Cengiz Kapmaz / Öcalan'ın İmralı Günleri

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
116639.jpg


Ocak 2011

Çok "en"li bir kitap bu.

Türkiye'nin en önemli sorununun, en önemli ve en etkili kişisine ilişkin en bilinmeyen konuları ve gelişmeleri, en çarpıcı biçimde yansıtıyor. Hakkı vererek okunduğu takdirde, bugüne dek Abdullah Öcalan ve Kürt sorunu konusunda en büyük yankıyı uyandırmaya, en geniş çapta, en hararetli tartışmaları tetiklemeye aday.Cengiz Kapmaz, Abdullah Öcalan'ın İmralı serüvenini, kendisini İmralı'ya götüren anın başlangıç noktasından 2009 sonuna dek, bugüne dek hiçbir yerde rastlanmayan bilgiler ve belgelerle, kaynağından aktararak gün ışığına çıkarıyor.Bu kitap, İmralı'ya ilişkin 20 bin sayfalık görüşme bilgileri, 5000 sayfalık Abdullah Öcalan savunması ve tarafların karşılıklı olarak AİHM'e aktardıkları 1500 sayfalık belgelerin tümüne dayandırılarak yazıldı.Abdullah Öcalan'ın 1999'da İmralı'ya götürülmesinden sonra Kürt sorununun "perde arkası tarihi", bugüne dek hiçbir yazılı metinde, Cengiz Kapmaz'ın kitabında olduğu kadar ortaya konulmadı, açığa çıkartılmadı.Abdullah Öcalan'ın İmralı serüveni dikkatle, satır satır, sözcük sözcük bu kitapta okunduğu vakit, birçok yerleşik kanaat sarsılacak, muhtemelen yerle bir olacak.-Cengiz Çandar-
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın, İmralı’da avukatlarıyla yaptığı konuşmalar, ‘Öcalan’ın İmralı Günleri’ adıyla kitap oldu. Cengiz Çandar'ın ön sözünü yazdığı kitapta Öcalan'ın mezar yeri vasiyeti de yer alıyor...


Cengiz Kapmaz’ın yazdığı, önümüzdeki salı günü İthaki Yayınları’ndan piyasaya çıkacak 500 sayfalık ‘Öcalan’ın İmralı Günleri isimli kitap 8 bölümden oluşuyor, 20 bin belgeye dayanıyor. Gazeteci Cengiz Çandar’ın önsözüyle yayınlanan kitapta, Öcalan’ın İmralı’da karşılanışı, sorgu süreci, Kandil’e gönderdiği 8 mektup ve vasiyeti yer alıyor. Kitaptan bazı bölümler şöyle:

Kıvrıkoğlu’nun temsilcisi
- Öcalan, İmralı’ya ulaştığında şafak sökmek üzereydi. Kendisini Hasan Atilla Uğur isimli bir albay karşıladı. Albayın çok özel bir misyonu vardı. Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu tarafından temsilci olarak gönderildiğini söylüyor, Öcalan’a çok büyük bir hüsnüniyet gösteriyordu. Albayın Öcalan’a ilk sözü, “Ortada bir oyun var. Bu oyunu birlikte bozalım” oldu.



Çok 'en'li bir kitap bu
Türkiye'nin en önemli sorununun, en önemli ve en etkili kişisine ilişkin en bilinmeyen konuları ve gelişmeleri, en çarpıcı biçimde yansıtıyor. Hakkı vererek okunduğu takdirde, bugüne dek Abdullah Öcalan ve Kürt sorunu konusunda en büyük yankıyı uyandırmaya, en geniş çapta, en hararetli tartışmaları tetiklemeye aday.Cengiz Kapmaz, Abdullah Öcalan'ın İmralı serüvenini, kendisini İmralı'ya götüren anın başlangıç noktasından 2009 sonuna dek, bugüne dek hiçbir yerde rastlanmayan bilgiler ve belgelerle, kaynağından aktararak gün ışığına çıkarıyor.Bu kitap, İmralı'ya ilişkin 20 bin sayfalık görüşme bilgileri, 5000 sayfalık Abdullah Öcalan savunması ve tarafların karşılıklı olarak AİHM'e aktardıkları 1500 sayfalık belgelerin tümüne dayandırılarak yazıldı.Abdullah Öcalan'ın 1999'da İmralı'ya götürülmesinden sonra Kürt sorununun "perde arkası tarihi", bugüne dek hiçbir yazılı metinde, Cengiz Kapmaz'ın kitabında olduğu kadar ortaya konulmadı, açığa çıkartılmadı.Abdullah Öcalan'ın İmralı serüveni dikkatle, satır satır, sözcük sözcük bu kitapta okunduğu vakit, birçok yerleşik kanaat sarsılacak, muhtemelen yerle bir olacak. -Cengiz Çandar-

İçeride uzun kalmazsın
- Geldiğimde Genelkurmay temsilcisi beni karşıladı. ‘Sana büyük işler düşüyor’ dedi. ‘Aflar falan gündeme gelebilir’ dedi. ‘Sizinkiler ne biçim savaşıyorlar, savaşmayı da bilmiyorlar onları engelle.’ Ben de ‘Bu konuda üstüme düşeni yaparım’ dedim. Söylemleri mantıklı geliyordu. Benim dışarıda iken yapmayı düşündüklerime de denk düşüyordu. Genelkurmay temsilcisi başta kardeşlik lafını kullandı. Olumlu buldum. Genelkurmay temsilcisi, önemli biriydi. Hatta bana ‘Sen bile içerde uzun kalmazsın’ demişti. ‘Sorumlu devlet bir şeyler düşünüyor’ dedim. Tamam, isyan etmeyelim, kardeşçe çözüm dedim. (27 Ağustos 2002 tarihli görüşme)
Vasiyeti Cudi’ye gömülmek
- 2007 Mart’ında Türkiye, Öcalan’ın zehirlendiği iddialarıyla çalkalanıyordu. Adalet Bakanlığı’nın İmralı Adası’na sağlık heyeti göndermesinin üzerinden iki gün geçtikten sonra Öcalan, avukatlarıyla görüştü. İddialarla ilgili kendisine bir profesör ve iki doktordan oluşan heyet geldiğini, heyette toksikolog bulunmadığını anlatan Öcalan, kan, idrar ve saç örneğinden numune alındığını açıkladı. Öcalan, avukatlarına şu vasiyette bulundu: Nazım Hikmet’in ölürse bir çınar ağacının altına gömülmek istemesi gibi, beni de ölürsem Cudi Dağı’na götürme imkanı olursa iyi olur. (7 Mart 2007 tarihli görüşme)
MİT’ten 13 soru
Öcalan Temmuz 1999 tarihinde gerillayı sınır dışına çekme kararını açıkladığında, dönemin MİT Müsteşar Yardımcısı Emre Taner kendisine 13 soru yöneltti:
1. Kürtlerle ilgili kültürel haklardan ne kast ediliyor? 2. Kültürel hakları örgüte kabul ettirebilir misiniz? 3. Barış ve kardeşlik nasıl pratikleşir? 4. Demokratik çözüm ve demokratik cumhuriyetten ne kast ediliyor? 5. Bu önerilerin ciddiyetini nasıl kabul edebiliriz? 6. Örgütle olan bağlantınız, uygulama gücünüz? Örgüt dinler mi? 7. Halen örgüte ait bilgi sakladığınıza dair kuşkular var? 8. Dağdakileri indirme planınız var mı? 9. Örgütle somut teması nasıl düşünüyorsunuz? 10. Ekonomik, sosyal gelişme planınız? 11. İrtibat biçimleri, kimlerle hangi biçimde? 12. Uluslararası gözlemcilerden ne kast ediyorsunuz? 13. Kemal Burkay, Hizbulkürt sizden sonra ne yapabilir?”
Devlet onayıyla mektup
Öcalan, 18 Mart-3 Ekim 1999 tarihleri arasında PKK Başkanlık Konseyi’ne 8 mektup gönderdi. Bu süre içerisinde Sorgu Komisyonu ile de temas halinde oldu. Komisyon üyeleri, sorgu sonrası belli aralıklarla Öcalan’la görüşüyor, Öcalan’ın kaleme aldığı mektupların dışarıya çıkarılmasına olanak tanıyorlardı. Devlet, Öcalan-PKK iletişiminde engel değil, tersine kolaylaştırıcı pozisyonundaydı. Mart ayındaki bir görüşmede avukatlar Öcalan’a komisyonun kimlerden oluştuğunu sordu. Öcalan’ın yanıtı kısa oldu: “Bilmiyorum, belli olmuyor.” Öcalan, yargılanmasından sonra da 4 mektup daha gönderdi

Hürriyet
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Öcalan: “Asker Bana ‘Savaşı Tırmandırın’ Dedi!”

font_01.gif
font_02.gif
font_03.gif
font_04.gif


PKK lideri Öcalan, İmralı günlerini anlatan kitapta, 2000’de kendisiyle görüşen komutanların, “dikkate alınmak için” savaşı tırmandırmasını önerdiklerini açıkladı.

"Bu kitap okunduğu vakit birçok yerleşik kanaat sarsılacak, muhtemelen yerle bir olacak".

Bu cümle, Öcalan'ın İmralı Günleri isimli kitabın önsözünü kaleme alan Cengiz Çandar'a ait. Gazeteci Cengiz Kapmaz'ın yazdığı kitabı, bundan daha iyi bir söz özetleyemezdi. İthaki Yayınları'ndan çıkan kitap, bugün okurla buluşacak. Cengiz Kapmaz, kamuoyunda İmralı'yı en yakından takip eden gazeteci olarak tanınıyor. Kitap, Öcalan'ın İmralı Adası'na götürüldüğü andan, 2009'un sonuna kadar olan süreçteki bilinmeyenleri günışığına çıkarıyor. Kapmaz kitabını, beş bin sayfalık Öcalan savunması ve tarafların karşılıklı olarak AİHM'e aktardıkları 1500 sayfalık belgelere dayandırarak yazmış. Bu belgelerdeki çok önemli bilgilerden biri de İmralı'yı ziyaret eden bir komutanın, devlet ile diyalog eksikliğinden yakınan Öcalan'a söyledikleri.

Komutan Öcalan'a dikkate alınmak için savaşı tırmandırmasını öneriyor: "Düşük yoğunluklu savaşla sizi kimse dikkate almaz, daha ciddi savaş verin, sizi dikkate almak zorunda kalırlar."


Bu diyaloglar 2000'in başında geçmiş. Öcalan ise bu olayı 8 Temmuz 2009'da "Burada bunları da yaşadım" diyerek açıklamış. BenÖcalan'ın İmralı Günleri'ndeki o ilgili bölümü, kitapta yer aldığı şekliyle (yazarının dilinden), eksiksiz olarak aktarıyorum: "2009 yılının mayıs ayının sonuna doğru 'yol haritası hazırlayacağım' açıklamasının ardından gözler Öcalan'a ve Öcalan'ın hazırlayacağı yol haritasına çevrildi. Ancak beklentilerin alabildiğine yükseldiği o günlerde Öcalan'da umut değil umutsuzluk vardı. 'Ben şimdi sürece ilişkin değerlendirmelerde bulunacağım. Bunlar önemli, hükümetin çözüm planı yok. Bunların siyasi cesareti yok. Hükümet tasfiyeyi planlıyor. Siyasi ciddiyeti yok. Başbuğ silah bıraksınlar diyor, nasıl olacak bu? Silah bırakmak demek barış demektir, müzakere demektir.

Herkes sorumlu davranmalıdır. Öyle benim infaz şartlarımı değiştirmekle, bir iki bina yapıp beş altı kişi getirmekle olmaz. Bu sorunun çözümüne katkı sunabilmem için önümün açılması lazım. İşimin kolaylaştırılması lazım. Biz altı yüz yıllık sorunu çözeceğiz. Bu ciddi bir iştir. Benim katkım alınacaksa benim önüm açılmalıdır." (3 Haziran 2009)


Kandil röportajı sansürlendi

"Öcalan'ın bu söylemlerinden sonra İmralı'da gerginliğe neden olan uygulamalar baş gösterdi. Gazeteler 45 gün sonra ve sansürlenerek veriliyordu.

Sansürlenerek verilen gazeteler arasında Kürt sorununa cesur ve samimi yaklaşımlarıyla dikkat çeken ünlü gazeteci Hasan Cemal'in KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan'la gerçekleştirdiği röportaj da vardı: 'Aslında o röportajın tamamını kestiler, hiçbirini tam okuyamadım. Aslında son dönemde Kürtlerle ilgili haberlerin tümünü dergi ve gazetelerden keserek veriyorlar, benim hiçbir şeyi öğrenmemi istemiyorlar ama benim anlam gücüm yüksektir. Bizimle ilgili her şeyi kesiyorlar oysa tam olarak verilmesi gerekir. Ben, vermemekle ne demek istediklerini biliyorum ve anlıyorum."
(24 Haziran 2009)


Savaşı tırmandırın

"Öcalan, İmralı'da tansiyonun giderek tırmandığı o günlerde 2000 tarihinde İmralı'da yaşadığı bir olayı 'Burada işte bunları yaşadım' sözleriyle anlattı: '2000'in başında burada sorguya katılan yetkililer gelmişti. Bazıları komutandı, yetkili olarak konuştu. Bana; 'siz güçlerinizi sınır dışına çektiniz, tek taraflı adım attınız, bundan sonra da tek taraflı adım atacaksınız. Ancak ordu, devlet sizi dikkate almaz' diyordu. Ben, devletin politikasını sordum. Onlar da 'devlet bu düşük yoğunluklu savaşla sizi dikkate almaz, savaşı tırmandırın, daha ciddi bir savaş verin o zaman dikkate alınırsınız, sizi dikkate almak zorunda kalırlar' diyordu.

Kelimesi kelimesine böyle değildi ama öz itibariyle böyle söylemek istiyorlardı. Yani savaşı orta yoğunluktaki bir düzeye çekmemiz halinde devletin bizi dikkate almak zorunda kalacağını belirtiyordu. Tabii ben savaşı tırmandırmadım. Bunu çekindiğim ya da korktuğum için de böyle yapmadım, samimiydim, sorunun böyle çözüleceğine inanıyordum." (8 Temmuz 2009)


Soruşturma gerektiren iddialar

Bu satırları okuyunca aklıma ilk olarak bu komutanın kim olduğu sorusu takıldı. Kısa bir araştırma yaptım. İmralı Adası, 15. Kolordu Komutanlığı'na bağlı. Daha önce (2008) kamuoyunun da yakından tanıdığı bazı komutanların adları, İmralı'da Öcalan'la yaptıkları tartışmalı görüşmelerle gündeme gelmiş. Ama ben herhangi bir isme yer vermeyi doğru bulmadım.
Ancak, bu kitaptaki iddialar hakkında soruşturma açılmasının gerektiğini düşünüyorum.

Türkiye'ye getirildikten sonra "silahlı mücadele döneminin bittiğini" ilan ederek, silahlı güçlerine sınırların dışına çıkma talimatı veren Öcalan'ın, daha sonra neden tekrar savaşa yönelmek zorunda kaldığının ortaya çıkması, anlaşılması gerekiyor.


Spekülasyona ve komplo teorilerine geçit vermemek için böyle bir soruşturmaya ihtiyaç var.
Bu soruşturma, kamuoyuna önyargılarından arınma ve yanlış kanaatlerini düzeltme şansı tanır.
Belki bildiğimiz her şey yanlıştır.
Söylediğim gibi; gerçeklerin anlaşılması için böyle bir soruşturma yürütülmesine ihtiyaç var.

Meclis mi yoksa yetkili Cumhuriyet Savcıları mı üstlenir bu görevi, bilemiyorum.
Soruşturmayı yürüten komisyon, İmralı'ya giden asker-sivil ziyaretçilerin listesini araştırır; Öcalan'ın ifadesine başvurur, sorumlu askerlerle konuşur, ismi tesbit edilen komutanları sorgular...
Velhasıl; bu kitap, yeni bir gürültü koparacağa benziyor.

KURTULUŞ TAYİZ / TARAF
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Bana 'Çiller'i öldür' teklifinde bulundular

Cengiz Kapmaz'ın 20 bin belgeyi inceleyerek yazdığı "Öcalan'ın İmralı Günleri" adlı kitapta Abdullah Öcalan'ın ağzından şok bir iddia da yer aldı: 1996'da devletten bir kesim Çiller'i öldürme konusunda bize teklifte bulundu. Ancak ben kabul etmedim.

Yasadışı PKK terör örgütünün elebaşısı Abdullah Öcalan 16 Şubat 1999 tarihinde Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye getirildi. Aradan tam 12 yıl geçti. Öcalan, 12 yıl içinde yaşadıklarını avukatlarına anlattı, anlattıkları tutanak haline getirildi. Sonunda yaklaşık 20 bin belgeyi inceleyen Cengiz Kapmaz “Öcalan’ın İmralı Günleri’ adlı kitabı yazdı. 8 bölümden ve 500 sayfadan oluşan kitapta şok iddialar da bulunuyor.

* ABD’Lİ DOKTORLAR MUAYENE ETTİ

Kitapta 10 Eylül 2003 tarihli görüşmeden bahsediliyor. Öcalan’ı muayne etmeye 2 ABD’li doktor da gelmişti. Öcalan’ı ilk olarak Türk değil Amerikalı doktorlar muayne etti: “İmralı’ya geldiğim günlerde beni ilk muayne den doktor İngilizce konuşuyordu. Muhtemelen ABD’liydi. yanında biri vardı, İsrailli olabilir. İlk sağlık kontrolünü yaparak adete ‘Biz size sağ salim teslim ettik’ mesajını verdi.”

* ÖZEL EKİP SORGULUYOR

KitaptaÖcalan, İmralı’ya getirildikten sonra özel bir ekip tarafından sorgulandığı aktarılıyor. Bu sorgu ise 10 gün sürüyor. Bu süreçte bodrum katında bir hücreye yerleştiriliyor, 9 metrekare genişliğinde bol ışıkla aydınlatılmış içinde oturağı olmayan bir tuvalet ve bir yatak olan hücrede tutuluyor. Bu süreçte Öcalan’ı Genelkurmay, MİT, Jandarma Genel Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü’den üst düzey yöneticiler ve dönemin Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu‘nun özel temsilcisi Albay Atilla Uğur sorguluyor.

* TANSU ÇİLLER BOMBALATTI


10 Ekim 2001 tarihli görüşmede Öcalan, ilk sorgusunun yapıldığı 10 günlük süreçte kendisini sorgulayan özel komisyon ile arasında geçen bir olayı anlatıyor. Bu olayın kahramanı ise Tansu Çiller: “Atilla Uğur ‘Bu sorunu ABD ve AB’ye havale etmeden kendi aramızda biz çözelim’ dedi. Bunun üzerine Öcalan 1996 yılı Mayıs ayında Şam’da kendisine karşı patlayıcı yüklü arabayla düzenlenen suikast girişimini hatırlattı. ‘Sorguda, o bizim işimiz değildir’ dediler. ‘Biz isteseydik bir füze ile sizin evi vurabilirdik’ diyorlardı. Bu sırada bir yarbay söz aldı ve Suriye’deki bombalı suikast eyleminin dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in kendi özel çabası olduğunu ima etti. ‘Füze indirebilirdik, niyetimiz bu değildi’ dediler sorguda. ‘Bin kilo bomba, 500 milyon ödenek ayrılmış. Buna da onun (Çiller) marifeti’ dediler. ‘Bir kliğin işidir’ dediler.”

* AF GELECEKTİ

Kitapta 33 erin şehit olduğu Bingöl olayından da bahsediliyor. Bu olay ise şöyle aktarılıyor: “Öcalan 33 askerin yaşamını yitirdiği 1993 Bingöl eylemine konuyu getirdi. Bir kez daha eylemini tasvip etmediğini vurgulama gereğini duydu. Tam o sırada bir görevli ‘Bu eylem olmasaydı 25 Mayıs’ta af ilan etmeye hazırlanıyorduk’ dedi. Görevli bu bilgiyi verdikten sonra Öcalan’a ‘Neden Barzani veya Talabani’nin yanına gitmedin’ diye sordu. Ben de ‘Oraya gitseydim beni yeniden satarlardı’ dedim. Görevli de ‘Doğrudar Talabani, Barzani’nin her şeylerini satın alabiliriz’ demişti.” (22 Eylül 2004 tarihli görüşme)

* İDAM TARTIŞMASI


10 günlük sorgunun son günü idam tartışıldı. Bu olay kitapta şöyle anlatılıyor: “Genelkurmay temsilcisi Albay Atilla Uğur, Öcalan’ı anladığını ifade eden yumşak bir ses tonuyla ‘İmha edilmezsiniz, imha edilseydiniz getirilmez, Kenya’da imha edilirdiniz’ dedi. Ancak idamın gerçeleşip gerçekleşmeyeceğinin Öcalan’ın tutumuna bağlı olacağını ifade etti. “Sorgu sırasında idam tartışmaları varken bana İdamına sen kendin karar vereceksin deniyordu. Jandarma, Emniyet, MİT ve Genelkurmay’dan oluşan 4’lü grup bana bunu söylüyordu. İstersen öldürücü davranacaksın, istersen aksini yapacaksın. Sen belirleyeceksin.”

* HERKESE MEKTUP YAZIYOR

Kitapta Adbullah Öcalan’ın dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Meclis Başkanı Bülent Arınç ve dönemin Başbakanı Abdullah Gül’e ve Başbakan Erdoğan’a mektuplar yazdığı aktarılıyor. Sezer’e 8 sayfalık, Arınç’a 11 sayfalık, Gül’e 16 sayfalık mektup yazıyor. Erdoğan’a ise 3 mektup yazdığı belirtiliyor.

* MİT’TEN 13 SORU

Abdullah Öcalan, Temmuz 1999 tarihinde militanları sınır dışına çekme kararını açıkladığında, dönemin MİT Müsteşar Yardımcısı Emre Taner kendisine 13 soru yöneltti:

1. Kürtlerle ilgili kültürel haklardan ne kast ediliyor? 2. Kültürel hakları örgüte kabul ettirebilir misiniz? 3. Barış ve kardeşlik nasıl pratikleşir? 4. Demokratik çözüm ve demokratik cumhuriyetten ne kast ediliyor? 5. Bu önerilerin ciddiyetini nasıl kabul edebiliriz? 6. Örgütle olan bağlantınız, uygulama gücünüz? Örgüt dinler mi? 7. Halen örgüte ait bilgi sakladığınıza dair kuşkular var? 8. Dağdakileri indirme planınız var mı? 9. Örgütle somut teması nasıl düşünüyorsunuz? 10. Ekonomik, sosyal gelişme planınız? 11. İrtibat biçimleri, kimlerle hangi biçimde? 12. Uluslararası gözlemcilerden ne kast ediyorsunuz? 13. Kemal Burkay, Hizbulkürt sizden sonra ne yapabilir?

* 27 ŞUBAT BİZE KARŞI

Öcalan 4 Nisan 2007’de avukatlarına ateşkesin ciddiye alınmaması halinde meydana gelecek olası gelişmeleri değerlendirdi. Bölgeye 250 bin asker sevkıyatını savaş ısrarı olarak nitelendiriyor, savaşta ısrarın yaratacağı tehlikelere dikkat çekiyordu. Bu konuşmasından sonra Öcalan 20 günlük hücre cezası aldı. Öcalan, Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ne 125 sayfalık itiraz başvurusunda bulundu. Savunma devlet katında öfkeye neden olmuştu: “Ben savunma yaptıktan bin iki gün sonra askeri bir heyet geldi, incelemelerde bulundu. Çok öfkeliydiler, benimle konuşmadılar. Ama ben savunmamla ilgili olduğunu anladım. Cezaevi müdürünün tavırlarından da bu belliydi. O da anlamadı, şaşırmıştı. Bir iki gün sonra da 27 Nisan muhtırası yayınlandı. Savunmamın kendilerine ulaştığı sabahın akşamında muhtıra yayınlandı. Muhtıra esas olarak bize karşı yapılmıştır, hedefi de biziz. Bizim savunmadaki düşüncelerimiz muhtıraya sebebiyet vermiştir.”

* ÇİLLER’İ ÖLDÜR TEKLİFİ


Öcalan İmralı’da kendisiyle temasa geçen kişileri 125 sayfalık savunma ile deşifre etmişti: “Daha önce söyleyip söylemediğimi hatırlamıyorum ama 1996’da devletten bir kesim Çiller’i öldürme konusunda bize teklifte bulundular. ‘Biz gereken şartları sağlayacağız, siz halledersiniz’ dediler. Ancak ben kabul etmedim, bu tür komplo girişimlerine başından beri karşıyız.” (27 Haziran 2007)

‘KAPAT AĞIZINI YOKSA BANTLARIM’


Öcalan’ın, Türkiye’ye getirildiği 16 Şubat 1999’dan sonra İmralı’ya götürüldü. Adaya gelişinde yaşadığı bir olayı Öcalan 10 Haziran 1999 tarihinde avukatlarıyla yaptığı görüşmede şöyle aktarıyor: “Öcalan kendisine adaya götürmekte olan askeri görevlililere ‘Faili meçhul mü yapacaksınız’ diye sormuştu. İlk ve son sert tavrı o an gördü: Kapat ağzını yoksa bantlarız.”

beyazgazete
 

ismail

Yeni
Katılım
3 Mar 2007
Mesajlar
20,475
Tepkime puanı
2,063
Puanları
0
Yaş
45
Öcalan: Devlet, Çiller'i öldürmeyi teklif etti

İmralı'da tutuklu Abdullah Öcalan, kaleme aldığı 'Öcalan'ın İmralı Günleri' adlı kitapta 1996'da devletten bir kesimin kendilerine 'Tansu Çiller'i öldürme' teklifinde bulunduğunu öne sürüyor.

Abdullah Öcalan İmralı Adası’nda ömür boyu hapis cezasını çekerken, cezaevi günlerini anlattığı “Öcalan’ın İmralı Günleri” adlı bir kitap kaleme aldı. İmralı’ya ilişkin 20 bin sayfalık görüşme bilgileri, 5000 sayfalık Öcalan savunması ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne aktarılan 1500 belgeye dayanılarak hazırlanan kitapta, Öcalan’ın adadaki cezaevi günleri, avukatları ve devlet görevlileriyle yaptığı görüşmeler ile kendi değerlendirmeleri var. İthaki yayınlarından çıkan kitapta bugüne kadar kamuoyuna yansımamış çok tartışılacak bilgiler de yer alıyor.
Öcalan, kitabında “Devlletten bir kesim 1996’da Tansu Çiller’i öldürme konusunda bize teklifte bulundular” diyor. Öcalan’ın İmralı’ya sevkedilirken görevli subaylarla aralarında geçen diyalog kitapta şöyle yer alıyor:
“Başbakan Ecevit’in ‘Öcalan Türkiye’de’ açıklamasından tam 7 saat önce, Öcalan’ı taşıyan uçak, İstanbul Atatürk Havalimanı’nda yakıt ikmali yaptıktan sonra Bandırma Hava Jet Üssü’ne indi. Öcalan uçaktan indirilir indirilmez bir askeri gemiye bindirildi. Sevk sırasında askeri görevlilerle arasında ilginç bir diyalog yaşandı. Öcalan kendisini adaya götürmekte olan askeri görevlilere ‘Faili meçhul mü yapacaksınız?’ diye sormuştu. İlk ve son sert tavrı o an gördü: ‘Kapat ağzını yoksa bantlarız.’


‘KENDİ ARAMIZDA ÇÖZELİM’
Karşılamadan sonra Öcalan sağlık kontrolüne alınırken, iki ABD’li doktor da muayene için gelmişti. Öcalan’ı ilk olarak ABD’liler sağlık kontrolünden geçiriyordu. ‘İmralı’ya ilk geldiğim günlerde beni muayene eden doktor ingilizce konuşuyordu, muhtemelen ABD’liydi. Yanında biri vardı. İsrailli olabilir. İlk sağlık kontrolünü yaparak adeta ‘Biz size sağ salim teslim ettik’ mesajını verdi’”.
Öcalan ile sorgusunu yapan subaylar arasında şu diyalogun geçtiği iddia ediliyor:
“Öcalan’ın sözlerinden sonra söz alan Kıvrıkoğlu’nun temsilcisi Albay H. Atilla Uğur (Ergekon davası tutuklu sanığı) Öcalan’ın sözlerini onayladı. Ardından da ‘Bu sorunu ABD ve AB’ye havale etmeden, kendi aramızda, biz çözelim’ dedi. Bunun üzerine Öcalan 1996 mayıs ayında Şam’da kendisine karşı patlayıcı yüklü arabayla düzenlenen suikast girişimini hatırlattı. Sorguda, ‘o bizim işimiz değildir’ dediler. ‘Biz isteseydik bir füze ile sizin evi vurabilirdik’ diyorlardı.(...) Sonra yarbay söz aldı ve Suriye’deki bombalı suikast eyleminin dönemin başbakanı Tansu Çiller’in kendi özel çabası olduğunu ima etti. ”
Kitapta ayrıca, Öcalan’ı İmralı’da bir MİT görevlisinin ziyaret ettiği savunulurken, şu ifadelere yer verildi: “Görevli Öcalan’a ismini söylemedi ancak görüşmeyi Başbakanlık adına gerçekleştirdiğini açıkladı. Öcalan’ı ziyaret eden kişi Başbakan Ecevit’e yakınlığıyla bilinen Mikdat Alpay’dı. Öcalan görüşme sonrası avukatlarına şöyle dedi: ‘Başbakanlık adına, başbakanlık adamı olduğunu tahmin ettiğim biriyle görüştüm. İdam dönem itibariyle uygun değil. Menderes’in idamı hata oldu, anlamsızdır. Fazla resmi olmasa da bu söyleniyor (26 Nisan 1999).”
“Öcalan’ın tamamen sorunun çözümüne odaklandığı o günlerde, avukatları MİT ve orduyu yakından izleyen, Kürt camiasında da sevilip sayılan ünlü bir gazeteciyle randevulaştı. Gazeteci, devlete dair ikili bir tablo çizdi. Buna göre bir tarafta MİT, ordu ve siyasi partilerde Kürt sorununun intikamcı bir şekilde çözülmemesi taraftarı olan bir güç vardı. Ancak diyordu ünlü gazeteci, ‘İntikamcı çevrelerin Türkiye’nin geleceğinde söz sahibi olmayacaklarını kesin bir şekilde söyleyebilirim’ Gazeteciye göre ‘Çözüm isteyen güçlerin kafasında belirginleşmiş bir çözüm modeli yoktu.”


‘ŞARTLARI AYARLARIZ HALLEDİN’
Sistem içi aktörlerin Kürt sorunu üzerinden birbirini yıpratma ve imha etme stratejisi izledikleri, bunun en somut örneğinin geçmişte yaşandığı kaydedilerek Öcalan’ın ağzından şöyle deniliyor: “Daha önce söyleyip söylemediğimi hatırlamıyorum ama 1996’da devletten bir kesim Tansu Çiller’i öldürme konusunda bize teklifte bulundular.
‘Biz gerekli şartları sağlayacağız, siz halledersiniz’ dediler. Ancak ben kabul etmedim, bu tür komplo girişimlerine başından beri karşıyız.”


MİLLİYET
 
Üst