Cebir ilmi onunla dirildi

dedekorkut1

Doçent
Katılım
30 Ağu 2007
Mesajlar
1,148
Tepkime puanı
18
Puanları
38
Konum
Ankara
EBU ABDULLAH MUHAMMED BİN MUSA EL HAREZMÎ

(CEBİR)
ALPEREN GÜRBÜZER

Cebir ilmi (matematik) o'nla dirildi adeta. Dirilince etrafımızın matematik eğrileriyle çepeçevre kuşatıldığını idrak ettik. Ansızın yere bırakılan bir taşın düz çizgi oluşturduğunu, havaya atıldığında çekim kanunun etkisiyle parabol bir eğri boyunca düştüğünü, aynı zamanda gökyüzünü renklendiren gezegen, ay ve suni uyduların yörüngelerinde elips çizdiklerine şahit olduk. Her şeyden öte üzerinde yaşadığımız dünyanın yerinde stabil kalmayıp Samanyolu galaksisine yerleştirilmiş bir matematik programın gereği gravitasyon etkisiyle küre biçimini aldığını fark ettik. Derken tüm bu çekim kanunlarının sırrını matematik diliyle anlaşılacağı kanaatine vardık. Bu arada farkı fark ettiren bir dehayı, yani adını matematikle özdeşleştiren Harezmî’yi hatırladık. Tabiî ki Harezmî şu meşhur matematiğin kurucusu Cebirden başkası değildir. Onun ismini anınca elbette ki sadece matematik akla gelmez, birçok medeniyetin teşekkülünde ışık kaynağı olduğunu fark ederiz. Bu yüzden bu farkı fark ettiren asıl adı Muhammed bin Musa El Harezmî’yi ne kadar ansak azdır. Her ne kadar kendisi Harezm’de doğması münasebetiyle Harezmî diye bilinse de, insanlık matematikte gösterdiği üstün buluşlarıyla onu daha çok Cebir ismiyle anacaktır.
O, ilk eğitimini doğduğu topraklarda tahsil etmiştir. Kısa zamanda ilgi odağı olur da. Hatta o öyle ilmi gayretlerinden dolayı göz doldurur ki; ünü tâ Bağdat’a ulaştığında devrin Abbasi halifesinin davetine mazhar olup, davete icabet eder de. O bundan böyle halifece tahsis edilen kütüphanenin (Hafız-ı Kütüplük) birim amiridir artık. Yani onun kütüphane idareciliği ilim yolunda ilk sıçrama basamağıdır. Daha sonraları yine halifenin Bağdat’ta inşa ettiği Beyt’ül Hikme’nin başına getirilir getirilmez yabancı eserleri tercüme işine koyulup bir başka hamle kapı aralama imkânına kavuşacaktır. Nitekim Beyt’ül Hikme sadece tercüme edilen mekânın ötesinde devrin en büyük kütüphanesi olarak dikkat çekmiştir. Kaldı ki; o kütüphaneyle yetinmemiş, gerektiğinde evini bilimsel araştırmalar için kullanmış ta.
İyi ki o Harezm’den Bağdat’a getirilmiş. Zira onunla Bağdat anlam kazanıp bir kez daha adından söz ettirecek merkez olur. Tabii böyle bir merkeze can kurban, Bağdat onu çoktan bağrına basıp el üstünde tutmakla ilgi odağıdır artık o. Zaten Halife Me’mun bu kıymete değer vermekle ileride meyvelerini toplar da. Bu yüzden Bağdat bugünkü ifadeyle üniversal ilim merkezi olarak hafızalarda yer edecektir.
Düşünsenize Mehdi ve Harun Reşit dönemlerinde başlayan Yunan eserlerinin Arapçaya çeviri faaliyetleri, Me’mun döneminde büyük ölçüde yerini pozitif bilim ve felsefeye bırakıp, böylece bu alanda büyük bir boşluk giderilmiş olur. Tabii her şey bununla sınırlı kalmaz, dahası var. Şöyle ki; Harezm, ilim uğruna Şam’da devrin en ünlü âlimleriyle birlikte Sincar ovasına yola koyulur, oradan bir başka ilim heyetiyle Hindistan’a uzanır. Tabii o, her iki ilim heyetine eşlik etmekle kalmamış aralarında ünlü bilge insanların bulunduğu heyetin başkanlığını da üstlenmiştir. Derken bu yolculuğun ilk meyvesini; Sincar’da bir derecelik meridyen yayı ölçmesiyle görüp adından söz ettirecektir. Keza Hindistan yolculuğunda sıfır rakamını bulmakla da bilim tarihine matematiğin önderi olarak geçecektir. Bu nedenle İtalyan Gerokamo Cardano Cebir için; ‘Dünyanın en büyük on iki düşünüründen biridir’ demiştir. Tarihe şöyle baktığımızda zaten matematikle ilgili kitap yazma şerefi ona ait bir şan. Nitekim onun “El-Kitabü’l Muhtasar Hesabi’l Cebri Ve’l Mukabele” adlı eseri cebir ilminin sistematik bir metotla sunulabileceğinin ilk ispatıdır. Bu eser sadece matematiğin dilini çözmemiş, bunun yanı sıra fıkıhta geçen bir takım ticari ve mirasla ilgili mevzuların nasıl izah edilebileceğini gösteren matematik kodlarını da çözmüştür. Malumunuz miras ayetleri öyle kolay açıklıkla tefsir edilecek türden ayetler değildir. Dolayısıyla sıfır rakamının keşfiyle birlikte fıkhı hesaplamalarda büyük ölçüde kolaylık sağlanmıştır. Harezmî artık mirasla ilgili hesaplarıyla o güne kadar alışılagelen Yunanlılardan kalma ilkel diyebileceğimiz cebir hesaplamalarına son verip, kendi cebirsel metodolojisini ortaya koymuş ve böylece gerçek anlamda İslam dünyası için önem arz eden miras hukukunun doğru yolunda seyretmesine vesile olmuştur. Derken matematik, ilim adamlarının kâinatla konuşmanın aracı haline gelmiştir. Madem Allah kâinatı bir hesap ve plan üzerine yaratmış, o halde bu hesabın dünyaya bakan çehresi cebirse (matematik), ahrete bakan yüzü de hesap gününe yönelik mizan terazisidir elbet. İşte Cebir dünyevi hesaplamaların kapılarını adeta sırattan geçercesine insanlığa ölçüp biçip böyle öğretmiştir. Bu yüzden Cebir sayesinde rakamlar belleğimizde yükselip gerektiğinde mana kazanır da.
O hem doğuyu, hem batıyı aydınlatmış. İşte böyle bir aydınlık güneşi sayesinde matematikten yoksun birçok ilim adamı kör ve sağır olmaktan kurtulmuştur. Onun değerini batı dünyası iyi anlamış olsa gerek ki 16. asra kadar Harezmî’n cebir'ini ders kitabı olarak okutmuş, hala da onun öğretisi ve etkisi devam ediyor da. Bugün batıda Algebra diye tabir edilen kavram aslında Arapça El-Cebir’in veya el Harezmî ibaresinin bir başka matematiksel söyleminden başkası değildir. Anlaşılan; batılılar Harezmî ifadesini önce Latince Algoritma (algorithm) diye anmış, sonra Algorisma demiş, akabinde Fransızca Augrisme (Augrime) ve İngilizce Augmini şeklinde zikretmiştir. Şurası bir gerçek ismi ne olursa olsun, bilinen bir şey var; cebir batı bilim dünyasında temel kaynak eser olarak kabul görüp tüm matematik öğretiler bu temel üzerine kurgulanmıştır. Bu sayede batılı ilim adamları kâinatta mevcut olan cisimlerin özüne dalıp matematik programının şifrelerini çözmüşlerdir. Artık gelinen nokta itibariyle matematik bilgisinden yoksun bir heykeltıraşın heykeltıraş olamayacağı kanaati hâsıl olmuştur.
Sadece heykeltıraşçılar mı, elbette ki hayır. Canlı cansız her şey ondan nasiplenmiştir. Bir başka ifadeyle hem ekonomistler, hem matematikçiler bugünkü konumunu sayısal hesap adına her ne varsa ona borçludurlar.
Malum insanoğlu eşya ile haşir neşir oldukça önce el ve ayak parmak sayısının 20 olmasından hareketle parmak hesabına ulaşıp rakamı keşfetmiş. Tabii bununla yetinmemiş tarihi süreç ilerledikçe Babiller’de parmaklarını tozlu levhalar üzerine gezdirip birtakım şekiller elde etmişlerdir. Eski Romalılar ise bu şekiller üzerinde abak sistemine (I, II, III, V, IV, VI, C, M vs.) dayalı bir hesap yöntemi keşfedip kâğıt üzerine geçirmişlerdir. İşte parmak hesabı, tozlu levha, abak sistemi ve ondalık (desimal) sistem derken Sibernetik çağın eşiğine gelinmiş ve en nihayet (0) ve (1) ikili hesap yöntemine geçiş gerçekleşir. Bu geçiş aynı zamanda bilgisayar (computer) keşfini beraberinde getirecektir. Belki de Cebir’in attığı o ilk adım, ya da o ilk hamle olmasaydı bugün ciltler dolusu bilgilerin bilgisayarın hard diskinde (0) ve (1) ikili yöntemle birçok işleme tabii tutulduğundan söz edemeyecektik. Artık gelinen nokta itibariyle devasa bilgiler bilgisayarın belleğinde saklı tutulmakla kalmayıp, aynı zamanda veriler ikili sistem halinde hesaplanır konuma gelmiştir.
Velhasıl O; Bağdat’a hayat verdi, yaşasaydı daha da verecekti. Olsun, yine de o, her fani gibi 850 yılında Bağdat’ta Hakka yürüse de 9. asırda batıya matematik yönden hocalık yaptığı günden beri tüm insanlığın hafızasında yaşıyor ve yaşayacakta.
Vesselam.
http://www.bayburtpostasi.com.tr/cebir-ilmi-onunla-dirildi-makale,3778.html
 
Üst