cemaat taassubunu aşmak için ne yapmalıyız

MUSAB21

Paylaşımcı
Katılım
11 Kas 2006
Mesajlar
314
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Web sitesi
www.huzuriklimi.com
cemaat taassubunu aşmak için ne yapmalıyız...???????

farklı cemaatler ve topluluklar diğer cemaaatlerle nasıl buluşmalı nasıl kaynaşmalı..
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Mümkün değil.. :D

"Her topluluk, yanındakiyle sevinmekte, kendilerini bir şey üstünde zannetmektedir"

Delili şudur ki: Her cemaat diğerlerine, hem de delilleriyle birlikte emr-i bil maruf nehy-i anil münkerde bulunuyor; ama görünürde kimse kendi cemaatinden ve doğrularından vazgeçmiyor.. (Aksi olabilir ama az olduğunu zannediyorum)

Buluşmaktan, kaynaşmaktan ziyade, insanlar Allah'ın kullarına dolayısıyla farklı cemaattekilere karşı merhametli olmayı, sevemiyorsa dahi saygılı olmayı öğrenebilmeli.. Cemaat önderlerine bu konuda büyük vazifeler düşmektedir..

Neticede her topluluk kendi önderiyle diriltilecek, kendi önderiyle haşr olacak.. Yani kişi sevdiğiyle beraber kalacaktır..
 

UBEYDUN

Ordinaryus
Katılım
16 Ara 2006
Mesajlar
2,548
Tepkime puanı
286
Puanları
0
Konum
göçmen
belki farklı bir bakış açısı ama rasulullah'ı gerçekten sevmek ile aşarız gibi geliyor bana o gerçekten sevildimi başka sevgilerin esamesi okunmazda ondan böyle söylüyorum aşağıda bu sevgi ile alakalı bir hoca efendinin ders notlarını alıntılıyorum
selamun aleyküm

Herkes Sevdiği İle
O,
Allah’ın son nebisidir.
O,
Âlemlere rahmettir.

O’nu Allah seviyor.
Melekler seviyor.
Yer gök seviyor.
Hayvanlar ve cemadat seviyor.

Biz de seviyoruz.

O’nu ashabı sevdi.
Sevdiklerini de gösterdiler.
Bedel olarak can verdiler.
Mal verdiler.
Ne gerekiyorsa verdiler.
Ve sevgilerini belgelediler.

Asırlar sonra biz geldik.


Ve O’nu
Biz de seviyoruz…

Sevdim demek ne kolay!
Sevebilmek ne zor!

Gözlerimizle görmediğimiz, kan bağımızın bulunmadığı bir peygamberi neden seviyoruz?
O’nun sevgisi, mübarek vücudu etrafında değil, bize emanet ettiği dini etrafındadır. O’nu seviyoruz. Her şeyini seviyoruz. Sevgisinin dünyamızda ve ahiretimizde bize kurtarıcı olmasını diliyoruz.
Biz seviyoruz diyoruz da, bu sevgimizin şahitleri kim?
Bizden önce O’nu sevenler, Kur’an’ımızın sevgilerini doğruladığı insanlar, O’nun etrafında etten kemikten sur örenler sevgilerini neyle belgelediler? Sevdim demekle değil, sevgiyi göstermekle iddia ispat edilebilir.

O’nu sevmek:
Peşinden gitmek, mirası olan Kur’an ve
Sünnet’e sarılmaktır.
İdeolojilere ve felsefeye, menfaatlere harcanmış bir Kur’an ve Sünnet söz konusu ise, sevgi uçuk bir iddiadır. O’nun Sünnetini hayat olarak görmek, bir hadisini dinlemek ve onunla amel etmek gözümüzde ne kadar değerli ise, O’na sevgi iddiamız da o kadar değerlidir. Çünkü O, bizim için getirdiği şeylerle büyüktür.

O’nu sevmek:
Sevgisini kurtarıcı görmektir.
Bunaltan dünya hayatının sıkıntılarından kurtardığı gibi, ahiretin azabından da kurtarır. Kabrin vahşetinden, mahşer yerinde beklemeden, cehennemin ateşinden kurtarır. O’nun sevgisi, albümler için değil, zor günler içindir.

O’nu sevmek:
Adını yaymak, adına salâvat getirmektir.
Adının anılması ile hareketlenen beyinler ve dillere sahip olmak, O’na işaret eden ne varsa o işaretten O’nu çıkarabilmektir. Ezanını duyduğumuzda O’nu hatırlamak, O’nu sevmektir. Doğan yavrumuza O’nun, hanımlarından, çocuklarından birinin adını vermek ve bununla onur duymak O’nu sevmektir.

O’nu sevmek:
O’nu görmenin hasretini çekmek, bir kere olsun O’nu görmek için dünyaları feda etmeye hazır olmaktır.
Biz bugün O’nu gözlerimizle görmekten mahrum olmakla beraber, kalbimizde o hasreti gören Rabb’imize sevgimizi arz etmek ve sevgimizin karşılığını O’ndan beklemekten mahrum değiliz.
Müslim’in rivayet ettiği bir hadiste O, şöyle buyuruyor:

“Ümmetimden beni en çok sevenler, benden sonra geldikleri halde beni bir defa görebilme uğruna bütün ailesini ve varlığını feda etmeye hazır olanlardır.”

O’nu sevmek:
Sevdiğini sevmek, düşmanını düşman bilmektir.
O ashabını seviyor, onları örnek gösteriyordu.
Ashabını sevmek O’nu sevmektir. Ashabına dil uzatmak, onları itham etmek O’ndan kopmaktır.
Ailesini, çocuklarını, torunlarını sevmek, onları can bilmek O’nu sevmektir.

O’nu sevmek:
O’nun sünnetinin yayılması için çalışmaktır.
Bir insana daha bir hadisin ulaşması için gayret etmek, hadis okunan bir ders halkasının müdavimi olmaktır. O’nun sünnetine hizmet edenleri sahiplenmek, bağrına basmak O’nu sevmektir.

O’nu sevmek:
O’nun hayatını kendimizi tanır gibi bilmektir.
O’nun hayatını okurken, O’nun yanında olabilmektir. Dişinin kırıldığını duyduğumuzda dişimizin ağrıdığını hissetmektir. O ağladı dendiğinde ağlamaktır.

O’nu sevmek:
Çocuklarımızı O’nun davasının fedaileri yapmak, bu azimle çalışmaktır.
Tatil dönemlerine sıkıştırılmış bir siyer dersi değil, hayatın her alanına yayılmış bir anlayışla O’nu çocuklarımıza tanıtıp, örnek göstermektir.
Selef-i salihin, çocuklarına Kur’andan bir ayeti, bir sureyi öğretir gibi O’nun savaşlarını, aile hayatını, çocuklarla ilişkisini, ticaretini vb. öğretirdi.

O’nu Sevenler
Böyle Sevdiler

Ali bin Ebi Talib radıyallahu anh “Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme sevginiz nasıldı?” sorusuna şu cevabı veriyor:
Vallahi O’nun sevgisi bizim için mallarımızdan, çocuklarımızdan, analarımızdan ve susamışa soğuk sudan daha değerliydi.” õ


Amr bin As radıyallahu anh diyor ki:
“Benim Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden daha çok sevdiğim, gözümde O’ndan değerli kimse yoktu.
Saygımdan dolayı O’na doyasıya bakamazdım.
Şimdi tarif et deseniz, O’nu size tarif edemem; gözümle O’na doyasıya bakamadım bile.” õ

Bilal, O’ndan sonra ne zaman ezan okusa, “eşhedüennemuhammederresûlullah” derken sesi kısılır, devam etmekte zorlanırdı. Bu duruma daha fazla dayanamayıp, halifeden izin alarak mücahitlerle beraber Şam’a gitti. Yıllar sonra Medine’ye geri döndüğünde bir ezan okuması istendi. O’nun sesini duyanlar, yıllar öncesine döndüler. Yine “eşhedüenne muhammederresûlullah” diyeceği esnada hıçkırarak ağlamaya başladı. Medineliler çocuklar gibi ağlamaya başladı. Hasretleri yüreklerini yaktı.
Bir zaman sonra Bilal yatağa düştü. Eceli yaklaştı diye hanımı ağlamaya başladı. Hanımına döndü ve dedi ki: “Neden ağlıyorsun? Yarın Muhammed ve dostlarla buluşma günümdür.”õ

Ensardan birisi bir gün O’na gelip dedi ki:
“Ya Resulellah! Sen benim için canımdan, çocuğumdan, ailemden ve malımdan daha sevgilisin. Şöyle gelip seni bir göremesem ölürüm her halde!”
Bu zat böyle dedikten sonra ağlamaya başladı. Peygamber aleyhisselam neden ağladığını sordu. Dedi ki:
“Ya Resulellah!
Şimdi sen öleceksin, peygamberlerle beraber cennete gireceksin. Ben cennete girsem bile seni nasıl bulurum ki?”
Peygamber aleyhisselam ona bir cevap vermedi. Sonra Nisa sûresinin 69. ayeti indi.
“Kim Allah'a ve Resûl'e itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehidler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!”
Uhud Savaşı’nda bir ara Peygamber aleyhisselamın öldürüldüğü haberi Medine’de yayılmış, nurlu Medine’ye karanlıklar çökmüştü. Ensardan bir kadın bu haber üzerine Uhud’a doğru yola çıkmıştı. Müslümanlar da şehitlerini gömmüş dönüyorlardı. O kadının babası, kocası, oğlu ve kardeşi Uhud’da şehid düşmüştü. Her gördüğüne Resûlullah nerede diye soruyor, onlar ise kendi şehitlerini ona haber veriyorlar, Resûlullah ise geriden geliyor, diyorlardı. Sonunda Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanına ulaştı. O’na baktı ve: “Senden sonra gerisi kolaydır ya Resulellah!” dedi. õ
Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor.
Bir adam Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme geldi ve “Açım!” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem evine baktı, verecek bir şey bulamadı. Ashabına yönelip “Bu adamı gece misafir edecek kimse yok mu, Allah ona rahmet etsin?” dedi. Ensardan birisi: “Ben, ya Resulellah!” dedi.
Onu evine götürdü. Hanımına: “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin misafirinden bir şey saklamayasın.” dedi. Kadın: “Çocukların yiyeceğinden başka bir şeyimiz yok.” dedi. Adam: “Çocuklar yemek istediğinde onları uyut, sonra sen de gelip kandili söndür. Bu gece yemeyelim misafir yesin.” dedi. õ

Enes radıyallahu anhın rivayet ettiğine göre bir adam Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme kıyamet hakkında sorup: “Kıyamet ne zamandır?” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

— Onun için ne hazırladın, diye sordu. Adam:

— Hiçbir şey! Ancak ben Allah’ı ve Peygamberini seviyorum, dedi. Bunun üzerine Peygamber aleyhisselam dedi ki:

—Sen sevdiğinle berabersin.”

Enes radıyallahu anh diyor ki:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin “Sen sevdiğinle berabersin.” sözüne sevindiğimiz kadar hiçbir şeye sevinmedik.
Ben, Peygamber aleyhisselamı, Ebu Bekir ve Ömer’i seviyorum. Onların ameli gibi amelim olmasa da, onların sevgisi sayesinde onlarla olmayı umuyorum.
Müjdecim,Kurtarıcım,Efendim,Peygamberim,
Sana uymayan ölçü, hayat olsa teperim.N.Fazıl
 

doğuhan

Profesör
Katılım
13 Ara 2006
Mesajlar
1,425
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
37
Konum
orta dünyalar
belki farklı bir bakış açısı ama rasulullah'ı gerçekten sevmek ile aşarız gibi geliyor bana o gerçekten sevildimi başka sevgilerin esamesi okunmazda ondan böyle söylüyorum aşağıda bu sevgi ile alakalı bir hoca efendinin ders notlarını alıntılıyorum
selamun aleyküm


Herkes Sevdiği İle


O,
Allah’ın son nebisidir.
O,
Âlemlere rahmettir.

O’nu Allah seviyor.
Melekler seviyor.
Yer gök seviyor.
Hayvanlar ve cemadat seviyor.

Biz de seviyoruz.

O’nu ashabı sevdi.
Sevdiklerini de gösterdiler.
Bedel olarak can verdiler.
Mal verdiler.
Ne gerekiyorsa verdiler.
Ve sevgilerini belgelediler.

Asırlar sonra biz geldik.


Ve O’nu
Biz de seviyoruz…



Sevdim demek ne kolay!





Sevebilmek ne zor!






Gözlerimizle görmediğimiz, kan bağımızın bulunmadığı bir peygamberi neden seviyoruz?
O’nun sevgisi, mübarek vücudu etrafında değil, bize emanet ettiği dini etrafındadır. O’nu seviyoruz. Her şeyini seviyoruz. Sevgisinin dünyamızda ve ahiretimizde bize kurtarıcı olmasını diliyoruz.


Biz seviyoruz diyoruz da, bu sevgimizin şahitleri kim?





Bizden önce O’nu sevenler, Kur’an’ımızın sevgilerini doğruladığı insanlar, O’nun etrafında etten kemikten sur örenler sevgilerini neyle belgelediler? Sevdim demekle değil, sevgiyi göstermekle iddia ispat edilebilir.






O’nu sevmek:
Peşinden gitmek, mirası olan Kur’an ve
Sünnet’e sarılmaktır.
İdeolojilere ve felsefeye, menfaatlere harcanmış bir Kur’an ve Sünnet söz konusu ise, sevgi uçuk bir iddiadır. O’nun Sünnetini hayat olarak görmek, bir hadisini dinlemek ve onunla amel etmek gözümüzde ne kadar değerli ise, O’na sevgi iddiamız da o kadar değerlidir. Çünkü O, bizim için getirdiği şeylerle büyüktür.

O’nu sevmek:
Sevgisini kurtarıcı görmektir.
Bunaltan dünya hayatının sıkıntılarından kurtardığı gibi, ahiretin azabından da kurtarır. Kabrin vahşetinden, mahşer yerinde beklemeden, cehennemin ateşinden kurtarır. O’nun sevgisi, albümler için değil, zor günler içindir.

O’nu sevmek:
Adını yaymak, adına salâvat getirmektir.
Adının anılması ile hareketlenen beyinler ve dillere sahip olmak, O’na işaret eden ne varsa o işaretten O’nu çıkarabilmektir. Ezanını duyduğumuzda O’nu hatırlamak, O’nu sevmektir. Doğan yavrumuza O’nun, hanımlarından, çocuklarından birinin adını vermek ve bununla onur duymak O’nu sevmektir.

O’nu sevmek:
O’nu görmenin hasretini çekmek, bir kere olsun O’nu görmek için dünyaları feda etmeye hazır olmaktır.
Biz bugün O’nu gözlerimizle görmekten mahrum olmakla beraber, kalbimizde o hasreti gören Rabb’imize sevgimizi arz etmek ve sevgimizin karşılığını O’ndan beklemekten mahrum değiliz.
Müslim’in rivayet ettiği bir hadiste O, şöyle buyuruyor:

“Ümmetimden beni en çok sevenler, benden sonra geldikleri halde beni bir defa görebilme uğruna bütün ailesini ve varlığını feda etmeye hazır olanlardır.”

O’nu sevmek:
Sevdiğini sevmek, düşmanını düşman bilmektir.
O ashabını seviyor, onları örnek gösteriyordu.
Ashabını sevmek O’nu sevmektir. Ashabına dil uzatmak, onları itham etmek O’ndan kopmaktır.
Ailesini, çocuklarını, torunlarını sevmek, onları can bilmek O’nu sevmektir.

O’nu sevmek:
O’nun sünnetinin yayılması için çalışmaktır.
Bir insana daha bir hadisin ulaşması için gayret etmek, hadis okunan bir ders halkasının müdavimi olmaktır. O’nun sünnetine hizmet edenleri sahiplenmek, bağrına basmak O’nu sevmektir.

O’nu sevmek:
O’nun hayatını kendimizi tanır gibi bilmektir.
O’nun hayatını okurken, O’nun yanında olabilmektir. Dişinin kırıldığını duyduğumuzda dişimizin ağrıdığını hissetmektir. O ağladı dendiğinde ağlamaktır.

O’nu sevmek:
Çocuklarımızı O’nun davasının fedaileri yapmak, bu azimle çalışmaktır.
Tatil dönemlerine sıkıştırılmış bir siyer dersi değil, hayatın her alanına yayılmış bir anlayışla O’nu çocuklarımıza tanıtıp, örnek göstermektir.
Selef-i salihin, çocuklarına Kur’andan bir ayeti, bir sureyi öğretir gibi O’nun savaşlarını, aile hayatını, çocuklarla ilişkisini, ticaretini vb. öğretirdi.



O’nu Sevenler





Böyle Sevdiler






Ali bin Ebi Talib radıyallahu anh “Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme sevginiz nasıldı?” sorusuna şu cevabı veriyor:
Vallahi O’nun sevgisi bizim için mallarımızdan, çocuklarımızdan, analarımızdan ve susamışa soğuk sudan daha değerliydi.” õ


Amr bin As radıyallahu anh diyor ki:
“Benim Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden daha çok sevdiğim, gözümde O’ndan değerli kimse yoktu.
Saygımdan dolayı O’na doyasıya bakamazdım.
Şimdi tarif et deseniz, O’nu size tarif edemem; gözümle O’na doyasıya bakamadım bile.” õ

Bilal, O’ndan sonra ne zaman ezan okusa, “eşhedüennemuhammederresûlullah” derken sesi kısılır, devam etmekte zorlanırdı. Bu duruma daha fazla dayanamayıp, halifeden izin alarak mücahitlerle beraber Şam’a gitti. Yıllar sonra Medine’ye geri döndüğünde bir ezan okuması istendi. O’nun sesini duyanlar, yıllar öncesine döndüler. Yine “eşhedüenne muhammederresûlullah” diyeceği esnada hıçkırarak ağlamaya başladı. Medineliler çocuklar gibi ağlamaya başladı. Hasretleri yüreklerini yaktı.
Bir zaman sonra Bilal yatağa düştü. Eceli yaklaştı diye hanımı ağlamaya başladı. Hanımına döndü ve dedi ki: “Neden ağlıyorsun? Yarın Muhammed ve dostlarla buluşma günümdür.”õ

Ensardan birisi bir gün O’na gelip dedi ki:
“Ya Resulellah! Sen benim için canımdan, çocuğumdan, ailemden ve malımdan daha sevgilisin. Şöyle gelip seni bir göremesem ölürüm her halde!”
Bu zat böyle dedikten sonra ağlamaya başladı. Peygamber aleyhisselam neden ağladığını sordu. Dedi ki:
“Ya Resulellah!
Şimdi sen öleceksin, peygamberlerle beraber cennete gireceksin. Ben cennete girsem bile seni nasıl bulurum ki?”
Peygamber aleyhisselam ona bir cevap vermedi. Sonra Nisa sûresinin 69. ayeti indi.
“Kim Allah'a ve Resûl'e itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehidler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!”
Uhud Savaşı’nda bir ara Peygamber aleyhisselamın öldürüldüğü haberi Medine’de yayılmış, nurlu Medine’ye karanlıklar çökmüştü. Ensardan bir kadın bu haber üzerine Uhud’a doğru yola çıkmıştı. Müslümanlar da şehitlerini gömmüş dönüyorlardı. O kadının babası, kocası, oğlu ve kardeşi Uhud’da şehid düşmüştü. Her gördüğüne Resûlullah nerede diye soruyor, onlar ise kendi şehitlerini ona haber veriyorlar, Resûlullah ise geriden geliyor, diyorlardı. Sonunda Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanına ulaştı. O’na baktı ve: “Senden sonra gerisi kolaydır ya Resulellah!” dedi. õ
Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor.
Bir adam Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme geldi ve “Açım!” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem evine baktı, verecek bir şey bulamadı. Ashabına yönelip “Bu adamı gece misafir edecek kimse yok mu, Allah ona rahmet etsin?” dedi. Ensardan birisi: “Ben, ya Resulellah!” dedi.
Onu evine götürdü. Hanımına: “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin misafirinden bir şey saklamayasın.” dedi. Kadın: “Çocukların yiyeceğinden başka bir şeyimiz yok.” dedi. Adam: “Çocuklar yemek istediğinde onları uyut, sonra sen de gelip kandili söndür. Bu gece yemeyelim misafir yesin.” dedi. õ

Enes radıyallahu anhın rivayet ettiğine göre bir adam Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme kıyamet hakkında sorup: “Kıyamet ne zamandır?” dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

— Onun için ne hazırladın, diye sordu. Adam:

— Hiçbir şey! Ancak ben Allah’ı ve Peygamberini seviyorum, dedi. Bunun üzerine Peygamber aleyhisselam dedi ki:

—Sen sevdiğinle berabersin.”

Enes radıyallahu anh diyor ki:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin “Sen sevdiğinle berabersin.” sözüne sevindiğimiz kadar hiçbir şeye sevinmedik.
Ben, Peygamber aleyhisselamı, Ebu Bekir ve Ömer’i seviyorum. Onların ameli gibi amelim olmasa da, onların sevgisi sayesinde onlarla olmayı umuyorum.
Müjdecim,Kurtarıcım,Efendim,Peygamberim,
Sana uymayan ölçü, hayat olsa teperim.N.Fazıl
kardeş eline sağlık,Allah razı olsun.
Sanırım cemaatlerin bu durmu kaçınılmaz bir durum ,insanın fıtratında olan bir durum.Kendini ve kendinden olanı beğenmek.Tarihe bir baktığımız zaman sahabede bile aynı durumu görüyoruz.Her şeyi bir kenara koysak cemel vakası buna sanırım en güzel örnek.

Bu da Allahın hikmeti sanırım ayrışırsanız sonu bu olur demek istiyor,akledene ,anlayana.Sanırım bu hususta bizlere düşen Habilce bir tavır sergilemek.Kabilce davranmak nefse hoş ve kolay gelsede.Allah yardımını üzerimizden eksik etmesin.
 

Hudalfa

Asistan
Katılım
8 Ocak 2007
Mesajlar
206
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
45
kimse kimsenin zülfiyarine dokunmasın. herkes çalışmlara saygıyla baksın çünkü herkes kendi fıtratına göre kendinni bir cemaatte buluyor. varsa hatalar görünmemezden gelmeli. biri benim liderime haksız töhmetlerdse bulunursa benim tepkime vermem kadar doğal bir şey olamaz. hiç birimiz ne doğru düzgün islami ilimlere vakıfız nede müçtehidiz. ayet ve hadislerden yorum getirebilecek dingin bir kafayada hiç sahip değiliz.
 

MaKBeR

Doçent
Katılım
4 Kas 2006
Mesajlar
1,318
Tepkime puanı
4
Puanları
0
ubeyduna katılıyorum.Ayrıca cemaatlerin şuan birbirini sevmemesinin taassubun sebebi hizmetteki amaç ve niyetlerin değişmesidir.Şayet amaç gerçekten Allah rızası ve dine millete hizmet olsaydı ozaman sadece kendilerini gören bazı cemaatler diğer hizmette bulunan cemaatlerin de hizmetlerini görürlerdi.Cemaat derken akla artık islam kardeşliği değil malesef tefrika geliyor.buna okadar sinir oluyorum ki geçenlerde bi arkadaşın evinde sohbete gittik evi yeni almışlar hem hayırlı olsun hemde Allah için iki kelam edelim dedik neyse üst kattaki komşu gözleri parlaya parlaya geldi diyorki burada falanca cemaatin sohbetimi olacak dedi bizde hayır ..... cemaate mensubuz dedik kadının rengi attı.Ama buyrun yinede bizimde sohbetimizzi dinleyin anlatılacak şeyler yine aynı Allah ve rasulu dedik kadın evde çocuğum var dedi çıktı yukarı.yaptığı bu dengessizlik yetmiyormuş gibi bide utanmadan bizim kızları arada görünce dersanelerine davet ediyor... arkadaşlar bu olaylara okadar sinir oluyorum okadar çileden çıkıyorumki ancak şunu diyorum Rabbim ahirette yaptıkları bu ayrımcılığın hesabını hepsinden sorsun hepsinden.....
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Her cemaatin kendi liderini dışarıya karşı müceddit, mehdi, gavs, kutub olarak takdim etmeye çalıştığı bu taassub asrında, hakiki sevgi ile kardeşlerimize yaklaşabilmek zor gibi görünüyor. Onlara göre cemaati dışındaki insanlar kendi doğrularına muhtaç bir şekilde onları bekliyorlar. Ne de olsa asrın yegane mürşidi, mücedditi hatta mehdisi kendi liderleridir. Gel gör ki bunu insanlara anlatamıyorlar, insanlar anlamak istemiyorlar. Oysaki ne güzellikler var kendi cemaatlerinde, abilerinde.. Hizmet olarak da en güzelini yapıyorlar (belki sadece onlar hizmet ediyorlar).. Cemaatin sayısı yüzbinleri geçmiş, milyonları bulmuş, bunu da mı görmüyor insanlar? Allah bizi cehaletten, tarafgirlik hastalığından, meşrep kaygısından kurtarsında sizin şeyhinize, müceddidinize, mehdinize intisab edelim, sizin kitaplarınızı okuyup, size aboneler arayalım.. En azından size gölge olmayalım, doğrularınıza karşı çıkarak..
 

MUSAB21

Paylaşımcı
Katılım
11 Kas 2006
Mesajlar
314
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Web sitesi
www.huzuriklimi.com
ubeyduna katılıyorum.Ayrıca cemaatlerin şuan birbirini sevmemesinin taassubun sebebi hizmetteki amaç ve niyetlerin değişmesidir.Şayet amaç gerçekten Allah rızası ve dine millete hizmet olsaydı ozaman sadece kendilerini gören bazı cemaatler diğer hizmette bulunan cemaatlerin de hizmetlerini görürlerdi.Cemaat derken akla artık islam kardeşliği değil malesef tefrika geliyor.buna okadar sinir oluyorum ki geçenlerde bi arkadaşın evinde sohbete gittik evi yeni almışlar hem hayırlı olsun hemde Allah için iki kelam edelim dedik neyse üst kattaki komşu gözleri parlaya parlaya geldi diyorki burada falanca cemaatin sohbetimi olacak dedi bizde hayır ..... cemaate mensubuz dedik kadının rengi attı.Ama buyrun yinede bizimde sohbetimizzi dinleyin anlatılacak şeyler yine aynı Allah ve rasulu dedik kadın evde çocuğum var dedi çıktı yukarı.yaptığı bu dengessizlik yetmiyormuş gibi bide utanmadan bizim kızları arada görünce dersanelerine davet ediyor... arkadaşlar bu olaylara okadar sinir oluyorum okadar çileden çıkıyorumki ancak şunu diyorum Rabbim ahirette yaptıkları bu ayrımcılığın hesabını hepsinden sorsun hepsinden.....


işte taassub dediğin şey bu.. yani söylenen sözlere değil cemaatin rengine bakmak... bunu nasıl aşacağımıza gelince bence bütün müslümanların kuranı okuması lazım... cemaat taassubunda bulanan çoğu arkadaş sadece kendi cemaaatindeki doğruları doğru olarak kabul etmekte başka doğrulara ya şüpheyle yada kapalı kutu gibi kendini diğer doğruların dışına itmektedir..bunlar ancak kuranın okunması ile anlaşılır...
nitekim yanlışsız kesin doğru olan tek kitap kuranı kerimdir....

diğer bütün kitaplarda yanlış veya hata vardır... hatasız olana yönelmek lazım.....


bi arkadaşta peygambere(sav) sevmekle demiş evet ama her cemaaat peygamberi farklı seviyor farklı bağlanıyor.. birisi onun cihad yönünü ön plana çıkartırken birisi onun sabır birisi onun tebliğ birisi onun ibadet yönünü ön plana çıkarıyor..

yani peygamberi peygamber olarak önce çıkaran kaç cemaat varki :?????????

ALLAH vahdeti bize nasip etsin inş...
 

UBEYDUN

Ordinaryus
Katılım
16 Ara 2006
Mesajlar
2,548
Tepkime puanı
286
Puanları
0
Konum
göçmen
Hasan el benna ra bir ramazan gecesinde mescide vardığında orada bulunanların ikiye ayrıldığını bir gurubun teravih 20 rekattır diğeri ise 10 rekattır çünkü peygamberimiz sav böyle kıldı der
müdahil olur ve derki;bakın 20 de kılsanız sünnettir 10 da kılsanız sünnettir kardeşlik ise farzdır gidin evinize kaç rekat kılarsanız kılın. Allahu alem
bizim önemlilerimiz vede önceliklerimiz vardır bunlara riayet lazımdır
burada bir şeyide belirtmek isterim bir ömeri osman yapmak bir ebu bekiri ali yapmak(radiyallhuanhüm ecmain)fıtratla oynamak demektir islamın bizlerden beklediği tek tip bir ümmet olmamız değil istidaatımızı ne kadar yerinde kullanıp kulanmadığımızın sonucudur
Kuran'a sımsıkı sarılmak sünnete sımsıkı sarılmanın sonucudur .ala külli hal mümin bu isminden başka bir isimlendirmeyi hakaret telakki etmedikçe istenilen sağlanamayacaktırve şu ayet mealinin muhatabı olacaktır
yuhibbunehüm ke hübbillah
ne uzu billah
 

Hudalfa

Asistan
Katılım
8 Ocak 2007
Mesajlar
206
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
45
Muhterem esat çoşat hocaefendi bir sözünde mümin kardeşin nasıl olursa olsun bir kere o müslümandır der. müslümanlığı her hatasını görmemeye nedendir. çünkü herkez müslüman olamaz der.

burda aslında diğerinin liderini, hocasını, şeyhini eleştiriken kendimizi kandırmaktan başka bir şey yapmıyoruz..
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
İslam'ın ana kaynakları Kur'an ve Sünnettir.. Bu ikisi bize Sahabe-i Kiramdan miras kalmıştır.. En küçük dereceli Sahabe Efendimiz dahi İnsanlık semasının eşsiz yıldızlarındandır.. Allahu Zül Celal Hazretleri, Kur'an'da Sahabe Efendilerimizin adalet ve doğruluğunu övmüş ve onları tasdik etmiştir.. Onlardan sonra gelen Alimler, büyük ve titiz emekler vererek onların mirasını bize derli toplu olarak öğretmeyi başarmışlardır..

Bir kere bunda ittifak etmek lazımdır.. Eğer bunda ittifak edemiyorsak bazıları için ortada zaten din kalmaz ki din kardeşliğine sıra gelsin..

"Başıboş bırakılacağınızı mı sandınız?"

"Sizden öncekilerin çektiklerini yaşamadan Cennet'e gireceğinizi mi sandınız?"

Allah'dan geldik, mutlaka O'na döndürüleceğiz.. Ve hesabımızı mutlaka O'na vereceğiz..
 

MUSAB21

Paylaşımcı
Katılım
11 Kas 2006
Mesajlar
314
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Web sitesi
www.huzuriklimi.com
İslam'ın ana kaynakları Kur'an ve Sünnettir.. Bu ikisi bize Sahabe-i Kiramdan miras kalmıştır.. En küçük dereceli Sahabe Efendimiz dahi İnsanlık semasının eşsiz yıldızlarındandır.. Allahu Zül Celal Hazretleri, Kur'an'da Sahabe Efendilerimizin adalet ve doğruluğunu övmüş ve onları tasdik etmiştir.. Onlardan sonra gelen Alimler, büyük ve titiz emekler vererek onların mirasını bize derli toplu olarak öğretmeyi başarmışlardır..

Bir kere bunda ittifak etmek lazımdır.. Eğer bunda ittifak edemiyorsak bazıları için ortada zaten din kalmaz ki din kardeşliğine sıra gelsin..

"Başıboş bırakılacağınızı mı sandınız?"

"Sizden öncekilerin çektiklerini yaşamadan Cennet'e gireceğinizi mi sandınız?"

Allah'dan geldik, mutlaka O'na döndürüleceğiz.. Ve hesabımızı mutlaka O'na vereceğiz..


güzel demeç... :) ALLAH razı olsun
 

islamveinsan

Doçent
Katılım
28 Eyl 2006
Mesajlar
1,360
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Suvas
İslam'ın ana kaynakları Kur'an ve Sünnettir.. Bu ikisi bize Sahabe-i Kiramdan miras kalmıştır.. En küçük dereceli Sahabe Efendimiz dahi İnsanlık semasının eşsiz yıldızlarındandır.. Allahu Zül Celal Hazretleri, Kur'an'da Sahabe Efendilerimizin adalet ve doğruluğunu övmüş ve onları tasdik etmiştir.. Onlardan sonra gelen Alimler, büyük ve titiz emekler vererek onların mirasını bize derli toplu olarak öğretmeyi başarmışlardır..

Bir kere bunda ittifak etmek lazımdır.. Eğer bunda ittifak edemiyorsak bazıları için ortada zaten din kalmaz ki din kardeşliğine sıra gelsin..

Kardeş bunları bu kadar biliyorsun ama "selef" leri niye kabullenemiyorsun ?
Onları mezhepler sadece 4 diye neden sınırların dışına taşımaya kalkıyorsun ?
Madem din bize sahabeden geçmiş ve biz onlardan öğrenmişiz o zaman ehli sünnet in hakikisi selef dir... Saten kelime manası olarak ta selefiye; önceden yaşamış müslüman büyüklerin yoludur...

O zaman önce kabullanerek başlayalım...

Selam ve dua ile.
 

zeygue

Aktifleşmemiş
Katılım
17 Kas 2006
Mesajlar
1,262
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Ankara
cemaat taassubunu aşmak için ne yapmalıyız...???????

farklı cemaatler ve topluluklar diğer cemaaatlerle nasıl buluşmalı nasıl kaynaşmalı..

Adamlar ne zahmetlerle cemaatlerini oluşturmuşlar haberin var mı?
Sen kalkmış kaynaşmaktan bahsediyorsun,bunca emeği dinamitlemeye kalkışıyorsun.Sakın bunu abilerin yanında dile getirmeyesin.:D

Olaya bir de yöneten yönetilen pencerelerinden bak.
 

MUSAB21

Paylaşımcı
Katılım
11 Kas 2006
Mesajlar
314
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Web sitesi
www.huzuriklimi.com
Adamlar ne zahmetlerle cemaatlerini oluşturmuşlar haberin var mı?
Sen kalkmış kaynaşmaktan bahsediyorsun,bunca emeği dinamitlemeye kalkışıyorsun.Sakın bunu abilerin yanında dile getirmeyesin.:D

Olaya bir de yöneten yönetilen pencerelerinden bak.

benim abim yokkk hocalarım var :D:D:D:D:D
 

zeygue

Aktifleşmemiş
Katılım
17 Kas 2006
Mesajlar
1,262
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Ankara
benim abim yokkk hocalarım var :D:D:D:D:D

"Böl parçala yönet" bu eski bir numaradır ama her zaman geçerlidir.Bir biriyle anlaşamayan,her biri kendini fırka-i naciye ilan etmiş cemaatlere bölünmüş bir toplumu yönetmenin dayanılmaz kolaylığını bir düşün istersen.

Allahı bir,peygamberi bir,kitabı bir aynı coğrafyayı vatan edinmiş Iraklıların, ülkelerini işgal etmiş abd i bırakıp nasıl bir birleriyle savaştıklarını görüyoruz.

Hepimiz Allahın ipine sımsıkı sarılmamız gerektiğini,bu ilahi emri biliyoruz.O halde bunun gereğini yapmalıyız.
Her gurup kendi liderini diğerlerinden hak yolda diğerlerini batıl yolda görüyor.Yönetilenler biraz önyargılarını bırakıp olaya öyle baksalar yöneticilerinin hepsinin aynı kumaştan olduğunu tek farkın renk olduğunu görecek ama...

selametle
 

okur

Doçent
Katılım
6 Ocak 2007
Mesajlar
603
Tepkime puanı
13
Puanları
0
Benim cemaatim hata yapmaz anlayışı ortadan kalkmadığı sürece Cemaatler arası kaynaşma diye bir şey olamaz.Kimse kendini kandırmasın.
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
rasulu muhterem aleyhisselam:

hayrda yarisirken ( ellerini acarak) birbirinizi engellemeyiniz buyurmustur.

herkes herkesle zaman geciremez.

herkes herkesle ayni muhabbeti saglayamaz.

insan kafa ve kalbi nerede mutmain oluyorsa orayi tercih eder.

biraz da nasib isidir bu.

mesele su olmali:

asabiye yapilmamali...

asabiye nedir?

bir manasi itibariyla:

mesrebi haksiz iken sirf tarafgirlik adina o haksizligi savunmak!

rasulu muhterem aleyhisselam:

asabiye yapan Allah nazarinda necaset yuvarlayan bocekten daha kiymetsizdir buyurmustur.

yarismak vardir.

bitis noktasi Kabe ve temsil ettigi herseydir.

yarisirken kimse kimseyi engellememeli, bilakis geride kalana el olmali ayak olmalidir.

cemaatlesmek, farkli farkli olmak tabiidir.

hazmetmemek, diretmek tabii degildir.

selametle
 

ilka

Üye
Katılım
31 Ocak 2007
Mesajlar
33
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
kaalu bela'dan..
cemaat zorunlu bir bağ değil

sevgili arkadaşlar cemaat denilen şey kişisel tercihe bırakılıp tamamen insanın kendini nasıl iyi hissediyorsa o şekil tercihini kullanabileceği bir konudur.ancak unutulmamalıdır ki insanın ilahi sorguya muhatab olacağı o gün geldiğinde kişiye dini,rabbi,kitabı,peygamberi ve yaşam tarzı,gizlediği yönleriyaşam tarzı v.b gibi şeylerden sorumlu olacaktır.yoksa hangi cemaatten,hangi mezhepten diye bir sorumluluğu yoktur insanın.tevhid budur işte.tek ALLAH,KUR'AN VE PEYGAMBER'de ortak olmak budur.bunun haricinde ne kadar bölünürse inananlar,ne bu konu tartışıla tartışıla biter nede bölünmüşlük ve parçalanmışlığın getirdiği fesatlıklardan korunabiliriz.
 
Katılım
1 Eyl 2006
Mesajlar
42
Tepkime puanı
0
Puanları
0
BELKİ BİRAZ RADİKAL KAÇACAK AMA KİMSE ÜZERİNE ALINMASIN! Bizlerin alim, hoca şeyh diye bağrımıza bastığımız niceleri önce KENDİLERİ BİRARAYA gelmedikçe bizler yani tabi olanlar biraz zor biraraya geliriz. Ama Allah cc bunun hesabını Onlardan da bizden de sorar.

Herhangi bir cemaate 3 gün gidiyorsun, hemen tamam bu da bizden diyor. Seni başkabir cemaatte görünce de hemen tavır alıyor sana. Bu gibilere sorsanız tüm cemaatler kardeşimiz der. Külahıma anlatsınlar. Adam kendi cemaatinden birisini gördüğü zaman gösterdiği ilgiyi yakınlığı Kesinlikle bir başka cemaatten dostuna göstermiyor. Belki çook sevdiği birisi olursa o da için kesinlikle "Keşke bu adam bizim cemaatten olsa" diyordur.

Selam hidayete tabi olanlara..
 
Üst