’ (soy şeceresi) ile konur!’ buyurdu. Ben de (onun) ‘Devletü’l-‘Osmâniyye’ zamanında vâki olacağını öğrenince, sana onlardan hilâfeti kâ’im kılacak olan kimseye ve her birinin zamanına, hilâfetine ve askerlerine dâir, bu hususta söylenebileceklerin tümünü deşip ortaya çıkarmayı arzuladım.”[SUP](8) [/SUP]
Hazret’in “Devleti’l-‘Osmâniyye”nin kuruluşundan yetmiş sene önce müşâhade ettiği ve insanlara bildirmeyi murâd ettiği bu sırlar, o zamanlar neden ve ne maksatla söylendiği belli olmayan, müphem ve karmaşık birer söz yığınından ibaret gibi görünüyordu. Ancak aradan yetmiş yıl geçtikten sonra gerçekten de bu isimde bir devlet kuruldu ve işaret edilen hükümdarlarla hükmünü yürütmeye başladı.
Velîlerin “Şeyhü’l-Ekber”i eserini te’lif ederken, şahıslara ve olaylara dâir “her işâreti birtakım harfler ve farklı noktalar üzerinde topla”dığını[SUP](9)[/SUP] dile getirmiş ve onlar hakkında ortaya koymak istediği bütün gizli sırları bu harflerin ve işaretlerin içine sakladığını açıkça ifâde etmiştir. Şimdi eserde ortaya konulan bu harf ve işaretleri birer birer tahlil edeceğiz.
Devamını okuyunuz.
http://www.hakikat.com/dergi/142/hyilmaz142.html
Not:Bunlar inkarda sınır tanımamaktadır.Batın,ledün ilmini inkar edenler şimdide cifr ilmini inkar etmektedir.
Cahilin bilmediği şeyi inkâr etmesi âdettendir.İmam-ı Gazâlî (k.s)
Muhyiddîn İbnü’l-Arâbî Hazretleri’nin,
Osmanlı Devleti’nin Kuruluşundan Yetmiş Sene Önce Kaleme Aldığı;
“Şeceretü’n-Nu‘mâniyye fî Devleti’l-‘Osmâniyye”
Kitabı’nda, Osmanlı’nın Zuhuruna Dair Esrarengiz İşaretler
Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan elli dokuz yıl önce, 1240 mîlâdî yılında Şam’da vefât etmiş olan Şeyhü’l-ekber Muhyiddîn İbnü’l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri, henüz ortalıkta ne Osman Gâzî, ne de kuracağı cihân devleti yokken, cifr ilmine ve Kur’an’daki bâzı Âyet’lere dayanarak “Şeceretü’n-Nu‘mâniyye fî Devleti’l-‘Osmâniyye” adında bir eser yazmış; “Osmanlı Devleti Hakkında Soy Silsilesi” anlamına gelen bu küçük risâlesinde, kendi ifâdesiyle; “Devleti’l-Osmâniyye”[SUP](1)[/SUP]den “hilâfeti kâ’im kılacak olan kimseye” ve bu hânedana mensup olan hükümdarlardan “her birinin zamanına, hilâfetine ve askerlerine” dâir pek çok gizli bilgiyi ortaya çıkarmıştı.[SUP](2)[/SUP]
Şu kadar var ki, “Şeceretü’n-Nu‘mâniyye fî Devleti’l-‘Osmâniyye” kitabı Şeyhü’l- Ekber -kuddise sırruh- Hazretleri’nin ileriye âit olaylardan söz eden en büyük ilmî kerâmetlerinden biri olmasına rağmen, şimdiye kadar eser üzerinde hiçbir ciddî araştırma yapılmamış ve bu yüzden de içindeki rumuz ve işâretler sadece basit birer nakil ve rivâyetten ibaret kalmıştır.
İşte bu nedenle biz Hazret’in, ismi bile başlı başına bir kerâmet olan bu esrârengiz eserinde verdiği işaretleri, şahıslar ve olaylarla karşılaştırarak ilk defa birbirleriyle kıyaslamaya ve bu yolla harflerdeki şifrelerin mânâlarını ortaya çıkarmaya çalışacağız.
Şeyhü’l-Ekber -kuddise sırruh-
Hazretleri “Şeceretü’n-Nu‘mâniyye”
Kitabı’nı Niçin Yazmıştır?
Müneccimbaşı Ahmed Dede “Müneccimbaşı Târîhi”nde Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna işaret eden “sahih rivâyetler”i sıralarken; “Şeyhü’l-Ekber Muhyiddîn İbnü’l-Arâbî”nin “cifr ilmi yardımıyle ve Âyet’lerin gizli mânâlarından Devleti’l-‘Osmâniyye’nin şânının yüceliğini ve kıyâmete kadar dâim olacağını keşf” ettiğini ifâde ederek,[SUP](3)[/SUP] “cifr ilmini bilenlerin ma‘lûmu” olan bu eseri “Şeyh”in “Devleti’l-‘Osmâniyye’nin zuhûrundan yetmiş sene evvel istihrâc” ettiğini[SUP](4)[/SUP] haber vermiştir. Müneccimbaşı’nın bu ifâdeleri Şeyhü’l-Ekber -kuddise sırruh- Hazretleri’nin “Şeceretü’n-Nu‘mâniyye” kitabını, vefâtından on bir yıl önce yazmış olduğunu göstermektedir.
Kuruluşundan yıkılışına kadar tasavvuf ehlinin desteğine mazhar olan ve büyük velîlerin öncülüğünde dünyanın dört bir köşesini mesken tutan Osmanlı hânedânına, te’lif ettiği “Şeceretü’n-Nu‘mâniyye” kitabı ile, kuruluşundan yıllar önce ilk desteği Muhyiddîn İbnü’l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri vermiş; bu devletin halîfelerine ve yapacakları fetihlere ışık tutan müthiş keşifleriyle, henüz zuhûr etmeden önce onları te’yid etmiştir.
Osmanlı Devleti’nin mânevî kurucusu Şeyh Edebâlî -kuddise sırruh- Hazretleri’nin, Dımaşk’ta öğrenim görürken Muhyiddîn İbnü’l-Arâbî Hazretleri’nin sohbetlerine katılarak onun terbiyesinde yetiştiğini gösteren bâzı rivâyetler; Şeyhü’l-Ekber -kuddise sırruh- Hazretleri’nin bu devlete yardım ve desteğini yalnız eser te’lif ederek değil, mânevî silsile yoluyla da sürdürdüğü düşüncesini akla getirmektedir.[SUP](5)[/SUP]
Hazret-i Ali -radiyallâhu anh-in
Şeyhü’l-Ekber Hazretleri’ne Verdiği İşâretler:
Şeyhü’l-Ekber Muhyiddîn İbnü’l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri “Şeceretü’n-Nu‘mâniyye fî Devleti’l-Osmâniyye” kitabında, “Hikmetlerin remzleri (işâretleri) sâyesinde harflerin sırrını tevdî eden ve basîret sâhiplerinin ibâresiyle onları deşip ortaya çıkartan Allah’a hamd” ederek[SUP](6)[/SUP] söze başladıktan sonra, henüz kurulmamış olan “Devletü’l-‘Osmâniyye” hakkındaki bu bilgileri nasıl elde ettiğini ve hangi amaçla bu eseri te’lif ettiğini açıkça ortaya koyarak; “Allah’ın, bana; ‘Elif. Lâm. Mîm. Rumlar mağlûb oldular. Arzın size en yakın yerinde. Amma onlar bu yenilgilerinden sonra mutlaka gâlip geleceklerdir. Birkaç yıl içinde. Önünde de, sonunda da emir Allah’ındır. O gün mü’minler sevineceklerdir. Allah’ın yardımı ile. O, dilediğine yardım eder. O Azîz’dir, Rahîm’dir.’[SUP](7)[/SUP] buyruğu hakkında tevdî edeceği gizli sırlara vâkıf olmayı murâd edince, murâkabe hâlinde (onu) Ali -kerremallâhu teâlâ vechehû-ya sordum. Onu bana apaçık bir izâhla cevaplandırıp; ‘Onun adı ‘Şeceretü’n-Nu‘mâniyye’ (soy şeceresi) ile konur!’ buyurdu. Ben de (onun) ‘Devletü’l-‘Osmâniyye’ zamanında vâki olacağını öğrenince, sana onlardan hilâfeti kâ’im kılacak olan kimseye ve her birinin zamanına, hilâfetine ve askerlerine dâir, bu hususta söylenebileceklerin tümünü deşip ortaya çıkarmayı arzuladım.”[SUP](8) [/SUP]
Hazret’in “Devleti’l-‘Osmâniyye”nin kuruluşundan yetmiş sene önce müşâhade ettiği ve insanlara bildirmeyi murâd ettiği bu sırlar, o zamanlar neden ve ne maksatla söylendiği belli olmayan, müphem ve karmaşık birer söz yığınından ibaret gibi görünüyordu. Ancak aradan yetmiş yıl geçtikten sonra gerçekten de bu isimde bir devlet kuruldu ve işaret edilen hükümdarlarla hükmünü yürütmeye başladı.
Velîlerin “Şeyhü’l-Ekber”i eserini te’lif ederken, şahıslara ve olaylara dâir “her işâreti birtakım harfler ve farklı noktalar üzerinde topla”dığını[SUP](9)[/SUP] dile getirmiş ve onlar hakkında ortaya koymak istediği bütün gizli sırları bu harflerin ve işaretlerin içine sakladığını açıkça ifâde etmiştir. Şimdi eserde ortaya konulan bu harf ve işaretleri birer birer tahlil edeceğiz.
Devamını okuyunuz.
http://www.hakikat.com/dergi/142/hyilmaz142.html
Not:Bunlar inkarda sınır tanımamaktadır.Batın,ledün ilmini inkar edenler şimdide cifr ilmini inkar etmektedir.
Cahilin bilmediği şeyi inkâr etmesi âdettendir.İmam-ı Gazâlî (k.s)