Cengiz Numanoğlu Şiirleri

Sabr-el-Hayat

Profesör
Katılım
19 Eyl 2006
Mesajlar
3,776
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Ey İnsan...

Ey İnsan...

Yaşıyorken hem de Kur'an çağında,
Çırpınıp duruyorsun cehalet batağında,
Kalbin katı, gözün kör, başın kibir dağında,
Kur'an sana gel diyor bak bendedir adresin,
Ey şerefli mahlukat daha Kur'an ne desin?

Özgürce seçmen için iki yoldan birini,
Apaçık bildiriyor bütün ayetlerini,
Ya Peygamber, ya şeytan... seç diyor rehberini,
Öyle seçki sırattan rüzgar gibi geçesin,
İlle şeytan diyorsan daha Kuran ne desin?

Ya cennet bahçesidir, ya ateştir o mezar,
Mekan var mı dünyada öyle derin öyle dar?

Hiç bir şey yakın değil insana ölüm kadar,
Diyor ki hesabı var aldığın her nefesin,
Mesajlar konuşuyorken daha Kur'an ne desin?

Malın, mülkün, şöhretin, dünyada her şeyin var,
Ya dünyadan Rabbine götürecek neyin var?
Bana yeter diyorsan şu üç günlük itibar,
Bir başka gün vardır ki, çok çetindir bilesin,
Bunlar masal diyorsan daha Kur'an ne desin?

Ayet diyor ki; eğer dağa inseydi kur'an!
Paramparça olurdu dağ Allah korkusundan,
Hangi insan duyup ta ibret almaz ki bundan?
Sanki bir dağ yanında ne kadarda cücesin,
Haddini bilmen için daha Kur'an ne desin?

O münezzeh ruhundan ruh vermekle insana,
Erişilmez bir şeref bahşetti Allah sana,
Ne kadar sevildiğini burdan anlasana,
Sanki taparcasına kendine kul kölesin,
Nefsini put yapana daha Kur'an ne desin?

Bir gün var ki çok yakın, dağların yürüdüğü,
Göklerin güneşi önünde sürüdüğü,
Kainatı toy dumanın bürüdüğü,
Kıyamet senaryosu, oyun değil bilesin,
Hala ürpermiyorsan daha Kuran ne desin?

O büyük mahkemede bütün diller susacak,
Konuşacak bu defa, göz, kulak, el, bacak,
Uzuvlar birer birer haramları kusacak,
Açılacak önünde defterleri herkesin,
Kendine gelmen için daha Kur'an ne desin?

O gün!.. buyruk verenler, buyruğa baş eğecek,
Cehennem öfkesinden köpürüp kükreyecek,
Ve.. doydun mu deyince daha yok mu diyecek!
Yandıkça o deriler değişecek bilesin,
Hala secde yok ise daha Kur'an ne desin?

Gör ki dünya!.. Sırtında nice insan taşıyor,
Kimi yaşarken ölmüş, kimi ölmüş yaşıyor,
Kimi arş-ı alaya dolu dizgin koşuyor,
Diyor ki; İşte cennet! Gayret et ki giresin,
Ey!.. Şerefli varlık, daha Kur'an ne desin?


Cengiz NUMANOĞLU
 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
Ne kadar da sabırlısın Yâ Rabbî…

Ne kadar da sabırlısın Yâ Rabbî…



Mal Senin..Mülk Senin..Buyuran Sensin,
Hükmünü, apaçık duyuran Sensin,
Yaratan.. Yaşatan.. Doyuran Sensin,
Yine de kulların, şeytana tâbî;
Ne kadar da sabırlısın.. Yâ Rabbî...

Kur'ân'a cür'et var, göz göre göre,
Ayaklar altında, örf, âdet, töre,
''İslam'' türetmişiz, herkese göre;
Olmuşuz... Para, pul, putlara tâbî;
Ne kadar da sabırlısın Yâ Rabbî...

Cezâ ve mükâfat, Kur'ân'da çok net,
Kimsede ne korku.. Ne de bir gayret.
Sanki.. Bize değil, Cehennem Cennet;
Olmuşuz.. Fal, büyü, cinlere tâbî;
Ne kadar da sabırlısın.. Yâ Rabbî...

Dünyayı boğarken, zulmün tekeli,
Terâziyi tutan, eller lekeli.
Çatıları basmış, cehâlet seli;
Olmuşuz.. Bir kara vicdâna tâbî;
Ne kadar da sabırlısın.. Yâ Rabbî...

O ''Kâlû Belâ'' yı unuttuk çoktan,
İşret soframızda, kuş sütü noksan.
Kimin umûrunda; ''Mâide doksan'';
Olmuşuz.. ''Hayyamcı'' fırkaya tâbî;
Ne kadar da sabırlısın.. Yâ Rabbî...

Fakirdik.. Ve lâkin, haddi bilirdik,
Secdede hamd ile, vecde gelirdik.
Üç kuruş gördükçe, sanki delirdik;
Kıldık.. Her güzeli, çirkine tâbî;
Ne kadar da sabırlısın.. Yâ Rabbî...

Delik deşik olmuş, âhlak yasası,
Sülüklerle dolmuş, devrân kasası.
Mahşermiş... Mîzanmış... Kimin tasası;
Artık.. Rüşvet bile, rüşvete tâbî;
Ne kadar da sabırlısın.. Yâ Rabbî...

Yüz yüze ikrâmda, sahte bir yarış,
Dostun arkasından, diller bir karış.
Lâfta kalmış... Sevgi, saygı ve barış;
Olmuşuz.. Selâmsız bir nesle tâbî;
Ne kadar da sabırlısın.. Yâ Rabbî...

Bir yanda milyonlar, aç, sefil bekler,
Bir deri bir kemik, üryân bebekler,
Bir yanda el bebek, kaniş köpekler;
Olmuşuz.. Bencil bir nesle tâbî;
Ne kadar da sabırlısın.. Yâ Rabbî...

Denizler kokuşmuş, dağlar yanmada,
Bacalar, göklere zehir sunmada,
Dünya can çekişir; son savunmada;
Nîmete nâmertçe, açmışız harbi,
Ne kadar da sabırlısın.. Yâ Rabbî...

Herşeyi uydurduk, hâşâ Kitaba,
Haram ve helâli, koyduk bir kaba;
Çorbamıza bile, karıştı ribâ,
Sana ve Resûl'e, açmışız harbi,
Ne kadar da sabırlısın.. Yâ Rabbî...

Alışmış dilimiz, fitne tadına,
İslâm zulmedermiş, güyâ kadına.
Yalan söylüyoruz, Kur'ân adına;
Yüce Kelâmına, açmışız harbi
Ne kadar da sabırlısın.. Yâ Rabbî....

Nasıl da bastırmış.. Küfrân sisleri,
Kaybolmuş.. Nebî'nin, nûrlu izleri.
Bunca belâ.. Uyarmıyor bizleri;
Olmuşuz.. Kör, sağır bir nesle tâbî;
Ne kadar da sabırlısın.. Yâ Rabbî...

Anlatmaya, dilde lisan yetmiyor,
Utancından, durdu kalem gitmiyor,
Ne yapsak da, bizde kusur bitmiyor;
Olmuşuz.. Bir kere isyâna tâbî;
Kurtar bizi.. Kurtar bizi.. Yâ Rabbî...

Cengiz Numanoğlu

SELAM VE DUA İLE..
 

Azimli

Ordinaryus
Katılım
6 Nis 2008
Mesajlar
2,408
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Konum
bursa
Cengİz NUMANOĞLU Şiirleri

hİcret etsem bennİ de alir misin medİne?

Ey!. MÜnevver medÎne, ey!. GÖnÜller beldesİ,
ey!. Devrİ cehÂletİn, mahkÛmİyet beldesİ.
Çinliyor gÖklerİnde, her an Muhammed (s.a.v) sesİ.

GÖr kİ, yİne ehlİ Şİrk, zulmedİyor bu dÎne,
hİcret etsem bennİ de, alir misin medÎne?..


Susadim Şefkatİne, yİne gÖnlÜmde serÂb,
sustu rahlede bÜlbÜl, bahÇede gÜllÜr harÂb,
taŞiyor sokaklardan, yİne zİllet ve ŞarÂb;

gÖr kİ, nİce Âlemler, nİfak soktu bu dÎne,
hİcret etsem bennİ de, alir misin medÎne?..


AdÂletİn kenndİ yok, dİllerde kaldi adi;
yeryÜzÜ bİr toz duman, kİm suÇludur, kİm kadi!.
DoĞruyu Allah (c.c) İÇİn, sÖyleyen kul kalmadi,

hep,“İrtİc” dİyorlar, buralarda bu dÎne,
hİcret etsem bennİ de, alir misin medÎne?..


O gÖzyaŞli kizlarin, baŞlarinda peruklar,
bÖyle fetv verİyor, ulemÂda Doğruklar.
Suspus olmuŞ, tutulmuŞ, tÜm nefesler soluklar?

Çok zoruma gİdİyor, yapilanlar bu dÎne,
hİcret etsem bennİ de, alir misin medÎne?..


Bİr yanda dİn tÂcİrİ, arkadan vurur bennİ,
bİr yanda zorbalarin, hİÇ kizarmayan tenİ.
Elden ele gezİyor, dİnde reform bÜltenİ;

yeter artik!. Bu cÜr’et, rev deĞİl bu dÎne,
hİcret etsem bennİ de, alir misin medÎne?..


ÇÖktÜ İnsan fitrati, payandalar yetmİyor,
ekranlarda ÇiĞliklar, kulaĞimdan gİtmİyor,
soygun, talan, cİnÂyet, ÇaĞdaŞlikla (!) bİtmİyor;

nesİller kÜstÜrÜldÜ, ÇaĞlar ÜstÜ bu dÎne;
hİcret etsem bennİ de, alir misin medÎne?..


Ey!. MÜbÂrek medÎne, fahrİ Âlem beldesİ,
kardeŞlİĞİn, bariŞin, adÂletİn sİmgesİ,
Çinlasin gÖklerİnde, salÂt Üs selÂm sesİ.

benn kİ; kÂlÛ belÂda, teslİm oldum bu dÎne,
o yemyeŞİl kubbenne, bennİ de al medÎne...


 

Azimli

Ordinaryus
Katılım
6 Nis 2008
Mesajlar
2,408
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Konum
bursa
Bir Daha Düşün...

Kendin için, bir mahkeme kursan da;
Nefsinden, ne kadar uzak dursan da;
Her celseyi, vicdanına sorsan da;
Hükmünü vermeden, bir daha düşün…

Ahlâk reddederken, miras reddini,
İnkar ediyorsan, hâlâ ceddini;
Aslına duyduğun, bu nefret, kini;
‘Ben insanım’ derken, bir daha düşün…

Elinde mey tası, dilinde nifak;
Kalbinde şeytanla, binbir ittifak;
Sökmediyse hâlâ, cehlinde şafak;
Dalâlet ne demek? bir daha düşün…

Niyetinde varsa, Kur’an’a cür’et;
Bir kısmını kabul, bir kısmını red.
Sana vermiyorsa, ölüm de ibret;
Mahşer kimliğini, bir daha düşün…

Hasedin.. Edepten, hayâdan çoksa;
Kardeşin karnı aç, seninki toksa;
Hele günlüğünde, namaz da yoksa;
‘Müslümanım! ’ derken, bir daha düşün…

Ne kılıç, ne kalkan, ne zırha güven;
Mîzan’da kurtulur, nefsini döven.
Bil ki; seni sana, şeytandır öven;
“Kalbim temiz” derken, bir daha düşün…

Kalmamış modanın, iz’ân ölçüsü;
Ne giysiler gördüm; şehvet dürtüsü.
İffet değil midir, insanın süsü?
Çağdaşlık bu mudur? Bir daha düşün…

Fal, büyü, cin değil, kurtuluş Hakk´ta,
Aradığın huzur; Nas’ta, Felak’ta.
Gel şu hezeyanı, artık bırak da;
‘Müslümanım! ’ derken, bir daha düşün…

Aç kalsan… Dönüp de, hüsrana bakma,
Ne can, ne canânı, âhirde yakma.
‘Kazandım’ deyip de, yediğin lokma;
Haram mı, helal mı? Bir daha düşün…

Nereye akıyor, bu insan seli?
Gerçeği görmeyen; ya kör, ya deli.
Dünyada sabırdır, cennet bedeli;
Değer mi, değmez mi? Bir daha düşün…

Akla kara, bir yürekte barınmaz,
Secde yoksa, kibir kiri arınmaz.
Hele îmân, kolay kolay korunmaz;
Bunları bir daha, bir daha düşün…

Düşmezdin.. Dengeyi, ilimle kursan,
Kur’ân mihengine, aklını vursan.
Yoksa.. Her doğruya, ‘ifrat! ’ diyorsan;
Bir daha.. Bir daha… Bir daha düşün…

 

Azimli

Ordinaryus
Katılım
6 Nis 2008
Mesajlar
2,408
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Konum
bursa
Daha Kuran Ne Desin!





Ey insan! Yaşıyorken, hem de Kur'ân çağında;
Çırpınıp duruyorsun, cehâlet batağında.
Kalbin katı... Gözün kör... Başın kibir dağında
Kur'ân sana gel diyor, bak bendedir adresin,
Ey eşref-i mahlûkat! .. Daha Kur'ân ne desin! ..

Özgürce seçmen için, iki yoldan birini;
Apaçık bildiriyor, bütün ayetlerini.
Ya Peygamber, ya şeytan... Seç diyor rehberini;
Öyle seç ki; sırattan rüzgar gibi geçesin,
İlle şeytan diyorsan.. Daha Kur'ân ne desin! ..

Ya Cennet bahçesidir, ya ateştir o mezar,
Mekân var mı dünyada, öyle derin, öyle dar?
Hiçbir şey yakın değil, insana ölüm kadar.
Diyor ki; hesabı var, aldığın her nefesin;
Mezarlar konuşurken... Daha Kur'ân ne desin! ..

Malın, mülkün, şöhretin, dünyada herşeyin var;
Ya dünyadan Rabb'ine, götürecek neyin var?
Bana yeter diyorsan, şu üç günlük itibar;
Bir dördüncü gün var ki; çok çetindir bilesin,
Bunlar masal diyorsan.. Daha Kur'ân ne desin! ..

Âyet diyor ki; eğer, dağa inseydi Kur'ân;
Paramparça olurdu.. Dağ, Allah korkusundan.
Hangi insan durup da, ibret almaz ki bundan?
Sen ki, bir dağ yanında, ne kadar da cücesin,
Haddini bilmen için.. Daha Kur'ân ne desin! ..

O münezzeh ruhundan, ruh vermekle insana;
Erişilmez bir şeref, bahşetti Allah sana,
Ne kadar sevdiğini, buradan anlasana!
Sen ki; taparcasına, kendine kul kölesin,
Nefsini put yapana.. Daha Kur'ân ne desin! ..

Bir gün var ki; çok yakın, dağların yürüdüğü,
Göklerin, güneşleri önünde sürüdüğü,
Kâinatı toz duman, dehşetin bürüdüğü;
Kıyâmet senaryosu, oyun değil bilesin;
Hâlâ ürpermiyorsan.. Daha Kur'ân ne desin! ..

O büyük mahkemede, bütün diller susacak;
Konuşacak bu defa, göz, kulak, el, kol, bacak.
Uzuvlar birer birer, haramları kusacak;
Açılacak önünde, defterleri herkesin;
Kendine gelmen için.. Daha Kur'ân ne desin! ..

O gün, buyruk verenler, buyruğa baş eğecek,
Cehennem öfkesinden, köpürüp kükreyecek,
Ve doldun mu dedikçe, daha yok mu diyecek;
Yandıkça o deriler, değişecek bilesin;
Hâlâ secde yok ise.. Daha Kur'ân ne desin! ..

Gör ki, dünya sırtında, nice insan taşıyor;
Kimi yaşarken ölmüş, kimi ölmüş yaşıyor.
Kimi Arş-ı Âlâ'ya dolu dizgin koşuyor;
İşte Cennet.. İşte sen.. Gayret et ki giresin;
Ey! Eşref-i mahlûkat! .. Daha Kur'ân ne desin! ..
 

Azimli

Ordinaryus
Katılım
6 Nis 2008
Mesajlar
2,408
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Konum
bursa
Dinle Beni Ey Kibir!

Dinle beni ey kibir! Sen ki, iblisi bile;
Nasıl baştan çıkardın, Allah'a isyân ile.
Lânetlendi nihayet, o cüretkâr sözünden,
Ve Cennetten kovuldu, şeytan senin yüzünden..

İşte o günden beri, iblisle ortaklaşa;
Dünyayı kuşattınız, zulümle baştan başa.
Nifak tohumlarını, beyinlere ektiniz,
Ahlâkın iplerini, beraberce çektiniz..

Gör ki; senin yüzünden, ne hâle geldi insan;
Ne haysiyet, ne şeref, ne merhamet, ne vicdan.
Duymaz oldu.. Hukukun, adâletin sesini;
Sana secde ederken, kaybetti kıblesini..

Dinle beni ey kibir! Bütün büyük savaşlar;
Senden gelen küçücük, bir kıvılcımla başlar.
Sen olmasaydın eğer, ne Stalin, ne Hitler,
Ne Firavun olurdu.. Ne bunca parazitler..

Ne bir fitne kalırdı, bu dünyada ne haset;
Ne bu toplu mezarlar, ne yakılmış bir ceset.
Sönmezdi yeryüzünde, milyarlarca ocaklar,
Milyarlarca anada, boş kalmazdı kucaklar..

Ey kibir! Bilirsin ki; aşağılık duygusu,
Gururla karışınca, olur en büyük pusu.
Bu kompleks; insanları, sürüklerken zillete,
Tarihler mezar oldu, gör ki, nice millete..

Sen ki; ne Ebreheler.. Ne Kârunlar doğurdun,
Çağdaş emsallerini, aynı kapta yoğurdun.
Senden sebep nesiller, temelleri sökmede;
Bencillik bombasıyla, evlilikler çökmede..

Dinle beni ey kibir! Bu savaşım sanadır,
Gâlibiyet her zaman, düşünenden yanadır.
Bil ki; tuzaklarına, tuzaklar kuracağım;
Seni her an, her yerde, Kur'ân'la vuracağım..

Dökeceğim ortaya, sinsi hesaplarını;
Ve emrinde çalışan, insan kasaplarını.
Bütün dünya görecek, senin kirli yüzünü;
Kan ve kinle beslenen, doyurulmaz özünü..

Biliyorum.. İşim zor; gaflettedir insanlar,
Bu nedenle pek çoğu, seni mezarda anlar.
Kimi şöhret delisi, kimi zil zurna sarhoş;
Biliyorum.. Onlara, ne söylense hepsi boş..

Ama sen zannetme ki; bu savaş burda biter,
Bir kişi de uyansa, bu kazanç bana yeter.
Dilerim ki; insanlar, gerçekleri görürler;
Senin girdaplarına, kapılmadan yürürler.

Dinle beni ey kibir! Şaka değil sözlerim,
Bu savaş ancak biter, kapanınca gözlerim.
Attığın her düğümü, îmanla çözeceğim;
Ve seni, her secdede, ezdikçe ezeceğim! .

 

Azimli

Ordinaryus
Katılım
6 Nis 2008
Mesajlar
2,408
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Konum
bursa
Desinler Diye...

Şu insan denilen, iki cinsiyet;
Bazen, şeytan ile kurar ünsiyet.
Namus, şeref, hayâ, edep, haysiyet,
Ne bulursa harcar.. Desinler diye...

Kimi var, öyle bir süsler ki sözü;
''Allah'' derken bile, reklamda gözü.
Kırk yılda bir kollar, iki öksüzü,
Ne cömert bir insan.. Desinler diye...

Kimi, iffetini koyar masaya;
Sattıkça doldurur, çelik kasaya,
Bir maymuncuk bulur, her tür yasaya,
Ne akıllı insan.. Desinler diye...

Kimi, şuuraltı, cinsel özürlü;
Dürüst evliliğe, kalbi mühürlü..
Kolyesi boynundan, çıkmaz bir türlü;
Ne çapkın bir erkek.. Desinler diye...

Kimi var, modanın dümen suyunda,
Teşhir hastalığı vardır huyunda.
Kimlik arar durur, etek boyunda;
Ne modern bir kadın.. Desinler diye...

Kimi, kırkbeşini devirmiş çoktan;
Bütçe delik deşik, anlamaz yoktan...
Kaşları kemandır, kirpikler oktan;
Aman ne hoş kadın.. Desinler diye...

Kimi, yaşlandıkça isyankâr olur,
Yılda bir çâreyi neşterde bulur.
Altmışlık cildini, gerdirir durur;
Hâlâ güzel kadın.. Desinler diye...

Kimi, beş yıldızlı salon züppesi;
Eğildikçe, yer süpürür cübbesi.
Kopacak gibidir, o kalın sesi;
Ne nâzik bir insan.. Desinler diye...

Kimi, gönül vermiş, güyâ bilime;
Beyni muhâliftir, aklı selime.
Ezberlemiş, birkaç yaban kelime;
Ne kültürlü insan.. Desinler diye...

Kimi, şöhret yapar, ilim vesîle,
Allah rızâsını, düşünmez bile..
Tepeden bakar ki, cümle câhile;
Ne âlim bir insan.. Desinler diye...

Kimi, iflâs etmiş, ahlâktan yana,
Politik virüsler, karışmış kana.
İhânet vız gelir, hatta vatana;
Siyaset cambazı.. Desinler diye...

Kimi, kıyâmeti, almaz nazara;
Râzı olmaz taştan, normal mezara.
Mermer ısmarlatır, türlü pazara;
Ne büyük adammış.. Desinler diye...

Daha kimler var ki; saymakla bitmez
Hiçbirine, doğru kelâm, kâr etmez.
Gaflet kapısından, ölse de gitmez;
Son nefeste bile, Desinler diye...

 

Azimli

Ordinaryus
Katılım
6 Nis 2008
Mesajlar
2,408
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Konum
bursa
Ey Azrail!

Ey Azrail! . Bilirim, bu sözlerim çok yersiz,
Neden böyle ansızın, geliverdin habersiz? .
Ne olurdu üç beş yıl, önce haber verseydin,
Hiç değilse rüyama, bir kerecik girseydin...

Aşk, meşk derken dünyadan, bir türlü kopamadım.
Senden özür dilerim, hazırlık yapamadım....
Görüyorsun yanımda, ne valiz var, ne bavul,
Uykum öyle ağır ki; ne zil duydum, ne davul...

Yaşım yetmiş olsa da, gör ki; fıkır fıkırım,
Bu cümbüşlü âlemi, ben nasıl bırakırım? ..
Hani bir söz vardır ya; ''Yaş yetmiş, işi bitmiş.''
İnan ki; bu bir yalan, bunu diyen halt etmiş...

Ey Azrail! . Dur biraz, sana yalvarıyorum;
Yasal haklarım için; bir avukat arıyorum...
Hayallerim, düşlerim, yarım kalan işlerim.
Estetik yapılacak, daha burnum, dişlerim...

Elli yaşımda ancak, voleyi vurabildim,
Hortumlar sayesinde, holdingi kurabildim...
Gerçi ucuza verdim, şerefin kilosunu.
Ama böyle kazandım, şu uçak filosunu...

Ey Azrail! . Ne olur, bozulmasın pazarım.
Sana şöyle yüklüce, bir çek bile yazarım...
Şu masmavi havuzlu, sarayıma baksana,
O daracık mezarda, yazık olmaz mı bana? .

Bazen çoluk çocuğa, içimden kızıyorum,
Ölmemi bekliyorlar, inan ki; seziyorum...
Arkamdan göstermelik, iki damla gözyaşı,
Bir de şöyle büyükçe, yaldızlı mezar taşı.

Tahmin ediyorum ki; mevlid de okuturlar,
Ortalığı birazcık, gülsuyu kokuturlar.
Araya reklam konur; bir ilahi aryası,
Mevlid bitince başlar, dedi-kodu furyası.

Etlerim, kemiklerim, didik didik edilir,
Ben az gelirsem eğer, köklerime gidilir...
Ey Azrail! . İnan ki, hazırlığım yok daha,
Hele şu din konusu çok karışık bir saha.

Bazı büyük abiler, köşeleri tuttular,
İrtica diye diye, beni de korkuttular.
İlâhiyat adına; ekranda iki kaçık;
Kimlerin kuklaları oldukları apaçık...

Alim zalim karıştı, renkleri seçilmiyor,
Velisiz kaldı sokak; deliden geçilmiyor.
Bu cinnet kervanına, kocabaşlar dahiller,
Tuz bozulmuş, ne yapsın bizim gibi cahiller? .

Henüz daha gündemde, ne oruç var, ne zekat,
Ne Kur'an'la tanıştım, ne de kıldım bir rekat.
Gönül desen, henüz genç, daha haccım duruyor,
Nerde bir taze görsem, kalbim küt küt vuruyor.

Edemedim bir türlü, şu nefsimi terbiye,
Ortalıkta ne görse; tutturuyor ver diye.
Ey Azrail! Bilirim, gelince beklemezsin,
Tükenen vadelere, saniye eklemezsin.

Bu satırlar boş geçen, bir ömrün hikayesi,
İbret alanlar için, son pişmanlığın sesi...
Bilmem ki, bir duvarda, bu mütevazi çaba;
Bir küçücük pencere, açacak mı acaba? ..
 

Azimli

Ordinaryus
Katılım
6 Nis 2008
Mesajlar
2,408
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Konum
bursa
Eğer, Bilsen Ki Bugün...

Eğer, bilsen ki bugün,
Son günüdür ömrünün...
Neler yapardın acep,
Nasıl geçerdi günün? ..

Yine düşünür müydün;
Mevsimlik kostümlerde
Renklerin modasını? ..

Ve yazlık köşkün için,
Pembe, İtalyan tipi
O yatak odasını? ..

''Doldur! ..'' diye haykıran,
Şarkılara dem tutar;
Meyhâneci dostuna
Sitem'le çatar mıydın? ..

O bir günlük ömrüne,
Bunları katar mıydın?

Hele ki.. Bu dünyanın,
''Anasını'' bu kadar
Kolayca satar mıydın? .

Eğer, bilsen ki bugün,
Son günüdür ömrünün..
Neler yapardın acep,
Nasıl geçerdi günün? ..

Yine, o mezarlıktan;
Çılgın kahkahalarla,
Şen, şakrak geçer miydin? ..

Yine mahremlerini
Cömertçe(!) açar mıydın?

Ve mâbetler dolusu
Arınmış insanlara,
'Yobaz' yaftasıyla
Hükümler biçer miydin? ..

O ezan seslerinden,
Yine de kaçar mıydın? ..

Eğer, bilsen ki bugün,
Son günüdür ömrünün...
Neler yapardın acep,
Nasıl geçerdi günün? ...

'Vurdumduymaz' tavrını
Yine öyle takınır,
Servetin zekâtını,
Fukaradan sakınır;

Bu İlâhi buyruktan,
Yine yakınır mıydın? ..

Koltuk ihtirâsıyla,
Ahlâk yolundan sapar;
Paraya tapar mıydın? ..

Şuursuz alkışlarla,
Zâlime arka çıkar;
O vebâl ateşinde,
Kendini yakar mıydın? ..

Yine, hoş gelir miydi;
Âyetle alay eden,
O zındık fıkraları? ..
O işret sofraları? .

Eğer, bilsen ki bugün,
Son günüdür ömrünün..
Neler yapardın acep,
Nasıl geçerdi günün? ..

Geç de olsa...
O, 'Allah korkusu' yla tanışır;
Secdeyle, seccadeyle,
Hemen barışır mıydın? .

Bunca beyhude geçen,
Ömrüne yanar durur;
Pişmanlıklar içinde,
Dizine vurur muydun? ..

O cehennem korkusu,
Bütün kalbini sarar,
Haklarını yediğin,
Kulları arar mıydın? ..

Anlar mıydın.. Zerrelerin
Zikreden dillerini? ..
Açar mıydın.. semâya,
Titreyen ellerini? ..

Yalvarır mıydın? ''Yarab,
Bana bir fırsat'' diye
''Kulun uyandı artık,
Ömrünü uzat'' diye...
 

Azimli

Ordinaryus
Katılım
6 Nis 2008
Mesajlar
2,408
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Konum
bursa
Doğruyu Söyleyen Dost Gerek Bana

Konuş, ey musalla! . Sustuğun yeter,
Sen sustukça kalbim, taştan da beter.
Gafletin adını, koymuşum kader,
Zor gelse de gerçek, nefsimden yana,
Doğruyu söyleyen, dost gerek bana...

Yaşadın.. Kim bilir ne kahırları,
Taşıdın.. Bunca kör ve sağırları.
Konuş ey musalla! Dök şu sırları,
Gör ki; bıkmışım ben, riyâdan yana,
Doğruyu söyleyen, dost gerek bana...

Gerçi, her gün seni göz görse bile;
İbret almak için, görmek nâfile.
Konuş, ey musalla! Gel artık dile;
Vur şu gafletimi, gücenmem sana,
Doğruyu söyleyen, dost gerek bana...

Nerde o taçların, mağrur başları?
Âhû gözdelerin, hilâl kaşları?
Susmayın.. Konuşun, mezar taşları;
Bir daha dönemem, ben bu cihana;
Doğruyu söyleyen dost gerek bana...

Hani, ölümlere alkış tutanlar?
O çağdaş kuklalar, o kahramanlar(!) ?
Ey mezar taşları! Nerde o canlar?
Bir daha izin yok, bu imtihana;
Doğruyu söyleyen, dost gerek bana...

Sen ey toprak ana! Nedir bu sükût?
Kararan kalbime, biraz ışık tut.
Tabut mu beşiktir, beşik mi tabut?
Ölüm doğum mudur? . De toprak ana,
Doğruyu söyleyen dost gerek bana...

 

Azimli

Ordinaryus
Katılım
6 Nis 2008
Mesajlar
2,408
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Konum
bursa
De Ki; Allah İçin Ne Yaptın Bugün? ..

Kalbini bağla ki, Hâkk kemendine,
Düşme, mahşer günü, yargı derdine,
Sen, kendi yargıcın, ol da kendine,
De ki; Allah için, ne yaptın bugün? ..

Bir gönül kapısı, bulup çaldın mı?
Bir sevgi seline, boyca daldın mı?
Bir dosta bedelsiz, selâm saldın mı?
De ki; Allah için, ne yaptın bugün? ..

Seher vakti kalkıp, vecde daldın mı?
Nûrlar dağılırken, payın aldın mı?
Hâkk aşkına, kâlbi şâhid kıldın mı?
De ki; Allah için, ne yaptın bugün? ..

Bilmediğin, bilenlere sordun mu?
İlimle aranda, köprü kurdun mu?
Zarar ve kârını, hayra yordun mu?
De ki; Allah için, ne yaptın bugün? ..

Ezelî rızkına, râzı oldun mu?
Sabır sofrasında, lezzet buldun mu?
Îmânla şükredip, huzur doldun mu?
De ki; Allah için, ne yaptın bugün? ..

Gafleti, gayretle, yarıştırdın mı?
Alnını, secdeyle barıştırdın mı?
Bir akraba sorup, soruşturdun mu?
De ki; Allah için, ne yaptın bugün? ..

Kibir dağlarından, inip geldin mi?
Zorda kalmış, bir kişiyi bildin mi?
Sana borcu vardı, onu sildin mi?
De ki; Allah için, ne yaptın bugün? ..

Merhamette, Hâkk serveti buldun mu?
Komşu kederiyle, ortak oldun mu?
Bir yetimin, şefkâtiyle doldun mu?
De ki; Allah için, ne yaptın bugün? ..

Acılar görünmez, gözler baksa da,
Her ateş, düştüğü yeri yaksa da,
Hasta, bir dost bekler, ümit yoksa da,
De ki; Allah için, ne yaptın bugün? ..

Gönül gözlerini, açıp baksana,
Veren, neler vermiş, dünyada sana,
O'na gönderdin mi, bir hamd ü senâ?
De ki; Allah için, ne yaptın bugün? ..

Gramla yazılır, yaptığın hasat,
Bir zerre noksansız, çıkar yedi kat,
Tükenen her nefes, kaybolan fırsat,
De ki; Allah için, ne yaptın bugün? ..
 

Azimli

Ordinaryus
Katılım
6 Nis 2008
Mesajlar
2,408
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Konum
bursa
Ben Nasıl Güleyim?

Âhir yolcusuyum.. Uzundur yolum,
Sırtımda dikişsiz, bir beyaz tulum,
Azık torbası boş, fakir bir kulum;
Ben nasıl güleyim.. Söyleyin dostlar...

Rabb'ime ezelde verilmiş sözüm;
Dönmüşüm sözümden, gaflette gözüm.
Huzura çıkmaya, kalmamış yüzüm;
Ben nasıl güleyim.. Söyleyin dostlar...

Putlar pazarında, satmışım dünü,
Önümde çok çetin, bir hesap günü;
Almadan elime, berât hükmünü,
Ben nasıl güleyim.. Söyleyin dostlar...

Kur'ân'da, Mahşeri anlatır Settar;
Yollar kıldan ince, kapılar çok dar.
Cennet güzel amma, cehennem de var;
Ben nasıl güleyim.. Söyleyin dostlar...

Cehennem ki o gün, doymaksızın yer,
'Doldun mu? ' dedikçe, 'Daha yok mu? ' der
Bir ömür ağlasam, bu âyet yeter;
Ben nasıl güleyim.. Söyleyin dostlar...

O gün gelir, bölük bölük cümlesi,
Sürülür ateşe, nankör zümresi.
Kur'an'da var ki bir, Zümer Sûresi;
Ben nasıl güleyim.. Söyleyin dostlar...

Yüce Rabb'im, kullarına duyurmuş;
Çok ağlayıp, az gülsünler buyurmuş.
Vah ki; gafletimi yüzüme vurmuş;
Ben nasıl güleyim.. Söyleyin dostlar...

Son nefes, kapımı çaldı çalacak,
Yarın belki sınav, bitmiş olacak,
Korkarım.. Karnede zayıf kalacak;
Ben nasıl güleyim.. Söyleyin dostlar...

 

Azimli

Ordinaryus
Katılım
6 Nis 2008
Mesajlar
2,408
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Konum
bursa
Bakkal Amca Bir Din Ver

Bakkal amca, bir din ver, bana şöyle yüz gram;
İçinde hem komedi, hem de birazcık dram.
Öyle bir din olsun ki; bizi fazla sıkmasın,
Her yerde 'ahlâk' diye, karşımıza çıkmasın...

Ramazan'da otuz gün, vücut girsin bakıma,
Ama bayram gelince, karışmasın rakıma(!)
Bırakalım insanlar, her tür haltı yesinler,
''Ne yani.. Biz müslüman değil miyiz? '' desinler..

Bir din ver ki; içinde, birazcık kahve falı,
Ve üstünde bir kaşık, sosyetik mevlid balı,
Arasında bir dilim, Kaşar Yaşar olmalı,
Böylece kalplerimiz, hidâyetle (!) dolmalı...

Bir de şu kurbanlıklar, sorun çıkardı biraz,
Neden dersen bütçemiz, bu sene hepten ayaz.
Eğer fetvâ verirse, şu senin 'Süper Beyaz',
Belki biz de keseriz, ya bir tavuk, ya bir kaz...

Bakkal amca bir din ver; zorda 'Allah' diyelim,
Açılınca kapılar, 'Haydi Yallah' diyelim.
Âlimler ehli cümbüş, fetvâlarda varyasyon,
Biraz Budist felsefe, biraz reenkarnasyon...

Bir din ki; insanları, hayallere daldırsın,
Tüm cinsel yasakları, yürürlükten kaldırsın.
Eroslar, Afroditler, sokaklarda çıldırsın,
Ve bu çılgın tanrılar, şeytanları yıldırsın...

Açılsın sahillerde, beş yıldızlı mâbedler,
Diskolarda, ruflarda, yapılsın ibadetler...
Bir din ver ki; her akşam, sofraları kuralım,
Kadehleri duayla, birbirine vuralım...

Ahlak mahlak üstüne, biraz kafa yoralım(!)
Memleketin şu hali, ne olacak soralım.
İlerleyen saatte, dansöz çıksın masaya,
Allah rızası(!) için, pamuk eller kasaya...

Ne kadar yardımsever, olduğumuz görülsün,
Ellerimiz dansöze, merhametle sürülsün.
Cinsiyetler arası, ortak pazar kurulsun,
Böylece irticaya, büyük darbe vurulsun...

* * *

Bakkal amca, bir din ver; açık olsun tâvize,
Rahatlatsın bizleri, tatlı baksın fâize.
Madem ki fâiz dedik, hazır girdik damardan,
Bir din ver ki; bizleri, men etmesin kumardan...

Piyangolar, totolar, birer hayır kurumu,
Bazı yobaz kafalar, görsünler bu durumu,
Gece gündüz borsada, hayal kursun alıklar,
Yesinler küçükleri, bazı büyük balıklar...

Bir din ver ki; bıraksın, şu rüşvetin peşini,
Âmir, memur, sekreter, herkes bilsin işini.
Bu bilimsel metodla, çözersek biz bu işi,
Korkarım kalmayacak, zekât verecek kişi...

Lûgatlerden silinsin, artık şeref, şahsiyet,
Dalgalı kura geçsin, edep, hayâ, haysiyet.
Körler ile sağırlar, koltukları kapsınlar,
Ellerinde yağdanlık, birbirine tapsınlar...

Bakkal amca, bir din ver; kaşlarını çatmasın,
Kubbesi, minaresi, aman derim batmasın,
Temizlensin camiler, tabut mabut kalmasın,
Bundan sonra Azrail, kapımızı çalmasın(!) ...

Dostlarım! Sanmayın ki; taş devrinden gelirim,
Bakkaldan din istenmez, bunu ben de bilirim.
İstedim ki; bu şaka, sizi biraz güldürsün,
Güldürürken, biraz da, gerçeği düşündürsün...


 

Azimli

Ordinaryus
Katılım
6 Nis 2008
Mesajlar
2,408
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Konum
bursa
Arafat'ta Söz Verdim

Mevlâ'ya dua ettim, kolay kıldı işimi;
Kucakladım Kâbe'de, üç milyon kardeşimi..
Bırak artık, ey şeytan! Bırak artık peşimi;
Arafat'ta söz verdim, Cenâb-ı Allah'a ben...

Kefen misâli beyaz ihramlara sarındım,
Kanat kanat, melekler gölgesinde barındım,
Nefsin bataklığında, hevâlardan arındım,
Arafat' ta söz verdim, Cenâb-ı Allah'a ben...

Dilde Kur'ân, elde mey, ikiyüzlü yaşamam,
Çağdaşlığı saptırıp, şer peşinden koşamam,
''Hoşgörü'' diye diye, dalâlete düşemem;
Arafat 'ta söz verdim, Cenâb-ı Allah'a ben...

Milyonlarca bedeni, kuşatırken çöl yeli,
Milyonlarca sînede, titrerken gönül teli,
Milyonlarca gözlerden, akarken tevbe seli,
Arafat'ta söz verdim, Cenâb-ı Allah'a ben...

Nûra bulanmış eller, semâları delerken,
Rabbim, kul defterinden, günahları silerken,
O şeytan ki; nefretle, neşterini bilerken,
Arafat'ta söz verdim, Cenâb-ı Allah'a ben...

Öyle bir aşkla yandım, güneş sönse sönemem,
Gökler tersine dönse, Hakk yolundan dönemem.
Îman tahtına çıktım.. Ölüm ne ki! .. İnemem,
Arafat'ta söz verdim Cenab-ı Allah'a ben...

Tok sofrada aç durmak, zor gelse de nefsime;
El açmam mâsivâya, leke sürmem neslime,
Tertemiz dönmek için, toprak olan aslıma,
Arafat'ta söz verdim, Cenâb-ı Allah'a ben...

 

_sercan_

Doçent
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
687
Tepkime puanı
89
Puanları
0
Kendin için, bir mahkeme kursan da;
Nefsinden, ne kadar uzak dursan da;
Her celseyi, vicdanına sorsan da;
Hükmünü vermeden, bir daha düşün…

Ahlâk reddederken, miras reddini,
İnkar ediyorsan, hâlâ ceddini;
Aslına duyduğun, bu nefret, kini;
‘Ben insanım’ derken, bir daha düşün…

Elinde mey tası, dilinde nifak;
Kalbinde şeytanla, binbir ittifak;
Sökmediyse hâlâ, cehlinde şafak;
Dalâlet ne demek? bir daha düşün…

Niyetinde varsa, Kur’an’a cür’et;
Bir kısmını kabul, bir kısmını red.
Sana vermiyorsa, ölüm de ibret;
Mahşer kimliğini, bir daha düşün…

Hasedin.. Edepten, hayâdan çoksa;
Kardeşin karnı aç, seninki toksa;
Hele günlüğünde, namaz da yoksa;
‘Müslümanım! ’ derken, bir daha düşün…

Ne kılıç, ne kalkan, ne zırha güven;
Mîzan’da kurtulur, nefsini döven.
Bil ki; seni sana, şeytandır öven;
“Kalbim temiz” derken, bir daha düşün…

Kalmamış modanın, iz’ân ölçüsü;
Ne giysiler gördüm; şehvet dürtüsü.
İffet değil midir, insanın süsü?
Çağdaşlık bu mudur? Bir daha düşün…

Fal, büyü, cin değil, kurtuluş Hakk´ta,
Aradığın huzur; Nas’ta, Felak’ta.
Gel şu hezeyanı, artık bırak da;
‘Müslümanım! ’ derken, bir daha düşün…

Aç kalsan… Dönüp de, hüsrana bakma,
Ne can, ne canânı, âhirde yakma.
‘Kazandım’ deyip de, yediğin lokma;
Haram mı, helal mı? Bir daha düşün…

Nereye akıyor, bu insan seli?
Gerçeği görmeyen; ya kör, ya deli.
Dünyada sabırdır, cennet bedeli;
Değer mi, değmez mi? Bir daha düşün…

Akla kara, bir yürekte barınmaz,
Secde yoksa, kibir kiri arınmaz.
Hele îmân, kolay kolay korunmaz;
Bunları bir daha, bir daha düşün…

Düşmezdin.. Dengeyi, ilimle kursan,
Kur’ân mihengine, aklını vursan.
Yoksa.. Her doğruya, ‘ifrat! ’ diyorsan;
Bir daha.. Bir daha… Bir daha düşün…

teşekkürler:flw
 

reis

Kıdemli Üye
Katılım
15 Eki 2006
Mesajlar
10,901
Tepkime puanı
414
Puanları
0
Konum
Karadeniz
Cengiz Numanoğlu'nu çok severiz...

Cengiz Bey'in mp3 Şiirleri için daha önce bir çalışma yapmış ve İhvanforum'da da paylaşmıştık.

Cengiz Bey'in kendi sesinden 67 adet mp3 şiirine ulaşmak isteyenler BURAYA bakabilirler...

Dileyen dinlesin, dileyen indirsin...
 

Azimli

Ordinaryus
Katılım
6 Nis 2008
Mesajlar
2,408
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Konum
bursa
Cengiz Numanoğlu'nu çok severiz...

Cengiz Bey'in mp3 Şiirleri için daha önce bir çalışma yapmış ve İhvanforum'da da paylaşmıştık.

Cengiz Bey'in kendi sesinden 67 adet mp3 şiirine ulaşmak isteyenler BURAYA bakabilirler...

Dileyen dinlesin, dileyen indirsin...
görmemiştim teşekkürler
 
Katılım
10 Ara 2009
Mesajlar
93
Tepkime puanı
11
Puanları
0

Bakkal amca, bir din ver, bana şöyle yüz gram;
İçinde hem komedi, hem de birazcık dram.
Öyle bir din olsun ki; bizi fazla sıkmasın,
Her yerde 'ahlâk' diye, karşımıza çıkmasın...


Ramazan'da otuz gün, vücut girsin bakıma,
Ama bayram gelince, karışmasın rakıma(!)
Bırakalım insanlar, her tür haltı yesinler,
Karınları doydukça, 'kalbim temiz' desinler...


Bir din ver ki; içinde, birazcık kahve falı,
Ve üstünde bir kaşık, sosyetik mevlid balı,
Arasında bir dilim, Kaşar Yaşar olmalı,
Böylece kalplerimiz, hidâyetle (!) dolmalı...


Bir de şu kurbanlıklar, sorun çıkardı biraz,
Neden dersen bütçemiz, bu sene hepten ayaz.
Eğer fetvâ verirse, şu senin 'Süper Beyaz',
Belki biz de keseriz, ya bir tavuk, ya bir kaz...


Bakkal amca bir din ver; zorda 'Allah' diyelim,
Açılınca kapılar, 'Haydi Yallah' diyelim.
Âlimler ehli cümbüş, fetvâlarda varyasyon,
Biraz Budist felsefe, biraz reenkarnasyon...


Bir din ki; insanları, hayallere daldırsın,
Tüm cinsel yasakları, yürürlükten kaldırsın.
Eroslar, Afroditler, sokaklarda çıldırsın,
Ve bu çılgın olaylar, şeytanları yıldırsın...


Açılsın sahillerde, beş yıldızlı mâbedler,
Diskolarda, ruflarda, yapılsın ibadetler...
Bir din ver ki; her akşam, sofraları kuralım,
Kadehleri duayla, birbirine vuralım...


Ahlak mahlak üstüne, biraz kafa yoralım(!)
Memleketin şu hali, ne olacak soralım.
İlerleyen saatte, dansöz çıksın masaya,
Allah rızası(!) için, pamuk eller kasaya...


Ne kadar yardımsever, olduğumuz görülsün,
Ellerimiz ona, merhametle sürülsün.
Cinsiyetler arası, ortak pazar kurulsun,
Böylece irticaya, büyük darbe vurulsun...


Bakkal amca, bir din ver; açık olsun tâvize,
Rahatlatsın bizleri, tatlı baksın fâize.
Madem ki fâiz dedik, hazır girdik damardan,
Bir din ver ki; bizleri, men etmesin kumardan...


Piyangolar, totolar, birer hayır kurumu,
Bazı yobaz kafalar, görsünler bu durumu,
Gece gündüz borsada, hayal kursun alıklar,
Yesinler küçükleri, bazı büyük balıklar...


Bir din ver ki; bıraksın, şu rüşvetin peşini,
Âmir, memur, sekreter, herkes bilsin işini.
Bu bilimsel metodla, çözersek biz bu işi,
Korkarım kalmayacak, zekât verecek kişi...


Lûgatlerden silinsin, artık şeref, şahsiyet,
Dalgalı kura geçsin, edep, hayâ, haysiyet.
Körler ile sağırlar, koltukları kapsınlar,
Ellerinde yağdanlık, birbirine tapsınlar... :good:


Bakkal amca, bir din ver; kaşlarını çatmasın,
Kubbesi, minaresi, aman derim batmasın,
Temizlensin camiler, tabut mabut kalmasın,
Bundan sonra Azrail, kapımızı çalmasın(!) ...

******************


Dostlarım! Sanmayın ki; taş devrinden gelirim,
Bakkaldan din istenmez, bunu ben de bilirim.
İstedim ki; bu şaka, sizi biraz güldürsün,
Güldürürken, biraz da, gerçeği düşündürsün...



Cengiz Numanoğlu​
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
Nasıl olur da Sana, secde etmez bir insan!

di-V643.jpg


Kaç trilyon hücreden, yaratırsın bedeni,
Her bedene yüklersin, bir varoluş nedeni.
Evrendeki her zerre, tesbih ederken seni,
Baş eğerken emrine, bu kâinat, bu mîzan;
Nasıl olur da Sana, secde etmez bir insan!

Ömür yetmez, verdiğin bir nefesin şükrüne,
Ne mümkün bedel biçmek, yaşattığın bir güne.
Cennetleri vâdettin, hem de Kur’ân üstüne.
Haykırırken tabutlar, musallada an be an;
Nasıl olur da Sana, secde etmez bir insan!

Mûcizeler verirsin; kulak duyar, göz görür,
Kalp atar, dil konuşur, el tutar, ayak yürür.
Mal, mülk, evlât verirsin; hepsi de yüz güldürür,
Sağnak sağnak yağarken, bunca rahmet ve ihsan;
Nasıl olur da Sana, secde etmez bir insan!

Fırtınalı denizden, kurtarırsın kulunu,
Bir şans daha verirsin, ve açarsın yolunu,
Lâkin; Sana eş koşar, cübbesini, çulunu,
Bu büyük nankörlüğü, reddederken o vicdan,
Nasıl olur da Sana, secde etmez bir insan!

İçki, zina ve kumar, birer şeytan oltası,
Dünyaya hükmediyor, cehâletin sultası,
Din, cahilin elinde, oldu zulüm baltası,
Peygamber ahlâkını, emrederken o Kur’ân,
Nasıl olur da Sana, secde etmez bir insan!

Şeytan ki; unutturur, o mahşer dehşetini,
Gıybet ile yedirir, ölmüş kardeş etini.
Cehenneme yol eder, bu dünya servetini;
Davul zurna çalarak, gelirken bunca hüsran;
Nasıl olur da Sana, secde etmez bir insan!

Çok şükür! Rahmetinin, farkındayım nicedir,
Sensiz geçen saniye, sabahsız bir gecedir.
Bilirim.. Senin affın, azâbından yücedir;
Yetmiyor kudretine, hiçbir söz, hiçbir lisan;
Nasıl olur da Sana, secde etmez bir insan!

Cengiz Numanoğlu
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
Sana Yöneldim

di-J3I8.jpg


Kuluna göz verdin, ”gör Beni” dedin,
Dil verdin, ”bilene sor Beni” dedin,
Gönül verdin, ”hayra yor Beni” dedin,
Gördüm, sordum, yordum, Sana yöneldim.

Nice dervişlerle, uzun söyleştim,
Kör kör bakan, kullarınla eyleştim,
İyi, kötü, ne verdiysen paylaştım,
Aldığım hisseyle, Sana yöneldim.

Bolca bolca verdin, gönül aşımı,
Müjdelere yordun, şu göz yaşımı,
Hiç kimseye, eğmediğim başımı,
Yalnız Sana eğdim, Sana yöneldim.

Beşer, kazanında, piştim pişeli,
Kimi üzgün gördüm, kimi neş’eli,
Kimi döner durur, aşka düşeli,
Pervaneler gibi, Sana yöneldim.

Kimi uykulara, derince dalmış,
Kimisi kararsız, ortada kalmış,
Kimi, Seni arar, kimi de bulmuş,
Bulanlardan oldum, Sana yöneldim.

Kimi der ki; ”varsa görünsün, bize”.
Kimi, görmüş, gelmiş önünde dize.
Nasıl göstermeli, görmeyen göze?
Görenlerden oldum, Sana yöneldim.

Bir ana serçenin, içgüdüsünde,
Tavus kuşlarının ince süsünde,
Nice örümceğin, ak örtüsünde,
Hep, Seni gördüm de, Sana yöneldim.

Bir lokma, bir hırka hâllere düştüm,
Herkesi dost bildim, dillere düştüm,
İncecik, dikenli yollara düştüm,
Kan revan içinde, Sana yöneldim.

Bir kitap gönderdin, cümle âleme,
Tek hecesi bile gelmez kaleme,
Dedin ”Benden başka bir şey dileme”
Satır satır çözüp, Sana yöneldim.

Toprak verdin, tohum verdin ekmeye,
Çile verdin, dergâhında çekmeye,
O zengin sofranda, kuru ekmeğe,
Razı ola ola, Sana yöneldim.

Hak verdin, bâtılı yanında kıldın,
Şeytanı, insanın kanında kıldın,
Akıl verip, nefsin, önünde kıldın,
Nefsime hükmedip, Sana yöneldim.

Âlimin ilmini, zâlim bilir mi?
Yol sokak bilmeyen, Seni bulur mu?
Bilenle bilmeyen, eşit olur mu?
Bilenlerden oldum, Sana yöneldim.

Kâbe’de şahlanan, elleri gördüm,
Yalvarıp yakaran, dilleri gördüm,
Önünde durulmaz, selleri gördüm,
Kapıldım sellere, Sana yöneldim.

Gördüm; dolup taşan mâbetlerini,
Dinledim; çınlayan âyetlerini,
Hele, o kulların niyetlerini,
Duydum, duya duya, Sana yöneldim.

Duydum; kul hakkını, yiyenler varmış,
”Mahşer günü yoktur”, diyenler varmış,
Kürkten kefen dikip, giyenler varmış,
Buna şaşıp kaldım, Sana yöneldim.

Yürüdüm, sağı da solu da gördüm,
Kavşakta yıllarca, düşünüp durdum,
Verdiğin vicdana, elimi vurdum,
”Başka yol yok” dedim, Sana yöneldim.

Câmi kubbeleri, güyâ büyüktü,
Kubbeni görünce, bir korku çöktü,
Bu nasıl mîmâri, bu nasıl yüktü?
Aczimi bildim de, Sana yöneldim.

Bir köprü kurmuşsun, derler incedir,
Sordum, düşenlerin hâli nicedir?
Dediler; bağışlar, O çok yücedir,
Nice ümitlerle, Sana yöneldim.

Kulda kusur gördüm, kuldan sakladım,
Nice lekeleri, silip pakladım,
Sır verdiler, sır üstüne ekledim,
Doldum, dola dola, Sana yöneldim.

Akrabaya koştum, dedim; ”yaram var”,
”Biraz derincedir, incitmeden sar”
Ne yeminler etti, dedi; ”elim dar”
Asıl, bu yarayla, Sana yöneldim.

Kul gördüm, kuluna hased çekmede,
Kin tohumun, nesil nesil ekmede,
Bir yudum su verse, başa kakmada,
”Muhtaç etme” dedim, Sana yöneldim.

Kulunu denedin, çöle düşürdün,
”Bir damla su” dedim, göle düşürdün,
”Ya hidâyet” dedim, sele düşürdün,
Boğuldum, boğuldum, Sana yöneldim.

Kimdir, dedim, hücrelere can veren?
Bunca görünmezi, bakmadan gören?
Kilitli, kilitsiz her yere giren?
Hep, Seni dediler, Sana yöneldim.

Kimdir, dedim, kalp gözüme nûr veren?
Bana, bunca güzellikler gösteren?
Bütün, şek ve şüpheleri susturan?
Hep, Seni dediler, Sana yöneldim.

Kimdir dedim, o şeytanı nâr eden?
”Ol ” deyip de, âlemleri vâr eden?
Melekleri kullarına yâr eden?
Hep, Seni dediler, Sana yöneldim.

Hikmetinden ”sorgu sual” olunmaz,
Bir sel var ki içimde, karşı durulmaz,
Yazdıkça yazar da, elim yorulmaz,
İçim döküp döküp, Sana yöneldim.

Günah denizine, boyumca daldım,
Çırpına çırpına kumsala geldim,
Gör ki; bir kum tanesi de, ben oldum,
Yerimi buldum da, Sana yöneldim.

Bin kez tövbelerden, şaşırıp döndüm,
Bin kere nûrlandım, bin kere söndüm,
Gel gör ki; bu defa, bir başka yandım,
Küllere döndüm de, Sana yöneldim.

Bir zaman, şeytana eşlik ederdim,
”Herşey bu dünyada, öte yok” derdim,
Bir kara boşlukta, koşup giderdim,
Gör ki; döndüm Yâ Rab, Sana yöneldim.

Kendi gafletimden, düştüm kedere,
Yıllarca suçladım, küstüm kadere,
Ne fayda ki, geçen geçti bir kere,
Zararlardan dönüp, Sana yöneldim.

Dünya nimetleri, başım döndürdü,
Gönül gözlerime, perde indirdi,
Yüreğimde, ne fenerler söndürdü,
Birer birer yakıp, Sana yöneldim.

Haram pazarında, tacirlik ettim,
Sermayeden oldum, kârı tükettim,
İtibârım vardı Sende, yok ettim,
Binbir ”eyvah! ” ile, Sana yöneldim.

Şarap; nice derde, sandım ki değer,
Bunca içer miydim, bilseydim eğer,
Beni sarhoş eden, adınmış meğer,
Kırdım kadehleri, Sana yöneldim.

Bilmedim, verdiğin, can kıymetini,
Yüklendim dünyanın, bin zahmetini,
Gerçi yüzüm yok ya; o rahmetini,
Yine de ver, diye, Sana yöneldim.

Nankör oldum, buldum Sana bahane,
Kibirlendim, oldum deli divane,
En sonunda, harmanında bir tane,
Savrula savrula, Sana yöneldim.

Dediler; ”Hani, sen böyle değildin,
Gaflet lekelerin, neyledin sildin?
Adresi kim verdi, yolu ne bildin? ”
Anlata anlata, Sana yöneldim.

”Yıllarca durmadan, meyhane sordun,
Kumarhanelere tezgahı kurdun,
Dört nala koşarken, nasıl da durdun? ”
Dedim; ”durduran var”, Sana yöneldim.

Yön bilmez kullara, yollar neylesin,
Bağlanmış kollara eller neylesin,
Mızrap, sarhoş vurur, teller neylesin,
Tel tel inledim de, Sana yöneldim.

Gönül pınarları, gördüm ki kurur,
Kapılar kapanmış kilitli durur,
Açan yok, ellerim boşuna vurur,
Anahtar sormaya, Sana yöneldim.

Katı yürek gördüm, kurşunlar delmez,
Yüz adım giderim, bir adım gelmez,
Dediler; ”nankördür, teşekkür bilmez,”
Dedim; “bilen bilir”, Sana yöneldim.

Zavallı bir zümre, gördüm ki hele,
Müşrikle, münâfık, vermiş elele,
Hasetten çatlatır, şeytanı bile,
Hâlime şükredip, Sana yöneldim.

Gördüm, daha nice, yoldan sapanlar,
Dünya malın, putlaştırıp tapanlar,
Haram harmanında, hasat yapanlar,
Binlerce ”vah! ” ile Sana yöneldim.

Ölümsüz kim? dedim, aradım durdum,
Bilgelere vardım, kapılar vurdum,
Nice âlimlere, danışıp sordum,
Hep, Seni dediler, Sana yöneldim.

Ölümsüz kim? dedim; güneş ve aya,
Dört milyar yaşında, fâni dünyaya,
Ölümsüz kim? dedim; ateş ve suya,
Hep, Seni dediler, Sana yöneldim.

Nice âhu gözler, samur saçlara,
Zümrüt saraylara, yakut taçlara,
Krallara, kılıçlara, meçlere
Hep, Seni dediler, Sana yöneldim.

Kimseye benzemez, doğmaz ölmezsin,
Ağlayıp sızlamaz, coşup gülmezsin,
Kulumsun dediğin, dostu silmezsin,
Vefâna yâr olup, Sana yöneldim.

Sabahın geceyi, kovduğu yerde,
İlmin cehâleti, boğduğu yerde,
Îmânın kalbime, doğduğu yerde,
Hep, Seni gördüm de, Sana yöneldim.

Ağaçlar, çiçekler, çimler, fidanlar,
Akrepler, böcekler, kuşlar, yılanlar,
Bütün emirleri, Senden alanlar,
Gördüm, göre göre, Sana yöneldim.

Fakir, fukaranın, dik başlarını,
Seyrettim, onurlu savaşlarını,
Bir yetim yavrunun, göz yaşlarını,
Mendil mendil sildim, Sana yöneldim.

Sahipsiz, kimsesiz, felçli düşkünler,
Yaşları yetmişi, çoktan aşkınlar,
Bir el bekliyorlar, öyle şaşkınlar,
El verdim, verdikçe, Sana yöneldim.

Bir gâzi yanında, durasım geldi,
Hâli vakti nedir, sorasım geldi,
Biraz vefâ bulup, veresim geldi,
Yüreğim sızlayıp, Sana yöneldim.

Veren el alandan, üstün buyurdun,
Bunu bütün kullarına duyurdun,
Sonra da, onların seyrine durdun,
Verdim, vere vere, Sana yöneldim.

Komşu kapısını, usulca vurdum,
Aç mıdır, tok mudur, gizlice sordum,
İki lokmam vardı, birini verdim,
Rızânı almaya, Sana yöneldim.

Binbir çeşit, mahlukâtı türettin,
Kimine göz verdin, kimin kör ettin,
Bunca denge hesabını sır ettin,
Çözmek için Yâ Rab, Sana yöneldim.

Ölüm, bir karanlık geceyse eğer,
Bunca korkulara, dedim ki; değer.
Oysa; uyanmakmış, sabahmış meğer,
Seherin gördüm de, Sana yöneldim.

Anam, atam, çoktan Sana varmışlar,
Huzurunda, huzur ile durmuşlar,
Fâtihâ gönderen evlât sormuşlar,
”Vâsıl eyle” diye, Sana yöneldim.

Bilirim ki; adâletin yücedir,
Kılıçlardan keskin, kıldan incedir,
Ya, hukuk dağıtan, kullar nicedir?
Sen bilirsin Yâ Rab, Sana yöneldim.

Hak yolunda, zincirlere vuruldum,
Ne fırtınalardan, durdum duruldum,
Seni, serap serap, sordum yoruldum,
Şimdi, pınar pınar, Sana yöneldim.

Zengin, fakir demez, bakmazsın yaşa,
Sevdiğin kulunu, çalarsın taşa,
Senden ne gelirse, razıyım başa,
Affına sığındım, Sana yöneldim.

Dedim; vâdettiğin, o Cennet nerde?
Dedin; ”kâlp gözüyle baktığın yerde.”
”Belki, bir fakirde, belki hakirde”
Kalbim göz eyleyip, Sana yöneldim.

Oruç mükâfatı, yalnız Sendeymiş,
Açlığın böylesi, ne güzel şeymiş,
Sabrın lezzetine, vardım ki; neymiş!
Onu, tada tada, Sana yöneldim.

Kul gördüm; yoksundur, elden ayaktan,
Dedim; yürüyemez, kalkıp yataktan,
Meğerse, o Sana, yürümüş çoktan,
Koştum, nefes nefes, Sana yöneldim.

Gördüm, kadın hakkı, bilmez er kişi,
Zulmeder, aklınca, çünkü o dişi,
En kutsal emânet, verdin ki; eşi,
Başıma tâc edip, Sana yöneldim.

Kötürüm anaya, dertler yükledin,
Oğlunda kızında, sabır yokladın,
Ayağı altına, Cennet sakladın,
Öptüm o Cenneti, Sana yöneldim.

Çektim gözlerimden, gaflet tülünü,
Neyleyim, mevsimlik dünya gülünü?
Yeter ki; kulunun ahret çölünü,
Gül gülistan eyle, Sana yöneldim.

İster isen, bağışlarsın kulunu,
Ateşlerden döndürürsün yolunu,
Atlastan biçersin, kabir çulunu,
Bağışla ki Yâ Rab, Sana yöneldim.

Gördüm ki; kullara hudut çizilmiş,
Gurur, kibir, kullar için değilmiş,
En gururlu başlar bile eğilmiş,
”Yerle yeksan” olup, Sana yöneldim.

Mahşerde çözülür, diller konuşur,
Diller inkâr etse, eller konuşur,
Göz, kulak, parmaklar, kollar konuşur,
Ben, nice ikrarla, Sana yöneldim.

Duydum ki; düşünce bir ibâdetmiş,
Gönül tahtın; düşünenler fethetmiş,
Bilmem; bu lezzeti, kaç kulun tadmış,
Tadanlardan oldum, Sana yöneldim.

Bir damladan yaptın, insan denizi,
Ne huyları benzer, ne parmak izi,
Daha neler gördü, şu gönül gözü,
Kudretine hayran, Sana yöneldim.

Vermekle bitse de, dünya nimeti,
Verdikçe artıyor, gönül serveti,
Bu nasıl ticaret, nedir hikmeti?
Bunca servet ile, Sana yöneldim.

Cennetten haber mi, güller lâleler?
O namus beyazı, gür şelâleler?
Hani, dağılır ya; suda hâleler,
Büyüdüm, büyüdüm, Sana yöneldim.

Milyarlarca galaksiler, yıldızlar,
Akıllar durduran, ulu sonsuzlar,
Kimbilir ötede, daha neler var,
Bir sorup, bin kere, Sana yöneldim.

Rızkına, bilerek, haram katmadım,
Para pul verdiler, inanç satmadım,
Kul elini, minnet ile tutmadım,
Minnet, diye diye, Sana yöneldim.

Nefsimle savaştım, yendim, yenildim,
Dostum oldu, iyi günde anıldım,
Dünya makâmına, kandım yanıldım,
Makâm istemeye, Sana yöneldim.

Yıllar geçer, ömür geçer âheste,
İstemem, gözüm yok, altın kafeste,
Bana, bir servet ver, o son nefeste;
Îmân, diye diye, Sana yöneldim.

Serveti verirsin, her isteyene,
İlmi, ancak, onu servet bilene,
Ne mutlu ki; o serveti bulana,
Gör ki; bulmak için, Sana yöneldim.

Dedin: ”Bir düşkünü, kim ki, dost seçer,
O ince köprüden, kolayca geçer,
Merhamet ekenler, merhamet biçer,
Ektim de, biçmeye, Sana yöneldim.

Rızân için, karşılıksız verenler,
Rızân için, gönüllere girenler,
Müjdelenmiş, kâlp gözünden görenler,
Müjdemi almaya, Sana yöneldim.

‘Tasavvuf’ dedim de, düşündüm derin,
Aşk ile kalbimi kapladı yerin,
Şaşırıp kaldığım, bunca eserin,
Ustasını görüp, Sana yöneldim.

Kim, ne yapar, Senden, bedelin alır,
Ne tehir edilir, ne hakkı kalır,
Herkesin serveti, peşinden gelir,
Ben, fakir hâlimle, Sana yöneldim.

Her kula katında, bir yer vermişsin,
”Onu ancak, ben bilirim” dermişsin,
Hüküm verenlere, kahredermişsin,
Haddimi bildim de, Sana yöneldim.

Nefesleri sayıp, verirsin bize,
Gün be gün, tükenir, görünmez göze,
Şehâdet denilen, o güzel söze,
Nefes ihsân eyle, Sana yöneldim.

Bunu anlatması, zor gelir dile,
Nedir ki, dünyada çekilen çile,
Kabir azâbını, düşünmek bile,
Kuluna yetti de, Sana yöneldim.

Ne yaralar gördüm, ilâç kâr etmez,
Ne hastalar gördüm, gecesi bitmez,
Yine de; sabreder, isyana gitmez,
Hayran, hayran bakıp, Sana yöneldim.

Kin ve intikamda, uyardın bizi,
Dedin; ”Yumuşatın kâlplerinizi,
Sonra; boğar sizi, öfke denizi.”
Kıyılardan döndüm, Sana yöneldim.

Topladın, beş vakit, mâbette bizi,
Olduk, dalga dalga, insan denizi,
Çözüldü göklerde, ruhların gizi,
Onların izinden, Sana yöneldim.

Bu dünya; üç günlük bir saltanatmış,
Hani, var mı onu, bir gün uzatmış?
Ölüm; bazen azat, bazen azapmış,
Azat, diye diye, Sana yöneldim.

Geceler sultanı, Kadir Gecesi,
Yedi kat göklerde, kulların sesi,
Duydum ki; yerini, bulmuş nicesi,
Bir yer ver demeye, Sana yöneldim.

”O gece” hacetler, bol tutulurmuş;
”O gece” arayan, Dost’u bulurmuş,
Gönüller, Muhammed tahtı olurmuş,
Gönlümü taht edip, Sana yöneldim.

”O gece” nefesler, yel yel olurmuş,
Bulutlar nûr döker, sel sel olurmuş,
Bedenler semâda, el el olurmuş,
Yel yel, sel sel, el el, Sana yöneldim.

”O gece” melekler, saf saf inermiş,
”O gece” acılar, dertler dinermiş,
”O gece” cehennem bile sönermiş,
Ben aşk ateşiyle, Sana yöneldim.

Sahip kimdir? dedim, yüce dağlara,
Engin denizlere, sonsuz çağlara,
Göçüp gidenlere, kalan sağlara,
Hep, Seni dediler, Sana yöneldim.

Sahip kimdir? dedim, kurda kuşlara,
Ağaçlara, topraklara, taşlara,
Nice sultanlara, mağrur başlara,
Hep, Seni dediler, Sana yöneldim.

Sahip kimdir? dedim, ıssız çöllere,
Şimşeklere, tayfunlara, sellere,
Yedi kat semâya, bakan ellere,
Hep, Seni dediler, Sana yöneldim.

Aylar döner, mevsim döner, yıl döner,
Dünya döner, devran döner, yol döner,
Bir gün gelir, tövbe eder, kul döner,
Döndüm, döne döne, Sana yöneldim.

Mânâyı, maddeyi, önüme serdin,
Defteri kalemi, elime verdin,
”Beni tanıyorsun, yaz artık” dedin,
Ne mümkün dedim de, Sana yöneldim.

Bu nâciz kuluna, ömür verdikçe,
Hayrına binlerce, hayır kat Yâ Rab,
Dünya var oldukça, mahşere kadar,
Amel defterini, açık tut Yâ Rab!

Âmin!

Cengiz Numanoğlu
 
Üst