Çanakkale Savaşının 100. yılını Kutlarken

saf deha

Profesör
Katılım
26 Kas 2007
Mesajlar
1,306
Tepkime puanı
120
Puanları
63
Konum
ankara-kayseri
Çanakkale Savaşının 100. yılını Kutlarken

“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.” Hucurát süresi, 13. Ayet.

Köyler, en küçük kabilelerdi. İnsanların geçim sıkıntıları, terör başlayınca şehirlere göç başladı. İşçi olan bu kişiler şehirlerde en zor işlerde çalıştılar. Bu insanların çocukları üniversitede okudular, yurt dışı gördüler, en iyi meslekleri edindiler, siyasete girdiler. O köylü gelenek ve göreneklerinden çok farklı bir yaşama, şehir yaşamına monte edildiler. Ekonomik imkânlardan dolayı, köyde kalan akrabaları ile karşılıklı olarak gidip gelmediler. Sonradan gelen nesil böylece birbirlerine zamanla yabancı oldular. Ne köy kaldı, nede akrabalık ve o kabileler dağıldı. Aynı dili konuşamayan bir şehir hayatının içinde çoğaldılar.

Günümüz Türkiye’sinde gelinen nokta işte budur. Kabile-köy hayatı bitmiş, komşunun komşuyu tanımadığı, sokağa çıkınca kimsenin kimseye selam vermediği, iş yerinde soğuk rüzgârların estiği resmiyet şekliyle; insanlık ve paylaşımın ölmek üzere olduğu şehir hayatı yaygınlaştı.

İnsanların, daima parasal değerlerin ve lüksün peşinde olduğu, hani adet yerini bulsun dercesine çocuk ve ailenin tesis edildiği, aile toplantılarının bile bir iş yemeği haline dönüştüğü, kim akıllıysa veya becerikliyse o kazanır ve yer pastayı dercesine basit bir kazanç paylaşımına dönüştüğü, bu şehir yaşamı inşa edildi.

Oysa geleneksel yaşamımız, orta Asya’dan beri küçük topluluklar içinde paylaşılarak süregelmiştir. Bize bu şehir yaşamı bir zehir etkisinde, adeta toplumsal yozlaşmayı-ölümü yaşatmaktadır, tıpkı organik-in-organik tartışması ve gerçeğinde olduğu gibi. Köroğlu’nun dediği “ silah icat oldu metlik bozuldu” beytini “ Şehire göç oldu düzen bozuldu” gibi değiştirerek, aynı ifadenin günümüzde devam ettiğini görmekteyiz…

Bu durumdan kurtulmanın tek çaresi insanların akrabalarını araştırması, onlara ulaşması, geçim denilen canavara aldırış etmeden fiziki görüşmenin sağlanmasıdır. Ahlaki ve dini bağlantıların yeniden canlanması için bu şarttır. Biz duygusal bir toplumuz. Ne kadar mekanik düşünsek de özümüzde bunu reddeden bir genetik yapımız mevcuttur. İnsan hasta olduğunda, çaresiz kaldığında, bir dostta ihtiyacı olduğunda, şehirlerde kimseye güvenemez hale gelmiştir. Komünizm dönemlerinde inşa edilen çok katlı binalar yeniden hortlamış, sanki hücre evlerini andıran hapishane hayatı ruhumuza azap vermektedir.

Özünü unutmuş bir nesil yerine, kendi geçmişine sadık ve onu canlandıran bir neslin yeninde doğması amacı hem dinidir hem de millidir. Eğer refah seviyesi yüksek bir toplum istiyorsak ve ülkemizin bölünmesine karşıysak, geçmişimize ve tarihimize sahip çıkmalıyız. Birbirine bu şuur ile güçlüce kenetlemiş vatan evlatlarının destan yazdığı Çanakkale savaşının 100. yılını bu idrak ve temenni ile yâd ediyorum. Onların bize bıraktığı mirasa yeniden sahiplenecek altın nesile ihtiyacımız var.

Saffet Kuramaz
 
Üst